#karanfili
Explore tagged Tumblr posts
Text
İnsan bazen sonunu yakalamakla dahi mutlu olur bir ömrün, bir gecenin, bir şiirin, bir aşkın ve bir şarkının.. bu herkesin kendi hikayesi. inandığım bir şeyler var ve bir gün kuşlar sabahı bensiz çağırana kadar da inandığım bir şeyler olacak.. bu sabah da gelip saçımı okşayıp yine; Umudum, sevdam, gelecek dünyam, ey ince sızım dediği yerden.. hani; hep soruyormuş gibi bakıyor muşum ya, bilakis hiçbir sorum yok. bütün cevapları bildiğimden beri... kimi vakitler de üstü açık kalmış çocuk uykusu gibi...üşüyor işte duygular ve insan ne çok anımsıyor öksüzlüğünü. misal ne zaman uyanırsın ebruli basamaklı bir düşten.. ilk duvara çarpınca mı? ilk taşa takılıp düşünce mi? yoksa kenarları papatya patlamış bir uçurumdan bırakınca mı kendini? ilahi, bakıyorum da suzan suzi hal”çocuksun sen” uzun.. çok uzun bakmak istiyorum şimdi.. çok uzaklara.. dokuz yaşındayım yol uzun, vakit gece, babamın parmakları sigara kokuyor annemin kirpiklerinde inci taneleri... bir tek ben anlıyorum olup biteni diğerleri uyuyor. hayat böyle bir şey miydi..? durmadan, hiç durmadan kendi yankısını arayan bir ses.. ya da.. upuzun bir sessizlik.. şu an hissettiklerimin sözcüklerde bir karşılığı yok.. çok derin bir şey bu.. çok içeriden bir şey bu.. çok rüzgarlı bir şey sonra dedim ki hayat bazen mutluluğun ve mutsuzluğun çok ötesinde.. al bu karanfili, tak göğsüne, dedim kendime.. hüznümüze selam olsun.. biz ki.. saf duyguların müptelasıyız..! Şimdi muştulu bir vaktin içli uykularında iç çekerek uyuyan çocukların yastıklarındaki masal anlatan o rüzgar benim... bu bizim ilk ölüşümüz değil... sadece kimse bilmiyor. bir tek gece paklar bizi..üstü başı çamur olmuş çocuklarız..bütün körebelerde kör olan bendim. ben ki kendi debisinde çağlayan damla.. ben ki aynasız odalarda yüzünde taradım saçlarımı.. bana sor.... akşam eve koşan çocuklar gibi penceremi taşlayan şarkılar var.. yol bize hayran..sevgili daha güzel bir yordamım yok..
Alıntı...
55 notes
·
View notes
Text
Anlamıyorum, hiç anlamıyorum
Bu bungunluğun altı uysal bir deniz
İlkyaz papatyaları çocuk dişleri gibi
Bir gündüzün ortasında bir güpegündüz
Öptükçe öpüyor bir yavru serçe
Sapıyla birlikte bir karanfili
Ama anlamıyorum, hiç anlamıyorum.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/4a32d6a323356df0a5031a6be360ddf2/7df47921535736bf-14/s540x810/221e0c67317681d797915c5055d3f1a3d39d07cc.jpg)
10 notes
·
View notes
Text
ÜRPERTİLİ
Akşamın dipten gelen Mor sıvısını sür saçlarına Yıldızların çelik sıcaklığı dokunsun bedenine Bırak yalasınlar o alımlı karanfili Bacaklarının bitimsiz noktasında açan Şimşek nasıl yalarsa kalçalarını toprağın O göğümsü tavrıyla, hızla Karanlığın oylumunda bir kasırga gibi Bu intihar ve doğuş çağında
Şiir söyle Şiir, o dili döven usta çekiç Çınlasın aşkta tunç tınlamasıyla Tamamlasın bir yaprak gezintisini Makinalar çalışsın sıcak dişleriyle Bizim için, her miting ve grev sonrasında
Ey kadın, ey suların ürpertili bedeni İlkyaz yurdun olsun, kırmızı halelerden o dalga
Metin CENGİZ
12 notes
·
View notes
Text
UMARSIZ AŞKA GAZEL / FEDERİCO GARCİA LORCA
Gelmek istemiyor gece
Ne sen gelebiliyorsun o yüzden
Ne de ben gidebiliyorum.
