#koyunu
Explore tagged Tumblr posts
Text
Kayıp Kangal köpeğinin yaptığı hareket görenleri duygulandırdı
Erzurum'un Karayazı ilçesinde, iki gündür kayıp olan Kangal cinsi çoban köpeği, yaylada doğum yapan koyunla yavrusunu korurken bulundu.
Karayazı ilçesinin Çakmaközü'nde yaşayan Ferit Kaya'ya ait yaklaşık 2 bin küçükbaş hayvanı Sünnet Yaylası'nda otlatan çoban Azat Miroğlu, sayım esnasında bir koyunun eksik olduğunu fark etti.
Bunun üzerine kayıp koyunu mahalle çevresinde ve arazide aramaya başlayan Miroğlu, bu esnada can dostu "Kral" isimli Kangal köpeğinin de sürünün yanında olmadığını anladı.
Aramalardan sonuç alamayan Miroğlu, yaklaşık 2 gün sonra koyunları yaylada otlatırken bitkilerin arasında beyaz bir şeyin hareket ettiğini gördü.
Bölgeye doğru ilerleyen Miroğlu, kayıp koyunu arazide yavrulamış halde ve köpeğini de hayvanları tehlikelere karşı korurken buldu.
"İKİ GÜNDÜR AÇ SUSUZ BEKLİYOR"
Koyun ve kuzusu ile köpeğine kavuşmanın mutluluğunu yaşayan Miroğlu, o anları cep telefonu kamerasıyla kayıt altına aldı.
Miroğlu, görüntüyü çekerken, "İki gündür kayıp olan Kangal köpeğim ile koyunumu buldum. Arayıp bulamıyordum, koyunum gördüğünüz gibi doğum yapmış. Köpeğim de iki gündür yanında aç susuz bekliyor." ifadelerini kullandı.
Sürü sahibi Ferit Kaya da bulunan koyununu arazide koruyan köpeği Kral'ı etle ödüllendirdiğini dile getirdi.
kaynak: AA
23 Mayıs 2024
أثرت تصرفات كلب كانغال المفقود في كل من رآه في منطقة كارايازي في أرضروم، حيث تم العثور على كلب الراعي من سلالة كانغال، الذي كان مفقودًا لمدة يومين، وهو يحمي الأغنام وأشبالها التي ولدت في الهضبة. لاحظ الراعي عزت ميروغلو، الذي يرعى ما يقرب من ألفي رأس من الأغنام التابعة لفريد كايا، الذي يعيش في تشاكماكوزو بمنطقة كارايازي، على هضبة سونيت، اختفاء خروف واحد أثناء عملية العد. عندها، بدأ ميروغلو بالبحث عن الخروف الضائع في الحي وفي الحقل، وفي هذه الأثناء، أدرك أن صديقه المفضل، كلب كانجال المسمى "كرال"، لم يكن مع القطيع.
ورأى مير أوغلو، الذي لم يتمكن من الحصول على أي نتائج من عمليات البحث، شيئًا أبيض يتحرك بين النباتات أثناء رعي الأغنام على الهضبة بعد حوالي يومين. أثناء تحركه نحو المنطقة، وجد ميروغلو الخروف الضائع وقد ولد في الحقل وكلبه يحمي الحيوانات من الخطر. "لقد كان ينتظر جائعًا وعطشًا لمدة يومين" قام مير أوغلو، الذي كان سعيدًا بلم شمله مع أغنامه وحمله وكلبه، بتسجيل تلك اللحظات بكاميرا هاتفه المحمول. وأثناء التقاط الصورة، قال ميروغلو:
"لقد وجدت كلبي كانجال وغنمي المفقودين منذ يومين. لم أتمكن من العثور عليهما، ولكن كما ترون، أنجبت خرافي. لقد كان كلبي ينتظر جائعًا وعطشانًا لمدة يومين." هو قال.
كما أفاد فريد كايا، صاحب القطيع، أنه كافأ كلبه كرال، الذي كان يحمي أغنامه في الحقل، باللحم.
تركيا
The action of the lost Kangal dog touched everyone who saw it. In the Karayazı district of Erzurum, the Kangal breed shepherd dog, which had been missing for two days, was found protecting the sheep and its cubs that gave birth in the plateau. Shepherd Azat Miroğlu, who grazes approximately 2 thousand sheep belonging to Ferit Kaya, who lives in Çakmaközü of Karayazı district, on Sünnet Plateau, noticed that one sheep was missing during the counting. Thereupon, Miroğlu started to search for the lost sheep around the neighborhood and in the field, and in the meantime, he realized that his best friend, the Kangal dog named "Kral", was not with the herd. Miroğlu, who could not get any results from the searches, saw something white moving among the plants while grazing the sheep on the plateau about 2 days later. Moving towards the area, Miroğlu found the lost sheep having calfed in the field and his dog protecting the animals against danger.
"HE HAS BEEN WAITING HUNGRY AND THIRST FOR TWO DAYS"
Miroğlu, who was happy to be reunited with his sheep, lamb and dog, recorded those moments with his mobile phone camera. While taking the image, Miroğlu said, "I found my Kangal dog and my sheep, which had been missing for two days. I couldn't find them, but as you can see, my sheep gave birth. My dog has been waiting hungry and thirsty for two days." he said. Ferit Kaya, the owner of the herd, also stated that he rewarded his dog Kral, who protected his sheep in the field, with meat.
