#köy yolu
Explore tagged Tumblr posts
Text
Kar Yağışı Nedeniyle 42 Köy Yolu Ulaşıma Kapalı
Giresun’da 23 Kasım Cumartesi günü başlayan ve zaman zaman etkili olan kar yağışı nedeniyle kapalı köy yollarının büyük çoğunluğu ulaşıma açıldı. 26 Kasım 2024 tarihi itibariyle kar yağışına bağlı olarak 42 köy yolu ulaşıma kapalı bulunmaktadır. İlçelere göre kapalı köy yolu sayıları şu şekilde belirlendi: Alucra: 3 köy Dereli: 17 köy Espiye: 8 köy Eynesil: 1 köy Şebinkarahisar: 1 köy Yağlıdere:…
0 notes
Text
#yağlıboya #reprodüksiyon 🎨🖌🖌
En eski hikâyedir Kadın
Saçından iktidar, makyajından medeniyet devşirilen.
“Erkek” ve “Erken” kelimelerinin arasında nefes
almaya çalışırken Kadın;
Boynunda cinsiyet künyesi,
alnında namus fünyesi,
dünya'nın orta yerinde, ortasından taşır kederi…
Aşık olunası, hatta aşktan öldürülesidir nazarda.
Bu yüzden yaşayan her kadına ölü bir çiçek,
ölen her kadına canlı bir çam ağacı hak görülür
başucuna.
Herkes yaşamı boyunca bir kadını öldürür hattı
zatında.
Kimi doğururken,
kimi doğurduğu tarafından,
Kimi alın terinde boğar,
kimi şehvetine adak tutar.
Bazıları çok severek,
bazıları hiç sevmeyerek öldürür.
Bazen de yok sayarak dizlerinin üzerine düştüğü
caddelerde,
Kim vurduya sarılarak gönüllü linç'in ellerinde
Ahir hakkı töredir, gelenektir, günahtır.
Altından da örse huzuru,
Kuyumcuda bozdurulur gülüşü…
Kendi yuvası açık cezaevi,
sokakta namusu saman alevi…
Yürüse suç,
ağlasa ayıp,
koşsa edepsiz
ve
ölse kadersiz…
Kadın olmak yağmuru doğurup,
Yıldırımda alev almak gibi bir zûl mevsimidir.
Bayrak diken,
zehir biçen,
ırmak ören kadınlar…
Torna yürekli,
keman saçlı,
bağlama kaşlı
köy bakışlı,
kent yorgunu
evlat vurgunu,
koca şehidi kadınlar…
Acısı sendikasız,
sözü pankartsız
düşü yasak,
yolu tutsak,
Kadınsa haykıran,
sesi uzak…
Şimdi bir bulut al kendi payına,
Bir kadının kaderini kuşan hayat namına,
Bir dakika katlanabilirsen onun yerinde
Yerinde; Onsuz huzur olmadığını anlayacaksın..
Herkes bir şeyler söyledi kendine göre;
bir kadın döktüre döktüre susuyordu.
“İnsan esasen ne erkektir ne de dişi.
Cinsiyetin farklı olmasının amacı, cinse özgü biçim farkını oluşturmak olmayıp
yalnızca üremeye yarar…”
“Kadınlarla Erkeklerin Eşitliği Üzerine.”
Marie Le Jars de GOURNAY
74 notes
·
View notes
Text
Ben, senim diyorum; Adın, adım olsun.
İçimde büyü; İçim, köyün olsun.
Köy yolu, en iyi el yordamıyla bulunur.
30 notes
·
View notes
Text
🐺 En eski hikâyedir Kadın
Saçından iktidar,
makyajından medeniyet devşirilen.
“Erkek” ve “Erken” kelimelerinin arasında nefes
almaya çalışırken Kadın;
Boynunda cinsiyet künyesi,
alnında namus fünyesi,
dünya'nın orta yerinde, ortasından taşır kederi…
Aşık olunası, hatta aşktan öldürülesidir nazarda.
Bu yüzden yaşayan her kadına ölü bir çiçek,
ölen her kadına canlı bir çam ağacı hak görülür
başucuna.
Herkes yaşamı boyunca bir kadını öldürür hattı
zatında.
Kimi doğururken,
kimi doğurduğu tarafından.
Kimi alın terinde boğar,
kimi şehvetine adak tutar.
Bazıları çok severek,
bazıları hiç sevmeyerek öldürür.
Bazen de yok sayarak dizlerinin üzerine düştüğü
caddelerde,
Kim vurduya sarılarak gönüllü linç'in ellerinde
Ahir hakkı töredir, gelenektir, günahtır.