Ama ben gideceğim.
Akrepten bir güneş şakağımı yesede.
Ama sen geleceksin.
Dilin tuzlu yağmurlarca yakılmış.
Gelmek istemiyor gün.
Ne sen gelebiliyorsun o yüzden.
Ne de ben gidebiliyorum.
Ama ben gideceğim.
Kurbağalara atarak ağzımda çiğnediğim karanfili.
Ama sen geleceksin.
Çamurlu lağımından karanlığın.
Gelmek istemiyor.
Ne gün,
Ne gece.
Ölebiliriz o yüzden.
Ben senin uğruna.
Sen de benim...
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/4cc40c075f00c59ece62d8603fadf6fb/a280d22c6d6e2f13-10/s540x810/48ae063b87bafe2526fdc98a8dd3c2dd23bcd548.jpg)
7 notes
·
View notes
Text
Karanfili sol cebime takıp ilerledim.
Durmak ayaklarıma burunları sıkmış parmak uçlarıma ayıptı.
Anneme elleri titreyerek diktirdim gömleğimin son kalan düğmesini.
Nasılda iştahlı bakıyorum saatlere
Yelkovan akrep dil boyu yollara uzandı.
Sırtladı sana olan tüm özlemimi.
Neyse heyecanım kafamdaki seni dindirmiyor aceleden unutuverdim en çok sevdiğin kokumu.
Olsun bir tomurcuk serpiveririz kokusuz geçen bir yıla.
Bin bir zorlukla indiğim merdivenler ayaklarıma dolanırken.
Kulağıma çınladı sesi.
Kalbimin sahi neydi bu dırdırı!
Kitlenmiş seni izlemekti son göz kapanışı.
Sahi neydi bu.
Sığındım tam dibine o an: gözlerini kacırmasını izlerken,
Kirpiklerinin dans edişi bir bir ucmaya zorluyor öfkemi.
Suratındaki efkar kaçmıyordu gönlümün hicranın'dañ.
Neyse ben izliyim yine son kez gibi gözbebeklerini.
Durmadan kaçması ve durması gözlerinin, hislerimin ölümün kıyısına vurmasıydı;
Sonunda acıtan melodi çalındı kulağıma.
Çok yaşamayı beklerken, ölümün kayıp kokusuyla yok etti kendini.
Hüznüm annemin parmak uçlarına düştü.
Kederim ev boyu onsuzluğa yeminim oldu .
Karanfilimi en son 12 sigara içtiğim kaldırıma bırakıp. Son iklimi boğdum dudaklarımda.