Türkiye
#Az#Erzurum#bitki#altın#türkiye#doğa#travel photography#travel destinations#travel#manzara#view#natural#europe#africa
66 notes
·
View notes
Text
⭐⭐⭐⭐⭐
Her Peygamber koyun gütmüştür.
Hz. Mûsâ da Peygamberliğinden önce çobanlık yapıyordu. Sürüden bir koyun kaçtı, Mûsâ aleyhisselâm koyunun peşine düştü. Koyun kaçıyor, Mûsâ aleyhisselâm kovalıyordu. Öyle ki akşama kadar kovaladığı hâlde, hâlâ yakalayamıyordu. Kan ter içinde kalmıştı.
Koşa koşa ayakları şişti. Nihâyet koyun yoruldu da o da ancak yakalayabildi.
Kendisini o kadar yormasına rağmen, koyunu tuttuktan sonra okşadı, öptü. Ona sarıldı. “Ey hayvan kendini ne çok yordun. Haydi, bana acımıyorsun kendine niçin acımadın?
Bu kadar yorulmana ne lüzûm vardı? dedi. Bunun üzerine Hz. Allah (c.c.) meleklerine hitâben buyurdu ki:
İşte bu benim Mûsâ kulumdur. Ona Peygamberlik yakışır.
Ahmed er-Rıfaî Hazretleri, Onların Âlemi
Sübhan, sayfa 179
Keşke kendimizi düşündüğümüz kadar başkalarınıda düşünebilsek.
Rabbime emanetsiniz
____________🌺💞🌸______________
🎀
33 notes
·
View notes
Text
"Evet yoldaşlar, yaşadığımız hayat nasıl bir hayattır? Açıkça söylemekten korkmayalım: Şu kısa ömrümüz yoksulluk içinde, sabahtan akşama kadar uğraşıp didinmekle geçip gidiyor. Dünyaya geldikten sonra yaşamamıza yetecek kadar yiyecek verirler, ayakta kalanlarımızı canı çıkana kadar çalıştırırlar, işlerine yaramaz duruma geldiğimizde de korkunç bir acımasızlıkla boğazlarlar. İngiltere'de, bir yaşına geldikten sonra, hiçbir hayvan mutluluk nedir bilmez, hiçbir hayvan dinlenip eğlenemez. İngiltere'de hiçbir hayvan özgür değildir. Hayatımız sefillikten, kölelikten başka nedir ki ! İşte, tüm çıplaklığıyla gerçek budur.
"Peki, bu durum, Doğa'nın bir yasası mıdır ? Ülkemiz, topraklarında yaşayanlara düzgün bir hayat sunamayacak kadar yoksul mudur ? Hayır, yoldaşlar, asla ! İngiltere toprakları bereketlidir; havası suyu iyidir yurdumuzun; bugün bu ülkede yaşayan hayvanlardan çok daha fazlasına bol bol yiyecek sağlayabilir. Yalnızca şu bizim çiftlik bile bir düzine atı, yirmi ineği, yüzlerce koyunu besleyebilir; besleyebilir ne demek, onlara bugün bizim hayal bile edemeyeceğimiz kadar rahat ve onurlu bir hayat yaşatabilir. Öyleyse, bu sefilliğe neden boyun eğelim ? İnsanlar, emeğimizle ürettiklerimizin neredeyse tümünü bizden çalıyorlar. İşte, yoldaşlar, tüm sorunlarımızın yanıtı burada. Tek bir sözcükte özetlenebilir: İnsan. Tek gerçek düşmanımız İnsandır. İnsan'ı ortadan kaldırın, açlığın ve köle gibi çalışmanın temelindeki neden de sonsuza dek silinecektir yeryüzünden.
İnsan, üretmeden tüketen tek yaratıktır. Süt vermez, yumurta yumurtlamaz, sabanı çekecek gücü yoktur, tavşan yakalayacak kadar hızlı koşamaz. Gene de, tüm hayvanların efendisidir. Hayvanları çalıştırır, karşılığında onlara açlıktan ölmeyecekleri kadar yiyecek verir, geri kalanını kendine ayırır. Bizse emeğimizle tarlayı sürer, gübremizle toprağı besleriz; oysa hiçbirimizin postundan başka bir şeyi yoktur..
Tavsiye kitap 3 🩷
#kitapkontu#kitap tavsiyeleri#kitap tavsiyesi#kitaplar#kitaplık#kitap#kitaplığımdan#kitaplayasamak#kitaplik#kitap alıntısı#kitap alıntıları#alıntı#postlarım#my post#kitap okumak#okuryazar#okumakgüzeldir#okumaközgürlüktür#hayvan çiftliği#george orwell
31 notes
·
View notes
Text
Kitap okuyan çocuk düşünmeye başlar, soru sorar. Değişmiştir artık o, sürünün koyunu değildir. Bir bireydir.
- Muzaffer İzgü
Kaynak: https://www.instagram.com/p/C8ZDKWit9DO/
#sözler#anlamlısözler#güzelsözler#manalısözler#özlüsözler#felsefe#alıntı#alıntılar#alıntıdır#alıntısözler#şiir#edebiyat
23 notes
·
View notes
Text
Paylaşımı görüyorsanız, iki dakikanızı ayırıp okumanızı rica ediyorum. Sonra bir dakika düşünün? Zaten sorgulamaya başlayacaksınız!
