Tumgik
#kuduz hastalığı ölümcül
cilginfizikcilervbi · 2 years
Text
Kuduz Nedir ve Belirtileri Nedir?
Kuduz Nedir ve Belirtileri Nedir?
Kuduz Nedir ve Belirtileri Nedir? Kuduz Virüsünde Ölüm Kaçınılmazdır Kuduz Nedir? Kuduz, enfekte hayvanların tükürüğünden insanlara bulaşan ölümcül bir virüstür. Kuduz virüsü genellikle bir ısırık yoluyla bulaşır. Bir kişi kuduz belirti ve semptomlarını göstermeye başladığında, hastalık neredeyse her zaman ölüme neden olur. Bu nedenle kuduza yakalanma riski olan herkes korunmak için kuduz aşısı…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kopekcinsleritr · 3 months
Text
Köpeklerde Sık Görülen Hastalıklar
Tumblr media
Köpekler, yaşamları boyunca çeşitli sağlık sorunlarıyla karşılaşabilirler. Bu hastalıklar, köpeğin yaşına, cinsine, genetik geçmişine, çevresel faktörlere ve beslenme alışkanlıklarına bağlı olarak değişebilir. Köpek sahipleri, evcil dostlarının sağlığını korumak ve gerektiğinde erken müdahalede bulunmak için bu yaygın köpek hastalıkları hakkında bilgi sahibi olmalıdır. Bu makalede, köpeklerde sık görülen hastalıkları, tanı, tedavi ve önleme yöntemlerine dair detaylı bilgiler bulacaksınız.
Köpeklerde Sık Görülen Hastalıklar
Kuduz
Kuduz, köpeklerde sık görülen ancak aynı zamanda ölümcül bir virüs hastalığıdır. Kuduz virüsü, köpeğin tükürüğünde bulunur ve ısırma veya tükürük teması yoluyla diğer hayvanlara veya insanlara bulaşabilir. Kuduz belirtileri arasında huzursuzluk, saldırganlık, tükürük artışı, yutma güçlüğü ve felç bulunur. Köpeklerde kuduzun kesin bir teşhisi için hayvan hekiminin yönlendirmesiyle yapılan kan testleri ve doku örnekleri gereklidir. Tedavi ve Önleme: Kuduz, bir kez belirtiler ortaya çıktığında tedavi edilmesi zor bir hastalıktır. Bu nedenle, kuduz aşısıyla köpeklerin düzenli olarak aşılanması hayati önem taşır. Ayrıca, köpeğinizi kuduz taşıyan diğer hayvanlardan ve vahşi yaşamdan uzak tutmak da önleyici tedbirler arasındadır. Köpeklerde Kuduz hastalığına dair detaylı bilgi için: Köpeklerde Kuduz yazımızı okuyabilirsiniz.
Parvovirüs Enfeksiyonu
Parvovirüs enfeksiyonu, genellikle genç köpeklerde görülen ve ciddi ishal, kusma, iştahsızlık ve halsizlik gibi belirtilerle kendini gösteren bulaşıcı bir hastalıktır. Bu virüs, köpeğin bağışıklık sistemi zayıfken yayılır ve çevresel faktörlerle temas sonucunda bulaşabilir. Tedavi ve Önleme: Parvovirüs enfeksiyonu tedavisi, genellikle intravenöz sıvı tedavisi, antibiyotikler ve semptomatik destekle yapılır. Ancak, en etkili yöntemlerden biri, köpeğin düzenli olarak aşılanmasıdır. Köpek yavrusu sahipleri, yavrularını henüz bağışıklık sistemleri tam olarak gelişmediği için erken dönemde aşılatmalıdır.
Gençlik Hastalığı
Köpeklerde gençlik hastalığı, osteoartrit veya displazi gibi eklem problemlerini içeren bir terimdir. Bu hastalık, genellikle büyük ırkların genç köpeklerinde ortaya çıkar ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiler. Köpeğin hareket kabiliyetini kısıtlayabilir ve zamanla ilerleyebilir. Köpeklerde gençlik hastalığında dair detaylı bilgi için Köpeklerde Gençlik Hastalığı yazımızı okuyabilirsiniz.
Solunum Yolu Enfeksiyonları
Solunum yolu enfeksiyonları, köpeklerde sıkça görülen hastalıklar arasındadır. Bu enfeksiyonlar genellikle virüsler veya bakteriler tarafından tetiklenir ve öksürük, hapşırma, burun akıntısı, hırıltı ve nefes darlığı gibi belirtilerle kendini gösterir. Tedavi ve Önleme: Solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisi, semptomlara ve enfeksiyonun ciddiyetine bağlı olarak değişir. Antibiyotikler, öksürük baskılayıcıları ve destekleyici tedaviler sıklıkla kullanılır. Enfeksiyon riskini azaltmak için, köpeklerin düzenli olarak aşılanması, hijyenik ortamlarda tutulması ve hasta hayvanlarla temasın sınırlanması önemlidir.
Ektoparazitler (Pireler, Keneler ve Bitler)
Ektoparazitler, köpeklerde kaşınma, deri lezyonları ve hatta ciddi hastalıklara neden olabilen yaygın problemlerdir. Pireler, keneler ve bitler, köpeğin derisinde yaşayarak kan emerler ve enfeksiyon riskini artırırlar. Tedavi ve Önleme: Ektoparazitlerle mücadelede düzenli antiparaziter ilaç kullanımı önemlidir. Bu ilaçlar, pireleri, keneleri ve bitleri öldürmenin yanı sıra tekrar enfeksiyon riskini azaltır. Ayrıca, köpeğin düzenli olarak taranması ve temizlenmesi de ektoparazitlerin kontrol altında tutulmasına yardımcı olur.
Diyabet
Diyabet, köpeklerde endokrin sistem sorunlarından kaynaklanan bir hastalıktır. Tip 1 diyabet, pankreasın yeterli miktarda insülin üretmemesiyle karakterizedir, tip 2 diyabet ise hücrelerin insüline yanıt vermediği durumdur. Diyabet belirtileri arasında aşırı susama, sık idrara çıkma, kilo kaybı, yorgunluk ve bulanık görme bulunur. Tedavi ve Önleme: Diyabet tedavisi, genellikle özel bir diyet, egzersiz ve insülin enjeksiyonları gerektirir. Diyabetin önlenmesi için, köpeğin sağlıklı bir yaşam tarzına sahip olması, dengeli bir diyete uyulması ve düzenli egzersiz yapılması önemlidir.
Artrit
Artrit, köpeklerde eklem iltihabıyla ilişkilendirilen yaygın bir hastalıktır. Yaşlı köpeklerde daha sık görülse de genç hayvanlarda da ortaya çıkabilir. Artrit belirtileri arasında eklem şişmesi, hareket kısıtlılığı, topallık ve ağrı yer alır. Tedavi ve Önleme: Artrit tedavisi, anti-enflamatuar ilaçlar, ağrı yönetimi, fizik tedavi ve kilo kontrolü gibi yöntemleri içerebilir. Artritin önlenmesi için, köpeğin düzenli egzersiz yapması, uygun beslenme alışkanlıklarına sahip olması ve aşırı kilodan kaçınılması önemlidir.
Kulak Enfeksiyonları
Köpeklerde kulak enfeksiyonları, maya, bakteri veya parazitlerin neden olduğu yaygın sağlık sorunlarıdır. Kulak enfeksiyonu belirtileri arasında kaşıntı, kırmızılık, kulak içinde kötü koku, akıntı ve ağrı bulunur. Tedavi ve Önleme: Kulak enfeksiyonlarının tedavisi, enfeksiyonun nedenine bağlı olarak değişir. Tedavi genellikle kulak damlaları, temizleyiciler ve antibiyotiklerin kullanımını içerir. Kulak enfeksiyonlarının önlenmesi için, köpeğin kulak hijyenine dikkat edilmesi, kulaklarının düzenli temizlenmesi ve havluyla kurulanması önemlidir.
Üriner Sistem Problemleri
Köpeklerde üriner sistem problemleri, idrar yolu enfeksiyonları, idrar taşları ve böbrek yetmezliği gibi çeşitli durumları içerebilir. Bu problemler, idrar yapma sıklığında değişiklik, kanlı idrar, zorlu idrar yapma ve idrarda aşırı koku gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Tedavi ve Önleme: Üriner sistem problemlerinin tedavisi, altta yatan nedenin tespitine ve semptomların yönetimine dayanır. Tedavi, genellikle antibiyotikler, idrar asitlendiriciler ve diyet değişiklikleri içerir. Üriner sistem problemlerini önlemek için, köpeğin düzenli olarak temiz su içmesi, dengeli bir diyetle beslenmesi ve düzenli veteriner kontrollerine gitmesi önemlidir.
Dermatolojik Sorunlar
Köpeklerde dermatolojik sorunlar, alerjiler, deri enfeksiyonları, mantar enfeksiyonları ve cilt tümörleri gibi çeşitli durumları içerebilir. Bu sorunlar kaşıntı, kızarıklık, deri döküntüleri, kabuklanma ve tüy dökülmesi gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Tedavi ve Önleme: Dermatolojik sorunların tedavisi, altta yatan nedenin tespitine ve semptomların yönetimine dayanır. Tedavi, genellikle topikal ilaçlar, antihistaminikler, antibiyotikler ve antifungal ilaçlar içerir. Dermatolojik sorunların önlenmesi için, köpeğin düzenli olarak temizlenmesi, alerjenlerden uzak tutulması ve cilt sağlığını destekleyici bir diyetle beslenmesi önemlidir.
