#kimsin ki benim için
Explore tagged Tumblr posts
marslordu · 6 months ago
Text
Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için?
269 notes · View notes
birdubleyazi · 4 months ago
Text
Sen kimsin?
Benim için nesin?
Farz et ki bir kitapsın, sana hep yeniden başlamak istiyorum.
Farz et ki bir şiirsin, bu şiirin her mısrasını ezberlemek istiyorum.
Farz et ki bir yalansın, her sözüne inanmak istiyorum.
Ve artık lütfen fark et ki ben sadece seni istiyorum.
124 notes · View notes
bugle-m · 25 days ago
Text
Ahlakını edebini yitirmiş bir kadına saygım yoktur...
Her önüne gelenle sohbet edin sonra çevrene adımı ver Yok ya senin yedi ceddini yanına dizerim,yokum diyerek arkamdan konuşmakla olmuyor bu işler, kendini bir şey sanıp ama hiçbir şey olmyan bir zavallısin..
_________________________________________
Sözde ben bot hesapla gelmişim de herkese anonim olmuşumda benimle ilgisi alakası olmayan adamlar için küfür etmişim bak sen? Kimsiniz ki siz ben o değerli vaktimi siz gibi ezikler için harcayayim benim olduğumu düşünüp herkese buglem demişsin ya ezik sen kimsin ki senin için bu denli kendimi uzup bide gelip bot hesapla yazcam, bugüne kadar kendim olarak saydım sövdüm sizden mi cekinicem sumsukler,her yazanla sohbet muhabbet edin sonra sewgillileri size dalsin oynayın küçük Emrahı:)))) isimleri buraya yazmayacağım ama sen git onların bayan arkadaşlarını öğren sana desinler, seni yüce Allah'ımaaa havale ettim seni en sewdiginle sınasın ki ahım olduğunu anla bir daha ozellerde adımı verme ezikkkkkkkkk zavallı mahlukat seni, seni ayağımın altındaki toprak bile etmem sen ancak 🚾 olursun pislik kadın seni 🙂🙂🙂 ben sizin kocanız değilim gidin istediginizle olun bana ne beyinsizler, ha bide sana inan o ahmak çevren çok eziksiniz bilin istedim:))))
Tumblr media Tumblr media
110 notes · View notes
selcandy · 4 months ago
Text
Merhaba, merhaba, merhaba Tumblr’cım =D
Blogumu geri alabildim öncelikle, bu sırada soran eden ilgilenen herkese teşekkürlerim.
Hemen size olanı biteni anlatmam lazım, şiştim zaten anlatamamaktan.
Taa şurasından başlayayım; bizim üst komşudan aşağıda bahsettiğim, veterinere bıraktığım ve parmağı kırık olan kedinin üstüne bir de hamile olduğunu öğrenince Bodrum yolunda hemen post attım sizden yardım istemek için; kediye geçici olarak rahat doğum yapabileceği bir balkon / teras / ev bulabilir miyiz diye. Böyle durumlara hemmen el atan sizden hiç reaksiyon alamadım. Allah allah diyorum, imkansız bu, nasıl olur falan - sonra bir baktım ki kendi gönderimi kendi Dashboard’umda göremiyorum. Epey bir uğraştıktan, anlamaya çalıştıktan sonra aklıma Tumblr’a kaydolduğum mail adresime bakmak geldi, ana, ülkemin savcılarından biriyle onun avukatı, savcının nasıl görevden alındığından bahsettiğim bir yazı için bana erişime kısıtlama kararı aldırmış???
Başta ilgili gönderiye kısıtlama gelmiş ta 2023’te ama ben onu hiç görmemişim. Sonra muhtemelen yazı komple kaldırılmadığı müddetçe okunmaya devam ediyor diye bloga yasak gelmiş. Malumunuz babam avukat, adamcağız “BTK’ya başvurman gerekiyor” diyor ama içerik BTK, yani devletin kendisi tarafından kısıtlanmadığı, şahıs tarafından özel olarak çıkartılan bir kararla kısıtlandığı için o aşamada takılıyoruz direkt. Anne tarafından bir akrabamız savcı, onunla konuşuyorum, bana diyor ki “Selcan bu arada o kişi benim yakın arkadaşım, direkt konuşmamı ister misin” falan. Eziliyorum büzülüyorum çünkü neden arkadaşıyla benim için konuşsun yani, araları bozulacak bilmem ne olacak, iyice kafama takacağım.