Altından da örse huzuru,
Kuyumcuda bozdurulur gülüşü…
Kendi yuvası açık cezaevi,
sokakta namusu saman alevi…
Yürüse suç,
ağlasa ayıp,
koşsa edepsiz
ve
ölse kadersiz…
Kadın olmak yağmuru doğurup,
Yıldırımda alev almak gibi bir zûl mevsimidir.
Bayrak diken,
zehir biçen,
ırmak ören kadınlar…
Torna yürekli,
keman saçlı,
bağlama kaşlı
köy bakışlı,
kent yorgunu
evlat vurgunu,
koca şehidi kadınlar…
Acısı sendikasız,
sözü pankartsız
düşü yasak,
yolu tutsak.
Kadınsa haykıran,
sesi uzak…
Şimdi bir bulut al kendi payına,
Bir kadının kaderini kuşan hayat namına,
Bir dakika katlanabilirsen onun yerinde
Yerinde; Onsuz huzur olmadığını anlayacaksın..
Herkes bir şeyler söyledi kendine göre;
bir kadın döktüre döktüre susuyordu.
“İnsan esasen ne erkektir ne de dişi.
Cinsiyetin farklı olmasının amacı, cinse özgü biçim farkını oluşturmak olmayıp
yalnızca üremeye yarar…”
Kadınlarla Erkeklerin Eşitliği Üzerine. 🤘
#Kadinasiddetehayir
12 notes
·
View notes
Text
En eski hikâyedir Kadın;
Saçından iktidar,
makyajından medeniyet devşirilen...
“Erkek” ve “Erken” kelimelerinin arasında nefes almaya çalışırken Kadın;
Boynunda cinsiyet künyesi,
alnında namus fünyesi,
dünya'nın orta yerinde,
ortasından taşır kederi…
Aşık olunası,
hatta aşktan öldürülesidir nazarda...
Bu yüzden yaşayan her kadına ölü bir çiçek,
ölen her kadına canlı bir çam ağacı hak görülür başucuna...
Herkes yaşamı boyunca
bir kadını öldürür hattı zatında...
Kimi doğururken,
kimi doğurduğu tarafından...
Kimi alın terinde boğar,
kimi şehvetine adak tutar...
Bazıları çok severek,
bazıları hiç sevmeyerek öldürür...
Bazen de yok sayarak
dizlerinin üzerine düştüğü caddelerde,
Kim vurduya sarılarak gönüllü linç'in ellerinde...
Ahir hakkı töredir, gelenektir, günahtır...
Altından da örse huzuru,
Kuyumcuda bozdurulur gülüşü…
Kendi yuvası açık cezaevi,
sokakta namusu saman alevi…
Yürüse suç,
ağlasa ayıp,
koşsa edepsiz
ve ölse kadersiz…
Kadın olmak yağmuru doğurup,
Yıldırımda alev almak gibi bir zûl mevsimidir...
Bayrak diken,
zehir biçen,
ırmak ören kadınlar…
Torna yürekli,
keman saçlı,
bağlama kaşlı
köy bakışlı,
kent yorgunu
evlat vurgunu,
koca şehidi kadınlar…
Acısı sendikasız,
sözü pankartsız,
düşü yasak,
yolu tutsak...
Kadınsa haykıran, sesi uzak…
Şimdi bir bulut al kendi payına,
Bir kadının kaderini kuşan hayat namına,
Bir dakika katlanabilirsen onun yerinde...
Yerinde;
Onsuz huzur olmadığını anlayacaksın..
Herkes bir şeyler söyledi kendine göre;
bir kadın döktüre döktüre susuyordu...
“İnsan esasen ne erkektir ne de dişi...
Cinsiyetin farklı olmasının amacı,
cinse özgü biçim farkını oluşturmak olmayıp yalnızca üremeye yarar…”
-Marie Le Jars de Gournay-
《Kadınlarla Erkeklerin Eşitliği Üzerine》
Ressam: Saeed Panahzade
İranlı ressam (1975-)
10 notes
·
View notes
Text
Dekorio - Silver (8)
Sürdürülebilir ve uygun fiyatlı kgdgfdgfdgdgonut çözümleri yaratmanın bir yolu olarak köy evi modelleri giderek daha popüler hale geliyor. Bu modeller, kırsal topluluklar için düşük maliyetli, az bakım gerektiren bir yaşam ortamı sağlamak için tasarlanmıştır. Ayrıca konut sakinlerine tasarım ve inşaat sürecine dahil olma fırsatı sunarak onları evlerine ve toplumlarına daha bağlı hale getiriyorlar. Köy evi modelleri, geleneksel değerleri korurken kırsal yaşam tarzını modern çağa taşımanın harika bir yoludur.
