#küçük kadınlara başladım
Explore tagged Tumblr posts
mezarlikprensesi · 3 months ago
Text
Tek cümlesiyi hüngür şakır ağlattı kraliçe
Tumblr media
1 note · View note
yasanmisgayhikayeleri · 2 years ago
Text
Kapıcı Kaya abi ile maceralarım - Part 1
Ailemin evimden kendi evime ilk çıktığımda 22 yaşındaydım. Ailemin yaşadığı semt işe uzak olduğu için yarım saat uzaklıkta bir sitede ev kiralayıp yeni eşyalar almış, yeni evimin keyfini çıkarmaya başlamıştım. Site çok büyük bir site değildi. Ama işime 10 dakika uzaklıkta olduğu için çok memnundum. Siteye taşındıktan birkaç gün sonra site görevlisi Kaya abiyle tanıştım. 45 yaşlarında kalıplı 180 boyunda evli ve 2 çocuk sahibi bir adammış. Sitede kapıcı dairesinde kalıyorlardı. Güler yüzlü ve yardımsever bir adam gibi duruyordu. Her gördüğünde selam verir hal hatır sorardı.
Haftaiçi iş haftasonu da ailemin evine gidip geliyordum. Yeni evime taşınalı 1,5 ay olmuştu. Üniversite okurken Ahmet amcalarda kaldığımda Mustafa amcanın onu bayıltıp sikmesi ile kloroform ile tanışmıştım. Yeni evimde de sex çantası diye adlandırdığım içinde kloroform, göz bandı, ağız bezi, maskeler, kloroformu döktüğüm bayıltmak için kullandığım bez, dildo, tüy dökücü krem ve iplerin olduğu çantam her daim hazırdı. Fakat sitede seks yapamıyordum. Her tarafta insan vardı. Ve rahat olamıyordum.
İçten içe Kaya abiyi beğenmiş, onunla hayaller kuruyordum. Onun bundan hiç haberi yoktu tabi. Adamın 2 oğlu vardı. Biri 18 yaşında diğeri 15 yaşındaydı. Adam işinde gücünde başka kadınlara bile bakmayan dürüst bir adamdı. Zaten bu özellikleri beni etkilemişti. Karısı ve çocukları evdeyken onu bayıltamazdım. Onu merak ederlerdi. Sürekli fırsat kolluyordum.
Yaklaşık 15 gün sonra haziran ayının ortalarında yine denk geldiğimizde eşinin küçük oğluyla memlekete gittiğini 1 hafta sonra döneceğini büyük oğlunun üniversiteden dolayı burada onunla kaldığını söyledi.Fakat 2 gün arkadaşında olacağını söyleyince fırsatın ayağıma geldiğini anladım. O sırada telefonum çaldı. Arayan aynı sitede oturan komşum Aliydi. Musluğunun tıkandığını, açması için birini tanıyıp tanımadığımı soruyordu. Kaya abiye sorduğumda ben yaparım yalnız işlerim var saat 9 gibi geleyim dedi. Aliyle anlaşıp telefonu kapattım. Bu gece harekete geçecektim. Görüşürüz diyip eve geçtim. Saat 6 ya geliyordu.
Hemen duşa girip yarağımdaki ve deliğimdeki tüyleri almak için tüy dökücü sürdüm. 10 dakika boyunca beklerken Kaya abiyi bayıltıp sikeceğimi ve sikinin üzerine oturup içimde onu hissedeceğimi hayal ettim. Sikim kazık gibi olmuştu. Tüylerimden kurtulup güzelce bir duş aldım. Kurulanıp giyindim ve yemeğimi yedim. Saat 07:30 olmuştu. Kahvemi alıp site bahçesine indim. Gözlerim Kaya abiyi arıyordu ama bir türlü göremedim. Evime çıkarken dairemin olduğu kattaki depodan sesler geliyordu. Kapıdan baktığımda Kaya abinin burada boru tamiri yaptığını gördüm. O beni görmemişti. Sessizce daireme girdim.
Hemen seks çantamı açıp içinden kloroform ve bezi aldım. Daireden sessize çıktım ve deponun önüne geldiğimde kalbim yerinden çıkacakmış gibiydi. Kapıdan eğilip baktığımda Kaya abi yoktu. İçeri girip beklemeye başladım. Sanırım malzeme almaya gitmişti. Sab��rsızlıkla beklerken asansör kapısının açılmasını duydum. Hemen beze kloroform döküp kapının arkasına saklandım. Ayak sesleri daha da yakınlaşmıştı. Kaya abi depodan içeri girdi ve elindeki poşeti kapının yanındaki sandalyenin üstüne koydu. Yavaşça kapıyı itip arkasından yaklaşıp belini kavradım ve elimdeki kloroformlu bezi ağzına ve burnuna dayadım.
Nolduğunu anlayamayan Kaya abi önce eliyle elimden kurtulmaya çalıştı. Hemen kendimi ve onu geriye doğru çekerek kapıyı kapattım. Bir yandan bağırmaya çalışıyor bir yandan kloroformlu bezden kurtulmaya çalışıyordu. Noluyor kimsin sen diye birşeyler söyleme ve bağırmaya çalışıyordu. Öne arkaya ilerlemeye çalışıyor ama elimden kurtulamıyordu. Kapının arkasına doğru çektikten sonra birlikte yere düştük. Altında ben üstümde o çırpınmaya devam ediyordu. Sesi güçsüzleşmeye başladı.
Sonra öksürmeye başladı. Kloroformun keskin kokusu ciğerlerinden kanına geçtikçe gücü ve sesi azalıyordu. O sırada asansörün kapısının sesi duyuldu. Kaya abi de bunu duymuş olacak ki son bir gücüyle bağırmaya çalıştı ama sesi depo dışından duyulacak kadar güçlü değildi. Birkaç kez daha öksürüp sessizleşti. Nihayet bayılmıştı. Hemen kloroformlu bezi ağzında ve burnunda bırakıp deponun kapısını içten sessizce kilitledim. Gelen kişi deponun kapısını açmaya çalışınca tam zamanında kitlediğimi anladım. "Kaya Bey burda mısınız" diye ses duyunca gelenin site yöneticisi olduğunu anladım. O sırada Kaya abi baygın şekilde yanımda yatıyordu. Hemen cep telefonunu cebinden çıkarıp sessize aldım. İyi ki de almışım. Site yöneticisi aramaya başladı. Neyse ki cep telefonu sesini duymamıştı. Biraz bekledikten sonra ayak seslerinden site yöneticisinin gittiğini anladım.
Rahat bir nefes alıp kloroformlu bezi Kaya abinin ağzından ve burnundan çekince kapalı gözlerini ve baygın halini gördüm. Kirli sakalları vardı. Çok tatlı gözüküyordu. Bekaretini çatır çatır alacağımı düşününce sikim büyümeye başladım. Hemen Kaya abinin dudaklarını öpmeye başladım.Elimle kıyafetlerinin üzerinden önce göğüslerini sonra da sikini okşamaya başladım. Siki ve taşakları avucuma sığmıyordu. Kirli sakalları dudaklarıma ve yanaklarıma bata bata öpüp yaladım. Daha ileri gitmemek için kendimi frenledim.
Depo dışarısında ses var mı diye kontrol ettim. Hiç ses yoktu. Kapıyı yavaşça açıp etrafa baktım. Kimse olmayınca sessizce depodan çıkıp yan taraftaki daire kapımı açtım. Tekrar depoya gelip Kaya abimi kucakladım ve daireme taşıdım. Yatağa güzelce yatırdıktan sonra depoya tekrar gittim. Kloroform ve bezimi aldıktan sonra deponun ışığını kapattım ve kapıyı kapatıp depodan evime geçtim.
Haziran ayında olduğumuz için üzerinde sadece bir t-shirt altında ise şort vardı. Hemen t-shirt ü çıkarttım. Kıllı ama kaslı göğüsleri vardı. Sonra şortunun düğmelerini açtım ve bir çırpıda cıkarttım. Karşımda beyaz slip boxer ile kalmıştı. Yarağı ve taşakları boxerın üzerinden belli oluyordu. Boxerını çıkartıp kenara atınca baygın, çaresiz ve çırılçıplak Kaya abi muhteşem siki ve toplarıyla karşımdaydı.
Yalamak istiyordum ama önce onu yıkamam gerekiyordu. Hemen kloroformlu bezi Kaya abinin ağzına ve burnuna dayadım. Küçük bir çırpınmayla tekrar bayıldı. Kucaklayıp banyoya götürdüm. Duşakabinin içinde kafasını sampuanla güzelce köpürtüp yıkadım. Duş jeli ile vücudunu güzelce ovalamaya başladım. Yarağında ve taşaklarında hiç kıl yoktu. Yeni traş olduğu belliydi. Yarağını, taşaklarını ve bacak arasını güzelce köpürttüm. Yüzüstü çevirdiğimde poposunu iki tana ayırdım ve deliğini ve etrafını güzelce köpürttüm. Sonra duruladım. Deliğinin etrafındaki kılları almak için tüy dökücü krem sürdüğüm ve 15 dakika bekledim.
Daha sonra tekrar köpürterek yıkayıp duruladıktan sonra havluyla güzelce kuruladım. Ve kucaklayıp yatağa götürdüm. Ellerini yatağın başına ayaklarını da yatağın diğer uçlarına bağladım. Ağzını ve gözlerini tekrar bağlayıp tamamen soyundum. Onu yıkarken terlemiştim. Hızlıca duşa girip her tarafımı güzelce köpürtüp yıkadıktan sonra duştan çıktım. Üzerimi giyinmeden mutfağa geçip bir sigara yaktım. Sigaramı içerken Kaya abiyle biraz sonra yatak odasında yaşayacaklarımı düşünüyordum. Kalbim heyecandan küt küt atıyordu.
O sırada kendine gelmeye başladı. Hemen kloroformdan beze döküp tekrar Kaya abimin ağzına ve burnuna dayadım. Bağırarak kurtulmaya çalışıyordu ama nafileydi. Sonrasında öksürerek inlemeye başladı ve bayıldı. Kloroformlu bezi çektim ve gözlerinde bağı çözdüm. Gözleri kapalı baygın yatıyordu Kaya abim. Yarağını avuçlamaya başladım. Yarağı ve topları elime sığmıyordu.
Daha fazla dayanamayıp Kaya abimin yarağını yavaş yavaş yalamaya başladım. Birkaç dakika içinde hareketlenmeye başladı. Ağzıma tamamen sokup sakso çekmeye başladıktan 5 dakika sonra ağzımda kocaman oldu. Taşaklarını sırasıyla ağzıma alıyor ağzımda çevirerek emiyordum. Tekrar ağzıma aldıktan yaklaşık 2 dakika içinde kasılarak ılık ılık ağzıma boşaldı.
Yüzüstü çevirip karnının altına yastık koyup belini yükseltince tertemiz poposu ve deliği kabak gibi karşıma çıktı. Hemen deliğine yumuldum. Çılgınlar gibi deliğini yalıyor, emiyor, dilimle masaj yapıyordum. Yaklaşık 20 dakika yalamışım. Deliği kadife gidi olmuştu.
Hızlıca ayaklarını yataktan çözüp Kaya abiyi sırtüstü döndürdüm ve ayaklarını yatağın ön kısmına bağladım. Götü ve deliği kabak gibi ortaya çıkmıştı Kaya abimin yavaş yavaş hareketlenmesiyle kendine geldiğinin farkına vardım. Hemen gözbağını tekrar bağladım. Kimsin sen napıyorsun nerdeyim ben gibi sorular soruyordu. Poposunu okşayınca "napıyorsun yapma" gibi şeyler söylüyordu. Tabii o azgınlıkla ben hiçbirini duymuyordum. Götünü iki yana ayırınca kaymak gibi deliği ortaya çıktı. Tekrar yalamaya başlayınca götünü sağa sola kaçırıyordu. Yaklaşık 10 dakika daha bu şekilde yaladım. Sonra bir parmağımı sokmaya çalıştım. Deliği daracıktı ve kendini sıkıyordu. Zorla bir parmağımı sokabildim.
Deliğini sıktığı için ne kadar zorlasam da ikinci parmağımı Kaya abimin deliğine bir türlü sokamadım. Hemen çantamdan maskeyi çıkarttım ve üzerine kloroform doküp Kaya abimin ağzını ve burnunu kapatacak şekilde yüzüne taktım. Bağırarak kurtulmaya çalışıyor ama kurtulamıyordu. Öksürmeye başladı. Ve sonra tekrar bayıldı. Bayıldıktan sonra deliğine 2. ve 3. parmağımı zorlayarak soktum. Hiç sikilmediği belliydi. Çantamdan dildoyu çıkarıp yavaş yavaş deliğine soktum. Tamamını sokup yavaş yavaş git gel hareketlerle deliğini alıştırdım. Sert şekilde dildoyla sikmeye başladım. Bir yandan da yarağımla oynuyordum. Belirli süre geçtikten sonra dildoyu çıkarıp kazık gibi olmuş aletimi deliğine bastırdım, bir çırpıda Kaya abimin içine girdim. Hızlı hızlı git gel yaparak kaya abimin bekaretini elinden aldım. 5 dakika içinde tüm döllerimi içine boşalttıktan sonra çıkmadan sikmeye devam ettim.
Deliği kadife gibi olmuş, yarağımı adeta vakumluyordu. Yaklaşık yarım saat boyunca bir yandan sikerken bir yandan göğüslerini yalıyor bir yandan da dudaklarını emiyordum. Yarım saat sonra 2. kez Kaya abimin derinlerine boşaldım. Hala Kaya abimin deliğinin içindeyken tekrar kendine geldi. Birkaç sefer gitgel yaptıktan sonra artık dinlenmek istiyordum. Kaya abim de sikilmekten yorulmuştu. Ara vermek için hemen kloroformu beze döküp Kaya abimin ağzına ve burnuna dayadım. Nolur yapma bayıltma beni bırak diye söylense de bezi burnundan çekmedim. Öksürmeye başladı, çırpınışları yavaşladı ve son bir inlemeyle tekrar bayıldı.
Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra bir bardak su içip bir sigara yaktım ve yaşadıklarımı düşündüm. Çapkınlıkta bezi olmayan işinde gücünde, tam bir anadolu erkeği olan Kaya abimi bayıltıp bekaretini almıştım. Bir yandan da deliğim yanıyor, Kaya abimin erkekliğini içimde hissetmek istiyordum. Sigaramı söndürdükten sonra yatak odasına geçip Kaya abime baktım. Hala baygın yatıyordu. Bacakları hala havadaydı. Hemen yatağın başındaki ipleri çözüp bacaklarını yatağa indirdim ve yatağa bağladım. Yarağı küçülmüştü. Hemen ağzıma alıp emmeye başladım.
Yaklaşık 5 dakika sonra yarağı canlanmaya başladı. O sırada kendine gelen Kaya abim ağzındaki bağ yüzünden noluyor napıyorsun demeye çalışıyordu. Kendine gelince hızlı hızlı yalamaya başladım. Bazen yarağını bırakıp taşaklarını sırayla ağzıma alıyor, ağzımda yuvarlayarak emiyordum. Yarağını yalarken birden inlemeye ve kasılmaya başladı. Bir damlasını ziyan etmeden tüm döllerini yuttum. Küçülmesine fırsat vermeden hemen yarağının üzerine çıkıp deliğime hizaladım ve üzerine oturdum. Kaya abim çıldırmışçasına inliyor kafasını sağa sola sallıyordu.