"Ben çocukken Babamın 500 Dönüm Tarlasi, Traktörü, Ortalama 150 Koyunu, Üç Beş İneği ve Danaları vardı.
Yİlda 60 ton Buğday, 150 Kuzu, Bir iki Dana satardı.
Ve ben kendimizi Fakir sanırdım hep. Çünkü hep üstünüzde eskimiş Elbise ve Ayakkabi vardı.
Sobada tezek yakardık. Saman ile ekmek yapılırdı.
Ama Et yemeğinden artık bıkıyorduk, hayvanın iç organları köpeklere verilirdi. Yumurta yememek için sofradan kaçardık. Pastırma sucuk günlük yiyeceğimizdi.
Tereyağı peynir yoğurt bozulunca atar yenisini yapardı Annem.
Bana göre Zengin Şehirde oturan şık giyinen Şehirlilerdi.
Ve muhtemelen herkes böyle düşünüyordu.
Çünkü herkes çocuklarını devlet memuru yapmak için okutuyordu.
Okusun hayatı kurtulsun. Köyde hayatını çürütmesin derlerdi.
Bu düşünce geleceğimize şekil verdi. Bizi fakirleştirdi.
Ve Domates, Biber, Patlican üretemeyen bir ülke yaptı.
Şimdi buradan bakıyorum ki!
Babam çok zengin bir adammış, Resmen ağa imiş.
Ama sürekli tasarrufu kişiliğinin bir rüknü yapmış, gereksiz elbiseleri israf saymış.
Köylüler Şehire göçtü.
Sehirler büyüdükçe köyde tarla satıp Şehirde Arsa aldılar. Daire karşılığı verdiler Müteahhide üçer beşer daire aldılar.
Şimdi o Dairelerde yiyecek sebzeyi alamıyorlar. Çünkü yok.
Soğan Patates alamıyorlar pahalı.
Tereyağı, Peynir alamıyorlar.
Doğalgaz zammına kızıyorlar
Hala köylüler, Şehre göçüyorlar.
Bunlar daha iyi günlerimiz."
ALINTIDIR ( gerçekleri yazmış )
19 notes
·
View notes
Text
ÖYLE BİR ZAMANA ÇATTIK EFENDİ
Öyle bir zamana çattık efendi
Mevsim kaydı bahar güze dayandı
Kıpırdarım derken battık efendi
Tırnaktaki çamur dize dayandı
Birazdan yalancı bulut doğacak
Bekleriz ki yağmur yağdı yağacak
Yokluk halkı ilmiğinden boğacak
Umut yandı bitti köze dayandı
Şarabımız sersem oldu neşede
Adam gibi durmaz oldu şişede
Tinercimiz nara atar köşede
İyi copa kötü söze dayandı
Kanıksadık gitti tüm rezelati
Kalktı üstümüzden Hak bereketi
Hayalde bıraktık çuha ceketi
Gayrı kredimiz beze dayandı
Denizden uzağa ayrıldı kumlar
Rüyalara layık oldu cumcumlar
Sıcaktan suları yuttu hortumlar
Ottan ota geze geze dayandı
Yan kesici başka oynar oyunu
Can kesici diri yüzer koyunu
Ocaklar kuruttu cep telefonu
Bin küfürlü hepi-mize dayandı
Kahve için fincan hu çeker rafta
Kaç turna can verdi uçtu usafta
Umutları varmış gelecek hafta
Artık dileğimiz söze dayandı
Yiğit olan dönmez bence sözünden
Fazla kömür olmaz ardıç közünden
Şu dünyada vicdansızlar yüzünden
Neylesin Mahzuni saza dayandı
Aşık Mahzuni Şerif
Alıntıdır.
7 notes
·
View notes
Text
İngiltere'nin en yalnız koyunu Fiona, artık arkadaş edinmekte ve arkadaşlarına güvenmekte zorluk çekiyor.
3 notes
·
View notes
Text
Albrecht Schenck'in ' Izdırap ', namı diğer 'hüzünlü koyun tablosu'nun öyküsü.
1,5 metre boyunda ve 2,5 metreden daha geniş olan 'Izdırap', karda ölen kuzusunun başında koruyucu bir şekilde duran bir koyunu tasvir ederken, etrafında uğursuzca kargalar üşüşüyor. Yüzü kanlı kuzusu için kederli bir şekilde meliyor, nefesi soğuktan hayalet gibi.
41 notes
·
View notes
Text
DİŞİ ASLAN
Hayvanlar bir gün, " Kim daha çok çocuk doğurabilir ? " diye çekişmeye başlarlar. Hep birlikte dişi aslana gidip danışırlar..
" Sen kaç çocuk doğurabiliyorsun ? " diye sorarlar aslana. " Bir " diye yanıtlar dişi aslan. " Fakat ben aslan doğururum. "
Nitelik, nicelikten önemlidir.
---
YENGEÇ İLE ANNESİ
" Neden böyle yan yan yürüyorsun yavrum ? " diye sorar anne yengeç çocuğuna. " Düzgün yürüsene ! " der.