208 notes
·
View notes
Text
Toplum içinde zaman zaman çok sayıda insanın “Değerlerimizi kaybediyoruz” şeklinde şikâyetlerine tanıklık edersiniz. Nedir değer, nedir değerler? Ahlak mı ? Onur mu? Kültür mü? Dini değerler mi? Kentleşmek mi ? Modernite mi ? Aile mi ? Vicdan mı ? İnsanlık mı ?
Size göre hangisi, yada burada yazmayı atladım hangi değer ve değerler ?
Friedrich Nietzsche’nin “Değerleri yeniden değerlendirmek” sözü üzerinde bira durup düşünmemiz gerekir…
Mesela ahlak, Nietzsche’ye göre ahlak, iyinin ve kötünün ötesindedir. Ona göre erdem, erek, iyi, kötü gibi ahlaksal kavramlar ahlakın belirleyicisi değildir. Bu kavramlar yoktur, üzerine konuşulması gereksizdir. Yaşamı düzene sokmak, dingin ve mutlu bir hayat yaşamak yaşamın özünde olan düzensizliği bir düzene Döndüremezler
AHLAK KAVRAMI GÜNÜMÜZDE ÜSTÜNLERİN AHLAKINA DÖNÜŞMÜŞTÜR
KİŞİLİK, KARAKTER, ONUR = MEVKİ, PARA İLE ÖLÇÜLÜR HALDEDİR
Kültür, tarihten, çağdaştan ve coğrafyadan edinilse de korunması zor bir sürümdür zira toplumlar etkileşim halindedir (kapalı toplum mu?)
Yukarıda değer olarak saydığım kavramların hemen her biri üzerinde zamanında sayfalarca yazmış biri olarak şunu söylemeliyimki mesele; zamansaldır
Bundan 100 sene önce sayılan değer, ondan yüz sene öncenin değeriyle de pekala çelişebilir
Mesele “nerede o bayramlar” meselesinden farklıdır…
Kırsaldan kentli yaşama dönen insanın eski değerlerini kaybetme korkusu nedir? savaşlar pedofili tecavüzler o zamanın toplumunda yokmuydu ? Günümüzde yaygınlaştı dediğimiz bu sapkınlıkların iletişim çağından kaynaklı daha fazla duyulup bilinmesi olabilir mi? Kadın KUŞAĞI programlarına katılanlar ve anlattıkları yeni yaşanılan durumlar mı?
yoksa BATICILIK mı?
Batı karşıtlığı kalelerinin yurtlarında yaşananlar?
Çocuk gelin örfümüz müydü ? Hayvanla seks yapan köy delikanlıları ?
Ya yanlış şeylere değer veriliyordu ise; yine de iyiydi be abi mi diyecektik ya da tersten soralım doğru şeylere değer veriyordu ama atalarımızın geleneklerine veya dine aykırıydı bu nedenle de kötüdür mü diyeceğiz
değerlerini kaybetmek her zaman için kötü değildir. duruma göre değişkenlik gösterebilen bir durumdur. sırf kültürel mirastır diye saçma değerlere tutunmamak onları kaybetmek, yerine daha mantıklı değerler koymak gerekebilir
gerçeğe saygı, kişisel bütünlük, hakkaniyet, insan onuruna yaşamına düşüncesine saygı, hizmet ve sevgi evrenseldir.
Unesco'nun yaşayan değerler eğitimi programında yer verilen evrensel değerler olarak kabul edilen işbirliği, mutluluk, dürüstlük, alçakgönüllülük/tevazu, sevgi, barış, saygı, sorumluluk, sadelik, hoşgörü/tolerans, özgürlük ve birlik/dayanışmadır
Zaman ne kadar hızlı geçerse geçsin, içinde bulunduğumuz çağı “Bilgi Çağı”, “Bilgi Toplumu”, “Enformasyon Çağı”, “İletişim Çağı” ve daha birçok adla isimlendirirsek isimlendirelim, bazı kavramlar değerini hiç kaybetmez.
👉 İNSANİ DEĞERLER
varoluşun toplumun temelidir
BENDENSE DEĞERLİDİR BENDENSEN DEĞERLİSİNDİR bir değerler bütünü müdür?
Peki bundan kurtulmamın yolu nedir ? Muhafazakarlık mı ?
değişime direnen her ideoloji sonunda yok olmaya mahkûmdur… Peki muhafazakarlık nedir ?
İnsanlar bazen kendilerinin veya başkasının dünya görüşünü belirtmek,bazen bir tutumu övmek veya yermek, bazen iktidarı bazen de muhalefeti tanımlamak için bu kavrama sürekli başvururlar.
Muhafazakar, Muhafazakarlığı bir tutum anlamında kullananların kastettiği şeydir.