Simdi yürüyorum hatıraların asıldığı topraklara....🥀
Rüzgar.A.Demir 🖤🕊
3 notes
·
View notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/049e0f0cd701c24f28276e69afc7e62d/857792765711e6b6-0f/s540x810/93f5337d47b3a2b46510efeb8311907870b0c62f.jpg)
Gün aydı da, sen aydın mı arıyorsun Ahmet Abi? Arama! İşte buradalar, oturmuşlar ikisi bir masaya. Gülümseyen adam, Rıfat Ilgaz... Gözlüklü olan, Edip Cansever... Memleketin hâli gibiler Ahmet Abi! Gülen ayva, ağlayan nar gibiler. Tam tamına bizim gibiler, halkın ta kendisi gibiler. Ağlarken güler, gülerken ağlar gibiler. “Gülmek bir halk gülüyorsa gülmektir,” değil mi Ahmet Abi? Oturmuşlar ya, Rıfat Hoca masaya bir sarı yazma serecek birazdan, sonra koyacak Rukiye’nin saçından bir tutam, mum satan bir baba, birkaç hastane odası, bayrağını çekmiş bir vapur... Edip Cansever koyacak Funda Oteli’ni, bezik oynayan kadınları, yer çekimli karanfili masanın tam ortasına... Rıfat Hoca kalır mı aşağı, o da dökecek Hababam Sınıfı'nı masaya tek tek. Ama sanma ki bu kadar! Edip Cansever avucunda bir gül döndürecek ve koyacak masaya ilk yaz şikâyetçilerini... Dudaklarını bilen, öpülmeyi bilmeyen bir kadını... Gelinciğin ikinci tadına benzeyen bir sevdayı... Malatya kokan bir istasyonu... Antep’in kırmızı düzlüğünü... Rıfat Ilgaz, 70 yaşını bırakacak masaya; Cide sokaklarında elleri arkadan kelepçeli, gözleri bağlı, askerlerin arasında karakola götürüldüğü o korkunç günü, ki utancımdan anlatamam. Koyacak sonra masaya ocak katırı Alagöz’ü, tek kollu Aliş’i, sanatoryumdan bir odayı, Balıkpazarı’nda limon satan öğrencisini, ama en ağırı Ahmet Abi, en ağırı, koyacak namuslu ve aydın bir yurttaş olduğu için çıkarıldığı mahkemeleri... İşte o zaman Edip Cansever dayanamayıp diyecek ki, “Bu halk da halkmış ha! Bana mısın demedi bu kadar yüke...” Sonrasını biliyorsun Ahmet Abi, örtüdeki lekeler çıkar mı çıkmaz mı, sana kalmış; sonrası mendilinde kan sesleri... Temizlenir temizlenmesine de, önce adaleti getirmek gerek bu ülkeye, değil mi? Adalet olmadan gün de zor aydınlanıyor. Adalet, hak, hukuk ve eşitlik için mücadele edenlere de yeri gelmişken günaydın Ahmet Abi. - Akgün Akova, Günaydın Deme Sanatı (syf.180-181) - Fotoğraf: Edip Cansever ile Rıfat Ilgaz. Clup Fuaye’de. Edip Cansever anısına hazırlanan “Fotobiyografi” kitapçığından.
#Akgün Akova#Günaydın Deme Sanatı#Edip Cansever#Rıfat Ilgaz#Günaydın#Ahmet Abi#Mendilimde Kan Sesleri#Yazar#Şair#Anı#Hatıra#Şiir#Öykü#Roman#Edebiyat#Yürekbalı#Clup Fuaye#Fotobiyografi#Adalet#Hak#Hukuk#Eşitlik#Ülke#Memleket#Aydın#Aydınlık#Özgür#Özgürlük#Halk#Hababam Sınıfı
11 notes
·
View notes
Text
Karanfilden de uzağız birbirimize. Bir bakıma kırılmaya unutuluyor her kırmızı. Aynaya kırılmayı öğreten benim. Dön bak, bu asır böyle insansız, duvarların arasında rahimlerce yaşamasız; sanki o karanfili ağrıyor sessizliğin biri. Yaprağa solmayı anlatan benim. Mazidir her isim o bedenle cisimleşen, unutmaktır bu her aynada yarına körleşen. Anlat bana ey katledilen, mezarına gömdüğün bu dünya kimin çürüyüşü? İnsana ölümü sezdiren benim.