Kanser
Kanser, köpeklerde yaşlanmayla birlikte artan bir sağlık riskidir. Köpeklerde en sık görülen kanser türleri arasında lenfoma, meme kanseri, cilt kanseri ve kemik kanseri bulunur. Kanser belirtileri arasında anormal kitleler, kilo kaybı, iştahsızlık, halsizlik ve solunum güçlüğü yer alır. Tedavi ve Önleme: Kanser tedavisi, kanser türüne, evresine ve köpeğin genel sağlık durumuna bağlı olarak değişir. Tedavi seçenekleri arasında cerrahi müdahale, kemoterapi, radyoterapi ve immunoterapi bulunur. Kanserin önlenmesi için, köpeğin düzenli veteriner kontrollerine gitmesi, sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmesi ve çevresel kanserojenlerden kaçınması önemlidir. Bu makalede, köpeklerde sık görülen hastalıkların tanı, tedavi ve önleme yöntemlerine dair kapsamlı bir genel bakış sunduk. Ancak, herhangi bir sağlık sorunuyla karşılaştığınızda, mutlaka bir veteriner hekime danışmanız önemlidir. Evcil dostunuzun sağlığına zamanında müdahale etmek, onun uzun ve mutlu bir yaşam sürmesine yardımcı olacaktır. Read the full article
0 notes
vetmundoo · 9 months
Text
0 notes
bilgihocan · 2 years
Text
Kuduz Hastalığı Nedir? Belirtileri ve Tedavisi Nelerdir?
Kuduz Hastalığı Nedir? Kuduz hastalığı, insanların ve hayvanların bulaşabildiği çok ciddi bir hastalıktır. Bu hastalık, bir kuduz virüsü aracılığıyla insanlara bulaşır ve çok ciddi sonuçlar doğurur. Kuduz hastalığı, tedavi edilmeden ölümcül olabilir. Bu hastalık, aşısı olan ve olmayan insanlar arasında bulaşabilir. Kuduz hastalığı, insanların ve hayvanların dışkısıyla, terleme veya tükürükle…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
saglikagi · 2 years
Text
Kuduz Hakkında Bilgiler https://saglikagi.net/kuduz-hakkinda-bilgiler/?feed_id=45542
0 notes
Text
Acana Tavuklu Patatesli Yetişkin Köpek Maması
Acana Tavuklu Patatesli Yetişkin Köpek Maması
Sahip olduğunuz köpeğinizin, hayatı boyunca birtakım sağlık sorunları yaşaması ve bazı hastalıklara yakalanması, köpeğiniz ile ilgili dikkat edilmesi ve önlem alınmasını gerektirir. Özelikle sütten yeni kesilen ve bir süre sonra anne sütünün etkilerini yitiren yavru köpekler, hastalanmaya daha meyillidirler. Köpeğiniz köpek eğitimi hangi yaşta olursa olsun, onu hastalıklardan korumanız, ona iyi bakmanızdan ve en önemlisi de onu doğru beslemenizden geçmektedir. Köpeklerin Karşılaşabileceği Hastalıklar:  
Gençlik Hastalığı: Genellikle köpeklerin ilk 3- 12 ay aralarında görülen, daha yaşlı köpeklerde de görülme ihtimali olan, bulaşıcı ve tehlikeli bir köpek hastalığıdır. Yüksek ateş, kusma, ishal, iştahsızlık gibi belirtilerle ortaya çıkan bu hastalık sonucunda, hastalığa yakalanan köpeklerin büyük bir kısmı maalesef hayatı kaybeder.
Kanlı İshal: Her yaşta görülebilen, bulaşıcı bir köpek hastalığıdır. 41 dereceye kadar yükselen ateşle başlayan, gri, beyaz renkli ve sulu yoğun bir kusma ile devam eder. Kusmadan sonra başlayan, kötü kokulu ve sulu ishal, köpeği oldukça güçsüz bırakacaktır. Özellikle yavru köpekler, devam eden kusma ve ishal sonucu, kısa süre içinde ölürler. Bu hastalıkta % 50 gibi yüksek bir ölüm oranı söz konusudur.
Bulaşıcı Karaciğer Hastalığı: Köpeklerin idrarı ile hızlı bir şekilde bulaşabilen bu hastalık, büyük köpeklerin bile ölümü ile sonuçlanabilir.
Köpek Nezlesi: Solunum yollarını etkileyen bu hastalığın önlem alınmaması ve ilerlemesi durumunda ölümlere neden olabilir.
Kuduz: Köpeklerin salyası aracılığıyla taşınan, bulaşıcı ve ölümcül bir hastalıktır. Belirtilerin ortaya çıkmasından sonra, yapılabilecek bir tedavi olmadığından, hastalığın aşılarla önlenmesi önemlidir.
Köpeklerin sağlığının bozulmasına neden olabilen ve genel olarak ölümle sonuçlanan bu hastalıklardan, köpeğinizi korumak ve bağışıklık sistemini güçlü tutmak önemlidir. Köpeklerin sağlıklı bir şekilde korunması için, gerekli köpek pansiyonu sağlık kontrollerinin düzenli olarak yapılması, aşılarının aksatılmaması ve kesinlikle yeterli ve dengeli beslenmesi gerekir. Doğru bir beslenme ile birlikte, köpeğinizin sağlığına ciddi bir yatırım yapmış olacaksınız.
Köpeklerin hastalıklara karşı dirençli olabilmelerinin temel kuralı, onları sağlıklı beslemekten geçmektedir. Köpeğinizin sağlıklı beslenmesi için, hazır köpek mamalarını tercih etmeniz gerekmektedir. Köpeğinizi beslerken, çoğu köpek sahibinin yaptığı gibi, evdeki artık yemeklerle köpeğinizi besleyerek, köpeğinizin sağlığı ile oynamamalısınız. Köpeğinizi beslediğiniz köpek mamasının, köpeğiniz için doğru mama olduğundan emin olmalı, seçiminizi kaliteli bir mamadan yana kullanmalısınız. Köpeğiniz için yeterli besin değerlerine sahip olan, içeriğinde köpeğiniz için zararlı maddeler köpek oteli bulundurmayan ve köpeğinizin özelliklerine uygun kaliteli bir mama, köpeğinizin sağlığını korumanızda, en büyük yardımcınız olacaktır.
Acana Tavuklu Patatesli Yetişkin Köpek Mamasının Genel Özellikleri:
Köpek mamalarının çoğunluğunda yüksek oranda tahıl kullanılır. Tahıllı mamaların, köpekler için uygun bir besin grubu olmaması nedeniyle, köpekler için bazı sindirim sorunlarına neden olabilmektedir. Tahıllar köpeklerde, istenmeyen kilo alışlarına ve diyabete neden olurlar. Tahılların yüksek glisemik indeksi, köpeklerin sağlığını bozmaktadır. Acana Tavuklu Patatesli Yetişkin Köpek Maması, bu konuda oldukça sağlıklı bir köpek maması. İçeriğinde sadece, glisemik indeksi düşük, sindirimi kolay ve kaliteli bir tahıl olan alberta yulafından bulunuyor.
Acana tavuklu ve patatesli yetişkin köpek mamasının içeriğinde, köpek beslenmesi için önemli olan gerçek tavuk eti, oldukça yüksek oranda bulunmaktadır.
Acana tavuklu patatesli yetişkin köpek mamasının içeriğinde bulunan Omega-3 ve 6 vitaminleri, oldukça yeterli bir düzeyde kullanılmıştır.
Acana tavuklu patatesli yetişkin köpek mamasının içeriği vitamin ve mineraller açısından zenginleştirilmiştir ve doğal ürünler kullanılmıştır. Mamanın içeriğinde bulunan sebze ve meyvelerde, mamanın içeriğinin zenginleşmesine neden olmuştur.
Acana tavuklu patatesli yetişkin köpek mamasında, mısır glüteni, et ürünleri, soya, şeker pancarı küspesi gibi, hiçbir zararlı madde bulunmamaktadır.
0 notes
dersuleyman · 3 years
Text
Neden Glutensiz?
Tarifler
Ekmekler
Kekler
Kurabiyeler
Salatalar
Yemekler
Sevdim/Sevemedim
Oğlumla Tecrübelerim
Sağlık
Ben kimim?
Atölye
İş Birliği
Ara 
 Glutensiz Beslenme ve Yemek Tarifleri
 
Neden Glutensiz?
Tarifler
Ekmekler
Kekler
Kurabiyeler
Salatalar
Yemekler
Sevdim/Sevemedim
Oğlumla Tecrübelerim
Sağlık
Ben kimim?
Atölye
Atölye
GDC EV ATÖLYESİ nedir?
İş Birliği
Ana Sayfa Genel Aşısızların mutasyona sebep olup aşılıları riske attığı doğru mu?
Genel
Sağlık
Aşısızların mutasyona sebep olup aşılıları riske attığı doğru mu?
5 Eylül 2021
21840
7
Facebook'ta Paylaş
Twitter'da Paylaş
Sn. Doç. Dr. Cüneyt KONURALP’in Covid19 ve Aşılar üzerine yazısının ikinci bölümünü aşağıda bulabilirsiniz.
Antikor sayısı önemli mi? Korona’da antikor sayısı kaç olmalı?
Büyükannenin olduğu aşılar torununu nasıl etkiliyor?
Konularının işlendiği ilk bölüm için şurayı tıklayınız…
4- Gelelim şu meşhur mutasyon/varyasyon olayına… O kadar suistimal edilen ve yanlış anlatılan bir konu ki… Bunu açıklamak için önce biyolojinin ana kurallarından birinden bahsetmek zorundayım. Hücre düzeyinde sadece doğa kuralları geçerlidir. Canlı organizmanın bütünün aksine, hücreler duygu (intikam, öfke, nefret gibi) ile hareket etmezler, düşmanlık veya dostluk diye bir şey yoktur bu dünyada. Hücreler hayatta kalmak ve türlerini devam ettirmek için ne gerekiyorsa onu yaparlar (Ökaryotik sistemlerdeki apoptosis programı da türün devamıyla bağlantılıdır).
