#kurumdaki
Explore tagged Tumblr posts
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/03f6485b85040c09e7ecfb2f710a4b9d/50aa13840afd1a3a-78/s640x960/c7245396312054b0f8d68734763d445a88dcfe66.jpg)
En sevdiğim fotoğrafım nerden baksan 9 10 senedir aynı pp. Bunu da çok sevdim değiştirsem mi karar veremedim. İnstagram engellenmiş, araplar için yine yas ilan etmişler. İşe geldim kurumdaki bayrağı yarıya indirmişler. Neyse cumaya gidecektim gıyabi cenaze namazı kılacaklarmış arap için vazgeçtim ona da gitmeyecem. Küfür etmeden yaşamak çok zor. Günaydın.
9 notes
·
View notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/068205edae12971d78850de618a96f74/a9e2adc6dffb1f8d-77/s540x810/26a927f1e715025b907515485d9b06196e6c5f87.jpg)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/3eefdace78386c36e83300c914dd2cc9/a9e2adc6dffb1f8d-90/s540x810/b4a1df4c28da532bc03ca122fc3c6ad1fb549588.jpg)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/2e38b038882515851642524e545bc9d6/a9e2adc6dffb1f8d-c7/s540x810/e736b062f224422aa41e3eace49496c778d0587d.jpg)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/1a9400acaceda7794977d4bf579c296d/a9e2adc6dffb1f8d-52/s540x810/840a74b1409826e76e500f2703177114b3861281.jpg)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/d1dfcab160f7b8ac67738fdf312de9bb/a9e2adc6dffb1f8d-d9/s540x810/f371ae2946c4508b66967b20897505c47f3e3a2d.jpg)
Bu kurumdaki son günümüzde, voleybol turnuvası 3. Sü olarak hatıra defterimize yazdık
12 notes
·
View notes
Text
Hedef: Suça Sürüklenen Çocukların Topluma Kazandırılması
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/9837c4dfb37b054c9a929a28a5d1aa90/042eac946a690958-b4/s540x810/0098f0341e3ba95f7ff84f9c604fd82585bde4ed.jpg)
Fırat Üniversitesi ile Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü arasında “Model Çocuk Eğitimevi” iş birliği protokolü imzalandı. Protokol, Elazığ’da düzenlenen Denetimli Serbestlik 20. Yıl Bölge Toplantısı kapsamında gerçekleştirildi. İmza törenine, Adalet Bakanlığı Bakan Yardımcısı Ramazan Can, Elazığ Valisi Numan Hatipoğlu, AK Parti Elazığ Milletvekilleri Prof. Dr. Erol Keleş ve Ejder Açıkkapı, Belediye Başkan Vekili Nazif Bilginoğlu, Cumhuriyet Başsavcısı Aşkın Yeğin, Baro Başkanı Melih Efe, siyasi parti il başkanları, STK temsilcileri ve çok sayıda davetli katıldı. Protokol, Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fahrettin Göktaş ve Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Enis Yavuz Yıldırım tarafından imzalandı. İmzalanan iş birliği protokolü, suça sürüklenen çocuk hükümlü ve tutukluların suç işleme eğilimlerini azaltmayı ve kurumdaki süreçlerini daha verimli geçirmelerini amaçlıyor. Protokol kapsamında çocukların maddi, manevi ve kültürel değerlerini öğrenmeleri, topluma uyum sağlamaları ve hayat boyu öğrenmeyi ilke edinerek yeni bir yaşam kurmaları hedefleniyor. Ayrıca, inşa edilecek yeni çocuk eğitimevinin model bir kurum olması için gerekli eğitim ve destek faaliyetlerinin sağlanması da iş birliği protokolünün önemli bir parçası. Toplantı, çocukların rehabilitasyonu ve topluma kazandırılması adına yapılan bu önemli adımın vurgulanmasıyla sona erdi. Read the full article
0 notes
Text
Pakistan Demiryolları'nda Yolsuzluk Operasyonu
Pakistan Demiryolları, yolsuzlukla mücadele çabalarının bir parçası olarak son beş yıl içinde yolsuzluk suçlamasıyla 97’den fazla personeli sorumlu tutarak cezalandırdı. Bakanlıktan bir yetkili, bu önlemlerin, kurumdaki yolsuzluğu kontrol altına almak amacıyla atılan adımlardan biri olduğunu belirtti. Karaborsacılığı Önleme ve Şeffaflık Yetkili, yolsuzluğun önlenmesi için bilet satış makineleri…
0 notes
Text
MİT DOSYASI /// Mahmut Muslihan : Kapalı kurumların halka arzı : Milli İstihbarat Teşkilatı
Mahmut Muslihan : Kapalı kurumların halka arzı : Milli İstihbarat Teşkilatı 27-07-2024 486 OKUNMA KAPALI KURUMLARIN HALKA ARZI : MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI Türkiye’nin en gözde kurumlarının başında gelen Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) son yıllarda adından oldukça söz ettirmeyi başardı. Bunun arkasında gerek müsteşarlıktan başkanlığa giden yolda Hakan Fidan’ın kurumdaki reformları gerek MİT’in…
0 notes
Text
Her şey şubat depremiyle başladı. Dünyamız başımıza yıkılmıştı. Çocukluğum, adım attığım sokaklar, çocukluk arkadaşlarım, kuzenlerim, akrabalarım. Onlarla birlikte biz de enkaz altında kaldık. Ardından ikinci deprem vurdu. Bir gecede gidip anneannemleri oradan aldık bize getirdik. Ne olduysa ondan sonra oldu.
Y. vardı hayatımda. Evlilik teklifi ettiğim, ailemin en içine soktuğum insandı. Çocuklar için paylaştığımız Prime Video'yu dayım görüpte bana neden vermediniz demesin diye isimleri değiştirip kurumdaki S. ve YT. adlarını verdim. Y. bunu görünce benim kendini S. ile aldattığımı düşündü. İftira attı, hakaret etti. Oysa ki on yıldan fazla süredir tanıyordum S.'yi. Hocamdı, çocuğu bile vardı.
