#kardiyovasküler hastalıklar
Explore tagged Tumblr posts
Text
COVID Increases Your Risk of New-onset Type 2 Diabetes
COVID INCREASES YOUR RISK OF NEW ONSET TYPE 2 DIABETES In our quest for a comprehensive understanding of the consequences of COVID, we are well aware that this viral infection possesses a multifaceted nature, capable of impacting much more than just the respiratory system. COVID is not merely a contagious respiratory tract infection; It is now crystal clear that it is a multi-systemic disease…
View On WordPress
0 notes
Text
Kardiyovasküler Sağlığı Geliştirmenin Önemi ve İpuçları Nelerdir? Kardiyovasküler Sağlığı Geliştirmenin yöntemleri sayesinde daha zinde ve sağlığınızdan korkmadan yaşayabilir, hayatınıza bu yönde şekil verebilirsiniz. Kardiyovasküler sağlık, kalp ve damarların sağlıklı bir şekilde çalışmasıyla ilgili olan genel bir kavramdır. Kalp ve damar sistemi, vücudun dolaşımını sağlar ve oksijenli kanı organlara ve dokulara taşırken, oksijensiz kanı da akciğerlere geri... https://www.begonya.com/kardiyovaskuler-sagligi-gelistirmenin-onemi/?feed_id=200123&_unique_id=66fed3320f9e8
0 notes
Text
“Ani kardiyak ölüm ve kalp krizi riskine dikkat”
Uzm. Dr. Mustafa Yaşan, ani kardiyak ölümlerin en sık nedeninin tanı konulmamış kardiyovasküler hastalıklar olduğunu vurguladı. Türkiye’de her yıl yaklaşık 70 bin kişi ani kardiyak ölüm nedeniyle hayatını kaybediyor. Çocuklarda doğuştan kalp hastalıkları, erişkinlerde ise koroner arter hastalığı bu ölümlerin başlıca sebepleri arasında yer alıyor. Ani kardiyak ölüm, semptomların başlamasından sonra bir saat içinde ani bilinç kaybı ile ortaya çıkan, kardiyak nedenlere bağlı bir ölüm olarak tanımlanıyor. Dr. Yaşan, kalp krizi sırasında genellikle ilk semptomun göğüs ağrısı olduğunu ve bu ağrının diğer bölgelere yayılabileceğini belirtti. Kalp krizi geçiren hastaların acilen sağlık kuruluşuna başvurmasının kritik olduğunu ekledi. Yüksek kolesterol, hipertansiyon ve diyabet gibi risk faktörlerine dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Yaşan, düzenli hekim kontrollerinin önemine de değindi. Ayrıca, Covid aşılarının kalp hastalıkları üzerindeki olumlu etkileri üzerine yapılan araştırmalara dikkat çekti. Ani kardiyak ölümleri önlemek için toplumsal düzeyde kalp masajı eğitimleri ve acil durumlarda kullanılabilecek kardiyak şok cihazlarının yaygınlaşması gerektiğini belirtti. Bu sayede, hastaların acil servislere ulaşmadan önce hayati organlara kan akışının sürdürülmesi sağlanabilir. Read the full article
0 notes
Text
Kalp Sağlığına Dair Yanıltıcı Diyet Mitleri ve Gerçekler
Sıcak Yağların Kalp Sağlığı Üzerindeki Etkisi: Gerçekler ve Yanılsamalar
Son yıllarda yapılan araştırmalar kalp sağlığı ile beslenme arasındaki ilişkiyi yeniden sorgulamaktadır. Özellikle, doymuş yağ (SFA) alımının kalp hastalığı ile olan bağımsız ilişkisi üzerine yapılan incelemeler bu konuda dikkat çekici bulgular sunmaktadır.
Doymuş Yağlar ve Kalp Hastalığı İlişkisi: Yeni bir derleme, doymuş yağ alımının kalp hastalığı ile bağımsız bir ilişki göstermediğini ortaya koymuştur. Bu bulgu, uzun süredir var olan diyet-kalp hipotezine ters düşmektedir. Doymuş yağların kan kolesterol seviyelerini artırarak kalp hastalığına yol açtığına dair yaygın inanış, artık sorgulanmaktadır.
Klinik Deneylerde Tasarım Hataları: Amerikan Kalp Derneği’nin (AHA) 1961 yılında önerdiği doymuş yağların azaltılması ve bunların yerine çoklu doymamış yağların (PUFA) tüketilmesini teşvik eden çalışmalarda tasarım hataları tespit edilmiştir. Bu hatalar arasında, yağ dışındaki besin değişkenlerinin kontrol edilmemesi ve yüksek PUFA gruplarında trans yağ kısıtlamalarının hesaba katılmaması bulunmaktadır.
PUFA ile İkame: SFA’nın PUFA ile değiştirilmesinin faydalı olmayabileceği vurgulanmaktadır. Doymuş yağların azaltılması kolesterol düzeylerini düşürse de, bu önerilerin dayandığı deneylerin metodolojik eksiklikler taşıdığı ifade edilmektedir.
Epidemiyolojik Çalışmalar: Prospective Urban Rural Epidemiology (PURE) gibi epidemiyolojik çalışmalar, doymuş yağ tüketiminin kalp krizi ve kardiyovasküler hastalık mortalitesiyle bir ilişkisi olmadığını göstermektedir. Hatta bazı araştırmalar, doymuş yağların total mortalite ve inme riskinde düşüşle ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır.
Güncel Konsensüs: Bu yeni bilgiler, beslenme uzmanları arasında küresel bir konsensüse ulaşmakta ve doymuş yağların kardiyovasküler hastalıklar üzerindeki etkilerinin olmadığı yönünde birleşmektedir. Yirmiden fazla inceleme makalesi, bu konuda mevcut tavsiyelerin gözden geçirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Sonuç olarak, doymuş yağ alımının kalp hastalığı ile bağımsız bir ilişki göstermediği bilgisi gün geçtikçe daha fazla kabul görmektedir. Yapılan araştırmalar, daha önceki beslenme önerilerinin güvenilirliğini sorgulamakta ve yeni bir bilimsel anlayışa yol açmaktadır. Okuyucuların bu konudaki bilgilerini güncellemeleri önemli bir adım olacaktır. Daha fazla bilgi için lütfen medihaber.net adresini ziyaret edebilirsiniz.
Sıcak Yağlar ile Soğuk Kalp: Kalp Sağlığında Şaşırtan Gerçekler!
0 notes
Text
Eksozom Tedavisi
Eksozomlar, hücrelerin dışarıya salgıladığı küçük veziküllerdir ve hücreler arası iletişimde önemli bir rol oynarlar. Çeşitli biyolojik moleküller içeren eksozomlar, proteinler, lipitler, RNA ve DNA parçacıkları gibi hücrelerden alınan bilgi taşıyıcıları olarak işlev görürler. Eksozomlar, vücuttaki hücreler arasında mesaj taşıyarak, çeşitli biyolojik süreçlerin düzenlenmesine yardımcı olurlar. Bu küçük veziküller, bağışıklık yanıtlarının düzenlenmesi, hücre yenilenmesi ve hastalıkların yayılımı gibi önemli süreçlerde kritik bir rol oynarlar.
Eksozom tedavisi, son yıllarda tıp alanında büyük ilgi gören bir yenilik olarak ortaya çıkmıştır. Bu tedavi yöntemi, eksozomların hücreler arası iletişimdeki rollerini kullanarak, çeşitli hastalıkların tedavisinde yeni bir yaklaşım sunar. Eksozom tedavisi, özellikle kronik hastalıklar, bağışıklık sistemi bozuklukları ve doku yenilenmesi gibi alanlarda umut verici sonuçlar göstermektedir. Eksozomlar, doğal hücrelerden elde edildikleri için, biyouyumlu ve biyobozunur özelliklere sahiptirler, bu da onları güvenli ve etkili bir tedavi aracı haline getirir.
Eksozom tedavisinin başlıca uygulama alanlarından biri, doku ve organ yenilenmesidir. Bu tedavi, eksozomların içerdiği büyüme faktörleri ve diğer biyolojik moleküller sayesinde, hasarlı dokuların onarılmasını ve yenilenmesini teşvik eder. Özellikle ortopedik rahatsızlıklar, cilt hastalıkları ve kardiyovasküler hastalıklar gibi alanlarda eksozom tedavisinin olumlu etkileri gözlemlenmiştir. Ayrıca, eksozomlar, bağışıklık sisteminin düzenlenmesinde de önemli bir rol oynayarak, otoimmün hastalıkların tedavisinde potansiyel bir çözüm sunmaktadır.
Eksozom tedavisinin bir diğer önemli uygulama alanı ise kanser tedavisidir. Eksozomlar, kanser hücrelerinin büyümesini ve yayılmasını durdurmak için kullanılır. Bu tedavi yöntemi, kanser hücrelerine spesifik olarak hedeflenmiş eksozomların kullanılması sayesinde, sağlıklı hücrelere zarar vermeden etkili bir tedavi sunar.
Sonuç olarak, eksozomlar ve eksozom tedavisi, modern tıpta çığır açan gelişmeler arasında yer almaktadır. Eksozomların hücreler arası iletişimdeki rolleri ve biyolojik süreçlerdeki etkileri, onları çeşitli hastalıkların tedavisinde potansiyel bir araç haline getirir. Gelecekte, eksozom tedavisinin daha da yaygınlaşması ve yeni uygulama alanlarının keşfedilmesi beklenmektedir.
1 note
·
View note
Text
Kronik Yorgunluk Sendromu Nedir?
BirPaylaş Paylaşım Platformu https://birpaylas.com/kronik-yorgunluk-sendromu-nedir.html
Kronik Yorgunluk Sendromu Nedir?
Kronik Yorgunluk Sendromu Nedir?
