#korkusuz kız
Explore tagged Tumblr posts
Text
Düşürme öyle dudaklarını yerlere, alır öperim bak.
Nimet ,nihayetinde
Hem seni sevmekten daha güzel ne olabilir ki
Yusuf kuyuları gözlerinin derinliğine düşerken.
Yanaklarında gülümseyen o küçük kız çocuğunu öpmekten
Sesinde öten binlerce kuş cıvıltısını dinlemekten daha güzel ne olabilir ki
Sahi ,ne kattılar hamuruna senin
Hangi el değmemiş ballar sürüldü dudaklarına.
Gözlerine düşmüş bu yıldız ışıltıları hangi galaksiden
Ya tenindeki bu yumuşaklık
Hangi yediveren gülünden
Ahhh
Yüreğimin çocuk bahçesi.
En temiz, en korkusuz en umarsız yanım.
Seni sevmek öyle güzel ki...
8 notes
·
View notes
Text
BİR GÖNÜL ADAMI DENİZLİ'Lİ İBRAHİM EFENDİ
Biz İbrahim hocamıza 12 Eylül döneminde işkence ederken vücuduna elektrik verilirken,sakallarını kesip kot pantalon giydirildiğinde, Gayretullah'a dokunup Allah tarafından işkenceci başkomiserin başına neler geldiğinden tanıdık Hocamızın büyük bir veli olduğunu,
O komiser şimdi talebesi oldu İbrahim Hocamızın..
Sabrına, İlmine, Takvasına, yüz nuruna hayran kaldık hep,
Denizli Anafartalar dan, Asri mezarlığa az çekmedim ben o tozlu yolları yürüyerek İbrahim hocamızın sabah namazı sohpetlerini dinlemek için.Sohpetinde aldığım notlar halâ duruyor.O yıllar çok güzel yıllardı O dönem romanlar yazardım, hafız talebeler kapış kapış kitaplarımı okurken her vardığımda yüzüme sevinerek bakar tatlı tatlı tebessüm ederdi..Birazda içten içe üzülürdü ben sakal bırakmıyorum diye,
Gönenli Mehmet Efendi Ahıskalı Ali Haydar efendi'den dersler okurken gördüğü rüyalar tam isabet ederken habercisiydi sanki bu günlerin.
O nun kimseye bilakis hükümete yaranma gibi bir derdi hiç olmadı.Ama ehli imanı daima en önde tuttu.
Korkusuz Şeyh Şamil gibi cesurdur kendileri.Akşemseddin gibi keskin zekalıdır.Yunus Emre gibi halk aşığıdır.
Ömründe hiç medyatik olmadı
Fitne Ağrı dağı gibi etrafını sarsa bile kimseyi Mahmut Efendi Hazretlerine şikayet etmeden kendi çözerdi..Kimseye küsmez kimseyi kovmazdı.
Hep tevazu
Hep tevazu
Daima sünneti yaşar, Farzlarda sünnetlerde nazik bir kız evladı gibi onlara toz kondurmaz gözü gibi korurdu..Çok temiz giyinir edepli yürür herkese selam verirdi
Ben Denizli'de evlenince ayrıldım o nu tam 18 yıldır görmüyorum.Fakat hiç değişmemiş.90 yaşına gelmiş bir piri fanı adayı olmuş zayıf düşmüş bedeniyle hiç düşünmeden kabul ediverdi reddetmedi Cübbeli Ahmet hocanın sunduğu bu Ulvi görevi:
"Ben yapamam edemem" demedi.
"Ezilerse ezilsin gövdem, yeterki Efendinin hizmeti yürüsün,ben ne olursam olayım" dedi
Görevin zorluğunu bile bile
Özal'ın Muhsin Yazıcıoğlu'nun Bediüzzamanın, Muhammed Raşid hazretlerinin başlarına ne geldiğini bile bile
" Kalırsak vatan bizim,Ölürsek cennet bizim " diye diye kabullendi ..
Bu kabulleniş aynı zamanda karşı tarafa bir başkaldırmanın "yaptıklarınızı görüyorum onaylamıyorum" demenin en kibarcası Arkası artarak gelecek Akarsu yatağa er geç yerleşecek Allah'ın izniyle..
İsrail'i kınamaktan korkan pısırıklar Cübbeliyi düşman ilan etmekten çekinmeyenler,Şehit Bayram Ali hocamızın afişlerini indirenler,dirilerimizide şehitlerimizide sevmeyen asık suratlar bilsinki artık Cübbeli hoca yalnız değil bir büyük velinin tasarrufu altına yüzbinlerle beraber girmiştir.
"Surda bir gedik açtık mukaddesmi mukaddes
Eş kahpe rüzgar dilediğin yerden es"
İbrahim hoca efendi Denizli'de hizmet etsede Aslen Kars'lıdır Hanımı Rahmetli oldu, çocuğu yok,talebe talebesi değilim ama sohpet talebesiyim kim ona dil uzatır dünya makamıyla karalamaya kalkarsa vebali büyük olur
"İbrahim hoca velidir"
"İbrahim hoca velidir"
"İbrahim hoca velidir "
İnanmayan Mahmut Efendi Hazretleri nin;
"İbrahim hoca'nın bana ihtiyacı yoktur o veli olmuştur" sözünü hatırlayabilir
Allah hayırlı mübarek etsin inşaallah..
Şu tefrikayı tez zamanda manevi gücüyle sonlandırıp tefrikaya düşen müslümanları yeniden toparlar..
Selam ve dua ile
Mustafa KACAR..