Bir ay bunun kavgasını verdik. Geçmişime de takıntılıydı, biraz toksik bir ilişkimiz vardı. Mesafe ilişkisi olunca iyiden iyiye zor oluyordu her şey. Kendime böyle bir iftirayı yediremedim. Ayrıldık. 2023 yılının Mart ayıydı. O zamandan sonra toparlayamadım bazı şeyleri işte.
Zaman geçmeye devam etti. Nisan ayı gibi Ö. ile tanıştım. Eğitimi harikulade biriydi. Eğlenceliydi de, ilk buluşmamızda çok keyifli vakit geçirdik. Sonra ben eve döndüğümde şimdi biz neyiz dedi. Birbirini tanımaya çalışan iki insanız dedim. Sanırım orada koptu çoğu şey. Birkaç kere daha buluştuk. Hiçbir zaman ondan hoşlandığımı söyleyemedim. Sonra iyi bir arkadaş olduk kendisiyle.
Takvim 2024 yılının Şubat ayını gösterdiğinde A. geldi hayatıma. Kendisini çok daha önceden tanıyordum. Uzun süredir görüşmüyorduk. Yazdı, konuştuk. Çok uzun zaman oldu buluşalım dedim, buluştuk. Çok keyifli vakit geçirdik. İkincisi, üçüncüsü derken iyiden iyiye beraber vakit geçirmeye başladık.
Uzun zaman sonra kendimi iyi hissediyordum. Birlikte konserlere, tiyatrolara, sinemalara, stand uplara gidiyorduk. Yurt dışına tatile bile gittik. Çok güzel bakıyordu A., çok güzel gülüyordu. Sımsıkı sarılıyordu, sonra göğsüme yatmaya başladı, ellerimiz birbirine kenetlendi, dudağımın kenarından öpüyordu. O da mutluydu benim gibi.
Birbirimize güzel şarkılardan güzel listeler yapıyorduk. Elleriyle bile besledi beni. Sen varsan gerisi önemli değil dedi. Sonra bir gün onun için çok değerli bir arkadaş olduğumu öğrendim. Elinde olmadan o hareketleri yapmış. Çok kırıldım. Çok üzüldüm. Her zaman her kadının benim gibi birini isteyeceğini ve bunun bir şans olduğunu söylerdi. Aradan çok geçmedi, bana ilişkiye hazır olmadığını söylemişti ama başka biriyle birlikte oldu. Sustum.
Sonra takvimler 2024 yılının Mayıs ayına geldiğinde C. ile iletişimimiz farklı bir yöne evrildi. İlgisi güzeldi, ilgim güzeldi. Sakinliği, duruşu, hareketleri, konuşması çok güzeldi. Ben elinden tutmak istiyorum dedim. Zaten buna uzun zaman önce izin verdim dedi. Böyle başladı. Huzurlu hissediyordum. Onunla zaman geçirmek çok güzeldi. Ona yemek hazırlamak, bir şeyler izlemek, kokusuna karşı koyamamak...
Sonra bayram tatili zamanı geldi ve memleketine gitti. Ailesiyle durumu paylaşacaktı. Önce annesiyle paylaştı, olumlu karşıladı. Aradan bir ya da iki gün geçti bir şeyler ters gitmeye başladı. Güzel söz söylemiyordu, zorla konuşuyormuş gibiydi. Hissediyordum ama bir şey diyemiyordum. Bugün yazdı. Pazartesi kahve içelim mi diye olur dedim. Konuşmak istediğim bir konu var dedi.
Babasıyla da paylaşmış durumu. Onay vermemiş. İnanç farklılıkları onlar için sorunmuş. İlk paylaştığında neyin ne olduğunu anlatmıştım. Benim gibi anlatamamış demek ki. Aileme karşı gelemem dedi. Kısmet değilmiş dedim. İş arkadaşımı kaybedecek miyim dedi. Hayır dedim. Benim için Berko olarak kalabilir misin dedi. Bana çok az kişi Berko diyebilir dedim. Korktu, korkma dedim, kalabilirim.
Gitmeden önce eşyalarımı götürmüştüm. Evin anahtarını vermişti. Çok kolay vazgeçti. Üzüldüm. Gözüm doldu konuşurken. Bir kere de sesim titredi. Yine de hep gülerek konuştum kendisiyle. Yıkıldım ama. Kendime ördüğüm duvarları yıkmaya başlamışken kendi duvarımın altında kaldım. Sanki içimde kocaman bir boşluk var ve hepsi betonla kaplı gibi.
Hislerimi aldırmış gibi hissediyorum. Konuşmalarım yok. Sadece söylenene cevap veriyorum. Mümkünse tek kelime, değilse en az kaç kelime kullanabiliyorsam o kadar. Sesim hiç yüksek değil. İstesem de çıkmıyor. Arafta gibiyim. Ne kendimi istiyorum hayatımda ne de bir başkasını. Kendi kabıma sığmıyorum, aynı zamanda kendi kabımı doldurmayacak şekilde küçülüyorum.
Kimseye hiçbir şey belli etmemeye çalışıyorum. Kendime de bir şey belli etmemeye çalışıyorum. Yüzümdeki mimik sayısı sıfır. Oysa ki bundan 10 yıl önce insanlar beni jest ve mimiklerimle tanılarlardı. Çok fazla kullanırdım. Kendim eksildim, daha ne kadar eksileceğim bilmiyorum.
Hiçbir şeye hevesim kalmadı. Geçen yıldan beri zaten yaşamaya bile hevesim kalmamıştı. Okumaya hevesliydim, inadımdan okuldan atıldım. Okumaya hevesim kalmadı. Çalışmaya hevesliydim, yaşadıklarım işe olan odağımı kaydırdı. Çalışmaya hevesim kalmadı. Bomboş bir insan olmak üzereyim. Nitelikli, donanımlı, kültürlü ama bomboş bir insan. Kullanmadığım tüm bilgiler unutulur ya. Kullanmazsam bunların da bir önemi kalmayacak.