Her insan zaman zaman gerek iş-okul hayatı gerek diğer etmenler neticesinde mental ve fiziksel olarak yorgunluk hissedebilir. Bu durum sık sık olmadığı sürece ve kişinin yaşam kalitesini önemli ölçüde etkilemediği sürece oldukça doğaldır. Ancak bazı insanlar bu yorgunluk halini sürekli olarak hisseder, ruhsal ve fiziksel olarak sürekli yorgunluk hissederler. Bu durum Kronik yorgunluk sendromu nedir? sorusunun cevabı olarak adlandırılır.
Reklam ( Kronik Yorgunluk Sendromu )
Beyaz lahana Mucizesi
Kahve Ve Çaya Dikkat
Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) nedir?
En güvenilir doğum kontrol yöntemleri
Kronik yorgunluk sendromu olarak adlandırılan bu durum yalnızca yorgunluk olarak nitelendirilmemeli. Çünkü bu durum 6 aydan daha fazla süren bir süreçte kişinin ev, iş ve okul yaşamını önemli bir ölçüde etkiler ve kişinin şiddetli bir yorgunluk hissetmesine neden olur. Bu hastalarda dinlenme ve uyku yorgunluğun geçmesinde etkili olmamaktadır. Bu durumda ekstra egzersiz ve hareketlilik yorgunluk seviyesini en üst seviyeye çıkartmaktadır.
Kronik yorgunluk sendromu çeken kişiler genellikle sürekli mutsuz ve yorgun hissediyorum şeklinde ifadelerde bulunur. Bu hastalar günün her anını yorgun ve mutsuz olarak geçirirler. Bu kişiler yataktan çıkıp tekrar yatağa girene kadar geçen süre içerisinde sersemlik, konsantrasyon bozukluğu ve yorgunluk gibi belirtiler gösterirken aynı zamanda anksiyete ve depresyon gibi ruhsal problemlerle baş etmeye çalışırlar.
Kronik yorgunluk sendromu her iki cinsiyette ve her yaşta görülebilmektedir. Ancak en çok görüldüğü yaş ve cinsiyet 40-50 yaş aralığındaki kadınlardır. Bu kişilerin önemli bir bölümü hafif ve orta şekilde kronik yorgunluk çekerken azımsanmayacak kadar kişi şiddetli olarak bu durumu yaşamaktadır. Şiddetli hastalar tüm hastaların %25’ini oluşturmaktadır.
Kronik Yorgunluk Neden Oluşur?
Kronik yorgunluk pek çok sebebe bağlı olarak görülebilmektedir. Bu sebepler genellikle kişinin enerjisini dolaylı olarak etkilemektedir. Kronik yorgunluk sendromuna neden olan faktörler şu şekilde sıralanabilir;
Bağışıklık sisteminin zayıflaması
Yetersiz enerji alımı
Beyin ve sinir sisteminin anormallikleri
Kardiyovasküler sistem rahatsızlıkları
Gen
Mevcut hastalıklar
Serotonin ve kortizol hormonu seviyeleri gibi etmenler kronik yorgunluk için zemin hazırlayabilmektedir.
Kronik Yorgunluk Sendromunun Tedavisi Nasıldır?
Kronik yorgunluk sendromunun kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Ancak çeşitli tıbbi ilaçlar ve rehabilitasyon yöntemleri ile bu durumdan kurtulmak mümkündür. Kronik yorgunluk sendromu yaşayan kişiler en çok uyku problemleri ile karşı karşıyadır. Bu noktada doktor kontrolünde uyku ilaçları kullanımına başvurulabilir. Kullanılacak dozu doktor tarafından belirlenen bu ilaçlar kişinin uyku eksikliğini tamamlayarak yorgunluklarının geçmesini sağlar. Ayrıca bu hastalarda başka problemler de ortaya çıktığından antideprasanlar, diazepamlar ve kas gevşetici ilaçlar da kullanılabilir.
İlaç tedavisinin yanı sıra çeşitli uygulamalar da kronik yorgunluk ile baş etmede kullanılabilmektedir. Örneğin kişi yapmaktan hoşlandığı enerji gerektirmeyen aktiviteleri yaparak, sevdikleriyle iletişime geçerek, meditasyon ve fizik tedavi gibi yöntemlere başvurarak kronik yorgunluk ile baş edebilir. Unutulmaması gereken en önemli nokta bu durumun geçici olduğu ve zamanla düzelebilecek olduğudur.
0 notes
Text
Hipertansiyon yaşı 20'ye indi!
https://pazaryerigundem.com/haber/171097/hipertansiyon-yasi-20ye-indi/
Hipertansiyon yaşı 20'ye indi!
Atar damarlardaki kan basıncının çok yüksek olması anlamına gelen hipertansiyon tüm dünyada ve Türkiye’de kardiyovasküler hastalıklar için en yaygın risk faktörü olmaya devam ediyor.
İSTANBUL (İGFA) – Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre; dünyada 1.5 milyardan fazla kişi hipertansiyon hastası. Türkiye’de de neredeyse her 3 kişiden 1’ine hipertansiyon (140/90 mmHg veya daha yüksek) tanısı konuyor. Üstelik yapılan son çalışmalar hipertansiyonun 20 yaş grubundaki genç yetişkin popülasyonda, hatta çocuklarda bile giderek yaygınlaştığını gösteriyor.
Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Alper Karakuş, hiçbir yakınması olmasa da kan basıncının çocukluktan itibaren düzenli olarak ölçülmesi gerektiğine dikkat çekkti.
Hipertansiyonun önlenebilir bir hastalık olduğu ve her yaşta görülebildiğinin unutulmaması gerektiğini kaydeden Doç. Dr. Alper Karakuş, “Dolayısıyla kardiyovasküler hastalık riski yüksek olan çocuklarda, anne veya babasında hipertansiyon olan çocuklarda, yine kilolu veya obezite sorunu olan ve hareketsiz yaşam tarzına sahip gençlerde yılda en az bir kez kan basıncının kontrol edilmesi son derece önemlidir” dedi.
Doç. Dr. Karakuş, hipertansiyonun genç yaşlarda görülmesine yol açan etkenleri anlatarak, önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.
AŞIRI TUZ TÜKETMEK
Fazla tuz içeren fast food tarzı gıdaların ve aşırı işlenmiş ürünlerin sık sık tüketilmesi hipertansiyonun daha erken yaşlarda görülmesine neden olabiliyor. Yapılan araştırmalara göre, günde 5 gramdan fazla tuz tüketen kişilerin hipertansiyona yakalanma riski daha yüksek. Türkiye’de genel popülasyonda yapılan SALTURK çalışmasında, günlük tuz tüketimi yaklaşık 15 gram olarak saptandı. Hipertansiyon tanısı olan hastaların ise çok fazla tuzlu yiyeceklerden kaçınmaları ve günde 2 gramın altında kalmaya çalışmaları gerekiyor.
OBEZİTE
Çağımızın önemli bir sorunu olan ve genç nüfusta, hatta çocuklarda bile görülme sıklığı hızla artan obezite de hipertansiyona neden olan önemli bir etken. Sağlık Bakanlığı verileri, ülkemizde erişkin nüfusun yaklaşık yüzde 65’inin ideal değerlerin üzerinde bir vücut ağırlığına sahip olduğunu bildiriyor. Yapılan araştırmalar yüksek vücut kitle indeksi (> 25 kg/m2) veya geniş bel/kalça oranına (>0,85) sahip kişilerde hipertansiyon riskinin 3 kat artığını gösteriyor.
HATALI BESLENME ALIŞKANLIĞI
Gençlerde görülen yüksek tansiyonun bir diğer önemli sebebi, sağlıksız beslenme ve çabuk tüketilen besinlere (fast food) kayan yeme alışkanlığı. Yapılan çalışmalar, işlenmiş besinlerin, doymuş veya trans yağ oranı yüksek yiyeceklerin, rafine şekerin ve yine gençlerin beslenmelerinde daha az meyve ve sebzeye yer vermelerinin hipertansiyondaki sayısal artışla bağlantılı olduğunu gösteriyor. Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Alper Karakuş, “Yüksek tansiyon hastalarının ağırlıklı olarak sebze ve meyve, daha az yağlı besinler, tam tahıl ve sebze kaynaklı proteinler tüketmeleri çok önemlidir” diyor.
HAREKETSİZ YAŞAM
Gençlerde egzersiz eksikliği de hipertansiyon gelişimine yol açabilen bir başka önemli etkeni oluşturuyor. Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Alper Karakuş, yürümek, koşmak, yüzmek ve ağırlık kaldırmak gibi güç artıran fiziksel aktivitelerin yüksek tansiyonu önlemeye ve düşürmeye yardımcı olduğunu belirterek, “Dünya Sağlık Örgütü haftada en az 150 dakika orta yoğunlukta aerobik egzersiz (veya haftada 75 dakika şiddetli aerobik egzersiz) ile haftada en az 2 gün güç geliştirme egzersizleri yapılmasını önermektedir” bilgisini veriyor.
TÜTÜN ÜRÜNLERİ KULLANMAK
Sağlık Bakanlığı verileri; 15 yaş ve üzerindeki gençlerin yaklaşık yüzde 27’sinin aktif sigara içicisi olduğunu bildiriyor. Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Alper Karakuş, malign hipertansiyon olarak adlandırılan çok yüksek seviyelerdeki hipertansiyonun sigara tüketimiyle doğrudan ilişkisinin ortaya konduğuna işaret ederek, “Özellikle, hipertansiyonu olup sigara içenlerde malign hipertansiyona yakalanma riskinin sigara içmeyenlere göre 5 kat daha fazla olduğu kanıtlanmıştır. 2019 yılında yayınlanan Türk Hipertansiyon Uzlaşı raporu sigarayı bırakmanın kardiyovasküler riskini azaltmada en etkili önlemlerden biri olduğunu vurgulamıştır” diye konuşuyor.