16 notes
·
View notes
Text
solduğu söner mi
bir şair mi
hüzün rolü kesen
bir fidan titrekliğinde soğuyan
o iklimin seyyahı
bir insan belki
iki eli
iki yarım günü
bir çift bozuk kahveden gözü
bir büyük acısı mı olan
bir sahra mı vahalar söyleyen
bahrî’yi çağıran
kervanlara Serâbe’yi rehin
sırtının saçlarından inen hoşluğuna
çölleri nehir
bırakan
bir saksıda kırık
kırık bir saksıda yerini seven
susuz fesleğen kokusu
zerdali yalazı kuru dudak
ayrılışlar hep susuzdur zaten
bacaklarına dolanık leylak sürgünü kan
çizdiğin yollardan öptüm bizi
şiirsiz bir omzun yükü demiştim
ne kan ne darılma
ne gece, çağ, karalık
gönlümün alınmamasıydı en çok
alacak birini yollamaması yolların
alacak birini saramaması kolların
gönlün alınmadığı
ikimizin birimize döndüğü yerde
kırılan o gül
dört bir yandan her yerden
öyle bir yangın kül serden
ukdelerin kabuğu tutmayınca
soluğumu tut benim
solduğumu söndür
sevdiğimi döndür bizim
vur beni
ok yaya geri döndüğünde
duy beni
ok yay’a diyorum
döndü geri bileğimden
bildiğinden kan üstüm başım
birimizin öldüğü yerde
sıradaki karanfili
ve unutuşun mavisiyle tutup beni
sustuğumu devirdiğin ân bana
öpüşleri sırtla senim
alnımı kapatıp dizelerimle koşmak
ve karşılamak seni bu çöl şehrin sonuyla
gözlerin gümüş zihgir
ok yay’a dönerdi geri
sırtlasaydık öpüşleri
böyle de iyi değil bitanem
böyle de ince ve derinden
böyle de güzel
söyle de yağmurlara tutulsun
sırtlayınca öpüşleri
yaralar yerinden
Mirza Şâmil.
3Temmuz’24
-birserçeninkâlbindengelenok-
.
&ayrılışlarhepsusuzdurzaten&
3 notes
·
View notes
Text
yıldızlara emanet bir sokağın içinde gölgelerini yarıştıran iki kişiydik
iki kişi ve iki dikiş kendi dudaklarımıza atılan
sahipsiz sanılsın diye çığlıklarımız onları ucu iltihaplı iplerle gömdüler elini mezara ilk daldıran ali'ydi
onu bir karanfili koklarken gördüm bir daha hiçbir sabaha kavuşmadı
sonra bir şırınga girdi damarlarımdan içeri
kanımda sessiz ihtilaller bayraksız ve isyanlı
çatılar da biraz uçurum oldu artık
pencereler birer kara delik güneş geçirmez
başlamadan biten baharlar hikayesi yazılmamış kahramanlar avuçlarıma birer yaş bıraktı
vurdular lambalarımı karanlığı kusurlar için bir özür sandım
bir gece tüm maskelerimden arındım
ayağı kaydı yüzümdeki asılsız saltanatın
7 notes
·
View notes
Text
Kafamın içinde kaybolan yıllar,
Yarısı döşenmemiş kaldırımda yürürken
Aklıma geldi, biz seninle hiç konuşamadık ki.
Hiç beraber sevemedik ki bir karanfili, bir kitabı
Sessizce uyandık,uyuduk
Sessizce uyuyamadık,
Bahçeler,zeytin ağaçları,yollar öylece bize baktı
Biz onlara bakamadık ki.
Bir gün çıka geldi sonbahar,yapraklar saçıldı
Biz seninle dolu dolu yaşlanamadık ki.
Bak çiçeğe durmuş ağaç,bak bulut ,bak kapı çalıyor,çocuklar karıncaları inceliyor
Komşu bir tabak acılı kuru fasulye getirmiş
Bak gözlerim parlıyor,bak seviyorum insanları
Bak ben gülmeyi seviyorum,
Bak gözlerini kocaman aç diyorum
Biz seninle birlikte göremedik ki.
Aklıma geldi ,yıllarca yarısı döşenmemiş kaldırım gibiyiz
Hiç tamamlanamadık ki.
-Deniz-
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/20ebe59aef0326bf4ff9d5081d771133/ead10379f1717f0f-c6/s250x250_c1/32d573a323c7421fabed71cdd992d270ac194724.jpg)
16 notes
·
View notes
Text
Sevmek zehir değildi ama karanfili sevmek ölmüş birini sevmek gibi...