Hayat doluydum ben. Neşeliydim. İdeallerim vardı. Sevgim vardı, çok severdim. Sevmeye, vermeye her zaman hazırdım. Yapamadım. Kısmet değilmiş. Başımı öne eğip yoluma devam etmeye çalışacağım. Yapmam gerekenleri yapıp evime döneceğim. İletişim kötü bir şey. Duygu beslemek kötü bir şey. Belki de ben kötü bir insanım. Neden olmasın?
Bu ağırlıkla ne yapacağımı bilmiyorum. Yaşayarak öğreneceğim belli ki. Yazmakta yetmiyor. Yetmiyor. Hiçbir şey istemeden nasıl yaşanır bilmiyorum. Ağlamak istiyorum, ağlayamıyorum. Bir tane biram kalmış son iki yudumum. Sigaram eşlik edecek geceme. Öyle işte.
1 note
·
View note
Text
Siber Güvenlik Uzmanı ve Güvenli Bağlantı Noktaları
Siber dünyada her geçen gün artan tehditler, kurumların güvenlik konusunda daha fazla önlem almalarını zorunlu hale getirmiştir. Bu durum, güvenli bağlantı noktası kavramının ortaya çıkmasına yol açmıştır. Güvenli bağlantı noktası, bir ağda kullanılan iletişim kanallarından biridir ve bilgi akışının güvenliğini sağlamak amacıyla şifreleme ve diğer güvenlik önlemlerini içerir.
Güvenli bağlantı noktasına ne denir? özellikle internet üzerinden yapılan veri transferlerinde büyük önem taşır. İnternet kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte, bilgi hırsızlığı veya saldırılara karşı koruma ihtiyacı da artmıştır. Bu noktalarda kullanılan protokoller, verilerin şifrelenmesini ve yetkilendirilmemiş erişimleri önlemeyi sağlar. Bu sayede, bilgilerin güvenli bir şekilde iletilmesi ve alınması mümkün olur. Örneğin, HTTPS (Hypertext Transfer Protocol Secure), web siteleri arasındaki iletişimde kullanılan bir güvenli bağlantı noktasıdır.
Bu noktada devreye siber güvenlik uzmanları girer. Siber güvenlik uzmanı nedir? kurumların bilgi sistemlerini ve ağlarını korumak için çalışan uzmanlardır. Görevleri, potansiyel saldırıları tespit etmek, güvenlik açıklarını kapatmak ve koruma önlemleri geliştirmektir. Siber güvenlik uzmanları, siber saldırılara karşı savunma stratejileri oluşturarak, güvenli bağlantı noktalarının kurulumunu ve bakımını gerçekleştirirler.
CISO (Chief Information Security Officer) ise bir kurumda siber güvenlik stratejilerinin belirlenmesinden sorumlu olan en üst düzey yöneticidir. CISO'nun görevi, kurumdaki bilgi sistemlerinin ve verilerinin güvenliğini sağlamak, güvenlik politikalarını belirlemek ve uygulamak, risk değerlendirmeleri yapmak ve personelin güvenlik konusunda farkındalığını artırmaktır. Ayrıca, Ciso, güvenli bağlantı noktalarının etkin kullanımını sağlamak ve güncel tehditlere karşı kurumsal savunma stratejileri oluşturmak gibi sorumlulukları da üstlenir.
Güvenli bağlantı noktaları ve siber güvenlik uzmanları, günümüzde işletmelerin en önemli ihtiyaçlarından biri haline gelmiştir. Bilgilerin ve sistemlerin güvende kalması, kurumların itibarı ve sürdürülebilirliği için kritik bir öneme sahiptir. Bu nedenle, şirketlerin CISO liderliğindeki uzman ekiplerle güvenli bağlantı noktalarını sağlamlaştırması ve siber saldırılara karşı etkin savunma stratejileri oluşturması büyük bir gerekliliktir.
0 notes
Text
Deprem Bölgesinde Uzmanlık Eğitiminde Sorunlar Devam Ediyor
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/ea2758b962e9d806f2b44493a2debff0/c780fc127b8161cd-37/s540x810/1212b5e221f495f6ceea643f95cf378e5cad0364.jpg)
TTB Merkez Konseyi ve UDEK Yürütme Kurulu üyelerinin, TTB Asistan ve Genç Uzman Hekimler Kolu temsilcilerinin, deprem bölgesindeki pek çok uzmanlık öğrencisinin katıldığı ilk toplantıda; barınmanın en önemli sorun olduğu, eğitim kurumlarında esnek çalışmanın devam ettiği, uzmanlık öğrencilerinin sadece sağlık hizmetinin sunumunda çoğunlukla tek başlarına görev aldıkları, hasta çeşitliliğinin belirgin olarak azaldığı ifade edildi. Tüm bunların sonucu olarak uzmanlık öğrencilerinin eğitim hakkının tamamen göz ardı edildiği belirtildi. Sağlık Bakanlığı Tıpta Uzmanlık Kurulu’nun (TUK) 15 Mart 2023 tarihli kararıyla depremden en fazla etkilenen dört şehirdeki (Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Malatya) uzmanlık öğrencilerine deprem bölgesi dışındaki eğitim kurumlarına altı aya kadar geçici görevlendirme hakkı tanınmış ancak bu görevlendirmeler kurum üst yöneticilerinin iznine bağlanmıştı. Toplantıya katılan asistan hekimler az sayıda hekimin genellikle 6 aydan daha kısa süreler olacak şekilde görevlendirme alabildiklerini belirttiler. Farklı kurumlar ve aynı kurumdaki farklı bölümler arasında izin konusunda farklılıklar olduğu, bazılarında geçici görevlendirmenin rotasyon yerine geçeceği, bazı kurumlarda normal zamanlarda geçiş yapılabilecek bölümlere bile geçiş izni verilmediği ifade edildi. Üç aylık görevlendirmelerle giden hekimler de bu sürenin çok kısa olduğunu, gittikleri yerlere uyum sağlamalarının bile bu sürede mümkün olamayacağını belirttiler. Ayrıca görevli gidilen kurumun değil de geldikleri kurumun ek ödemelerinin verildiği konusunda eleştiriler dile getirildi. Çukurova Üniversitesi deprem sonrasında orta hasarlı raporu verildiği