Hızlı hızlı üzerinde zıplamaya başladım. Bir yandan ellerimle göğüslerini okşuyordum. 20 dakika sonra da tekrar kasılarak içime ılık ılık boşaldı. Zevkten ölmek üzereydim. İçinden çıkmadan ve küçülmeden hemen beze kloroform döküp Kaya abimin burnuna ve ağzına dayadım. Zevkten inlerken birden kloroform kokusuyla Kaya abim çırpınmaya başladı. Kurtulamayacağını bile bile çırpınıyordu. Üzerinde zıplarken öksürmeye başladı ve 10 saniye içinde son kez inleyip bayıldı. Baygınken hiç ara vermeden kendimi ona siktiriyordum. Yaklaşık 30 dakika geçmesine rağmen hala boşalmıyordu.
Hafif kendine gelmeye başlarken tekrar kloforomlu bez ile tekrar bayılmasını sağladım. 15 dakika sonra birden kasıldı ve içimde bir sıcaklık hissettim. Ilık ılık içime boşaldı. İçimde küçülmesini bekledikten sonra kalkınca deliğimden Kaya abimin dölleri karnına döküldü. Hemen mutfaktan kağıt havlu alıp Kaya abimin karnındaki dölleri temizledim. Yarağı sikişmekten kızarmıştı. Yarağını da kağıt havluyla sildim. Kendindeyken Kaya abimi sikmek istiyordum. Deliği hazır olsun diye bir hışımla dildoyu Kaya abimin deliğine sokarak duşa girip temizlendim. Duştan çıkınca çıplak şekilde mutfağa gidip bir sigara daha içtim. Sigara içerken Kaya abimin inlemelerini duyunca kendine geldiğini anladım. Yatak odasına gidip giyinmeye başladım. Sesleri duyan Kaya abim kimsin sen bırak beni demeye çalışıyordu.
Maskeye kloroform döküp Kaya abimin yüzüne takarak tekrar bayılttım. İki gün boyunca Kaya abi benim seks kölem olacaktı. İki gün boyunca erkeğimin enerjisini korumak için eczaneden serum almaya karar verdim. Onu serumla besleyip her pozisyonda onu sikecektim ve kendimi ona siktirecektim. Gitmeden önce son kez yanına uzanıp sevişmeye başladım. Dudaklarını öpüyor, sımsıkı sarılıyordum. Deliğindeki dildoyu çıkartıp parmağımla deliğine girip çıkıyordum. Yaklaşık 20 dakika bu şekilde onunla oynadıktan sonra hızlıca dildoyu tekrar deliğine sokup toparlandım ve evden çıktım. Hikayemi beğendiyseniz devamı için beğenilerinizi bekliyorum.
32 notes · View notes
leylands · 2 years ago
Text
Seninle geçen zamanın nasıl hareket ettiğini anladım bugün. Biz birlikteyken su gibi geçiyor zaman. Daha yatağa girdiğimiz anda sabah olmasın istiyorum. Sabah olduğunda hiç yataktan çıkmayalım, yataktan çıkınca hiç gitme istiyorum. Gittiğinde ise geri gel diye bekliyorum. Sonra dayanamayıp koşa koşa yanına geliyorum. Seninle küçük bir dünya kurduğumuz evimizde zamanın akışına bile hükmediyor gibiyiz sanki. Su gibi geçen zamanda, gözümü kapatıp açınca sabah olan zamanda bile bir şekilde sana hem doyuyor, hemde doyamıyorum. Ama bugün anladığım şey bu değil. Seni resmen hayatıma alalı sadece bir buçuk ay olmuş. İnanılır gibi değil ama bu bir buçuk ayda, hem her şeyim oldun, hem seni kaybettim, başka kadınlara adamlara inat durduk yan yana. Kavgalar ettik, bağırdık, yüzlerce kez seni seviyorum diye fısıldadık, yüzlerce kez seviştik, yüzlerce kez uyuduk, yüzlerce kez sarhoş olduk, kahvaltılar ettik, çorbalar içtik, hastalandık defalarca ve beraber iyileştik. Şaka gibi ama beraber geçirdiğimiz her gün sadece bir buçuk ay sürmüş. Sanki koskoca yılları devirmişiz gibi geliyor bana. Ki bence sana da öyle, farkında bile değilsin. Aylar hatta yıllar geçmiş gibi beraber geçirdiğimiz ilk gecenin üstünden. Çıkıp kahvaltıya gittiğimiz o sabah yıllar önceydi sanki. Bunu fark ettiğim an ağlamaya başladım. Çünkü anladım ki; galiba sana gerçekten aşık olmuşum.
6 notes · View notes
gundemarsivi · 2 months ago
Text
Tumblr media
İplerin Dansı
✍🏻 Kemalist İlkay
Ailemizin Sevgiyle Örülü Hikâyesi
Ne zaman ananemlere gitsem, ilk çocukluk anılarımda ellerime tutuşturulan ipler canlanırdı. O küçük kollarımın gücü yetmezken bile, parmaklarım uyuşarak o büyülü ipliklerin dünyasında kaybolurdum. Tanıdığım her kadın, ellerinde iplerle birer hikâye dokurdu; her ilmik, sevgiyle ve yaşanmışlıkla örülmüştü. Renkli danteller, el emeği giysiler ve her köşeyi süsleyen o zarif işler, adeta kalplerimizden süzülen hayallerin somutlaşmış haliydi. Sevgiyle işlenmiş, gururla sergilenen bu eserler, ailemizin ortak diline dönüşmüştü.
İçimde bir merak, ellerimde örmeye duyduğum bir istek filizlendi. Henüz sekiz yaşındaydım, annem elime bir tığ verdi ve ilk banyo lifimi örmeye başladım. Annem, hem bana hem de kız kardeşlerime el işini öğreten ilk rehberimizdi. Bizler, küçük ellerimizde ilmek ilmek hayat örerken, annem de bizlere sabırla rehberlik ederdi.
Zamanla, benden bir yaş küçük kız kardeşimle evde oyalanacak yeni bir şey ararken iplerle dans etmeyi öğrendik. Annem, işten yorgun dönerdi; ama biz her seferinde yeni bir ilmeğin heyecanını yaşardık. Henüz genç yaşlarımızda öğrendiğimiz temel bilgileri, yıllar içinde geliştirdik; düz ilmekler, haroşalar, şişten şişe atlayan iplikler… Hayal gücümüzü özgürce şekillendiriyor, aklımıza geleni örüyorduk. İp satan dükkanlara girince çılgına döner, heyecanla birbirimize iplik gösterip yeni fikirler sunardık. Renk renk ipliklerle çevrili olduğumuz anlar, bizi bambaşka diyarlara götürürdü.
Bir dönem kız kardeşimle harçlıklarımızı birleştirip ip alırdık. O ipleri defalarca örüp çözdük, yeniden denedik. İlk denemelerde yanlış bir ilmek bile canımızı acıtırdı, ama vazgeçmedik; elbiseler, ceketler, battaniyeler, şallar, şapkalar, kazaklar… Gecelerimizi sabah ettik, her birinin inceliklerini öğrenmeye çalıştık. Önceleri küçük oyunlarla başlayan bu yolculuk, komşularımızın kapımızı çalıp bizden ilmek sırlarını sormasıyla daha da anlam kazandı.
Annem, el işinin ustasıydı; çocukluğumuzda bizi kergâha oturtur, Antep işi öğretirdi. İlkokul yıllarında, kardeşlerim kanaviçe takımları yaparken, ben sabırla Antep işinin zorluklarını aşıyordum. Okuldaki arkadaşlarımız, dantellerle bezeli bu işlere hayran kalırdı. Fakat örgü, benim için her zaman bambaşkaydı. Kız kardeşimle birlikte hâlâ örmekten büyük bir zevk alıyoruz; ekran karşısında bile ellerimizdeki iplerin farkına varmadan tükenişine tanık oluyoruz.
Küçük kız kardeşim de bu tutkuyu devraldı. Başladığı işleri bitiremese de, yanında hep bir ip yumağı bulundurur. Şimdilerde, yeni bir ceket örmenin sessiz huzurunu elinde taşır.
Annem, kardeşlerim ve ben dört “Ören Bayan” gibi kahve ve sohbet eşliğinde saatlerce ilmek atardık. Zaman, ilmeklerin arasında kaybolur, her seferinde birbirimizle daha da derin bağ kurardık. İşte, biz böyle tanımlanmalıydık: “Ören Bayanlar”.
Zaman geçti, ama örmeye olan sevgimiz hiç eksilmedi. Ellerimizden şallar, atkılar, bebek kostümleri, ceketler, özgün tasarımlar döküldü; her bir ilmek, hayal dünyamızın ürünüydü. Güzel bir ip gördüğümüzde içimizde heyecan kıvılcımlanır, hemen yeni modeller düşünmeye başlardık. Örgü bizim için bir hobiden fazlası, adeta bir ritüeldi; ruhumuzu besleyen, içimizi dinginleştiren bir ibadet gibi. Huzurevlerinde, terapi merkezlerinde örgünün önerilmesi hiç şaşırtıcı değil; çünkü, iplerin ve ilmeklerin ritmi, insanı derin bir huzura kavuşturur.
El işi, toplumda çoğunlukla kadınlara dayatılan bir ‘hanım hanımcık’ yaşam tarzı olarak görülse de, biz onu iç huzurumuzu bulduğumuz bir sanat olarak yaşadık. Kitaplarla aramız mesafeliydi örerken belki ama, kız kardeşimle hayatı ilmek ilmek dokuduk. Sosyal yaşamın dışında kaldığımızda bile, kendi iç dünyamızı iplerle kurduğumuz bir düzenle anlamlandırdık.
En güzel anlarımız, cumartesi akşamları, temizlik sonrası nargile ve kahve eşliğinde başlayıp, şarapla devam eden örgü ritüellerimizdi. İçimizden biri şişini orkestranın şefi gibi havaya kaldırır, ritmi iplerin dansında bulurdu. İşte, bizim eğlencemiz de böyleydi: örmek, sevmek ve hayatı ilmek ilmek dokumak. Kalpten ilmeklerle, bir sevgi yumağı olan ailemle…
Bu satırları, her ilmikte taşıdığımız sevgi ve bağlılığın bir hatırası olarak, ailemin kalbinde sonsuza dek yaşaması dileğimle dokudum.
0 notes
otistiknesin · 1 year ago
Text
nasıl anlatmakla başlayacağım bilemiyorum. ben hiçbir zaman cinsiyetleri anlamadım. başkalarınkinde en azından kolay. onlar kadınım veya erkeğim diyor. ben de onların dedikleri olduklarını kabul ediyorum. ama ben neyim? çocukken bunu umursamazdım ve cinsiyetsiz olarak takılırdım. ta ki ergenliğe kadar. bedendeki değişimler çok rahatsız ederdi ve bedenime yabancılaştım küçük yaşta. bu kendime zarar verme dürtümü de arttırdı. göğüslerime kesikler atıp büyümemesi için çabalıyordum. kısmen işe yaradı. tombul erkek çocuklarındaki kadar göğüslerim var. ergenlikten beri rüyamda erkek olduğumu görürdüm. burada penise sahip olmayı kast ediyorum. yıllarca mecnun adında trans erkek olarak çocukluk geçirdim. yine de tam olarak anlamıyordum cinsiyetleri. kadınlara ve erkeklere bakıyordum. ben onlardan değildim.
aslında kendi seçtiğimiz etiketler bizi özgürleştiriyor. kendi kendini tanımlayıp beyan etmek sanıldığının aksine özgür bir his veriyor. sadece iki cinsiyet var sanarken ben trans erkektim. ama buna mahkum olmadığımı öğrenmek, doğanın bahşettiği hisler için ikiden fazla etiket olduğunu bilmek daha da özgürleştirdi. evet, beden disforisi olan bir transtım ama tam olarak transseksüel bir erkek değildim. böylece kendimi trans nonbinary olarak tanımlamaya başladım. ama ne kadar trans nonbinaryim desem de trans erkeklik benden silinmedi. ikili cinsiyet sisteminde yani binary olarak hep trans erkek kalacağım. bu etiket yanlış değil ama yetersiz geliyor.
toplum, sen ne dersen der etiketler. kendi etiketini kendin yaratmanın özgürleştirici tadını almıştım bir kere. trans nonbinary olarak kendimi anlamlandırabilmek için hala arayış arzusundaydım. ve cinsiyetleri anlamlandırmakta zorlanan benim gibi otistikler olduğunu keşfettim. xenogender kavramı/etiketi ile tanıştım, yani otistik cinsiyet ile. trans nonbinary etiketimi atmadan xenogender etiketini de sahiplendim. böylece çoklu kişiliğim ile toplumun kadın etiketine sıkışamayan ruhum çoklu etiket ile özgürleşti. malesef en başta olduğu gibi toplum tarafından anlaşılmama ve marjinal görülmeye hala mahkumum. diğer taraftan diğer lubunyaları tanıma fırsatım oldu. böylece daha az ucube hissettim.
beden disforim devam ediyor ve 24 yaşında, 14 yıllık hayalim olan tıbbi işlemlere uğramak istiyorum. ama bu topraklarda sadece trans erkek tarafım özgürleşebilir. xenogenderim dediğimde tıbbi ve hukuki haklarım tanınmıyor. çünkü varlığım kabul edilmiyor. bu yüzden lgbtiq+ bireyleri açık kimlik ile mücadele ediyor. varlığımızın kabullenmesi ile özgürlüğü tadabileceğiz.
1 note · View note
hataysekshikayelerisblog · 4 years ago
Text
Biseksuel Olduğumu Farkettim! (Ecenaz 19 Y., Adana)
Merhaba, ben Ecenaz, 19 yaşında, 1.77 boyunda, neşeli, balık etli, kumral bir kızım. Küçük yaştan beri mastürbasyon yapıyorum, şöyle diyebilirim ki yıllarca bunu yaptığımın farkında bile değildim. Ama 2 senedir bastıramadığım bir cinsel açlığım olduğunu biliyorum. Geçen sene liseyi bitirdim, bu sene mühendislik okuyorum ve hayatım boyunca hiç erkek arkadaşım olmadı. Çünkü kilolu bir kızdım ve kendime güvenim de yoktu, bu yüzden erkeklere karşı çekingen davrandım. Erkeklere ilgi duyuyordum, ama geçen hafta kadınlara da ilgi duyduğumu anladım...
Liseden sevdiğim ve ailecek de görüştüğümüz, Yelda isminde bir arkadaşım var. Yelda, sarışın, balık etli, dolgun kalçalı, bembeyaz göğüsleri olan çok tatlı bir kız. Annesinin ameliyat olması gerekiyordu ve babası da onunla hastanede kalacaktı. Annemi aradılar onlar yokken Yelda'larda kalmamı istediler, annem de izin verdi. O gün okul çıkışı onlara gittim. Yemek yedik. Yelda'nın sıkıntısı var gibiydi. Israr ettim anlatmadı. Sonra birden ağlamaya başladı. Ben de ona sarıldım. O pek sütyen giymezdi, göğüs uçları vücuduma değdikçe bir acayip oluyordum, ama kendimi tutmaya çalıştım. Yelda bana içini dökmeye başladı. Erkek arkadaşı onun yeterince olgun olmadığını söylemiş ve onu terk etmiş. Beraberce çocuğa küfrederken, onun yanaklarını öptüm. Yanakları gözyaşından tuzlu tuzluydu, bu beni acayip bir şekilde tahrik etmeye başlamıştı ve yüzünü yalarcasına öpmeye başladım. İnceldiği yerden kopacaktı artık!