Bu anlamda muhafazakarlık, değişime duyulan bir tepkiyi ifade etmek için de kullanılabilir. Ancak burada değişim karşıtlığını ifade etmek için bu kavramın kullanılması doğru değildir. Çünkü bunun sözlüklerdeki karşılığı “tutuculuk”tur - ki bu tutum, liberalinden ,muhafazakarından sosyal demokratına kadar pek çok insanda varolabilir
DEĞİŞİME KAPALILIK
muhafazakarlığın en çok ifade edildiği durumdur..
bir fikirin veya bir ideolojinin, içinde sahip olduğu değişmezlik değiştirilemezlik kapalılık anlamdır. DOGMARİZMİN BESLENDİĞİ VERİMLİ TOPRAKLARDIR
Bu anlamda muhafazakarlık, insanın akıl, bilgi ve birikim bakımından sınırlılığına inanan, bir toplumun tarihsel olarak sahip olduğu aile, gelenek ve din gibi değer ve kurumlarını temel alan, radikal değişimleri ifade eden sağ ve sol siyasi projeleri reddederek ılımlı ve tedrici değişimi savunan ve siyaseti, bu değer ve kurumları sarsmayacak bir çerçeve içinde sınırlı bir etkinlik alanı olarak gören bir düşünce stili, bir fikir geleneği ve bir siyasi ideolojidir.
Neden kaybediyoruz onları?
şimdi konunun bak telini oluşturan -tam ortasından - başlayalım: muhafazakarlık
tuhaftır muhafaza etmek üzeredir ama en hızlı değişimci odur. Değerlerimizi kaybediyoruz? İlk insandan beri en büyük sorundur. Sıraladıklarını değer olarak alırsak onlar sürekli değişmek zorundadır. İnsanın kendinden başka olußturabildiği değer olmamasına rağmen, "değercidir". Bu değer konusu aslında bugün siyasal islamcıların dilinden düşmeyen "dava" ile aynı içeriğe sahiptir. Bu eski değerlerimizi kaybettik diye söyleyenlere o değerlerden üç tane say bakalım deyin susar.
Bizde değer oluşturabilecek "sınıf" da yoktur. Yani aristokrasimiz, burjuvamız yoktur. Yönetende marabadır, yönetilende marabadır. Marabanın değeri, ağanın sözüdür. Hele ki demografisi aşure bir coğrafyada değer hiçbir anlam içermez. Boştur içi. O yüzden niceliksel toplumda "değer" anlamsızdır. Bunu İngiliz Aristokrasisi veya Japon eliti için söyleyemeyiz. Hatta İran entelektüel veya Ayetullah sınıfı için söyleyemeyiz. Burada değer "Etik ve Estetik"tir. Yunanlıların Sokratesle beraber konu ettiği Erdem bunların konusudur, Adalet bunların konusudur. Yoksa klasik Ahlak, kültür vs. genel geçer dönemseldir. Değer evrenselleri kapsayabilir. Genel geçerlerde ayar kullanılır (altındaki gibi veya gümüsteki gibi.)
15 notes
·
View notes
Text
Küçükken çoğu zaman annemlerin köyüne gider teyzemlerde kalırdım. Kış günlerinde bayılırdım köy hayatına. Kuzenlerimle vakit geçirmeyi çok severdim. Özellikle de birlikte karla oynamayı, kızak yapıp kaymayı... Öyle yerlerden kayardık ki; düşünüyorum da gerçekten çocuk aklı. Hesap ederek yapılan iş değil, eğlence değil yani, olamaz, olmamalı. O günleri düşündükçe şimdi dahi dehşete kapılıyorum. Dağın eteğinde bir köy, bol uçurumlu. Biz çılgınlar ise yukarıdan kayıp uçurumdan kurtulma adrenalini yaşıyoruz. Bir düşseydik, düşseydim o zamanlar. Ya felç ya ölüm belki. Bazı yolların sonu böyledir aslında; uçurum. Denenemek lazım o yolu, hiç sapmamak gerek o uçurumlu yollara. İlk başta maceralı, eğlenceli gibi gözükse de. Neticesi çok tehlikeli. Özellikle de kendim olmak üzere biz insanoğlunda değişik bir dürtü var. Ya meraktan, ya macera arayışından denemek istiyoruz bazı şeyleri. Bir ikisinden kurtulunca da rehavet ve yanılsama hissi ile devam ediyoruz malesef. Düşük bir kurtuluş ihtimalimiz olsa da tehlike ihtimali, perişan olup zayi olma ihtimalimiz çok çok fazla. Ahh bu nefsimiz ahh neden tehlikesiz, kurallı yolu seçmez de sarp yerlerden ilerlemeyi tercih eder ki.
Allah istikametten ayırmasın. İnşallah düzeleceğiz ümidindeyim.