için boşaltılmıştı ve bilindiği üzere hizmet sadece acil serviste sınırlı bir bölümde sürdürülmektedir. Adana, uzmanlık öğrencilerine TUK’un geçiş hakkı tanıdığı şehirlerden olmamasına karşın Çukurova Üniversitesi’nin uzmanlık öğrencileri de üç aydır eğitim alamadıkları için başka kurumlara geçmek istediklerini söyledi. Deprem bölgesindeki eğitim kurumlarında görev yapan eğiticiler ve bazı derneklerin yöneticilerinin katıldığı ikinci toplantıda pek çok katılımcı uzmanlık eğitimi verilebilecek koşulların kalmadığını ancak acil ve poliklinik hizmetinin güçlükle sürdürülmeye çalışıldığını söylediler. İsteyen uzmanlık öğrencilerine kalıcı geçiş hakkının tanınması, bu amaçla anabilim dalı başkanlarının TUK’a yazı yazabileceği, her bölümün ayrı olarak değerlendirilebileceği belirtildi. İki farklı toplantıdan çıkan çözüm önerileri ise şöyleydi: - Sağlık Bakanlığı Tıpta Uzmanlık Kurulu bir an önce deprem bölgesinde yerinde incelemeler yaparak eğitim kurumlarını ve eğitimin niteliğini değerlendirmelidir. Koşulları uygun olmayan bölümlerde uzmanlık eğitimi geçici olarak askıya alınmalıdır. - İsteyen uzmanlık öğrencilerine kalıcı koşulsuz geçiş hakkı sağlanmalıdır. - Tüm uzmanlık öğrencilerine psikososyal destek verilmelidir. - Deprem bölgesindeki sağlık hizmetinin yürütülmesi bir süreliğine Devlet Hizmet Yükümlülüğü kapsamında gelecek uzman hekimlerle sağlanabilir. - Bölgede görev yapacak hekimlere teşvik edici koşullar sunulmalıdır. - Dernekler üzerinden her eğitim kurumunun deprem bölgesinden kaç asistan alabileceğiyle ilgili çalışma yapılabilir. - Bir sonraki TUS kontenjanlarında deprem bölgesindeki uzmanlık öğrencileri için ayrı bir kontenjan ayrılabilir. Depremin üzerinden üç ay geçmesine karşın uzmanlık eğitimindeki sorunlar devam etmektedir. Son üç yılı pandemi ve sonrasında yaşanan deprem gibi olağanüstü durumlarda geçirmeye çalışan bölgedeki uzmanlık öğrencilerinin sorunları ve istekleri göz ardı edilemez. Bizler TTB Merkez Konseyi ve TTB UDEK Yürütme Kurulu olarak Tıpta Uzmanlık Kurulu’nun verdiği önceki kararını gözden geçirmesini, koşulları uygun olmayan bölümlerde uzmanlık eğitiminin askıya alınmasını, dileyen öğrencilere kalıcı geçiş hakkının tanınmasını istiyoruz. Türk Tabipleri Birliği Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu Yürütme Kurulu Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Read the full article
0 notes
Text
kazık kadar adamdım denebilir, yaşım 16'dan 17'ye göz kırpmış, hayatımdaki ilk ciddi ilişkimi yaşıyorum karşı cinsle(!) bilmem kaçıncı kez bunu buraya anlatıp gözlerimi ve anılarımı tahriş etmeyeceğim elbette. sadece aklıma gelen bir nokta, öyle büyüdü ki, dünyanın evrende mavi bir nokta oluşu gibi beynime doldu, okyanuslar gibi taştı. kızın babası alkolikti, annesi de alkolikti ve ben bir fincan dolusu fransız konyağını ilk kez orada kafaya dikip, bir şeyim yok ki diyerek istanbulun sokaklarını arşınlamıştım. tamam, neyse konu bu değil. kızın babası cidden ağır alkolik, benim şu an dişlerimi döken haftanın tek günleri içilen alkol gibi alkolizm değil. anne aşırı mutsuz. eh benim de evimde anne-baba var ama yok. o sıralar babamla daha fazla empati yapıyorum, o, bir kahve fincanı dolusu fransız konyağını fondipleyip arşınladığım sokakları neticede bana öğreten ... kıza bir gün, annesi de yanındayken... annen de mutsuz, babam da mutsuz... keşke ikisi evlenselermiş, demiştim. 16'dan 17'ye göz kırpmak bu değildi, beynimin altı yaşın dehlizlerinde, bokun içindeki histerik krizlerde yüzmesi, kirpiklerme her bok tanesinin bulaşmasıydı bu...
istanbul'un kaosunda, taksimdeki bir arka sokağa, yemyeşil 6 tane tekel birası dikmiştim o günün devamında. altı yaşa onaltı yaşa veya herhangi bir altıya tahammülüm kalmadan içtim ve kustum.
sonra hayatıma bir kız daha girdi, artık daha yetişkinim, annen babamla evlensin saçmalıkları yok. hala, maalesef, dünyada yaşayıp yaşayabileceğim en tarifsiz aşkı ve en tarifsiz güzellikteki bu genç kadını da burada anlatmayacağım. dişetime batan ve kanatan bir sızı bu belki de. annesi severim diye biftek yapardı mesela her hafta, güllaç da yapardı, hem de ramazan ayının dışında. kardeşiyle evin içinde top oynardık. ben beşiktaşlı olmama rağmen, o galatasaraylı diye ve ben nefret etmem gereken bir takım olacaksa hangisini seçmeliyim diye düşünürken, fenerbahçe olarak, kardeşinden, o evin koridorlarında yerlerde yatarak çalımlar yerdim. kadıköy'e çıkarırdım onu, üstünde galatasaray formasıyla, bi bok yapamazlar, ben varım yanında diyerek. o kadar hoşuma giderdi ki tüm bu olan biten... ve evime gelirdi o eşsiz güzellik...aynı bir aile gibi, elinden su içmek, yemek yemek. bir gün bu hayale o kadar kaptırmışım ki kendini... nasılsa bir kere denedik? belki çocuğumuz olur ve aile oluruz deyivermişim...üstüne türlü sebepler, benim don kişot gibi, başıboş bir şövalye misali yel değirmenlerince öğütülen hayallerim... ağzımdan sadece şu kelimeler dökülüyordu o gittiğinde, ne güzel bir aileydik, değil mi?
