#korku ve nefret
Explore tagged Tumblr posts
mesutbahtiyarolacak · 3 months ago
Text
Tumblr media
"Kendini canavara dönüştüren herkes
insan olmanın acısından kurtulmuş olur..."
14 notes · View notes
yalnizprenses8 · 6 months ago
Text
Bazen ölümü düşlemek...
2 notes · View notes
mormezarlik · 1 year ago
Text
Hastayım..değişik değişik sesler geliyor dışardan korkuyorum..😩
yada ben paranoyakım..
8 notes · View notes
siyahinmasumiyyeti · 2 years ago
Text
Yalnız kalıp kafamı toplamağa ihtiyacım var..
5 notes · View notes
seyyahh-h · 2 months ago
Text
AFFEDİP AFFEDİLDİĞİNİZ GÜZEL BİR
KANDİL GEÇİRMENİZ DİLEĞİYLE...
İnsanları affetmek kendimize verdiğimiz en büyük armağandır. Çünkü affedememe durumunda bedenimize kin, acı, nefret, düşmanlık, öfke ve korku gibi duygular hakim olur. Kötümser düşünceler bir süre sonra insanı şüphe, depresyon ve umutsuzluk denizinde boğar. Nefret dolu bir yaşamsa duvarlarını kendi kendimize ördüğümüz bir hapishaneden farksızdır.
Nefret yaşamdan zevk almamızı,
İnsanların güzel yanını görmemizi engeller.
Nefret dolu bir yaşam mutsuz bir yaşamdır.
Nefreti aşmanınsa tek yolu var affetmek...
Çünkü affetmek bizi acı, öfke ve çaresizlik hislerinden özgürleştirir.
Affetmek insanı derinleştirir.
Affetmek insanı huzura kavuşturur....
Çoğu insan affetmenin nefret ettiği kişiyi suçsuz yada haklı bulduğu anlamına geleceğini sanır.
Oysa affetmek o kişiyi sevmek yada suçsuz bulmak değil nefretin hapishanesinden firar etmektir..
Affetmek geçmişteki kötü anıların boyunduruğundan kurtulup,yaşamımızı kontrol altında tutmasına son vermek demektir.
Affetmek artık acıyı hissetmemektir.
Affetmek öfke yerine çözüm üretmektir.....
Affetmek o insanı bir kenara koyup yoluna devam etmektir....
Affetmek.....belki de dünyanın en zor işidir..
Elbette ruhumuzda derin yaralar açan birini affetmek kolay olmayacaktır.
Bu nedenle affedemediğimizde bedelini yalnızca kendi yüreğimizde taşırız.
Çünkü nefreti ve öfkeyi, intikam arzusunu, sevgisizliği ruhumuzda barındırdığımız sürece, onların yaydığı olumsuz enerjiyi hayatımızın her aşamasına yansıtırız. Tüm olumsuz duygular, hem bedenimizde, hem de ruhumuzda zamanla hastalık olarak ortaya çıkar.....
İşte bu nedenle bu özel günde bir güzellik yapın kendinize ..sırtınızda taşıdığınız tüm yüklerden kurtulun... kin ,öfke ,acı ,intikam arzusu...atın hepsini, şifa bulun...Tüm samimiyetinizle...
AFFEDİN .........ve... AFFOLUN..
Alıntı
BERAT KANDİLİ'NİZ KUTLU OLSUN..