#karanfilsblog#galaksininkaybolmuşu#siyahşehirbeyazçocuk#grişehrinaşıkları#karanfil#yasinindefteri#mavisizbulut#tumblr milestone
18 notes
·
View notes
Text
Muškarac koji povraća cvijeće
Progutao sam bombončić Tic Tac - šareni - tutti-frutti i u trenu shvatio da sam se opet sjebao. Spoznao sam nove, dosad nepoznate boje. Stiglo je proljeće - i sluznica mojeg želudca nije izdržala prijelaz potencijalne u kinetičku energiju klijanja proljetnica - uskoro će moju nutrinu ispuniti pregršt pupova, mladica, listova i latica. A ja cvijeće prezirem. Izaziva mi strašne alergijske reakcije - isprekida disanje, natjera suze na oči, čini me omamljenomalaksalim - na sve to, još je i ružno čim krene venuti. U meni nema plodnog tla - osuđeni smo na početni stadij truljenja već pojavom prvih klica. Unutrašnja tjeskoba uzrokovana bujanjem biljčica koje puštaju korijenje kroz moje meko tkivo; puzavicama koje se isprepliću oko kralježnice - pleter simpatikusa i parasimpatikusa - i izazivaju skoliozu; nesnosan polifoni smrad polena i eteričnih ulja, koji se širi iznutra, tjeraju - neizbježno i prirodno - na povraćanje. Neprirodno - guram prst - nema reakcije. Sekunda. Guram dva - b(l)oom - olakšanje u trenu; grč popraćen prodornim udarom bola, zatim osjećaj olakšanja, ispražnjenja i čistoće. Gledam u to pred sobom. Ljiljani, karanfili, jaglaci, kukurijek, hibiskus, indigoplave i ultraljubičaste hortenzije i poneka potočnica. Simptomatično - ruža i irisa nema, nema ni ovaj put. Bršljanovi su pokidani i stisak koji je zapetljao rebra prsnog koša popustio je - ponovno dišem. Bilješka budućem sebi; sljedeći put zajebi šarene bombone. Izbjegni cvijeće. Progutaj neku gljivu - askomikotske spore možda izluče neki lijek za prevenciju ovakvih psihofizičkih stanja.
4 notes
·
View notes
Text
1945 yılı Aralık ayının dördü
İlk göz göze geldiğimiz günkü elbiseni çıkar sandıktan, giyin, kuşan, benze bahar ağaçlarına… Hapisten mektubun içinde yolladığım karanfili tak saçlarına, kaldır, öpülesi çizgilerle kırışık beyaz, geniş alnını, böyle bir günde yılgın ve kederli değil, ne münasebet, böyle bir günde bir isyan bayrağı gibi güzel olmalı Nâzım Hikmetin kadını…
Nazım Hikmet
12 notes
·
View notes
Text
karanfil ve sen
Karanfilin değerinin yeteri kadar anlaşıldığını düşünmüyorum. Karanfilin hangi kategoriye girdiğini bile bilmiyorum; baharat mı acaba? İşte tam olarak bu kadar değeri bilinmeyen bir şey karanfil. Çayına katarsın, tat verir; ağzına atarsın, tat verir; babaannen kurabiyesine katar; tat verir. Hoş, ben babaannemi hiç tanımadım. Karanfilli kurabiyenin ne yüce bir nimet olduğunu da ev arkadaşımın annesi yollayınca anladım. Arkadaşıma kurabiyeye bayıldığımı söyledim bir kere ve her fırsatta annesi karanfilli kurabiye yolladı benim için. O arkadaşımla konuşmuyoruz artık ama annesini özledim, annesinin tatlılığını ve annesinin tatlılarını; karanfilli kurabiyesini özledim. Bu özlemimin bir kısmını kendi emeğimle gidermeye çalışırım belki bir öğlen vakti.