44 notes
·
View notes
Text
Eylül - Part 3
Orda bir köy var uzakta şarkısındaki o köyden herkese selamlar. Hayatımda gördüğüm en sessiz, en sakın ve huzurlu köylerden biri burası. Her yer taş evlerle çevrili. Böyle evler üzerimden tüm negatifliğimi alıp götürüyor sanki. Biraz deniz kum güneş, biraz köy bahçe keyfi biraz ada sefası derken tatil günlerini devirdik. Yarın dönüş yoluna geçeceğiz. Geze geze geldiğimiz yolu, yine aynı şekilde döneriz diye düşünüyorum. Bizim ailenin mottosu hedefe ulaşmak değil, yolun keyfini çıkarmak. Bu sebeple nerede ne yaparız listesiyle gidip dönüyoruz.
Ankara'ya dönmeye hala bir süre var. Biraz memleket, biraz eşimin memleket, birkaç düğün, birkaç doğum günü sonrası Ankara'ya dönülecek. Burada farklı farklı harika günler geçirsem de ara ara evimi özlediğimi fark ediyorum.
Vel hasıl ben şimdi Ege'nin soğuk sularına ufak ufak kendimi bırakmaya gidiyorum. Esen kalın..
2 notes
·
View notes
Text
Bir gözümde iki kapı ,bir gözümde toroslar
Soldan bir nehir,sağdan bir orman
Sevinç çığlıklı, kel ,çıplak ayak bir köy yolu karşımda
Ardımda balık sürüsü.
Tepemde gençlik,keçi boynuzu dalları
Altımda kırmızı,hoyrat papatya toprağı
Kucağımda koyun kokusu ,tahta taban
Sırtımda ne yapılacağı bilinmeyen bir ömür
Ve ne yana dönsem ,ne yana dönsem
Bana dik dik bakan kendi kara gözlerim.
Gözlerimin içi çocuk ,çocuğun içi göçmen kuş.
Bahara baksam var,güze baksam üstünden uçuşulmuş yaprak.
Sana baksam körsün,diğerlerine baksam gerek yok.
Ben geç kaldığından sınıfa girmeye korkan
Çocuk içi kuşum işte,
Kimsenin haberi yok.
-Deniz-
12 notes
·
View notes
Text
En eski hikâyedir Kadın
Saçından iktidar, makyajından medeniyet devşirilen.
“Erkek” ve “Erken” kelimelerinin arasında nefes
almaya çalışırken Kadın;
Boynunda cinsiyet künyesi,
alnında namus fünyesi,
dünya'nın orta yerinde, ortasından taşır kederi…
Aşık olunası, hatta aşktan öldürülesidir nazarda.
Bu yüzden yaşayan her kadına ölü bir çiçek,
ölen her kadına canlı bir çam ağacı hak görülür
başucuna.
Herkes yaşamı boyunca bir kadını öldürür hattı
zatında.
Kimi doğururken,
kimi doğurduğu tarafından,
Kimi alın terinde boğar,
kimi şehvetine adak tutar.
Bazıları çok severek,
bazıları hiç sevmeyerek öldürür.
Bazen de yok sayarak dizlerinin üzerine düştüğü
caddelerde,
Kim vurduya sarılarak gönüllü linç'in ellerinde
Ahir hakkı töredir, gelenektir, günahtır.
Altından da örse huzuru,
Kuyumcuda bozdurulur gülüşü…
Kendi yuvası açık cezaevi,
sokakta namusu saman alevi…
Yürüse suç,
ağlasa ayıp,
koşsa edepsiz
ve
ölse kadersiz…
Kadın olmak yağmuru doğurup,
Yıldırımda alev almak gibi bir zûl mevsimidir.
Bayrak diken,
zehir biçen,
ırmak ören kadınlar…
Torna yürekli,
keman saçlı,
bağlama kaşlı
köy bakışlı,
kent yorgunu
evlat vurgunu,
koca şehidi kadınlar…
Acısı sendikasız,
sözü pankartsız
düşü yasak,
yolu tutsak,
Kadınsa haykıran,
sesi uzak…
Şimdi bir bulut al kendi payına,
Bir kadının kaderini kuşan hayat namına,
Bir dakika katlanabilirsen onun yerinde
Yerinde; Onsuz huzur olmadığını anlayacaksın..
Herkes bir şeyler söyledi kendine göre;
bir kadın döktüre döktüre susuyordu.
“İnsan esasen ne erkektir ne de dişi.
Cinsiyetin farklı olmasının amacı, cinse özgü biçim farkını oluşturmak olmayıp
yalnızca üremeye yarar…”
“Kadınlarla Erkeklerin Eşitliği Üzerine.”
Marie Le Jars de GOURNAY
3 notes
·
View notes
Text
En eski hikâyedir Kadın
Saçından iktidar, makyajından medeniyet devşirilen.