aradan seneler geçmiş, karadenizin bir şehrinde, yaşlı bir solcu osuruğun kafesinde, yanımda çoktan birini kardeş bellemişim... içkiler içiliyor, tamam tuna, sen iç, dilediğin gibi, bu köşe senin denmiş...o yaşlı osuruğa da demiştim, ne güzel, kardeşim, sen, oğulların, aile gibi bir aradayız... bir gün o mekanın kapısında ve o sıralar peşinde katrana bulanmış bir tavuk sersemliğinde gezdiğim kadının evinin önünde bıçakla saldırıya uğrayınca ne kardeşlik kalmıştı ne de aile...
ah o kadın demişken... ailemi kıskanmıştı, ne kadar da alaycı bir ifadeydi bu. arkadaşlarıyla toplaşıp, içip, eğlendiğimizi düşündüğümüz bir gece, elbette şunlar da geçmemiş değildi aklımdan... ne güzel, aile gibi bir arada olduk. o, arkadaşları, ben, hep bir aradayız. onun ardından ağzımdan ne döküld��ğünü hatırlamıyorum, belki biraz kusmuk, belki biraz kan. böcekle bile empati kurabildiğim bir hayatta, empati kuramadığım tek varlık kendisi olabilirdi.
bu ve bunun gibi onlarca örnek... en saçması da herhalde, çalıştığım veya çalışır gibi yaptığım ve maaş verir gibi yaptıkları kurumdaki bir meslektaşım o sıralarda derslerimi sabote etmekle meşguldü. kardeşleri ve kendisi, gülüş, cümbüş eğlence... ne güzel ya, yanınızda ailemin yanında gibi hisettim, deyivermişim yine...
aman neyse, burayı twitterda vaktiyle aile hakkında yazdığım bir seri ile tamamlamak isterdim de hesabımın kapatıldığı aklıma geldi. keşke beni de kapatsalar sonsuza dek, internetin lağımında bir bok gibi ayrışsam ve denize karışsam bir arıtma tesisinde.
0 notes
Photo
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/300c35378a69e6e69665e0bd44636acb/17a589705913826a-7a/s540x810/019718b243418a1758a041cd9223b1af8e9f42ba.jpg)
9 Temmuz 2020 tarihli atama kararı yayımlandı. 10 kurumdaki yönetim kurulu üyeliklerine atama yapıldı ATAMA KARARLARI 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 8 inci maddesi ile 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 2 ve 3 üncü maddeleri gereğince, Elektrik…
#2020#atama#kararı#Kurulu#kurumdaki#mevduat faizi hesaplama#Mevzuat#mevzuat analizi örneği#mevzuat emu edu tr#mevzuat harcama belgeleri yönetmeliği#mevzuat iyuk#tarihli#Temmuz#üyeliklerine#yapıldı#yayımlandı#Yönetim
0 notes
Text
bu kurumdaki stajyerleri lütfen kovar mısınız klinik defterini dolduruyorum ama car car car asla susmuyorlar çirkin şarkılar açıyorlar ve muhabbetleri çok kötü
9 notes
·
View notes
Text
[New York City]
“Do good things and don’t be afraid of loss. Create rather than destroy.” Karşısındaki tabloya bakıp ofisin girişine astı. New York’un kadınları koruma organizasyonunun yeni müdür olarak atanmasından bu yana bir hafta olmuştu. Binaya yapılan ziyaretlerden dolayı koridorlar çiçeklerle dolmuştu. Odasına gelen herkese bir tane hediye vermeden göndermiyordu artık. Normalde ihtiyacı olduğu bir iş değildi. New York’un varlıklı ailelerinden olan Cloudstrider’ın tek varisiydi. Gelecek ömrü boyunca hiçbir şekilde para konusunda ihtiyacı olmayacaktı. Bu yüzden kendini küçüklüğünden beri gittiği kiliseye adamış ve paladin olmayı seçmişti. Yaptığı ve seçtiği işten pişman değildi. Ailesi de kilisenin adamı olduğu için her hangi bir itirazda bulunmamız beraber büyüdükleri kuzeni ile birlikte desteklemişlerdi. Şimdi ise kilisenin yönlendirmesiyle kadınları koruma organizasyonunun müdürüydü. Taciz, tecavüz ve şiddet gören bütün kadınları korumakla görevlendirilmişti. Organizasyon ilk başta derneği bir erkeğin yönetmesine karşı çıksa da kadınlar ilk günkü güven veren konuşmasından sonra Connor’ı kabul etmişlerdi. Hâlâ kabul etmeyenler olsa da hepsini korumaya yemin etmişti. Kuruma o gün New York’un büyük araştırma şirketlerinden biri olan Dharma’nın sahibi geleceği için vakıf üyeleri arasında bir telaş vardı. Daha önce de kurumdaki kadınların Dharma’nın yöneticisinin bir kadın olduğunu ve bu yüzden hayranlık duyduklarına dair konuşmalarını işitmişti. Onun yapacağı herhangi bir destek kadınlar için çok önemliydi. Kapıya gazeteciler bile gelmişti. Kadının ne kadar önemli bir kimliğe sahip olduğunu şimdi daha iyi anlıyordu. Annesi şirket ile daha önce çalıştıklarını söylemişti. Bu yüzden yakından tanıyordu lakin yüz yüze hiç tanışma fırsatları olmamıştı. Şirketin en genç üyesi ve en önemlisi sahibiydi. Onu kapıda karşılamak için müdüriyetten çıkıp gazetecilerin beklediği kapıya çıktı. Aynı anda binanın önünde uzun siyah bir araç durdu ve beklediği gibi genç bir kadın inmişti. Muhtemelen kendisiyle aynı yaşlardaydı ve kendinden emin bir duruşu vardı. Bunu etrafındaki herkesin hissettiğine yemin edebilirdi. Merdivenlerden inip kadını selamlayıp elini uzattı. Bütün flashlar üstlerinde patlıyordu. “Hoş geldiniz Doktor Faraday.”