ALKOL TÜKETİMİ
Yaygın inanışın aksine, kronik etanol tüketimi kan basıncını düşürmediği gibi erkekler için günde 20–30 gram ve kadınlar için 10–20 gram etanolün aşılması kardiyovasküler sorunların gelişme riskinin daha çok artmasıyla sonuçlanıyor. Araştırmalar, hipertansiyon tanısı olan gençlerde yüzde 54 oranında alkol tüketimi olduğunu gösteriyor.
ANKSİYETE
Gözlemsel çalışmalara göre, genç yetişkinlerde anksiyete tanısı sonrasında hipertansiyon gelişme riski daha yüksek. Otonom mekanizmalardaki değişikliklere daha uzun süre maruz kalmayla açıklanan bu durum, hipertansiyon tanısı alan genç hastalarda anksiyetenin erken tespitine ve yönetimine dikkat çekiyor.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Konya Uzman Cinsel Terapist
📌Cinsel uyarılma bozukluğu kişinin cinsel aktivite için gerekli olan uyarılma düzeyini sağlayamamasıdır.📌Bu bozukluğun nedenleri karmaşıktır ve aynı anda birden çok faktör etkili olabilir.📌Stres, depresyon, kaygıbozuklukları, ilişki problemleri gibi psikolojik faktörler,📌Diyabet, hormonal dengesizlikler, nörolojik bozukluklar, kardiyovasküler hastalıklar gibi fizyolojik faktörler,📌Bazı ilaçların,…
View On WordPress
0 notes
Text
Kahve Tüketiminin Sağlık Üzerindeki Etkileri
Yeni bir araştırma, kafein seviyelerinin vücut yağ oranını etkileyebileceğini ve bu durumun tip 2 diyabet ile kardiyovasküler hastalıklara yakalanma riskini belirleyebileceğini ortaya koydu. Kahve İçmenin Yenilikçi Faydası İsveç’teki Karolinska Enstitüsü ile Birleşik Krallık’taki Bristol Üniversitesi ve Imperial College London’dan gelen araştırma ekibi, yüksek kafein seviyelerinin vücut…
#Araştırma#Bristol Üniversitesi#Imperial College London#kafein#Kahve#kardiyovasküler hastalıklar#Karolinska Enstitüsü#Sağlık#tip 2 diyabet#vücut yağ oranı
0 notes
Text
COVID-19 'un Tip 2 Diyabet Gelişimi Üzerindeki Etkileri
COVID-19 TİP 2 DİYABET RİSKİNİZİ ARTIRIYOR Bilim dünyası COVID-19 ‘un nihai sonuçlarına dair kapsamlı bir arayışın peşine düşerken, bu viral enfeksiyonun solunum sisteminden çok daha fazlasını etkileyebilen çok yönlü bir doğaya sahip olduğunu çok iyi biliyoruz. COVID-19 ‘un sadece bulaşıcı bir solunum yolu enfeksiyonu değil; aynı zamanda Tip 2 Diyabet, kardiyovasküler hastalıklar, böbrek, beyin…
View On WordPress
0 notes
Text
Koenzim Q10: Hücresel Enerji Üretimi İçin Takviye
Koenzim Q10 (CoQ10), vücudun enerji üretiminde hayati bir rol oynayan güçlü bir bileşiktir. Hücrelerin enerji merkezleri olan mitokondrilerde bulunur ve enerji üretimini destekleyerek, hem genel sağlık hem de performans için kritik bir katkı sağlar. Ben Tomris, bu yazıda, Koenzim Q10 hücresel enerji üretimi için takviye hakkında bilgiler vereceğim.
Koenzim Q10 Nedir?
Koenzim Q10 Nedir Koenzim Q10, ilk olarak 1955 yılında Festenstein ve ekibi tarafından kalp kasındaki mitokondriden izole edilmiştir. 1958 yılında ise Dr. Karl Folkers tarafından kimyasal yapısı aydınlatılmış ve fermantasyon yöntemi ile üretilmiştir. Ubikinon adıyla da bilinen bu molekül, "ubiquitous quinone" ifadesinden türemiştir ve tüm hücrelerde bulunduğu için “her yerde bulunan” anlamına gelir. Koenzim Q10, vücutta doğal olarak üretilen, yağda çözünebilen bir antioksidan olup benzokinon grubuna aittir. Koenzim Q10, üç farklı yöntemle üretilebilir: mikroorganizma fermantasyonu, hayvan dokularından ekstraksiyon ve kimyasal sentez. Ancak hayvan dokularından elde edilen yöntem oldukça maliyetlidir ve yaygın olarak tercih edilmez. İnsan vücudunda koenzim Q10'un etkili olabilmesi için, tüketilen gıdalardan yeterince emilmesi gerekir. Emilim oranı kişisel faktörlere göre değişkenlik gösterir; beslenme alışkanlıkları, yaş, cinsiyet, hamilelik ve emzirme durumu bu faktörler arasında yer alır. Koenzim Q10, ince bağırsaklarda emilir ve ardından diğer dokulara taşınır. Yağda çözünebilir bir bileşik olduğu için yağla birlikte alındığında emilim oranı artar. İlginizi Çekebilir; Doğal Enerji İçin En İyi Meyve ve Sebzeler
Koenzim Q10’un Faydaları Nelerdir?
Koenzim Q10, mitokondriyal solunum zincirinde rol oynayan ve enerji üretimi için kritik bir moleküldür. Eksikliği, metabolik enerjinin azalmasına yol açabilir. Peki, "Koenzim Q10 ne işe yarar?" sorusunun yanıtı nedir? İşte Koenzim Q10'un başlıca faydaları: - Güçlü Antioksidan Etki: Koenzim Q10, özellikle indirgenmiş formuyla, serbest radikalleri nötralize ederek hücre hasarını önler. Antioksidan özelliği sayesinde E vitamini ve selenyum gibi diğer antioksidanların etkilerini artırır. - Hücre Koruyucu: Hücrede protein, yağ ve DNA gibi önemli moleküllerin oksidasyonunu önler, bu sayede bu moleküller fonksiyonlarını sağlıklı bir şekilde yerine getirebilir. - Hücre Yenilenmesini Destekler: Apoptozis yani hücre ölümü sürecini engelleyerek hücrelerin sağlıklı kalmasını sağlar. - Kalp ve Damar Sağlığını Destekler: Koenzim Q10, nitrik oksit üretimini destekleyerek damarların genişlemesine yardımcı olur, bu da hipertansiyon gibi kardiyovasküler hastalıkların önlenmesine katkı sağlar. Ayrıca, kalp yetmezliği olan hastalarda kalp dokusundaki Koenzim Q10 seviyeleri genellikle düşüktür, bu nedenle kalbin pompalama işlevini iyileştirici etkileri olabilir. - Nörodejeneratif Hastalıklar Üzerinde Etkili: Koenzim Q10’un antioksidan etkisi, Alzheimer ve Parkinson hastalıklarında görülen oksidatif stresin olumsuz etkilerini hafifletebilir. Aynı zamanda bu hastalıklardaki mitokondriyal bozuklukları düzeltici etkileri olduğu da bilinmektedir. - Fibromiyalji Tedavisinde Yardımcı: Kronik yorgunluk, kas ağrısı ve uyku problemleriyle karakterize fibromiyalji hastalığı, mitokondriyal bozukluklar ve Koenzim Q10 eksikliği ile ilişkilendirilir. Bu nedenle Koenzim Q10 takviyesi, bu hastalığın belirtilerini hafifletebilir. - İnfertilite (Kısırlık) Üzerindeki Etkisi: Koenzim Q10, sperm fonksiyonlarını ve hareketliliğini artırarak kısırlık tedavisinde olumlu etkiler sağlar. - Bağışıklık Sistemini Güçlendirir: Bağışıklık sistemini destekleyerek hastalıkların önlenmesine yardımcı olur. Oksidatif stresi azaltarak diyabet gibi kronik hastalıklarda da fayda sağlayabilir. - Migren ve Diğer Kronik Rahatsızlıklar: Serbest radikaller ve inflamatuar bileşikler, migren gibi hastalıklara neden olabilir. Koenzim Q10’un antioksidan ve anti-inflamatuar özellikleri, migren semptomlarını hafifletebilir. - Yaşlanma Karşıtı Etkiler: Koenzim Q10, yaşlanma sürecini yavaşlatma potansiyeline sahiptir ve genel hücre sağlığını destekler. - Ağız Sağlığına Katkı: Diş çekimi sonrası yara iyileşmesini hızlandırıcı etkisi vardır ve ağız kuruluğunun giderilmesine yardımcı olur. Koenzim Q10, vücuttaki enerji üretiminden hücresel korumaya kadar birçok önemli fonksiyonu olan hayati bir moleküldür. Gerekli olduğunda takviye olarak alınarak birçok sağlık problemine karşı destekleyici rol oynayabilir.
Koenzim Q10 Eksikliği ve Sonuçları
Yaşlanma, stres, yetersiz beslenme ve bazı sağlık koşulları Koenzim Q10 seviyelerinde düşüşe neden olabilir. Bu eksiklik, hücresel enerji üretimini olumsuz etkiler ve sonuç olarak kronik yorgunluk, kas güçsüzlüğü, bağışıklık sistemi zayıflığı gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Ayrıca, kalp rahatsızlıkları, yüksek tansiyon, diyabet gibi durumlar da Koenzim Q10 seviyelerinin azalmasına neden olabilir. Bu tür durumlarda Koenzim Q10 takviyesi, enerji seviyelerinin artmasına ve genel sağlığın iyileştirilmesine katkıda bulunur. İlginizi Çekebilir; Enerji Artırıcı Doğal Yağlar
Koenzim Q10 Takviyesi Nasıl Kullanılmalı?