“Erkek” ve “Erken” kelimelerinin arasında nefes
almaya çalışırken Kadın;
Boynunda cinsiyet künyesi,
alnında namus fünyesi,
dünya'nın orta yerinde, ortasından taşır kederi…
Aşık olunası, hatta aşktan öldürülesidir nazarda.
Bu yüzden yaşayan her kadına ölü bir çiçek,
ölen her kadına canlı bir çam ağacı hak görülür
başucuna.
Herkes yaşamı boyunca bir kadını öldürür hattı
zatında.
Kimi doğururken,
kimi doğurduğu tarafından,
Kimi alın terinde boğar,
kimi şehvetine adak tutar.
Bazıları çok severek,
bazıları hiç sevmeyerek öldürür.
Bazen de yok sayarak dizlerinin üzerine düştüğü
caddelerde,
Kim vurduya sarılarak gönüllü linç'in ellerinde
Ahir hakkı töredir, gelenektir, günahtır.
Altından da örse huzuru,
Kuyumcuda bozdurulur gülüşü…
Kendi yuvası açık cezaevi,
sokakta namusu saman alevi…
Yürüse suç,
ağlasa ayıp,
koşsa edepsiz
ve
ölse kadersiz…
Kadın olmak yağmuru doğurup,
Yıldırımda alev almak gibi bir zûl mevsimidir.
Bayrak diken,
zehir biçen,
ırmak ören kadınlar…
Torna yürekli,
keman saçlı,
bağlama kaşlı
köy bakışlı,
kent yorgunu
evlat vurgunu,
koca şehidi kadınlar…
Acısı sendikasız,
sözü pankartsız
düşü yasak,
yolu tutsak,
Kadınsa haykıran,
sesi uzak…
Şimdi bir bulut al kendi payına,
Bir kadının kaderini kuşan hayat namına,
Bir dakika katlanabilirsen onun yerinde
Yerinde; Onsuz huzur olmadığını anlayacaksın..
Herkes bir şeyler söyledi kendine göre;
bir kadın döktüre döktüre susuyordu.
“İnsan esasen ne erkektir ne de dişi.
Cinsiyetin farklı olmasının amacı, cinse özgü biçim farkını oluşturmak olmayıp
yalnızca üremeye yarar…”
“Kadınlarla Erkeklerin Eşitliği Üzerine.”
Marie Le Jars de GOURNAY
#yağlıboya #reprodüksiyon #kadınlar 🎨🖌🖌
96 notes
·
View notes
Text
dostlarım şimdi biz arkadaşlarımızla 1 ay önceden falan gökhan türkmen konseri için bilet almıştık. ve konser 11'de başlıyor. gördüğünüz gibi her şey çok normal. hatta en son pansiyon falan ayarlamayı düşünmüştük o olmasa bile bizim okulun kütüphanesi 7/24 açık orada kalırız falan diyorduk.. zaten konserin sabahı da hafta sonuna denk geliyordu. kütüphaneden ��ıkıp yurda gelip sabah kadar uyurduk falan.. her şey çok cuk otururken bir sorun çıkmasa şaşırıp kalırdım. sorun şu: bizim bi sunum ödevimiz var, ama bu sunum ödevi bi eğitim şeklinde. yani bi köy okuluna gidip velilere eğitim vereceğiz. şansa bak ki eğitimin tarihi tam da gökhan türkmen konserinin sabahına denk geldi. şimdi gökkan türkmen konserine kesin kes gitmem lazım onu asla es geçemem. maalesef 4 saat gibi bi uykuyla kalkıp birde eğitime gideceğim. eğitim ödevim de o kadar önemli ki finale etki edecek bir ödev. ama napim kırk yılın başı gökhan türkmen denk gelmiş ben ona bilet bulmuşum birde gitmeyecek miyim? bkz: karıncaya mekkeye giderken, sen bu yolu bitiremezsin demişler. olsun o uğurda ölürüm demiş. ben bu uğurda ölürüm arkadaşlar. ille de gidicem konsere. gerekirse ekstra çalışmam gereksin. gerekirse uykusuz kalayım ama ben o konsere gi di cem nokta
5 notes
·
View notes
Text
Öğretmen
1923 yılında Muğla’da doğdum. Babam Ula’nın Bayır Köyü İlkokulu başöğretmeniydi. Okuma yazma bilenlerin az, öğretmenlerin saygı gördüğü o günlerde, hep öğretmen olmayı düşünerek büyüdüm. Balıkesir Necatibey İlköğretmen Okulu’nu 1940-1941 yılında bitirdim ve Muğla’nın Ula nahiyesine (şimdi ilçedir) bağlı Gölçük Köyü’nde öğretmenliğe başladım.