Tumblr media
30 notes · View notes
1453yk · 8 months ago
Text
Cümleten günaydın hayırlı günler hayırlı işler.. 🙋‍♂️
Tumblr media
.."Bir bilgeye zehrin ne
olduğunu sormuşlar
Demiş ki;
ihtiyacımızdan fazla olan
her şey zehirdir
Fazla güç
Fazla dinlenmek
Fazla yiyecek
Fazla ihtiras
Fazla korku
Fazla sakinlik,öfke
Fazla neşe, nefret
Hatta iyi niyet
Yaşamın özü ve şifası
Dengede kalabilmektir.. 🌹
29 notes · View notes
venusunruhu · 1 month ago
Text
Bu ülkede yavaş yavaş azalıyorsun, günden güne daha hissiz, daha mutsuz oluyorsun. Bir kurdun ağacı içinden usul usul kemirmesi gibi nefret, ölümler, niteliksizlik, maço-eril saldırganlık, vatan ve din sosuna batırılmış ikiyüzlülük seni yavaş yavaş yok ediyor. Ölümlerin sadece birer sayıya dönüştüğü bir yerde, yaşamlar da aynı hızla anlamını kaybediyor. Bu ülkede 'insanım' demekten, 'mutluyum' demekten, 'yaşıyorum' demekten utanıyorsun. Gideceğin bir yer de yok, kalacağın bir yer de yok. Kocaman bir korku ve nefret evine dönüşen bu ülkede belki de tek kazancın bugün de ölmemiş olmak. Tabii buna yaşamak denirse...
11 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 4 months ago
Text
Tumblr media
İnsanın kalbi bir tarladır
Kimi insan muhabbet eker
Kimi insanda nefret diker
Ektiğin mahsulün ameldir
Her insan ektiğini biçer
Ekiminiz vede Mahsülünuz
Ahiretlik İyilik guzellik olsun
İki Cihan Sadetine Ulaşsın
Güzel bir günün
Güzel sabahına doğru
Yol alıyoruz.
Karanlığı yara yara
Geliyor aydınlık.
Bilenler bekliyor vuslatı.
Gafiller bîhaber.
Ne namaz ne niyaz.
Öylece geçti bahar yaz
Oysa diz çöken gönüller
Alnı secde gören yiğitler var
Hele bir de Kuran bülbüleri
Okunsa sabah ezanları.
Gözün zikri ağlamak
Kulağın zikri hakkı işitmek
Dilin zikri hamdü senâ
Elin zikri cömertlik
Ayağın zikri Allah icin yürümek
Kalbin zikri ümit/korku
Ruhun zikri teslim ve rızadır.
Bütün âzâlarıyla seni zikredenlerden
eyle ya Rab..
"Rabbimiz Allah’tır" deyip de dosdoğru çizgide yaşayanlar, işte onların üzerine melekler şu müjdeyle inerler:
"Korkmayın, kederlenmeyin, size vaad olunan cennetle sevinin.
Fussilet/30
Allah’ım, sen bize o kadar çok şey verdin.
Merhamet et de, bize himmet et.
Sana şükretmesini bilen bir kalp nasip et..
Namaza,
Duâya,
Huzura,
Sabaha,
Aydınlığa,
B İ S M İ L L Â H..
Es’selâmû aleykûm
Hayırlı sabahlar..
Tumblr media
11 notes · View notes
girifit · 1 year ago
Text
bir yalan, bin yalana gebelik yapardı hep. bakma sen, şimdi sigara yaktığıma. eskiden nefret ederdim, kokusundan bile. küçükken her düştüğümde ağlamayı değil, gülmeyi öğrettiler bana. hayır, öğretmediler. kafama kazıdılar. yara yaptılar. çok kanattılar. şimdi, gelsen yanıma çözülmez dilim. ama eskiden olsa saatlerce konuşur, ağlayıp sızlanırdım. şimdi, sırtım dönük herkese. içimdeki korku, bir duvara yaslanmamı bile engelliyor. kulağımda çınlıyor. küfürler, sözler. annem dedi bana, derin bakıyormuşum hep. oysa ben derinlerden çok korkardım. boğulmaktan ve kaybolmaktan. babam dedi bana. sevgim zehirmiş benim. bu yüzden sevmemeliyim seni. bu yüzden içimin en güzel köşesine gömmeliyim. ellerim uzansa sana, yanar tenin. ben olmamalıyım. bir hiç iken tüm dünyaya baş kaldıracak güç yok bende. kederim ağır basıyor şimdi. konuşamıyorum. annem sorup duruyor yine, ne oldu bana. sus, annem. anlatamam işte, ağlarım anla. uyuyamıyorum ben, anne. gece oluyor, gündüz onu kovalıyor. ben kayboluyorum. iki saatlik uykumu bir kâbus bölüyor. nefesimi kesiyor. evet anne, yine kusmaya başladım. ama kızma bana, gerçekten çabalıyorum. biliyorum, eriyip gidiyorum. ağlama anne. her şey geçer diyen sen değil miydin, zaman da üzerimden geçiyor işte.