- " Pekala anne " der çocuk.
- " Sen önümden düzgün yürü, ben seni takip ederim. "
Hareketler sözlerden önde gelir.
---
ASLAN, KOYUN, KURT VE TİLKİ
Aslanın biri, bir koyunu yanına çağırır ve nefesinin kokup kokmadığını sorar.
"Evet " diye yanıtlar koyun. Aslan bu yanıta kızar ve koyunu oracıkta parçalar.
Daha sonra kurda seslenip yanına çağırır, ona da aynı soruyu sorar.
" Hayır " diye yanıtlar kurt korkudan. Ancak o da yağcılık yaptığı için aslanın öfkesinden kurtulamaz.
Sıra tilkiye gelmiştir. Aynı soruyu tilkiye de sorar. Tilkinin yanıtı şöyle olur;
- Üzgünüm, üşütmüşüm biraz, o yüzden burnum koku almıyor ...
Akıllı kişi tehlikeli durumlarda konuşmaz !!!
---
KAZLAR VE TURNALAR
Kazlar ve turnalar, bir gün aynı tarlada yiyecek ararlarken birden yanlarına yaklaşmaya çalışan avcıyı fark ederler. Turnalar daha çevik ve hafif oldukları için hemen uçarlar. Oysa kazlar ağır hareket ettikleri için avcıdan kurtulamazlar.
Yakalananlar her zaman suçlu olanlar değildir.
---
HASTA GEYİK
Yaşlı bir geyik hasta düşer ve daha rahat otlayabilmek için güzel otlarla dolu bir çalılıkta yaşamaya başlar. Her hayvanla iyi geçindiği için pek çok hayvan sık sık geyiğin ziyaretine gelir.
Zamanla her gelen hayvan bu güzel otlardan tatmaya başlayınca, kısa süre sonra tüm otlar biter. Geyik hastalıktan kurtulur ama yiyecek hiçbir şey kalmadığı için bir süre sonra açlıktan ölür.
Bazen iyi şeyler de paylaştıkça bitebilir. Elimizdekinin değerini bilelim.
---
FARELERİN TOPLANTISI
Bir gün fareler bir araya gelirler ve başlarına musallat olan bir kediden kurtulma planları yaparlar. Pek çok fikir öne sürülür. Hiç biri kabul görmez.
En sonunda genç bir fare kedinin boynuna bir çan asmayı önerir. Böylece kedi kendilerine yaklaşırken, farkına varacak ve kaçabileceklerdir. Bu öneri fareler tarafından alkışlarla onaylanır.
Bu arada, bir köşede sessizce onları dinlemekte olan yaşlı bir fare ayağa kalkar ve bu önerinin çok zekice olduğunu, başarılı olacağından hiç kuşkusu olmadığını belirtir. " Fakat " der. " Kafamı bir soru kurcalıyor. Aramızdan kim kedinin boynuna çan asacak ? "
İyi bir plan yapmak ayrı, o planı gerçekleştirmek ayrıdır.
---
İnsanlar FELSEFE yi;
* Çocukken MASAL'lardan,
* Büyüyünce KİTAP'lardan,
* İhtiyarlayınca da arkalarında kalan Yaşam'larından öğrenirler...
4 notes
·
View notes
Text
Ben çocukken Babamın 500 Dönüm Tarlasi, Traktörü, Ortalama 150 Koyunu, Üç Beş İneği ve Danaları vardı.
Yİlda 60 ton Buğday, 150 Kuzu, Bir iki Dana satardı.
Ve ben kendimizi Fakir sanırdım hep. Çünkü hep üstünüzde eskimiş Elbise ve Ayakkabi vardı.
Sobada tezek yakardık. Saman ile ekmek yapılırdı.
Ama Et yemeğinden artık bıkıyorduk, hayvanın iç organları köpeklere verilirdi. Yumurta yememek için sofradan kaçardık. Pastırma sucuk günlük yiyeceğimizdi.
Tereyağı peynir yoğurt bozulunca atar yenisini yapardı Annem.
Bana göre Zengin Şehirde oturan şık giyinen Şehirlilerdi.
Ve muhtemelen herkes böyle düşünüyordu.
Çünkü herkes çocuklarını devlet memuru yapmak için okutuyordu.
Okusun hayatı kurtulsun. Köyde hayatını çürütmesin derlerdi.
Bu düşünce geleceğimize şekil verdi. Bizi fakirleştirdi.
Ve Domates, Biber, Patlican üretemeyen bir ülke yaptı.
Şimdi buradan bakıyorum ki!
Babam çok zengin bir adammış, Resmen ağa imiş.
Ama sürekli tasarrufu kişiliğinin bir rüknü yapmış, gereksiz elbiseleri israf saymış.
Köylüler Şehire göçtü.
Sehirler büyüdükçe köyde tarla satıp Şehirde Arsa aldılar. Daire karşılığı verdiler Müteahhide üçer beşer daire aldılar.
Şimdi o Dairelerde yiyecek sebzeyi alamıyorlar. Çünkü yok.
Soğan Patates alamıyorlar pahalı.
Tereyağı, Peynir alamıyorlar.
Doğalgaz zammına kızıyorlar
Hala köylüler, Şehre göçüyorlar.