Bu yönüyle baktığımızda, hiçbir bakteri, virüs veya parazit konak olarak kullanmak istediği bir insana onu öldürmek amacıyla girmez. Çünkü bu bindiği dalı kesmekten başka bir işe yaramayacaktır. Ancak, virüs bariyerleri ve bağışıklık sistemini atlatıp bir insan hücresine ilk girdiğinde (ve hele de Zoonoz ise, yani hayvan hücresine alışık bir form ise) ölümcül veya çok zararlı bir etki yaratması muhtemeldir. Çünkü, o insan hücresine, insan hücresi de ona yabancıdır. Sonuçta virüs canlı ve protein sentezlettirebilen bir hücrede kalamadıkça varlığı tehlike altında olacağı için hem bağışıklık sistemini kandırmanın bir yolunu bulmak hem de bu yeni hücre tipine adapte olmak zorundadır.
İnsan hücresi de, eğer ondan kurtulamıyorsa, o virüsle birlikte yaşayabilecek adaptasyonlara girer (yani, aslında her ikisi de bir adaptasyon yaşar). İşte bu adaptasyondur mutasyon veya varyasyon dedikleri şey. Mutasyon, virüs/bakterinin daha tehlikeli değil, tam tersine daha az tehlikeli, en azından daha az öldürücü olan bir adaptasyona gitmesidir aslında. Yani, bize anlatılmaya çalışılanın tam tersi… Çünkü, biyoloji böyle çalışır. Covid bazı insanların dediği gibi insan yapımı bir virüs olabilir. Ancak, öyle bile olsa, salıverildikten sonra kontrol biyolojiye geçecek ve izah ettiğim aşamaları yaşayacaktır.
Hatırlarsınız, aktör Rock Hudson’ın dramı ile ilk kez duyulan HIV enfeksiyonları eskiden çok öldürücü idi. Hatta Anti HIV antikoru pozitif çıkanlara ölecek gözü ile bakılırdı ve ölürlerdi de (bu arada HIV enfeksiyonu hücresel immunitenin yanında humoral immunitenin neredeyse önemsiz kaldığına da güzel bir kanıttır). Aradan geçen onca yıl  sonra ne oldu?…Yanlış bilmiyorsam bir aşı geliştirilmedi. Geliştirildi ise bile kitlelere yapılmadı. Günümüzde sokakta dolaşan bir sürü HIV pozitif insan var, hasta olduğunun farkında bile değil. Hiçbir tedavi olmadan ömrünü geçiriyor… İşte bu, tipik bir örnektir HIV’in insan hücresine, insan hücresinin de HIV’e adapte olduğuna.
Sonuç itibari ile eğer bir virüs bağışıklık sistemi tarafından kolayca tanınıyorsa ve hücreye tutunma, içeri girme vs. aşamalarında zorluklar çekiyorsa mutasyona uğramak zorundadır. Randomize (veya belki de bizim randomize sandığımız) moleküler değişikliklerle bağışıklık sistemini kandırabilecek bir forma girer, dokuya daha kolay tutunur, hücre içine daha kolay girer ve kendisini çoğaltmak için hücre organellerini kullanırken konak hücreyi de daha uzun veya sürekli canlı tutmanın yollarını bulur. Tabii hücre de son noktaya kadar gelmesine engel olamamışsa, bu durumda hayatta kalabilmenin yollarını geliştirecek mikromutasyonlara uğrar aynı şekilde…
Yani…. MUTASYON İYİ BİR ŞEYDİR. KAÇINILMAZDIR VE OLMALIDIR. Covid’i de sıradan bir hastalık haline döndürecek olan şey de bu mutasyonlar zincirinin tamamlanmasıdır. Zaten Covid’in kendisi kesinlikle tehlikeli bir virüs değil. Covid’de öldüren veya hastalığı ağır geçirten şey, virüsün verdiği hasar değil,  ayarı bozuk olan immün sistemin Covid’e karşı oluşturduğu yanıtın cross reaksiyon nedeniyle otoimmünite ile sonuçlanmasıdır. Bu konuya burada değinmeyeceğim…
Covid mutasyonları devam ettikçe (alfa, beta, delta ve muhtemelen bir sonraki epsilon şeklinde…) Covid’in bulaşma yeteneği artacak, daha çok kişi infekte olacak, ancak oran olarak daha az insan ölecek daha çok insan da hastalığı subklinik olarak geçirecek… Aşı olsanız da, olmasanız da bu böyle…
5- Bu arada, şunu da söylemeden edemeyeceğim. Bir virüsün bir sonraki mutasyonunun ne olacağını, yani yüzey proteinlerinin (antijenlerinin) moleküler yapılarının ne şekilde değişeceğini önceden bilebileceğimiz bir matematik modelleme veya yöntem yok. Bu durumda, virüsün orijinal/mutasyonsuz formu dedikleri alfa varyantı örneği ile hazırlanan ilk aşıların (hadi aşılar üretiliyor iken beta varyantı da ortaya çıkmış olsun) içinde aylarca sonra gerçekleşecek olan mutant formun bulunması imkânsız. Öyleyse, mesela “Biontech delta varyantına karşı şu kadar koruma etkisine sahip” lafını nasıl söyleyebilirsiniz? Aşıları sonradan güncelleseler bile, haftalarca önce üretilip başka ülkelere gönderilen ve stoklarda tutulan aşı flakonlarının bu güncellemeyi on-line olarak gerçekleştirmesi mümkün olamayacağına göre, nasıl olur da bir aşı, üretiminden aylar sonra gelişen mutasyonları da koruyabilir (aslında Kuantum Fiziğinde bu mümkün, ancak bunu savunanların Kuantum Fiziğine veya Morfik Alan Teorisine dayanarak bu şekilde konuştuklarını sanmıyorum)? Bu soruyu kimse sormuyor mu?
6– Ve şimdi de gelelim en büyük yalana… “Covid’in mutasyona uğramasına aşısız insanlar sebep oluyor ve aşılı insanları da riske atıyorlar”!!! İnanın bana; tam tersi doğru… Aşı virüsün mutasyonunu hızlandıracak bir ortam yaratılmasına sebep olur (ama insan hücresindeki mutasyonu hızlandırmadan). Bu nasıl olur?
Siz virüsün bilinen antijenleri ile bir aşı hazırlayıp bu antijenlere karşı bir immün yanıt oluşturtuyorsunuz ya… Aşılılarla karşılaşan virüs bütün antijenleri tanındığı için daha girişte saldırıya uğruyor ve öncelikli olarak şifresini değiştirmek zorunda kalıyor, yani acilen mutasyona gitmek zorunda kalıyor. Aşısızlarla karşılaşanlar ise -eğer bağışık yanıt hızlı ve doğru gelişmez ise- şifre değişimine o kadar öncelik vermiyor, daha çok konak hücreye daha kolay girip bu hücreyi daha fazla hayatta tutmanın yolları üzerinde çalışıyor. Aşısızların konak hücreleri de, aynı şekilde, kendi adaptasyonları üzerinde çalışabiliyorlar.
Gördünüz mü, olay ne kadar farklı? Dolayısı ile, önceki yazımda belirttiğim yan etkilerinden çekinerek aşı olmayan insanlar, aşılı insanların şifre değiştirmeye zorladığı ancak, sonraki aşamalar için mutasyona pek zorlayamadığı virüslerin kaynağı oluyorlar. Bir bakıma onların işini esas, aşılı olanlar zorlaştırıyor. Aşısız olanlar ise -tam tersine- SAĞLIKLI VE DOĞAL MUTASYONU SEKTEYE UĞRATMADIKLARI İÇİN aşılıları koruyacak olanlar aslında… Herhalde, böyle bir cümleyi ilk olarak benden duyuyorsunuz. Her şey tersine döndü şimdi, değil mi? Kısacası, aşısız insanların virüsün daha öldürücü bir forma mutasyon geçirmesi için uygun bir ortam oluşturdukları ve bir süre sonra bu yüzden aşılıların da korunamıyor olacağı cümlesi koca bir yalandır ve hem aşı olmaya zorlamaya hem de aşıların etkisinin yetersizliğine bir kılıf uydurmaya yöneliktir.  Neyse, daha derine girmeden burada keseceğim…
Biyolojiye karşı gelemezsiniz… Siz ne yaparsanız yapın, o kendi kuralları ile ilerlemeye devam edecektir. Ona direnirseniz toplu hastalık ve ölümle karşılaşmanız kaçınılmaz olur. İnsanlara yanlış bilgi vererek, doğruyu arayanlara şarlatan deyip bir de üstüne hedef göstererek ve pozitif/negatif ayrımcılık yoluyla kendi istediklerinizi empoze etme, istediklerinize karşı çıkanları ise cezalandırma yoluna giderseniz, sonradan hiç kimsenin düzeltemeyeceği sonuçlarla karşılaşırsınız. Bu sonuçlarla kastım toplumsal olaylar falan değil (benim politik mesajlarla falan bir işim yok). Cezayı biyolojinin kendisi kesecek…  Ben ondan korkuyorum…
“Bu konularda tekrar yazmak zorunda kalmam inşallah” dileğiyle, hepinize saygılarımı sunuyorum. Doç. Dr. Cüneyt Konuralp
—- Bir Soru Bir Cevap —-
Gruptan bir doktor arkadaşımızın sorusu:
SORU: ” Örneğin belki binlerce yıldır insan-hayvanlar arasında dolaşan kuduz virüsüne karşı neden halen etkili bir bağışıklık gerçekleştiremedik? Örneğin sizi kuduz bir köpek ısırsa aşı olmayı reddeder misiniz? Ya da çiçek virüsüne maruz kalabilir misiniz? Bu iki virüsü özellikle seçmemin nedeni kadim zamanlardan kalan virüsler olması. Burada neden bir denge kurulamadı? Niçin halen aşılara ihtiyaç duyuluyor?”
CEVAP: Çok güzel ve yerinde bir soru sordunuz. Gerçekten Kuduz (Rabies) virüsünde farklı bir durum var gibi gözüküyor.