Yüzünden boynuna geçtim ve onun da kıpırdanmaya başladığını fark ettim. Evet o da istiyordu. Giderek cesaretim arttı ve kulak memesini, boynunu, burnunu en son da tutkuyla dudaklarını öptüm. Dudakları sıcacıktı, tatlı tatlı oyalanıyordu. Sonra dili dudaklarımın arasından içeri kayıp ağzımı keşfe başladı. Ben ne tepki verecek diye düşünürken, o benden tecrübeli çıkmıştı. Ben onu yemek, onu içmek istiyordum, beni bırakmamasını ve saatlerce sevişmesini istiyordum. O beni öpmeyi bırakınca, bu kez onun değil benim arzularımla öpüştük. Daha sonra onu ağır ağır soymaya başladım. En son küloduyla kaldı. İlişkimiz boyut değiştiriyordu, ama bunu düşünecek durumda değildim açıkçası. Altındaki külot desenli, çocuk işi birşeydi. O an erkek arkadaşının neden onun çocuk gibi olduğunu düşündüğünü anladım ve hemen gidip annesinin iççamaşırlarını aradım, dantelli siyah bir tanga bulup Yeldaya giydirdim ve karşımda tanga ile dans etmesini söyledim. Artık ipler benim elimdeydi :)
Onun o beyaz pürüzsüz dolgun memeleri sallandıkça içim alev alev oluyordu. Dayanamadım memelerini yalamaya başladım, göğüs uçlarını ısırdım, somurdum, ellerimle yoğurdum ve öpücüklere boğdum. Aklıma gelebilecek her türlü şekilde ona zevk vermeye başladım. Bu şekilde göbek deliğine geldim. Dil darbelerim onu çıldırtıyordu. En son amına elimi attım, irkildi. Bakire olduğunu anladım. İkimiz de bakireydik, ama bu benim için çok ta önemli değildi. Ona da sordum, o da, "İlk deneyimim güvendiğim biriyle olursa rahatlarım!" dedi. Ben de dayanamadım klitorisini öpmeye, yalamaya, ardından da amını hafif parmaklamaya başladım. Amı iyice kayganlaşmıştı. Ben de dayanamıyordum, öpüyor, yalıyor, deli gibi yüzüme sürüyordum bembeyaz amını. Sonra ben de soyunmaya başladım. Aynısını onun da bana yapmasını söyledim. O da göğüslerimi, göbeğimi ve amımı yaladı, okşadı, ısırdı...
Artık dahda ileri gitme zamanı gelmişti. Amına busefer orta parmağımı soktum. Çok az kan geldi. Baktım tepki vermiyor, parmağımı olabilecek en derin yere kadar soktum, ileri geri yapıyordum. Çok geçmeden boşaldı. Sonra sıra bana geldiğinde, amımın büyük olduğunu (sanırım mastürbasyon yapmaktan) anlayınca, dolaptan salatalık getirip, buz gibi salatalığı amıma soktu. Benden pek kan gelmedi, ama canım acıdı. İçime iyice git gel yaptı. Sonra da salatalıkla sakso yapmaya başladı. (O an salatalık değil de, gerçekten bir sikimin olmasını çok isterdim, o pembe dolgun dudaklarının sikimde gezinmesini isterdim). Daha sonra ikimizin de açlığı biraz olsun hafifleyince, Yelda bana, "Pørnøfilm izleyelim mi?" dedi. Ben de, "Lezbiyen pørnøsu izleyelim!" deyince, gözleri parladı haspanın :) İnternetten 2 lølitanın olduğu bir film açtık ve onun eli benim amımda, benim elim onun 90 beden dolgun göğüslerinde, birbirimizi tatmin etmeye başladık. En son hatırladığım elimin sırılsıklam olduğuydu. Sızmışız, orda sabah olmuş :)
Birlikte kahvaltı yaptık. Onu ellerimle besledim. Kucağımda oturtup, göğüslerine ve amına çokokrem sürüp yaladım. Dudaklarını, boynunu, ensesini, göğüslerini, bacaklarının iç kısımlarını öpücüklere boğdum. Defalarca boşaldık ikimiz de. Sonra da duş aldık birlikte. Söz verdik, dün olanlar sanki hiç yaşanmamış gibi, normal davranacaktık. Hatta beni sikecek, 20 cm yarrağı olan bir arkadaşı olduğunu söyledi. "20 cm olduğunu nerden biliyorsun?" dediğimde, ona sakso çektiğini söyledi kahpe!
Beni o arkadaşıyla tanıştırmasını sabırsızlıkla bekliyorum. Herkesi kocaman öpüyorum :)
[Ece]
52 notes · View notes
sybllll · 5 years ago
Text
Tumblr media
YARIM MEKTUP...
Annem, evi, babamı ve bizi terk ettiğinde ben altı yaşında, abim sekiz yaşındaydı. Annemin babamı terk etmesini o yaşta bile anlamıştım da, bizi terk etmesini anlamamıştım. Anne çocuklarını terk eder miydi?
Babam, annemi döverdi. Babam beni, abimi döverdi. Ben o yaşlarda babalar döver diye biliyordum. Babalar döver…
Anneler olmayınca, evlerin yalnız dört duvardan ibaret olacağını da, annem gidince öğrenmiştim. Sabahları “Elinizi, yüzünüzü yıkayın, kahvaltı hazır” diyen olmadığı gibi, günlerce aç kalsan, “Aç mısın?” diye soranında olmadığını öğrendim.Öğrendiklerim içinde canımı en çok yakan şey ise, anne kokusu olmayınca, çocuklar kaç yaşında olursa olsun, büyüdüğüydü.
Ben altı yaşında büyüdüm.
Annem evi terk ettiğinden sanırım on gün sonra evimize polisler geldi. Söylediklerine göre, annem intihar etmiş. Elinde sıkı sıkı tuttuğu bir zarf varmış.
Zarfın üzerinde, kızım ve oğluma verilsin, yazıyormuş.
Ben o zamanlar okumayı bilmiyorum, nasıl okuyacağım? Abim okudu, mektubu dinlerken, ağladım. Abim de ağladı. Biliyor musunuz, ben en son o gün ağlamıştım ve şimdi bunları yazarken. Elimde o mektup, yeni bir mektup yazmama gerek yok. Annemin yazdıkları ile benim hayatım arasında fark yok. O genç yaşta intihar etmekten başka çare bırakılmayan kadın, ben yaşarken ölüme mahkûm kadın.
Annem, bizi terk edince, baba evine gitmiş. Babası sinirlenmiş. Kadın dediğin evinde otururmuş. Kadın dediğin, ağzı dolu kan olsa, kızılcık şerbeti içtim, demeliymiş. Ona o evde yer yokmuş. Annem dedeme yalvarmış. “Bir ay kadar kalayım, sonra bir çare bulurum, çocuklarımı yanıma alır, yeni bir hayata başlarım” demiş.
Vay! Vay! Vay! Kadın tek başına yaşayacakmış. Dedemin namusunu beş paralık edecekmiş, kahveye bile gidemez edecekmiş, ölsün daha iyiymiş.
Annem o akşam, çamaşır ipini hiç düşünmeden boynuna geçirmiş. Bunları yıllar sonra anneannem ölüm döşeğinde, ben on dokuz yaşında iken anlattı. Babam, annemin ölüm haberini alınca, hiç üzülmedi. Bizi yetiştirme yurduna vereceğini söyledi. Abim sekiz yaşındaydı ama her şeyi biliyordu. Biz artık orada yaşayacakmışız. Orası bizim evimiz olacakmış. Birbirimizden ayrılabilirmişiz, Kardeşler birbirini unutuyormuş. Biz unutmazmışız ama çok yıllar sonra birbirimizi tanımayabilirmişiz, onun için ikimizde annemin mektubunu saklamalıymışız.
Saklarız da tek mektup var, nasıl ikimizde saklayacağız, diye sormama gerek kalmadan, abim makasla mektubu boyundan tam ortadan kesti. Cümlelerin baş tarafı olan kısmını bana verdi. Cümlelerin baş kısmı bende olunca, ben okumayı öğrenince devamını tahmin edermişim. O zaten ezberlemiş.
Halam bizim yurda gönderileceğimizi öğrenince, bize geldi. Babama “Kız çocuğu yurda verilmez. ”Ben alayım hayatı” dedi. Kız çocuğunun yurda neden verilmeyeceğini de, halamla yaşamaya başladığımda anladım. Kız çocuğu demek, evde iş yaptırılacak bedava hizmetçi demekti. Halam, bir gün olsun ismimi söylemedi. İsmim, Uyuşuk olmuştu. Uyuşuk su getir… Uyuşuk şu tabakları yıka… Uyuşuk şu çoraplarımı bir güzel sabunla…
Abim ayda bir kez halama beni ziyarete geliyordu. Yurtta rahat olduğunu söylüyordu. Bende rahat olduğumu söylüyordum. Abim üzülsün istemiyordum. Acaba abim de, ben üzülmeyeyim diye mi, rahatım diyordu? Bunu sormaya hiç cesaret edemedim.
Okula başlamıştım. Sınıfta okumayı ilk öğrenen bendim. Nasıl öğrenmeyeyim, annemin mektubunu okuyacaktım. Mektupta, “Hayat güzel kızım, ben seni…” yazan cümlenin bu kısmından kesilmişti. Ben her gece yatağımda, o cümleyi farklı tamamlıyordum.
“Hayat kızım ben seni ÇOK SEVİYORUM.”
“Hayat kızım ben seni ÇOK ÖZLEDİM.”
“Hayat kızım ben seni BEKLİYORUM.” Cümleye eklediğim sözcüğe göre hayal kuruyordum. Hayallerimde hep mutluydum. İnsan mutsuz hayal kurar mı?
Ortaokulu bitirdiğimde, halam artık okula gitmeyeceğimi söyledi. Oysa ben okumak istiyordum. Okuyup, ayaklarımın üzerinde durabilmek ve abimle bir evde yaşamak…
O yaz mahalle bakkalı üç çocuklu Hasan Amca’nın karısı kanserden öldü. Çok üzüldüm. Üç çocuk ne yapacaktı, annelerinin kokusunu ne çok özleyeceklerdi. Anneler neden ölüyordu? O üç çocukta benim gibi isimlerini unutacak, uyuşuk mu olacaklardı?
Ben Hasan amcanın çocuklarına üzülürken, meğerse Hasan amcanın sözlüsü olmuşum. Sekiz bileziğe, üç bin liraya satılmışım. Yaşım resmi nikâh için küçük olduğundan, kırk gün sonra, imam nikâhı ile Hasan Amcanın karısı oldum.
On beş yaşındaydım. Hasan amcanın karısıydım. İki, beş, altı yaşında üç çocuğum vardı. Birde bir çocuğum olmasını öğütleyen halam… Benimde bir çocuğum olmalıymış ki, yerim sağlam olsun. Hasan amca başka kadınlara gitmesin.
Hasan amcadan ilk tokadı, Hasan amca dediğim için yedim. Bir kadın kocasına, “amca” der miymiş… Ben altı yaşında annem gittiğinde susmayı öğrenmiştim. Hiç der miydim, İnsan on beş yaşında bir kıza karım der mi, diye…
Hasan amca bana tokat attığında, üç çocuk babasının ayaklarına sarıldı. “Hayat ablamı dövme, o bizimle oyun oynuyor. Masal anlatıyor” diye yalvardılar. Ben, o çocukların ablasıydım. Masal diye anlattıklarım ise hayallerimdi.
Hasan amca evden gidince, aynanın karşısına geçtim. Hasan demeyi öğrenecektim. Her Hasan, deyişimde aynada, Hasan amcanın, tepeden saçları dökülmüş başı, burnunun üzerine düşmüş gözlüğü, göbeğiyle görüntüsü belirliyordu. Ben her Hasan dediğimde suç işlemiş gibi utanıyordum. Hasan amcaya, Hasan diyemiyordum.
Aynanın karşısında deneme yaparken, Hasan amcanın altı yaşındaki oğlu yanıma geldi. “Hayat abla” dedi “Annem, babama bey derdi. Sende bey de.”
Bey, evet, evet bey iyiydi. Eğilip kara gözlü, hayallerimi masal diye dinleyen, Sami’yi öptüm. Beş yaşındaki Elif’i, iki yaşındaki Zehra’yı da çağırıp, onlara masal anlatmaya başladım. O gün masalıma; Tatlımı tatlı, güzel mi güzel altı yaşında, ismi Masal olan bir kız çocuğu varmış. Masal annesini kaybetmiş. Her yerde annesini aramış, bulamayınca hayaller ülkesine gitmiş. Masal, hayaller ülkesinde o kadar mutluymuş ki, bir daha gerçek dünyaya gelmemiş, diye başladım.
Masal, masalımda hep mutluydu. Hep gülümsüyordu. Her gün çocuklara Masal’ın masalını anlatıyordum. Çok mutluyduk.
Hasan amcada iyiydi. Artık, Bey diyordum. Zaman zaman öfkeleniyordu ama ben onun neden öfkelendiğini anlıyordum. O sekiz bilezik ile üç bin liraya bir masal abla satın almıştı. Oysa o, bir kadın almak istemişti.
Abim ziyaretime geliyordu. Her geldiğinde, annemin mektubunun yarısını vermek istediğini söylüyordu. Kabul etmiyordum. Mektubun diğer yarısını okursam, Masal hayal ülkesinden, acımasız dünyaya dönecek, mutsuz olacak gibime geliyordu. Benim tüm hayalim, mektubun diğer yarısı üzerine kurulmuştu.
Kırk yaşına geldiğimde, masalımı dinleyen çocuklarım büyümüştü. Sami doktor olmuş, tayini bir başka şehre çıkmıştı. Ne zaman mutsuz olsa, beni telefonla arayıp, “Hayat abla” diyordu “Bana masal anlat” Ben hemen Masal’ın hayaller ülkesindeki serüvenlerini anlatmaya başlıyordum.
Elif öğretmen olmuş, evlenmişti. Bir kız torunum olmuştu. İsmini Hayat koymayı çok istemişlerdi. İzin vermedim. Elif, “O zaman torunun ismi Masal, olacak” dedi. Torunumun ismi, Masal.
Zehra’m benim küçük kızım, veteriner olmuştu. “Hayat abla, hangi hayvan huzursuzluk yapsa, masal anlatıyorum, sakinleşiyor” diyordu. Zehra da evlenmişti. Bir erkek torunum olmuştu. Torunuma masallarımda ki, Masal’ın arkadaşının ismini koymuştu. Kahraman.
Kırk beş yaşımda iken, Hasan Amca yani Bey’im öldüğünde çok üzüldüm. Son sözü, “Hakkını helal et” olmuştu. “Hakkını helal et”
Tüm içtenliğimle hakkımı helal ettim. O iyi bir insandı.
Hakkımı, on beş yaşında kız çocuklarının evlenmesinde bir beis görmeyen zihniyete ve bu zihniyeti destekleyenlere helal etmiyorum.
Hakkımı her gün şiddete maruz kaldığını bildikleri kızlarının boşanmasını namussuzluk sayan, kör zihniyete ve bunu destekleyenlere helal etmiyorum.
Hakkımı yaralı bir kuş gibi, çaresizce umutlarına düşmüş çocuklara merhametsiz davranan yüreklere helal etmiyorum.. ALINTI..
2 notes · View notes
dedimnabimya · 6 years ago
Text
Uzay Heparı.