47 notes · View notes
Text
Baba.4 harf, 2 hece, binlerce acı. Hayal kırıklığı. Göz yaşı. Kin. Nefret. Öfke. Sevgisizlik. Utanç. Çaresizlik. Küfür. Hakaret. Haspolmak. Tükenmek. Yorulmak. Bunalmak. Terk etmek istemek. Ölmek. Çalınmış bir çocukluk. Çalınmış bir gençlik. Çalınacak bir yaşlılık. Ağrı. Yetememek. Nefes alamamak. Krizler. Sarsılmak. Erkenden büyümek. Gerçekler. Kader. Kasvet. Savrulmak. Özlem. Günah. Güvensizlik. İlk darbe. Çıkmaz yol. Esirgenen şefkat ve merhamet. Omuzlara yüklenmiş ağır yükler. İsyan. Eziyet. Lanet. Varlığın yokluğu. Korku. Suçsuzluk. Yara. Eksiklik. Hata. Bedel. Ailesizlik...
7 notes · View notes
dolunay66 · 7 months ago
Text
Yaşanamayan duygular 
Söylenmemiş sözler 
Gidilemeyen kapılar 
Aşılamayan yollar 
Verilip ama tutulmayan sözler 
Hatır sorulmayan gönüller 
Hep dert olur içimize... 
İçimize, var ile yok arasındaki her şeyi çöp kovasına atar gibi atıyoruz. 
Ağlayamıyoruz, gülemiyoruz, bağıramıyoruz, sevemiyoruz, nefret edemiyoruz.
Hep bir korku hep bir endişe...
Çocukken, büyük insan olacaksın derken bunu mu kast ettiler? 
Kim bilir? 
"Duygularını belli etme, güçlü sansınlar." dediler hep. 
Bundandır belki duygularımızı doya doya yaşayamamak.
Bu sayede anılarımız da boşuna. 
Aklımıza gelse bile, sadece ruhumuz yaşıyor, 
duyguları biz yine her şeyi gizlemek zorundayız. 
Bir günün sonunda," bugün diğer günlerden  farklı olan neydi?" diye sorsalar. 
Hangimizin cevabı var? 
"Sadece yaşıyoruz ve belki de sadece  dünyadan geçiyoruz, öylesine" desek, 
cevap olarak kabul ederler mi?
Biz kendimiz, bunu cevap olarak kabul ettiğimiz an herkeste eder. 
İnsan önce kendine dürüst olmalı. 
Başkalarına mutlu olmamız, huzurlu olmamız, İşimiz gücümüz, kendimizi geliştirmemiz, çiçeklerle iyi anlaşmamız ve sayısız güzel şey, hep dert olur!!!
Neden diye sormayın 
Tam olarak cevabı var mı bilmem? 
Belki anlarlar bir gün, dert edeceklerine mutlu olmayı seçip başkalarını rahat bırakırlar. 
Ne diyelim, her şeye rağmen her daim bir umut vardır 
Aylin Özgür
Tumblr media
19 notes · View notes
1siirsever · 1 year ago
Text
Bilgeye zehrin ne olduğunu sormuşlar: Bilge demiş ki "İhtiyacımızdan fazla olan her şey zehirdir. Fazla güç, fazla dinlenmek, fazla yiyecek, fazla üzüntü, fazla korku, fazla sakinlik, fazla öfke, fazla neşe, fazla nefret, hatta fazla iyi niyet." Yaşamın özü ve şifası dengede kalabilmektir.