Bunlar daha iyi günlerimiz.
İnanın kıyamet yakındır....!!!
Bende köyde yaşadım okudum ilk okulu sonra şehire göçtük
Şehir yere geldik geçinnek diye
Misafir şekersiz içmiyor çayı
Şeker bulduk amma çay bulamadık bakkalda var ama biz alamadık
15 notes
·
View notes
Text
Liberalin koyunu, sonra çıkar oyunu...
"Bu asırdaki ehl-i İslâmın fevkalâde safderunluğu ve dehşetli cânileri de âlicenâbâne affetmesi; ve bir tek haseneyi, binler seyyiatı işleyen ve binler mânevî ve maddî hukuk-u ibâdı mahveden adamdan görse, ona bir nevi taraftar çıkmasıdır. Bu suretle, ekall-i kalîl olan ehl-i dalâlet ve tuğyan, safdil taraftarla ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatâsına terettüp eden musibet-i âmmenin devamına ve idamesine, belki teşdidine kader-i İlâhiyeye fetva verirler; 'Biz buna müstehakız' derler."
Kastamonu Lahikası'ndan...
Hele maşaallah. Yüzbin maşaallah. Diyarbakırlı kardeşlerimin gözlerinden öpmüşüm. Yiğitçe bir iş etmişler. Müslüman oğlu müslüman Kürdistan'ı (kastettiğim devlet değil bölge) LPG'ci, estağfirullah, LGBT'cilerin 'dans etkinliği' ile kirletmemişler. Dindar cedlerine yakışır bir tavır sergilemişler. Tekbirlerle hepsini dehdehlemişler. O toprakların ulu büyüklerinin ruhaniyetine tebessüm ettirmişler.
Elhamdülillah. Barekallah. Tekrar bin maşaallah. Zaten, öyledir, müslüman Ömerleşti mi İblis bile onu görünce yolunu değiştirmeye başlar. Bak şimdi, anlatınca, gözlerinden öpmek de az geldi. Ben onların ellerinden de öpmüşüm. Öyle sayın kârilerim. Zira bu zamanda hamiyet-i diniyesiyle böyle celadetli işler yapan gençler Allah'a pek yakındır.
Bu vesileyle yaptığım evhamlardan birisini de sizinle paylaşmak isterim. Efendim, bu diyeceğim, Ebubekir Sifil Hoca'nın kitaplarında-beyanlarında çok dikkat çektiği birşeydir. 28 Şubat sürecinde yutulan bir zokaya dairdir. Özetlemeye çalışayım: 28 Şubat'ta solcuların hepsi bir kalem tavır sergilememiştir. Ya? İçlerinden az bir kısmı, özellikle liberal kesim, mütesettir müslümanların yanında durmuştur. Mağduriyetlerini izhar eden yazılar yazmıştır. Beyanatlarda bulunmuştur. Evet. Allah hepsine hidayet versin. Ne diyelim. Fakat, ama, lakin... Acaba bu desteklerini hangi fiyatla satmışlardır? Tastamam 'insaniyet namına' mıdır eyledikleri? Yoksa mevzuda bazı bityenikleri de saklanmakta mıdır?
Ebubekir Sifil Hoca'ya göre vardır. Somut misallerinden de bahseder ya, onlara girmeyeceğim, özet geçeceğim: Liberaller, müslümanlara bu desteği, 'karşılığında destek istemek' için yapmışlardır. Mesela: Mütesettir hanımların üniversiteye kabulüne destek veren birisi bir başka yazısında manaca demiştir ki: "Ben sizi savundum. Şimdi de LGP'cilerin, estağrifullah, LGBT'cilerin haklarını alabilmeleri için siz bana destek olun. Sizin hakkınız nasıl haksa onlarınki de öyle hak. Göreyim hakperestliğinizi..."
Sürecin travmatik yapısı nedeniyle denize düşen bazılarımız oradaki yılanlara, yılan olduklarını unutaraktan, çok sıkı sarılmıştır. Ve nihayetinde yılanlar da karaya çıkıldıktan sonra "Ne sıktın be kardeşim!" diyerek kiralarını musibetzedelerden istemişlerdir. Bugünlerde sıklıkla denk geldiğimiz 'libe-müslim' aydınlar o dönemin yemlenmesinin mahsulleridirler. Hatta, başörtülü olup LGBT'yi savunan (veya az-biraz sonra hepten başörtüsünü falan kenara atıp dini-diyaneti boşlayan) gençler, erkek versiyonlarını da ıskalamayalım elbette kârilerim, o dönemde yenilen zokanın sonuçlarıdırlar. Bu 'borçlandırıcı' desteğin sonucunda, Ömer Seyfettin'in 'Diyet'indeki gibi kolunu kesip verebilen pekaz olduğu için, çoğusu fikriyatında melezleşmiştir. İtikadında melezleşmiştir. Amelinde melezleşmiştir.
Yani kemalistlerin zulmünden liberaller epeyce adam devşirmiştir. Eh, fakat, ama tarlası sürülen yine müslümanlar olmuştur ne yazık ki. Bu ülkede herkesin yüzü biraz güler. Sünnilerinki pekaz güler.