Kuduz virüsü bir Zoonoz’dur (yanılmıyorsam Çiçek virüsü de bir Zoonoz’du). Yani hayvan hücresine alışıktır. Bu yüzden hayvanlarda daha az öldürücüdür (yani Kuduz virüsünü alan her hayvan ölmez). İnsanlarda ise bu adaptasyonun bir şekilde gerçekleşemediğini görüyoruz gerçekten. Bildiğim kadarıyla, bugüne kadar Kuduz’a yakalanıp ve aşı da olmayıp ölmeyen sadece birkaç vaka var… Kaslardan sinir terminallerine geçene kadar Virüsün immün sistem tarafından tutulma şansı var, sonrasında çok zor. Yani esas mutasyonun sinir hücrelerini öldürmeden enfeksiyonu kronik olarak idame ettirebilme aşamalarında olması gerekiyor. Ancak, nedense bu mutasyon veya karşılıklı adaptasyon nesiller geçmesine rağmen çok yavaş gelişiyor. Yine de, bunun yavaş da olsa gerçekleştiğini kuluçka süresinin uzamasından anlıyoruz. Bazı vakalarda kuluçka süresi 2 yıla kadar uzayabiliyor. Eskiden kesinlikle bu kadar uzun süreli kuluçka süreleri yoktu Kuduz’da.  Bize ters gelse de, biyoloji kendi ajandası ile ilerliyor. Nasıl Jüpiter’in güneş etrafındaki bir turu bize çok uzun bir süre gibi geliyorsa da, bazı mutasyon/adaptasyonların gelişimi de anlam veremeyeceğimiz şekilde uzun olabilir. Biyolojide birbirine çok uyumsuz iki sistemin birbirlerini öldürmeyecek şekilde bir çözüm üretebilmeleri bazen yüzyıllar alabilir.
Gelelim Kuduz aşısına… Tehlikeli bir enfeksiyon olmasına rağmen muhtemelen koruyuculuk süresi 2-3 yıl ile sınırlı olduğu için aşı takviminde yer almıyor… Diğer aşıların aksine, enfeksiyondan sonra ve rapelleri de çok kısa aralıklarla yapılan bir aşı tipi olarak diğerlerinden ayrılıyor. İnaktif bir virüs aşısıdır ve hızlandırılmış immün yanıt oluşturabilmek için de (virüs sinir uçlarına ulaşmadan önceki dönemi yakalayabilmek amacıyla) arttırılmış oranda adjuan madde içerir.
Peki, ben Kuduz olduğu bilinen bir hayvan tarafından ısırılırsam, Kuduz aşısı olur muyum? Kuduza karşı karşılıklı adaptasyon gelişmediği için ve bunu tedavi edebileceğim başka bir yönteme sahip değilsem, hiç düşünmeden olurum. Çünkü, bu vakada fayda/zarar oranı bunu gerektirir. Bu aşının vereceği zararla daha sonra uğraşırım.
Sandığınızın aksine, ben aslında aşı karşıtı değilim. Aşıların içeriği ve etkileri hakkında insanlara yalan söylenmesine karşıyım. Bu içeriklerle üretilmiş olan aşı örneklerine karşıyım. Aşı konseptine ise hiç karşı değilim. Antijenlerin önceden tanıtılması gayet iyi ve faydalı bir fikir… Buna neden karşı çıkayım?
Bu arada, sanırım siz bizim nesle yetişemediniz. Çiçek aşısı benim yaş grubuma yapılmıştı. Kolunda  BCG ile birlikte onun da skarını taşıyan nesillerdenim ben :))
Saygılarımla…
SORU: “Cüneyt Bey, klişe laflar içermeyen bilgi dolu paylaşımlarınız için teşekkür ederim gruplarda böyle paylaşımlara ihtiyacımız var.
Yazınızda kuduz aşısı için kar zarar oranı dikkate alınarak yapılmalı diyorsunuz. Bunu kovit içinde söylemek mümkün mü? Zira veriler, aşı olanlarda ölüm oranlarının ve hastaneye yatışlarının düştüğünü gösteriyor. Yani kovitin kendisi aşıdan çok daha yan etkili gibi duruyor. Kovit sonrası ciddi sekellere şahit oluyoruz. Dr. …..
CEVAP:
…. Bey,
Covid bir virüs olarak -sanıldığının tersine-patojenitesi zayıf bir mikroorganizma… Eğer yüksek patojeniteye sahip olsa idi, aktif immün sistemi henüz tam gelişmemiş olan küçük yaştaki çocuklar ve hele de bebekler telef olurdu. Oysa bu yaş grubundaki hastalarda ölüm oranı neredeyse sıfır. Üstelik, bağışıklık sistemini baskılayan tedaviler gören (kanser vs. için) hastalarda da ölüm veya ağır enfeksiyon oranı çok düşük. Kronik inflamasyonu olan (artrit vs.) hastaların ki yaşlı hastaların çoğunda bunlar olur, ağır geçirme eğilimi de biliniyor… Yani, problem virüsün kendisinin yaptığı hücre hasarında değil. Virüsün antijenik yapılarına karşı oluşan immün yanıt (dikkat edin, özellikle sadece “antikor” oluşumu demiyorum) maalesef yeterince spesifik olamıyor ve farklı vücut dokularına karşı otoimmün yanıt olarak devam ediyor.
Bunun sonucunda da, bu tür hastalar ya hastalığı çok ağır geçiriyorlar ya da multi organ yetmezliğinden ölüyorlar. Bilirsiniz, genellikle virüs enfeksiyonlarının kliniği bellidir. Mesela kabakulak virüsü esas olarak parotis başta olmak üzere tükürük bezlerini, yetişkinlerde de testisi tutabilir ve belirtileri üç aşağı beş yukarı herkeste aynıdır. Ancak, Covid’de böyle bir şey de yok. Kiminde akciğerde, kiminde böbrekte, kiminde kalpte, kiminde kalpte ve iskelet kasında, kiminde sinirlerde, kiminde arterial sistemde …. veya kiminde de bunların birkaçında birden problem oluyor. Bunu ACE veya başka reseptör yoğunluğuyla falan açıklayamazsınız; hiç inandırıcı değil.
Esas problem, ayarı bozulmuş olan immün sistemimizde. Aşıların immün sisteminin ayarını nasıl bozduğu ile ilgili 1.yazımda biraz bilgi vermiştim. İmmün sistem belki de vücudumuzun en komplike ve doğum sonrasında da en son gelişimin tamamlayan sistemlerden biri iken daha doğumun ilk dakikalarına Hepatit B aşısı ile başlayan ve bedeni doğar doğmaz hayatının en büyük savaşına sokan antijen bombardımanlarından başka bir sonuç bekleyemezsiniz maalesef.
Hadi antikor için konuşalım. Bebek daha annesinden gelen antikorlarla idare ederken birden doğal olmayan bir şekilde bir virüs/bakteri antijen grubu + bunun üretildiği doku kültüründen gelen belki de onbinlerce farklı ve alakasız antijenle (civciv embriyosu, fetus hücreleri, maynum böbreği, tavşan dalak hücresi, insan kaynaklı başka immortal hücre dizileri vs.) kapasitesinin tonlarca üstünde bir challenge ile karşılaşan immatur immün sistemden oluşacak antikorlardan ne yeterli kantite ne de -daha önemlisi- yeterli kalite bekleyebilirsiniz. Hücresel immün sistem cevabı da keza aynı şekilde.
Bunun sonucunda, bebekte/çocukta hedef antijenin bir kısmını tanıyamayacak yetersizlikte (sensitivitesi düşük) ve self antijenleri de yabancı sanacak yetersizlikte (spesifitesi düşük) bir immün sistemin oluşması kaçınılmaz olacaktır. Yani, doğal haline bırakılmayıp doğumdan hemen sonra savaşa sokulan oganizma, çaresiz bir şekilde bozuk bir yüz tanıma software’i ile hayatına devam etmek zorunda kalır.
Evet… Hepimizin immün sisteminin ayarı bozuk. Ancak, hiçbirimizin bozukluğunun çeşidi ve ağırlığı bir başkasına eşit değil. Çünkü, atalarımızdan gelen bilgi ve genetik yapımıza ilaveten eskiden olduğumuz her aşıda farklı -aşının konusuyla alakasız- antijenlere maruz kaldık. Aşıyla gelen alakasız antijenlerin hangilerinin vücudumuzdaki hangi antijenlere benzediğini ve cross-reaksiyona yol açtığını Allah bilir. İşte o yüzden Covid ve ona benzeyen başka virüslere karşı oluşan immün yanıt bazılarımızda otoimmüniteye yol açıyorken, bazılarımızda buna yol açmıyor veya sadece hafif derecede reaksiyonla sonuçlanıyor. Covid’e ağır reaksiyon gösterenlerin bir kısmı da belki başka bir virüsten hiç etkilenmeyecekken, o başka virüsle karşılaşan Covid’e dirençli gördüğümüz kişilerden bazıları da bundan ölümcül olarak etkilenecekler.
Her neyse… Bu kadar uzun bir giriş sonrasında soruya geleyim. Risk/fayda oranı göz önünde bulundurulduğunda Covid aşısı olunmalı mı (Kuduz vakasında olduğu gibi)?
Kitlesel aşı yapılması için gerekli olan bazı koşullar vardır. Covid bu koşulu sağlıyor mu? Yanılmıyorsam, Covid’den genel ölüm oranı binde 1.8… Hadi binde 2 diyelim. Bu demektir ki her bin kişiden 998’i en azından ölmeyecek. Bu kişileri aşının büyük (uzun dönem sonra görülecek olan) yan etkilerinin riskine sokacak şekilde aşılamak pek akıllıca olmaz. Kalan 2’sinin de ancak belli bir yüzdesini koruyabilecek aşı. Üstelik, mutasyonlar nedeniyle bir süre sonra aşıya bağlı immünite yine tanımayacak virüsü; güncelleme aşısı da yapmak zorunda kalacaklar. Bu rakamlar kitlesel aşılama yapmak için kabul edilebilir bir kriterse, Covid’den önce araya sokacağım bir sürü güncel hastalık bulurum ben size…. Covid’in oldukça uzun bir bakteri/virüs isminden oluşan bir listede kuyruğun sonlarında girmesi lazım.