23 Nisan 2024
11 notes
·
View notes
Text
*çoğunuzun uzunluğundan dolayı asla okumayacağı, bir çoğunuzun da zevkle okumayı sevdiği annelik üzerine yazılmış küçük bir paragraf :)
hafta içi o kadar yoğunduk ki dernekten sabah gidip akşam döndüm hep eve. hatta son iki gün genç ihh'dan evlenen kız kardeşimizin kına gecesi ve düğününe katılınca direkt dernekten gittik ve gece geldim eve. kına gecesine büyük kızçemle, düğüne ortancamla katıldım. arkadaşlarıma ooo benim kızım çok hergün ayrı güzelle ortamlardayım diye havalar bile attım. insan genç yaşta (21) anne olunca onlarla beraber büyüyor. çok şeyi onlardan öğrendim ve hâlâ öğretmeye devam ediyorlar. çok falsolar verdim, hatalar yaptım, yanlış davrandığım zamanlar oldu çünkü bende çok zor ve kabul edilmesi fevkalade sıkıntılı süreçlerden geçiyordum. bazen çevrem tarafından manipüle edildim ve farkında olmadan onları hem üzdüm hem de anlamadım. şükür ki bunu bana farkettiren yine onlar oldu da döndüm yanlıştan. anne demek mükemmellik değil bunu biliyorum önemli olan bununla yüzleşebilmek, kabul etmek. hep saygı görmek istiyoruz, hatasız davrandığımızı çocuklarımız üzerinde baskı kurmak zorunda olduğumuzu hissediyoruz. disipline etmeye çalışırken ipin ucunu kaçırıyoruz, dozu ayarlayamıyoruz. ben çocukken hep anlaşılamamaktan ve derdimi anlatmaya çalışırken babam tarafından "sus, küçük büyüğüne karşı bu kadar cevap vermez konuşma" ikazından muzdarip olduğum için onlara yaklaşırken kendimin o yaş karşılıklarına gidip onlara bana davranıldığının tam tersi ile karşılık vermeye çalıştım. hangi konuda olursa olsun bana bir şey sorduklarında ben taaa eskiye gittim ve babamın karşısında o soruyu ona sorduğumu ve bana verdiği cevapla ya da gereksiz kısıtlamalarla beni ne kadar incittiğini, neredeyse 45 yaşıma gireceğim şu yıllarımda bile hâlâ unutamadığımı fark ediyorum ve istiyorum ki anılarında hep onları anlayan, anlamaya çalışan, sinirli değil de yumuşak yaklaşan, bir şey paylaşmak istediklerinde korkusuz ve kaygısız yaklaşabilecekleri, sevgimi hissedecekleri bir anne olmuş olayım. ben kendimi hep yargılarım, eksik bulurum, bazen onlar eleştirirler beni bazen kendim. ama gayret ettiğimi görürler, davranışsal yaklaşımlarımda hatalı ve bazen yüksek konuştuğumu söylerler kabul ettiğim de olur etmediğim de ama genelde onlar hep haklı olurlar :) hayat böyle geçip gidecek işte. güzel anılarla kırılmadan anlayarak geçsin derdim hep bu. onları çok seviyorum hissettirdiğimi düşünüyorum Allah anneliğimi ve yanında babalığımı bana daha iyi öğretsin, kolaylaştırsın inşallah. onlar benim canım, dünyamın içini süsleyen yegane varlıklar çok acılar yaşadık yaşıyoruz beraber öğrenip iyileşiyoruz. onların varlığı ve evlat olarak güzellikleri için çok şükrediyorum. hep mutlu olduklarını göreyim, bileyim, her dert, sıkıntı ve sevinçlerinde, Allah zorda bırakmasın ama kalırlarsa da zorluklarında hep yanlarında olayım istiyorum. dernekte kurs hocamızla annelik konusunda sohbet ederken ve hem kendi hem de çevrede gördüğümüz annelik hatalarından bahsederken bana dedi ki "senin anneliğini çok takdir ediyorum destekliyorum. yapayalnız hiç akrabanın olmadığı koca bir şehirde sadece onların maneviyatları, gelişimleri, huzurları ve gelecek hayatlarının daha kolay olması için burda kalmayı göze almışsın ve bunu çok iyi yapıyorsun" çok duygulandım keşke o kadar iyi olsam hocam dedim ama değilim dedim.. daha da iyi olalım, birgün bu dünyadan göçtüğümüzde herhangi birinin kalbindeki ufak bir kırgınlığın sahibi olmayalım çünkü insan unutmuyor. ben babamı çok seviyorum sağlıkla çok yaşasın. biliyorum bilmeden yaptı, çevre faktörü, dini bize daha iyi yaşatma, davranışlarımızı baskı altına alma evresinde ve ben o günleri ve bana yaptıklarını hiç unutmuyorum. keşke öyle olmasaydı, halbuki ben onları hak edecek bir çocuk değildim. canı sağ olsun yeter ki ama insan unutamıyor...
10 notes
·
View notes
Text
15 yaşındaki genç kız geçmişinden köşe bucak kaçarken, 23 yaşındaki genç kadın geleceğinden ölesiye korkuyor. Korkusuz yaşayacağım bir zaman dilimi olacak mı acaba
15 notes
·
View notes
Text
Kırmızıyı sevdiğini bilseydim
hayallerim kıpkırmızı olurdu
İstanbul hala güneşin ardında
ufuklarında birkaç kara leke
birkaç kan pıhtısı dudaklarında
İstanbul hala sevimli mi sevimli
ve hala bir tomucuk tadında
yürüyelim seninle İstanbul'da
korkusuz bir rüyadır
bekler bizi Beykoz'da, Üsküdar'da
birkaç kuğu, birkaç mahzun kuştüyü
yenilgisiz bir muamma gibidir
arar buluşmayan ellerimizi
deli rüzgar yine sarhoş, hovarda
tam orada, Çamlıca yokuşunda
birkaç bulut çekelim gökyüzünden
damarlarımızdan geçirelim ve birden
bırakalım suların üzerine
sen bir defa konuş, sen bir defa gül
kumlu ebrular yapalım seninle
serpmeli ebrular, bülbülyuvası
hercaimenekşe, gonca ve sümbül
yüzün bir ay gibi parlarken gecenin ortasında
yürüyelim seninle İstanbul'da
boğaziçi mağrur türkülerini
gözlerine baka baka söyleyin