En nihayetinde hem babam hem de tanıdık savcı, tatil dönüşünde kararın çıktığı mahkemeye hitaben itiraz dilekçesi vermemi söyledi ama o da ne, kısıtlama kararına itiraz süresi 14 günle sınırlı! Az önce de demiştim ya, karar çıkalı zaten 1 sene olmuş. Aynı şeyi bana Tumblr da söyledi, itiraz süresini kaçırmış olabilirsin falan dedi, epeyce onlarla konuştuk ne yapılabilir falan diye.
En sonunda Tumblr bana “sansürü asla desteklemiyoruz, seni buna sürüklemek istemiyoruz ama gönderiyi silersen blogu açabiliriz” falan dedi. Açıkçası ben ne yapacağımı bilemedim, mantıklı düşünmem gerekiyordu ve bunu başaramadığım için biraz da çevreye, konudan bahsettiğim insanlara danıştım ve en garantisinin ilgili gönderiyi silmek olduğuna kanaat getirdim. Hala bilmiyorum doğru bir şey mi yaptım ama aksi takdirde bu sorun çözülmeyecek gibi görünüyordu.
Neyse, hani Tumblr’ın sloganı “kültür, sanat, kaos” ya - bu sloganın hakkını dibine kadar veren bir kullanıcı olduğumu düşünüyorum. Kendimi bir şey sanmadım da değil çünkü yine Tumblr yetkililerinden öğrendiğim kadarıyla adını vermeyeceğim bir yazar da blogumdan bir gönderiye erişim yasağı aldırmış. Tasarımcı bir arkadaşım “sen blogun için SEO falan mı yaptırdın, niye arama motorlarında üstlerde çıkıp göze batıyorsun” diye sordu, öyle bir şey yaptırmadım, yapmamış olmama rağmen iyi ilerliyoruz demek ki. Ben sanıyorum ki siz ve ben biz bizeyiz, ben yazıyorum siz okuyorsunuz geçiyoruz. Öyle değilmiş özetle, zannediyorum ki 14 yıllık emek bana hatırı sayılır oranda uygulama-dışı organik trafik olarak geri dönmüş. : )
Tabii ki olay kendini bir şey sanmaya meyletmekten ibaret değil, ders çıkarmam ve daha temkinli takılmam lazım. Birisinin aldırdığı bir karar hem koskoca Cumhuriyet Gazetesi’ne hem Ekşi Sözlük’e hem de benim bloga erişim yasağı getirebiliyorsa, benim de kendime “sen kimsin olm bi dur” demem gerekiyordur bence. Ben yine müzikten, etimolojiden, kedilerimden dewamke. Üçüncü kez söylediğimi biliyorum ama sizi çok seviyorum <3
77 notes · View notes
edapostblog · 4 months ago
Text
Cenabı Allah nefsi yarattı, meleklerine dedi ki.. bunu götürün binbir çeşit nurun içine batırın çıkarın Adem'in içine koyacağım!
Melekler nefsi binbir çeşit nur'un içine daldırıp çıkardılar Cenabı Allah'ın huzuruna götürdüler,
Cenabı Allah sordu Sen kimsin ben kimim?!
Nefis dedi ki sen sensin! ben benim!
Cenabı Allah meleklerine dedi ki, bunu 1000 yıl cehennemde yakın getirin!
Melekler nefsi cehennemde 1000 yıl yakıp getirdiler, Cenabı Allah sordu Sen kimsin ben kimim?!
Nefis yine sen sensin! ben benim dedi!
bu şekilde 3 kez cehennemde yakıldığı halde nefis yine Cenabı Allah sorduğunda aynı cevabı verdi Sen sensin! ben benim!
Cenabı Allah 4ncü defa meleklerine dedi ki, bunu alın bir gün aç bırakın!
Melekler Nefisi aldılar bir gün aç bıraktılar,
Cenabı Allah'ın huzuruna getirdiler Cenabı Allah sordun Sen kimsin! ben kimim?!
Nefis bitkin bir halde cevap verdi,aman ya Rabbi Sen yüce Bir yaratıcısın ben senin yarattığın aciz pis bir nefesim! Ondan sonra Cenabı Allah nefsi Adem'in içine koydu.