@charlotteeloisefaraday
5 notes
·
View notes
Text
yarın kurumdaki rehberlik hocasıyla konuşup içimi dökmem lazım.
5 notes
·
View notes
Text
Açıklanmayan finallerim, gelen büt haftası, izleyemediğim mto derslerini bitirme çabam, çalıştığım kurumdaki derslerim ve öteki dertler... Yat uyu kızım, hayat yeterince yoğun ve yorucu.
5 notes
·
View notes
Text
bu hafta kurumdaki bir buçuk yıllık düzen değişiyor o da benim nöbetime denk geldi
6 notes
·
View notes
Text
YALAKA KOYUN, KASABIN KESKİN BIÇAĞINI ÖVERMİŞ
Evet Arkadaşlarım: YALAKALIK SEÇİLMİŞ İNSANLARIN İŞİDİR. BÖYLE BİR ŞEREF ( ? ) HER SOYSUZA NASİP OLMAZ.
Onlar şirketlerimizin göz bebeği. Tanrı patronlara ve yöneticilerine eksikliklerini göstermesin. Ne zamandır düşünüp işleyemediğim bu konuyu bu paylaşım yeniden aklıma getirdi. Düşündüm ki, bizim işyerlerimizde gördüğümüz örnekler ( ? ) bu müstesna mesleğin onur temsilcileri olabilecek seviyede yukarıdalar emsallerinden. Hatta bu mümtaz mesleğin Ordinaryüs Profesör’ü sayılırlar. Bu konuda feyiz aldığımız bu yaradılışın üst seviyedeki temsilcilerini sektörün yarısından fazlası tüm özellikleri ile tanıyordur mutlak.
İŞYERİNDE YEDİĞİNİZ HER DARBENİN ALTINDA “ O “ YALAKA VAR.
Olur ya, işyerinde yanlış bir şey yapar insan. Yüz kızartıcı bir husus da değildir üstelik. Tüm insanlar hata yapar ya. Hatta insan bu hatalarından ders alıyorlarsa sorun bile yoktur diye düşünebilirsiniz. Ancak bu YALAKALAR sayesinde bu hata bir süre sonra yine karşısına çıkacaktır insanın. Hemde modifiye edilmiş bir şekilde. Sizin için verilen İş yerinden uzaklaştırılma kararında öne sürülen nedenlerden biri olarak. Ama sizin bir güvenceniz var. Geçtiğimiz ve daha önceki senelerde üstlerinizin sizin için öngördükleri üst seviyedeki performans değerlendirmeleri sizin nasıl bir çalışan olduğunuzu ortaya koyacaktır. Sahi aklıma geldi. Sizde bu performans değerlendirmelerinin imzalı bir kopyası varmıydı? Yoksa bu YALAKALAR sayesinde bu hususla ilgili sorun yaşamanız mümkün olabilir. Sizi hiç tanımayan ve ne yaptığınızı bilmeyen birinin size karşı olması mümkün değil. YALAKA düzeninde ise bu olasıdır. Zira YALAKA hazretleri sizinle ilgili kurguladığı hikayeleri onlara anlatmıştır. Bir de bakarsınız ki, Müdürlüğü konuşulan bir çalışan yönetimden falan beyin yakını olan birinin şikayeti sonucunda işten atılmış. Bizim YALAKA ne mi yapmış?Ast üst ilişkilerini göz önüne alarak sessiz kalmış. Daha doğrusu iyi polis ve kötü polisi oynamış. Bu YALAKALAR her şeyi kitabına uygun hale getirerek çalışanı mağdur etme konusunda kendilerini usta zannederlerse de uygulamaların böyle gelişmediğini çoğunluk bilir ve olayları yaşadıkça da görürler.. Bu da beceriksiz taraflarıdır.Özetle kendi iş konuları dışında başka her türlü şeye akılları erer.
Özellikle kuruluşlarda söz sahibi olan YALAKALARIN bazı insanları nasıl kayırdıkları ve bazılarını ise ne şekilde aşağıladıklarına ilişkin bir çok örneği sıra sıra dizmek mümkün Her şeyi yalakalığını yaptıkları kimsenin menfaatleri doğrultusunda planlayan bu kötü zihniyet hak ve hukuk mefhumlarına yabancıdır.. İş yerinde kendilerinden olmayan çalışanlar aleyhinde kurgulanan tüm oyunların başrolünde bir YALAKA veya ona yakın çalışıp müteselsil YALAKALIK görevini başarı ile ifa eden bir yakının yalanları ve düzenbazlığı vardır. Hepimizin bildiği ve edebiyatçılar tarafından da ifade edildiği üzere “ BELLİ BİR AMAÇLA SÖYLENEN YALAN EN AHLAKSIZ YALAN BİÇİMİDİR.AMA MAALESEF YAŞANANLARDAN DA GÖRDÜĞÜMÜZ GİBİ EN ÇOK İŞE YARAYANLAR DA BU TÜR YALANLAR” Ve de bunu en iyi bilen hatta bunun ustası da işte bu YALAKALAR.