Koenzim Q10, genellikle takviye olarak alınabilir ve vücutta doğal üretimi azaldığında eksikliği gidermek için idealdir. Takviyeler, genellikle yumuşak jel kapsül formunda bulunur ve vücudun emilimini artırmak için yağlı bir öğünle birlikte alınması tavsiye edilir. Dozaj: Genellikle günlük 100-200 mg Koenzim Q10 takviyesi önerilir. Ancak kalp sağlığı sorunları veya kronik yorgunluk gibi durumlar için bu doz, doktor tavsiyesi ile artırılabilir. Düzenli Kullanım: Koenzim Q10 takviyesi düzenli kullanıldığında etkili sonuçlar verir. İlk etkiler genellikle birkaç hafta içinde fark edilirken, tam sonuçlar için uzun süreli kullanım gerekebilir. Yan Etkiler: Koenzim Q10 genellikle güvenlidir ve yan etkileri nadirdir. Ancak bazı kişilerde mide rahatsızlığı, baş ağrısı veya bulantı gibi hafif yan etkiler gözlemlenebilir. Bu tür yan etkiler yaşanırsa dozajın düşürülmesi faydalı olabilir.
Koenzim Q10 Takviyesinin Farklı Kullanım Alanları
Koenzim Q10 sadece enerji üretimi için değil, aynı zamanda çeşitli hastalıkların tedavi sürecinde de kullanılmaktadır. Migren tedavisinde, yaşlanma karşıtı ürünlerde ve nörolojik hastalıkların destekleyici tedavisinde önemli bir rol oynar. Migren Tedavisinde: Koenzim Q10’un migren ataklarını azaltmada etkili olduğu gösterilmiştir. Migren hastalarında enerji üretimindeki dengesizlikleri gidererek baş ağrısı sıklığını ve şiddetini azaltır. Nörolojik Hastalıklar: Parkinson ve Alzheimer gibi nörolojik hastalıklarda da Koenzim Q10 takviyesinin olumlu etkileri gözlemlenmiştir. Beyindeki hücrelerin enerji üretimini artırarak bu tür hastalıkların ilerleyişini yavaşlatmaya yardımcı olur. Koenzim Q10, hücresel enerji üretimi için vazgeçilmez bir bileşendir ve vücut sağlığı için kritik öneme sahiptir. Enerji seviyelerinin artırılması, kalp sağlığının desteklenmesi, cilt sağlığının korunması ve bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi gibi birçok fayda sunar. Düzenli Koenzim Q10 takviyesi ile genel sağlık durumu iyileştirilebilir ve yaşlanma süreci yavaşlatılabilir. Enerji üretimini destekleyen bu güçlü bileşen, her yaştan birey için önemli bir takviye seçeneğidir. İlginizi Çekebilir; Doğal Enerji İçin Bitkisel Çaylar Enerji Veren Doğal Atıştırmalıklar Spirulina: Doğal Enerji ve Besin Deposu Read the full article
0 notes
Text
Noodle Nedir? Hazır Noodle Zararları ve Sağlığımıza Etkisi
Noodle, genellikle un, su ve bazen yumurta ile yapılan bir tür hamurdan yapılan yemektir. Bu hamur genellikle ince şeritler halinde kesilir ve çeşitli biçimlerde olabilir. Noodle, dünya genelinde birçok kültürde farklı şekillerde hazırlanarak tüketilen bir besindir. Günümüzde hızlı yaşam temposu, beslenme alışkanlıklarını da etkilemiş ve birçok kişi hazır gıdalara yönelmiştir. Bu hazır gıdalar arasında sıkça tercih edilenlerden biri de noodle olarak bilinen çabuk pişen makarna ürünleridir. Noodle, genellikle un, su, yumurta ve tuz gibi basit malzemelerden yapılan, hızlı bir şekilde pişirilebilen ve çeşitli soslar veya baharatlar ile lezzetlendirilen bir tür makarnadır. Ancak, bu pratik gıda ürününün sağlık üzerindeki etkileri konusunda dikkatli olunması gerekmektedir. Hazır Noodle'ın Zararları: - Yüksek Miktarda Şeker ve Tuz İçerir: Birçok hazır noodle ürünü, yüksek miktarda şeker ve tuz içerir. Aşırı şeker tüketimi obezite, diyabet ve kardiyovasküler hastalıklar gibi sağlık sorunlarına yol açabilir. Aynı şekilde, yüksek tuz içeriği hipertansiyon riskini artırabilir. - İlave Edilmiş Koruyucu Maddeler: Bazı hazır noodle ürünleri, raf ömrünü uzatmak ve ürünün dayanıklılığını artırmak amacıyla kimyasal koruyucu maddeler içerebilir. Bu maddelerin uzun vadeli sağlık etkileri konusunda endişeler bulunmaktadır. - Düşük Besin Değeri: Genellikle düşük kaliteli karbonhidratlar ve sınırlı miktarda protein içeren hazır noodle ürünleri, sağlıklı bir beslenme için gerekli olan vitamin ve mineralleri yeterince sağlamaz. - Trans Yağ İçeriği: Bazı hazır noodle ürünleri trans yağ içerebilir. Trans yağların aşırı tüketimi, kalp hastalıkları riskini artırabilir. - Yüksek Kalori İçeriği: Hazır noodle, genellikle yüksek kalorili bir gıdadır ve aşırı miktarda tüketildiğinde kilo artışına neden olabilir. Hazır Noodle'ın Sağlığımıza Etkileri: - Hızlı ve Pratik Bir Seçenek: Yoğun iş temposu nedeniyle zamanı sınırlı olan bireyler için hazır noodle, hızlı ve pratik bir beslenme seçeneği sunar. - Ekonomik Olabilir: Hazır noodle, genellikle düşük maliyetli bir beslenme seçeneği olabilir, bu da bütçe dostu bir alternatif sunar. - Çeşitli Lezzet Seçenekleri: Farklı soslar ve baharatlar kullanılarak hazır noodle çeşitli lezzetlere sahip olabilir, bu da monoton bir diyeti zenginleştirebilir. Ancak, bu avantajlara rağmen, hazır noodle'ın sağlıklı bir diyetin yerine geçmemesi ve dengeli bir beslenme programının bir parçası olarak tüketilmesi önemlidir. Ayrıca, beslenme uzmanlarına danışarak ve ambalaj etiketlerini dikkatlice okuyarak daha sağlıklı alternatifleri tercih etmek önemlidir.. Read the full article
0 notes
Text
Psikolojik Risk Faktörleri Kalp Sağlığını Tehdit Ediyor
Psikolojik sorunlar, kalp sağlığını olumsuz etkileyen önemli faktörlerden biridir. Depresyon, anksiyete, bipolar bozukluk ve şizofreni gibi ruhsal bozukluklar, kardiyovasküler hastalıklar riskini artırmaktadır. Aile Hekimliği Uzmanı Dr. Aslı Azakoğlu Karaca, bu konuda yaptığı açıklamada, psikolojik rahatsızlıkların kalp-damar sağlığı üzerindeki etkilerinin önemli olduğunu vurgulamış ve stresle başa çıkmanın kalp sağlığı için kritik olduğunu belirtmiştir. Her yıl 29 Eylül'de kutlanan Dünya Kalp Günü'nde, kalp krizine bağlı ölümleri önlemek için yaşam tarzı değişikliklerinin önemi gündeme getiriliyor. Türkiye'de her yıl 300.000 kalp krizi vakası yaşanmakta ve 125.000 kişi hayatını kaybetmektedir. Sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz, sigara ve alkolden uzak durma gibi önlemlerle bu ölümlerin dörtte üçünden fazlasının önlenebileceği vurgulanmaktadır. Dr. Karaca, kalp sağlığı için 7 temel maddeyi hatırlatıyor: - Sıfır sigara: Sigara ve tütün ürünlerinden kaçının. - Günlük 30 dakika egzersiz: Orta şiddetli aktiviteler yapın. - Günde 5 porsiyon sebze ve meyve tüketimi. - Kan basıncınızı kontrol edin: 140 mmHg'nin altında tutulmalı. - Kolesterol değerlerinizi kontrol edin: Total kolesterol 190 mg/dL altında olmalı. - Sağlıklı kiloya sahip olun: Obeziteden kaçının. - Sıfır diyabet: Diyabetin önlenmesi büyük önem taşır. Bu yaşam tarzı değişiklikleri, kalp sağlığını korumanın temel anahtarı olarak önerilmektedir. Read the full article
0 notes
Text
Ofis Çalışmalarında İş Sağlığı ve Güvenliği
Ofis çalışmalarında iş sağlığı ve güvenliği az tehlikeli olarak değerlendirildiğinden maalesef göz ardı ediliyor. Ancak, çalışanların büyük çoğunluğunu kapsayan çalışma ortamlarından biri de ofislerdir. İş Sağlığı ve Güvenliği ’ne İlişkin Tehlike Sınıfları Tebliği’ne bakıldığında ofis çalışma ortamları az tehlikeli olarak değerlendirilmekle birlikte, bu ortamlarda çalışanları etkileyebilecek görünür veya gizli tehlike ve riskler söz konusu olabilmektedir.