Nefsi terbiye etmenin en güzel yolu açıktır!
Tumblr media
72 notes · View notes
selin-n · 5 months ago
Text
💙🥀🕊️
Her sabah yeniden başlıyor hayat.
Dünler dün de, yarınlar yarınlarda kalsın.
Bugünü siz en güzel yerinden kucaklayın__!
Günaydınlar değerli arkadaşlarım ☀️🧿
Huzurlu mutlu bereketli bir gün geçirmenizi dilerim🐞🕊️
Tumblr media
Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen,
Kimsin ki benim için?
Stefan Zweig / Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Tumblr media
Sevgilerimle 💙
Tumblr media
70 notes · View notes
chamomilebabyy · 3 months ago
Text
Tumblr media
Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için?
~Bilinmeyen bir kadının mektubu
30 notes · View notes
kalptekimavi · 1 year ago
Text
- Biliyor musun? Hiç kolay biri değilsin.
• Kolay mı? Kimmiş kolay olan? Benim tanıdığım insanlardan hiçbiri kolay değil.
- Senin kaçtığın şeyler beni ilgilendirmiyor. Kaçtığın insanlar... Sorularla rahatını kaçıracak değilim. Yine de elinden bırakıvermek zor gelmiyor mu sana?
• Hayır, aslında zor olan tutunmaya çalışmak. Bunun imkansız olduğuna ikna oldum bu kez. Bu düşünce beni mutlu ediyor
Ya unutuş ve yabancılık gerçeğin kendisiyse? Hakikatin?
Ya insanın hayatı boyunca tanıdığını sandığı kişiler gerçekte tamamen yabancıysalar ve de bunaklık hali vaki olunca insan bunu apaçık görmeye başlıyorsa? Ya insan hayatı boyunca arkadaşı olmuş kişinin veya eşinin gözlerinin içine bakarak “sen kimsin?” diye sorduğunda aslında tamamen aklı başında ise?
Evet zihin üzerindeki kontrolü kaybetmek böyle bir şey olmalı. Sakin sakin oturup artık isimlerini bile bilmediği yabancılara dönüşmüş olan arkadaşlarının kendisiyle irtibatı koparmalarını beklemek.
Her şey kayboluyor gibi oluyor. Bir şeyi yakalamaya çalışıyorsun ama hep elinden kaçırıyorsun, gibi. Yapmak mecburiyetinde olduğun şeyi yapıyorsun. Ama bir şeye tutunmak imkansız. İşin ilginç olan tarafı intihar etmeyi hiç düşünmedim. Zaman zaman acaba ölüm denilen yerde miyim diye aklımdan geçirdiğim oldu. Ölümün kapsadığı odalardan birinde.
Ruh hali? Evet benim de bir ruh halim var. Öyle ki içimdeki bir güç benim dönem dönem tamamen hareketsiz olmamı, çoğu insanların genellikle birlikte olduğu aile ve arkadaşlar gibi çevrelerden uzak durmamı gerektiriyor. Zaman zaman ki buna sık sık da diyebilirim, tamamen tek başıma kalmak isterim.
Ben hiçbir şeyin oradan geliyor, hiçbir şeye doğru gidiyorum, çok fazla yer de kaplamıyorum aslında, birinin benim için hesaplar yapmasına değmeyecek kadar küçük bir alan, yeryüzünde bir gölge yalnızca; geniş perspektiften bakınca topu topu kendi ağırlığım kadar bir şey ve ben de geniş bir kapsamda ele alındığında bir gölge olmak istiyorum, yoksa dar kapsamda bir et parçası olmakta var.
Her şey çok acı verici.
Perişan edici.
Demek istiyorum ki, bütün kozmos, bu sonu gelmez ölüm ve bu...
Hayat denilen şey.
105 notes · View notes
fludark · 24 days ago
Text
Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için?
15 notes · View notes
geceningunesii7 · 4 months ago
Text
Tumblr media
"Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için?"
23 notes · View notes
biibliosmia · 6 months ago
Text
Tumblr media
"Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için? "
23 notes · View notes
amezhu · 4 months ago
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
206. BÖLÜM - İki basit cümle - Hayalet Kral Savaş Ruhunu Körüklüyor
“Peki onlar tuzağa düştükten sonra ne olacak?” ‌Shi‌ ‌Qing‌ ‌Xuan‌ sordu.