YALAKALARIN KARAKTERİSTİĞİ
Bu arada zamanımızda YALAKALIK yapılan kişinin üstün niteliklere sahip olması şart değil. Görünen o ki, bu eylem YALAKALIK yapan kişinin maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeyde biri ise hiçbir sorun yoktur. Bir süre önce aynı konuda bir yazı hazırlarken, internetin bir köşesinde okumuştum. Amerika Birleşik Devletlerinde Brown Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma ilginç sonuçlar ortaya koymuş. Bu araştırmaya göre bazı insanlarda YALAKALIK doğuştan mevcutmuş.. Neroscience dergisinde yayınlanan diğer bir araştırma da aynı sonucu vermiş. Kısacası bazı insanlar taşıdıkları genden dolayı doğuştan YALAKA olurlarmış. Evet,YALAKALAR şahsiyetsiz ve bir adım öte haysiyetsiz bir türdür. Aslında taptıkları gücün etkisi ile etrafa karşı kendilerini üstün gösteren zavallı ve aptal bir zihniyettir. Bu arada YALAKALAR kendi çıkarlarına aşırı düşkünlerdir. Aynı zamanda YALAKALIK yaptığı insanın sistem içindeki gözü ve kulağıdırlar.( Espiyon sözünü kullanmaktan hoşlanmıyorum ) Her ne kadar zekâ durumları buna pek uygun görünmüyorsa da bazen çizmeyi aşıp onun ağzı olmayı da meziyet addederler. Esasen YALAKA toplum içinde değersiz biri olup mevki-i veya parası olan birine yaranarak cemiyette yer edinmeğe çalışan ruhen çirkin bir zavallıdır. Sadakat bir lüks.O da bu ucuz türlerde bulunmaz.
YOKSA YALAKALIK ŞİRKETLERDE TERFİ VE GÖREVDE KALMA ARACIMI OLDU?
Şayet ZİNCİRLEME YALAKALIK bölümünde anlatılan örneğin yarısının doğru olduğunu kabullenmek bile bu davranış şeklinin çalışanın şirketteki geleceğini müspet yönde etkilediğinin bir göstergesi sayılır ki çalışanlar bunun doğruluğunu biliyordur. İnsan Kaynakları konusunda uzman bir kuruluş olan Değişim Dinamikleri Yönetim Merkezi Başkanı Süleyman Erdemir Kurumlarda 'YALAKALIK' denilen davranış modelleri terfi aracı oluyorsa o şirketin kurumsallığının sorgulanması gerektiğini ifade ediyor. Günümüz iş yaşamında Kurumsallık olgusu da büyük ölçüde yıprandı. Bazıları Kurumsallığın mümkün olan her yerde şirket logosunun ve renklerini kullanmak olarak yorumluyor gibi.
ZİNCİRLEME YALAKALIK.
Bu paragrafa Walt Whitman’ın bir sözü ile başlayalım. “Hiçbir hayvan kendi türünden birinin önünde diz çökmez" Evet bu sözü içimize sindirdikten sonra aşağıdaki anlatımı herkese daha anlamlı gelecektir. Şöyle düşünelim.( A ) şirketin tepesinde oturan olsun. ( B )’ de ise bir takım insanlar bulunsun ama ( C ) kutusunda kurumda hâkimi mutlak olarak isimlendirilen ( A ) ‘nın YALAKASI oturadursun. Bu ( C ) kutusunda adı yazan YALAKANIN altında ise ( G,U,V,Z ) vb..yöneticiler çalışsınlar. Sistem nasıl mı çalışacak? ( C ) bütün sanatsal kabiliyetlerini ortaya koyarak ( A )’nın YALAKASI olma görevini layıklı ile hatta istenilenin üzerinde bir performansla yapacak ( G,U,V,Z) deki görevliler ise yalakalık zincirinin kendilerini önemli sayan bir halkası olarak ( C ) ‘nin YALAKALIĞINI tüm kalpleri ile yürüteceklerdir..Zaman için de ise, bu YALAKALIĞIN kendilerine ne şekilde yol, su ve elektrik olarak döneceğini bildiklerinden bu işin gönüllüsü olacaklardır. İsteyen, istediğine, istediği kadar YALAKALIK yapsın bize ne ki demeniz tabii ki mümkün. Konunun herkesi ilgilendiren kısmına gelelim şimdi. Önce ( G,U,V, Z ) şirkete ne zaman girdiklerine bir bakın. Sistem içindeki yükselişlerini inceleyin ve de şirketteki normal personel yükselme trendi ile ( G, U, V ve Z )’nin sıçramalarını kıyaslayın. ( Diğer husular ile akçeli konulara girmiyorum ama bunlara da bakmakta büyük fayda var ). İşte müteselsil YALAKALIK budur ve böyle işler. Keyfiliğe dayalı bir sistemin en başarılı uygulayıcıları da muhtemelen bizim sektörümüzdedir. Ve de güçlüdürler, Onların gücü tepelerin zafiyetinden kaynaklanır. Bundan ve YALAKALIKTAN oluşan gücünü kendisinin ve etrafındaki YALAKALARIN lehine kullanırlar.Etrafınıza bir bakın. Bu tarifleme kime uyuyor. Eğer üç, dört değişik şirket mensubu bizde bu iş aynen böyle derse şaşırmayacağım ve bu hastalığın ne denli yaygın olduğunu biz kez daha anlayacağım.
PADİŞAH EFENDİMİZ KENDİSİNE DALKAVUK ARARMIŞ.
Başvuranlarla bire bir görüşüp onlara hep “ yahu sen hiç Dalkavuğa benzemiyorsun “diyerek söze başlamış. Hepsinden aldığı cevap “ evet padişahım ben hiç DALKAVUĞA benzemem “ şeklindeymiş. Padişah bu cevabı aldığı her adayı elemiş. Sıra sonuncuya gelmiş.. Padişahın “ Gel bakalım, demek sen DALKAVUKSUN” sözünü aday “ Evet padişahım ben bir DALKAVUĞUM “şeklinde cevaplamış. Padişahın “ İyide sen pek bir DALKAVUĞA da benzemiyorsun “ diye yönelttiği sualin cevabı ise “ Evet, padişahım ben hiç DALKAVUĞA benzemem “ şeklinde olmuş. Herkes Padişahın bu adayı da beğenmediğini diye düşünürken “ Dur bir daha bakayım sana , yahu evet sen biraz DALKAVUĞA benziyorsun” sözü ile konuşmasını sürdürmüş Padişah.. Aday Padişahı “ Öyledir Padişahım Devletlüm,hakkı aliniz var ben biraz DALKAVUĞA benzerim” şeklinde cevaplamış. Ve Dalkavuk adayı saray kadrosuna alınmış.İşte bu günün YALAKALARINDAN beklenen ve onların yaptıkları da tam olarak budur.