Ofislerde İş Sağlığı ve Güvenliği
Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre; dünyada insanların ’i iş kazası veya iş hastalıkları ile karşı karşıya kalmaktadır. Dünya’da gerçekleşen ölümlerin %3.9’u bu sebeplerle olmaktadır. Günümüzdeki işsiz kişilerin ’u daha önce yaşadıkları iş kazası ve iş hastalığı sebebiyle iş sahibi olamamaktadırlar. İş kazası ve meslek hastalıkları sebebiyle gerçekleşen ölümlerde mesleki kanser , kardiyovasküler hastalıklar oranındadır. En çok harcama yapılan hastalıklar, ergonomik riskler sonucunda ortaya çıkan kas ve iskelet sistemi ile alakalı hastalıklardır. Ergonomi Ergonomi bireysel çalışma bilimidir; çalışanların tüm özelliklerini ve yeteneklerini araştırarak işin çalışana, çalışanın ise işe uyumu için gerekli olan tüm koşulları yerine getirir. Ergonominin bilimsel tanımı ise şu şekilde yapılmıştır; "İnsan anatomik niteliklerini, antropometrik yapısını, fizyolojik yeterlilik ve toleranslarını göz önünde bulundurarak; çalışma ortamı düzeni ve insan - makine - ortam uyuşumunun temel kuramlarını araştıran bir bilim disiplinidir." şeklinde yapılmıştır. Ergonomiye aynı zamanda kısa ama genel bir tanım ile "fiziksel çevrenin bireye uydurulması süreci" diyebiliriz. Günümüz sanayi döneminde makine - insan ilişkisinin artmasıyla birlikte, kullanılan eşya, malzeme, makine, ofis, çevre vs. gibi fiziksel çevre birimlerinin insana uyumlaştırılması önem kazanmıştır. Öyle ki artık sadece fiziksel çevrenin ergonomisi olmamakla beraber, bilgisayar yazılımları, internet, web dizaynı vs. öğelerinin de çalışana uyumundan söz edebiliyoruz. Ergonomi’nin Amacı İnsanlar geçmişten günümüze daha rahat ve kaliteli bir yaşam sürdürmek için sürekli uğraş vermişlerdir. Birkaç örnek verecek olursak; oturarak yemek yemenin ayakta yemeğe göre daha sağlıklı olduğunu anlaması, daha sonra yerde yemek yerine üzerini düzleştirdiği bir taşın üzerine oturarak yemesi, daha sonraları ise amacına uygun günlük eşyaların yapımını gerçekleştirmesi ve tekerleği bulması. Yaşlandığında ise destek sağlamak amacıyla bir ağaç dalı kullanmış ve bu giderek baston halini almıştır. Önceleri açık alanda yaktığı ateş için ileriki zamanlarda bir ocak yapmış, ardından tavandan bir delik açarak baca yapmış, çıkan dumanın kendisini rahatsız etmediğini görmüştür. Deneme yanılma yöntemiyle de olsa insanların gereksinimlerinin farkına varılmasıyla ergonomi biliminin gelişmesi sağlanmıştır. Bir anlamda ergonomi kurallarını uygulamaya çalışmışlardır. Çalışanın sağlığını ve güvenliğini korumak, yaralanma, hastalık ve sakatlıkları engellemek ve iş verimini yükseltmek ergonominin esas amacıdır. Çalışanlarda işe bağlı sakatlıkların en önde gelen nedenlerinden biri kas - iskelet sistemi hastalıklarıdır ve günümüzde en yaygın ve önemli sağlık sorunları arasında yer alır. Ergonomide çalışanı kas-iskelet yaralanma ve hastalıklarından korumak ilk hedef olarak belirlenebilir. Ergonomi, işle ilgili sağlık sorunlarının yok edilebilmesi, iş verimin yükseltilebilmesi için iş ortamı tasarımının nasıl olacağını ve çalışana nasıl uyumlaştırılacağını amaçlar. Başka bir ifade ile, çalışanın işe değil işin çalışana uydurulması hedeflenir. Örneğin, çalışanın evraklara, dosyalara vs. ulaşmak için gereksiz yere uzanmasını önlemek amacı ile çalışma masasının yüksekliğinin ve genişliğinin çalışanın ihtiyacına göre tasarlanması gerekir. Ergonomi; yaşam kalitesini arttırmakla birlikte, kişilerin yaşamının kendilerine elverişli hale getirilmesini amaçlar. Çalışma saatlerinin düzenlenmesi, çalışanların fizyolojik özelliklerine uygun çalışma düzeni sağlanması, kullanılan malzemelerin işe ve kullanan kişiye uyumunun sağlanması ergonominin amaçlarındandır. Ergonominin diğer amaçları şunlardır; - Yaşam kalitesini yükseltmek - İş memnuniyetini artırmak - İşte istenir insan değerini arttırmak - Yürütülen işin etkililiğini ve etkinliğini yükseltmek - İş günü kaybı ve hastalıkların mali boyutunu düşürmek - İş kazası sonrası işe dönüşleri basitleştirmek - Şirkete rekabet imkanı yaratmaktır Bu hedeflere ulaşmak için ilgili bilim dalları, devlet kurumları, endüstri ve sivil toplum kuruluşları işbirliği içinde çalışmalıdır. Ergonominin tanımında yer alan işin insana uygun hale getirilmesi aşağıdaki maddeleri kapsamaktadır: - Çalışma ortamı olumsuz koşullarının düzeltilebilmesi için gerekli tüm önlemlerin alınması, - Çalışma prosesinin çalışanın zihinsel ve bedensel yeteneklerine göre uyarlanması - Kullanımı kolay araç gereçlerin temin edilmesi - Çalışma sürelerinin, koşullarının, biçiminin çalışana en uygun hale getirilmesi - İş temposuna, çalışma saatlerine ve monotonluğa bağlı olarak oluşabilecek zorlanmaların engellenmesi ya da en aza indirilmesi - Çalışma kalitesini iyileştirecek düzeltmelerin yapılması - Bütün bu faaliyetler sırasında çalışanın sağlığını ve güvenliğini tehdit edecek tehlikeleri ortadan kaldırabilecek önlemleri almak sayılabilir.
Ofis Çalışmalarında İş Sağlığı ve Güvenliği
Ofisler diğer işyerlerinin çalışma ortamlarına nazaran daha güvenli görülmekle birlikte aslında birçok kazanın da yaşandığı ortamlardır. Elektrik, takılma, düşme ve kayma olayları, kimyasallar, ergonomi, doğal afetler ve elektromanyetik radyasyon gibi başlıklar ofislerde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanmasında ele alınması gerekir. İş sağlığı ve güvenliği açısından görünür veya gizli birçok risk faktörü içeren ofisler iş kazaları ve özellikle meslek hastalıkları yönünden ele alınmalıdır. Ofis çalışma ortamlarında meydana gelen iş kazalarının inşaat, metal, plastik, tekstil ve maden gibi diğer sektöründe oluşan iş kazalarına nazaran daha az sayıda gerçekleşmesi bu çalışma alanına olan ilginin azalmasına neden olmaktadır. Bu konuda kaza sayılarının azlığına ve çokluğuna bakılmaksızın, insan sağlığı temel alınmalı, ofis çalışma ortamları da iş sağlığı ve güvenliği açısından ehemmiyetle incelenmelidir. Özellikle günümüzde ofis çalışanlarında meydana gelen meslek hastalıklarının artması bu konunun önemini alenen göstermektedir. İş Kazalarını Önleme Yöntemleri İş kazalarının durdurulabilmesi veya azaltılabilmesi, ancak iş kazalarına sebep olan, çalışanların güvensiz hareketlerinin ve işyerlerindeki güvensiz görünen durumların yok edilmesi veya minimuma indirgenmesi ile olacaktır. Bilindiği üzere çalışanlar, kendilerine has bedensel, mental ve zihinsel özelliklere sahiptir. Her çalışanın elinden gelen meslek, gelebileceği başarı ve uygun değer aktivite becerileri birbirinden ayrı ve sınırlı olabilmektedir. Öte yandan çalışan, işletmede birçok değişken faktörlerin etkisi altında kalmaktadır; sıcaklık, nem, hava akımı, aydınlatma eşiği, gürültü eşiği, toz gibi… Bu gibi çalışma koşulları, çalışanlarda kısıtlı fiziksel ve zihinsel enerjiye sebebiyet vermekle birlikte, işlerini verimli yapabilmelerine engel olmaktadır. Çalışma süresi boyunca tüketilen enerji artış göstermekte, bunun sonucunda çalışanda bıkkınlık ve yorgunluğun başlamasına, aynı zamanda vücudumuzdaki sistemlerin baş rolü olan temel organların düzgün çalışmamasına ve zarar görmesine sebep olmaktadır. Dolayısıyla, çalışanda geçimsizlik, iletişim sorunu, memnuniyetsizlik, dikkat eksikliği gibi olumsuz hareket ve durumlara yol açarak işyerinde iş kazası geçirme olasılığını arttırmaktadır. İş kazalarını önlemenin bir diğer yolu ise, kuşkusuz tüm çalışanların iş sağlığı ve güvenliği, işyerindeki tehlike ve riskler, belirlenen talimat ve kurallar konusunda eğitim almaları ve eğitimlerin önemi konusunda yeterli bilince kavuşturulmalarıdır. Verilen iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinde, güvenli hareket etmenin şahsi yükümlülük ve çalışma şartı olduğu, işletme için, üretim için yerine getirilen her sorumluluğun emniyetli bir biçimde yapılması gerektiği mutlaka belirtilmelidir. Güvensiz durumlara engel olma konusunda öncelikle insan sağlığı ve güvenliğini tehlikeye sokacak iş ortamlarından kaynaklanan risklerin belirlenmesi gerekir. Daha sonra bu risklerin ortadan kaldırılmasına yönelik önlemler planlanır ve gerçekleştirilir. İşyerinde güvenli olmayan durumları ortadan kaldırmak, iş kazalarının önlenmesinin en etkili yoludur. Bu konu üzerine yapılan çalışmalar daha kolay olmakla beraber sonuçları süreklilik gösterdiğinden daha etkilidir. Ofis Hastalıkları Ofis hastalıkları, devamlı hareketsiz kalma, sürekli aynı hareketleri yapma, ekranlı ve klavyeli