Hua Cheng ve Xie Lian çoktan insan çemberinin ortasında yerlerini almışlardı. “Bundan sonrasını bize bırakın. Onları yavaş yavaş halletmek için buranın içinde olacağız, sakın bir tanesinin bile kaçmasına izin vermeyin. Tek ihtiyacımız zaman. Şu an en önemli şey dağılmamalarını sağlamak. Beş yüz kişi olamadığımız için tehlikeli olduğunu söyledim, bu yüzden çemberin dayanıp dayanamayacağını veya yaratıkların kaçıp kaçamayacaklarını söylemek zor.”
Birisi sertçe yutkundu ve sordu; “Çemberden dışarı kaçarlarsa ne olacak?”
“Hiç hoş olmaz.”  Xie Lian cevapladı. “Kederli ruhlar sizi ele geçirip vebayı bulaştırır…”
“Eğer, sadece soruyorum ama, biri bırakıp kaçarsa ne olur?”
“Eğer çember parçalanırsa o zaman belki kederli ruhlar sizi de etkiler.” Diye cevapladı Xie Lian.
“Yani iki türlü de ruhlar insanları etkileyecek.”
Daha akıllı olanlar anladı ve şöyle dedi: “Hayır bu farklı, ilkine göre on ruhtan onu da seni ele geçirip veba bulaştıracak, ikincisine göre ‘belki’nin anlamı, eğer bırakıp kaçarsan hâlâ hayatta kalma şansın olabilir.”
“Kesinlikle.” Dedi Xie Lian. “Şimdi, bırakmak isteyen var mı? Bundan sonra kesin olarak başlayacağız ve asla kaçamazsınız ama başlamadan önce kim giderse gitsin fark etmez. Umarım kimse geri adım atanlara laf söylemez çünkü bu görev cidden zorlu.”
Bunların konuşulması gerekiyordu, aksi halde gerekli olan iki şeye, cesaret ve kararlılığa sahip olamazlardı. Biraz zaman sonra bir düzine insan birbiri ardına başları eğik ve aceleci şekilde çekilmeye başladı, böylece çember biraz daha küçüldü. Xie Lian derin bir nefes aldı ve rahatladı, “Tanrıya şükür.”
“Neye teşekkür ediyorsun?” Shi Qing Xuan sordu. “Daha da azaldık şimdi.”
Xie Lian gülümsedi, “Şu an bile oldukça insan var, tahmin ettiğimden daha iyi.” Başlangıçta sayının yarısı ayrılırsa ne yapılması gerektiğini ciddi bir şekilde düşünmüştü, ama sadece bir düzine insan gitti ve bu da şaşırtıcıydı. Tam o sıra aniden uzaktan bir ses geldi, “Durun, bu insanların kim olduğunu biliyor musunuz? Öylece güvenemezsin, dikkat etmezse seni kandırabilirler.”
Xie Lian baktığında cennetin gözü ve ekibinin olduğunu gördü. Shi Qing Xuan hemen söylenmeye başladı, “Eee, peki sen kimsin o zaman? Yardım etmeyeceksen boşuna iş çıkartma. Buradakiler bir ruhu bile incitmeyecek güven bana.”
Tabii ki bu ruhsal büyücüler saçı başı dağınık bu dilencinin lafını dinlemezlerdi. “Ya sen kimsin? Sözlerin kaç kuruş eder?”
Shi Qing Xuan başkalarının ona takıldığını duyunca öfkesi tavan yaptı ve kendi yüzünü işaret ederek, “HAH? GELMİŞ BENİM ÖNÜMDE PARADAN MI BAHSEDİYORSUN? İDDİAYA GİRERİM Kİ KİMİNLE KONUŞTUĞUNA DAİR EN UFAK BİR FİKRİN YOK, EMİNİM BUNDAN ÖNCE HEPİMİZ ÖNÜMDE SECDE BİLE ETMİŞTİNİZ, öhöm öhöm…” Bu kadar çok şey söyledikten sonra boğazını temizledi ve geri çekildi. Ruhsal büyücüler onun daha fazla blöf yapamayacağını o yüzden de geri çekildiğini düşündüklerinden umursamadılar ve onun yerine, “Hiçbiriniz o ikisinin ne yapmayı planladığını bilmiyorsunuz, küçük bir parça yemek için hayatınızı kaybedebilirsiniz.”