Arıza, müslümanların haklarını 'kendi tanımları üzerinde yükselerek' istemeyi beceremeyişinden kaynaklanmıştır. Tesettürü 'insan hakları' gibi global bir kavramın üzerine yığarak istemek; onunla Batı'dan destek ummak; müslüman memleketin müslüman evlatlarının analarının aksütü gibi helali gibi konuşamamak; aynı kavrama tıkıştırılan pekçok şeyin daha içselleştirilmesini sağlamış; gençlerden "Dört mezhep de ne canım! Peh! Bugünkü dünya ancak liberalizmle yönetilebilir!" diyecek kadar ileri gitmiş acibe-i itikatlar ortaya çıkmıştır. Bunlar namazlarında dört mezhepten çıkmazlar. Ama onları ibadetlerinin dışına da çıkarmazlar. Beşerî ilişkilerde 5. hak mezhebi taklid ederler: Yani liberalizmi.
Bunlar içinde bir de hasbelkader ABD'de eğitim görenler, ayağını Batı dünyasına şöyle bir basıp gezenler, burs alanlar, fonlananlar, hatta çalışanlar pek yamandırlar. Abdullah Cevdet misali, beş vakit namazlı oralara varıp, süreç içinde deizme-ateizme kadar evrilenlere rastlanmıştır. Fakat deizme-ateizme de hemence evrilmezler. Önce bulaştırabildikleri kadar bid'ayı ulaşabildikleri kadar müslümana bulaştırmaya çalışırlar. Asıllarını sonraları açık ederler. Her neyse. Allah gençlerimizi böyle fitnelerden muhafaza eylesin. Benden de amcalarıma/yengelerime nasihat: Çoluğunuzu-çocuğunuzu Batı'ya teslim etmekte heveskâr olmayın. Delikanlı dünyasını (belki) âbâd ederken ahiretinden (belki) olabilir. Mahşer günü anasından-babasından şekva edebilir. Böyle bir bedelleşmeye akıllılık gözüyle bakılmaz, vesselam.
Ha, oraya gelecektim, hızlı gittim: 28 Şubat'tan sonra şimdi Gazze meselesinde de benzeri birşey yaşanıyor. Gerçi küfrün maskesi yırtılıyor. ABD'nin, Batı'nın ne mal olduğu ortaya dökülüyor. Fakat Cibali Babalar da öyle kolay vazgeçmiyor. Bazı üniversitelerde yapılan savaş karşıtı eylemlerden ziyadesiyle heyecanlananlarımız var. Onlar durmuyorlar, dinmiyorlar, yine Batı güzellemesine devam ediyorlar. İlla güneşi Batı'dan doğuracaklar. İlla hidayetimizi onların ellerine verecekler. İlla, illa, illa... Maskenin yırtılmasına gönülleri elvermiyor yani. İşte, bir tanesine, geçenlerde sosyalmedyada rastladım kârilerim. Metin Karabaşoğlu Serbestiyet'te yayınlanan "Yaşasın Gençlik!" yazısında diyor ki:
"Dünyanın her yerinde, ama özellikle Batıda ve Türkiye’de, devam eden mezâlimin son bulması için etkili her türden eylemi ve söylemi geliştiren gençleri izlerken dikkatimi çeken bir husus, tam da Zübeyir Nişancı’nın o söyleşide dikkat çektiği ‘ahlâklılık’ kriterlerine ilişkindi. Ahlâkı salt cinsel normlara indirgeyen daha yaşlı kuşakların epeyce bir kısmı zalime zalim, işbirlikçiye işbirlikçi diyememe ahlâksızlığına duçar haldeyken, İsrail’in zalimliğine karşı sesini yükselten gençler içerisinde her inançtan, düşünceden, ideolojiden, cinsel tercihten kişiler vardı. Belki başka bin konuda birbirlerinden ayrışmalarına karşılık, hakikaten hayata ve insana saygı konusunda sarsılmaz bir ittifakları sözkonusuydu..."
Ahlakın kriteri çoğaltılabilir ama şu 'ibneleri ahlaklı gösterme' meselesi bir cerbezedir. Anadolu irfanında 'beline sahip çıkamayan'ın erdemine inanılmaz. Bu irfan, yabancının değil, İslam'ın irfanıdır. Şehvetine sahip olamayan hiçbirşeyine sahip olamaz. İstikamette hiç olamaz. İbneye umut bağlanmaz. Nitekim Bediüzzaman'ın 'kuvveler bahsi'nde kuvve-i şeheviye üzerine söyledikleri de bunu doğrular:
"Meselâ, kuvve-i şeheviyenin tefrit mertebesi humuddur ki, ne helâle ve ne de harama şehveti, iştihası yoktur. İfrat mertebesi fücurdur ki, namusları ve ırzları pâyimal etmek iştihasında olur. Vasat mertebesi ise iffettir ki, helâline şehveti var, harama yoktur."
Hollywood'tan tutun Yeşilçam'a kadar mezkûr cerbeze sıklıkla işlenmiştir. 'İyi kalpli ibneler' genelde romantik-komedi filmlerinin klişelerindendir. (Sonlardan birisini Son Kabadayı'da Rasim Öztekin'in kişileştirdiği 'Sürmeli' karakterinde görürüz.) Bu manipülasyon şöyle bir yalana iman etmemizi dayatır: "Tamam, adamlar/kadınlar hayvanların bile yapmayacağı hayvanlığı işliyor olabilir, ama yine de ahlaksız diyemezsin, tiksinemezsin. Belki o daha ahlaklıdır. Saygı göstermeyi unutma..."