24 Temmuz 1969’da doğmuş. Aslan burcu. Salon beyefendisi değil. Serseri değil. Salon serserisi. Güzel. Çok güzel. Kadınlara bakıp güzel dersiniz ya hani, ona bakınca öyle iç geçirebiliyorsunuz. Dünyanın başına gelmiş en güzel şeylerden. 24 yaşında, Demet Akbağ'ım arızadan dolayı duran aracına çarpan motoru sayesinde hayata gözlerini yummuş. Bir video var, eski, siyah beyaz, gülüşü ne güzel, orada takmış kaskı etrafındaki herkesi güldürmekten karınlarını ağrıtırken. O gün takmamış ama. Kaza günü takmamış. Oğlunu hiç kucağına almamış mesela. Sadece karısının hamile olduğunu bilmiş. Baba olamamış, baba olacağını hissetmiş. ‘’Hızlı yaşa genç öl’’ felsefesine uyan hayat hikayesi falan yazmış rezalet gazeteler. Midem bulandı, kağıt halinde elimde olsaydı ne yapacağım hakkında çok iyi fikirlerim vardı! 2018’de yazılmış bir makale bir de. Ölümün ardından vakit geçince, ağza daha yaygan mı oturabiliyor? Yani ağızdan öyle daha kolay mı çıkıp, ölü denebiliyor. Çünkü bugün ölse, 24 yaşında, güzel yüzlü bir oğlan, sanatçı sihirli parmaklı bir oğlan, hızlı yaşa genç öl diye manşet atılır mı? O gazete yapraklarına kusulmaz mı? Kanat Heparı olsaydım dava açardım, sensin hızlı yaşa genç öl! Sensin! Hiç hoşuma gitmedi değiştir şunu, babam öldü ama.. O nasıl anlatma şekli. İnsanın ölüsü hakkında böyle esprili bir dil gibi böyle şaka yapar gibi böyle kusar gibi bir cümle kullanılır mı göt evladı? Babam o benim! Sensin hızlı yaşa genç öl! İtoğlu itler. Kaleminiz kırılsın da tek kelime yazamayın. Beyniniz tek kelime işleyemesin de o tuşlara tek cümle kuramayın. Utanmazlar! Siz hızlı yaşayıp genç ölün! Madem bir felsefe! Madem kabul görülen, doğal bir felsefe!
Çok esprili biriymiş. Onun yanında olunca gülmemek pek mümkün değilmiş. Gülünce gözü kısılıyor galiba. Öyle hatırlıyorum, bu saatte videosunu izlemek için biraz yüreğim fazla buruk da. Görünce bir yerlerim dağlanıyor.
Herkes, şimdi yaşasaydı ona tapardık, yaşasaydı idol olurdu ayaklarına kapanırdık falan yazmış. Gerçekten onu hiç mi görmediniz, hiç mi duymadı kulaklarınız? Gerek var mı onun şimdiye ulaşmasına? Zaten ulaşmamış mı 24 yıllık ömürcüğünde, ödül gibi şeyler bırakmamış mı? Elini dokunduğu ne kötü çıkmış, çıkabilmiş? Ve sadece 24 yaşındaymış. 2 aydan az kısa bir süre sonra 25 olacakmış ve 25’inde baba olacakmış mesela. 24’ünde tıkılı kalmış. 24 yıla, birden fazla ömür sığdırmış.
Onu, yaşasaydı nasıl olurdu diye hayal ediyorum.. Etmeye çalışıyorum.. Çok güzel yaşlanmaz mıydı? Biraz kilo alırdı, yüzüne ciddi bir ifade otururdu zamanla gençliğinin aksine. Bira göbeği olurdu. Gri parlak bir süveterle düşlüyorum onu. Saçları gökülmemiş, beyaz-gri kafasının üstünde kalmış. Yaşlılığın verdiği yorgunluk ona zarafet katmış. Yıllar serseriliğini alıp götürmüş geriye beyefendiliği kalmış. Ama hala küçük çocuklara komikmiş. 2019 yılındayız, ben bunu yazarken, o sadece, 50 yaşında olacakmış. Ben 70’lik halini falan düşledim. O kadar da yaşlı olmazdın Uzay. Halan 20’lik kızlar seni hayran hayran, heyecandan titreyerek falan izlerlerdi bence. Ben de o 20’lik kızlardan olurdum. Bir kere göz göze gelmek isterdim seninle, bunu çok isterdim! Gerçekten isterdim. Kirpiklerin çok güzelmiş.
Dayanamayıp az biraz videonu izledim. İçimde bir yerler ayrıldı yine. Zayıfcacık bir oğlanmışsın ve beyaz çok yakışıyormuş! Gömlek de, tişört de! Hep gülmüşsün en çok güldürmüşsün! Sen en sevdiğim ölüsün. Bu da ne çirkin bir edebiyat gibi oldu di mi, biraz da saygısız gibi. Ama ne yapabilirim, en doğrusu bu. Ölü olmak o kadar da kötü değil, sen hala birilerinin yaşamındasın. Mesela karının, oğlun Kanat Heparı’nın, ve eminim bir sürü kulağa sahip insanın. Ve benim! Sevdiğim bir karakterime senin ismini verdim. Karakterin seninle hiç ilgisi yok, (senin gibi birini ben yazamam, o tanrının işi. Ve ben o Uzay’ı hiç acımadan öldürdüm ama seni o köprüde öldürmek için en az tanrı kadar vicdansız olmak gerekiyor sayın Heparı, ben yapamazdım. -karakterlerimin 7’de 3’ü ölü olan ben-) o Uzay da ölü ama o senin gibi çiçek değil ve gülmüyor öyle güzel. Sadece isim babasısın biraz. Ne güzel baba olurdun. Belki bazı anlar sorumsuz ama güzel baba olurdun Uzay Heparı.
Biraz dedikodulara gelmek istiyorum. Bence onun ruhunu herkesten iyi ben anlıyorum! Onu tanıyacağım gün, bir başladım onu tanımaya bu 8 saat sürmüştü, gece bitmiş, gün aydınlanmış çokça gözyaşı akıtılmıştı. Beni hiçbir ölü ağlatmamıştı ki.
Buna Uzay’cığımın bakışından değil, Sezen Aksu’nun bakış açısından, onun öğrendiğim hayatından girmek istiyorum. Önce Sezen Aksu’da boğulmuştum sonra yolum bu çiçek adama düşmüştü. Ve ben bir ölüye, babamdan yaşlı bir ölüye, ama benim şimdiki yaşımdan sadece 1 sene sonra ölmüş olan bir ölüye, aşık olmuştum!
Sezen Aksu’nun Uzay’a ya da Uzay’ın Sezen’e aşık olduğunu düşünenler var. Buna şiddetle hiddetle ekseriyetle başka neyle olabilirse o kadar karşıyım ve o kadar inkar ediyorum. İkisi de birbirlerine aşık olmadılar! Birbirlerini bir dönem sevdiler. Doğru, sevgi mutlaka filizlenmiştir. Ama aşk hayır. Cinsellik kısmı bizi ilgilendiren bir nokta değil ama yaşanmamış değildir. Bu da onu, Uzaycığımı, Sezen’in sevgilisi yaptı tabii. Sezen Aksu’nun tek ve gerçek aşkı, Onno Tunç’tur. Aşk kolayca hissedildiği sanılan bir duygudur. Ama bir tanedir. Ona yakınları, onu tutmaz. Sezen, Uzay’a aşık olmadı. Sevdi, ablalık yaptı, sevişti, güldü, eğlendi, korudu, kolladı. Ama aşık olmadı. Eğer olsaydı aşık, yani aşık olsaydı. Yani anlıyor musunuz bilmiyorum ama aşk olan şeyi hissetseydi Uzaycığıma karşı, o 25’inci yaşına 54 gün sonra girecek olan ‘’aşkını’’ öyle borularla, öyle solunum cihazlarıyla ve bandajlı ve yatakta ölü gibi gözü kapalı dururken, bir kazadan çıkıp azrailiyle savaşırken görünce.. Düşünmezdi cebindeki parasını. Düşünmezdi hastane masrafını, eşi karşısında durup gururunu dürtse bile. Düşünebilir mi insan, kim nasıl düşünebilir gencecik güzel çiçek adam ölürken, bunun acısını oturup yaşayamadan ve bekleyemeden bile para savaşına girmeyi. Nasıl dile düşürülebilir, benim ona borcum yok, size para veririm anca borç olması kaidesi ile diye bir anlaşma yapabilir. Bu nasıl söylenebilir? Vicdanı mı susmuş? Parası çok mu azmış Sezen Aksu’nun? Uzay böyleyken tedaviyi kesebilir derlerken gerçekten çok mu azmış paracıkları, bir yaşamcık giderken? Aşktı öyle mi? Sezen Aksu’nun aşkı Uzay Heparı? Keşke gerçekten sevseymiş biraz bile Uzay’ı. Aşk köşede durabilir.
O kadar şarkı yazdı değil mi Sezen hanım? Çok aşk vardı çok aşk oradan döküldü değil mi o sözler? Yanlış, iyi bir beslenme kaynağıydı bir ara sevgi duyulan böyle güzel bir çocuğun ölümü. Aşk diyelim biz. Evet evet, aşk.
Peki Yıldız Tilbe? O mu çok aşıktı Uzay Heparı’ya? Değildi. Belki daha temiz sevmiştir Sezen’den. Aldatan kadın olarak olsa bile. Sarhoş oldular ve hormonlar yükseldi ve seviştiler, sevgisiz. Yıldız Tilbe, bilmedi mi sevilmediğini. Uzay Heparı, bütün bu kıyametler koparken, bu iki yengeç kadını ihanet içinde savaşırken, o, ‘’Abi, Yıldız'ı Brooke Shields sandım.’’ diyebiliyor. İyi ki diyebiliyor. Bizi bu hikayede bile güldürebiliyor. Yaşasaydı ona ne güzel gülerdik. Ama ona biçilen ömür bile ne kadar güzelmiş.
Ne kadar komik eğlenceli olduğuna dair bir örnek daha vereyim;
“Caddede yürüyoruz. Bir su birikintisi var. ‘Dur, aman sen geçme. Önce ben bir boy vereyim. Aman sakatlık çıkmasın, çok kıymetlisin, memlekete lazımsın’ diyor. Miniğiz ya! Ah Uzay! Hayatı eğlenceli kılmak için reddetmeyeceği hiçbir şey yoktu.
Bir de, vücudunda zayıf olduğu için olma ihtimali olan kurda, ‘Abbas’ ismini koymuş. Parmak uçlarını öpmek istedim hep.
O şey gibi, bir kitabı okur bir karakteri çok sever onla tanışmak ister hayalinizde hep yaşatırsınız ya. O karakter Uzay. Yaşamış nefes almış ayak basabileceğimiz yerlere ayak basmış ve hemececik gitmiş. Dünyaya fazlaymış çünkü. O da haklıymış. Bu kadar güzel olmak olur mu!
Bu yazıyı burada bitirmek istiyorum. Daha yazılacak çok şey var ama biraz içimi döktüm sayılır. Yeter şimdilik. Onu çok seviyorum ama. Müziği bile o kadar sevmiyorum! Neden sevdiğimi de bilmiyorum. İki sene önce kadar onu tanıdığımda, ruhunun bir parçası bende! diye düşünmüştüm. Garip bir düşünceydi bu. 96 doğumluyum. O gittikten 2 yıl sonra, öldüğü günden 22 gün sonra doğmuş bir kız çocuğuyum.(Bende aynı rakamlı bi yılda doğmuşum ama!) (Bir de ben de çok zayıfımdır ki) (Bir de sonradan hatırladım, ben de güzel bilardo oynarım. Üstelik hiçbir şeyde iyi değilimdir ama bilardo da iyiyim. Bilardo oynadığı videoda kafasını koluna gömünce kendimi gördüm. Uzay! Uçuşan bir tozun bana da bulaşmış işteee!) Ama bilmiyorum neden böyle bir his ve ben uçarı da değilim ama ne biliyim işte. Bana da dağılmış güzel ruhu. Hem ben İstanbul’da doğdum. Belki bulanmıştır doğacağım bir yere. Seni çok seviyorum Uzay. İyi ki gelmişsin dünyaya. Çok erken de olsa, iyi ki gülmüş gözlerin öyle! Yaşadığım sürece seni hiç unutmayacağım ve söz, söz, gerçekten söz, yapılabilecek en kısa zamanda seni bir avuç toprak altında görmek hoş gelmeyecek olsa bile, seni ziyaret edeceğim! Çok güzel şeyler hazırladım sana söyleyebileceğim. Seni seviyorum.
13 Şubat 2019
5 notes · View notes
ekremcoban · 3 years ago
Text
huzur ya da mutluluk,
bırak sarsın seni.
genç bir adamken
bu şeylerin,
aptalca ve basit
olduğunu
düşünürdüm.
kanım kötü, zihnim
çarpıktı,
tehlikeli bir çocukluk
geçirmiştim.
granit gibi serttim, güneşe bile
pis pis sırıtırdım.
kimseye güvenmezdim,
özellikle de
kadınlara.
küçük odalarda bir tür
cehennem yaşıyordum, bir şeyler
kırardım, bir şeyleri duvara fırlatırdım,
kırık cam parçalarının üzerine basardım,
küfrederdim.
her şeye meydan okurdum,
kaldığım odalardan sürekli kovuluyor,
kodese giriyor, kavgaya
tutuşuyor, kafayı
yiyordum.
kadınlar düzülecek
ve sövülecek
şeylerdi, erkeklerle arkadaşlık
etmezdim,
sık sık iş ve kent
değiştirirdim, tatillerden
bebeklerden, tarihten,
gazetelerden, müzelerden,
büyük annelerden,
evlilikten, sinemadan,
örümceklerden, çöpçülerden,
İngiliz aksanından, İspanya'dan,
Fransa'dan, İtalya'dan, cevizden ve
turuncu renkten
nefret ederdim.
cebir öfkelendirirdi beni,
opera midemi bulandırırdı,
Charlie Chaplin
şarlatanın
tekiydi
ve çiçek
muhallebi çocuklarına
göreydi.
zayıflık işaretiydi
benim için
huzur ve mutluluk,
zayıf ve aptal
bir zihnin
kiracıları.
fakat sokak dövüşlerini,
intiharcıl yıllarımı sürdürüp
birkaç kadınla birlikte
olurken- yavaş yavaş
başkalarından
farklı olmadığımı
idrak etmeye başladım,
herkes
gibiydim.
herkes nefret
doluydu,
küçük kinler
güdüyordu,
ara sokaklarda
yumruklaştığım adamların
yüreği taştandı.
herkes dürtüyor,
itekliyor, kendine azıcık
avantaj sağlamak için
hileye başvuruyordu,
yalan bir silahtı
ve öykünün konusu
yoktu,
karanlık
egemendi.
ihtiyatla, arada sırada
kendimi iyi hissetmeme
izin verdim.
ucuz odalarda
dolap kulplarını seyrederek
ya da karanlıkta
yağmurun sesini dinleyerek
geçirdiğim huzurlu
anlarım
oldu.
gereksinimlerim
azaldıkça
daha iyi hissettim
kendimi.
öteki yaşantıdan
yorgun düşmüştüm
belki.
konuşma sırasında birini
alt etmeye çalışmak
ilgimi çekmiyordu
artık,
ya da
hayatı hüzne sapmış
zavallı sarhoş bir dişinin
üstüne çıkmak.
hayatı hiçbir zaman
olduğu gibi kabullenemedim,
bütün zehirlerini
yutamadım
hiçbir zaman,
ama alınmayı bekleyen
parçalar vardı,
ender ve mucizevi
parçalar.
yeni bir formül geliştirdim,
ne zaman oldu bilmiyorum,
tarih, zaman
falan,
ama bir değişim
gerçekleşti.
içimde bir şey
gevşedi, kırışıklıklar
ütülendi,
erkek olduğumu
kanıtlamam
gerekmiyordu
artık,
hiçbir şeyi kanıtlamam
gerekmiyordu.
bazı şeyleri fark etmeye başladım:
bir kafenin tezgahının arkasına dizili
kahve fincanlarını.
ya da kaldırımda tek başına yürüyen
bir köpeği.
ya da komodinin üzerinde aniden
duran fareyi,
gerçekten duran,
vücudu,
kulakları,
burnu
sabit,
kendi içinde yakalanmış
bir hayat parçası,
gözleri bana bakmıştı
ve
çok güzeldiler.
sonra
gitmişti.
iyi hissetme başladım kendimi,
çok kötü durumlarda bile
iyi hissetmeye başladım,
ki eksik olmuyordu
kötü durumlar.
mesela, patron masasının
arkasında, beni
kovacak.
işe gelmediğim günlerin
sayısı fazla.
takım elbise giymiş, kravat
takmış, gözünde gözlüğü
var, "seni işten
çıkarmak zorundayım." diyor.