martılar üşüyünce
denizin sıcağında bulsunlar kalbimizi
anlayabilir misin
neden çıban gibi büyür bağrımda
büyür de kelebek olur bu sızı
kırmızıyı sevdiğini söyledin
bu yüzden mi günlerdir
İstanbul'da gül kokusu yayılan
tepeler kırmızı, sular kırmızı
İstanbul bilmeli ki, sahillerine
mehtabı taşıyan senin bakışlarındır
İstanbul bilmeli ki, limanlardan gemiler
önce senin yüreğine açılır
uzaklarda bir yerde
toprağı öpmek için eğilen bahçıvanın
parmaklarında hüzün
sana doğru akan nehrin
ağlayan suretidir
bir elimizde umut
bir elimizde sevda
yürüyelim seninle İstanbul'da
musiki kesilsin, tükensin yazı
çaresiz kalınca mızrap ve şiir
ozan bir kenara bıraksın sazı
ressam fırçasına neden mi kızgın
tuvalde çizgiler, renkler kırmızı
kırmızıyı sevdiğini bilince
çekilir mi artık güllerin nazı
Anadolukavağı'nda her akşam
burcu burcu bir rüyadır hayalin
karanlık, hüznünü düşürür dağa
kuşlar kanat çırpar, yıldızlar ağlar
endamın her sabah iner toprağa
hasret, yanlızlığı çoğaltan deniz
ayrılık acıyla süzülür kandan
nefesin fermandır Topkapı Sarayı'nda
dönüşünü bekliyor rıhtımda şehzadeler
öylesine yorgun, mahzun ve candan
İstanbul bir yanımda, sen bir yanımda
uykusundan uyanınca fırtına
dalgalar türkümüze aşina olur
yüzümüze bakınca deniz fenerleri
sahibini arayan gemilerin
çığlığıyla vurulur
tarih heyelandır hainlerin ardında
İstanbul tarihin soylu anası
biz bu yürüyüşü çiğdemlerden almışız
sevdayı kız kulesi'nden
yalıların burukluğu altında
geçiyoruz sokaklardan delice
anlayabilir misin
beyoğlu'nda gezinen
hayal kırıklığının benden türediğini
anlayabilir misin
kırmızı neden böyle
doldurur aynalara inleyen yüreğimi
sana giden yolların kavşağında
bir adam direniyor izini bulmak için
siliyor tanyerine akan alın terini
ufkunda sapsarı umudun rengi
mavi yitik, beyaz kızgın ve siyah
arıyor sessizce kaybolan günlerini
Gülhane'de simit satan çocuklar
nasıl anlasınlar ellerimizin
neden böyle çekingen olduğunu
Ayasofya önünde tramvay bekleyenler
gökyüzüne dokunurken bu acı
kimdir diye sorsunlar içlerinden
birlikte yürüyen iki yabancı
biz gitsek de, İstanbul'da yine de
yıllar yılı gezinmeli bu sızı
benden bir yaralı şiir kalmalı
senden bir tebessüm, bir de kırmızı..
NURULLAH GENÇ
3 notes
·
View notes
Text
Saat tam 06.27. İçimi dökme zamanı şimdi. Birçok şeyi tek atlatmak zorunda kaldım. Yanındayım desende, derdine ortağım desende hep yüktün omuzlarıma. Tuzdun yaralarıma. Yaralarını sarıcam diyen adam her geçen gün daha fazla yara açtı ruhuma, olan yaralarımın da iyileşmesine hiç izin vermedi hep daha çok kaşıdı. Senin yüklerini de omuzlanırım o kadar gücüm var diyen adam kendi yüklerini de omzuma ekledi bir bir. Götürdü beni bie uçurumun kenarına, itmedi belki ama her defasında bir adım daha yaklaştırdı, kafayı yememi, o deli cesaretiyle benim atlamamı bekledi. Sanki ben atlamadıkca bana nefret doldu. Ben vazgeçmedikçe, yenilmedikçe hep başka yerlerimden vurdu beni. Sevdiğim adam yaşadıklarımı bile bile o günlere şükrettirdi. Sevdiğim adam, vicdanından emin olduğum adam meğer yalanmış. Ben seni savunduğum herkesin dedigi gibi sadece hayalimdeki adamı sevmişim. Ben hayallerime inanmışım. Orda yaşamışım. Gerçek hayatta ben hapismişim. Benliğim benden alınmış, tutsak edilmiş. İzinsiz, korkusuz, kavgasız o güneşli günleri görmem için küçük bir pencere bilr verilmemiş bana. Fütursuzca, saygısızca, acımasızca katledilmişim. Sevdiğim kimseyi sevmemiş, değer verdiğim canımdan öte 2 3 kişim varken onlara bilr düşman olmuş. Benim sevdiğim adam sadece benimle değil sevdiğim herkesle savaşmış. Bense sırf kaybetme korkumdan gözlerimi bağlayıp,kulaklarımı tıkayıp, sesimi kesip sadece beni pamuklara sarar belki diye beklemişim. Şuan birçok can toprağa girerken, sevenler sevdiklerinden ayrılırken bizi ayıran kader değilmiş, bizi ayıran ölüm olmadı. Bizi ayıran sen oldun. Onca çabama, on a emeğime yazık oldu. Ama sayende daha çok dua eden bir insan oldum. Hele ki şu zamanda. Deprem olmasın seni bu dünyada hiçbir şey koparmasın. Sen yeter ki yaşa. Şuan sana nefretim yok, kinim yok, sinirim yok. Her duygum hak etmeyişimle son buldu. Sen ölme, enkaz altında kalma ama bil ki benim kalbimde öldün. Ben rüyamdan uyandım, hayallerimi yok saydım. O uçurumdan döndüm. Artık kafayı yedirip atlamasını bekleyecegin biri kalmadı. Sana canını verecek bir kız kalmadı. İçimdeki kız çocuğunu öldürmene izin verdim ama beni öldüremeyeceksin. Üzerine düşen artık tek bisey var yaşamak. Sadece yaşa başka hiçbir şey yapma. Sadece yaşa...
3 notes
·
View notes
Text
WEDNESDAY
"Çarşamba günü doğanlar dertli olurlar"
Addams Ailesi'ni daha önce izlememiştim fakat adını duymuştum. Netflix'te 23 Kasım'da izleyiciyle buluşan Wednesday, Addams ailesinden Wednesday Addams'ın hikayesini ele alıyor.
Öncelikle ben fantastik ve doğaüstü olayları içeren film ve dizi izlemem. Hatta Harry Potter serisini bile geçen sene bitirdim. Fakat gerçekten çok şey kaçırmışım. Çok eğlenceliymiş.