araçlarla çalışma, uygunsuz duruşlar, el ile fazla hareket olduğu için aşırı yüklenmeler ile multisistemik hastalıklar olan ofis hastalıkları meydana gelmektedir. Yine, ofis çalışma ortamında olumsuz termal konfor, gürültü fazlalığı, aydınlatma eksikliği veya yüksekliği ve ergonomik olmayan çalışma düzeni vb. koşullar sebebiyle de ofis hastalıklarına yakalanmak kaçınılmaz olacaktır Ofis hastalıkları şu başlıklar altında gruplandırılabilir; Kas - İskelet Sistemi Hastalıkları Ofislerde en önemli sağlık sorunu olarak ortaya çıkan ve çalışanlarda en sık görülen ofis hastalığı işe bağlı kas – iskelet sistemi hastalıklarıdır. Genellikle boyunda, omuzlarda, belde, dirsekte ve özellikle bileklerde yumuşak dokulardaki (kas, tendon, bağ, sinirler ve damarlar) incinmeler meydana gelmektedir. Birikimli (tekrarlı) travma bozuklukları da denilen bu rahatsızlıklar aynı zamanda huzursuzluk, ağrı, yorgunluk, şişlik, sertleşme, uyuşma, karıncalanma gibi rahatsızlıklar da görülmektedir. Bu tür rahatsızlıklara yol açabilecek ortak risk faktörleri olarak; tekrarlanan hareketler, statik (durağan) yük ve sürekli efor (güç harcama), ters (uygunsuz) duruşlar, mekanik temas stresi gösterilmektedir. Kas hastalıkları genellikle uzun süreli klavye kullanımına bağlı olarak çalışanların kol bölgesinde meydana gelmektedir. Zamanla yaş ilerledikçe bu vücut kısımlarında osteoporoz riski artacaktır. Dolaşım Sistemi Hastalıkları Devamlı gergin olmak, yüksek tansiyon ve kalp krizi gibi dolaşım sistemiyle alakalı hastalıklarda en önemli etkenlerdendir. Strese ek olarak azalmış hareket yetersizliği ve obezite, kalp ve damar hastalıklarının oluşmasında risk etmenleridir. Alerjik Hastalıklar Çalışanların havasız ve kapalı mekanlarda birlikte çalışmaları, dokuma veya yünlü ofis eşyaları, tütün ürünü tüketimi, genellikle ofis ortamında tercih edilen klima ve iklimlendirme makinaları gibi etkenler sebebi ile meydana gelmektedir. Ofislerde kullanılan kırtasiye malzemeleri alerjik cilt hastalıklarına sebep olabilmektedir. Klimalarla bulaşan lejyoner hastalığı da ofis ortamında çalışanları tehdit edebilir. Psikolojik Hastalıklar Devamlı gergin çalışanlarda sinir, mutlu olamama, toplumsal ve ikili ilişkilerde anlaşmazlıklar gibi problemlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ofis çalışanlarında ayrıca göz bozuklukları ve vücudun bazı kısımları ve organlarında görülen rahatsızlıklar da ofis hastalıklarını oluşturmaktadır. Ofis Hastalıklarından Korunmak İçin - Düzenli aralıklarla egzersiz yapılmalı, fiziksel aktivitelerde bulunulmalıdır - Belirli uyku düzeni oluşturulmalı ve yeterince dinlenme zamanı yaratılmalıdır. - Ofis dizaynının çalışana uyumlu, ergonomik olması sağlanmalıdır - İş yaşantısı dışında hobilere de zaman ayrılmalıdır Ekranlı Araçlarla Çalışma Ekranlı Araçlarla Çalışmalarda Sağlık Ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik’te ekranlı araç tanımı şu şekilde yapılmıştır; uygulanan işlemin içeriğine bakılmaksızın ekranında harf, rakam, şekil, grafik ve resim gösteren her türlü araç. Çalışanların bilgisayar kullanırken fiziksel rahatsızlık hissetmesi durumu, ofis düzeninde ergonomik problemlerinin varlığına işaret edecektir. Ofis ortamında ergonomik problemlerin varlığı, çalışma ortamının sağlıklı ve güvenli olmasını, çalışanların motivasyonunu, iş verimini, çalışanların birbirleriyle olan ilişkilerini, işyerlerine olan güvenlerini ve bağlılıklarını bir süre sonra muhtemel etkileyecektir. Uzun süreli bilgisayar kullanımına ilişkin günde sürekli olarak yaklaşık 4 saatten fazla bilgisayar kullanmak kas ve iskelet sistemimiz için yüksek düzeyde risk olacaktır. Buna ilave olarak gün içerisinde bilgisayar kullanım zamanı, şekli açısından vücudumuzda en çok boyun kısmı olmak üzere bel, sırt, omuz ve kollar etkilenen bölgelerimizdir. Ekranlı araçlar ile çalışmalarda kullanılan monitör, klavye, çalışma masası veya yüzeyi, çalışma sandalyesi gibi donanımları ayrıntılı olarak ele alacak olursak; Monitör; Çalışma esnasında monitöre bakıldığında ekrandaki simgeler rahatlıkla ayırt edilebilir olmalıdır. Bakılan görüntü sabit olmalı, ekranda titreme vb. problemler olmamalıdır. Ekran parlaklığı ve kontrastını kendi ihtiyacına göre çalışan kolaylıkla ayarlayabilmelidir. Çalışanın tercihine göre ekran, yönlendirilmesi ayarlanabilecek özellikte olmalıdır. Monitör harici bir parça ve herhangi bir masa üzerinde rahatlıkla kullanılabilir olmalıdır. Çalışanın görmesini engelleyecek ışık yansımalarını engellenmelidir. Ekran ile çalışanın göz hizası arasında en az 65 cm mesafe olmalıdır Genel olarak ekranlı araçlar ile çalışanların kullandıkları monitörü mümkün olduğunca kendilerinden uzağa yerleştirmeleri, görünümü kolaylaştırması açısından yazı karakterinin boyunu arttırmaları kendileri açısından daha sağlıklı olacaktır Klavye; Klavyenin çalışanın el ve kollarının yorulmaması ve rahatça çalışabilmesi için ekrandan ayrı ve hareketli olması gerekir. Olası bilek ağrıları ve rahatsızlıkları, çalışanın bileklerini dayayabileceği klavyenin ön tarafına koyulan özel bir destek ile engellenmiş olur. Çalışma pozisyonuna göre, klavye ve tuşların rengi parlamamalı, kolayca görülebilecek ve okunabilecek şekilde olmalıdır. Çalışma Masası; Ekran, klavye, fare, evraklar ve diğer malzemelerin rahat bir şekilde yerleştirilebilmesine imkan verecek biçimde, ışık yansıması yapmayacak nitelikte ve uygun genişlikte olmalıdır. Gününün çoğunu masa başında geçiren çalışanlar için en doğru ve ergonomik masa tasarımı yarım daire şeklinde olandır. Ekranlı araçlar ile çalışmalarda dokümanlar ve ekran arası gözler ve boyun sürekli hareket halinde olacağından bir süre sonra ağrılar ve rahatsızlar başlatacaktır. Bunun engellenmesi, daha verimli ve daha sağlıklı çalışmalar yapılabilmesi açısından ayarlanabilir özellikte doküman tutucu kullanılması tavsiye edilir. Çalışma Sandalyesi Çalışma sandalyesi veya koltuğu bireyin uygun bir şekilde oturabileceği ve rahatlıkla yönünü ayarlayabileceği biçimde olmalıdır. Oturulan kısım her yöne rahatlıkla kalibre edilebilmelidir. Ergonomik koltuklarda oturma yerinin omurganın maruz kalacağı bükülme ve yüklenmelere karşı destekleyici (etkileri yumuşatıcı) olması gerekmektedir (Gültekin ve Hastürk, 2013). Çalışanın ayaklarının yere tam basmadığı durumlarda ve istenildiğinde operatöre uygun bir ayak dayanağı sağlanmalıdır. Ergonomik sandalye için örnek olarak bürosit ve adore markaları verilebilir. Uygunsuz Davranışlar Doğal duruşun dışındaki duruşlar uygunsuz duruşlar olarak tanımlanmaktadır. Yapılan faaliyet için en emniyetli ve ergonomik duruş, kişinin doğal duruşu olacaktır. Uygun olmayan pozisyonlar kas ve eklemlere yüklenerek vücudun fiziksel sınırlarını zorlar, sonrasında istenmeyen meslek hastalıklarına yakalanma riskini arttırmış olurlar. Çalışanların dikkat etmedikleri uygunsuz duruşlara örnek olarak gün içerisinde iki saatten fazla yapılan aşağıdaki faaliyetler sıralanabilir: - Diz üzerine çökerek çalışmak - Beli bükerek veya eğilerek çalışmak - Ayaklara dayanak sağlamadan oturmaktır Statik duruş: Bireyin sürekli aynı konumda uzun süre durarak çalışması gereken duruşlar olabilir. Bu durumda kan akışı bir süre sonra engellenecek, kaslarda yorgunluk durumu ve ezilmeler oluşacaktır. Ergonomik iyileşmelerle statik duruşun etkileri sınırlandırılabilir. Termal konfor Çalışanların en az sekiz saatini geçirdiği ofislerdeki sıcaklık,nem ve hava akım��nın sağlanması kişilerin sağlığını ve verimini doğrudan etkilemesi nedeniyle son derece önem teşkil etmektedir. Ofis iç hava sıcaklığının ne çok az ne de çok yüksek seviyede olması sağlanmalıdır. 20-26 °C, optimum ortam sıcaklığı olarak kabul edilmektedir. İç ortamdaki nem miktarı ısıl konforu belirleyen diğer faktördür. Normalin üzerinde nem bulunan bir çalışma ortamı kişiye sıkıntı verecektir. Normal seviyenin dah altında bulunan nem miktarı ise çalışanda burun, göz ve ağız kuruluğu meydana gelecektir. Bu sebeple vücut su kaybeder ve çalışan sürekli su içmek ister. İç ortam bağıl nem değeri -70 aralığında olmalıdır. Aydınlatma Güvenli çalışma ortamının sağlanması için, işyerindeki tehlikelerin görünür kılınması ve iş güvenliği koşullarının iyileştirilmesi gerekmektedir. Aydınlatma güvenli ve uygun görüş alanı oluşturulması adına işletmelerde önemli bir yer almaktadır. İSG açısından ise aydınlatmanın iş kazalarının önüne geçmesinde de büyük bir etkisi bulunmaktadır. Genellikle aydınlatma şiddetinin 200 lüksten az olduğu işletmelerde iş kazaları meydana gelmektedir Ofislerdeki aydınlatma ihtiyacı, yapılan faaliyetlere göre değişiklik gösterebilir. Doğal aydınlatma ve yapay aydınlatma olmak üzere iki şekilde sağlanabilir. Ofis tasarımı çalışanlar üzerinde olumlu etki yaratacağından bolca güneş ışığından yararlanılabilecek biçimde yapılmalıdır. Gerekli durumlarda kişisel aydınlatma olarak doğru yere konulması şartıyla masa lambası kullanılabilir. Psikolojik Faktörler Ergonominin çalışan ve iş ortamı arasındaki uyumu sağlamada sadece teknik düzenlemeye ağırlık vermesi yeterli değildir, bu düzenlemenin yanında çalışanın psikolojik yapısının dikkate alınarak işe uyumunun sağlanması gerekmektedir. Çalışan psikolojik yönden tatmin edildiği müddetçe işletmelerin veya kurumların verimliliği artacak, örgüt içi tüm ilişkiler ve işin yapılması istenilen düzeyde olacaktır. Ofislerdeki psikolojik risk faktörlerini çalışandan, işin yapısından ve işletmenin yapısından olmak üzere üç başlık altında inceleyebiliriz