40 notes · View notes
gecenintenhasisblog · 5 months ago
Text
Ben sana kalbimi açmıştım, seni sevmiştim, sana güvenmiştim. Ama sen? Sen her şeyi aldın benden, sadece elimdekileri değil, içimdeki beni de aldın. Kendi ışığımı söndürdün, beni karanlıkta bıraktın. Artık aynaya baktığımda tanıyamıyorum kendimi.Bir zamanlar gülüşlerim vardı, hatırlıyor musun? Özgürce gülerdim, kahkahalarım yankılanırdı. Ama sen her seferinde susturdun beni. “Öyle yapma, böyle gülme, şöyle ol,” diyerek beni küçülttün. Mutluluğumu sorgulamama neden oldun, beni bir yabancıya dönüştürdün.Etrafımdaki insanlardan uzaklaştım, çünkü sen hep şüpheyle yaklaştın. Birini sevdim mi, mutlu oldum mu, hemen bir tehdit, bir korkutma. Beni öyle bir hale getirdin ki, kimseyle konuşamaz oldum. İki kelime ederken bile düşünüyorum, acaba bu da problem olur mu diye.Hayatımı seninle paylaşmak istemiştim, ama sen benim hayatımı alıp kendi karanlığına hapsettin. Şimdi düşünüyorum da, eğer ben senin gibi davransaydım, sen benim aileme bu şekilde davransaydın, bu kadar nefret etseydim, ne olurdu? Dayanabilir miydin? Ama ben hep sustum, hep katlandım.Bitmiş bir insan gibi hissediyorum. Sen beni tüketirken, senin karanlığın beni sararken, benim hiçbir ışığım kalmadı. Artık o eski “ben” yok. Belki de geri dönmem de mümkün değil, çünkü o kadar yordun, o kadar kırdın beniHer şeyimi elimden aldın, ama yetmedi. Kendi hatalarını, kendi yetersizliklerini de benim üzerime yükledin. Hep ben suçluydum, hep ben eksiktim, hep ben yanlış bir şey yapmıştım. Seni anlamak için çabaladıkça daha da boğuldum. Sana ulaşmaya çalıştıkça sanki daha derin bir kuyunun içine itildim.Bir insanın kalbini böyle kırmak bu kadar kolay olmamalıydı. Ama sen bunu neredeyse zevkle yaptın. Hep beni küçümseyerek, hep beni yalnız bırakarak… Seninle birlikte olmama rağmen kendimi hiç bu kadar yalnız hissetmemiştim. Seninle konuşurken bile hep içimde bir korku vardı, acaba ne diyecek, yine neyi yanlış yaptım diye.Eskiden hayallerim vardı, hatırlıyor musun? Küçük şeylerle mutlu olurdum, bir gülüşle, bir sohbetle, bir planla. Ama sen o hayallerimi de yıktın. Gözümün önünde bir bir paramparça oldular. Şimdi hiçbir şeye inancım kalmadı. Gelecek dediğim şey bir zamanlar umut doluydu, ama sen onu da karanlığa gömdün.En kötüsü de ne biliyor musun? Kendim olmaktan nefret eder hale geldim. Her şeyimi sorguluyorum artık. Nasıl güldüğümü, nasıl konuştuğumu, nasıl davrandığımı… Her adımımı, her kelimemi sorguluyorum. Çünkü sen beni öyle bir hale getirdin ki, her yaptığımda hata arıyorum.Senin yüzünden sevdiğim insanlara mesafeler koydum. Artık ne eskisi gibi bir dostum var ne de aileme sarılacak cesaretim. Oysa ben herkesle gülebilen, herkesi sevgiyle kucaklayan bir insandım. Ama şimdi, şu halime bak… Yabancılaştım kendime. Artık ne istediğimi, ne hissettiğimi bile