#kıtlık mı çıktı
Explore tagged Tumblr posts
gelmemeyegitim · 19 days ago
Text
Tumblr media
Yemin ederim, sanki kitap değil de kara borsa yakıt arıyoruz! "Satışta yok" yazısını o kadar çok gördüm ki artık rüyalarıma girecek. Bıraksanız, sabah uyandığımda aynaya bakıp kendime de "Satışta yok" diyeceğim.
Bir siteye giriyorum, stokta yok. Başka bir siteye bakıyorum, tükendi. Üçüncü siteye umutla giriyorum, gelince haber ver. Kıtlık mı çıktı? Millet kitapları kışlık erzak gibi mi stokluyor? Yoksa ben kitap almayı düşündüğüm anda evrende acil durum sirenleri mi çalıyor?
Bakın, gerçekten anlamıyorum. Fiyatı artınca mı almamız gerekiyor? Kara borsa kitap mı olur? Birileri gizli depolarında kitap mı saklıyor? "Bende var ama fiyatı iki katı" diyen kaçakçı tipler mi dolaşıyor ortalıkta?
Yok arkadaş, en son çare olarak eski usul sahaf sahaf gezeceğim. Hatta kütüphaneleri de dolaşıp “Kim ald�� bu kitabı?” diye dedektifçilik oynayacağım. Ama ne olursa olsun, ben bu kitabı alacağım. Şaka mı yapıyorsunuz? Kitabı bana vermemekte ısrar ederseniz, artık yazarı mı kaçırırım, matbaaya mı baskın yaparım, bilemem!
2 notes · View notes
haziranzede · 2 years ago
Text
baız insanlsrla oturunca kıtlık çıktı sanıyorum. iyi güzel tamamda aynı adma bşrazdna çok markalı bir urunu nasıl ucuza aldıgını anlatıyor. kalkmıs aban bu tıpwre surahı ne kadara aldın dıyor gogula yaz bak almısı. 5 sene evel. parası yokmus onun ogluna 700 tllık yemek tormusu alacakmısız. yok ne demekti hatırlayan var mı
3 notes · View notes
turkudostu61 · 3 years ago
Text
Bakan Nebati, şuna da cevap verseydi;
Neden altını, dövizi devlete veriyoruz?
Savaş mı var? Kıtlık mı çıktı?
Yoksa para mı bitti?
1 note · View note
aynurant · 4 years ago
Text
BİR DAMLA BAL
Adamın biri, köyünde
Dükkân açmış,
Ivır zıvır satıyordu.
Günlerden bir gün
Heybesi omzunda, iti ardında
Zır bir çoban çıkageldi:
- Günün aydın ey dükkâncı
Varsa bana bir tas bal ver.
-Olmaz mı hiç, çoban kardeş
Sen tasını uzatıver.
Tatlı tatlı muhabbetle,
Baldan tatlı sözlerle
Bal koyarken tasa,
Bir damlacık da düşüverdi
Yerdeki eski halıya.
Dzz, öteden bir karasinek
Döndü döndü kondu bala.
Dükkânın uyuşuk kedisi
Atıldı sineğin üstüne,
Bunu gören çobanın iti
- Hav etti yakaladı pisiyi,
Ensesinden tutmasıyla
Bir sağa vurdu bir sola,
Leşini serdi halıya.
Vay, dedi dükkâncı
Vay seni geberesice,
Boğdun nazlı pisimi.
Alamadı hızını, indirdi
Elindeki ağır kepçeyi.
Koca Çomar’ın alnına
Vurdu ha vurdu,
Yığdı kedinin yanına.
Vay ben ölem yiğit itim
Kurban gitti uğursuza,
Ben geleyim bal almaya
Sen itimin canını al.
- Al bu da sana,
Dedi çoban
Ve indirdi şimşir sopayı
Dükkâncının kafasına.
Yetiş, yetiş, yetişin,
Diye bağırdı köylü.
Duyan bir daha bağırdı:
-Yetiş yetiş yetişin.
Aşağı mahalleden
Yukarı mahalleden
Yolun başından
Yolun sonundan
Toplaştılar başına,
- Dağdan gelmiş de ayı
Köylümüzü öldürmüş...
Duyan vurdu gelen vurdu
Kadın vurdu çocuk vurdu
Yaşlı vurdu genç vurdu,
Ve çobanın ölüsünü
Koydular itin yanına.
Sonra da bir tellal çıkardılar
Komşu köyün halkına:
- Gelin çobanınızın leşini alın.
Ateş düştü komşu köye,
-Tuh, dediler böyle işe,
Biz gidelim mal almaya
Onlar bizdan can alsınlar.
Öfke haklı öfke tatlı,
Duyan gelen silahlandı.
Kiminde bir karabina
Kiminde orak kiminde yaba,
Yalınayak başıkabak,
Köy ordusu çıktı yola.
Girdiler düşman köyüne,
Öyle olmaz böyle olur,
Vurdular ha vurdular,
Öldüler ha öldüler,
Kan dere olup akınca
Kavgaya son verdiler.
Sen deme ki birbirine bunca yakın
Kapı komşu iki köyün arasından
İki devleti ayıran sınır geçermiş.
Bu işler olur da durulur mu
Haberciler haber etmiş,
Komşu devlet savaş açmış
Gelmiş sınırımızı geçmiş,
Köyümüzü harap etmiş
Miş miş de miş miş.
Duyan üstüne bir şey daha eklemiş
Haberi kralına yetiştirmiş.
- Vay demiş bu kez kral,
Güya bizle barıştalar,
Barışları buysa eğer
Bundan sonra savaşsınlar.
Beriki kral geri durmamış,
Höt hüt etmiş,
Döt düt etmiş,
Vatan, millet, namus demiş,
Seferberlik ilan etmiş.
Köyler değil kentler yanmış,
Evler damlar ahırlar,
Ekin dolu tarlalar,
Yanmış yanmış kül olmuş.
Analara yas düşmüş,
Gelinler kara bağlamış,
Giden gitmiş dönmemiş,
Savaş otuz yıl sürmüş.
Ne eken var ne biçen,
Ne tohumu yeşerten,
Eli tutan asker olmuş,
Varmış insan öldürmüş.
Kıtlık girmiş memlekete.
Kalanlarsa dehşetle,
Olan bitene şaşa kalıp,
Sorarlarmış birbirine:
Nereden çıktı bu harp- diye.
Hovhannes Tumanyan
(beyaz zenciler)
7 notes · View notes
Text
 pandemi dönemini o kadar özledim ki, kendime pandemi şartlarını yarattım. sadece işe gitmek haricinde yaptığım şey kendi başıma saatlerce yürümek, evde dizi izleyip, içki içmek. yanıma eskisi gibi gerilla kedi maması poşeti, eve dönüşte şarapla dolmak üzere su şişesini alıyorum. 
bu gezintilerde yine de hiçbir şeyin değişmediğini görüyorum. ben, aynı ben, kediler aynı kediler. ancak son zamanlarda çok fazla ampute kuyruklu kedi görüyorum, hatta oturduğum sokağın demirbaşları ampute kuyruk bir kedi ve köpek. ikisi de tam sevgi kumkumaları. bugün vilayet konağının yanından geçtim, ampute patili kedi geldi aklıma. yoktu. aslında uzaklardan bembeyaz bir şey de gördüm ama o sahille herhangi bir temas oldukça irrite ediyor beni, şimdi çocuğu durduk yere taciz etmeyeyim, dedim. zaten ampute kedi o kadar beyaz değildi. sonra kıtlık ülkesinde yaşayan insanlar gibi bir deri bir kemik bir kedi çıktı karşıma, sesi duysan! düdük gibi... gözler gövdesine göre kocaman kalmış, o kadar aç. 
gülünç de bir olay yaşanmadı değil, ışıklarda, polis köpeklere anons yaptı, araçları bekleyin diye, köpekler bi anda o sesle ürküp, gerisin geri kaçıştı havlayarak. keşke her şey gülünç gitse tabii... çobanlı atakent arasında bir çocuk gördüm. dükkan önüne kedi evi yapılmış, suyu maması var.... ama patisi bilekten itibaren ya kırık ya felç, bilmiyorum. önünde gerçekten doyurucu bir mama birikimi olmasına rağmen, sanki hasta ziyaretine gitmiş biri gibi, al dostum bu da benden, dedim. yürürken ki o acziyeti, patisinin hali... bunlar yazılı dilde anlatılır mı bilmem, oturdum ağladım. bir aracım yok, kotiyi götürecek sepetim bile yok veterinere ( gerçi bu kotinin biraz iriliğinden, adam 55 cm ediyor ayakta, kilosunu bilmiyorum, 10 net var. bu yüzden çip taktırmaya götüremedim bile, çip olmayan bir veterinerden feragatname aldım parasını verip) neyse, konu koti kadar şanslı bir kedi değil. orada oturup ağlamak, hiçbir şey yapamamak, saat gece 11... insan olsa ambulans çağırırsın, derim zaten hep, hayvanları değil, insanları toplayın barınaklara, çip takılması gereken de insan, zaten bu sorgusuz düzenin içinde götüne çip soksan, yihuuuu modernleştik işte yeaaaaaaaa, diyecek on binlerce insanı sadece samsunda 2-3 saatte bulurum. 