Ofis ve Ergonomi
Günümüzün çoğu zamanını alsa da geçimimizi sağlamak için çalışmak zorundayız. Ofis işi, sektör bazında farklılık gösterse bile çalışanların büyük bir çoğunluğunu oluşturduğu bir gerçektir. Ofis çalışanlarının çalışma saatlerinin hemen hemen tamamını masa başında geçirdiği görülmektedir. Ofis, işletmelerin yönetimini sağlamak için masa başı çalışmaların yapıldığı alandır. Ofis denilince aklımıza hesap kitap işlerinin yapıldığı, rapor ve belgeler hazırladıkları, ödemeler ve araştırmalar yaptıkları, bir nevi hizmet üretimi yapan insanların var olduğu ortam olarak akla gelir. Tek başına belirli bir hizmet üretmeye yönelik ofisler olduğu gibi, daha büyük bir işletmenin öğesi olarak, bu işletmenin hedefinin gerçekleştirilmesinde diğer bölümlere yardımcı, onlara destek hizmeti sağlayan ve işlerini kolaylaştıran ofisler de olabilir. Modern ofisler basit önlemler ile engellenebilecek potansiyel tehlikelerle doludur. Read the full article
0 notes
Text
En iyi tansiyon ilaçları isimleri için hangi doktora gidilir 👉👉 https://kahgo.ru/52J2xWK
📢 HEART STRONG - ILK KULLANıMDAN ITIBAREN NORMAL KAN BASıNCı. KALıCı SONUÇ
Akşamları bacaklarınız şişiyor mu? Ayak tabanlarınız ve ayaklarınız şiş mi, ayak bileklerinizde lekeler var mı? Bunlar, damarlarda ödemin, yani tıkalı damarların duvar çeperlerinde oluşan sıvının işareti olabilir. Ödem, kan dolaşımını olumsuz etkilediğinden adale ağrısı ve kas kramplarına neden olur. Herkes, felcin ve kalp krizinin kolesterolün tıkadığı damarların bir sonucu olduğunu bilir.
Kardiyovasküler hastalıklar. Ne var ki çok az kişi bunun buz dağının sadece görünen kısmı olduğunun farkındadır. “Tıkalı damarlar” tedavi edilemez olduğu varsayılan her 10 kronik hastalıktan dokuzunun sebebidir. Baş ağrısı, tansiyon oynamaları. Eklemleriniz ağrır, yükünüzü taşıyamaz, boynunuzu neredeyse döndüremez veya eğemezsiniz. Akşamları bacaklarınız, sabahları ise yüzünüz şişer. Kulaklarınız çınlar. Elleriniz ve parmaklarınız hissizleşir. Ayaklarınız hep soğuktur. Görme bozukluğu başlar. Hafızanız kötüleşir. Hiçbir şeyi yapmak için enerji bulamazsınız. Hipertansiyon için hangi doktor.
Çoğu kişi bunu yaşlanmak olarak tarif eder ama bu doğru değildir. Hipertansiyonunuz varsa ne içmelisiniz zararları. Damarlar neden %90 oranında sağlığınızdan sorumludur? Kolesterole ek olarak damar çeperlerine başka ne depolanır? Sağlıksız damarların 4 bariz ve 7 gizli belirtisi Damarlarınızı evde kendiniz güvenli bir şekilde nasıl temizleyebilirsiniz? Bu soruların cevaplarını, İstanbul’daki Tıp ve Eczacılık Üniversitesi, Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı, Beyin Cerrahı Profesör Doktor Hasan Çakır’dan aldık. Tansiyona nefes darlığına. Doktor Çakır, bugüne kadar 100 binin üzerinde açık beyan cerrahisi gerçekleştirdi. Hipertansiyon ne yememeli. En genç hastası 2 günlük bir bebekti. Yüksek tansiyon ilacı oldu ne yapmalıyım çizgi.
Dr. Gebelikte hipertansiyon ilacı 0-6 ay. Çakır’ın en karmaşık işlemleri herkesin anlayabileceği şekilde basit kelimelerle açıklamak gibi bir yeteneği de var. Concor tansiyon ilacı mı. Bugüne kadar yazdığı, tıp eğitimi almamış kişilere yönelik 47 kitabı ve sağlık rehberi mevcut. Yüksek tansiyon ilacı oldu ne yapmalıyım gibi gelirim. Damarların sağlığımızın %90’ınından sorumlu olduğuna ve genel sıhhatimizin damarlarımızın ne kadar temiz durumda bulunduğuna bağlı olduğuna inanıyor. En iyi tansiyon ilaçları isimleri rağmen miyim. Damarlar neden sağlığımızın %90’ını temsil eder? Sayın Doktor Çakır, birçok kez bedenimizdeki damarların sağlığımızın %90’ınından sorumlu olduğunu belirttiniz. Yüksek tansiyon ilacı uygulamaları değin içinde. Bunun sebebini açıklar mısınız? İnsan bedenindeki en büyük organ hangisidir? Bu sorunun cevabını çok az kişi bilir. Kan basıncı tabletleri pdf. Tıp eğitimi almış kişiler bile bazen, beyin veya karaciğer diyerek yanlış cevap verebilir. Yüksek tansiyon ilacı oldu ne yapmalıyım zaman. Kurnazlar insanın cildi diyebilirler. Tansiyon ilaçları kilo verdirir mi.
En iyi tansiyon ilaçları isimleri için hangi doktora gidilir #En #iyi #tansiyon #ilaçları #isimleri #için #hangi #doktora #gidilir
#ilaçları#alınmalı#tek#hapları#tansiyon#en#ilaçlar#ne#tedavi̇si̇#iyi#gidilir#hipertansiyon#sorgulama#gebelikte#bir#hastalıklara#ilgili#hangi#ile#kullanılır#öneriler#yüksek#faktörü#hipertansiyonda#isimleri#sayfası#nefroloji#basınç#risk#doktora
0 notes
Text
Sertleşme Bozukluğu Nedenleri ve Tedavi Yöntemleri
Sertleşme bozukluğu (erektil disfonksiyon), bir erkeğin tutarlı bir şekilde bir ereksiyon elde edememesi veya sürdürememesi durumudur ve pek çok faktörden kaynaklanabilir. Fiziksel sebepler arasında kalp hastalıkları, diyabet, yüksek kan basıncı, yüksek kolesterol ve obezite gibi sağlık durumları bulunur. Ayrıca, hormon düzeylerindeki değişiklikler, tiroid problemleri, alkol ve bazı ilaçların yan etkileri de ED'ye yol açabilir. Ancak, sertleşme bozukluğunun altında yatan nedenler sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik faktörler de olabilir. Stres, anksiyete, depresyon ve düşük özgüven gibi durumlar, bir erkeğin cinsel performansını etkileyebilir ve ED'ye neden olabilir. Psikolojik faktörler, özellikle genç erkeklerde sertleşme bozukluğu yaygın nedenlerindendir. Erektil disfonksiyonun tedavisi, altta yatan nedenlere bağlıdır. Fiziksel nedenler için ilaçlar, vakum cihazları, hormon tedavileri ve bazen cerrahi gibi çeşitli tedavi yöntemleri mevcuttur. Psikolojik etkilerin üstesinden gelmek için ise psikoterapi, davranışsal terapi ve çift terapisi gibi yaklaşımlar faydalı olabilir. Cinsel terapi, ED'nin psikolojik yönlerini ele almak için özel olarak tasarlanmıştır ve bireyin veya çiftin duygusal durumunu iyileştirerek cinsel işlev üzerindeki olumlu etkileri hedefler. Her durumda, ED tedavisi kişiselleştirilmeli ve hem fiziksel hem de psikolojik faktörler göz önünde bulundurularak kapsamlı bir yaklaşım izlenmelidir. Psikiyatrist ve psikologlar, bu sorunların üstesinden gelmek için erkeklere rehberlik edebilir ve onlara destek olabilir.
Erektil Disfonksiyonun Nedenleri
Fiziksel Sağlık Durumları ve ED Erektil disfonksiyonun ortaya çıkmasında birçok fiziksel sağlık durumu etkilidir. Kardiyovasküler hastalıklar, ereksiyonu sağlayan kan akışını engelleyebilirken; diyabet, sinir hasarına yol açarak penil duyarlılığı azaltabilir. Hormonal dengesizlikler ve bazı kronik hastalıklar da ereksiyon sürecini doğrudan etkileyebilir. Ayrıca, prostat ameliyatları ve pelvik bölgeye yönelik tedaviler de ED'ye neden olabilen fiziksel faktörler arasındadır. Psikolojik Faktörlerin Rolü Psikolojik faktörler, özellikle ereksiyonu başlatan ve sürdüren beyindeki süreçler üzerinde etkili olabilir. Stres, anksiyete ve depresyon gibi durumlar, seksüel uyarımlara yanıt verme yeteneğini azaltabilir. Ayrıca, performans kaygısı ve düşük özsaygı, erkeklerin cinsel performanslarını olumsuz etkileyerek ED'ye yol açabilir. Yaşam Tarzı ve Çevresel Faktörler Sigara kullanımı, aşırı alkol tüketimi ve uyuşturucu kullanımı gibi yaşam tarzı seçimleri, damar sağlığını bozarak ve sinir işlevini etkileyerek ED riskini artırabilir. Obezite ve düşük fiziksel aktivite düzeyleri de ereksiyon sorunlarına katkıda bulunabilir. Çevresel toksinler ve radyasyona maruz kalmak da potansiyel risk faktörleri arasındadır.