Xie Lian onların bir parça yemek için değil arkadaşlık ve adalet amacıyla orada bulunduklarını açıklamak üzereydi ki Hua Cheng onları umursamazca konuştu, “Yanlış, onlar yemek için değil dünyayı kurtarmak için buradalar.”
Xie Lian biraz şaşırmıştı, neden Hua Cheng bunu söylüyordu ki? Ancak diğer grup cıklamaya başlamıştı. “Ne? Dünyayı kurtarmak mı? Neden körü körüne sallıyorsun? Sadece kendi hayatınızı kurtarmaya odaklanın, bu yeterli!”
“Evet, dilencilerin bu işe katılmasına gerek yok, evinize gidin, daha fazla sorun yaratmayı bırakın.”
Hua Cheng tembelce cevap verdi: "Ah? Yani demek istiyorsun ki, dilenciler dünyayı kurtaramaz. Bunu yapabilecek yeteneklere sahip olmadıkları için mi, yoksa layık olmadıkları için mi?”
Bu sözleri duyduklarında dilenciler kabadayılanmaya ve hoşnutsuz olmaya başladılar. Cennetin gözü kızgınca konuştu, “Ben öyle demedim.”
Shi Qing Xuan hemen kafasını tekrar dışarı doğru çıkarttı ve ona işaret etti, “HEY HEY HEY!!! BEN ÖYLE DUYDUM AMA!!!” Sözlerinle kastettiğin tam olarak bu değil mi? Sözlerin de açıkça küçümseme ve aşağılama doluydu. DEĞİL Mİ MİLLET???”
“EVET! O ZAMAN NE KASTETTİN? BİZ LAYIK DEĞİL MİYİZ?”
“BİZ GELSEK DE GELMESEK DE BİZE YEMEK VERECEKLER, CİDDEN SADECE YEMEK İÇİN Mİ GELDİK SANDIN? İNSANLARA TEPEDEN BAKMAYI BIRAK!”
Xie Lian Hua Cheng'e döndü, Hua Cheng kaşlarını hafifçe çattı, sanki ‘çantada keklik’ der gibiydi. Geride kalan pek çok kişi olmasına rağmen cidden tam olarak kararlı değillerdi, bu yüzden cennetin gözü ve ekibi bilmeden onları küçümsedi ve Hua Cheng de buna karşılık olarak ‘Sizin gibi pislik dilencilerin böyle şeylere dahil olmasına gerek yok’ gibi bir cümleyle kelime oyunu yaparak onları yüceltti. Böylece o dilencilerin kalplerindeki isyanı heyecanlandırdı; yapamayacağımızı mı düşünüyorsun? O zaman size ne olursa olsun ne gerekiyorsa yapabileceğimizi göstereceğiz.
Böylece savaş ruhları dalgalar halinde arttı. İki tarafda birbirine laf atıyordu. Xie Lian cennetin gözü ve ekibine dönerek, “Eğer cidden endişelendiysen orada dur ve izle. Eğer cidden birilerine zararlı bir şeyler yaparsak bizi durdurmak için geç kalmazsın.”
Yanında Hua Cheng gülümsedi ve ekledi: “Ama yolumuza çıkmazsan senin için daha iyi olur.”
“…”
Ruhsal büyücüler ve grubu tüm yol boyunca Xie Lian ve Hua Cheng’i takip etmişti, artık dayanamayıp tüm cesaretleriyle üstlerine atlayacaklardı ki Hua Cheng’in onlara bakıp attığı korkutucu sahte gülümsemesiyle korkup geri çekildiler. Hua Cheng Xie Lian’a dönerek, “Gege, gökyüzüne bak.”
Beraber gökyüzüne baktılar. Dolunayın etrafında uçuşan kara bulutlar artık daha belirgin sanki daha da yakınlaşmış gibiydiler. Onlar gönüllü yardımcılar ararken kim bilir kaç gün kaç gece geçmişti ve bu yaratıklar da neredeyse artık içeri gireceklerdi.
Xie‌ Lian'ın kalbi yalpaladı; olamaz, daha fazla insan bulacak zaman kalmadı. Tabii bunu yüzüne yansıtmadı ve haykırdı; “MİLLET, POZİSYON ALIN. SIKICA TUTUNUN!”