ölmekten çok korkuyorum. yeterince ruhsal acıya zaten karnım tok. ölümün biçiminden korkuyorum galiba. kanser olmak mesela ya da amansız bir hastalığa kapılıp ölmek. zaten hayatım,  ezcümle bir beklemekten ibaret. üstüne bir de ölümü bekleyemem. 
eve döndüm, sırtım Ocak ayı şartlarına göre oldukça terlemiş, ayaklarım defalarca bir yerlere tökezlemiş bir biçimde. tüm bu acı, gördüğüm kediler, köpekler, insanların verdiği hisler, hayatta kalmanın ve bu gecenin, bir sonraki gecenin ve daha daha sonraki gecelerin hayatta kalış diyeti sanırım. diyeti ödeye ödeye zaten ömer seyfettin olduk, bir yanımız kemalettin tuğcu bir yanımız charles bukowski, fon müziğimiz müslüm gürses vokalli bir  giuseppe  verdi opereti. 
0 notes
drakifakca · 3 years ago
Video
youtube
TGRT Haber'in Ana Haber sunucusu Ekrem Açıkel, büyükbaş hayvanlar dünyayı tehdit ediyor diyor…
   İddia şu ki; ineklerin çıkardığı metan gazları, atmosferi kirletip küresel ısınmaya sebep oluyormuş. Esas maksat ise yıllardır Bill Gates’in dile getirdiği ve ülkemizde de birkaç fabrikası kurulan sentetik et-yapay et projesini hayata geçirmektir. Doğal eti, sütü ve tarımı bitirmek, kurulmak istenen Yeni Dünya Düzeni’nde gerçek et, sadece elitlerin ulaşacağı bir yiyecek haline, Kurban Bayramı da geçmişten bir nostalji haline gelecektir.     
 Küresel ısınma iddiasının sebebi olarak gösterilen başta karbondioksit olmak üzeri sera gazlarının salınımının tüm dünyada azaltılması için yapılan bir sözleşme olan Paris İklim Sözleşmesi’nin hedefleri arasında 10 yıl içerisinde 2030 kadar karbon salınımının yüzde elli azaltılması, 2050 ye kadar sıfıra indirilmesi gerekiyor.     
 Koca koca fabrikaların bacaları dururken ineklerin çıkardığı gaz mı küresel ısınmanın sebebi?  Daha ne kadar saçmalanabilir? İşin sonunda inekler suçlu çıktı iyi mi! İnek ve sütten uzak kalınca dünya kurtulacak mı? Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır, yapay et yiyerek çevreyi mi korumuş olacağız? Sen kimin kanalısın, kime hizmet ediyorsun, fıtrata savaş mı açıyorsun?     
 Çok yakın zamanda kısacası düşük karbonlu ekonomiye küresel düzeyde geçmek demek insanların üretim, tüketim, beslenme kısacası tüm hayat biçimlerini kökten değiştirmek demektir. Bu da büyük ekonomik sıkıntılara sebep olacak köklü bir değişim demektir.  Bu değişim de kıtlık, açlık ve büyük sıkıntılar getirecek demektir. Kısaca sözleşmeyi kabul etmek demek ülkenin fişini çekmek demektir.
     Parayı ver, reklamın olsun; adı da bilim olsun, eleştiren bilim karşıtı... Gates Vakfı, sadece rüşvet dağıtmakla kalmamış. Bill Gates, 2016’da Amerikan Basın Enstitüsü tarafından hazırlanan “bağışçıların basın özgürlüğünü etkilemesi nasıl önlenir” isimli bir çalışmasını ve bu konuda medya için hazırlanan “tedbir yönergelerini” de fonlamış. Yani hem basını rüşvet vererek susturmuş, hem de “rüşvet verenlerin sizi susturmasını nasıl engellersiniz” konulu büyük bir ‘bilimsel’ çalışmayla rüşvet alanlara da akıllar vermiş.    
 Gerçek bilim adamları ineklerin çıkardığı gazın doğada kısa sürede yok olduğunu fakat her yere kurulacak yapay et fabrikalarının laboratuvarından çıkacak emisyonların atmosferde uzun süre kalacağını söylüyorlar. Başta karbondioksit olmak üzere sera gazları atmosferde bir ısınmaya sebep olmuyor. Karbondioksit emisyonunun sanıldığı kadar zararlı olmadığını savunan uzmanlar da var. Bu gazın aslında bitkiler için ne kadar hayati olduğuna dikkat çekiyorlar ve karbondioksitin “atmosferin gübresi” olduğunu söylüyorlar. Problem karbondioksit olması değil, karbondioksiti oksijene çevirecek ağaç olmamasıdır. Çözüm, karbondioksiti azaltmak için; fabrikaları, termik santrallerini ve ülkenin sanayisini kapatmak değil, ormanları, yeşili artırmak olmalıdır.     
 Türkiye'deki akademik çevrenin suskunluğu tepkisizliği bunların konuşulmasından daha acı veriyor; insanlığa da İslam’a da savaş açanlar ile mücadale etmeyip sessiz kalanlar, ilahi adalet tecelli ettiğinde eyvah kar etmeyecektir!     
 https://youtu.be/F7h_EJrwy-U
0 notes
hertaraf2023 · 4 years ago
Link
Azrail (as) la sohbet eden başka bir melek sormuş;“Dünya da her yıl yaklaşık 60.000.000 insan ölüyor,” bu kadar işin altından nasıl kalkıyorsun? Her ölüme bir bahane lazım, bu kadar çok insanın ölümü için, bu kadar çok bahaneyi nasıl buluyorsun.? Nükleer savaş mı çıktı, toplu intiharlar mı oldu, kıtlık mı çıktı, toplu katliamlar mı yapıldı..?
0 notes
miatosuaritma · 4 years ago
Text
Dünya Su Günü Ne Zaman ve Nasıl Ortaya Çıktı?
New Post has been published on https://www.miato.com.tr/dunya-su-gunu-ne-zaman-ve-nasil-ortaya-cikti-2/
Dünya Su Günü Ne Zaman ve Nasıl Ortaya Çıktı?
Susuzluk ve su kaynaklarının kuruduğu veya sınırlı sayıda kaldığı bir dünya nasıl olurdu bir hayal edin. İklim şartları değişir ve dolayısıyla bitkiler de yok olmaya başlardı. Susuzluk, besin zincirinin başından sonuna kadar kopmalara ve yok olmalara sebep olurdu. Bitkiler su alamadıklarında kurur otçul hayvanların susuz ve ana besinleri bitkiler olmadan nesilleri tükenirdi. Etçil ve hepçil hayvanlar da aynı şekilde yok olmaya mahkum olurlardı. Bu şartlar altında insanın yaşaması da pek mümkün olmazdı.
Bu tür bir senaryonun kulağa ne kadar korkunç geldiğinin farkındayız. Öyleki dikkat ettiyseniz susuz bir dünya fikri çoğu kıyamet filminin de senaryosunda yer alır. Ancak gelişmiş ülke ve şehirlerin vatandaşlarına rahatça tedarik ettiği içme suyunun varlığına kendimizi o kadar alıştırmış bir durumdayız ki çoğu zaman suyun önemi su kaynaklarının önemi ve bu hayati elementin eğer korumazsak sonsuza kadar bize yetmeyeceğini düşünemiyoruz. İşte tam da bu yüzden Dünya Su Günü ortaya çıkmıştır.
Suyun Hayatımızdaki Önemi Nedir?
İnsan vücudu için suyun önemi tartışılmaz. Öyle ki vücudumuzun hiçbir şey yemeden birkaç haftaya kadar dayanabilmesine rağmen su olmadan yalnızca birkaç gün hayatta kalabileceği biliniyor. Su sayesinde vücudumuz toksinleri dışarı atar. Buna ek olarak suyun faydaları anlamında birçok madde sayabiliriz:
Su sayesinde vücudumuzdaki besinler hücrelere taşınır.
Su beyne oksijen taşınmasına da yardımcı olur.
Su vücut sıcaklığımızın kontrolünü sağlar.
Su bizlere yalnızca içme suyu olarak mı fayda sağlar? Elbette ki hayır. Suyu günlük hayatımızın neredeyse her alanında kullanırız. Bunlara örnek verecek olursak;
Tarımda sulama
Elektrik üretimi
Hayvancılık
Besinlerin hijyeninin sağlanması
Genel anlamda sanitasyon
Dünya Su Günü ve diğer tüm günlerde suyun zengin kullanım alanları ve yaşamın sürekliliği için olan öneminin farkına varmalıyız. Doğru su kullanımı ve tasarruf hakkında bilinçlenmek küresel anlamda daha iyi ve sağlıklı bir gelecek için büyük önem taşıyor.