bilmiyorum.Senin bu yaptıklarını affetmek istesem bile kendime olan bu zararı affedemem. Çünkü sen sadece beni değil, içimdeki bütün renkleri de çaldın. Ve bunu bilerek yaptın. İşte bu yüzden, sana ne söylesem az. Bu yüzden artık kendi iyiliğim için, seni sevdiğim kadar kendimi de düşünmek zorundayım. Evet, bu kararı vermek kolay değil. Ama daha fazla tükenemem, daha fazla kendimden vazgeçemem. Eğer bunu bencillik olarak görüyorsan, kabul ediyorum. Bencilim. Çünkü artık kendimi düşünmek zorundayım.Bu ilişki beni tüketti, beni ben olmaktan çıkardı. Her adımımı korkarak atıyorum, her mutluluğumun hesabını veriyorum. Seninle devam etmek demek, kendi içimde daha da kaybolmak demek. Ama ben kaybolmak istemiyorum. Kendimi bulmak, yeniden ayağa kalkmak, hayallerime yeniden sarılmak istiyorum.Sana olan sevgimi, sana olan güvenimi zamanla yok ettin. Her tehdit, her suçlama, her baskı beni senden biraz daha uzaklaştırdı. Seni affetmek istesem de kendimi kaybetmeyi göze alamam. Çünkü bu noktada, seninle kalmak sadece seni mutlu ederdi; beni değil.Biliyorum, bu kararı verdiğimde beni suçlayacaksın. Belki beni bencil, vefasız ya da korkak olarak göreceksin. Ama inanmıyorsun belki, bu ayrılık benim için de bir veda, benim için de bir kayıp. Seni sevdiğim gibi sevmiştim. Ama artık sevgim bile yetmiyor.
4 notes · View notes
vulneror · 6 months ago
Note
En sevdiğin şair kim, son zamanlarda hangi şiirinde -senin şiirlerin arasında- yaşıyorsun?
Bipolar bozukluğum yok ama Edip Cansever, Melih Cevdet Anday ve Tomris Uyar arasında seçim yapamıyorum. Bu aralar;
Muhakkak yaşam bir karanlık çukur,
İnsan bir kaza,
Varlık bir yanılsamadır.
Muhakkak insan, biraz korku,
Biraz hüzün ve geçmişin izleridir.
Muhakkak ben yaşamı anlamamış,
Yaşadığına inandırılmışlardanım.
Karanlık, kirli suratlarımıza bir süs,
Yalan, çamurdan ruhumuza bir çiçek,
Sahtekarlık, üstümüze tam olan o elbise,
Kaderin üstüne yıktıklarımızda, baş tacımızdır.
Yaradılışın tam ortasında,
Valideden, Pederden nasibini almış,
Bir körpe nesil, bizim neslimiz.
İlmekler öreriz,
ruhumuzla öreriz,
İlmek ilmek işler bu yerden göçeriz.
Şayet buluşsaydı gözlerimiz, yüreklerimizle,
Şayet sevmekte, nefret kadar
Doğal görülseydi bu memlekette,
Belki huzuru da kovmasaydık evlerimizden.
Muhakkak biz de yaşamayı biliyor olurduk.
Kim bilir belki,
Gururla yaşar, usulca ölürdük..."
Bu şiirim gibi hissediyorum. Teşekkürler
6 notes · View notes
insanogluu · 2 years ago
Text
insanoğlu hiç sordunmu;
neden böylesin diye
neden ?
Var gibi görünen aslında yok olan bedenler yüzünden.
Yüzünde tebessüm içinde nefret barındıran yüzünden.
Aslında hiç yüzü olmayıp yüzü varmış gibi görünen yüzünden.
Selam verirken içinden selamızı okuyanlar yüzünden.
Yani ruhum sende deyip ruhunu satanlar yüzünden.
Ardında gölgenim deyip aslında bedenimi ezmek isteyenler yüzünden.....