Wednesday, yalnız bir kurt. İnsanlardan hoşlanmayan, asi, korkusuz, şiddete meyilli bir kız olsa da takdir ettiğim yanları oldu. Mesela planlı programlı biri, her gün aynı saatlerde romanının bir bölümünü yazıyor. Sanırım bendeki algıda seçicilik. Gücünü yalnızlığından aldığını söylese de dizinin ortalarından itibaren sanki birazcık da olsa yeni okuluna ve arkadaşlarına alıştığını görebiliyoruz. Tabii benim 8. bölümün sonunda yine gözlerim doldu. Bu dizide de ağlamazsın ya Dilek, konuyu kapatıyorum.
400 yıl önce normal insanların, kendileri gibi olmayanları, ucube diye nitelendirdiklerini, bunun sonucunda onları dışladıklarını hatta yaktıklarını görüyoruz dizide. Yakılanların arasında Addams ailesinin ataları var. Bana nedense o sahneler Avrupa'daki cadı avlarını hatırlattı. Bilgi sahibi olmak isteyenler, yolunuz Vikipedi'den geçiyor:)
DİKKAT BU BÖLÜM SPOİLER İÇERİR!
Hani şu bizim şarkıcı Edis'e benzeyen, abi o nasıl benzerliktir gerçekten, Tyler adlı arkadaşımız var ya, ne yere bakan yürek yakan cinstenmiş. Dizinin ortalarında küvet sahnesi var. Ben orada anladım mesela, dedim bu işte bir iş var.
Bu kadar dizi, film izledim. Gerçek hayatta da neler yaşadım. Şunu anladım ki sessiz ve sinsi olandan uzaklaşacaksın. Tyler'dan şüphelenmek Wednesday'ın aklının ucundan bile geçmedi. Neyse ki 7. bölümdeki imgelemesi sağ olsun.:)
Enid'i ayrı bir sevdim. Tam zamanında kurda dönüşmesi beni mutlu etti. Eh bir de sevdiğiyle kavuşunca mükemmel oldu. Dizinin sonu tahmin edilebilir. Harry Potter'a benzeyen tarafları olduğunu söylemişler, bence de biraz haklılar. Ve nedense müdüre hanımın vampir olduğunu düşünüyorum, o ne beyaz cilt öyle.:)
---
Son olarak hoşuma giden bir diziydi. Popüler dizileri seyretmeyi pek sevmem. Hala GOT izlemedim mesela. Ama Wednesday, karşıma çok çıkmaya başlamıştı. Ve bunları hep işaret olarak algılarım, seyretmem gerek diye düşünürüm. Seyrettim, pişman da değilim. :) Edgar Allen Poe kitaplarına bakasım geldi. Sekiz bölüm iki günde izlenir.
Şimdiden iyi seyirler...
3 notes
·
View notes
Text
Bir Dünya Var Ve Bir Gün O Dünyayı Başınıza Yıkacağız.
✍🏻 Kadir Veral
https://www.gundemarsivi.com/bir-dunya-var-ve-bir-gun-o-dunyayi-basiniza-yikacagiz/
Bir dünya var ve bir gün o dünyayı başınıza yıkacağız.
Siz öldürüyorsunuz, bizler ölmüyoruz!: Bizler, Ebru Eroğlu, İkra Kuyumcu, Şeyda Yıldırım, Mustafa Kemal’in kadın askerleri olarak, isimlerimizi kılıçlarımızla güneşe kazırken, mavi bir çift gözün ışığında aydınlanan yolda korkusuzca yürüyoruz…
Siz öldürüyorsunuz, bizler ölmüyoruz!: Bizler, “Filenin sultanları” Cansu Özbay, Elif Şahin, Ebrar Karakurt, Hande Baladın, Eda Erdem Dündar, Zehra Güneş, Melissa Vargas, Gizem örge, Beyza Arıcı olarak, Mustafa Kemal’in şaha kalkan at üzerindeki heybetiyle yükselip smacımızı gericilin, cahilliğin, zorbalığın, Vandallığın, karanlığın yüzüne yüze çarpıyoruz…
Siz öldürüyorsunuz, bizler ölmüyoruz!: Bizler, Cumhuriyet tarihinde ilk defa UEFA Kadınlar Şampiyonlar Liginde oynamaya hak kazanan Galatasaray Futbol Kulübü Kadın Futbol Takımı oyuncuları olarak, Gamze Yaman, Sare Öztürk, Eda Karataş, Berna Yeniçeri, Arzu Karabulut, Ebru Topçu ve diğerleri, uzatılan yandaş mikrofonlara “Kadın kadının yurdudur, kadın dayanışması yaşatır! Birlikte olursak bizi kimse yenemez!” derken, aslında, “Geliyor Gelmekte Olan” demek istiyoruz…
Siz öldürüyorsunuz, bizler ölmüyoruz!: Sizler, öldürdüğünüz kadınların, çocukların, buz gibi mezar taşlarına isimlerini kazımak için sabırsızca beklerken bizler, Artistik Jimnastikte Ay yıldızlı bayrağımızı göndere çektirip, sizin karanlığınıza inat en parlak yıldızlarla Ayşe Begüm Onbaşı, Yaşam Suğra Akın, Gülcenaz Gülen, Bilge Korkusuz yazıyorduk…
Siz öldürüyorsunuz, bizler ölmüyoruz!: Sizlerin sakat, ipe sapa gelmez erkeksi inanışlarınızla, kadınların ciğerini delen serseri kurşunlarınızı sayarken, adını ilk kez duyacağınız Para Okçuluk branşında Öznur Cüre Girdi, Para atletizm alanında Aysel Önder, para masa tenisi alanında Kübra Korkut, para atıcılık alanında Aysel Gürdal, para tekvando branşında M. Betül Çavdar, para halter branşında Nazmiye Muratlı, para masa tenisinde Ebru Acer, para yüzme branşında Sevilay Öztürk, para atletizm alanında F. Damla Altın, para judo alanında Ecem Taşın Çavdar, Cahide Eke, Nazan Akın Güneş Paris olimpiyatlarında başarı üstüne başarı kazanarak, madalyalarımızı boyunlarımıza takarken asıl engellilerin bizler değil; karanlık ve bağnaz düşüncelere sahip insanların olduğunu gözlerinizin taa içine bakarak haykırıyoruz…
Her gün bir kadının kaybolduğunu, şiddete, tacize maruz kaldığını, hatta acımasızca katledildiğini üçüncü sayfa haberlerinde okumaktan yorulduk… bıktık… usandık!..