Siz hiç lokantada hesabınızı ödedikten sonra kasada sunulan karanfili attınız mı ağzınıza? Ben hatırlıyorum, epey küçüktüm; çok da küçük değildim sanırım. Babamla üniversite için kalacak yurt ayarlama amacıyla İzmir’e gelirken Çanakkale üzerinde bir esnaf lokantasında attım. O şeyin karanfil olduğunu biliyordum, yemekten sonra ağıza konulduğunu da biliyordum fakat amacını o zamanlar pek çözememiştim. Ağız kokusunu temizlemek içinse; bunun için naneli şeker sunulamaz mıydı? Karanfil sunuluyordu. Ağzıma attım. Biraz acı gibi ama bir o kadar da tatlı bir tat yayıldı içime.
Ben karanfili bir insana benzetiyorum. Uzaktan pek bir işlevsiz görünen ancak girdiği yerleri tatlandıran; eğlendiren bir insana benzetiyorum. Bu insana ihtiyaç duymazsın, ta ki onu tanıyana dek. İhtiyacın yoktu ama artık onsuz olmak da istemiyorsun. Yok, böyle olmadı. Aslında hiç ihtiyacın yok ama seçenek sunulsa onu seçersin. Onu istersin. Benim için de bu sendin sanırım. Sana ihtiyacım yoktu, hala yok ama seni istemeden de duramıyorum. Seninle girdiğim her yer, her oda, içtiğim her su, içime çektiğim her sigara dumanı daha bir tatlı oluyordu. İnsanın buna pek ihtiyacı olmaz ama istememesi için bir neden de sunulmaz.
Karanfille benzer yanlarınız olduğu kadar benzemeyen yanlarınız da vardı tabii. Ağzıma attığım karanfili çıkarmanın zamanı geldiğinde bunu bilirdim, çıkarırdım. Ancak seninle böyle bir şey pek olmuyordu. Seninle hayatın doyum noktasına ulaşsam da bunun devamının geleceğini hissediyordum. Seninle hayat, sonsuz bir yolculuktu. Her saniyesi farklı ve çok da tatlı bir yolculuktu. Sona ermemeliydi. Sonu gelmemeliydi. Sonu geldi.
Belki de karanfilin ağızdan çıkması gereken vakti ben değil, sen fark ettin. Belki de senin karanfilin bendim. Belki de ben senin karanfilin hiç olmadım. Olsam, sonum gelir miydi?
Son demişken bahsetmek istediğim bir şey var ki; bazı öpüşlerin son tüketim tarihi varmış. Tükeniyormuş öpüşler, öpüşlerin öncesinde gidişler… Daha yeni fark ettim bu tüketim tarihinden sonra öpüşleri unutuyormuşsun. O sırada midende hissettiğin kelebekler, çarpar gibi atan kalbin, karıncalanan dudakların; bunları unutuyormuşsun. Ben unuttum seninle öpüşmelerimizi. Bana nasıl hissettirdiğini, beni nereden vurduğunu, nereden iyileştirdiğini, nasıl iyileştirdiğini, iyileştirdikten sonraki bakışlarını, bakışlarındaki duyguları… unuttum. Bunları hala hatırlıyormuşum sıraladığıma bakma, bunlar hep oradan buradan duyduklarım, ben seninle öpüşlerimi unuttum. Unutmak ister miydin diye bana bir sorsan; istemezdim derim. Ben hala seni unutmamak için çabalıyorum. Belki bir gün gelir de çözersin diye gazete alıp bulmaca sayfalarını saklıyorum. Siparişlerimle birlikte gelen balonlu poşetleri saklıyorum. Sen gelirsin de benden yapmamı rica edersin diye türk kahvesi alıyorum, ben pek içmem. Sadece seni beklerken arada bir içesim geliyor, sonra bitiyor. Ben pek sevmem ama yine de sen gelirsin diye bitince almaya devam ediyorum. Sen gelir de oturur ayaklarını uzatırsın diye tekli koltuklarımı camın önüne karşı karşıya koyuyorum. Çünkü hatırlıyorum; bulmaca sayfalarını eline alıp koltuğa oturduğunu, kaşlarını çatıp kalemin arkasını dişlerinin arasında kemirdiğini, bir sütunu doldurduğunda yanağında gururla beliren minicik bir gamzenin 2 odalı güneş almayan evimde çiçek gibi açmasını hatırlıyorum. Çocuk hevesiyle halıya oturup balonlu poşeti patlatırken dudaklarının neşeyle kıvrılmasını ve gökyüzünü görmeyen evimde sen farkında olmadan sadece neşenle beni bulutların üstündeymişim gibi hissettirmeni hatırlıyorum. Hatırlıyorum, unutmamak için savaşıyorum.