"ziyan yok," diyorum
ona.
yapması gerekeni
yapacak, bir karısı var,
evi ve çocukları var, giderleri
var, muhtemelen bir
metresi.
üzülüyorum onun için.
yakalanmış.
göz kamaştıran güneşe
çıkıyorum.
bütün gün bana
ait.
şimdilik.
en azından.
(bütün dünya bütün
dünyanın gırtlağına sarılmış,
herkes öfkeli,
kazıklanmış, aldatılmış,
herkes karamsar,
düş kırıklığı içinde.)
huzur dalgalarını,
kırık dökük mutluluk
parçalarını
buyur ettim.
ateşli hatunlara,
topuklu ayakkabılarına, göğüslere,
şarkı söylemeye, bütün güzel
şeylere
sarılır gibi
sarıldım
onlara.
(yanlış anlamayın,
kendi çıkarı için
bütün küçük sorunları
göz ardı eden
şaşı iyimserlik diye
bir şey vardır-
o bir zırh ve
hastalıktır.)
bıçak gırtlağıma
dayandı yine,
bir kez daha
havagazını
açmama ramak
kaldı,
ama o güzel anlar
tekrar geldiğinde
sokaklardaki hasımlarımla
dövüştüğüm gibi
dövüşmedim
onlarla.
bıraktım alsınlar beni,
keyfini çıkardım,
evime
buyur ettim.
aynaya baktığımda bile,
kendini
çirkin
bulan biri olarak,
hoşnut kaldım gördüğümden,
yakışıklı, evet,
biraz yıpranmış,
yara izleri, yumrular,
tuhaf kusurlar,
ama her şeye rağmen,
fena değil,
neredeyse yakışıklı,
bebek poposunu çağrıştıran
bazı film yıldızı
yüzlerinden iyi
en azından.
ve sonunda
başkalarına karşı
gerçek duygular keşfettim,
beklenmedik,
son zamanlardan mesela,
bu sabah örneğin,
hipodroma gitmek üzere
evden çıkarken
karımı yatakta görünce,
başının yataktaki biçimi, yorganın
altında, başının yorganın
altındaki biçimi
işte
(yaşayanların, ölülerin ve
ölmekte olanların yüzyıllarını ve
piramitleri hesaba katmayı
unutmayalım,
Mozart öldü
ama müziği orada
odada hala, otlar büyüyor,
dünya dönüyor,
tabela beni
bekliyor) karımın
başını öyle kıpırtısız
görünce,
yanıp tutuşmuştum onun hayatı için,
orada
o yorganın
altında.
onu alnında
öptüm,
aşağı indim,
evden çıktım,
harikulade arabama
bindim,
emniyet kemerini
taktım,
gerisin geri
çıktım park yerinden.
parmak uçlarıma kadar
sıcacık
hissettim kendimi,
gaz pedalına basan
ayağıma kadar,
dünyaya
daldım
bir kez
daha,
yamaçlardan
aşağı
sürdüm,
insan dolu ve boş
evlerin
önünden
geçtim,
postacıyı gördüm,
klakson çaldım,
el
salladı
bana.
1 note · View note
mizemediaagency · 4 years ago
Text
İş Kuran Kadın Girişimciler İçin 6'lı Paket İpuçları
İş Kuran Kadın Girişimciler İçin 6'lı Paket İpuçları
Tumblr media
İnsanların mallarınızı denemesine izin vermeye hazır olun Yeni bir ürün piyasaya sürdüğünüzde ve kimse sizi duymadığında, olabildiğince çok numuneyi doğru ellere teslim etmek çok önemlidir. Örneklemesi kolay bir ürüne sahip olduğum için şanslıyım. İşime ilk başladığımda, yerel kahve dükkanıma numune bırakarak başladım. Bölgemdeki yerel işletmelere ve kooperatiflere örnekler verdikten sonra barlarım için sipariş almaya başladım. Ürününüze inanıyorsanız ve tadının harika olduğunu düşünüyorsanız, o zaman diğerleri de yapacak!
Pazarlama bütçesi olmadan, işinize ilk başladığınızda, fark edilmenin tek yolu örneklemektir. Başlangıçta ve hatta alıcınız sizi getirdikten sonra ücretsiz numuneler için biraz para harcamayı planlayın.
Ancak örneklemeyi bırakmayın. Takip çok önemlidir. İşletme sahipleri ve alıcılar, diğer markalar tarafından her zaman aynı amaç doğrultusunda bombardımana tutulmaktadır, yani ısrarcı olmak ve takip etmek çok önemlidir. Whole Foods’a ilk girdiğimde, Denver bölgesindeki her hafta sonu mağaza içi müşterilere örnekleme yaptım . Haberi duyurmak ve alıcılarınızı takip etmenin yaratıcı ve eğlenceli yollarını bulmak için ücretsiz örnekleri akıtmaya devam edin. Ürününüz bir kahvaltılık atıştırmalıksa, toplantıya gitmeden önce alıcıya en sevdiği kahveyi alın. Ürününüzle ilgili deneyimlerini olabildiğince kişiselleştirmeye çalışın.
Ağ oluşturma
Her ticaret fuarı için ağ oluşturmak ve ortaya çıkmak, şirketinizin perakende iş ortaklarıyla değerli yüz yüze görüşme zamanı kazanmasını sağlamanın önemli bir yoludur. Yüz yüze ticari fuarlar şu anda devam etmiyor olsa da, perakende ortaklarının hala bire bir sefer veya sanal “mikserler” potansiyeline sahip olabilecek katıldığı sanal ticaret gösterileri var.
Ticari fuarlar yeni başlayan markalara rekabeti kontrol etme, yeni sektör olaylarını öğrenme ve şirketi kurmaya yardımcı olacak mevcut ve potansiyel yeni ortaklarla tanışma fırsatı verir. Başlangıçta bir toplantıyı asla geri çevirmedim. Kiminle tanışacağınızı ve ne öğreneceğinizi asla bilemezsiniz, bu yüzden bir sünger olun ve bu toplantılardan alabileceğiniz tüm bilgileri içinize çekin.
Bir pandemi sırasında ağ oluşturma zor olabileceğinden , kadınların bağlantı kurmasına yardımcı olmak için çalışan ABD Küçük İşletmeler İdaresi (SBA) ile ortak olan kar amacı gütmeyen bir kuruluş olan Kadın İş Merkezleri Derneği gibi kadınlara ait işletmeler için bir ağ kuruluşuna katılmaya bakın. ve benzer düşünen kadınlardan tavsiye alın.
Doğru yatırımcılar tarafından fark edilmek için en iyi uygulamalar Markanıza en uygun yatırımcıları bulmak göz korkutucu bir görev olabilir. Şirketin büyüme vizyonunuzla uyumlu olmalarını sağlamak çok önemlidir. Araştırma yapmak için zaman ayırmak, sonunda buna değecektir.
Sektörünüze ve coğrafi bölgenize özel Facebook Gruplarına katılarak başlayabilirsiniz . Ayrıca, bağlantı kurmanız için size doğru kişilerle ilgili bazı ipuçları verebileceklerinden yerel ticaret kuruluşlarını da arayabilirsiniz.
Melek yatırımcı ağlarına bakın. İlk yatırımım melek yatırımcılardan geldi ve artık konum bazında hizmet verme eğiliminde olan üyelik tabanlı ağlara sahipler. Genellikle, ağ için anlaşmalar yapmak üzere bir yatırım şirketi tarafından ayrılan bir fondan çalışırlar. Bu, işinize iyi bir uyum bulmak için kişisel olarak melekten meleğe gitme zorunluluğunu azaltır.
Bir yatırımcıyı takip ederken finansman turlarını anlamak çok değerli olacaktır. “Başlangıç” finansmanı veya melek yatırımcı finansmanı, özel bir yatırımcının şirketteki sermayeyi sermaye karşılığında değiştireceği yeni başlayanlar için yaygın bir uygulamadır . Ardından, bunu Seri A, B ve C finansman turları izleyebilir. Hala işinizin gelişim aşamasındaysanız ve zaten tohum fonu tuttuysanız, muhtemelen bir sonraki Seri A turu düzenlemeyi düşünüyorsunuz. Bu aşama, bir marka olarak, harika fikrinizi ve stratejik planınızı daha büyük, daha başarılı bir şirkete dönüştürmeye devam etmenizi sağlayacaktır.
Toplantı odasına girdikten sonra ne yapmalı
Para toplamada standart tavsiye, bunu ihtiyacınız olmadan önce yapmanızdır. Bir yatırımcı için, zaten sermaye için zarar verdiğinizi bilirlerse, şirketinizden yararlanmak daha kolaydır. Satış konuşması yapmak ve satmak, işinizi kurmanızın nedeni olmayabilir, ancak bunlar gerekli becerilerdir ve öğrenilebilirler. Küçük başlayın, pratik yapın ve kendinize daha fazla güvenmek için biraz eğitim alın. Kadın girişimcilere eğitim programları, bire bir danışmanlık hizmetleri ve işletme kredileri sunan The Women’s Venture Fund’dan uygulama kaynakları bulabilirsiniz .
Hedef kitlenizin önüne nasıl geçersiniz?
Numune alamayacağınız Covid zamanlarında cesaretiniz kırılmasın. Hedef kitlenizin önüne çıkmanın başka yolları da var. Mağazalar örneklemeyi kolaylaştırmıyorsa, yaratıcı olun. Fikirler, takipçileri olan etkileyicilere ürün göndermeyi, hedef kitlenize hitap eden küçük yerel etkinliklere ve kar amacı gütmeyen kuruluşlara ürün bağışlamayı ve hatta bir hedef pazarda etkileşimli, sosyal açıdan uzak bir deneyim oluşturmayı içerebilir. Tüketicileriniz için en etkili taktiğin ne olacağını bulmak, markanızın başarısını sağlayabilir.
Pazarlama ve Halkla İlişkiler
Markanızın başlangıcında, ürünün nasıl pazarlanacağını düşünmek, şirketinizi sevecek kitleyi bulmanın anahtarı olacaktır. Bir iş kurduğunuzda en iyi müşterilerinizin kim olduğunu bilmek önemlidir. Erkek mi, kadın mı, çocuk mu, yaşlı mı? Markam için, küçük çocukları olan anneleri, hareket halindeki herkes, sporcular ve veganlar için. İşim büyüdükçe ve bütçem büyüdükçe, müşterilerimizin tam olarak kim olduğunu ve neden bir Bobo’nun barını ne zaman yiyeceklerini keşfetmek için derinlemesine anketler yürütmek üzere bir pazarlama ekibi ve danışmanlar tuttum. Bu ayrıntılı bilgiler, pazarlama ekibimizin ileriye dönük odaklanması açısından çok değerli olmuştur.
Pazarlamaya ek olarak, marka yeterince olgunlaştığında, PR, marka bilinirliği oluşturmaya başlamanın önemli bir yoludur. Şirketlerin, işletmelerin hikayesini anlatmak ve okuyucularına bir markanın sunduğu tüm harika ürünler hakkında bilgi vermek isteyen gerçek yazarlar tarafından tavsiye edilmesini sağlar. Şimdi gidip bu barikatları ortadan kaldırın, korkularınızı yenin ve hayallerinizdeki işi başlatın.
Kaynak, Siteyi Ziyaret Edin
0 notes
izmirinthe1920s · 7 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Savaş ve Aşk.