Milyonlarca İnsan Temiz Sudan Yoksun
Dünya Su Günü ile dikkat çekilen susuzluk ve kuraklığın ciddiyetini anlamak için dünyada ne kadar insan bu durumdan etkileniyor yaklaşık sayılarla bakalım.
Birleşmiş Milletler’in raporuna göre her yıl yaklaşık 000 insan içilebilir su, sanitasyon ve hijyen eksikliğinden hayatını kaybediyor.
Bu sayı her gün içtiğimiz renksiz, kokusuz içme suyumuzu düşününce çok da olası gelmiyor değil mi? Ancak dünyada susuzluk farkındalık yaratılması gereken hayati bir konu.
Bu akıl almaz sayının 000’inin beş yaş altı çocuklar olduğunu biliyor muydunuz? Henüz hayatla tam tanışamadan onu kaybeden bu çocuklar çoğunlukla kolera, dizanteri, ishal, hepatit A ve tifo gibi sanitasyon eksikliği kaynaklı hastalıklar yüzünden can veriyor.
Dünya Sağlık Örgütü de bu rapora ek olarak Sahra altı Afrika ve Asya’da birçok evin sağlık tesisinin ve okulun el yıkamak için suyu ve sabunu olmadığını belirtiyor.
Yaşamın en temel gereksinimlerinden birine ulaşımı olmayan bu insanların da her canlı gibi su tüketmeye hakkı var. Bu farkındalık yaratılırsa suyun sürdürülebilir bir konuma getirilmesinin önemini anlamış oluruz.
Dünyada Temiz Su Kaynakları
Temiz su kaynakları ne yazık ki sürekli aynı miktarda kalmıyor. Kentleşme, endüstrileşme, nüfus miktarındaki artış, çevre kirliliği, artan su tüketimi gibi faktörler kullanılabilir su kaynaklarının azalmasına sebep olmuş ve hala olmaktadır. Birleşmiş Milletlerin yayınladığı rapora göre iklim değişikliğinin artan su krizi üzerindeki öngörülen etkisi %20 (Water for People, Water for Life, UN World Water Report, UNESCO-WWAP 2003). Bunların yanı sıra su kaynaklarının bilinçsiz ve yanlış kullanımı da suyun azalmasında etkilidir.
Peki dünyada temiz su kaynaklarının dağılımı ne durumda?
Ön görülene göre dünyadaki toplam su kaynağı yıllık 43,750 km3. Bu su kaynaklarının küresel dağılımı yüzdelik dilimde şu şekilde;
%45’i Amerika
%28’i Asya
%15.5’i Avrupa
%9’u Afrika’da bulunmaktadır.
Dünya Su Günü Nedir?
Su insan vücudunda depolanmaz. Bu yüzden her gün belirli miktar su tüketmemiz gereklidir. İhtiyaç duyulan su miktarını düzenli olarak tüketmemek vücudumuzda ciddi problemlere sebep olur. İçme suyu hücrelerin, dokuların ve metabolizmanın düzenli çalışmasında, zararlı madde ve toksinlerin atılmasında önemli rol oynar. İşte tüm canlıların yaşamının vazgeçilmezi olan su adına Dünya Su Günü 1993 yılında 22 Mart tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilmiştir.
Dünya Su Günü Nasıl Ortaya Çıkmıştır?
Dünya su günü yalnızca su hakkında değildir. Aynı zamanda küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine de dikkat çekme amacı güder. Dünya su günü küresel ısınmayla gitgide azalan su kaynaklarının sürdürülebilirliğini korumak adına suyun daha planlı ve dikkatli kullanılması gerektiğine dikkat çeker. Suyun etkili kullanılması, sera gazı yayılımını ve dolayısıyla iklim değişikliğinin dünya üzerindeki etkilerini azaltmaya yardımcı olur.
Dünya Su Günü fikri ilk kez, 1992’de Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma konferansında ortaya atılmıştır. 1993 yılında ise her yıl 22 Mart gününün dünya su günü olarak belirlenmesi kararlaştırılmıştır.
Küresel anlamda temiz su oranının artırılması, sınırlı sayıdaki su kaynaklarının korunması, artırılması ve ulaşılabilirliğinin sağlanmasını teşvik etme amacıyla Birleşmiş Milletler,  Dünya Su Günü fikrini ortaya atmış ve böylece bu anlamlı gün ortaya çıkmıştır.
Birleşmiş Milletler’in, Dünya Su Günü için ana mesajlarından birisi şudur; “Beklemeyi Göze Alamayız.”
Bu mesaj ile temiz su kaynaklarının doğru kullanımının iklim değişikliği ile doğrudan ilgili olduğu anlaşılıyor. Ayrıca etkili su kullanımının, sel, kuraklık, kıtlık, kirlilik gibi faktörleri önlemede etkili olduğu ve bir an önce çözüm yöntemleri üretilip hayata geçirilmesi gerektiği aktarılıyor.
Suyun Değerini Biliyor, Buna Göre Çözüm Üretiyoruz
Yaşamın kaynağı olan su düşük kalitede olduğunda ve zararlı bileşenler içerdiğinde devamlı tüketimi safra kesesi taşı kireçlenme ve böbrek taşı gibi ciddi sağlık sorunları doğurabilir. Bu nedenle  MIATO olarak sizlere ulaşan içme suyunun en güvenli ve sağlıklı hali olarak ulaştığından emin olmak için MIATO cam tanklı akıllı su arıtma cihazını geliştirdik. Damacana su ve pet şişe suların çevreye verdiği kirliliğin önüne uzun ömürlü cam depolama ile geçiyoruz.
MIATO cam tanklı akıllı su arıtma cihazı ters osmoz sistemi ile sudaki zararlı bileşenleri filtreleyerek suyunuzu kalitesinin artmasına yardımcı olur. Son olarak MIATO olarak suyun değerini yalnızca Dünya Su Günü adı altında değil hergün biliyor bu doğrultuda çözüm üretiyoruz. Su kaynaklarının sürdürülebilirliği ve gelecek nesillere yaşamın kaynağı olan suyu bırakabilmek adına farkındalığın ve çözüm önerilerinin artmasını umuyoruz.
0 notes
dinisohbetler · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Söz Taşımak Ve Nemmanlık Etmek
Allahü Teala: “O kıymetsiz kimse, insanları ayıblar ve fesad yönün­den birinden söz alıp, diğerine götürür, gammazlık eder”, buyurdu. Ve yine buyurdu:
“Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi ve ayıblamayı adet edinene şiddetli azab vardır” Bütün bu ayetlerle nemmamlığı (söz taşımayı) bildiriyor. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
“Nemmam (söz taşıyıcı) Cennete giremez”, buyurdu. Ve yine buyur­du:
“Size en fenanızı haber vereyim. Aranızda söz taşıyanlar, aranızı bo­zanlar ve insanları birbirine düşürenlerdir” Ve yine buyurdu:
“Allahü Teala Cenneti yarattığı zaman, Cennete, konuş buyurdu. Bana kavuşanlar ne iyi insanlardır,” dedi. Allahü Teala buyurdu:
“İzzet ve Celalime yemin ederim ki, sekiz sınıf insan sana giremez. Şarap içenler, zina eden ve et­mekte devam edenler, söz taşıyanlar, hanımlarının namusunu koruma­yanlar (deyyüsler), şerîatle amel etmesi icabedip de etmeyen devlet me­murları, kadınlara benzeyen erkekler, sıla-i rahim yapmayanlar ve sözün­de durmayanlar.” Haberde geldi ki, İsrail oğullarına bir kıtlık vaki oldu. Mûsa aleyhisselam yağmur duasına çıktı. Yağmur yağmadı. Musa aleyhisselam'a vahiy geldi:
“Senin duanı nasıl kabul ederim kî aranızda bir nemmam vardır?” Musa aleyhisselam:
“Ya Rabbî, o kimdir? Bana bil­dir de aramızdan çıkarayım, dedi. Allahü Teala:
“Ben nemmamı sevmem, kendim mi nemmamlık yapayım?” Buyurdu. Bunun üzerine Musa aleyhisselam herkesin nemmamlıktan tevbe etmesini söyledi. Herkes tevbe etti ve yağmur yağdı.
Bir kimse hikmetle konuşan bir hakîmi arıyordu. Bunun için binler­ce kilometre yol yürüdü. Bulunca ona; taştan sert, göklerden geniş, yer küresinden ağır, zemheriden soğuk, ateşten sıcak, okyanustan engin, ye­timden hor nedir, diye sordu. Buyurdu ki:
“Suçsuza, kabahatsize bühtan, yerden ağırdır. Hak (doğruluk), göklerden geniştir. Fakirin kalbindeki kanaat, okyanustan engindir. Haset, ateşten yakıcıdır. Yakınlık göster­meyen akrabaya muhtaç olmak, zemheriden soğuktur. Kafirin kalbi, taş­tan, katıdır. Sözüne aldırılmayan nemmam yetimden hordur”.