Shi ‌Qing ‌‌Xuan‌ zaten ilgiyle ayakta duruyordu, “Ekselans… Ol’ Xie, yeterince varız, kolayca içeri giremezler değil mi?”
Sonuçta burası ölümlülerin diyarıydı, rastgele çığlıklar yanlış anlamalara ve gereksiz sorunlara neden olurdu. Xie‌ Lain‌ yanıtladı, “Ben burayı koruyacağ��m ve hepinizi sürekli kontrol edeceğim ve bir yer kırılmak üzere olduğunda rünü düzeltmek için yukarı çıkacağım. Bu şekilde süreyi uzatabileceğiz.” Yani açılabilecek delikleri sürekli olarak kapatacaktı. Shi Qing Xuan cevapladı, “Hı-hı, pekala o zaman, bizim hayatlarımız senin ellerinde, benimki de dahil ekselan… Ol’ Xie. Çok çalışmalısın tamam mı? Çok çalış. Ben de ölümlüyüm artık!”
“Pekala Ol’ Feng, tüm gücümü vereceğim!”
Herkesin avuç içi terlemiş yüzleri gergindi. Hemen sonrasında hepsi birbirinin ellerinin sıkıca tutmuştu ki birdenbire, yukarıdaki sessiz gecenin gökyüzünden çığlık atan bir ağlama sesleri geldi. Gittikçe daha yakın ve gittikçe daha hızlı.
Geliyorlardı.
Doğru zamanlamayı yakalamak için Xie Lian talimatını verdi: "Millet, ileri doğru hava üfleyin!”
İnsanlar nedenini anlamadı ama emirleri takip yanaklarını doldurup var güçleriyle hava üflemeye başladılar. Bir kış gecesinin ortasında nefesler çok da uzağa gidemezken büyük bir kalabalığın Yang'ın aurasıyla karışan sıcak, beyaz bir hava üflemesini sağlamak çok şaşırtıcıydı. Ayrıca Hua Cheng yaratıkların neler olup bittiğini görmelerini engelleyen bir kamuflaj büyüsü de eklemişti. Aslında dağılıp haydutluk yapacak olan o kederli ruhlar, özellikle sıcaklığın ve yaşayanların aurasının yoğun olduğu çok canlı bir alan hissettiler. Doğal olarak bunun saldırı hedefi olduğuna inanarak heyecanla oraya koşarak öfkeli bir siyah sütun oluşturdular!‌ ‌
O anda, Xie Lian'ın tüm görüşü neredeyse karanlığa gömüldü, haykırdı; “Herkes dikkatli olsun, tutuşunuzu gevşetmeyin. Kafese girdiler!”‌
Tam o sırada, Hua Cheng'in arkasından binlerce gümüş kelebek ortaya çıktı ve yayıldı.
Unutulmaz güzellikte gümüş ışıklar parladı ve Xie Lian'ın gözlerinin önündeki siyah sis anında dağıldı. Xie Lian, Hua Cheng'in ona doğru bir el uzattığını gördü, "Gege, yanıma gel."‌
Xie Lian hafifçe irkildi ve hemen sıkıca elini tuttu. Hua Cheng, Xie Lian'ı kenara çekmeden önce sadece hafifçe çekti. Bir elini Xie Lian’ın beline sararak bakışlarıyla etrafı sakin bir şekilde taradı. O kederli ruhlar iki bin yıldır ocağın içinde kilitli kalmalarına ve hapsedilmekten akıllarını yitirmiş olmalarına rağmen, yine de yaklaşmaya cesaret edemediler ve ikisinin bir metre yarıçapında tek bir karanlık aura bile yoktu.‌
Ancak o zaman neşeyle çemberin içine düşen küskün ruhlar bir şeylerin ters gittiğini fark etti; etrafı yırtıp parçalıyorlardı ama nasıl oluyordu da yaşayanlardan hiçbirini parçalamıyor, onun yerine birbirlerini parçalıyorlardı? Dokunamadıkları iki kişi daha vardı ve o gümüş kelebekler onlar için keskin bıçaklar ve ok yağmurları gibiydi, kanatlarını çırpıp saldırıyor, çığlıkları gökyüzüne yükselirken onları öldürüyorlardı!