Sığamadık şu koca dünyaya…
Bizlerden bu kadar mı korkuyorsunuz?..
Bir, iki gün önce sosyal medya, yazılı ve görsel medya bizlerin yok sayıldığı, her gün birimizin eksildiği dünyamızda “günümüzü” kutluyordu…
Bizlere, gün yüzü göstermediğiniz şu dünyada kutlayacak gün mü, gön��l mü bıraktınız?…
Yalnız!!!
Yazıyoruz bunları… biliniz…
Tanını çıkarın, sararmış dişlerinizle, cellat suratlarınızla, kirlenmiş ellerinizle…
Bizlerin, doya doya kutladığımız “11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günümüz” olmuyor ama başınıza yıkacağımız bir dünyamız var. “Belki yarın, beklide yarından da yakın.” Bekleyiniz…
Gülümseyin; çekiyorum…
Kadir Veral
0 notes
Text
Bir kız tanıdım, öyle korkarak sevmekten hep sevilmeyi dileyen. Onu sevmeyeceğine emin olduğu ruhlara kuşku dolu yaklaşıp sevgisizliklerinde tutulurdu. Belki bu yüzdendi sonraları sevmeye çok korkar oldu. Herkesi kendinden itip durur, ona sevilmemişliğini anımsatacak kimseler için kapıyı açık unuturdu.
Sonra kapıyı kapatması gerektiğini öğrendi. Kendinden bir parçayı da kapıya kıstırdığından avazı çıktığı kadar bağırdı bir ara, duydum. Çok kısa bir andı ama öyle yüksek sesle bağırdı ki içindeki hevesler uçan kuşların sırtına yük oldu. Kuşların çok uzağa göç edişini gördüm ardından. Kızın heveslerine ne oldu bilmem ancak sesi kesildi hemen sonra. Kendisi hala kapının eşiğinde, paçasını kurtarma peşinde. Sanıyorum kendi can derdinde olduğundan da kimseleri şu an sevemiyor haliyle.
Gördüm gözlerinde, öyle ölü bakıyordu ki gözleri kan kaybediyor gibi bir kaybediş gördüm gözlerinde. Kapıyı ardında bırakıp gidememenin ve ilerleyememenin çaresizliğini gördüm. Yine de bunca kaybediş ve çaresizlik içinde bakışlarında garip bir kıvılcım vardı. Öyle büyük bir inatla parlıyordu ki bakışları, bir an kendisi kan kaybetmiyor da sıkıştığı kapıya kan kusturuyor sandım. Ama tanıyordum kızı, mağlubiyetine galip gelecek kadar inatçı olsa da içten içe ne kadar yorulduğunu ve kendisinin kan kaybettiğini biliyordum. Kapıyı açarsa kurtulacağını ama yeni sevilmemişlikleri davet eder diye korktuğunu ve bu yüzden oraya sıkışıp kalmayı tercih ettiğini de biliyordum.
Ona acımıyor değildim ancak ona üzülmek haddim değilmiş gibi korkusuz göründüğünden üzülemiyordum da. Korkudan titrerken bile dik durmayı başarmasına saygımdan üzülemiyordum. Sevmekten nefret edip de sevmeyi inatla sevmeye çalıştığında anlamıştım zaten onun bile kendine üzülmediğini.
Bir kız tanıdım, başkası onu sevmeye yeltendiğinde hemen yelkenleri suya indirip küreklere asılan. Hem teslim olup hem kaçmaya çalışan bir kız tanıdım ben. Çok fırtına batırdı gemisini de hiç boğulmadı. Bir kız tanıdım, sevilmeyi delicesine arzulayan ama hiç sevilmemiş…
1 note
·
View note
Text
Korkusuz Kadınlar Okulu Olsa İki Gözüm.
Kızlarımızı Göndersek .
Dünya'yı Devirebileceğini Öğrense Kızlarımız .
Öyle Kızlarımız Olsa,
Korkusuz Kızlarımız .
Çoğalsa !..
Gününüz kutlu olsun kız çocuklarımız ..💐💃💐
17 notes
·
View notes
Text
Ah Nerede'yi yıllar sonra izleyip, Ferit'in otobüsün camına sarkarak Zehra'nın yanağına bir buse kondurmasını bir taciz olarak görüp, bu filmden soğumalı mıyız? Taciz midir o hareket veya, şöyle diyeyim, o gün taciz olarak görülebilir miydi? Bugün görülebilir mi?
Öncelikle, Tarık Akan ve Gülşen Bubikoğlu, YeşilÇam'da birbirine en çok yakışan isimlerden, bu konuda bir anlaşalım. Film romantik-komedi türünde. Ferit karakterinin, Zehra'dan başka 3 kadınla daha ilişkisi var ve bunlardan 2'si kız kardeş. Ferit'in çapkınlığının, karşısına çıkan "o kadın"la son bulması, bilinen bir klişe. Benim aklımı karıştıran, neden Zehra? Ferit'in diğer 3 kadından birini değil de, Zehra'yı seçmesi neden? (Aslında bu soruya bir cevabım var ama kendime saklıyorum.)
YeşilÇam'da problematik birrr sürü sahne var. Hepimizin gülmekten kırıldığı Kemal Sunal filmlerinde de, eşcinsellerle bol bol taşak geçilir (ben son zamanlarda uzasa nefret kusmaktan küfrü bayağı bir artırdım, kusuruma bakmayın), bir erkeğin kadınsılığı üzerinden yapılan espriler, direkt kadınları da hedef alır. Mesela;
1. Yüz Numaralı Adam'daki "şişko ve çirkin" kızın "Ama ben bakireyim" repliği, "evde kalmış kız kuruları"nın "ataerkil toplum" yüzünden "bekaret"e verdiği önemle kendi cinsiyetlerini ve dolayısıyla kendi benliklerini değersizleştirmesine yorulabilir. "Şişko ve çirkin" kızın bu bekaret meselesine bu kadar kafayı takması, acı bir tablodur ve bu kız, filmde sadece bir komedi unsuru olarak verilmiştir, Kemal Sunal'ın partneri güzel bir kadın oyuncudur ve böyle "gudik" esprilerin malzemesi değildir.