Ulu Allah buyuruyor ki:
“Ey iman edenler!... Zannın (şahsî kanaatlerin) çoğundan ka­çının. Çünkü bazı zanlar (şahsî kanaatler) günahın ta kendisidirler. Birbirinizin kusurlarını araştırmayın, yekdiğerinizi arkadan çekiştirme­yiniz. İçinizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Bu si­zin için tiksindirici bir şeydir. Allah'dan korkunuz. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve çok esirgeyendir.”
“Ey insanlar!... Biz sizi gerçekten bir dişi ile bir erkekten (Havva ile Adem'den) yarattık (türettik) Sadece (kolaylıkla) tanışabilesiniz diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır. Allah her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olandır.”[Hucurat: 49/12-13]
“Andolsun ki insanı yaratan biziz; nefsinin ona ne vesvesele verdiğini (içinde dönüp dolaşan gizli duyguları) biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız. Hatırla ki, (insanın) hem sağında, hem solunda oturan, onun amellerini kaydetmekte olan iki de (melek) vardır. Kişinin ağzından bir söz çıkmaya görsün; (onu hemen kayda geçirmeye) hazır bir gözcü yanı başındadır.”[Kaf:  50/16-18]
1 note · View note
yusufserkan · 6 years ago
Text
1) Cargill…
Bir Amerikan şirketidir; ve yıllık geliri 114.7 milyar dolardır!
2) Archer Daniels Midland…
Bir Amerikan şirketidir; ve yıllık geliri 62.3 milyar dolardır!
3) Louis Dreyfus…
Bir Hollanda şirketidir; ve yıllık geliri 55.7 milyar dolardır!
4) Bunge…
Bir Amerikan şirketidir; ve yıllık geliri 42.6 milyar dolardır!
Bu dört şirket dünyanın en büyüğüdür!
Ne iş mi yaparlar: Gıda…
Örneğin, dünya üzerindeki buğdayın yüzde 90'ının fiyatını bunlar kontrol eder! Evet, karnımızı doyurmak için ne kadar para ödeyeceğimizi bu dört şirket belirler…
Jane Harrigan, Asya, Afrika ve Ortadoğu çalışmaları konusunda uzmanlaşmış SOAS Londra Üniversitesi'nde ekonomi profesörü…
2011 yılındaki çalışmasında buğday fiyatlarında yaşanan artışın Kuzey Afrika'nın ekonomik politiğini araştırdı.
Çalışmasına sebep olan; 26 yaşındaki Tunuslu seyyar satıcı Muhammet Buazizi'nin, 16 Aralık 2010'da rüşvet vermeyi reddedip kendini yakma eylemiydi.
Buazizi'nin ateşi, “Arap Baharı”nın doğmasına sebep oldu…
Prof. Harrigan 2014'te yazdığı “The Political Economy of Arab Food Sovereignty” (Arap Gıda Egemenliğinin Ekonomi Politikası) kitabında şunu söyledi:
“Arap Baharı, dört büyük gıda şirketinin uluslararası piyasada buğdayın fiyatı üzerine kumar oynamaya karar vermesinin doğrudan sonucudur!”
Çünkü:
Arap Baharı yaşanılan ülkelerde besinlerin yüzde 50'si ithal ediliyordu.
Ekmekle beslenen bu ülkelerin ithal ettiği besinin yüzde 35'i buğdaydı! Ve ithalat rakamları hızla artıyordu…
İnsanoğlunun; ilk buğday, ilk nohut, ilk mercimek, ilk zeytini yetiştirdiği “Bereketli Hilal” coğrafyasında -Türkiye gibi- ülkeler kendi kendilerine yetiyordu…
Sonra ne oldu?
Özal'dan Mübarek'e
II. Dünya Savaşı'ndan ABD “gıda devi” olarak çıktı. Savaşın yakıp yıktığı Avrupa'ya besin ihracatı yaparak büyük para kazandı. Zamanla…
Avrupa kendine yetenden fazla tarımsal gıda üretmeye başladı. Bu kez…
ABD ile AB arasında “gıda savaşı” başladı. Hemen anlaştılar; gıdalarını az gelişmiş ülkelere satacaklardı.
Türkiye'de Turgut Özal tarımı yok etmek için ne yaptı ise, Mısır'da Hüsnü Mübarek, Tunus'ta Zeynel Abidin Bin Ali, Yemen'de Abdullah Salih benzerini yaptı.
IMF ve Dünya Bankası programlarıyla pazarlarını/topraklarını ardına kadar dünya devi tarım şirketlerine açtılar!
Tarımsal sübvansiyonları azaltma gibi politikalarla “Bereketli Hilal” topraklarında yerli tarımı katlettiler. Köylüler büyük şehirlere göç etti. Ülkeler gıdayla teslim alındı. Ve…
Gıda, finansal bir araca dönüştü!
2000'lerden sonra… Dünyanın en büyük dört gıda şirketi istedikleri gibi fiyat dalgalanmaları yapmaya başladı. Çünkü ülkeleri boğazlarından kendilerine bağlamışlardı!
Örneğin…
Tahıl hasadı açısından 2006 ve 2007 yılı bereketli geçmesine rağmen dört şirket aldığı kararla, fiyatları dünya genelinde tavana vurdurdu. Başta Ortadoğu olmak üzere bazı bölgelerde kıtlık meydana geldi.
Neoliberalizmin hiçbir ahlâkı yoktu; gıdanın hayati sorun olması umurunda bile değildi!
Başkan B.Obama seçildiğinde, bu dört şirketi kontrol altına alacak yasalar çıkarmak istedi. Çünkü Batı, aç kalan mültecilerle başa çıkamıyordu. Obama'nın gücü yetmedi yasa çıkarmaya!
Mahşerin Dört Atlısı dünyaya hükmediyordu…
Vur abalıya!
Sadece Turgut Özal değil…
Recep Tayyip Erdoğan'ın da…
Türk tarımını yok etmek için neler yaptığını “Saklı Seçilmişler” kitabımda yazdım.
Ah benim zavallı ülkem!
İnsanlar kafasını kaldırıp dünyada neler olduğuna bakmıyor ki! Sanıyor ki, bir avuç üreticisi stok yaparak soğan fiyatını artırıyor!
Cargill, Archer Daniels Midland, Louis Dreyfus, Bunge kim? Nerden bilsin halkımız?
Pahalı gıda sorununun sebebini yandaş medyanın yalan haberinden öğreniyor; ya da Erdoğan'ın tehditler savuran konuşmasından! Meğer pahalılığın nedeni Polatlı'daki o soğan deposuymuş!
Bir çıkıp tarımın son 40 yılda uluslararası şirketlere nasıl teslim edildiğini söylüyor mu?
AKP umursadı mı bu teslimiyeti? Ne gezer…
Türkiye tarımsal arazilerinin yüzde 43'ünün boş olduğunu bilmiyor mu? Peki, olan arazilere ne ekiliyor? İnsanların değil araçların yemesi için ekim yapılıyor! Örneğin…
Bugün dünyadaki yağmur ormanları ve tarımsal topraklar biyo-dizel için yok ediliyor. Ekrem Pakdemirli'yi anımsarsınız; eski bakandı. Siyaseti bırakınca Bandırma'da “Çevresel Kimya A.Ş.” kurdu. Bitkisel yağlardan biyo-dizel yakıt üretecekti! Pakdemirli vefat edene kadar, kanola üretimi için lobi yaptı!
Oğlu Bekir Pakdemirli, Kanada merkezli küresel “McCain Foods” gıda şirketinin Ortadoğu sorumlusuydu! Bugün tarım bakanı!
Kime neyi anlatıyoruz?
Vur abalıya!
0 notes
whyarewepoor · 8 years ago
Text
Kıtlık, Karamsar Malthus ve Amartya Sen
1798 yılında Karamsar Malthus olarak bilinen Thomas Robert Malthus (İngiliz nüfus bilimci ve politik iktisat teorisyeni) "An Essay on the Principle of Population" adlı bir kitap yazdı. Bu kitapta insan nüfusunun sürekli arttığını ve dolayısıyla bir kısır döngüye gireceğini söyledi. Bu döngüde, insan nüfusu artacak ve kıtlık olacak; ardından kıtlıkta kırılan insanlardan dolayı nüfus azalacak; belli bir yerde dengelendikten sonra tekrar kıtlık olacak ve döngü tekrar başa dönecekti.
Thomas Malthus kitabı yazdığından beri insan nüfusu %1000e yakın bir artış gösterdi, hatta dünyada obezite aldı başını gitti. Ama kıtlıklar yok mu hala var. İşte burada da Nobel ödüllü Hintli ekonomist Amartya Sen sahneye çıktı. Amartya Sen ise demokrasi olan hiçbir yerde kıtlık olmadığını, sadece diktatörlüklerde insanların açlıktan öldüğünü öne sürdü.
Ne dersiniz, Thomas Malthus da diğer klasikler gibi yanıldı mı?