KALİTELİ BİR YALAKANIN ÖNCE ZEKİ OLMASI GEREKİR.
Evet; görünen de bu. Yukarıdaki örnekte bunu doğruluyor. Ancak anlayamadığım ve beni hep şaşırtmış olan husus hayatta gördüğüm, tanıdığım en büyük YALAKANIN su katılmamış bir aptal olması. Bu realite bir önceki varsayımı köreltiyor gibi. Kime ne söylediğini unutup kısa bir süre sonra aynı insana söylediğinin tam tersini söylemesi vb. özellikleri de cabası. Bunu kendime bir türlü izah edemedim.
HER KUŞ KENDİ TÜRÜ İLE UÇAR.
YALAKA zihniyetin YALAKALIĞINI yaptığı yöneticinin uçarken yarattığı hava akımına kendini kaptırarak onu takip ettiği de bir hakikat. Başlıktaki söz doğru tabii ki siz hiç leylek sürüsüne karışarak onlarla birlikte uçan bir güvercin duydunuz mu?. Bu sözü konumuza uyarlarsak bir şirketteki tüm YALAKALAR birlikte icra-i sanat eylerler anlamı çıkar. Oysaki aynı kurumdaki YALAKALAR sanki rakipler. Düşmandırlar birbirlerine sözü abartılı olmaz. Eğer YALAKALIK yapılan insan örneğin bir Genel Müdürse ve de mevcut YALAKALARDAN biri bu zat’ın falan YALAKAYA kendisinden daha yakın olduğunu hissederse ortalık karışacak demektir. Aşırı kıskançtırlar. Biz bu durumu hissedip, gözlemlemiş ve de vardığımız sonucu doğrulayacak davranış ve konuşmalara bir dönem şahit olmuş ve çok gülmüştük..
KOLTUĞUNUN ALTINDA YALAKA BESLEYENLER.
Acaba yanında bir veya bir çok YALAKA bulundurmak bazıları için bir ihtiyaç mı?Birini incelemiştik. Yaşamının her döneminde yanında bu zihniyette birini bulundurma ihtiyacını hisseden biriydi. Sürekli methedilmek, alkışlanmak, yanlışlarını doğru olarak anlatacak kişiliksizleri yamacında barındırmak ve onların sisteme verdikleri zararı ve diğer çalışanların onlara karşı duyduğu kin ve nefreti görmezden gelerek bu tutumunu her şeye rağmen sürdürenlerin ruhsal ve zihinsel bir gereksinimi olmalı. İşte bu noktada “ HER KUŞ KENDİ TÜRÜ İLE UÇAR ” sözünü düşünmek ve değerlendirmek gerekli. Demek ki türleri aynıymış sözü bu durum için de uygun olur mu? Her ne ise, belli ki her ikisi de bir zafiyet göstergesi. YALAKALIK yapılan kişinin de bu oluşuma büyük katkısının bulunduğu da bir gerçek. Sonuçta YALAKALIK yapan kendi ihtiyaçlarını sağlarken, onunda ruhsal gereksinimlerini karşılamıyor mu ? Hangisi daha zavallıdır bilemem?
YALAKALIK NASIL GELİŞİR. HANGİ ÜNVANLARDA NEDEN YOĞUNLAŞIR.
Örneği gören ve görev yaptıkları şirketten beklentilerini alamayan çalışanlar, yukarıdaki örneği görünce ne yapsınlar istersiniz ki? Demek ki bu yöntem etkiliymiş diye düşünüp staja başlarlar. Hiç düşündünüzmü? Yönetici kesimin de patronlardan bir takım beklentileri var mutlak. Kendileri için beklentilerinin dörtte birini bile çalışanlardan esirgerler. Olumsuz uygulamalarda ise çalışana patronun kendilerine yaptığının bir kaç mislini çalışanlara yansıtırlar. Bunun nedeni yaranma duygusundan öte değil. Bir de şöyle düşünelim, alt seviyede bir çalışanının aylık geliri 1500 TL diyelim. Bir yöneticinin ise 8000 TL gelirinin olduğunu farz edelim. İnsan yapısı bu iki gelirin hangisinden kolay vazgeçer? Bana göre alt seviyedeki çalışanının 1500 TL aylık gelirden vazgeçmesi daha kolay. Sistem içerisinde 8000 TL aylık gelirin sürekliliğini sağlamanın en kolay yönteminin örneği gözlerinin önünde olan yöneticinin ise YALAKALIK yapmaktan başka çıkar yolu maalesef yok. Bu günün şartlarında bunu ne kadar normal karşılarsınız bilemem. Bu türler, siyaha, patron istedi diye beyaz demeyi, bir üst istedi diye hiçbir hatası olmayan alt seviyedeki yöneticinin şirketten atılmasına sessiz kalmayı, gıyabında o yöneticinin mizahi hikâyelerini ballandıra ballandıra anlatıp söz konusu insanı görünce herkesin önünde iki büklüm olmayı içine sindirebiliyor demek ki. Eh bundan sonra da çalışanlardan saygı beklemek ne denli mümkün, onu da bilemem. Aslında bu türlere çalışanın sevgi ve saygısından ziyade patronun onun sırtını sıvazlamasının daha gerekli olduğu mutlak.
TABİİ Kİ TÜM BU ANLATIMDAN TENZİH ETMEM GEREKEN DEĞERLİ YÖNETİCİ ARKADAŞLARIMIZ DA MEVCUT.ONLARA SAYGILAR SUNUYORUM.
Siz yine de bakmayın YALAKA KOYUNUN KASABIN KESKİN BIÇAĞINI ÖVDÜĞÜNE. O yalaka pekala bilir ki, o bıçak şimdilikte olsa kendisini kesmeyecektir. Diğer çalışanlar için kendisi tarafından bilenmiş ve kasabın eline verilmiştir. Tabii kasapta bizzat kendisi değilse.
3 notes
·
View notes