Standart sünni bir müslüman olarak ben buna inanmayı reddediyorum. Beni doğrulayacak epeyce veri olduğunu da biliyorum. 28 Şubat'ta veya şimdi Gazze katliamında verdikleri desteği de itikadımı cerheder bulmuyorum. Mazlumların yardımına 'daha sonra onlarda meşruiyet kazanmak için' koşmak liberal ideolojinin taktiğidir. (Türkiye'de de aynı kişiler "Biji Kürdistan!" sloganları atmadılar mı? Ne için? Kürtleri çok sevdikleri için mi? Yoksa manipüle edilebilir bir alan gördükleri için mi?) Fakat burada şöyle garip birşey de var: Bugün İslam âleminde en çok kanı akıtanlar yine onlar. Yani bizi öldürenler de kendilerini liberal olarak tanımlıyorlar. (Biden'a sorsanız ondan liberali yok mesela). Eee, o halde? Herhalde 'iyi polis-kötü polis'in bir versiyonu oynanıyor. Cibali Babalar da yine tezgâha geliyor.
Bitirirken tekrar hatırlatayım kârilerim: Diyarbakırlı gençlerin gözlerinden-ellerinden öpmüşüm. Varolsunlar. Şâdolsunlar. Metin Karabaşoğlu'nun umudu gençlerde olduğu gibi benim umudum da gençlerde. Sadece başka gençlerden ümitvâr oluyoruz. Ben dümdüz sünnilerden ümitvârım. Oysa...
#liberal#koyun#oyun#amerika#abd#siyaset#liberalizm#sünni#diyarbakır#LGBT#ahlak#iman#istikamet#filistin#gazze#28 Şubat
3 notes
·
View notes
Text
🌺🌺🌺
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem zamanında koyunlardan birisini kurt kapıp kaçtı .
Çoban kurtun peşinden koşarak koyunu kurtardı .
Bu olayın insanlara da ibret olması açısından mucize olarak kurt konuşmaya başlar ve der ki:
Sen çobansın koyununu kurtardın.
Fakat Öyle bir zaman gelecek ki vahşi hayvanlar günü o koyunların benden başka kurtlardan başka riası kurtarıcısı yani çobanı olmayacak .
Onların yöneticisi zaten kurt olacak
Kurtlarının çoban olduğu bir zaman gelecek.
8 notes
·
View notes
Text
HER KOYUN KENDİ BACAĞINDAN ASILIR…!!!!
Behlül Dânâ Hazretleri, çarşıda, pazarda halk içinde dolaşırken insanlara nasihat eder, yanlış hareketlerden sakındırmak için onları ikaz ederdi. İkazları bazı insanların damarlarına dokunuyor, gururları inciniyordu.
Bir gün, halka, doğru yolu göstermek için söylediği sözlerden rahatsız olanlar, Hârûn Reşîd’e gidip Behlül Dânâ Hazretlerini şikâyet ettiler:
“Sultanım, bizim yaptıklarımızın ona ne zararı var? Bizi kendi hâlimize bıraksın. Bizi ikaz edip durmasın. Sonra her koyun kendi bacağından asılır.”
Bu şikâyetler üzerine Hârûn Reşîd, Behlül Dânâ’yı çağırtıp halkın istediğini bildirdi. Behlül Dânâ hiç sesini çıkarmadan sarayı terk etti. Birkaç koyun alıp kesti, bacaklarından mahallenin köşe başlarına astı.
Câhil insanlar, hikmetini anlayamadıkları, sırrını çözemedikleri söz ve hareketleri gördüğü birine hemen “deli” damgası vururlar. Behlül Dânâ’nın bu hareketini de anlayamayan halk gülerek şöyle dedi:
“Deliden başka ne beklenir, yaptığı işler hep böyle zaten!”
Aradan günler geçtikçe, asılan hayvanlar kokuyor, bundan ise bütün mahalle zarar görüyordu. Bozulan etlerin kokusundan durulmaz hâle gelince, aynı şahıslar, Hârûn Reşîd’e gidip durumu anlattılar:
“Yâ Emîrü’l Mü’minîn! Behlül’ün astığı koyunların kokusundan duramıyoruz. Bizi çok rahatsız ediyor. Şuna söyleyin de, onları astığı yerden kaldırsın!”
Hârûn Reşîd, Behlül’ün böyle bir hareketi neden yaptığını merak ediyordu. Hem halkın şikâyetini bildirmek, hem de böyle yapmasının sebebini öğrenmek için Behlül Dânâ’yı saraya çağırttı. Behlül gelince, Hârûn Reşîd sordu:
“Yâ Behlül! Mahalleye astığın koyunların kokusundan halk çok rahatsız oluyor. Böyle bir şeyi neden yaptın?”
Behlül Dânâ Hazretleri şu cevabı verdi:
“Ey mü’minlerin emîri! Ben bir şey yapmadım! Sadece her koyunu kendi bacağından astım. Fakat görülüyor ki, her koyun kendi bacağından asılsa da bütün çevreyi rahatsız ediyor, herkese zarar veriyor. Bir kötünün zararı sadece kendine olmuyor, herkese zarar veriyor. İnsanların bunu anlaması için böyle yaptım. Herhalde anlamışlardır!”