0 notes
bakbenyaragibiyimm · 8 years ago
Text
Ayol bi anon olun bi gönlümü şenlendirin bu ne kuraklık mı var, kıtlık mı çıktı bu ne!!
0 notes
Link
ENGİN REALİTE Bu sağlam, temiz, emin, doğru ve gerçekçi ifadeler; sadece kıssada geniş yer tutan insan şahsiyetlerini tahlil etmekle kalmıyor. Hadiselerin cereyan ediş tam da; zaman, mekân, içtimai bünye, tabiat vesaire bakımlarından ayni gerçekçi ifadelerle tahlil ediliyor. Her hareket, her ayrılık, her kelime en münasip şekliyle en uygun zamanda zikrediliyor. Teşhir sahnesinde her şey yerli yerine oturtulmuş. Hadiselerde rol oynayan her varlık; taşıdığı öneme, aldığı role ve hayatın akışıyla olan münasebetine göre projektörlerin ziyası altında veya loş bir köşede yerini almıştır... Biraz önce zikrettiğimiz gibi, bu ifade ve üslûp tam insan şahsiyetlerinin tahlilinde de ayni gerçekler içinde cereyan ediyor. Cinsi mevzular dahi insanoğlunun şerefli mevkiine en lâyık şekilde, temiz bir proğram halinde yerli yerince bayan edilmiştir. Bu beyanlar yapılırken beşeri hakikati ar üzerinde her hangi bir tahrif, tebdil, eksiklik veya fazlalık yapılmış değildir. Hadiselerin diğer yönlerine olduğu kadar bu yönüne de önem verilmiş ve anlatmalarda realiteler hâkim olmuştur. Diğer hususlarda oldu��u gibi, cinsî meseleler üzerinde durulurken de edebiyat yapılıp beşer varlığının bütün hususiyetleri bu noktaya bağlı imiş gibi yanlış bir tutum içine girilmemiştir. Bu noktanın, beşeri çevreleyen gerçeklerin hayat mihveri veya hayatının hedeflerini teşkil eden bir unsur imiş gibi gösterilmeden kaçınılmıştır. Halbuki cahiliyet bunun tam tersini yapmakta, edebiyat adına cinsî mevzuları istismar ederek bunları hayatın yegâne temel unsurları imiş gibi göstermektedir!.Cahiliyet, beşer Alemini, edebiyata sadakat, sanata hürmet gibi telkinlerle pek korkunç durumlara sevketmektedir. Dişilik erkeklikle alakalı meseleleri halkın zihnine öylesine işler ki, cinsî mevzuun beşer hayatını her yönüyle çevreleyen en önemli mevzu olduğunu zannedersiniz. Böylece geniş ve derin bir bataklık meydana getirir. Bu bataklığı birtakım şeytani çiçeklerle süslemeyi de ihmal etmez!.. Cahiliyet bunları yaparken bunların birer hakikat olduğuna inandığı için yapmaz. İhlas ve samimiyetinden dolayı böyle bir hakikatin tasvirine girişmiş de değildir. Sadece “Siyonizm protokolü” nün emrini yerine getirmek için bu hareketlere girişir. İnsanoğlunu hayvani duyguları dışındaki bütün değerlerinden soymak ister. Böylece, madde dışındaki bütün manevi değerlerinden kopan yahudiyi yalnız bırakmayacaktır. Cinsi mevzuları işleye işleye bir bataklık meydana getirir. Bütün beşeriyetin bu bataklığın çamurlarına gömülüp bayatın gerçek değerlerini göremez hâle gelmesini ister. Bütün dikkatler bu bataklığa çevrilmeli bütün enerjiler burada tüketilmelidir! Beşeriyeti dejenere edip harap hâle getirmenin en emin yolu budur! Bu metot iyi tatbik edildiği takdirde bir gün bütün beşeriyet pusuda bekleyen mel’ûn siyonizm hükümranlığına boyun eğip önünde diz çökecektir. Cahiliyet bütün bu şer yollarında edebiyat, san’at gibi şeyleri istismar ettiği gibi hedefe bir an önce varabilmek için birtakım ilmi nazariyeleri yaymayı da ihmal etmez. Bazan “Darwin Nazariyeleri” ni, bazan “Freudizm” i, bazan “Marksizm” i veya “ilmi sosyalizm” i bayraklaştırdıklarını görürsünüz... Korkunç Siyonizm’in plânlarını gerçekleştirmek yolunda bunların hepsi de aynı şeylerdir!... • • • TARİHİN GÖLGESİNDE Daha sonra kıssadaki şahıslar ve hadiseler bir tarafa bırakılarak kıssanın cereyan ettiği tarih devresinin tablosu çiziliyor. Ayrıca tarihin o devirlerine ait birçok kişiliklere ve bunların sahip olduğu umumi özelliklere rastlıyoruz. Tarihin o günkü Alemşümul hadiseleri bir sahnede canlandırılmasına gözler önüne seriliyor... Biz bunlar dan sadece bazılarına işaret etmekle yetineceğiz: (a) O devirlerde M ı s ı r ’ın idaresini elinde bulunduranlar, Mısır’ın “Kıpti S o y u ” nu teşkil eden Firavunlar değildi. Mısır’a (Hyksos) lar hükmetmekte idi. Bunların yaşadıkları zamanlar; Hz. İbrahim, İsmail, i s h â k ve Ya’kub’un yaşadıkları zamanlara pek yakındı. Bu münasebetle onlardan “Allah'ın Dini” ne ait bazı şeyler öğrenmişlerdi. Biz bu hükmü yine Kur’an’dan alıyoruz. Zira Kur’anı Kerim Mısır hükümdarlarına Kral dendiği devirlere ait bahislerde onları Kral diye zikretmekte, Firavun dendiği devirlerde ise Firavun diye zikretmektedir. Hz. M û s a 'nın devri de Firavunların hükümran olduğu devirdi... Böylece Yûsuf (As.) un M ı s ı r’da bulunduğu devir tespit edilmiş oluyor. Bu devir, Firavunlar ’dan on üçüncü aile ile on yedinci aile arasında kalan devirdir. İşte, bu zaman içinde M ı s ı r 'da (Hyksos) âilesi hükmetmiştir. Bu âile M ı s ı r ’ın bedevi âilelerindendi. Şehir halkı bunlara hor bakar ve sevmezlerdi. Onun için bunları “Hyksoslar” diye adlandırırlardı. Bu ismin eski Mısırlılar’ın lisanında “Domuzlar” veya “Domuz Çobanları” mânasına geldiği ileri sürülmektedir. Bunlar M ı s ı r ’da birbuçuk asır kadar hükümran olmuşlardır. (b) Yûsuf (A.S.) un peygamberliği, tarihin bu devresine rastlamaktadır. Hz. Yûsuf daha zindanda iken, insanları, tevhit dini olan İslâma davet etmeye başlamıştır... Davetini yaparken, bu dînin ataları İbrahim, İshâk, ve Ya’kub ’un dîni olduğunu beyan eder. Bu sözlerini Kur’an’dan takip edelim: “ Doğrusu ben, Allah'a inanmayan ve âhireti inkâr eden birmilletin dinini bırakmışımdır. Atalarım İbrahim, İshâk ve Ya’kub’un dinine uydum. Allah’a her hangi bir ortak koşmak bize yaraşmaz. Bu, Allah’ın bize ve insanlara olan lûtfudur. Fakat insanların çoğu şükretmez” dedi. “Ey mahpus arkadaşlarım, ayrı ayrı bir sürü uydurma tanrılar mı daha iyidir yoksa her şeyden üstün tek Allah mı? Allah’ı bırakıp taptığınız, sizin ve babalarınızın adlandırdığı putlardan başka bir şey değildir. Allah onların doğru olduğuna dair bir delil indirmemiştir. Hüküm vermek ancak Allah’a aittir. Kendisinden başkasına değil O’na tapmamızı emretmiştir. Bu, dosdoğru dindir. Fakat umanların çoğu bilmezler.” Bu ifadeler bütün peygamberlerin beyanı gibi Islâmın, 1 akide prensiplerinin tarifidir. Şümullü, ince, olgun ve açık bir tarif... Bu tarifin içine şunlar girmektedir: Allah’a ve âhirete iman etmek... Allah’ı bir bilip O’na katiyen şirk koşmamak... Allah’ı sıfatlariyle birlikte tanımak... O, tek’dir, kahhar’dır... Hükümranlık ve saltanatta O’na herhangi bir şerik veya benzer tasavvur olunamaz. Onun içindir ki Islâm, insanları esareti altına alan putperestliği kat’iyetle reddeder. Mademki hakiki mâbudumuz olan Allah kendisinden başkasına ibadet edilmemesini emretmiştir, elbette O’nun gönderdiği din de, saltanat ve hükümranlığın