Kederli ruhlar sonunda kapana kısıldıklarını fark ettiler. Ateşten bir kafese kapatılmış vahşi hayvanlar gibiydiler ama o iki yüz küsur insan bu demir kafesin dışındaki oyuncular değil, kafesin demir parmaklıklarının ta kendisiydi!
Bunu fark eden kederli ruhlar öfkenin de ötesine geçerek, el ele önlerini kesen dilencilere şiddetle ve vahşice bağırmaya başladılar; ağızları sanki kafalarını yiyecekmiş gibi sonuna kadar açıktı, tüyleri öfkeyle diken dikendi, yüzleri ve bedenleri acınası bir şekilde buruşmuş ve bükülmüştü. Bazıları korkudan birkaç adım geri çekildi, ancak kısa süre sonra yanlarındakiler tarafından durduruldular, "Kıpırdamayın!"‌
Aynı zamanda Xie‌‌ Lian‌ da seslendi: “HAREKET ETME!‌ RÜN SAĞLAM OLDUĞU SÜRECE SİZE ZARAR VEREMEZLER!”
Bunu duyan kalabalık bir nebze olsun rahatlamıştı. Çığlık atan kederli ruhlara çılgınca tüküren dilenciler bile vardı, tükürürken bağırıyorlardı: "TÜÜ TÜÜ TÜÜ! KİRLETECEĞİM SENİ, KİRLETECEĞİM SENİ! DEFOL BURADAN!" Bunun nedeni muhtemelen hayaletlerin pis şeylerden korktuğunu bir yerlerde duymuş olmalarıydı.
Xie Lian gülse mi ağlasa mı bilemedi, "Bunu da yapmana gerek yok! Korkmayacaklar!"
Tam o sırada, aniden insan dizisinin bir yerinin parçalanmak üzere olduğunu, bir deliğin sızmak üzere olduğunu fark etti ve aceleyle oraya baktı. Gözleri şişkin ve odaklanmamış, nefes alışverişi sert, sanki çok gerginmiş de kasılmak üzereymiş gibi cılız, küçük bir dilenci gördü!‌ ‌
Birçok kederli ruh da bu adamın ruhunun zayıfladığını fark etti ve hepsi ona doğru üşüştü. Xie Lian koşup kırbaçladı, kederli ruhlar kırbaçlanırken uludular, Xie Lian hızla adamı geri çekip sağındakilere ve solundakilere bağlanmalarını emretti. Rahat bir nefes almasına fırsat kalmadan, yaklaşık altı metre ötede güneybatıda yeni bir sızıntı daha belirdi. Xie Lian tam oraya koşmak üzereyken, çok daha uzakta, Shi Qing Xuan'ın hemen yanındaki kişiden bir sızıntı daha olduğunu fark etti!
Ne de olsa küskün ruhların sayısı çok fazlaydı. Bu sadece ilk dalgaydı, sonrasında durmaksızın daha fazlası gelecekti!
O bunu zamanında başaramayacaktı, Xie Lian bağırdı, “SAN LANG!”
Ancak Hua Cheng hareket etmedi, “Gege, endişelenme.”
Xie Lian, Hua Cheng'in fark etmediğine, bazı şeyleri görmezden geleceğine inanmayı reddetti ama bu boşluk küskün ruhlar tarafından kullanılacaktı!
Ancak tam bu kritik anda, sarı bir tılsım uçarak geldi ve Shi Qing Xuan'ın hemen yanında patladı!
Bu tılsım hiçbir kederli ruhu havaya uçurmamış olsa da yine de telaşla geri çekilmelerine ve başlarını geri çekmelerine neden oldu. Meğer bunca zamandır röntgenleyen ruhsal büyücüler grubu koşarak gelmiş: "SİZE KARIŞMAYIN DEMİŞTİM, AMA ŞİMDİ KARIŞTIĞINIZA GÖRE SONUNA KADAR SAHADA KALIN! EĞER KALAMAZSANIZ, YOKSA SADECE SORUNA SORUN KATARSINIZ!!!"
Hua Cheng Xie Lian'a döndü, "Gördün mü, sana endişelenmemeni söylemiştim.”‌
Sonsuza kadar rahat edecekti. Xie Lian cevap verdi, "En!"