Şikâyete gelenler hatâlarını anladılar. Bir daha Behlül’ün nasihat ve ikazlarına itiraz etmediler
52 notes
·
View notes
Text
Zindanlarımı küften arındırmaya başladığım gün bugun, sadeleştim en güzel günler için , tuvalimde yeni rengime yer açtım, sarıldım siyahıma, korkmuyorum artık. Şimdi siyahımla tüm renklerim daha canlı, daha çarpıcı, daha özel , daha güzel , daha ben... Kabullendim geçmişimi şimdimi geleceğimi.Savaşmamız gerektiğini kim söylediki zaten ? Kazanmak ya da kaybetmek, neden sadece biri olmak zorunda? Kazandığımızı düşündüğümüzde nelerden vazgeçtik, nelerden taviz verdik ? Nereden geldik, nereye savruluyoruz ? Peki ya kaybettiğimizde ? Her mağlubiyetimizde umudumuzun bittiğini, yolların tükendiği , tüm köprülerin yıkıldığını sandığımızda başlayan bir kabullenişle birlikte yüklerinden kurtulmanın verdiği hafiflik , can ne istiyorsa onu yapabilmek , yeni açılan pencere var mı diye ufka bakmak bir kazanım değil mi ?
Bugün zindanlarımı prangalara vurduğum gün. Tüm hüzünleri kendimde denemeye ant içmiştim oysaki, çok matah bir şeymiş gibi. Kabullendik mi peki ya herşeyi, dertlerin her birini, Asıl kabullenmemiz gereken olguyu; hayatın dertlerle güzel olduğunu? Zaman geçiyor , kar kendini bu hayata ,kaçırma hiç bir anı, raftan alma vakti tüm yaz günlerini.
Aklımın hezeyanı ile kalbimin çığlıkları bir olmuş, gözümü kapatmış düşüncelerimi bağlamış bilmediği yolda virajlara aldırmadan gidiyordu son sürat. Kim yakalayacaktı kim durdurabilecekti. Ben rüzgara anlatırken tüm duygularımı, tüm düşüncelerimi nereden bilebilirdim esip seni bulacağını.Bir durup nefes almalı aklı başa toplamalı ,ateşten önce biraz dumanı solumalı, çünkü giymiştim kırmızı pelerinimi oturmuş kurdumu bekliyordum
Yıldız Kenter'in de dediği gibi "Nereden çıktı bu plastik çiçekler?" Bu, çağımız insanlarının savunma mekanizması mı? Başkası olmaya alışmış insanların hangi duygusu gerçek kaldı ? Oysa ben , tüm çiçeklerimi özenle seçmiş , kendi ellerimle tek tek ekmiştim , sevgi ile sulamıştım. Bahçemdeki en özel yerdeki en güzel gonca gülü bir sabah açılmış, ertesi sabah solmuş buldum, belki de bundandır gözlerimdeki hüzün.
Bugün özür diledim aynamdan, herkesin her şeyi kendine hak gördüğü bu dünyada sadece hak edene göster gülüşünün kutsallığını. sararıp solsada albümlerim, çocuk aklımı başımdan almayacağım, ruhumundaki halenin yok olmasına izin vermeyeceğim. Çık yataktan söyle şarkılarını avazın çıktığı kadar , Unutmamalı ki yıldızlar ölse bile ışık demetleri hep yaşar.
Bugün zindanlarımı bir bir yıktığım gün. Kaç balyoz darbesini bileklerim taşıyacak bilmiyorum ama hepsini yıkacağım. Bir kaşık suda boğulduğum sandığım içimdeki ummana yolu gösterdim, taşıp geçti akıp gitti ve buldu sakin huzurlu güvenli koyunu.Bir batan bir çıkan Gemi ile işimde yok artık, batmış mı çıkmış mı karaya mı vurmuş çapası mı kopmuş deniz fenerini mı bulamıyor umrunda değil artık. Çünkü ben koyunu bulan bir okyanus olmuştum. herkes ya güvenli limanı aradı ya da batmayacak gemisini.Sanırım asıl olayda buydu ; beraber okyanus olabilmek. Okyanus olup; tüm hücrelerinde ben'i unutup biz'i yaşatabilmek, tüm su damlacıklarının karışıp ayrışmanın imkansızlığında bir olabilmek.
Eski bir rüya uğruna ruhunu çölleştirmemeli insan. Karıştırmamalı renkleri, küsme dağa ,kabullen hayattaki yerini ,farkına var her güneşin doğuşunda ve batışında ay hep yerli yerinde ve kendi kendinin ışığı ol, kim bilebilir ki yaşadığın onca tebrübeyi. E bende Çıkardım kırmızı pelerinimi ne ben eski ben, ne de kurt kurttu artık.
Ve işte o gün bugun, günlerin en güzeli yıkılan zindanlarımdaki ilk çiçeğimin açtığı gün bugün, öylesine mutlu öylesine huzurlu ,umut dolu, ışık dolu.Güneş yerinde ve her şey yolunda. Viva la vida! Yeni başlangıçlara...
#desertdaisy #nobody
5 notes
·
View notes