Hala pilav yaparken bir şeyleri eksik yaptığımı düşünüyorum, sana sormak istiyorum çünkü pilav yapmayı bana sen öğrettin. Asla senin gibi yapamıyorum. Senin yaptığın pilavın bir başka tadı vardı. İçine sevgini katarken bir tutam da şefkat ekliyordun sanırım, bu benim pek alışık olduğum bir tat değildi. Domates sevmediğini biliyorum ve hala domates gördüğümde içim bir garip oluyor. Karınca lafı seni kaşındırıyor, hatırlıyorum; çünkü hala sen duyarsın diye söylemeye çekiniyorum, oysa artık duymayacağının da farkındayım. Annenin verdiği çaydanlıkta çay yapıyorum, içine bir tane karanfil atıyorum, seni unutmamak için sana ve hayata karşı savaşıyorum.
Biliyorum, gelmeyeceksin. Biliyorum, içimdeki bu umut ve unutmaya karşı açtığım savaş boşuna. Gelmeyeceksin, çok acı bir şekilde farkındayım; ama seni beklemekten ve kalan gücümle seni ve senden kalan hatıraları sevmekten başka bildiğim bir şey yok ki benim…
Buraya yeni bir tekel açıldı, sen bilmezsin, senden yıllar geçti çünkü. Ayfer Abla ve kocası Şükrü Abi var, arada büyük çocukları Murat Abi geliyor. Aslında tekel onun sanırım ama o gündüzleri başka bir yerde çalıştığı için haftanın 6 günü Ayfer Abla ile Şükrü Abi var; hafta sonu bir gün onlar tatil yaparken Murat Abi bakıyor tekele. Murat Abiyi de pek severim. Benim bir abim var, olmasaydı Murat Abinin kardeşi olmak isterdim. Pek tanımadığım insanları mümkün olmayacak bir şekilde seviyorum. Sana bu aileden neden bahsediyorum biliyor musun? Onları tanıdığım ilk zamanlar bana bir tabure çektiler, “Otur Meleğim” dediler. Onların Meleği olacak kadar beni tanıdıklarını düşünmüyordum. Oturdum ve bana bir fincan çay ikram ettiler. Çayda pek tanıdık ama bir yerden çıkartamadığım bir tat vardı. Muhabbet sırasında fırsat bulduğum bir arada, ki bu zor çünkü Ayfer Abla bir kere konuşmaya başladığında konu konuyu açar ve susmazdı, çayda karanfil olup olmadığını sordum. O an; anladım değil, fark ettim ya da hatırladım da değil ama pek oturtamadığım bir kelimede karanfilin çaylarda da kullanıldığını gördüm. O gün onların yanından ayrıldıktan sonra bir aktara gidip birazcık karanfil aldım. O gün bu gündür o çaydanlıkta yaptığım her çaya bir adet karanfil atıyorum. Karanfil bana seni hatırlatıyor; sen beni unutmuşken, ben seni unutmamak için sana ve hayata karşı savaşırken. Olur da bu savaşı kaybeder ve seni unutursam diye; seni hatırlamak için hala ve sadece sana dair yazıyorum.
3 notes
·
View notes
Text
Sivrisineklerden Korunmanın Doğal ve Etkili Yolları
Sivrisinekler yaz aylarının en rahatsız edici sorunlarından biridir. Hem evde hem de dış mekânlarda bu küçük haşerelerle başa çıkmak için farklı yöntemler kullanılır. Kimyasal spreyler ve böcek ilaçları etkili olsa da sağlığa zarar verebilecek bileşenler içerebilir. Bu yüzden doğal ve etkili çözümler giderek daha fazla tercih edilmektedir.