sadece O’na ait olduğunu ilân edecektir... Allah’tan başkasına hükümranlık, saltanat ve rubûbiyet tanımak, Allah’ın çizdiği hududa tecavüz edip başkasına tapınmak demektir. İbadet denince akla sadece Allah'ın rubûbiyeti gelmelidir. Ancak O’nun saltanat ve hükümranlığını ihtiva eden rubûbiyetine boyun eğilip ibadet edilir. Gerçek Din demek Allahüteâlanın ibadet edilecek tek İlâh olduğunu kabul etmek demektir. Bu ise hükümranlıkta da O’nun tek olduğu mânasına gelir. Tek İlâh ve tek Hükümran... Bu iki cümle birbirinden ayrılamaz. Hz. Yûsuf, Allah'ın bu husustaki hükmünü ne güzel ifade etmiş: “.... Hüküm vermek ancak Allah’a aittir. Kendisinden başkasına değil O’na tapmamızı emretmiştir. Bu, dosdoğru dindir...” Bu ifade; Islâmın en mükemmel en açık, en hassas ve en şümullu şekilde tasvir edilişidir. Apaçık görülmektedir ki, Yûsuf (A.S.) M ı s ı r ’ın idaresini elinde bulundurduğu müddetçe insanları bu açık, mükemmel, ince ve şümullü metot içinde İslama davet etmiştir. Hz. Y û s u f ’un Mısır ’daki hükümranlığı sadece hükümet başkanı olmaktan ibaret değildi. Halkın o gün için ölüm kalım meselesi hâline gelmiş olan gıda maddesi de onun elindeydi. Bu sebepten, Islâmın Mısır ’da, muhakkak surette Yûsuf (AS.) un eliyle yayılmış olması gerekir. M ı s ı r ’ın komşu ülkelerinde de İslâm o devirde intişar etmiştir. Zira — Allah’ın hikmet ve takdiri neticesi — bütün o ülkelerde kıtlık hüküm sürmüş, herkes — Allaha’ın takdiri ile — M ı s ı r ’da ambarlanan zahireye muhtaç olmuştu. Etraftan kafileler halinde M ı s ı r ’a gelip zahire, temin etmeye çalışıyorlardı. Ürdün yakınlarındaki Ken’an ilinden kalkıp zahire temini için Mısır'a kadar gelen Yusuf’un kardeşleride bu kafilelerden biri idi... Hyksoslar tarafından azçok tanınan talim akidesinin bu ülkede bir hayli tesir bıraktığına kıssanın baş taraflarında işaretler vardır. Yine kıssada, Hz. Yûsuf ’un davetinden sonra bu akidenin iyice yayıldığına işaret ediliyor... Birinci işaret, Yûsuf kadınların huzuruna çıkınca onların söyledikleri sözde görüyoruz: Kadınlar Yûsuf’u görünce şaşırıp ellerini kestiler ve: “Allah’ı tenzih ederiz ama, bu insan değil ancak yüce bir melektir” dediler. V e z i r ’in, karısına söylediği sözde de ayni işaret var: “Yûsuf, sen bu işi kapat” ve tekrar kadına dönüp: “Sen de günahının bağışlanmasını dile. Çünkü suçlusun” dedi. İkinci işarette açık... Vezirin karısı tarafından söylenen sözler hem bu işareti ihtiva etmekte hem de vezirin karısının, Yûsuf ’un akidesini kabul ederek müslüman olduğunu göstermektedir. Kur’anın hikâye ettiği bu sözler şunlardır: "... Vezirin kararı: “Şimdi gerçek (hak) ortaya çıktı; onu kendine râmetmek isteyen bendim. Doğrusu Yûsuf, sadıklardandır.” «Gıyabında kendisine hiyanet etmek istemediğimi Yûsuf’un bilmesini isterim. Allah hainlerin düzenini başarıya erdirmez.” - “Ben nefsimi temize de çıkarmıyorum; çünkü nefis, Rabbimin merhameti olmadıkça kötülüğü şiddetle emreder. Şüphesiz Rabbim Gafûr’dur, Rahim’dir.” dedi. Yûsuf’un Mısır’da idareyi ele almasından önce tevhit Dini’nin — bu derece — tanınmış olduğu gün ışığına çıkınca; bu dinin genişleyip yayılmasının da Hz. Y û s u f *la ondan sonra devam eden Hyksoslar idaresi zamanında tahakkuk ettiği anlaşılıyor. Bilahere Firavunlar dan on sekizinci âile Mısır idaresini — tekrar — ele geçirince, Firavun ların dayanağı olan putperestliği yeniden ihya etmeye çalıştılar. Bu yolda başarı kaydedebilmek için de, Ya’kub soyundan gelip M ı s ı r ’da çoğalmış olan Tevhit Dini mensuplariyle mücadeleye koyuldular!.. Bu durum, Benî Israilin — Yani Ya’kub oğullarının— Firavunlar tarafından niçin sıkıştırıldığını bizlere biraz daha aydınlatmış oluyor. Gerçi bunların sıkıştırılıp Mısır dışına çıkarılmalarında siyasi sebep te vardı: Bunlar: M ı s ı r ’ın merkezlerine sonraları yerleşip hükmü ele geçiren ve asılları itibariyle M ı s ı r ’ın bedevi Ailelerinden olan Hyksoslar zamanında M ı s ı r ’a gelip yerleşmişler, burayı vatan ittihaz etmişler ye hükümran olmuşlardı. Firavun sülâlesinden olan M ı s ı r lı-lar Hyksos Hükümdarlarını Mı s ır ’dan kovarken onlarla kaynaşmış bulunan Benî Israili de kovmuşlardır... Bu bir sebep olmakla beraber, bu kovulmanın ve işkencelerin en büyük sebebi akidelerin birbirine karşı oluşu idi. Gerçek tevhit akidesinin yayılması, Firavunlar’ın dayanağı olan putperestliğin yıkılmasına sebep olmaktaydı. Zira tevhit akidesi; putlara tapılmasının, putlaştırılan insanlara baş eğilmesinin ve bu putlara rabûbiyet hakkı tanımasının baş düşmanı idi!.. Kur’anı Kerimde bu hususlara ışık tutan Ayeti kerimeler vardır. Gaafir (Mü’min) Sûresinde, Hz. Mûsa ile Firavun arasındaki hadiseler anlatılırken, Firavun taraftarlarından mü’min bir şahsın sözleri naklediliyor. Bu zat, Mûsa (A.S.) nın getirdiği hak dine (İslâm) iman etmiştir. Firavun, Hz. M û-s A ’yı öldürmeye ve dolayısiyle putperestliği tehdit etmekte olan tevhîd akidesini yıkmaya kalkışınca, o mü’min zat, Firavun ’un yüzüne karşı Hz. MûsA’yı İslâm’ı müdafaa etmişti: Firavun: “Beni bırakın da Mûsa’yı öldüreyim, o Rabbine yalvara dursun. O’nun, sizin dininizi değiştireceğinden veya yeryüzünde bozgun çıkaracağında korkuyorum” dedi Mûsâ: “Doğrusu ben, hesap görülecek güne inanmayan büyüklenenlerin hepsinden, benim de Rabbım, sizin de Rabbiniz elan Allah’a sığınırım” dedi Firavun ailesinden olup ta, imanını gizleyen bir adam dedi ki: “Rabbim Allah’dır diyen bir adamı mı öldürecek siniz? Oysa size Rabbinizden belgelerle gelmiştir. Eğer yalansa, yalanı kendisinedir; eğer doğru sözlü ise, sizi tehdit ettiklerinin bir kızmı başınıza gelebilir. Doğrusu Allah, tutumsuz yalancıyı doğru yola eriştirmez. Ey milletim! Bugün memlekette hükümranlık sîzindir. Başta olanlar sizsiniz. Ama Allah'ın baskısı bize çatınca, O’na karşı bize kim yardım eder?” Firavun: “Ben size kendi görüşümden başkasını söylemiyorum. Ben size ancak doğru yolu gösteriyorum” dedi Mü’min olan adam dedi İd: “Ey milletim! Doğrusu ben sizin için, Nûh milletinin, Ad, Semûd ve onlardan sonra gelenlerin durumu gibi, peygamberleri yalanlayar toplulukların uğradıkları bir günün benzerinden korkuyorum. Allah kullara zulüm dilemez. Ey milletim! Ahu figan gününden sizin hesabınıza korkuyorum. Arkanızı dönüp kaçacağınız gün Allah’a karşı sizi savunan bulunmaz. Allah’ın saptırdığını doğru yola getirecek yoktur. And olsun ki, Yûsuf da daha önce, size belgelerle gelmişti. Size getirdiği şeylerden şüphelenip durmuştunuz. Sonunda Yûsuf ölünce, “Allah onun ardından hiç bir peygamber göndermeyecek” demiştiniz. Allah, şüphe eden tutumsuz kimseyi işte böylece saptırır. Bunlar, Allah’ın âyetleri üzerinde kendilerine gelmiş bir delil bulunmadan tartışırlar. Bu, Allah katinda da, inananların yanında da öfkeyi artırır. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini bundan dolayı mühürler.”... Esas mücadele iki akide arasında yapılıyordu. Bir tarafta Allah’ın bir olduğunu; rubûbiyette, ibadette, din sahibi olmaklıkta ve hakimiyetine boyun eğmekte Allah’a hiç bir varlığın ortak koşulamayacağını kesinlikle kabul eden tevhit akidesi... Diğer yanda sadece putperestlik ve kula kul olma esasları üzerine kurulmuş firavunluk... Firavunlardan A h n a t u n ’un inandığı eksik ve karışık tevhit akidesi Hz. Yûsuf ’un M ı s ı r ’da yaydığı akidenin kalıntıları olsa gerektir. Bilhassa, A h n a t u n ’un annesinin Firavun ailelerinden olmayıp, Asyalı olduğuna dair tarihçilerin rivayetleri doğru ise... Bu kısa aydınlatmadan sonra, yine, kıssada yer alan hadiselerin cereyan ettiği tarih devrelerine dönelim. Hadiselerin ve hadiselerle ilgili şahısların Mısır hudutları dışına kadar uzanıp, tümüyle o asrın damgasını taşıdığını görüyoruz. Bu devirlerde rüya ve rüya tabirleri gibi şeylerin üzerinde önemle duruluyor. Bu ihtimam muayyen bir yere veya muayyen bir kavme münhasır değildir. O asırda her milletin ayni şeylerin etkisi altında olduğu anlaşılıyor... Yûsuf ’un K e n ’an ilin 'de gördüğü rüyasının M ı s ı r ’da tabir edilişi ve tahakkuku; zindanda iki arkadaşının gördükleri rüyalar, en sonunda hükümdarın gördüğü rüya... Ve bunların tabirleri... Hepsi bunu ispatlamaktadır. Hülâsa o asırda; rüyayı görenler de duyup işitenler de onun üzerinde önemle duruyorlardı. Kısaca özetleyecek .olursak görürüz ki kıssa; edebi sanat yönünden, çeşidi insanlık unsurları bakımından, infialler ve hareketler cihetinden oldukça zengindir. Bu hususiyetler Kur’anı Kerimin veciz ve beliğ üslûbu ile dile getirilince her yönüyle etki ve değeri daha da artmaktadır. Kıssada şahit olduğumuz bir baba sevgisi vardır. Bu sevginin her evlada göre değiştiğini, az veya çok olabildiğini, kalın cizgilerle bir takım derecelere ayrıldığını görüyoruz. Hz. Ya’kub’un Yûsuf ve kardeşine gösterdiği sevgi başka, diğer çocuklarına gösterdiği sevgi başkadır. Hadiselerin başlangıcından sonuna kadar, Yûsuf ’un başına gelenlere karşı gösterdiği sabır ve tahammül de daha başka... Muhtelif annelerden doğan kardeşler arasındaki kıskançlık ve hasetlere şahit oluyoruz. Çocuklara karşı baba sevgisinin değişmesinde annelerinin muhtelif oluşu rol oynuyor. Kardeşler arasında cereyan eden haset ve kıskançlıkların aynı derecede olmadığı, düşmanlık yapmakta düşünce ve niyetlerin muhtelif olduğu görülüyor. Fenalık yapma şuuru bazılarında taşkınlık derecesine kadar giderek sahibine ölüm cinayetini rahatlıkla işleme cüreti veriyor. Diğer bir kardeşte ise bu şuurun daha mutedil olduğu görülüyor. Bu kardeş, Y û s u f ’un öldürülmesine rıza göstermemekte, kervanlardan birinin çıkarıp götürebileceği bir kuyuya atılmasını istemektedir. Kıssada, tuzak kurmalar, aldatmalar, hile ve desiseler var... Kardeşlerinin Y û s u f ’a kurdukları tuzak... Vezirin karısının Y û s u f ’a ve saray kadınlarına karşı tertiplediği hileler, desiseler... Ve kocasına karşı aldatma oyunları! Şehvet oyunları... Şehevi tahriklere kapılıp perişan olanlar veya ondan yüz çevirenler... İsteyenler, temenni edenler... İstemeyenler, kaçanlar... Çeşitli şekilleriyle pişmanlık duyanlar, yeri gelince kusuru bağışlayanlar... Uzun ayrılıklardan sonra birleşmenin sevincini tadanlar*..
0 notes
aynurant · 5 years ago
Text
Tumblr media
BİR DAMLA BAL
Adamın biri, köyünde
Dükkân açmış,
Ivır zıvır satıyordu.
Günlerden bir gün
Heybesi omzunda, iti ardında
Zır bir çoban çıkageldi:
- Günün aydın ey dükkâncı
Varsa bana bir tas bal ver.
-Olmaz mı hiç, çoban kardeş
Sen tasını uzatıver.
Tatlı tatlı muhabbetle,
Baldan tatlı sözlerle
Bal koyarken tasa,
Bir damlacık da düşüverdi
Yerdeki eski halıya.
Dzz, öteden bir karasinek
Döndü döndü kondu bala.
Dükkânın uyuşuk kedisi
Atıldı sineğin üstüne,
Bunu gören çobanın iti
- Hav etti yakaladı pisiyi,
Ensesinden tutmasıyla
Bir sağa vurdu bir sola,
Leşini serdi halıya.
Vay, dedi dükkâncı
Vay seni geberesice,
Boğdun nazlı pisimi.
Alamadı hızını, indirdi
Elindeki ağır kepçeyi.
Koca Çomar’ın alnına
Vurdu ha vurdu,
Yığdı kedinin yanına.
Vay ben ölem yiğit itim
Kurban gitti uğursuza,
Ben geleyim bal almaya
Sen itimin canını al.
- Al bu da sana,
Dedi çoban
Ve indirdi şimşir sopayı
Dükkâncının kafasına.
Yetiş, yetiş, yetişin,
Diye bağırdı köylü.
Duyan bir daha bağırdı:
-Yetiş yetiş yetişin.
Aşağı mahalleden
Yukarı mahalleden
Yolun başından
Yolun sonundan
Toplaştılar başına,
- Dağdan gelmiş de ayı
Köylümüzü öldürmüş...
Duyan vurdu gelen vurdu
Kadın vurdu çocuk vurdu
Yaşlı vurdu genç vurdu,
Ve çobanın ölüsünü
Koydular itin yanına.
Sonra da bir tellal çıkardılar
Komşu köyün halkına:
- Gelin çobanınızın leşini alın.
Ateş düştü komşu köye,
-Tuh, dediler böyle işe,
Biz gidelim mal almaya
Onlar bizdan can alsınlar.
Öfke haklı öfke tatlı,
Duyan gelen silahlandı.
Kiminde bir karabina
Kiminde orak kiminde yaba,
Yalınayak başıkabak,
Köy ordusu çıktı yola.
Girdiler düşman köyüne,
Öyle olmaz böyle olur,
Vurdular ha vurdular,
Öldüler ha öldüler,
Kan dere olup akınca
Kavgaya son verdiler.
Sen deme ki birbirine bunca yakın
Kapı komşu iki köyün arasından
İki devleti ayıran sınır geçermiş.
Bu işler olur da durulur mu
Haberciler haber etmiş,
Komşu devlet savaş açmış
Gelmiş sınırımızı geçmiş,
Köyümüzü harap etmiş
Miş miş de miş miş.
Duyan üstüne bir şey daha eklemiş
Haberi kralına yetiştirmiş.
- Vay demiş bu kez kral,
Güya bizle barıştalar,
Barışları buysa eğer
Bundan sonra savaşsınlar.
Beriki kral geri durmamış,
Höt hüt etmiş,
Döt düt etmiş,
Vatan, millet, namus demiş,
Seferberlik ilan etmiş.
Köyler değil kentler yanmış,
Evler damlar ahırlar,
Ekin dolu tarlalar,
Yanmış yanmış kül olmuş.
Analara yas düşmüş,
Gelinler kara bağlamış,
Giden gitmiş dönmemiş,
Savaş otuz yıl sürmüş.
Ne eken var ne biçen,
Ne tohumu yeşerten,
Eli tutan asker olmuş,
Varmış insan öldürmüş.
Kıtlık girmiş memlekete.
Kalanlarsa dehşetle,
Olan bitene şaşa kalıp,
Sorarlarmış birbirine:
Nereden çıktı bu harp- diye.
Hovhannes Tumanyan
(beyaz zenciler)
10 notes · View notes
hertaraf2023 · 4 years ago
Link
Azrail (as) la sohbet eden başka bir melek sormuş;“Dünya da her yıl yaklaşık 60.000.000 insan ölüyor,” bu kadar işin altından nasıl kalkıyorsun? Her ölüme bir bahane lazım, bu kadar çok insanın ölümü için, bu kadar çok bahaneyi nasıl buluyorsun.? Nükleer savaş mı çıktı, toplu intiharlar mı oldu, kıtlık mı çıktı, toplu katliamlar mı yapıldı..?
0 notes
miatosuaritma · 4 years ago
Text
Dünya Su Günü Ne Zaman ve Nasıl Ortaya Çıktı?