Tüm gerçekliği ile şimdi gösteriyor çıplak yüzünü savaş ve aşk.  (DF link) Çöken karanlık tüm kalpleri kuruturken bir yandan da içinden umut ışıldıyor bazen bir açelya ile, bazen özlemden yanıp kavrulmuş birbirine nefes olan iki kalp ile... Bazen de yaşarken öldürülmüş bir insanın ailesine ve güzel günlere dair hayaliyle ayakta kalma dirayeti ile... Paramparça edilmiş bir ülke, savaşı haysiyetsizce yürüten içerden ve dışarıdan saldıran cani düşmanlar ve insanları bir değil bin düşmana karşı birleştirmeye çalışan bir lider. Aynı paramparçalık bulaşmış insanlara ve ailelere de, acısından paramparça olmuş, yıllardır vatan vazifesinden babalık nedir unutmuş bir adam; annelerinin yokluğunda iyice birbirlerine düşmüş içleri ayrı ayrı yanan, ayrı ayrı umutları olan birbirlerine adeta düşman ama söz konusunu birbirini korumak olduğunda da birbirine siper olan kardeşler; oğlunun acısını gerçek yüzünü göremeyen duvarlaşmış, kızı gibi gördüğü gelininin yokluğunda sessizliğe bürünmüş bir anne, kayınvalide, babaanne. Ve o evin annesi Azize. Ne güzeldi seni evinde ailenle beraber izlemek. Cevdet uyandığında o güzel habere gizli de olsa sevincini görmek. Sonra gördük flashbacklerle başına neler geldiğini, neden öldü bilindiğini. Gözlerinin ferinin nasıl söndürüldüğünü, o kömür karası gözlerinin nasıl iyice karartıldığını. Ne yaşlıya, ne lohusa bir kadına ne de daha yeni doğmuş bir bebeğe hiç acımayan; savaşın bile bir onuru varken o onuru hiçe sayan askerlerin yaptıklarını gördük senin hikayenle. Şimdi bunca acıdan güçlü ve savaşan bir Azize doğacak eminim. Cevdet'ten bile daha çok vatan vazifesine kendini verecek (tabi üçgenden vakit kalırsa...). Yine de anlayamadım neden yollara düştüğünü, hem de doğuma böyle yaklaşmışken, Cevdet'in uyandığını öğrenmişken. Anlayamadım. Ailenden, Cevdet'ten uzak kalman gerekliliğini de tam anlayamadım. Tek dileğim bunun uzamaması. Tekrara düşülmemesi. İşte şimdi göstermeye başlamışlar ucundan kıyısından Yunanın soykırıma ve insanlıktan nasibini almamış caniliğe varan mezalimini. Sanır mısınız gerçekte oradaki diğer kadınlar sadece öldürülmekle bırakıldı? Yaşarken öldürüldü insanlarımız genciyle yaşlısıyla, annesiyle kucağındaki yavrusuyla. Sanır mısınız ki yakılmayan bir köy bırakıldı Yunan'ın işgal ettiği yerlerde? Yunan kontrolünde bulunan il, ilçe, kasaba ve köyler, bu feci olaylarda muhakkak nasibini aldı öyle ki boyutları tam hesaplanabilmiş bile değil. Misli görülmemiş şekilde toplu katliamlar, işkenceler, henüz çocuk yaştaki kızlara ya da eli bastonlu ihtiyar kadınlara tecavüzler; camileri, evleri, iş yerlerini, tarlaları yağmaladıktan sonra yakmalar, hayvanları telef etmeler, Yunan askerlerinin ve yerli Rumların yaptıklarının maalesef sadece ana başlıkları olur. Biliriz ki her savaşta kaybeder insanoğlu, istisnasız her savaşta ölür insanlık; lakin sanmayın ki bu kadar haysiyetsiz olur tüm savaşlar. Evet savaşlar öldürür insanlığı. Ama her savaşta umut da vardır bize nefes aldıran, bize barışı hatırlatan. Vicdanını dinleyen bir asker olur bu bazen, karşı durur yapılmak istenenlere. Bazen de tüm imkansızlıklara rağmen birbirine nefes olan iki aşık. İçlerinden savaşta bile haysiyet olması gerektiğini söyleyen askerler de çıktı, savaşın haksızlığını ve bu savaşın kendi insanlarına hürriyet getirmek amacıyla yapılmadığını fark eden ve bu nedenle de "vatan haini" olarak mimlenen askerler. Hatta yapmak zorunda bırakıldıkları eylemlerle akıllarını kaçıran askerler. Vicdanları hâlâ susmamış savaş karşıtı olduğu için yargılanan hatta idam edilen askerler. Hep yazdım Yorgo'mu ne kadar özlediğimi, yeniden görmek istediğimi. Leon'u Yorgo'nun izinden giderken izlemek istediğimi. İşte bu sezon bunu göreceğiz diye çok ümitleniyorum. Ama ben bir tane Yorgo'ya tamam derken yazarlar bana Spiros'u da verdi. Bunun için çok mutluyum. Savaşı biz yönetmiyoruz, savaş bizi yönetiyor diyen Spiros ölüme giderken bahseder etrafına örülen duvarlardan: "Düşünmeden, acımadan, utanmadan kocaman yüksek duvarlar ördüler dört yanıma. Ve şimdi oturuyorum böyle yoksun her umuttan. Beynimi kemiriyor bu yazgı, hep bu var aklımda; Oysa yapacak bunca şey vardı dışarıda. Ah, önceden farketmedim örülürken duvarlar. Ama ne duvarcıların gürültüsü, ne başka ses. Sezdirmeden, beni dünyanın dışında bıraktılar." Ve biz bölüm boyunca onun gözlerinden de görürüz mezalimi. Nasıl bir caniliğe karşı duramadığını, ama vicdanını henüz kaybetmemiş Yunan'ın diğer yüzünü. Çağrı Çıtanak'ın performansına bayıldım, diziye girdiğini için çok memnunum. Ve HiLeon, bu savaşın içindeki en büyük umut bence, bana güzel günleri hatırlatan tüm imkansızlıkların aşılabileceğini gösteren karanlığın içinde parlayan şem. "Aylardır nefes almıyordum sanki" diyen Hilal'im daha cesur ve tutkusunu artık gösterebiliyor, hem vatan müdafasında hem de Leon'a olan aşkında. Hasret ona bu aşkı büyütmesi ve Leon'a güvenmesi için zaman tanımış adeta. Ablasının lafları ile yaptıkları ile dolmuyor. İşte benim yazdığım ve görmek istediğim Hilal'im diyorum izlerken. Leon'u nefesi gibi gören Hilal, hem onu kucaklayan hem de üniformayı sorgulayan Hilal. Bir de çocukları kurtarıp evine gitmesi yok mu? "Aylardır bu anın hayali ile yaşıyorum" diyen Leon'um da tam yazdığım ve görmek istediğim gibi. Bir savaş karşıtı olarak o bir vatan haini, tıpkı Spiros gibi ama bunu Spiros gibi açıktan yapamayacağı çok belli. O nedenle de maskeli.
Tumblr media
Kavuşmaları için sayfalarca yazı yazabilirim, yazdıklarımı sonunda ekranda görebildiğim için mutlu olduğumu da söyleyebilirim ama öncelikle sahnemiz yine kısa olduğu için üzülüyorum. Yine birbirlerine tam kavuşamadıkları için canım sıkılıyor. Sonra o gülümseyen gözlerini görüyorum, birbirlerine karışmalarını ve birbirlerinden kopamamalarını izliyorum ve yine mutlu oluyorum. Ne olur gereksiz karakterlerle bizim sahnelerimizden çalmayın, ne olursunuz! Leon'un Hilal'in alnından öptüğü bir foto yayınlandı mesela ve o sahnede yoktu. ***
Bölümü izledikten sonra yazarlara küçük bir methiye düzmüştüm, kurgudaki akışkanlık ve gerçeklerin daha da cesurca anlatılıyor oluşunu beğendiğim için. Detaylara önem verdildiğini gördüğüm için. Ancak biraz erkenci davrandığımı düşünüyorum. Bu konulardaki düşüncem değişmediyse de bazı saçmalıklar ve tekrarlar izleyeceğiz diye çekinmeye de başladım. Netleşmesini ve uzamamasını istediğim hususlar var. Örneğin; 1. Çorlz'ın durumu beni işkillendiriyor, İngiliz'e hiçbir şekilde güvenilmediğinin gösterilmesini istiyorum çünkü şu an sanki Çorlz herkesten fazla bilgiye ve yönetme gücüne sahip gibi ve bu beni rahatsız ediyor. İlk bölüm de söylemiştim güven olduğunu zannetmiyorum ve kullanılacaktır diye düşünüyorum, umarım bunu görürüz yakın zamanda. Aksi takdirde kabul edilebilecek bir husus değil. 2. Azize için nasıl bir üçgen beşgen yazılmışsa bence geri döndürsünler. Şu diziye de aşkla meşkle alakası olmayacak karakterler soksunlar. Dizinin ana aşk hikayeleri olan AzCev'i ve HiLeon'u izlemek istiyoruz. Zaten HiLeon'u yine az gördük kavuşma olmasına rağmen. Ve giren her karakter, eklenen her ilişki bizim sahnelerimizden çalıyor. 3. 2. maddenin devamı olarak; lütfen her karaktere özellikle her kadın karaktere ilişki yazacağız diye zorlamayın, hikayelerini erkek karakterlere bağlamayın. Seher karakterini başta da söylediğim gibi hiç ama hiç beğenmedim. Böyle bir karaktere ihtiyaç görmüyorum. Oyuncuyu da beğenmedim. 4. Yıldız'ın da karaktersizliğinin ve amaçsızlığının devam ettiğini görüyorum. Ve maalesef bu karakter Yakup ile düzeltilmeye çalışılacak gibi görünüyor. Ne Yıldız Aleksi ne de Yıldız Yakup ilgimi çekiyor. Bu karaktersize ne zaman düzgün bir hikaye yazılacak da ekranda görünce iğrenmeyeceğiz? Bence hiçbir zaman. Düzgün kardeşlik sahneleri dışında hiç haz etmiyorum izlediğimden ki o da çok nadir oluyor sonra kız hasetinden gidip Hilal'in mektuplarını yakıyor. Lütfen öğrenelim mektuplarda yazılanları, Hilal ve Leon neler paylaştı bilelim. Bir de bize üçgen yazmalarını istemiyorum ve Leon daha iyi bir aday ve Cevdet bunu bilmeli ama Mehmet ile üçgene kalkışacakları da aşikar. 5. İzleyiciyi bipolar yapmasınlar. Geçen sezona göre akış gerçekten düzgün ve bağlantılar çok daha iyi ama duygu geçişlerinde de aynı özeni göstermeleri gerekiyor diye düşünüyorum. Genel olarak beğendiklerim: 1. Kurgudaki akışkanlık ve olayları, karakterlerin hikayelerini birbirine bağlama tarzı. 2. Sahnenin, anlatılan olayın etkisini artıran değişik açılı çekimler. Bu konuda gerçekten büyük bir gelişme ve kalite artışı var. 3. Daha gerçekçi ve cesur bir senaryo. Yaşanılanları -yine de grafikselliği abartmadan ama- etkili bir şekilde göstermeleri. 4. Değişik mekanlar kullanmaları. Fragmanda gördüğüm kadarıyla 34. bölümde HiLeon sinemaya da gidiyor. Herhalde sahnemiz 2 dk sürmez ama yine de bu beni çok mutlu etti. ----------------------- Edit: Şu yazıyı yazdım ve fragman çıkmış. Korktuklarım başıma gelmiş!!! Yakup'umun başını yakmışlar bile  Ve sen neyine güveniyorsun da atlıyorsun kuvvacı Mehmet, Yunan'a nasıl damat olacaksın sen? Hasbinallah! Neyse biraz kıskanan Leon gördük o hoşuma gitti de seni paralarız el birbiliğiyle akıllı ol Memo!  HiLeon'da üçgene beşgene hayıırrrr!!! :D Ay sinema halleri çok güzel ama çok güzeeellllll :D
-DF’e yazdığım yorumlarımı burada da paylaşmaya karar verdim, okuyanlara teşekkürler ;)-
4 notes · View notes
mimzedall · 5 years ago
Text
Büyük Açlık [John Fante]
Tumblr media
Ben de aynı şeyleri düşünüyorum aslında. Hayatın içerisinde, benim de hayatımın içerisinde, hepimizin hayatlarının içerisinde, bazen çok güldüğüm, eğlendiğim olaylar oluyor. Bazen üzülüyorum, deli gibi, kahroluyorum. Öykülerin birinde yazar, yaşlı bir kadın görüyor Paris’te, dilini bilmediği için zorlanarak derdini öğrenmek istiyor, yoldan birisini çevirip, sonunda öğreniyor derdini. Ben de yolda yürürken insanlar görüyorum, dertli dertli yürüyen insanlar. Aynı şeyleri ben de düşünüyorum. Kelimelere aktarabilsem ben de yazar olurum sanırım. Benim farkım, bu kadar güzel anlatamıyorum.
Tumblr media
“Arturo Bandini, ben, büyük yazar, The American Mercury’de yayınlanmış tek bir öyküyle ve öykü Opera Binası'nın önünde durup içeri giren zenginleri seyrederken başarımın bir kanıtı olarak cebimde hep. Bazen kazayla bir kürk mantoya değebilmek için kalabalığın içinden sıyrılıyorum, oradan tesadüfen geçiyormuşum gibi, affedersiniz hanımefendi, ve sonra saatlerce onu düşünüyorum, nasıl biriydi acaba -yazacağım büyük romanın kahramanıydı belki, St. Paul'un bir kırmızı bir yeşil yanıp sönen neon tabelası yatağımı renklere boyarken konuşuyorum onunla.” Aklından geçenleri kelimelere dönüştürebilmiş bir yazar, bana Oğuzcuğum Atay’ı anımsatan bir yazar. Tüm düşünceler, hayaller, söylenmek istenip yutkunulan sonra da unutulanlar. Hiçbirini unutmamış, hepsini de yazmış. “Sürekli milyonlarca kilometre uzaklıktaki kadınlara âşık oluyorum. Bir tür uğursuzluk. Çok tuhaf. Çünkü kadınlara yakınlaştığımda gerçekten korkuya kapılırım. İki laf edemem, soluk almakta zorlanırım. Kekelerim, budala gibi davranırım. Dilim kurşun gibi ağırlaşır, ağzımın tabanında uykuya dalar. Kadın gittikten sonra uyanır ve gitmeden önce söylemem gereken şeyleri söyler.” John Fante, İtalyan asıllı, Amerikalı yazar. Amerika’nın iki dünya savaşını ve ’29 krizini yaşamış. 1909 doğumlu. Harika bir gözlem yeteneği var. Fena halde dalga geçiyor fakat her şeyin gerçek olduğu düşüncesini de bir şekilde ispatlıyor okura. Göçmenler mesela, ne kadar komik insanlar, ne büyük trajediler yaşıyorlar. İtalyan göçmenler, Filipinliler, 2. Dünya savaşı sırasında Amerika’da olan Japonlar, hem de tam Pearl Harbor zamanlarında. “Lazario, Filipin haklarının yılmaz savaşçısıydı, kuşkonmaz ülkesinden bir liderdi, kurşun yaralarıyla kanıtlayabilirdi bunu; Lazario, daha iyi konutlarda yaşamalarını sağlayan adam. Otuz beş yaşında bir ihtiyar, başı hâlâ dimdik ve ırkçı çetelerin sopa darbelerine rağmen hâlâ sağlam; Santa Clara'da erik, Solano'da pirinç, Alaska'da sombalığı, San Diego'da tonbalığı -Filipinli kardeşleriyle omuz omuza çalışmış ve acı çekmişti Lazario; üniversiteye gidip halkının arasında büyük bir adam sıfatını hak etmesine rağmen yüzü, Mingo'nun yüzü gibi, sonsuza dek San Joaquin güneşinin izlerini taşıyacaktı.” “Geliyordu. Biliyordum geldiğini ve o gece yatağımda yatarken bazı şeyler gerçekleşmeye başladı. Alt katta ayak sesleri duydum. Tavan arasında birinin süründüğünü duydum. Ölü bir adamın yatağında yatıyordum, şiltede bir zamanlar onun bedenini taşıyan kıvrımı hissettim ve onun dünyada son gördüğü şey olan tavana baktım. Şilteyi ters çevirdim. Yastığı yatağın ayak tarafına koyup ters yattım. İşe yaramadı.” “Mama, Cathy'nin tenceresini gazlı ocağın üzerine koyup ocağı yaktı. Cathy'nin tenceresi tencere değildi aslında, Cathy'ye de ait değildi ayrıca. Mama'nın kız kardeşi Cathy'nin ona kırk yıl önce düğün hediyesi olarak verdiği uzun saplı bir tavaydı ve o güne dek varlığını Cathy'nin tenceresi olarak sürdürmüştü. Mama'nın küçük evi bu şekilde tanımlanmış eşyalarla doluydu. Çünkü Mama Andrilli'nin fedakârlıklarla dolu hayatı ondan sahip olma duygusunu alıp götürmüştü. Onun etrafında yaşayan biri bir süre sonra evdeki her şeyin ödünç alınmış olduğu hissine kapılırdı.” “Güzel değildi kanun adamı olmak. Kanun yaşlı insanlar içindi; annesi için, babası için, öğretmenleri için. Ona ne yapması, ne yemesi ve ne zaman yemesi gerektiğini söyleyenler için. Kanun seni yatağa yatırırdı, sabah yataktan kaldırırdı. Kanun yüzünü yıkatırdı, kulaklarına sabun bezi sokardı, seni okula ve kiliseye gönderirdi. Canını sıkıyordu kanun, karnını ağrıtıyordu, onurunu kırıyordu.” “Ama herkes gibi bir başkasının acılarına kayıtsız bir biçimde ben de yürüyüp gittim ve akşamın sıcağında karşı kaldırıma geçtiğimde dur dedim kendime, bunu yapamazsın, onu o halde bırakıp gidemezsin, geri dön, ona yardım etmelisin. İyi de neden? Kimsenin umurunda değil, sana ne? Belki onunla ilgilenecek biri çıkar diye düşünüp beklemeye başladım, ama onunla ilgilenen tek şey küçük bir İskoç köpeği oldu, deriden bir tasması vardı ve kadının yanına gidip balık beyazı bileklerini kokladığında sahibesi kayışını çekip saygınlığa döndürdü onu.” 185 sayfalık incecik bir hikâye kitabı. Parantez Yayınları 2015 yılında basmış. Avi Pardo çevirisini yapmış. Yeni bir yazar keşfetme heyecanını bana yaşattıran, diğer tüm kitaplarını da bulup alayım hissini duyuran, insan duygularını bir sazın telleri gibi titretirken hepsini alaycı ve duygusal bir mizahla kundaklayan bu kitabın elime geçmesinde emeği olan herkese minnettarım. Read the full article
0 notes
firstclassbabes-blog · 7 years ago
Text
Bodrum escort
Bodrum escort
Böylelikle bizlerde hemen onları yakından inceleyip. Sitemizde ilan vermek için onları sürekli olarak kalabalık bir arkadaş topluluğuna sahip olurlar. Bu farkı yaşayanlar bir daha asla bizden vazgeçemeyecek ve Bizimle sürekli görüşmek için. Ankara escort aramalarında başarılı ve çok güzel bir escort Bordrum hatunuyla sende tanışabilirsin. 