Covid’den ölen hastalar genellikle ya otoimmüniteden  ya da tedavi amacıyla verilen bir sürü gereksiz ve zararlı ilaçlar yüzünden ölüyorlar. Bir kısmı da zaten başka hastalık nedeniyle ölüme yaklaşmışken PCR pozitif olduğu için istatistiklere giriyor. PCR rezaletine girmeyi hiç istemiyorum.
Ancak, hepiniz biliyorsunuz ki, Covid’li olup PCR negatif olan veya Covid’le hiç alakası olmayıp PCR pozitif olan bir sürü hasta çıkıyor. Spesifite ve sensitivesi kesinlikle düşük ve güvenilirliği düşük bir test. Dolayısı ile PCR pozitif olup Covid damgası yiyen ve üstelik tuhaf ilaçları almaya zorlanıp daha kötü duruma düşürülen hastaların da dahil edildiği istatistikler hiç güven vermiyor. Kimseyi suçlamıyorum, grupta tersi gözlemi olabilecek hekim arkadaşlara da saygı gösteriyorum. Ancak, yoğun bakımda bulunan Covid’li hastaların büyük bir kısmının aşısız olduğu istatistiğinin hakikati yansıttığını düşünmüyorum.
Bence, burada yapılması gereken şey, riskte olan binde 2’lik hasta grubunu bulmak ve onları ve hastalığa yakalanan diğer hastaları, bu grupta birçok hekimin de başarıyla uyguladığı anti inflamatuar/Anti-otoimmünite tarzı uygulamalara tabi tutmak. Bu, aşıdan çok daha faydalı olur.
Soruya cevabı özetler isem. Kuduz aşısındaki fayda/zarar oranını Covid aşısıyla kıyaslamam bile. Covid’le mücadelenin çok daha kolay ve zararsız yolları var. Olacağımız her aşı, bağışıklık sistemini daha da bozacak ve ilerideki başka pandemilere daha da hassas hale getirecek. Bu fasit daireyi kırmamız lazım artık.
Yine de aşı olmak isteyen insanlar aşı olmalıdır. Yeter ki, riskleri kendisinden saklanmasın. Çünkü unutmayalım ki, bazı insanlar için psikolojik etki bile iyileşmeye giden yolun yarısıdır. Herkes başkalarının seçimlerine saygı göstermeli. Ben o yüzden hiç kimseye “sakın aşı olmayın” demiyorum…
Saygılarımla. Doç. Dr. Cüneyt Konuralp
SORU: Aynı evde 60 yaşında olup ek hastalığı olmayan covidden ölen, ama 80 yaşında olup birçok kronik rahatsızlığı ayrıca demansı olan ama ölmeyen tanıdığım var benim (o zaman aşı da yoktu), geçen yıl 98 yaşında arkadaşımın babannnesi pulmoner ödem kalp yetmezliği, dm tanılı covid geçirdi ve iyileşti, şimdi kime ve neye göre riskli grup diyeceğiz; bunun bir algoritması var mı sizce?
CEVAP: Sorunuza ben cevap vereyim isterseniz. Esas problem hepimizin bağışıklık sistemimizin ayarlarının (en başta daha bebeklik yaşlarda yapılmaya başlanan aşılar yüzünden ve tabii ki diğer bazı başka sebeplerle) bozulmuş olması. Covid’e duyarlı olan kişiler aslında mikrobu kolaylıkla yeniyor, ancak ona karşı oluşturdukları immün yanıt yeterince spesifik olamadığı için, maalesef bağışıklık sistemi kendi dokularına karşı da saldırmaya başlıyor. Ve neredeyse hiçbir hastanın otoimmün yanıtı bir diğerininkiyle aynı değil… Başka bir virüs de belki, Covid’den hiç etkilenmeyen insanlar için -aynı mekanizma nedeniyle- ölümcül olacak.
Dediğiniz gibi, mesela 90 yaşlarında bir sürü kronik problemi olan bir hasta Covid’i hafif atlatabilir iken, 30 yaşlarında çok sağlıklı gözüken ve bilinen hiçbir kronik problemi olmayan bir hasta ise ölebiliyor. Çünkü, her seferinde aynı anda Tek yumurta ikizlerini aşılasanız dahi, yan yana duran hazır aşı enjektörleri bile (biliyorsunuz eczanelerden aldığımız aşılar tek kullanımlık; üstelik karma aşıları tek tek bulma şansınız da yok; Avrupa ‘da dört veya beş aşı tek bir enjektörde karışık olarak satılıyor) farklı doku kültürleri nedeniyle birbirlerinden daha farklı -konuyla alakasız- hücre kalıntıları/antijen içeriyorlar. Dolayısı ile ayarı bozulmuş olan immün sistem de her bir farklı antijen için daha farklı -yeterince de spesifik olamayan- immün yanıt oluşturuyor. Bu da herkeste farklı türden bir otoimmünite oluşması demektir.
Herkesin otoimmünite paternini barkod veya parmak izi gibi bir formata çevirseniz, inanın birbirine tıpatıp uyan bir tane örnek bile bulamazsınız. Bu nedenle, bazıları Covid’e çok hassas iken, ileride sürülecek başka virüslere bana mısın demeyecekler. Covid’den etkilenmeyenler ise sağlam bir bağışıklık sistemine sahip olduklarını zannedip bununla övünenler ileri bir sürümde hayatlarını kaybedecekler.
Bence, ille de bir tarama testi yapılacaksa, Covid’in antijenlerine hassas olan insanları belirleyen bir test kullanılmalı (yani kaynaklar böyle bir testin oluşturulmasına ve kullanımına harcanmalı). Bu testte pozitif çıkanlar ya tedaviye (Otoimmünite için özel protokollar vs, ama tabii ki kortizon değil) alınmalı ya da çok istiyorlarsa ve kendi özgür iradeleriyle aşı olmalı. PCR ile insanları fişlemek ve sonrasında içeriklerini ve yan etkilerini gizledikleri aşılara zorlamak çözüm değil, kaos sebebidir  (bu arada delta ve sonraki varyantlar çıktı ise, stokta bulunan PCR kitlerinin zaten zayıf olan spesifite ve sensitivitelerinin daha da düşük olması ve hiç ciddiye alınmamaları lazım ya; o da başka bir konu)….
—–
SORU: Cüneyt Konuralp hocam, peki çocuk aşılamasına 6 aydan sonra mı başlanmalı? Veya ne zaman başlanmalı ya da başlanmamalı mı?
CEVAP: Beden, vücuda giren her substansın (maddenin), molekülün  giriş noktasında kaydını tutar. Dolayısıyla, günümüz teknolojisinde üretilen istisnasız tüm aşılarla birlikte bedene giren -konuyla alakasız- antijene karşı da immün yanıt oluşacaktır. Bu da otoimmüniteyi kaçınılmaz yapar. Aktif immün sistemin 2. yaşta ancak gelişimini tamamlayabildiğini düşünürsek hele hele 2 yaşın altında yapılan aşıların hepsi katastrofik (felaket) sonuçlara yol açıyor.
Eğer biz aşıyla amaçladığımız informasyonu (yani hedef antijenleri) konuyla alakasız informasyonlar olmadan verebilmenin bir yolunu bulabilirsek, işte bu gerçek aşılama olacak… O zamana kadar bedeni -özellikle de 2 yaşın altında yapılan aşılarla- çok büyük bir belaya soktuğumuzu bilmemiz gerekli. Aşı ille de olmak istiyorsanız, yine olursunuz, yeter ki riskleri ve zararları konusunda doğru bilgilendirilmiş olun ve kararınızı özgür iradenizle buna göre verin.
Bu vesileyle sizlerle çok dramatik bir bilgiyi paylaşmak isterim. Otistik çocuklarda “Leaky Gut (geçirgen bağırsak) sendromu” çok gözükür biliyorsunuz. Yanılmıyorsam, 1990’lı yıllarda çok fazla GI semptomları olan bir otistik çocukta Endoskopi yapılıyor. Terminal ileumda yaygın hiperemik bir alan görülüyor ve buradan biyopsi alınıyor. Patoloji incelemesi sonrasında ne çıkıyor biliyor musunuz? Bağırsak mukozasında yaygın inflamatuar hücre birikimi ve aralarda -SIKI DURUN- Böbrek hücreleri….