Sinek Kovucu
Sivrisinekleri uzak tutmanın birçok yolu vardır. En bilinen yöntemlerden biri çeşitli sinek kovucu spreyler ve losyonlar kullanmaktır. Bu ürünler genellikle sivrisinekleri uzaklaştıran bitkisel ve kimyasal bileşenler içerir. Ancak kimyasal içeriği yüksek olan kovucular bazı insanlarda alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Bu yüzden doğal yöntemler daha güvenli bir alternatif olarak öne çıkmaktadır.
Sivrisinekleri kovmak için kullanılan doğal yöntemlerden biri, lavanta, nane ve limon otu gibi bitkisel yağlardan faydalanmaktır. Bu yağlar hem hoş kokularıyla ortama ferahlık katar hem de sineklerin yaklaşmasını önler. Aynı zamanda tül perdeler ve sineklikler gibi fiziksel önlemler de sineklerin evinize girmesini engelleyebilir.
Sinek Kovucu Doğal Çözümler
Kimyasal maddeler içeren ürünlerden kaçınmak isteyenler için sinek kovucu doğal çözümler oldukça faydalıdır. Bu çözümler arasında en popüler olanları arasında uçucu yağlar, bitkiler ve doğal karışımlar bulunmaktadır. Özellikle çay ağacı yağı, okaliptüs yağı ve citronella yağı, sivrisineklerin en sevmediği kokular arasındadır.
Bunun yanı sıra limon ve karanfili bir araya getiren basit bir karışım da oldukça etkili olabilir. Limonun içine saplanmış karanfiller, sinekleri uzak tutan doğal bir aroma yayar. Ayrıca elma sirkesi ve su karışımı da sineklerin sevmediği bir koku oluşturur ve özellikle açık alanlarda bu yöntemi kullanmak oldukça etkili olabilir.
Doğal sinek kovucu yöntemlerden biri de bazı bitkileri bahçenize veya balkonunuza ekmektir. Fesleğen, lavanta, biberiye ve kadife çiçeği gibi bitkiler sinekleri uzak tutmada oldukça başarılıdır. Bu bitkileri yetiştirerek hem hoş bir atmosfer oluşturabilir hem de sinekleri doğal yollarla uzaklaştırabilirsiniz.
Sinek Koruyucu
Sivrisineklerden korunmak için kullanılan yöntemlerden biri de sinek koruyucu spreyler ve vücuda sürülen losyonlardır. Bu ürünler sineklerin insan cildine konmasını engellemek için özel bileşenler içerir. Ancak ticari ürünlerde bulunan kimyasallar nedeniyle bazı insanlar alerjik reaksiyonlar gösterebilir. Bu yüzden doğal alternatiflere yönelmek daha sağlıklı bir seçim olabilir.
Sinek koruyucu etkiye sahip bazı doğal yağlar arasında neem yağı, nane yağı ve çay ağacı yağı bulunur. Bu yağları su ile seyrelterek bir sprey haline getirebilir ve doğrudan cildinize uygulayabilirsiniz. Bunun yanı sıra pamuklu ve açık renkli kıyafetler giymek de sineklerin ilgisini azaltabilir. Sivrisinekler koyu renkleri daha fazla çekici bulduğundan, açık tonlar tercih edilmelidir.
Özellikle geceleri sineklerden korunmak için cibinlik kullanımı da oldukça etkili bir yöntemdir. Yatakların etrafına yerleştirilen cibinlikler, sivrisineklerin fiziksel olarak uzak tutulmasını sağlar. Ayrıca vantilatör kullanmak da sinekleri kovmada yardımcı olabilir, çünkü sivrisinekler güçlü hava akımlarına karşı uçmakta zorlanır.
0 notes
Text
Eşiyorum karanfili, derinliğince şaraba iniyor çukur. Savuruyorum yaprakları dört yonca, savruldukça bir adım oluyor. Sigara kadar mahrem bir andayız, bizi ölecek melekler iniyor terimize.
1 note
·
View note