New Post has been published on https://www.miato.com.tr/dunya-su-gunu-ne-zaman-ve-nasil-ortaya-cikti/
Dünya Su Günü Ne Zaman ve Nasıl Ortaya Çıktı?
Susuzluk ve su kaynaklarının kuruduğu veya sınırlı sayıda kaldığı bir dünya nasıl olurdu bir hayal edin. İklim şartları değişir ve dolayısıyla bitkiler de yok olmaya başlardı. Susuzluk, besin zincirinin başından sonuna kadar kopmalara ve yok olmalara sebep olurdu. Bitkiler su alamadıklarında kurur otçul hayvanların susuz ve ana besinleri bitkiler olmadan nesilleri tükenirdi. Etçil ve hepçil hayvanlar da aynı şekilde yok olmaya mahkum olurlardı. Bu şartlar altında insanın yaşaması da pek mümkün olmazdı.
Bu tür bir senaryonun kulağa ne kadar korkunç geldiğinin farkındayız. Öyleki dikkat ettiyseniz susuz bir dünya fikri çoğu kıyamet filminin de senaryosunda yer alır. Ancak gelişmiş ülke ve şehirlerin vatandaşlarına rahatça tedarik ettiği içme suyunun varlığına kendimizi o kadar alıştırmış bir durumdayız ki çoğu zaman suyun önemi su kaynaklarının önemi ve bu hayati elementin eğer korumazsak sonsuza kadar bize yetmeyeceğini düşünemiyoruz. İşte tam da bu yüzden Dünya Su Günü ortaya çıkmıştır.
Suyun Hayatımızdaki Önemi Nedir?
İnsan vücudu için suyun önemi tartışılmaz. Öyle ki vücudumuzun hiçbir şey yemeden birkaç haftaya kadar dayanabilmesine rağmen su olmadan yalnızca birkaç gün hayatta kalabileceği biliniyor. Su sayesinde vücudumuz toksinleri dışarı atar. Buna ek olarak suyun faydaları anlamında birçok madde sayabiliriz:
Su sayesinde vücudumuzdaki besinler hücrelere taşınır.
Su beyne oksijen taşınmasına da yardımcı olur.
Su vücut sıcaklığımızın kontrolünü sağlar.
Su bizlere yalnızca içme suyu olarak mı fayda sağlar? Elbette ki hayır. Suyu günlük hayatımızın neredeyse her alanında kullanırız. Bunlara örnek verecek olursak;
Tarımda sulama
Elektrik üretimi
Hayvancılık
Besinlerin hijyeninin sağlanması
Genel anlamda sanitasyon
Dünya Su Günü ve diğer tüm günlerde suyun zengin kullanım alanları ve yaşamın sürekliliği için olan öneminin farkına varmalıyız. Doğru su kullanımı ve tasarruf hakkında bilinçlenmek küresel anlamda daha iyi ve sağlıklı bir gelecek için büyük önem taşıyor.
Milyonlarca İnsan Temiz Sudan Yoksun
Dünya Su Günü ile dikkat çekilen susuzluk ve kuraklığın ciddiyetini anlamak için dünyada ne kadar insan bu durumdan etkileniyor yaklaşık sayılarla bakalım.
Birleşmiş Milletler’in raporuna göre her yıl yaklaşık 000 insan içilebilir su, sanitasyon ve hijyen eksikliğinden hayatını kaybediyor.
Bu sayı her gün içtiğimiz renksiz, kokusuz içme suyumuzu düşününce çok da olası gelmiyor değil mi? Ancak dünyada susuzluk farkındalık yaratılması gereken hayati bir konu.
Bu akıl almaz sayının 000’inin beş yaş altı çocuklar olduğunu biliyor muydunuz? Henüz hayatla tam tanışamadan onu kaybeden bu çocuklar çoğunlukla kolera, dizanteri, ishal, hepatit A ve tifo gibi sanitasyon eksikliği kaynaklı hastalıklar yüzünden can veriyor.
Dünya Sağlık Örgütü de bu rapora ek olarak Sahra altı Afrika ve Asya’da birçok evin sağlık tesisinin ve okulun el yıkamak için suyu ve sabunu olmadığını belirtiyor.
Yaşamın en temel gereksinimlerinden birine ulaşımı olmayan bu insanların da her canlı gibi su tüketmeye hakkı var. Bu farkındalık yaratılırsa suyun sürdürülebilir bir konuma getirilmesinin önemini anlamış oluruz.
Dünyada Temiz Su Kaynakları
Temiz su kaynakları ne yazık ki sürekli aynı miktarda kalmıyor. Kentleşme, endüstrileşme, nüfus miktarındaki artış, çevre kirliliği, artan su tüketimi gibi faktörler kullanılabilir su kaynaklarının azalmasına sebep olmuş ve hala olmaktadır. Birleşmiş Milletlerin yayınladığı rapora göre iklim değişikliğinin artan su krizi üzerindeki öngörülen etkisi %20 (Water for People, Water for Life, UN World Water Report, UNESCO-WWAP 2003). Bunların yanı sıra su kaynaklarının bilinçsiz ve yanlış kullanımı da suyun azalmasında etkilidir.
Peki dünyada temiz su kaynaklarının dağılımı ne durumda?
Ön görülene göre dünyadaki toplam su kaynağı yıllık 43,750 km3. Bu su kaynaklarının küresel dağılımı yüzdelik dilimde şu şekilde;
%45’i Amerika
%28’i Asya
%15.5’i Avrupa
%9’u Afrika’da bulunmaktadır.
Dünya Su Günü Nedir?
Su insan vücudunda depolanmaz. Bu yüzden her gün belirli miktar su tüketmemiz gereklidir. İhtiyaç duyulan su miktarını düzenli olarak tüketmemek vücudumuzda ciddi problemlere sebep olur. İçme suyu hücrelerin, dokuların ve metabolizmanın düzenli çalışmasında, zararlı madde ve toksinlerin atılmasında önemli rol oynar. İşte tüm canlıların yaşamının vazgeçilmezi olan su adına Dünya Su Günü 1993 yılında 22 Mart tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilmiştir.
Dünya Su Günü Nasıl Ortaya Çıkmıştır?
Dünya su günü yalnızca su hakkında değildir. Aynı zamanda küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine de dikkat çekme amacı güder. Dünya su günü küresel ısınmayla gitgide azalan su kaynaklarının sürdürülebilirliğini korumak adına suyun daha planlı ve dikkatli kullanılması gerektiğine dikkat çeker. Suyun etkili kullanılması, sera gazı yayılımını ve dolayısıyla iklim değişikliğinin dünya üzerindeki etkilerini azaltmaya yardımcı olur.
Dünya Su Günü fikri ilk kez, 1992’de Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma konferansında ortaya atılmıştır. 1993 yılında ise her yıl 22 Mart gününün dünya su günü olarak belirlenmesi kararlaştırılmıştır.
Küresel anlamda temiz su oranının artırılması, sınırlı sayıdaki su kaynaklarının korunması, artırılması ve ulaşılabilirliğinin sağlanmasını teşvik etme amacıyla Birleşmiş Milletler,  Dünya Su Günü fikrini ortaya atmış ve böylece bu anlamlı gün ortaya çıkmıştır.
Birleşmiş Milletler’in, Dünya Su Günü için ana mesajlarından birisi şudur; “Beklemeyi Göze Alamayız.”
Bu mesaj ile temiz su kaynaklarının doğru kullanımının iklim değişikliği ile doğrudan ilgili olduğu anlaşılıyor. Ayrıca etkili su kullanımının, sel, kuraklık, kıtlık, kirlilik gibi faktörleri önlemede etkili olduğu ve bir an önce çözüm yöntemleri üretilip hayata geçirilmesi gerektiği aktarılıyor.
Suyun Değerini Biliyor, Buna Göre Çözüm Üretiyoruz
Yaşamın kaynağı olan su düşük kalitede olduğunda ve zararlı bileşenler içerdiğinde devamlı tüketimi safra kesesi taşı kireçlenme ve böbrek taşı gibi ciddi sağlık sorunları doğurabilir. Bu nedenle  MIATO olarak sizlere ulaşan içme suyunun en güvenli ve sağlıklı hali olarak ulaştığından emin olmak için MIATO cam tanklı akıllı su arıtma cihazını geliştirdik. Damacana su ve pet şişe suların çevreye verdiği kirliliğin önüne uzun ömürlü cam depolama ile geçiyoruz.
MIATO cam tanklı akıllı su arıtma cihazı ters osmoz sistemi ile sudaki zararlı bileşenleri filtreleyerek suyunuzu kalitesinin artmasına yardımcı olur. Son olarak MIATO olarak suyun değerini yalnızca Dünya Su Günü adı altında değil hergün biliyor bu doğrultuda çözüm üretiyoruz. Su kaynaklarının sürdürülebilirliği ve gelecek nesillere yaşamın kaynağı olan suyu bırakabilmek adına farkındalığın ve çözüm önerilerinin artmasını umuyoruz.
0 notes