Sertleşme Bozukluğunun Teşhisi
Tıbbi Değerlendirme Süreci Erektil disfonksiyonun teşhisi genellikle detaylı bir tıbbi öykü alma ve fiziksel muayene ile başlar. Hekim, hastanın cinsel geçmişi, sağlık durumu ve yaşam tarzı alışkanlıkları hakkında bilgi toplar. Bu bilgiler, ED'nin potansiyel nedenlerini belirlemeye ve uygun teşhis testlerini planlamaya yardımcı olur. Laboratuvar Testleri ve Fiziksel Muayene Teşhis süreci, kan sayımı, lipid profili, karaciğer fonksiyon testleri ve hormon seviyeleri gibi laboratuvar testlerini içerebilir. Bunun yanı sıra, fiziksel muayene, penil anormallikleri, sinir hasarı belirtileri ve hormonal bozukluklar gibi olası fiziksel nedenleri değerlendirmek için yapılır. Gerektiğinde, penil Doppler ultrason gibi daha spesifik testler de kullanılabilir.
Sertleşme Bozukluğu Tedavi Yöntemleri
İlaç Tedavisi ve Yan Etkileri Oral ilaçlar (PDE5 inhibitörleri), kan damarlarını genişleterek penise kan akışını artırır ve çoğu erkekte etkili bir tedavi yöntemidir. Ancak, bu ilaçlar baş ağrısı, yüz kızarması, mide rahatsızlığı ve görme değişiklikleri gibi yan etkilere neden olabilir ve bazı kalp ilaçlarıyla etkileşime girebilir. Cerrahi Seçenekler ve Sonrası Şiddetli ED vakalarında, penil implantlar veya vasküler cerrahi gibi cerrahi seçenekler düşünülebilir. Penil implantlar, penis içine yerleştirilen protezlerdir ve vasküler cerrahi, penise kan akışını artırmayı amaçlar. Her iki prosedür de daha kalıcı çözümler sunarken, ameliyat riskleri ve uzun süreli bakım gereksinimleri gibi dezavantajlara sahiptir. Vakum Cihazları ve Cinsel Yardımcı Araçlar Vakum ereksiyon cihazları, penis etrafında negatif basınç oluşturarak ereksiyon sağlar ve bir ereksiyon halkası ile desteklenir. Bu yöntem, ilaç kullanmak istemeyen veya kullanamayan erkekler için alternatif bir tedavi seçeneği olabilir. Ancak, doğru kullanımı ö��renmek ve potansiyel rahatsızlığı azaltmak için eğitim gerektirebilir.
Psikolojik Yaklaşımlar ve Tedavi
Psikoterapi ve Sertleşme Bozukluğu Psikoterapi, ereksiyon sorunları yaşayan erkekler için psikolojik destek sağlar ve altta yatan duygusal veya psikolojik sorunları ele alır. Bireysel terapi, performans kaygısı, depresyon ve özgüven eksikliği gibi sorunlara odaklanabilir. Terapist, hastanın düşünce ve duygusal tepkilerini yönlendirmeye yardımcı olmak için çeşitli teknikler uygulayarak, ED ile ilişkili stres ve anksiyeteyi azaltmayı amaçlar. Davranışsal Terapinin Yeri Davranışsal terapi, cinsel tepkiyle ilişkili olumsuz davranış kalıplarını ve düşünceleri değiştirmeyi hedefler. Bu terapi, stres yönetimi, duygusal farkındalık ve rahatlama teknikleri gibi yöntemlerle hastaların cinsel işlevlerini iyileştirmelerine yardımcı olur. Ayrıca, mastürbasyon veya cinsel aktivite sırasında kullanılabilecek spesifik alıştırmalar sunar. Çift Terapisi ve Cinsel İşlev Çift terapisi, erektil disfonksiyonun ilişki üzerindeki etkilerini ele alır ve hem erkeğin hem de partnerinin duygularını, düşüncelerini ve davranışlarını kapsar. Terapist, iletişimi güçlendirmeye, çatışmaları çözmeye ve çiftlerin birbirlerinin cinsel ve duygusal ihtiyaçlarına daha duyarlı hale gelmelerine yardımcı olur.
Yaşam Tarzı Değişiklikleri ve Doğal Yaklaşımlar
Diyet ve Egzersizin Önemi Sağlıklı bir diyet ve düzenli egzersiz, kan dolaşımını iyileştirebilir ve erektil disfonksiyon semptomlarını azaltabilir. Akdeniz diyeti gibi kalp dostu diyetler ve düzenli aerobik egzersiz, genel sağlık durumunu iyileştiren ve ED riskini azaltan yaşam tarzı değişiklikleridir. Alkol ve Sigara Kullanımının Azaltılması Alkol ve sigara, cinsel sağlık üzerinde olumsuz etkilere sahip olabilir. Sigara, damar sağlığını bozar ve alkol, hormon dengesini etkileyebilir. Bu alışkanlıkların azaltılması veya bırakılması, erektil işlevin iyileşmesine katkı sağlayabilir. Stres Yönetimi Teknikleri Stres yönetimi, erektil disfonksiyonun üstesinden gelmede önemli bir faktördür. Yoga, meditasyon ve nefes egzersizleri gibi rahatlama teknikleri, stres seviyesini düşürmeye ve ED ile başa çıkmaya yardımcı olabilir.
Sertleşme Bozukluğu ve İlişkiler Üzerindeki Etkisi
Partnerle İletişim Kurma Erektil disfonksiyon, çiftler arasında iletişim sorunlarına yol açabilir. Açık ve dürüst iletişim, karşılıklı anlayışı artırabilir ve ilişki üzerindeki baskıyı azaltabilir. Çiftlerin duygularını, endişelerini ve beklentilerini paylaşmaları, sorunun üstesinden birlikte gelmelerini sağlayabilir. Cinsel İşlev Bozukluğunun Psikolojik Etkileri Erektil disfonksiyon, kişinin öz saygısı üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olabilir ve depresyon ve anksiyete gibi psikolojik sorunlara yol açabilir. Profesyonel yardım ve destek, bu psikolojik etkilerin üstesinden gelmekte önemli bir adımdır.
Uzun Dönem Yönetimi ve Destek
Kronik Sağlık Koşullarının Yönetimi Kronik sağlık durumları, ED'nin yönetimi açısından önemlidir. Diyabet ve yüksek tansiyon gibi durumların dikkatli yönetimi, ereksiyon sorunlarının önlenmesinde veya iyileştirilmesinde yardımcı olabilir. Destek Grupları ve Danışmanlık Hizmetleri Destek grupları ve danışmanlık, erektil disfonksiyonla başa çıkmada kişisel destek sağlar. Bu hizmetler, kişinin deneyimlerini paylaşmasına, başkalarının hikayelerini dinlemesine ve ortak sorunlara karşı dayanışma duygusu geliştirmesine olanak tanır.
Sıkça Sorulan Sorular
Bir erkek neden sertleşemez?Erkeklerde sertleşme sorunu, fiziksel sağlık sorunları, hormonal dengesizlikler veya psikolojik faktörler gibi çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir. Ayrıca, yaşam tarzı faktörleri ve bazı ilaçların yan etkileri de bu duruma katkıda bulunabilir.Erkeğin sertleşmesi için ne yemeli?Kan dolaşımını iyileştiren ve kalp sağlığını destekleyen gıdalar, örneğin yağsız protein kaynakları, taze meyve ve sebzeler, sertleşme sağlığı için faydalıdır. Ayrıca, omega-3 yağ asitleri açısından zengin besinler ve tam tahıllar da olumlu etkiler sunabilir.Sertleşmeye ne iyi gelir?Düzenli egzersiz ve sağlıklı bir diyet, genel kan dolaşımını ve hormonal dengesini iyileştirerek sertleşmeye iyi gelebilir. Ayrıca, stresi azaltıcı aktiviteler ve yeterli uyku da bu durumun iyileştirilmesine katkıda bulunabilir.Erkeğin sertleşmesi için kadın ne yapmalı?Kadınlar, partnerlerine destek olmak ve iletişimi güçlendirmek için anlayışlı ve sabırlı olmalıdır. Ayrıca, cinsel deneyim sırasında rahat bir ortam oluşturmak ve açık iletişim kurmak da önemlidir.Psikolojik sertleşmeme çözümüPsikolojik sertleşme sorunlarının çözümü için profesyonel psikolojik danışmanlık ve terapi önemli bir adımdır. Ayrıca, stres yönetimi tekniklerini öğrenmek ve duygusal destek sağlamak da bu durumun üstesinden gelmede yardımcı olabilir.Psikolojik iktidarsızlık nasıl geçer?Psikolojik iktidarsızlık, psikoterapi, çift terapisi ve stres azaltma yöntemleri ile tedavi edilebilir. Ayrıca, altta yatan anksiyete veya depresyon gibi durumların profesyonelce ele alınması da önemlidir.Aspirin sertleşmeye iyi gelir mi?Aspirin, kanın incelmesine yardımcı olarak kan dolaşımını iyileştirebilir, ancak sertleşme sorunlarına doğrudan bir çözüm sunmaz. Sertleşme sorunları için aspirini kullanmadan önce doktora danışmak önemlidir. Read the full article
0 notes