Bu nasıl olur? Bir teratoma mı? Mosaism mi? Böbrek kanseri metastazı mı? Hayır, hiçbiri değil… Çocukluk çağında en sevdiğimiz aşıyı hepiniz hatırlarsınız. Kesme şekere damlatılan Polio (Sabin) aşısı… Bu aşı Afrika Maymun böbrek hücresi kültüründe üretilir. Ağızdan aldığımız ve adjuan maddelere kuvvetlendirilmiş olan bu aşı ile Maymun böbrek hücreleri ince bağırsağın lenfatik dokusunun en yoğun olduğu (Peyer plaklar) terminal ileumda tutulmuş (belli ki bazı kimyasallardan dolayı sindirilememiş), ancak yok edilemediği için de kronik inflamasyona sebep olmuş. Sonuç: Kronik inflamasyona bağlı mukoza hasarı ve “Leaky Gut Sendromu”…
Bu sendromun zincirleme olarak otoimmüniteyi tetikleyecek bir seri olayı da ayrıca başlatacağını tahmin edebilirsiniz (polipeptidlerin sindirilmeden kana karışması ve bunlara yönelik immün cevap oluşumu, vs…). Mesela, sütteki Kazeinin yapısında bulunan  ve leaky gut sendromunda direkt olarak kana karışabilen Betakazomorfinin Morfin reseptörlerine bağlanabildiğini (otistik çocukların Morfinman gibi oluşlarına dikkat çekerim) ve yine bu peptidin ve Gluten’in ara peptidlerinden birinin Myelin proteinin yapısındaki polipeptide de çok benzediklerini (MS oluşumu?) belirteyim. Gördünüz mü, belki de en masum gördüğümüz aşılardan biri ne problemler çıkartıyor? Bu bilgiyi “aşı ile otizm arasında hiçbir alaka yoktur” diyen hekimlere hediye ediyorum…
Her neyse… Konuyu dağıtmayayım. İsteyen aşı olur, kimse karışmamalı… Lakin istemeyen de -lütfen- aşı olmayabilsin. Çünkü böyle düşünenlerin de haklı sebepleri var. TeleviZyonda ve diğer ortamlarda etiketlendiklerinin aksine, “bilim düşmanı” veya “şarlatan” değiller…
Doç. Dr. Cüneyt Konuralp
Doç. Dr. Cüneyt Konuralp’in son yazısını okumak için tıklayınız
Etiketler
b.1.617 mutasyonu
covid 19 antikor testi
covid 19 aşı
covid 19 b.1.1.7
covid 19 belirtiler
covid 19 belirtileri
covid 19 bilgi
covid 19 ekşi
covid 19 etkileri
covid 19 test
covid aşısı
covid aşısı alerji
covid aşısı ateş
covid aşısı bilgilendirme
covid aşısı biontech
covid aşısı covid testini etkiler mi
covid aşısı covid yapar mı
covid aşısı yan etkileri
COVID-19
Cüneyt KONURALP
dr cüneyt konuralp
mutasyon aşı
mutasyon bulaşma hızı
mutasyon covid
mutasyon covid 19 belirtileri
mutasyon covid belirtileri
mutasyon covid nedir
mutasyon delta
mutasyon ne demek
mutasyon nedir
mutasyon virüs
mutasyonlu virüs ne demek
Paylaş
Facebook
Twitter
Önceki İçerikBağışıklığın takibinde antikorlar doğru kriter mi?
Sonraki İçerikMutasyon halka algılattırılmaya çalışıldığının aksine, KÖTÜ DEĞİL, İYİ BİR ŞEYDİR
İLGİLİ HABERLERYAZARIN DİĞER İÇERİKLERİ
Genel
Mutasyon halka algılattırılmaya çalışıldığının aksine, KÖTÜ DEĞİL, İYİ BİR ŞEYDİR
Genel
Bağışıklığın takibinde antikorlar doğru kriter mi?
Genel
Çocukluk çağı aşılarını 2 yaşından sonra yaptırmak…
7 YORUMLAR
0 notes
ismailpehlivan · 4 years
Photo
Tumblr media
İnsanoğlunun geçmiş yüzyıllarda kitlesel ölümlere yol açmış virüsleri tanıması son yüzyılda mümkün oldu. Düşmanını tanıyınca onlara karşı tedbirini de alabildi. Rabies (kuduz) virüsüyle bulaşlarda halen tek tedavi şansı kuduz aşısıdır. Kuduz aşısı sayesinde hiçkimse bu hastalıktan ölmez oldu. Aynı şekilde listedeki smallpox (çiçek) hastalığı da aşılar sayesinde yeryüzünden silinmiş oldu. Listedeki ölümcül virüslerden çok yaygın olarak görülen Rotavirüs ((ağır ishallere neden olur) ve influenzaya karşı da etkili aşılar yapılmaktadır. SARS Cov-2 ve HIV virüsleri hariç diğer ölümcül virüsler lokal salgınlara yol açmaktadır, hepsi üzerinde aşı çalışmaları devam etmektedir. #cocukdoktoruizmit #koronavirüs #covid19 #corona #coronavirus #cocukdoktoru #pediatrist #evdekalturkiye #instagood #instastyle #insta #followme #virüs (Dr. İsmail Pehlivan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı) https://www.instagram.com/p/CDGSmULjg2n/?igshid=14kshdy23ccwk
0 notes
saglamsayfa · 4 years
Text
Aşının önemi
Tumblr media Tumblr media
Uzun yıllar boyu insanlığı etkileyen hastalıklar, aşının koruyucu etkisi ile günümüzde korkulur olmaktan çıktı. Günümüzde hala bazı ebeveynler, çocuklarına aşı yaptırmaktan çekinse de uzmanlar hastalıklara karşı hayatta olmamızı aşı yaptırılmasına borçlu olduğumuzu söylüyor. Türkiye İş Bankası İştiraki Bayındır Kavaklıdere Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Füsun Kitapçı Uysal, aşının gelişimi ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu:
Tumblr media
- Aşı, bazı hastalıklara karşı bağışıklık sağlamak için vücuda enjekte edilen ölü ya da zayıflatılmış bakteri ve virüsler demektir. Şu anda hayattaysanız anneniz tetanos aşısı olduğu için ya da babanıza kolera aşısı yapılmış olduğu için olabilir. Belki de küçüklüğünüzde kızamık aşısı olmasaydınız, bu günleri göremeyecektiniz. Uçuş korkunuz olmayabilir ama çocuğunuz, uçakta öksüren birinden her an menenjit mikrobu alabilir. - Mikroplar pek çok nedenle vücudumuza yerleşebilir. İshal, hapşırma, öksürme, kaşınma, açık yaralar, kan ve vücut sıvıları yolu ile insandan insana bulaşıcılık mümkündür. Sivrisinekler ya da keneler de hastalıklara neden olan mikropları taşırlar. Hiçbir şey yapmadan yediğimiz ya da içtiğimiz gıdalarda bulunan mikroorganizmaların ağız yolu ile vücuda alınması da vücudumuzda çeşitli hastalıkların oluşumuna neden olabilir. Eskiden ölümcül olan hastalıkların çoğu aşı nedeniyle kontrol altına alınsa da, turistik seyahatler ve göçlerin arttığı, sınırların kalktığı günümüzde aşısı olmayan ya da hastalık taşıyıcısı olan insanlar aracılığı ile hastalıklar çok hızlı yayılabiliyor. - Hekimin birincil görevi sağlıklı kişinin sağlığını korumasını sağlamak yani koruyucu hekimliktir. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı olarak çocuğun gelişimini, beslenmesini ve bağışıklanmasını izlemek en önemli görevimizdir.
Tumblr media
Aşı ile sağlıklı nesiller - Yüzyıllarca süren ve son yüzyılda hızlanan bütün teknolojik gelişimeler sayesinde uzaya gidiyoruz, Dünya'nın öbür ucu ile anında konuşabiliyoruz, oturduğumuz yerden Louvre Müzesini gezebiliyoruz. MR ile kanser teşhisi yapabiliyor, pek çok hastalığı yeni ilaçlar sayesinde tedavi edebiliyoruz. - 100 kişiden otuzunu öldüren çiçek hastalığından, anne karnında %40'a varan sakat doğuma neden olan kızamıkçıktan, kurtulma şansının olmadığı kuduz veya yenidoğan tetanozundan korunabiliyorsak, 1998'den beri ülkemizde çocuk felci vakası ile karşılaşmıyorsak, aşıları bulan bilim insanlarına, yaygınlaştıran ve günlük hayatımıza sokan sağlık çalışanlarına çok şey borçluyuz. Koruyucu hekimlik ve bunun temel taşı olan aşılar ihmal edilmemeli, bilimsel olmayan söylentilere kulak asmamalıyız.
Tumblr media
Eski uygarlıklardan bu yana aşılama - Aşılama artık herkesin yakından bilgi sahibi olduğu sağlık bilgisi olsa da aşının ortaya çıkışı uzun yıllara dayanıyor. Yazılı kayıtlara göre MÖ 560 yılında Çinlilerin "Variolasyon” olarak tanımlanan ilkel aşılama yöntemleri varmış. - Variolasyon, çiçek hastalığını hafif geçirmekte olan hastaların yaralarının kabukları kurutularak, tozların buruna inhalasyon yolu verilmesi ile veya sıklıkla tozun sulandırılıp çizilen deriden vücuda inokulasyonu ile uygulanmaktaydı. - Osmanlı hamamlarında variolasyon yönteminin uygulandığına tanık olan İngiliz Konsolosunun eşi Lady Mary Montagu, 1718 yılında çocuğuna çiçek aşısı yaptırmak için izin istediği Papa'ya bir mektup yazarak bu yöntemin batı ülkelerine duyurulmasını sağlamıştır. 1796 yılında Edward Jenner ilk canlı viral aşı olan çiçek aşısı 'Cowpox' veya 'Vaksinia' fikrini geliştirerek bilimsel olarak tıpta bir çığır açmış ve modern immünolojinin temellerini kurmuştur. Jenner'den 100 yıl sonra Pasteur tarafından enfeksiyon hastalıklarının kaynağının mikroplar olduğunu keşfedilmiştir. - Pasteur, 1885 yılında daha önce köpeklerde etkinliğini kanıtladığı kuduz aşısını, bir köpek tarafından ısırılmış olan Joseph Meister adlı kişiye uygulamıştır. Bu uygulama insan bağışıklamasındaki en önemli atılımdır. 1892 yılında Laffnike adlı araştırıcı kolera aşısını, 1896 yılında Wright tifo aşısını geliştirmiştir. Bugün BCG adıyla bildiğimiz tüberküloz (verem) aşısı, Calmette ve Guerin tarafından 1921 yılında geliştirilmiştir. 1927 yılında Ramon ve Zoeller tetanos aşısını üretmişlerdir. Bundan sonra kullanıma sunulan çeşitli aşılar birbirini izlemiştir.