O zamanki yönetmeliklerimize göre, her öğretmenin bulunduğu çevreyle ilgili araştırma yapması gerekiyordu. Göreve başladığım yıl araştırmaya da başladım ve önce Muhtar Ali Kerkik’le konuştum. Muhtar anlattıkları beni öylesine etkilemişti ki, onun sesi yaşantım boyunca kulaklarımda kaldı; Cumhuriyet’e ve Atatürk’e bağlılığımı pekiştirdi, bana rehber oldu.
Muhtar
Muhtar Ali Kerkük bana şunları anlatmıştı: “Benden önceki Muhtar Ali Tozluoğlu, bu köye kırk yıl muhtarlık yapmış değerli bir insandı. Okul onun zamanında yapılmıştır. Öyküsü ise şöyledir: 1929 yılında yani yeni harflere geçilmesinden hemen sonra, Atatürk’ün teşvikiyle köylerde bir okul yapma yarışı başlamıştı. Bizim köy, bu yarış başlamadan hemen önce, köye telgraf telefon teli çektirmeye karar vermiş ve muhtar Ali Tozluoğlu’nu bu iş için görevlendirmişti.
Para toplanmış ve bir heyet halinde Nahiye’ye gidilmiş, Nahiye Müdürü, Karakol Komutanı ve Fırka Reisi, toplanan paranın maliyeye yatırılmasını, nahiyeler arası bağlantılar yapıldıktan sonra sıranın köylere geleceğini söylemişler, Muhtar’ın kafası karışmış, ‘biz parayı kendi köyümüze hat çekilsin diye topladık, parayı verdiğimiz halde sıra beklersek köylüye ne deriz’ dese de dinletememiş; parayı yatırması için ısrar, hatta baskı görmüş”.
Gazi Paşa’ya Telgraf
Bakmış olacak gibi değil: ‘peki parayı haftaya getiririm’ demiş ve doğru Muğla’ya gitmiş. Cebinde kendine ait bir altın lirası varmış, Postaneye gitmiş ve ‘Gazi Paşa’ya telgraf çekeceğim’ demiş. ‘Delirdin mi sen, Gazi Paşa’ya telgraf çekilir mi’ gibi sözlere aldırmayarak ısrarla telgrafın hem de cevaplı olarak çekilmesini istemiş ve şu telgrafı yazdırmış: ‘Gazi Paşa Hazretleri, Köylüden para topladım. Nahiye müdürü, Karakol Komutanı ve Fırka Reisi, parayı telgraf ve telefon hattı çekilmesi için yatırmamı istiyorlar. Haberleşme önemli bir ihtiyaç bunu biliyorum. Ama köyde de okul yok. Çocukların okuması gerek. Şimdi sana soruyorum, telefon, telgraf mı ağır gelir, okul mu? Parayı nereye yatırayım?’
Telgrafı çektiriyor parasını ��düyor ve Muğla’nın merkezindeki Memiş Dayı’nın kahvesine gidiyor, kahvesini içiyor, camiye gidip namazını kılıyor. Köye gitmek için yola çıkmaya bir türlü cesaret edemiyor, ya iki jandarma gelir de ‘sen kim oluyorsun da Gazi Paşa’ya telgraf çekmeye cesaret ediyorsun, onu meşgul ediyorsun’ derlerse ne yaparım diye korkuyor.
Bir Saatte Gelen Yanıt
Korkusuna rağmen yola çıkmak üzereyken telgraf memuru büyük bir telaşla ‘Muhtar, neredesin şimdi köye atlı çıkaracaktık, koş Ankara’dan cevap geldi, gel imzala telini al’ diyor. Atatürk’ün cevabı Ali Muhtar, daha camideyken gelmiş. Atatürk, çektiği telde şunu yazıyormuş: ‘Muhtar seni gözlerinden öperim. Sorduğun soruya cevabım şöyledir; terazinin bir kefesine sadece Ula’yı değil, bütün dünyayı yirmi defa dolanacak tel çekmeyi, diğer kefesine senin köye okul yapmayı koysalar; senin köye okul yaptırmak ağır gelir. Sen topladığın parayı okul yaptırmak için kullan’.
Ali Muhtar telgrafın verdiği coşkuyla yola çıkıyor; daha yolu yarılamadan bir çocuk koşarak arkadan yetişiyor ve ‘Muhtar koş, Orman Müdürü seni istiyor’ diyor. Orman idaresine gidiyor, okulun kereste ihtiyacının karşılanması için tahsis emrinin geldiğini, ne zaman isterlerse keresteleri alabileceğini öğreniyor.
Köye gidince Ali Muhtar’ın korktuğu oluyor ve iki jandarma geliyor. Ancak, jandarmalar muhtarı köye yapılacak okul için nahiyede yapılacak toplantıya çağırıyor. Daha sonraları köye; Nahiye Müdürü, Jandarma Komutanı, Fırka Reisi hepsi geliyor. Atatürk, Muğla Valiliği’ne emir vermiş, herkesten okulun yapılmasına yardım etmelerim istemiş, okulumuzu 3,5 ayda yapıp 1929-1930 ders yılına yetiştirdik.