Cennetin Gözü ve diğer ustalar sonunda yerlerinde duramadılar ve kendileri de koşarak geldiler. Hızlı ve çevik hareket eden profesyonel dövüş sanatçıları oldukları kesindi ve her biri iki kişinin elini tutarak onları ayırdı ve kendilerini içeri aldı. Onlarca yeni gelen anında çemberin içinde asimile oldu ve insan dizisini genişletti. Cennetin Gözü seslendi, "DOST MESLEKTAŞLARIM! ÇABUK ÇABUK ÇABUK, BURADA BAŞKENTTE OKULLARI VE ÖĞRENCİLERİ OLANLARA ÇABUK GELMELERİNİ SÖYLEYİN!!!"‌
“Koş koş koş!”
“BEN DE KENDİ ÖĞRENCİLERİMİ ÇAĞIRACAĞIM!”
Kısa bir süre sonra, yüz kadar insan caddeden aşağı doğru akın akın geldi.
Hepsi de keşiş, efsuncu ve büyücü olan bu yüz kadar insan gerçekten etkileyiciydi! Her biri tam teçhizatlıydı, tek bir adımda iki adım atıyorlardı, formları kahramanca ve canlandırıcıydı.
Xie Lian kafasının içinde yüksek sesle tezahürat yaparken, dilencilerin hepsi geniş gözler ve açık ağızlarla bakıyordu. Bu yeni insan dalgası, öfkeli bir tuhaf aura sütununun olağanüstü görüntüsünü gördüklerinde hepsi afalladı ve kısa süre sonra aceleyle onlara katıldılar. Asimile olduklarında çember daha da genişledi; kraliyet başkentinin tüm ana caddesinde yer kalmayacaktı. Yeni gelenlerin cesareti bir yana, hepsi de her türlü ruhani aletle donatılmıştı ve şüphesiz bu diziyi tutma süresini büyük ölçüde uzatabileceklerdi.‌
Bunu gören Xie Lian artık kendinden en az dokuz kat emindi ve kendinden emin bir şekilde sakince seslendi, "KİMSE KORKMASIN, ÇEMBER DÖNÜYOR. BİZİM TARAFIMIZDA ARTIK DAHA FAZLA İNSAN VAR, RÜNÜ SIKI BİR ŞEKİLDE TUTTUĞUMUZ SÜRECE ONLARI YOK ETMEK AN MESELESİ OLACAK!"
Kalabalık da durumun kendi lehlerine gittiğini görebiliyordu. Artık işin içine umut girdiği için her şey daha kolaydı ve bir anda herkesin içi güvenle doldu ve coşkuyla karşılık verdiler: "ONLARI YOK EDİN!"‌
Diğer taraftan Cennetin Gözü, "Bizim tarafımızda yüz altmış sekiz kişi var! Siz kaç kişisiniz? Ne kadar dayanabileceğimizi düşünüyorsunuz?"
Bu tarafta, dilencilerin başı Shi Qing Xuan da birkaç kez saydı ve yüksek sesle cevap verdi, "Burada ründe kalan yüz kırk sekiz kişi var!"‌ ‌
"Toplamda üç yüz on altı kişi var." Xie Lian, "Sadece bulmamız gereken..." dedi.
Ancak Hua Cheng konuştu: "Bu doğru değil."
Xie Lian ona döndü, "Doğru olmayan ne?" Hua Cheng'in bakışları geri döndü ve ciddiyetle ona baktı, "Sayım doğru değil. Şu anda burada üç yüz on yedi kişi var."‌
14 notes · View notes
1siirsever · 1 month ago
Text
Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden,
bir taşa basarcasına üstüme basan, hep ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen,
Kimsin ki benim için?
12 notes · View notes
seyyahh-h · 3 months ago
Text
Sen beni asla,asla tanımayan,bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen. Kimsin ki benim için?
Stefan Zweig
Tumblr media Tumblr media
7 notes · View notes
aissia-resitali · 4 months ago
Text
"Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için?"
10 notes · View notes
yeryuzugokyuzu · 1 year ago
Text
...artık dünyada senden başka sevecek kimsem kalmadı. Ama sen benim için kimsin ki, beni asla, asla tanımayan, suyun kenarından geçer gibi yanımdan geçen, taşa basar gibi üstüme basan, sürekli çekip giden, çekip giden ve beni ebedi bir bekleyiş içinde bırakan sen...
...
Stefan Zweig · Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
26 notes · View notes