Tumblr media
İnsanlık tarihine en önemli armağan Aşı insanlık tarihindeki önemli buluşlardan birisidir. İnsanlık, uzun zaman boyunca bulaşıcı hastalıklar ile uğraşmış, sterilizasyon ve aşıların bulunması ile tıpta çok önemli yollar kat edilmiştir. Aşının olmadığı dönemlerde: - Veba salgınları 1346-1352'de Avrupa nüfusunun dörtte birini öldürmüştü. - 1618 yılında 20 milyon olan Meksika'daki İnka nüfusu çiçek hastalığı nedeni ile 1,6 milyona düşmüştü. - 1779'da Hawai'de nüfus tifo nedeniyle 500 binden 84 bine düşmüştü. - 1880'lerde Kanada'da her 100 yerliden dokuzu tüberküloz hastasıydı. - Dünya savaşı sonrası 21 milyon kişi gripten (H1N1) ölmüştü.
Tumblr media
Aşılanma ömür boyu devam eder Tüm bu veriler unutulmadan, çocuklarımızın aşılarını dikkatle takip etmeliyiz. Yaşları büyüse de, yılda en az bir kez çocuk doktoru veya aile hekimi ile temas ederek, hatırlatma dozları ve yeni aşılar ile ilgili bilgi edinmeliyiz. Aşı takibinde önemli olan aşı kartlarını kaybetmemeliyiz. Son olarak, güvenilir kaynakları tercih ederek, bilgi kirliliği ile mücadele edelim. Read the full article
0 notes
sakaryali1971 · 5 years
Photo
Tumblr media
Virüsler küçük olabilir, ancak etkileri büyüktür. Bu basit organizmalar sadece protein kaplı bir nükleik asitten ibarettir, ancak çok çeşitli hastalıklara neden olabilirler. Bazıları ölümcül olabilir; bazıları da faydalı olabilir ve bağışıklık sistemimizin önemli bir parçası olabilir. Yüzyıllar boyunca doktorlar virüslerin (çocuk felci, kuduz, uçuk, öpücük hastalığı ve çiçek hastalığı gibi) ancak yarattıkları sonuçları görebildiler. Ancak hastalık sahnelerinin arkasındaki minik parçacıklar 20. yüzyılın başlangıcına kadar tespit edilemedi. O zaman, bilim insanları eşsiz bir özelliğe sahip, bakteri benzeri bir varlık keşfettiler: Bu canlılar, başka bir varlığın hücreleri olmadan çoğalamıyordu. Ohio Eyalet Üniversitesi Wexner Tıp Merkezi’nde bir aile hekimi olan Dr. Sophia Tolliver’e göre, bu virüsler ve bakteriler arasındaki temel farktır. Bakteriyel bir enfeksiyon, çok çeşitli ortamlarda gelişebilen bir mikroptan kaynaklanır. Viral bir enfeksiyon ise hayatta kalması için çok spesifik koşullara gereksinim duyan mikroskobik bir parazitten gelir. Tolliver, “Üzerine yerleştikleri bir organın dışında yaşayamaz veya üreyemezler,” dedi. Bilim insanları, insanlara bulaşabilecek 400’den fazla farklı virüs tespit ettiler. Bazı virüsler de hayvanlara, bitkilere ve hatta bakterilere bulaşabilir. Kaç virüsün olduğu belli değil. Bir tahmine göre, bilinen tüm türlere, omurgalılara, omurgasızlara, bitkilere, yosunlara, mantarlara ve alglere bulaşabilen 100 milyondan fazla farklı virüs var. Üstelik bu sadece gezegenimizdeki virüsler için bir tahmin. Bazı bilim insanları, Dünyada bu kadar bol bulunan bir varlığın büyük ihtimalle diğer gezegenlerde de bulunduğunu öne sürmektedir. Virüslerin gerçekten canlı mı yoksa sadece biyolojik bir mekanizma mı olduğu konusunda bir tartışma vardır. Bazı bilim insanları, virüslerin yaşayan bir varlığın niteliklerini taşımadığını, çünkü diğer tüm organizmalarda bulunan kendini kopyalama özelliğinden yoksun olduklarını iddia ediyorlar. https://www.instagram.com/p/B99vCAjhE9g/?igshid=sd5ugn7dsr2x
0 notes
kocaalihaber · 5 years
Text
0 notes
Text
Aşının önemi
Uzun yıllar boyu insanlığı etkileyen hastalıklar, aşının koruyucu etkisi ile günümüzde korkulur olmaktan çıktı. Günümüzde hala bazı ebeveynler, çocuklarına aşı yaptırmaktan çekinse de uzmanlar hastalıklara karşı hayatta olmamızı aşı yaptırılmasına borçlu olduğumuzu söylüyor.
Türkiye İş Bankası İştiraki Bayındır Kavaklıdere Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Füsun Kitapçı Uysal, aşının gelişimi ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu:
– Aşı, bazı hastalıklara karşı bağışıklık sağlamak için vücuda enjekte edilen ölü ya da zayıflatılmış bakteri ve virüsler demektir. Şu anda hayattaysanız anneniz tetanos aşısı olduğu için ya da babanıza kolera aşısı yapılmış olduğu için olabilir. Belki de küçüklüğünüzde kızamık aşısı olmasaydınız, bu günleri göremeyecektiniz. Uçuş korkunuz olmayabilir ama çocuğunuz, uçakta öksüren birinden her an menenjit mikrobu alabilir.
– Mikroplar pek çok nedenle vücudumuza yerleşebilir. İshal, hapşırma, öksürme, kaşınma, açık yaralar, kan ve vücut sıvıları yolu ile insandan insana bulaşıcılık mümkündür. Sivrisinekler ya da keneler de hastalıklara neden olan mikropları taşırlar. Hiçbir şey yapmadan yediğimiz ya da içtiğimiz gıdalarda bulunan mikroorganizmaların ağız yolu ile vücuda alınması da vücudumuzda çeşitli hastalıkların oluşumuna neden olabilir. Eskiden ölümcül olan hastalıkların çoğu aşı nedeniyle kontrol altına alınsa da, turistik seyahatler ve göçlerin arttığı, sınırların kalktığı günümüzde aşısı olmayan ya da hastalık taşıyıcısı olan insanlar aracılığı ile hastalıklar çok hızlı yayılabiliyor.
– Hekimin birincil görevi sağlıklı kişinin sağlığını korumasını sağlamak yani koruyucu hekimliktir. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı olarak çocuğun gelişimini, beslenmesini ve bağışıklanmasını izlemek en önemli görevimizdir.
Aşı ile sağlıklı nesiller
– Yüzyıllarca süren ve son yüzyılda hızlanan bütün teknolojik gelişimeler sayesinde uzaya gidiyoruz, Dünya’nın öbür ucu ile anında konuşabiliyoruz, oturduğumuz yerden Louvre Müzesini gezebiliyoruz. MR ile kanser teşhisi yapabiliyor, pek çok hastalığı yeni ilaçlar sayesinde tedavi edebiliyoruz.
– 100 kişiden otuzunu öldüren çiçek hastalığından, anne karnında %40’a varan sakat doğuma neden olan kızamıkçıktan, kurtulma şansının olmadığı kuduz veya yenidoğan tetanozundan korunabiliyorsak, 1998’den beri ülkemizde çocuk felci vakası ile karşılaşmıyorsak, aşıları bulan bilim insanlarına, yaygınlaştıran ve günlük hayatımıza sokan sağlık çalışanlarına çok şey borçluyuz. Koruyucu hekimlik ve bunun temel taşı olan aşılar ihmal edilmemeli, bilimsel olmayan söylentilere kulak asmamalıyız.
Eski uygarlıklardan bu yana aşılama
– Aşılama artık herkesin yakından bilgi sahibi olduğu sağlık bilgisi olsa da aşının ortaya çıkışı uzun yıllara dayanıyor. Yazılı kayıtlara göre MÖ 560 yılında Çinlilerin “Variolasyon” olarak tanımlanan ilkel aşılama yöntemleri varmış.
– Variolasyon, çiçek hastalığını hafif geçirmekte olan hastaların yaralarının kabukları kurutularak, tozların buruna inhalasyon yolu verilmesi ile veya sıklıkla tozun sulandırılıp çizilen deriden vücuda inokulasyonu ile uygulanmaktaydı.
– Osmanlı hamamlarında variolasyon yönteminin uygulandığına tanık olan İngiliz Konsolosunun eşi Lady Mary Montagu, 1718 yılında çocuğuna çiçek aşısı yaptırmak için izin istediği Papa’ya bir mektup yazarak bu yöntemin batı ülkelerine duyurulmasını sağlamıştır. 1796 yılında Edward Jenner ilk canlı viral aşı olan çiçek aşısı ‘Cowpox’ veya ‘Vaksinia’ fikrini geliştirerek bilimsel olarak tıpta bir çığır açmış ve modern immünolojinin temellerini kurmuştur. Jenner’den 100 yıl sonra Pasteur tarafından enfeksiyon hastalıklarının kaynağının mikroplar olduğunu keşfedilmiştir.
– Pasteur, 1885 yılında daha önce köpeklerde etkinliğini kanıtladığı kuduz aşısını, bir köpek tarafından ısırılmış olan Joseph Meister adlı kişiye uygulamıştır. Bu uygulama insan bağışıklamasındaki en önemli atılımdır. 1892 yılında Laffnike adlı araştırıcı kolera aşısını, 1896 yılında Wright tifo aşısını geliştirmiştir. Bugün BCG adıyla bildiğimiz tüberküloz (verem) aşısı, Calmette ve Guerin tarafından 1921 yılında geliştirilmiştir. 1927 yılında Ramon ve Zoeller tetanos aşısını üretmişlerdir. Bundan sonra kullanıma sunulan çeşitli aşılar birbirini izlemiştir.