2. Ayşen Gruda'nın, "evde kalmış kız kurusu" rollerinde tekrarlanan bir, "Senin bu gidişle ne olacağın belli" mesajı... Ayşen Gruda'nın üzerine yapışan bu roller de komedi amaçlıdır ve Gruda'nın rol yeteneği sayesinde bizleri güldürür, ama yukarıdaki gibi acı bir tablo söz konusudur... Gruda, filmin esas kızı (Ayşen Cansev mesela) kadar güzel "olmadığı" için "evde kalması" üzerinden espri kasılır, ki "evde kalmanın" bir kadının insani değerlerinden hiçbir şey götürmediğini, 2021 kafasıyla söyleyebiliriz.
3. Dokunmayın Şaban'ıma'da, "Güldü, demek ki verecek" diye sırıtan bir Şaban... "Neyi, kalbini" diye de düzeltiyor. Ama biz gayet biliyoruz neyi kastettiğini. Ve kadınların "Kezban" ve "orospu" rolleri arasında bir grisinin olmaması da, "vermek" fiilinin kullanım alanının bu kadar bayağı bir hale genişlemesi tarafından pekiştiriliyor; tek kelimeyle acınası bir durum. [Ben Kezban kelimesini bugüne kadar sadece aslı denilen Alien (Türkçe: yaratık)'a kullandım, başka da bir karaktere kullanmadım, bırakın gerçek insana kullanmayı.]
4. Yedi Bela Hüsnü'deki, "efendi gibi Hüsniye'ye asılan Hüsnü" vs Korkusuz Korkak'taki, Mülayim'in "otobüsü olmak isteyen kadın"... ikisi de espritüel bir sahnenin kahramanları. İkisine de güldük. Ama Hüsnü'nün yaptığı "asılmak"ken, isimsiz komşu kadının yaptığı, yine kendi bedenini bir insan icadı olan "toplu taşıma aracı"na benzeterek espri kasması, temeldeki ayrılığıydı bu 2 "komik" karakterin...
5. Kapıcılar Kralı'nda, karısına -ve hatta çocuklarına- her türlü muameleyi reva görüp, bir de apartmana yeni taşınan komşuyla fingirdeşen Seyit... Kemal Sunal'ın en sevimsiz tiplemeleri arasındadır, naçizane...
6. Japon İşi'nde, güzel olduğu kadar da küstah olan Başak BillurSes'i elde edemeyen Veysel'in, robot olan Başak'ı "waifu" olarak kullanması... Başak'la gerçekleştiremeyeceği türlü fanteziyi bir robot köleyle tecrübe etmesi. Onu hizmetçi gibi kullanması, ayaklarını yıkatması, vesaire vesaire...
7. İnek Şaban'ın, Hababam Sınıfı ile birlikte prova yaparken, Damat Ferit ve Güdük Necmi çok güldüğü için, "Bana ne arkadaş ben karı olmam" diye çıkışması... günümüzde "bayan vs kadın" çatışması yaşanırken, "karı" lâf arasında bile geçmiyor, ama 70'lerde gayet yaygınmış, öyle ki, espri malzemesi de yapılabiliyormuş... zaten Şaban'ın dans ettiği bir sürü film sahnesi gözünüzün önünde canlanmıştır. "Her sanatçı efemine olmak zorundadır" genellemesine hizmet etmek üzere, hafif parlak giyimli, hani "kırık" olarak kamera önüne geçirtilmiş bir yan karakterin, taşak malzemesi haline getirilmesi de, eşcinsellere fazla bir dostane tavır sergilemiyor açıkçası; yorumu yapılabilir... (Kullandığım "taşak" kelimesi için özürlerimi iletiyorum.)
8. ŞabanOğlu Şaban'da, dedektif olan Şaban'ın, "ekürisi" Ramazan ile birlikte, herkesin ortasında, "Selma'nın kıçına koymak"lı espri yapması... her ne kadar burada "meyve olan elma"dan durumu çevirseler de, anlayan anladı...
Bunların hepsi problematik ama, bunlara hepimiz güldük. Ve bunlara bakıp da, bütün filmin zihniyetinin kadın düşmanlığı/eşcinsel düşmanlığı/taciz yanlılığına vardırılması bana biraz şov gibi geliyor. Her filmde %1'lik bir kusur olabilir, sırf bu kusur var diye, bütün filmin bize kattıklarını görmezden mi geleceğiz? Bu şuna benziyor. Bugün, cips hepimizin yediği zararlı bir şey. İçinde tonla katkı maddesi var. Yağlı, "obeziteye" davet ediyor, vesaire vesaire, cipsi neden yemememiz gerektiğine dair bir sürü bilgi var elimizde; ama bugün sokakta cips yerseniz, en fazla saçma bakışlara maruz kalırsınız. Ama bundan yıllar sonra, cipsin içinde bulunan bir maddenin direkt kanser ettiği kanıtlanır ve, cips yemek yasaklanırsa, siz sokakta cips yemiş olduğunuz için, kötü örnek teşkil ettiğiniz iddia edilirse ve, siz, geçmişte yapmış olduğunuz bu eylemden dolayı, hapsi boylamasanız bile toplumun "veba" sözüyle baktığı bir ahlâk suçlusu ilan edilirseniz, böyle bir toplumda nasıl yaşayabileceğinize dair bir fikriniz var mı?... Böyle bir "distopyayı" hayal ederken, şunu ihmal etmeyin, her eylem, kendi çağında değerlendirilmelidir. Kemal Sunal'ların zamanında, "Neden Kız İsmet gibi kendi hâlinde bir drag-queen'i, cinsel kimliğinden ötürü polise enselettiniz" duyarı kasacağınıza, filmin tadını çıkarmaya önem gösterin, çünkü film harika bir filmdir mesela, Hüsnü ile Cemal arasındaki diyaloglar, bugün bile yarar insanı. Fatih Sultan Mehmet, halen Osmanlı Devleti'ndeki en iyi lider, "Kardeş katli vaciptir" demesine rağmen öyle...