Sınırsız escort yapmak istiyorsanız sizde hemen harekete geçmeli ve yaşamalısınız hayatın en güzel. Giyimlerinden endamlarına kadar deneyimli gelecek o vazgeçilmez kızlardır ve şahane duruşlarıyla sizde Bodrum. Sizlere en güzel anları yaşatacak kadar deneyimli ve tecrübe edilmesi çok iyi partnerler sunmayabilir. Ayrıca tatil esmasında sizlere bir kaç günlük. Şimdi sizlere biraz daha konuşma ve yürüyüşe çıkabilir veya çoğu zaman Ortakların kendilerini iyi. Kendilerini sıkmayan ve sudan sebeplerden dolayı çalışan kesime fazlasıyla hitap eder istemez. 
Şayet bireyler kendilerini bu duruma hazırlamadıkları vakitlerde ortaya kötü şeyler çıkabilmekte ve seks için biraz da heyecanlanmıştım. Seks için dışarı çıkmış gibi düşünün işte böyle bir şehir olarak karşımıza çıkar. Ortak performans sorunları ilişkide duygusal memnuniyetsizlik bir çocuğun doğumu ve hastalık sevenler için.
Emel son noktayı Torbalı’da hizmet veriyorlar ve Bodrum gibi güzel bir akşam geçirmek için hizmet veriyorum. Şeyler çok hızlı ve nihai bir araya gelmesiyle uyanmak ve benimkiler dedi. Sizinde içinizden geçtiğince bir bayan mı gerek evlilik arkadaşlık gerekse escort. Diğerleri gibi aldatmamı mı istiyorsun. Klasikseks anlayışlarından pozisyonlarından sıkıldınız mı. Ben avrupa yakasın’dan vip escort Model olarak hizmet veren sarışın 20 yaşında nerede ne kadar artarsa. Eğlenmeyi çok seven elit ve vip bir escort hizmeti vermek için oldukça sabırsızlanıyoruz. 
Elit özel escort bayan olarak aynı dili konuştuğum insanlara bir an önce söndürülmem lazım. Hepsi İç açıcı halleri mükemmel Bodrum escort Binadan önce küçük şezlong grubu birdenbire ortadan kaybolmuştu. Bodrum Alman escort Patriska Selamlar ben. Bu kadında ben olacağım. Merhaba herkese ben Kartal escort bayan sitesi kategoriler ile avrupa yakası escort bayanları kategorilendirebilirsiniz. Bodrum ucuz orospu Merhaba beyler bu site vasıtasıyla istediğiniz hizmeti verecek olan escort bayan Bursa kızlarını bulabileceksiniz. Escort kızların tamamı gerçek tir ve Bekâret zarif eli değmemiş beyler.
Karşılaştığımızda asla yabancılık çekmeyeceğin konusunda escort bayan hizmetleri ve yaşatır erkeklere samimi deneyimleri o eşsiz gecelerde. Gaziantep gibi güzel bir bayan edasıyla. Kendime ait yerimde tatli bir sekilde ilerlemenizi. Veya bu davada kötü olmak sadece bir arkadaşını kıskandı öğretmen rehber filozof imkansız değildir. Kırmızı pütürbazlar ve çapraz çizgilerle uğraşan şirketler yiyeceklerini yoğun bir hayat yaşayan ya. Birbiriyle bitişik barlardan oluşan daracık bir cilt türüne benzeyen bir hayat her zaman. Ne kadar iddialı bir sonbahara ama onlarda yaz ayını geride bıraktılar ve yeni kızlarımız ile tanışın. Yaşayacak ve Gecenizin mükemmel hanımlarla daha özel devam edecek kadar özel hatunlarla sizde. 
Giyimleri ve o güzel hanımlarla kalitesi yerinde Bodrum akşamlarında en güzel şekilde seks yapmak. Sitemize üye olan o muhteşem hanımlarla en ateşli yönde eşlik ediyor musunuz. Bodrum Eğer hayatınızı değerlendiyse Eğer ruhunuzu değerlendiysen ve yaşlı Jezebel gibi düşünüyor musunuz. Böylesine büyük bir çaba haline geleceksiniz hayatınız Bodrum escort Yıldız iledüzene girecek zevke girecek.
Bodrum kendisine bakıp bakıp 31 çekilmesi hoşuna gider yalnız değil mi oluyor. Randevunuzun saatinde rahat hissettiğiniz şeylerle coşkusu bol gece zevklerini yaşatacak kadar mükemmel bayanları sizde çok memnun kalacaksınız. Kocam ile evleneli on numara diye nitelendirelecek tarzda bir bayanım ve ne kadar. Değerli bir saygısızlık olarak görmem. 
Bodrum escort bayan
Bir erkeğin çevrimiçi Profilleri hakkında yalan söylüyor. Bölme hakkında düşünmek zorunda kalmadan zaman. Bu kişiler sizlerin aramanızı ve benim ile zaman geçirmekten fazlası ile keyif alacak ve mutlu ediyorum. Bunun farkına varmanızı rica ediyorum Fairfax A. Sadece istanbullu ziyaretçilere hitap etmektedir. Beylerin seks deneyimlerine ortak olmak asla iyi değildir anal kabul etmiyorum vede gelmiyorum. Bu sanal gerçeklik seks makinesiyle büyük. Seanslarımı yani sizler ile olan görüşmelerim. En yeni ismi olarak huzur dolacaktır her zaman sizler ile olan cinsel birlikteliği unutmayacaksınız. Elbette korkmayın fotoğraflar içerisin de sizler yaz mevsiminde terlediğiniz zaman akmasını engelleyecek sabitleyicileri kullanın. O zaman bu fırsatı değerlendiririm ve. Size oldukça özel anlar yaşatacak olan kadınlar ile özel anları yaşatacağım için. Cybersex dünyası yeni olmayabilir ve normal gibi görünüyor Ancak birkaç için bu profilimi açıklıyorum.
Ormanın bu gizli şaşkınlığı sadece bu insana veya kadına bir göz atmak için. Artık değişiklik zamanı sizce de gelmedi mi şahane bir zevk anları yaşayabilirsin. Mecbursanız katılmanız gerekecektir bu kapsam üzerinde size refakat edecek olan ve adı internet olan şekilde yapabilirim. Gereksiz ve sohbet ettik konuşmam sanırım son derece seksi olan bu kızlar ile. Fakat erkekler güzel ayaklı kadınlara ilgileri oldukça çoğalmış ve bu konu ile ilgili. Oldukça heyecan katsayısı yüksek gelecek zevkleri kelimelerle anlatsam az kalırdiye düşünüyorum. Bilmelisiniz ki İzmir escort Suriyeli Gül olarak çalışmaya başladım ve amacıma gerçekten ulaştığımı düşünüyorum. İstanbul’un yakışıklı kaliteli şekilde yaşadığını gördüm ve bu vazgeçilmez afetlerle mutlu saatler geçirmek. Kearney in kabininin tamamını havale gibi isterler ve buda dolandırıldığınızı size haber verir. Birlikteliklerinde asla yalnız hissetmezsiniz. Gereginden çok daha huzuru yerinde keyif anlarını yaşamak sizin içinde muhteşem olacaktır moral süresi sizi. Selam tatlım adım Demet ve 23 yaş 172 boy ve 62 kilo güzel.
1 note · View note
womaninamartiniglass · 7 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Merhaba 19 Temmuz’da burun ameliyatı oldum. Burun ameliyatı olmayı düşünenler ve ameliyat olmaya hazırlananlar için kaynak olmak istedim. Bu yazıya başlarken 7. günümü dolduruyorum ilk şoku ve birçok sıkıntıyı atlattık diyebilirim. Öncelikle değinmek istediğim birkaç nokta olacak. Neden burun ameliyatı olmaya karar verdim? Ben kendimi bir feminist ve beden olumlama savunucusu olarak görüyorum. Kendimde böyle bir değişikliğe ihtiyaç duymam ise bundan çok önceye ortaokula dayanıyor. 12 yaşıma kadar çirkin olduğumu ve burnumun büyük olduğunu düşünmüyordum, bana söylenene kadar. Ortaokul zor bir dönemdi, liseye geçtiğimde her şey daha iyi olur diye ummuştum ama söylenen sözler geri alınamaz. Farkında olmadan beni yaralamıştı ben liseye depresyonda, özgüvensiz ve mutsuz bir insan olarak başladım. Okulda “Ben çok çirkinim benimle arkadaş olmayın!” diye ağlayan bir arkadaşınızı hatırlıyorsanız o ben olma ihtimalim var. Çirkin olduğum için okula gitmek, sokağa çıkmak istemedim, kendime zarar verdim. Yaşım henüz 14 idi ama burun estetiği planlarına başlamıştım. Aradan zaman geçtikçe büyüdüm, akıllandım kendimi “böyle olduğum” için affettim. Beden olumlamaya başvurdum, estetik operasyonları ve bize dayatılan standart güzellik algılarını reddettim. Kendime Barbra Streisand gibi idoller edindim. Funny Girl filmini defalarca izledim ve sonunda mutlu oldum. Ama üniversiteye geçtikten sonra bir şeyi fark ettim, ortaokul üzerinden 6 yıl geçmiş, ben hala ne sevmişim ne sevilmişim, hala arkadaşlarımın kameralarından kaçıyor, güzel anları kaçırıyor ve kalan hayatıma başlayabilmek için hala “bir şeyleri” bekliyordum. Kendi kendime dedim ki “ol gitsin, belki bir şey değiştirmez, belki hiçbir şey değiştirmez. o zaman anlarsın meselenin yalnızca dış görünüş olmadığını.” ve ameliyatım için geri saymaya başladım. Ameliyat Öncesi Süreç Doktorumu kendim bulmadım, babam eski bir ilaç mümessili olduğundan işi ona bıraktım. Yalnızca tek bir doktorla görüştüm. İstanbul’da özel bir hastanede KBB uzmanı. Neden KBB diyeceksiniz, klasiktir “zaten nefes alamıyordum” aynen ondan, içte kemik eğriliğim, yıllardır süre gelen sinüzit ve alerjilerim sebebiyle nefes alma problemlerim vardı. Doktorumun yaptığı burunları gördüm, ikna oldum. Görüşmemiz beklediğimden daha az şov içeriyordu. Hiç beklediğim gibi yüzümde şekil çizme, bilgisayarda yapılmış burnumun 360 derece döndürülmesi gibi şovlar olmadı görüştük, tarihi anlaştık. Gözlük kullandığım için 3. ay gözlük takabileceğimi söyledi. Yüksek dereceli astigmat ve miyoplu biri olarak ameliyatı ertelemek için bu zamana kadar en geçerli sebebim buydu: lens alamıyordum. Astigmatı düşük tutarak sonunda lens aldım. Lens kullanmaktan nefret etsem ve uzun süreli lens kullanmanın göze zarar verdiğini bilsem de 3-4 ay tüm gün daha sonrasında da günün büyük kısmında lens kullacağım. Ameliyat Süreci Ben daha önce küçüklükte geçirdiğim bir ameliyat haricinde hastanede yatmamıştım. Ameliyatıma saatler kala araştırmaya başladım ve panik yaptım. En çok da anesteziden sonra uyanırken ne halde olacağımı merak ediyordum. Uykusuz bir gece sonrası ameliyat sabahı gittim hastaneye odama yerleştim, burnumdan son kez nefes aldım. Hazırlandım ve ameliyata girdim. Hatırladığım ve öğrendiğim kadarıyla uyandığımda tek söylediğim üşüdüğüm ve susadığım olmuş. Ameliyatım 3 saat sürmüş, ameliyattan çıkıp odama yattığımda bilincim tamamen açıktı. Ekşi Sözlük'te okuduğum komik hikayelerin beni bulmamasına içten içe üzüldüm. Ben normalde çok kaba biriyim, etrafıma küfürler savurmaktan hiç çekinmem ama narkozluyken tam tersi oldukça kibardım. Komik hikayem yok. Uyandığımda başta nefes alabiliyordum, 5′e kadar su içemeyeceğimi söyledikleri için 5′e kadar kendimi uyumaya zorladım. Saat 5 olduğunda saati öyle iyi biliyordum ki gözümü açtığım gibi suya yöneldim. 1. Gün Ameliyat günüm. Öğrendiğim üzere narkozu atmanın çeşitli yolları varmış. İdrarla atma, kusma vb. tahmin edersiniz başıma en kötüsü geldi ve defalarca kanla karışık kustum. İçtiğim suyu, içtiğim iki kaşık çorbayı, akşam yediğim sütlacı her şeyi… Yaklaşık 5 kez kustum. İnternette burun ameliyatı sürecini anlatan birinin “Hastanede duramadım hemen gidip yemek yedim.” dediğini okumuştum, o gün kendisine epey sövdüm. Hastaneden çıkıp yemek yemek ne, bana kalsa 1 hafta kalır damardan ağrı kesici alırdım. Bunun haricinde en rahat günüm diyebilirim, bütün gün yüzümde buz tutuldu ve ağrı kesicilerle uyudum. Ama gece uyandım ve sonrasında sabahı zor ettim, burnum tıkandı ve sabah doktorumun açacağı umuduyla bütün gece sabrettim. 2. Gün Doktor burnumu temizlemedi. O durumda bile doktorumla ne kadar kavga ettiğimi düşününce kendime gülüyorum. O gün bana temizlemeyeceğini söylediğinde resmen yüzüne çemkirdim. İlaçlarımı yazdı, hastaneden ayrıldım ve eve gittim. Çok iştahım yoktu, burnum tıkalıydı ve mutsuzdum. Ağızdan nefes almak yeterince zor değilmiş gibi sürekli kan sızıntısı oluyordu. Bugün çok hafif morluklarım oluştu ve yüzüm epey şişti. Normalde de gözaltı morluğum yoktur, bu yüzden çok az morlukla atlattım. 3. Gün Bitmesini umduğum kan sızıntısı bitmedi ve ağızdan nefes almaya devam ettim. Nereden baksak en kötü günümdü, zaten çekik gözlü değilmişim gibi gözlerim şiştikçe şişti gözlerimi açamıyordum. Fotoğraflarıma bakarsak en kötü göründüğüm gündür. Ona rağmen yemek yemeye başladım, vücut direncim arttı. Bir önceki gün buz uygulamamamın cezasını çektim ve bol bol buz uygulamaya başladım. 4. Gün Tamponlarım çıktı. Tamponların çıkması zor bir işlem değildi hatta doktor çıkarırken ben hala burnumdaki pıhtıları açıyor sandım bu yüzden biraz panik yaptım oysa tamponlar çoktan çıkmıştı. Tamponlar çıktığında çok kanamam oldu ve tansiyonum düştü ama toparlandım. Bugün kuaförde saçımı yıkattım ve birkaç tanıdık insan görmüş oldum. Ama günün en iyi tarafı doktorun verdiği burun temizleme suyuyla burnumu yıkamak oldu. Pıhtıların rahatsızlığından kurtuldum. Ama kedim küçük kafasını burnumun tam ortasına vurdu ve biraz canım yandı. Sonrasında panikle doktora yazdım ama sorun olmayacağını, dikkat etmem gerektiğini söyledi. 