İnsanlık tarihine en önemli armağan
Aşı insanlık tarihindeki önemli buluşlardan birisidir. İnsanlık, uzun zaman boyunca bulaşıcı hastalıklar ile uğraşmış, sterilizasyon ve aşıların bulunması ile tıpta çok önemli yollar kat edilmiştir. Aşının olmadığı dönemlerde:
– Veba salgınları 1346-1352’de Avrupa nüfusunun dörtte birini öldürmüştü.
– 1618 yılında 20 milyon olan Meksika’daki İnka nüfusu çiçek hastalığı nedeni ile 1,6 milyona düşmüştü.
– 1779’da Hawai’de nüfus tifo nedeniyle 500 binden 84 bine düşmüştü.
– 1880’lerde Kanada’da her 100 yerliden dokuzu tüberküloz hastasıydı.
– Dünya savaşı sonrası 21 milyon kişi gripten (H1N1) ölmüştü.
Aşılanma ömür boyu devam eder
Tüm bu veriler unutulmadan, çocuklarımızın aşılarını dikkatle takip etmeliyiz. Yaşları büyüse de, yılda en az bir kez çocuk doktoru veya aile hekimi ile temas ederek, hatırlatma dozları ve yeni aşılar ile ilgili bilgi edinmeliyiz. Aşı takibinde önemli olan aşı kartlarını kaybetmemeliyiz. Son olarak, güvenilir kaynakları tercih ederek, bilgi kirliliği ile mücadele edelim.
Aşının önemi
0 notes
stilbulcom-blog · 6 years
Link
Kuduz Nedir Kuduz toplumu tehdit eden ölümcül bir hastalıktır. Kuduz bulaşıcı bir hastalıktır. Bu yüzden xiddiye alınması gereken bir hastalıktır. Her yıl binlerce insan kuduz hastalığı yüzünden hayata gözlerini kapatmaktadır. Kuduz mikrobu yarasa, ayı, tilki, kurt gibi vahşi hayvanlardan bulaştığı gibi eşek, keçi, köpek ve kedi gibi evcil hayvanlardan da bulaşabilir. Kuduz mikrobu tükürük salgı […]
0 notes
haberlersaglik · 6 years
Text
Bulasici Hastaliklar
Dünyada ayrıca ölümcül olan hem de öldürmese de önemli şikayetlerin yaşanmasına sebep olan bir fazla rahatsızlık mevcuttur. Bu hastalıklar aralarında mikrop yolu ile yayılan türlere ise bulaşıcı hastalıklar denilmektedir. Peki, bu bulaşıcı hastalıklar nelerdir?
Organizmada bazı değişiklerin husule gelmesine niçin ve akabinde de fizyolojimizin çalı��ma şeklinde şartların değişmesi yaşanmasına niçin olan bulaşıcı hastalıklar, bulaşma yollarına göre 4 öbür şekilde incelenmektedir. Bulaşıcı hastalıklar insandan insana veya hayrandan insana bulaşabilir. İşte bulaşıcı hastalıkların bulaşma yolları:
Hava aracılığıyla
Yiyeceklerle ve su aracılığıyla
Dokunma ve eşyalar yoluyla
Hayvanlar aracılığıyla
Bulaşıcı hastalıklar yukarıda saydığımız 4 yolla bulaşmaktadır. Günümüzde en fazla görülen hava aracılığıyla bulaşan türleridir. Hava yoluyla, yiyecekler, su yoluyla, dokunma ve eşyalarla, hayvanlar yoluyla bulaşan hastalıkların bir kısmı ölümcül etki göstermektedir. Bulaşıcı hastalıkların tedavisinde, hastalığı taşıyan kişinin ailesi de mutlaka tetkiklerden geçmeli ve tedavi edilmelidir. Aksi durumda hasta birey çare edilse bile, bulaştırdığı ailesinden hastalığı baştan kapma riski bulunur. Bu 4 çeşitlilik bulaşma yolları ile hangi hastalıklar ortaya çıkar inceleyelim.
Hava yoluyla bulaşan hastalıklar:
Grip
Nezle
Kabakulak
Boğmaca
Verem
Kızamık
Kızamıkçık
Kızıl
Yiyeceklerle ve su yoluyla bulaşan hastalıklar
Tifo
Dizanteri
Kolera
Çocuk Felci (Poliomyelit)
Bulaşıcı Sarılık
Hayvanlar aracılığıyla bulaşan hastalıklar
Sıtma
Kuduz
Veba
Tifüs
Dokunma ve eşyalar aracılığıyla bulaşan hastalıklar
Uyuz
Mantar Hastalığı
Bulaşıcı Hastalıklar
Gokcek Market - ibrahim Gokcek - Sifali Bitkiler https://blog.gokcekmarket.com/bulasici-hastaliklar/ Şifalı Bitkiler, Bitkisel Ürünler, Bitkisel Tedavi
0 notes
guncelpdfindir-blog · 7 years
Text
Türkiye'nin Pasteur'u Dr. Z. Muammer Tunçman
Türkiye’nin Pasteur’u Dr. Z. Muammer Tunçman Dr. Zekai Muammer Tunçman, Türkiye’de modern mikrobiyolojinin öncülerinden. O, yaşamı boyunca halk sağlığına kanat germiş. Bir öncü, bir örgütçü ve bir bilim insanı olarak yalnızca Türkiye’de değil, dünyada da buluşlarıyla ilkler arasına adını yazdırmış. Dr. Tunçman, halkına karşı sorumluluk duygusuyla kendisine nerede ihtiyaç varsa oraya koşmuş. 1920 yılında Anadolu’dan bir yazı gelir genç doktora. ondan acil olarak yüz bin kişilik çiçek aşısı, kolera ve veba kültürleri temin etmesi istenmektedir. İşgalciler, Anadolu’ya kinin, aşı, serum, ilaç vb. gönderilmesini yasaklamışlardır. Dr. Tunçman, kolera ve veba kültürlerini İstanbul Bakteriyolojihanesi’nde hazırlar. Dışarıya çıkarılması yasaklanan çiçek aşasını laboratuvardan alır ve Anadolu’ya geçer. Kuvvay-ı Milliye’nin emrine girer. Kurtuluş Savaşı boyunca Kastamonu’da çalışır, binlerce aşı ve serum hazırlar. Cumhuriyet Devrimi’nin genç doktor Tunçman, 1925 yılında Paris’e gönderilir. Pasteur Enstitisü’nde kuduz hastalığı konusunda eğitim görür. Artık bundan sonraki yaşamı, bu ölümcül hastalıkla mücadele içinde geçecektir. 30 yıl boyunca Türk Mikrobiyoloji Derneği’nin başkanlığını yapar. Dünyada ilk kez kuduz hastalığına ilişkin dört dilde dergi çıkaran kişi Tunçman’dır. Penisilin’in kaşifi Alexandr Flemming, Grip Aşısını bulan Waxman, Çocuk Felci aşısını bulan Sabin ve dünya tıbbının önde gelen çok sayıda bilim insanı yakın arkadaşı… Bu kitap; Dr. Tunçman’ın yaşam öyküsüne, makalelerine ve 1940’tan, 1970’e Rio de Jenerio’dan, Moskova’ya, Tokyo’ya kadar uluslararası kongreler nedeniyle gidilen ülkelerin bilimine, sanatına ve gündelik yaşamına tanıklık eder.
Türkiye'nin Pasteur'u Dr. Z. Muammer Tunçman
0 notes
pdfindiroku-blog · 7 years
Text
Türkiye'nin Pasteur'u Dr. Z. Muammer Tunçman
Türkiye'nin Pasteur'u Dr. Z. Muammer Tunçman
Türkiye’nin Pasteur’u Dr. Z. Muammer Tunçman Dr. Zekai Muammer Tunçman, Türkiye’de modern mikrobiyolojinin öncülerinden. O, yaşamı boyunca halk sağlığına kanat germiş. Bir öncü, bir örgütçü ve bir bilim insanı olarak yalnızca Türkiye’de değil, dünyada da buluşlarıyla ilkler arasına adını yazdırmış. Dr. Tunçman, halkına karşı sorumluluk duygusuyla kendisine nerede ihtiyaç varsa oraya koşmuş. 1920 yılında Anadolu’dan bir yazı gelir genç doktora. ondan acil olarak yüz bin kişilik çiçek aşısı, kolera ve veba kültürleri temin etmesi istenmektedir. İşgalciler, Anadolu’ya kinin, aşı, serum, ilaç vb. gönderilmesini yasaklamışlardır. Dr. Tunçman, kolera ve veba kültürlerini İstanbul Bakteriyolojihanesi’nde hazırlar. Dışarıya çıkarılması yasaklanan çiçek aşasını laboratuvardan alır ve Anadolu’ya geçer. Kuvvay-ı Milliye’nin emrine girer. Kurtuluş Savaşı boyunca Kastamonu’da çalışır, binlerce aşı ve serum hazırlar. Cumhuriyet Devrimi’nin genç doktor Tunçman, 1925 yılında Paris’e gönderilir. Pasteur Enstitisü’nde kuduz hastalığı konusunda eğitim görür. Artık bundan sonraki yaşamı, bu ölümcül hastalıkla mücadele içinde geçecektir. 30 yıl boyunca Türk Mikrobiyoloji Derneği’nin başkanlığını yapar. Dünyada ilk kez kuduz hastalığına ilişkin dört dilde dergi çıkaran kişi Tunçman’dır. Penisilin’in kaşifi Alexandr Flemming, Grip Aşısını bulan Waxman, Çocuk Felci aşısını bulan Sabin ve dünya tıbbının önde gelen çok sayıda bilim insanı yakın arkadaşı… Bu kitap; Dr. Tunçman’ın yaşam öyküsüne, makalelerine ve 1940’tan, 1970’e Rio de Jenerio’dan, Moskova’ya, Tokyo’ya kadar uluslararası kongreler nedeniyle gidilen ülkelerin bilimine, sanatına ve gündelik yaşamına tanıklık eder.
Türkiye'nin Pasteur'u Dr. Z. Muammer Tunçman
0 notes