Hep böyle tedirgin hallerim
Hep böyle durgun
hep böyle korku dolu
Hep böyle ürkek yüreğim
Halbuki ben ben neyse
Böyleyim işte
VE/FA
Tumblr media
İyi Akşamlar 🙂
107 notes · View notes
aynodndr · 1 month ago
Text
(Pazar Yazısı)
MAHŞER GÜNLÜĞÜ
Sevgili mahşer: Sevgili yangın yeri, sevgili yoksunluk, sevgili kimsesizlik, sevgili başlangıç, sevgili sonsuzluk, sevgili mutlak, sevgili ebed, sevgili çaresizlik, sevgili ümit, sevgili ye'is, sevgili azap, sevgili kurtuluş, sevgili cennet, sevgili cehennem, sevgili ateş:
Her biriniz kimleri bekliyorsunuz ve her birinize kimler düşecek bilmiyorum. Muhakkak ki benim de hepinize düşme ihtimalim var ve şu an bir kısmınızın içindeyim. Bir kısmınız içimde!
Ellerimin, gözlerimin ve ayaklarımın; yerin, göğün şahitliğinde duruşmamın başlamasına az kalmıştır. Hesabım çetin olacak, herkes gibi kaçtıklarım ve aradıklarım olacak, biliyorum.
Dünya denen bir yerden geldik buraya ve orada her şeyimiz vardı. İhtiyaç olan her türlü nimet, ihtiyaç olan her türlü zevk, haz, eğlence, sefa, konfor, adırmazlık, duyarsızlık; ihtiyaç olan her türlü dert, her türlü acı, ihtiyaç olan her türlü çile, ihtiyaç olan her türlü eksilme, ihtiyaç olan her türlü tasa, keder, acı, gözyaşı, karmaşa, kaos vardı. İhtiyaç olan her türlü gizlenme yeri, her türlü yalan, her türlü aygıt, karanlık, izbe, kuytu vardı. Kader de vardı, kadercilikte... Savaş da vardı, barışta... Zulüm de vardı, merhamet de... İman da vardı, şirkte... Bombalar da vardı, çiçeklerde... Acı çığlıkları da vardı, sevinç çığlıklarıda. İhtiyaçtı hepsi de... Hepsi de insanlığın gereği olmasa da insanın gerçeğiydi...
En son ve en büyük ihtiyaç ölümdü! İşte, ölüp geldik! Dünyadan geldi şu topluluk. “Başka yerlerden” gelenler var mı bilmiyorum ve onları görsem de tanıyamam ama, şu "aşağıda" bakır renginde görünen yanmış gezegenden geldik biz.
O gezegenin şimdi bir kül yığını olduğuna bakmayın; inanmayacaksınız belki ama; o kül yığınında su vardı, ahenkle dizilmiş dağlar vardı, rengarenk çiçekler vardı, kuşlar vardı, ırmaklar vardı, şuradaki ırmaklara benzeyen, şu dağlara, şu kuşlara, şu çiçeklere benzeyen... Şu meyvelere, şu ateşe, şu sevince, şu mutluluğa, şu çaresizliğe; bunların hepsine benzeyenlerden vardı, şimdi kül yığınına dönmüş arzda, dürülmüş, kavlamış, paçavraya dönmüş o göğün altında..
Hazanlar vardı, kış vardı, bahar vardı, kara gözlü bembeyaz kuzular, yemyeşil ağaçlar, atlar, arabalar, derinlerinde ışıl ışıl mücevherler vardı, o arzın. Korku vardı, ümit vardı, bühtan vardı, isyan vardı, putlar vardı, tutsaklık vardı, haz vardı, hız vardı, yalanlar vardı, ihanet vardı, saadet vardı, riya vardı, ur vardı, kan vardı, merhametli eller, kanlı eller vardı. Bu kadar "hakiki" olmasa da hakikat vardı, kitap vardı. O kitabı aklımıza tutup baktığımızda hepiniz görünüyordunuz! Ama bu kadar “hakiki" olduğunuzu tahmin edemiyorduk.