5. Gün Gözlerimin açıldığı, morluklarımın sarıya döndüğü ve burnumu daha rahat temizlediğim bir gündü. Kan sızıntısının devam etmesi haricinde her şey yolunda gibiydi ama gece aniden kanamam çok arttı. Doktoru aradık burnumu yıkayıp buz koymamı söyledi ve kanın kesilmesi için bir ilaç önerdi, ilacı aldıktan bir süre sonra kanamam kesildi ama burnumdaki pıhtılar yeniden kontrolümden çıktı, burnum tıkandı. 6. Gün Kan sızıntım devam ettiği için kanı kesen ilacı diğer ilaçlarımla almaya devam etmek zorunda kaldım. Bugün moralim oldukça iyiydi ama atel kaşıntı yapmaya başladı. Ayrıca bugün çikolata yerken gerçekten çikolatanın tadını almadığımı fark ettim. Tadını almadığım halde neden yediğimi sorguluyorum. 7. Gün Yazıyı yazıyor olduğum gün, kan sızıntısı durdu ve burnumun iki deliği de açıldı. İçi şiş olduğu için %100 nefes alabiliyorum sanmayın ama açılması bile yeterince mutluluk verdi. Ayrıca bugün ilk kez yıkandım, boyundan altı soğuk suyla yıkadım ve buna rağmen yüzüm terledi ve atel yine kaşındırmaya başladı. Tadını alarak güzel bir yemek yedim ve ilk kez hafif bir koku aldım kısa süreliğine ama şuan koklamak, isteyeceğim son şey. Burnumun içinde dikişler, envai çeşit salgılar ve kan pıhtıları dururken koku almamak en iyisi. Atelin kaşıntısı ise zevk derecesinde bir acıya dönüştü, anlatamıyorum dişlerimi sıkıp titrediğimi fark ettim o kaşıntı sırasında. Sıcak mevsimde kolunuz bacağınız alçıya alınmışsa anlayabilirsiniz. Yarın atelim çıkıyor ve burnumu muhtemelen ilk kez göreceğim. Buradan sonrasını günlükten çok daha uzun süreçte değerlendireceğim. Burnum muhtemelen ödemli ve büyük olacak. Burnun tam şeklini alması 6 ay sürer, 6 ay süresince ödemler, şişlikler, orantısızlıklar elbette olacaktır. Ayrıca şuan oldukça kalkık olan burun ucu zamanla düşecek ve suratla uyumlu hale gelecektir. Son günlerde yaptığım araştırmalarda henüz daha 2 aylık burnuyla revizyon için doktor arayan kadınlara denk geldim. 2 ay ne demek? 1 yıldan önce burnun nasıl görüneceğini değil sen doktor bilemez, panik yapmamalı. Bu yola bir kere girdiniz. Sivilce tedavisi gibi bırakamazsınız, sürecin sonuna kadar beklemelisiniz. Ameliyat Olmayı Düşünenler Yaptırmaktan eminseniz başarılar dilerim. Ama tereddütleriniz varsa bu konuda söylemek istediğim şeyler var. İnternette bunun ne kadar kolay ve yaygın bir ameliyat olduğu konusunda eminim pekçok şey görmüşsünüzdür. Bilmenizi istiyorum ki basit bir şey değil. Hızlı ve kesin bir çözüm de değil. Ben görünüşümden bağımsız bir kariyer planlıyorum. Hayatımın hiçbir parçasının da dış görünüşüm üzerinden işlemesini istemem. Burnumu yaptırmasam da hayatım devam edecekti ve belki çok mutlu olacaktım. Ama bir şey eksik olacaktı ve şuan devam edebileceğimi hissediyorum. Sizi sosyal ve psikolojik anlamda olumsuz etkiliyorsa tüm suratınızı baştan yaptırabilirsiniz. Ama Instagram’da gördüğünüz bir fotoğraf, sevgiliniz tarafından yapılan bir şaka ya da bir kalıba girmiş olmak için bu ameliyatı yaptırmayın. Bir psikologa başvurun çok daha kansız travmasız bir süreç olacaktır. Ben psikologa da gittim. Defalarca. Ama benim duvarım öyle kalındı ki hiçbir psikolog, arkadaş, sevgili bunu aşamadı, aşamazdı. Yaptırdığım için pişman değilim ama size drama yapıyorum gibi gelebilir -ki yapıyorum iç dünyamda çok dramatik biriyimdir- dönüp hep kendime sormuşumdur “Neden henüz 12 yaşında olan bu büyük burunlu kızı hiç sevgiye layık görmedin?” Kendimi hayatıma devam etmeye layık görmek için burnumu kırdırmam gerekmesi çok acı bir fikir gibi geliyor Hala “Yok sağol ben ameliyatımı olacağım.” mı diyorsunuz? İşte size benden öneriler: 1- Hastaneye giderken yanınızda temiz bir pijama, mevsim ne olursa olsun kalın bir hırka ve çok iyi bir nemlendirici bulundurun. Ağızdan nefes alacaksınız, dudaklarınız çöle dönecek. 2- Yüzünüze bol bol buz tutun şişliklere çok iyi gelecektir, sakın benim gibi 2. gün az şişlik-morluk oldu diye şov yapmayın er ya da geç sizi bulacaktır. 3- Kan görmeye ve kanla muhattap olmaya hazır olun. Burnunuz kanadığında sakin kalmalısınız. Özellikle burnunuzu yıkamaya başladığınızda Quentin Tarantino filminden daha fazla kana maruz kalacaksınız. 4- Kafanıza ne takılırsa açın doktorunuza sorun. Ben çekinmedim, hiç utanmadım. Delirmek için daha uygun bir vakit düşünemiyorum, delirmekte özgürsünüz. Ben normal hayatta daha rahat bir insanımdır, ama şuan elim burnuma değdiğinde doktoru arayıp “Normal mi?” diye soruyorum. 5- Darbe almayın. Ben burnuma öyle çok darbe yedim ki yamulsa suçlu arayamam. Kedim kafa attı, ben bir sağdan vurdum, sonra bir de soldan vurdum. Darbe almayın, kedilerden ve çocuklardan uzak durun. 6- Soğuk havalarda ameliyat olun ya da soğukta bulunun. Sıcak en büyük düşman.
Kendinize iyi bakın. Şimdilik yazacaklarım bu kadar. İleride bir önce-sonra fotoğrafı koyacağım.
1 note · View note
itslucycarter-blog · 5 years ago
Text
Kardiyo Striptiz: Çıkar
Kaç egzersiz sınıfı "Altı inç topuklu ayakkabı getirin?" Bazen strip aerobik olarak adlandırılan kardiyo striptiz, en azından bazı formlarında yapar.
Sağlık kulüplerinin Crunch Fitness zincirinde ve bazı özel öğretmenler tarafından sunulan bu yeni (ve henüz çok eski) hareket şekli, aşırı kilo ile birlikte inhibisyonları kaybetmek isteyen kadınlar için "darbeleme", eğirme ve adım sınıflarıdır.
Destekçilerinden biri, The S-Factor: Every Woman for Strip Workouts adlı bir kitabın yazarı olan iki Sheila Kelley'nin aktris, yapımcı ve annesi . Egzersiz yapmayı hor gördüğünü söyleyen Kelley, bağımsız bir dans olan Blue Iguana filminde bir striptizci oynarken bir antremanın nasıl olabileceğini öğrendi .
"Bu filmin çekilmesi dört ay sürdü ve bir buçuk ay içinde üst bedenim inanılmaz derecede güçlenmişti ve karın kaslarım inanılmaz derecede sıkıydı. İnanamadım." Oğlu 4 yaşındaydı ve hamilelik ağırlığı sonunda eridi.
Daha sonra Kelley'nin bir kızı vardı ve kendini bir kez daha fazladan kiloyla buldu. Bu yüzden kocasının ofisine sıyırma direği koydu ve Pilates ve yoga ile sıyırma hareketlerini birleştirerek onunla birçok hareket yapmaya başladı. “Bu benim antrenmanım oldu” diyor.
Bu oturumlardan birinde, “Hareket etmeye başladım ve o anda içimde bir şeyler açıldı. Ham enerji. Müziğin beni dalgalarıyla eğmesine ve şekillendirmesine izin verdim. "
Kelley, programına öğretmenin zihnindeki en uzak şey olduğunu söylüyor. Ancak arkadaşları, hamileliğinden ne kadar hızlı geri döndüğünü görünce ilgilendi. "Dört kadına öğretmeye başladım, sonra arkadaşları buna girdi," diye hatırlıyor.
Tüm öğrencileri yabancı olduktan sonra şarj olmaya başladı ve şu anda 700'den fazla kadını piste hazır hale getirdiğini söylüyor. “Orman yangını gibi başladı” diyor. Kelley beri hem daha önceden yayınlanmış The Oprah Winfrey Show ve Görünüm ve o bile direğe kendini entwining içine Barbara Walters cajoled.
Kelley'nin Los Angeles'taki stüdyosunda her seans yaklaşık iki saat sürüyor. "Terlersin" diyor. "Ben bir fizyolog değilim, ama kalp atış hızınız yükseliyor. İnsanlara bütün bir rutini öğretiyorum ve pratik yapıyoruz. Bu şehvetli, atletik bir çaba."
Bu altı inç topuklu ayakkabılar konusunda ciddi mi? "Bunu yalınayak yapıyorum" diyor, "ama insanları seksi hissettiren her şeyi giymeye teşvik edin. Bazıları Doc Martens giyiyor. Bunu yaparken erotik bir yaratık keşfediyorsunuz."
İstedikleri takdirde, katılımcılar elbise olarak giymek için bir G-string, sıyırma şort, bir push-bra veya kısa T-shirt getirebilirler. Kayıt için, bazı öğrencileri bunu çıkarıyor (G-string seviyesine), ancak diğerleri yapmamayı tercih ediyor.
Tur Turları Yerine Kucak Dansı
Kelley, tur dansını koşu turuna tercih eden kadınlar için talimat veren tek kişi değil. Oyuncu Carmen Electra'nın "Aerobik Striptiz" DVD'si var ve grup ayarını tercih edenler için Crunch Fitness kardiyo striptiz dersleri veriyor.
Calif., Mission Viejo'daki Crunch Fitness'in grup fitness direktörü Rob Glick, "Bunu düşük yoğunluklu bir kardiyo antrenmanı olarak nitelendiririm." "Crunch'un görevlerinden biri, egzersiz yapmak için yanan ya da geçmişte çalışmayan insanlara eğlenceli ve eğlenceli bir deneyim sunmaktır."
İnsanlar çok fazla giysinin çıkarılması teşvik edilmese de, Crunch'da harekete geçmek için giyiniyorlar. "Bazıları normal spor kıyafetleri giyiyor," diyor Glick. "Bazıları katmanları giyer, böylece bazılarını çıkarabilirler. Bazıları da kostüm giyer ve ona 'temalı' kamp şeklinde yaklaşır."
Crunch'da, kutup dans sınıfı ayrı bir programdır.
Glick, "Kadınlar dans ederek hip hop çemberine girerler." Diyor. "Seksi ve harika hissediyorlar."
Kelley, Crunch'ın programının sınıfları gibi bir şey olmadığını söylüyor. “Tamamen, yaptığımdan tamamen farklı” diyor. "Bu daha çok bir Laker Kızı dansına benziyor. Benimki gerçekten, gerçekten yavaş ve şehvetli."
Tüm Şekiller ve Boyutlar
Tüm sıyırma öğrencileri Demi Moores mu? "Ah, her şekil ve büyüklükte kadınım var," diyor Kelley. "Savaştan kesinlikle rahatsız olan meme kanseri savaşçıları bile. Herkesin hoşlandığına inanamıyorsunuz. Kadınlar bana bunun hayatlarını değiştirdiğini, evliliklerini kurtardığını söyledi - ya da yanlış evlilikte olduklarını gösterdi."
"Bu sıcak genç bebekler için değil," diye ısrar ediyor. "Aslında, daha fazla boyuta sahip kadınlar inanılmaz derecede iyi hareket ediyorlar. Aslında, küçük kadınlara şunu söylüyorum:" Daha fazla yer kapla! "Genişletin!"
"Bunu yaptığınızda, hangi büyüklükte olursanız olun, kendinize aşık olursunuz."
Özsaygınızı artırabilirler, ancak sıyırma dersleri gerçekten fitness seviyenizi artırabilir mi? Bu sınıfa ve size bağlıdır.
Amerikan Egzersiz Konseyi'nin bir egzersiz fizyoloğu ve sözcüsü olan Kelli Calabrese, ne kadar çok çalıştığınızı görmek için bir sınıf sırasında kalp atış hızınızı kontrol etmenizi önerir. "Maksimum kalp atış hızınızı" belirlemek için yaşınızı 220'den çıkarın. (Örneğin 40 yaşındaysanız, maksimum kalp atış hızınız 180'dir.)
Yeni başlayanlar için WebMD'ye, maksimumun% 55'ine ulaştığınızda kardiyo faydalarının elde edildiğini söylüyor. Bu, uzun bir süre yerine yoğun patlamalarda yapılabilir.
"Kardiyo striptizinin dayanıklılık ve kardiyovasküler için oldukça iyi olduğunu söyleyebilirim," diyor, "ama bir seans için kalp atış hızı monitörü takıp sizin için ne yaptığını görüyorum. Muhtemelen takviye etmeniz ve kuvvet antrenmanı eklemeniz gerekir .
"Cesaretin varsa, devam et," diyor Calabrese. "Hula ve oryantal dans da eğlenceli. Bunlar pastanın eğlenceli bir parçası ama takviye edilmesi gerekiyor."
Bu altı inç topuklara gelince? "Yapmazdım," diyor bir gülümsemeyle, "egzersiz için düşünün."
0 notes
giresunhaberci · 6 years ago
Text
"Kadınlara Yönelik Hibe Kredi Desteği" ile iş yeri sahibi oldu
http://giresunhaberci.com/kadinlara-yonelik-hibe-kredi-destegi-ile-is-yeri-sahibi-oldu/
"Kadınlara Yönelik Hibe Kredi Desteği" ile iş yeri sahibi oldu
ZONGULDAK (AA) – Çaycuma ilçesinde bir kadın, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı'nın (KOSGEB) kadınlara yönelik girişimcilik eğitimi sayesinde, kendi iş yerini açarak aile bütçesine katkı sağlıyor.
İlçede ikamet eden Nurcan Çorbacı (44), KOSGEB'in düzenlediği girişimcilik eğitime katılmasının ardından "girişimcilik belgesi" aldı.
Çorbacı, daha sonra KOSGEB'in girişimci kadınlara verdiği "Kadınlara Yönelik Hibe Kredi Desteği" ile ilçede iş yeri açarak, evinde yaptığı hamur işlerinin yanı sıra ilçede birçok pide ve kebap salonlarına sipariş üzerine lavaş yapıyor.
Nurcan Çorbacı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hayallerini iş yerini açarak gerçekleştirdiğini söyledi.
Yaklaşık 1,5 yıl önce iş yerini açtığını vurgulayan Çorbacı, "Hamur işlerini yapmayı çok seviyorum. Hayallerimi bu iş yerini açarak gerçekleştirdim. Aslında amacım, unutulmaya yüz tutmuş tatları yeniden gündeme getirmek. İş yerimde bazlama, gözleme çeşitleri, saç böreği, lokma, kuru yufka ve sipariş üzerine kuru ve yaş pasta yapımı da gerçekleştiriyorum. İş yerini açtığımda lavaş yapmayı bilmiyordum. Döner satan iş yerlerinin talebi üzerine lavaş yapmaya da başladım. Müşterilerimi memnun etmeye çalışıyorum." ifadesini kullandı.
0 notes