Ha mesela şunu diyebilirsiniz, Ayhan Işık'lı "Ölünceye Kadar" filmi baştan aşağı kadının toplumdaki rolünü tartışan ve ahlâkın sadece kadın için geçerli olduğu, erkekle hiçbir ilgisinin-alâkasının olmadığını iddia etmekte olan bir filmdir ve filmde mütemadiyen iğrenç genellemeler mevcuttur, filme Ayhan Işık hatırına bile katlanamazsınız. "Evlenene kadar bekâretini koruyamamış kadın aşağılık bir yaratıktır" şeklinde özetlenebilecek ifadelerdir bunlar ve filmi, aklıselim sahibi bir insansanız, saç-baş yolmadan bitiremezsiniz; ama, bu film böyledir diye, bütün YeşilÇam filmleri de böyledir, diye genelleme yapmak, filmdeki 1 sahneyi 2021 kafasıyla yorumlayıp filmi boklamak da biraz şov bence... (Bok küfür değil argodur. :))
Sözlerimi, malum "Ölünceye Kadar" filminin malum sahnesini çok iyi yorumlayan bir alıntıyla tamamlayacağım:
"Ayhan Işık'a bu sözleri söyleten senaristin kafasını gerçekten merak ediyorum. Kadınlar ve iffetlerinin bozulmasını birkaç cm'lik zara bağlayıp, insanlara yaşamı zindan eden zihniyet duy sesimizi... Son olarak erkeğin böyle feda edilecek üstün bir manevi değeri yoktur, bunu da hiçbir zaman unutmayalım."
-Anonim
"Her ne kadar sürçülisan ettikse affola..."
-KaraGöz
0 notes
Text
Giden gitmiştir gittiği gün bitmiştir. Benden çıktı arkadaşlar artık sizi de tüm orospu ve eşek evlatlarından yenisimpsnkler korusun hadiiii nanayyyy canımmm ağrıdııı başımmmm nanayyy çokkkk içmiişşhmm nanay canım yine şarap çekti lannn bir şarap için çabucak demlenmeli ve sakince bir plan yapıp yürürlüğe geri koymalıyım şimdi Küçüğüm ama belki o zaman koca adam olurumda adamdan sayarlar beni adam olmak adamlık sergilemek bir kızı kadının yapmak bedava bu hayatta ama kahpelik gösterge işaretleri çok zordur siz onları değil beni dinleyin inanın bana ben kız başıma da adamlığın kitabını yeniden yazdım ve eline verdim. Annnnnncakkkkk adam olana söz ağızdan bir kere çıkar ve bizde asla yanlış olmaz söz namussuz sözüdür. Ve adam olana bu bile aşırı fazla aslında bunu bile haketmeyen zerre sevdiğinin yanında durmamış başkalarına yıllarca soytarı olup şimdi sevdiğim dediği kadına soytarı olmaktan ağlayıp dertlerini anlatmaktan doğru düzgün konuşup ona ağlayıp onun can bulup onun göğsüne sarılıp sadece sarılıp uyuyup eşsiz şifadan aşktan ve gerçeklerden gerçeklerinden kaçıp sahte kaotik döngüsel gerçeklerinde tırlatmış ve iyileşmeyi reddeden ve iyileştirmekten korkan ağzını açıpta tek kelime edemeyen susturulmuş sanal bir realistik showmen olan insanlar var bu hayatta ve adamım diye geziniyorlarya sinir oluyorum sen ne adamlık yaptın hangi birgün yanımda oldun elimden tuttun sen EYYYYYY KAHPELERİN KAHPESİ ADİLERİN ENNN ADİSİ SANA SESLENİYORUM O EŞŞEK KULAKLARINI AÇTA BENİ İYİ DİNLE İYİ GÖR İYİ TANI SENDE ŞİMDİ SEN DAHA BENİ TANIMAMIŞSIN OROSPU ÇOCUĞU BEN TANIŞMAK İSTİYORUM GÖTÜN YİYORSA KARŞIMA ÇIKTA SENİN BAŞINA BŞR SOĞUK SU TUZ DÖKEYİM AĞZINA KAŞAR TIKAYIP KAŞARA ÇEVİREYİM SENİ SENNN TAM BİR HAS KAŞARSIN HAS BİR PEZEVENK VW SÜLALESİ SİKİLMİŞ OROSPU ÇOÇUĞUSUN.KORKMA KORKUSUZ OL YÜREKLİİİ OLL DELİ YÜREKK OLL ŞEREFLİİ OLLL BU HAYATTA AMA SEN SEN OL SAKIN AHMAK OLMA. YOKSA SEN DAHA ÇOK BEDEL ÖDERSİN ÖDETTİRİRİM ÖDETİRLER SANA VE HESABINI ÇOKTAN KAPATTIK SENİN. SEN BİTTİN OĞLUM KARŞIMA SAKIN ÇIKMA YÜZÜNÜ TÜKÜRÜRÜM YARABBİ ŞÜKÜR DERSİN ANCA YILAN BAĞI YAP LAN PİSLİK BAK BUNU SANA ŞAKA YAPMIYORUM BENİM TERSİMDE ÇOK PİSTİR KAHPE GÖTÜN BAŞIN AYRI OYNAMASIN ARTIK SENİN
0 notes
Video
youtube
Ne denli önemliyiz hayat nedir biz kimiz Bi sorgulayın bu evrende var mıdır hiç kimsemiz Yoksa biz hiç kimsemiyiz tanrıları betimleyen Soluk bi mavi noktanın içinde ölümü bekleyen Gitmeyecek gibi bitmeyecek gibi Sanki ansızın bir hastalık geçirmeyecek gibi Adil olmayan adaletin kimeydi faydası Hakkı tartamaz teraziniz kuyumcu tartısı (kes) Savaşla töre misin acılarında hapis mi? İnsanoğlu köle misin mülteci mi milis mi? Mutluluk istiyorsan sana da düşman olurlar Sonra haklı çıkarsın ve sanma pişman olurlar Çıkarsız hiç bi yolun peşinde koşmamışlar Çaresiz bir derde karşı hayaller kurmamışlar Omurgasız düzende bi kere dik durmamışlar Bu yüzden anlamaz bu yüzden asla Çok güzel bu düş çok güzel Belki bir rüyaya benzeyen bu masum ezgiden Belki hayallerde olmayan sınır ve çizgiden Belki Dostoyevski’den belki de çok eskiden Çok güzel bu düş çok güzel Belki insan için beslediğim fazla duyardan Belki memleketimden yani çocukluğumdan Belki Dostoyevski’den kesin Dostoyevski
Ve şimdi bi toplum inzivaya çekilmiş Heybesinde ki düşler gülüşler hep yenilmiş Tek bi dileği kalmamış yeter ki canını acıtma Gökyüzünde yok artık bir kasnaklı uçurtma Bu şarkı sana değil geçmişimde ne varsa Yıldızı bol semalardan arakladım bir arsa Karlı kayın ormanında ağlamaklı gözlerim Ezan vakti evine koşan çocukluğumu özlerim (Bana bir masal anlat baba) Erikli ağaçlar ve bahçeli bir ev olsun Cebimde misketim ve kız kaçıran tozları Kömürlü sobada elimi yakan kestanelerde olsun (Bana bir masal anlat baba) Köpüklü gazozlar bisikletim ve mahallem İçinde mutluluğum korkusuz ve ölümsüz İçinde sen de ol içinde annem Çok güzel bu düş çok güzel Belki bir rüyaya benzeyen bu masum ezgiden Belki hayallerde olmayan sınır ve çizgiden Belki Dostoyevski’den belki de çok eskiden Çok güzel bu düş çok güzel Belki insan için beslediğim fazla duyardan Belki memleketimden yani çocukluğumdan Belki Dostoyevski’den kesin Dostoyevski Çok güzel bu düş çok güzel Belki bir rüyaya benzeyen bu masum ezgiden Belki hayallerde olmayan sınır ve çizgiden Belki Dostoyevski’den belki de çok eskiden Çok güzel bu düş çok güzel Belki insan için beslediğim fazla duyardan Belki Cemal Süreya belki Turgut Uyar’dan Belki Özdemir Asaf belki Nazım Hikmet Ran
0 notes
Text
Az önce markete gittim kasada sıra beklerken okuldan çıkmış cocuklarla annelerini izledim.