Biz insanlar orada yaşardık. Orada cenin olduk, orada bebek olduk, orada genç olduk, orada sevdik, orada sevildik, orada tutulduk, orada aşık olup orada nefret ettik. Orada imtihan edildik, orada denendik, gün gördük.. Yaşlandık sonra... Buraya gelene kadar, orada olduğumuz sürece birbirimize cennet olanlar da oldu cehennem olanlar da! Ümit olanlar da oldu, ümit kıranlar da! Hatta birbirinin başına ilah olanlar da oldu, aynı hammaddeden yaratıldığını bile bile…
Birer çiğnem et olduktan sonra dünyaya geldik. Kemiklerimiz ve kaslarımız geliştikçe emellerimiz de büyüdü. Kendimizi yutan arzularımız, kendimizi bile bile içine attığımız korkularımız, kıyımlarımız oldu. Yalan yok; bunlara kıyam edenlerimiz de oldu.
Bizimle birlikte yaşayan diğer canlılardan farklıydık biz: Onlar hile yapmayı, can yakmayı, azap etmeyi, cehennemler kazmayı bilmiyordu. Onlar birbirine bilmeden gazap, bilmeden rahmet olabiliyorlardı. Onların elinde değildi bunlar. Fakat biz seçebiliyorduk. Seçip ayırabiliyorduk; birbirimize hayır olanımız da, kendini adam edenimiz de, kendini şahsiyetini, kendini gerçekleştirip adam olanlar, kendisi olanlar, varlık gayesini yerine getirenler yok değildi ama; çoğumuz seçme hakkımızı başkalarına veriyorduk.
En büyük tehdit bunun için yapıldığı halde, aklımızı kendimizin kullanması istenildiği halde, bu bize ağır geliyordu. En büyük değer olarak bize verdiği aklı gören Allah’ın bu nimetini ayaklarımızla tepiyorduk. Allah’a kulluk bize verilmiş en büyük nimet ve özgürlüktü ama kıymetini bilemeyenlerimiz çok oldu.
İşte şu önderleriyle çağırılanlar ve “en önde duranların” kıvranışları, dövünmeleri, sürünmeleri, boyunlarındaki tomruklar, yüzlerindeki korku, etraflarındakilerden kaçıp kurtulmak için bin dünya dolusu mal ve altını feda edeceğini söyleyenler var ya; işte onlar arkalarındaki toplulukların liderleriydi. Onlara şefaat edeceklerini, onları cennete yerleştireceklerini, bu konuda Allah ile pazarlık ettiklerini söylüyorlardı. Şimdi onlara acıyorsunuz belki; ama onlar hiç kimseye acımadılar. Arkalarındakilere , “gidin!; ben sizi kurtaramam!” diye yakarışlarına aldanmayın: Dünyadayken “gelin, peşime takılın, emrime girin, iradenizi, aklınızı, beyninizi atın; sizi ben kurtaracağım!” diyorlardı. Arkasındakilerin şu anki pişmanlıklarına, “keşke seni dost edinmeseydik!” demelerine bakmayın: Onlar bir zamanlar önderlerinin ululuğuyla, Allah'a ortaklar olarak vasıflandırdıkları bu fanilere tabi olmakla övünüyorlar, kurtuluşun tek yolunun onları aracı kılmakta, onları ta'zim edip yüceltmekte olduğunu söyleyerek üstünlük taslıyorlardı.
Bize hayat veren toprak, bizi içine içine emdi ve nihayet içine çekti... İnanmayanlar vardı buraya geleceğimize. Şu şaşkın şaşkın, perişan perişan bekleyenler, şu gözleri pörtlemişler, şu “bizi uyaran rasüller gelmişti; keşke onlara inansaydık” diyenler dünyadayken inananlarla alay ediyorlardı.
Şu yüzleri ak olanlar, şu vakur duruşlular, şu sevinenler, şu birbirlerine sarılanlar, sevinçten uçanlar var ya; işte onları dünyada görseydiniz keşke; alay edilenler, aşağılananlar, kimsesizler, azınlıklar, güçsüzler, Allah’ı tek ilah olarak kabul edip tüm putları reddedenler, Allah’ın din olarak gönderdiği kitabı okuyup yaşamaya çalışanlar, rasülü örnek alanlar onlardı.
Her şey çok kolaydı dünyada; en kolayı da kendini aldatmaktı. Başkalarını aldatmak yetiyordu kendini aldatmaya. Başkalarını aldatmak, başkalarına yalan söyleyecek imkân, nefes, setre, engel, kamuflaj, mesafe, karanlık, ganiydi dünyada. Yeter ki kullanmayı bil!
En zor görünen ama en kolay olan şey dürüst olmaktı. Bu çok zor geliyordu insana. İnsan kendine yabancıydı çünkü. En yakınında olan, içinde olan, kendinde olan, kendinin olan "kendine" yabancıydı insan ve kendisinin yanıbaşında bir başka "yabancı" duruyordu: O, kendisiydi insanın!
Bilmiyordu insan kendini. Toprak, etini, kemiğini, bütün bedenini kendine doğru çekerken, insan toprağın üstünde toprağa doğru tüm hücreleriyle eğile eğile, büküle büküle koşarken, toprağın galip geleceğini bilip dururken, toprağa karşı kibirleniyor, yanındaki "kendisine" yalan söyleyebiliyor, aldatabiliyordu!
Sevgili ateş!:
Hani seni görünce tırnaklarını yüzlerine batıran ve kanlı ellerini dişlerinin arasına geçiren şu insanlar var ya: Onlar hepsi Allah'a inanıyorlardı. Hesap vereceklerini biliyorlardı ama O'na yeterince güvenmiyorlardı.
Hani şu dilleri dışarda köpek gibi soluyanlar ve en çok konuşmak isteyenler var ya: İşte onlar dünyadayken hakikati söylemekten imtina ediyorlardı. Yanı başlarında anlamsız ve değersiz duran makamları, paraları, altınları, gümüşleri var ya; hani şimdi şu herkesin bir kusmuktan kaçar gibi kaçtığı, öğürerek yanından geçtiği mallar, imkânlar, olanaklar, paralar, altınlar, koltuklar, seçkinlikler, apoletler, unvanlar, makamlar var ya; İşte onlar dünyada çok değerliydi. Her şeydi onlar...!!
Sevgili cennet:
Şu burunları yerde sürünenler, hani şu yüzlerine bakılmayanlar, hani şu kenara köşeye saklanmaya çalışıp cehennemin ulumasından en çok ürperenler var ya; onlar seni parsel parsel, köşk köşk, kevser kevser, huri huri, dul dul, bakire bakire peşkeş çekiyorlardı müşterilerine... Allah'tan bir söz aldıklarını, istediklerini cennete alacaklarını, sakallarından, sarıklarından, cübbelerinden, postlarından, soylarından sebep üstün olduklarını söylüyorlardı. Sakın onlara acıyıp da vadilerinden akan bir damla su uzatmayasın! Onlar hiçbir yetime, hiçbir yoksula, hiçbir fakire ikram etmediler. Dünyalık ne kadar konfor, ne kadar lüks, ne kadar zevk varsa dibine kadar yaşadıkları halde yoksulluğa övgüler diziyorlar, yoksullarla alay ediyorlardı.
Sevgili mahşer:
Şu an söylenecek söz yok! Kaçacak bir yer yok! Yapılacak zerre kadar bir iyilik, bir hayır yok! Her şey bitti! Şefaatin tümüyle Allah'a ait olduğu, kılın kırka yarılarak hesap edildiği yerdeyiz. Bakalım benim halim ne olacak...
Ramazan Yaman
3 notes · View notes