Mesela bir çocuk okulda arkadaşından dayak yemiş annesine ne kadar üzgün olduğunu anlatırken annesi birden sesini yükseltti sen ona geri vurdunmu sende onu dövdünmü diye çıkıştı bende arkamı dönüp anneye baktım sadece.Annede bana baktı çocuguna çekişmeyi bıraktı o an.Bir çocuk kasadan gecen çikolatasını açmasını istedi annesinden,annesi dışarda açcam dedim ya diyerek çocuğun kolunu sıkarak çıkartdı marketden.
Çok değişime gidiyor, sana vurdumu biri sende vur daha kötü vur.Biri eşyanımı caldı kırdı,git sende onunkini kır hatda onun eşyasını al diyen ebeveynler görüyorum ve garipsiyorum.Şiddete karşılar ama çocuklarının akıllarına bunları sokarak vicdansız kavgacı merhametsiz korkusuz insanlar büyütüyorlar..sonra benim çocugum deli kanlı genc kız olunca anne babaya ve diğer insanlara asi edepsiz olunca hiç sucu kendilerinde aramıyorlar.
Merhametli sevgi dolu İnsan olun Hayırlı evlatlar yetiştirmeye çalışın çabalayın.Güzel davranın.Sevgiyle yaklaşın.Şiddetin Ş sini düşünmeyin dilinize almayın. aldırmayın. Bağırmak bile hoş değil o minik çocuklarınıza nasıl sesinizi yükseltiyorsunuz..yükseltmeyin lütfen. 27yaşındayım annem ismimi sertt bi çekilde dediğinde bile yüreğim açıyor. Utanmasam ağlarım.Babam hep derdi bize dayak yiyin ama hiç kimseye o güzel ellerinizi kaldırmayın.Kaybolan eşyalarınızın peşine düşmeyin hediye edin tartışmayın ben size yenisini alırım.Kötüyle kötü olmayın.Biraz savunmasız güçsüz özgüvensiz olabilirim ama iyi bir insan olmaya çalıştım.
35 notes
·
View notes
Text
Ben isterdim ki bu evrende var olan hiç kimse benim yaşadıklarımı yaşamasın benim üstesinden bin bir zorlukla geldiğim canımı yakan hiç bir şeyi yaşamasın. Kız çocukları çok sevilsin mesela hiç bir erkekten korkmasınlar babaları olsun ilk aşkları, anneleriyle yakın arkadaş olsunlar, korkusuz atsınlar adımlarını. Biliyorum sen bu yazıyı okuduğun zaman benim yaşadıklarımı hatta belki daha fazlasını yaşamış olacaksın en güzel yaşlarında içinde fırtınalar kopuyor olacak. Küçüğüm özür dilerim keşke seni bu dünyadan koruyabilseydim, keşke tüm acılarını senden alabilseydim canımı verme pahasına tüm kötülüklerden koruyabilsem keşke seni. Bilirsin ben keşke demem ama keşke ayağına değen taştan bile koruyabilsem seni.
23 notes
·
View notes
Text
Summer Court | 16.30
Wild Hunt, küçük düğün haberini aldıklarından beri hazırlık yapıyordu. Kendilerini uzun zamandır göstermemişlerdi ve korkusuz liderleri Maximillian kraliyet düğününün amaçları için tam yeri olduğunu düşünmeden edemedi. Ira organizasyona daha yeniydi, Güz Sarayının içine doğmuş olan kız, gizli sarayın içinde talihsiz bir kaza başına geldiğinde yine Maximillian tarafından kurtarılmıştı. O yüzden düğüne gitmek üzere alçak motosikletine atlayıp, eline kendisinin en azından iki katı büyük yayı da sırtına bağlarken içinde liderine ait hiçbir şüphe yoktu. Düğünün bitmesini pusuda beklediler, daha sonra yaklaşık elli kişi, habersiz perilerin üstüne hızlıca ilerledi. Her yerde kan, çığlık ve kaos vardı. Tıpkı planlarında olduğu gibi. Kraliçe olduğunu düşündüğü kadın, bir adamla kaçarken, Kral ise kılıcını çekip kendi tarafındakilere destek oluyordu. Adamın yanındaki periler hem sihir, hem de kılıç ile savaşıyordu. Ira, okunu yükseltip adamın kafasına hedef alırken.. başının arkasına çarpan bir şey ile motosikletinin kollarının üstüne yığıldı. Gözlerinin üstüne beyaz perde inmişken, bu hissi nasıl daha önce yaşadığını hatırladı. Kendi kendine 'Sanırım, sadece bir kez kaçabilirsin.' diye düşündü. @cassianfaladel
12 notes
·
View notes