Atatürk ve Eğitim
1941 yılında geldiğim Gölcük Köyü’nün o zamanki Muhtarı Ali Kertik, bana bunları anlattı. Okulun kayıtlarını inceledim, köyde araştırma yaptım. 1928 yılında köyde okuma yazma bilen hemen hiç yokken, 1941 yılında okuma yazma oranı yüzde 86’ydı. Köyün bütün çocukları okula gidiyordu.
Şimdi, aynı köyde benim okuttuğum çocuklar, elektrik kesilirse jeneratörlerini çalıştırıyorlar; üniversiteye giden pekçok öğrencim oldu; arıcılık, tütüncülük, orman reçineciliği, marangozluk gelişti. Yoksul bir orman köyü olan Gölcük bugün varlıklı ve aydın bir köydür. Köyün bugüne gelmesinin nedeni elbette eğitime verilen önemdir. O zaman Türkiye’nin başında, uzak bir dağ köyünden gelen muhtar telgrafına bir saat içinde cevap veren Atatürk vardı.
Metin Aydoğan
Ekim, 2000 İZMİR
3 notes
·
View notes
Text
🗣️ Kurtuluş Sandıktan Çıkmaz
Sorun okuma yazma bilmek değil.
Okuduğunu ve yaşadıklarını anlayamamaktır.
Köy Enstitüleri zamanının yazarlarından Mehmet Başaran okuma yazma bimemeyi sorun olarak tespit etmiş. O günkü bakış açısıyla doğru olabilir.
Bugün için bu geçerliliğini kaybetmiştir.
Okuma yazma bildiği hakde niyeti sahih olmayan işine geldiği gibi sorumsuz yurttaş davranışı gösteren doğrusunu anlamak istemeyenler en büyük sorundur.
Mustafa Kemal Atatürk bugün yaşasa yine bu toplum sandık ile onu seçmezdi.
Seksen beş yılda Mustafa Kemal Atatürk ve devrimleri aleyhine faaliyet gösteren bir toplum ortaya çıkardılar.
Şark ve garp kurnazlığına hizmet etmek adına ikiye bölünerek bu sömürgeyi savunan bir toplum Mustafa Kemal Atatürk'ü anlayamaz.
Köylü ulusun efendisidir dediği zaman da köylü şark kurnazlığı içindeydi. Atatürk bu sözü onların çocuklarını kurtarmak köy enstitüleri ile ulus ve yurttaşlık bilinciyle yetiştirmek amacıyla bu yaklaşımı göstermiştir.
Mustafa Kemal'i halk değil hak seçti.
Bu toplum kurtulmak istiyor ve hak yoluna gelirse Mustafa Kemal Atatürk ile yine yolu kesişir.
Yeniden kurtuluşun onun yarım kalan devrimlerini tanamlamaktan başka yolu kalmamıştır.
Mustafa Kemal Atatürk ile aldatanlar ile vakit kaybetmenin bir anlamı yoktur.
Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaktır sözünü idrak etmiş olanlar bu devrimi eninde sonunda yapacaklar.
Mustafa Kemal yüzünden Anadolu üzerinde ki planlarını bir asır ertelemek zorunda kalanlar, Mustafa Kemal Atatürk'ün askerleri yüzünden Anadolu üzerinde ki planlarını tamamen sonsuza kadar unutmak zorunda kalacaklar.
Birinci dünya savaşı bitmiş değildir. Batı çetesinin Anadolu üzerinde ki Roma imparatorluğu kini devam ediyor.
Hak, göklerden gelen bir istikbal olarak Türk ulusunun kaderini yüzüncü yılda yeniden değiştirecek.
] Önder KARAÇAY [
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#kurtuluş sandıktan çıkmaz
11 notes
·
View notes
Text
''Trabzon Beşikdüzü Köy Enstitüsü’nün Cumartesi oturumlarından (*) birinde bir öğrenci : – Kooperatifimizin 5 ineği var, günde 25 kilo süt alınıyor, bu sütler ne oluyor? Biz hiç süt içmiyoruz; kooperatif başkanı bunu açıklasın, dedi. Kooperatif başkanı söz almadan diğer bir çocuk: – Sütler hep öğretmenlerin evine gidiyor. Başka biri : – Müdür Beyin evine de her gün yardımcıları gelip 3 kilo süt götürüyor, dedi Kooperatif başkanı sütlerin bütün öğrencilere yetmeyeceğini düşünerek parayla öğretmenlere satıldığını söyledi ve herkesin evine günde kaç kilo süt gittiğinin ve elde edilen gelirin hesaplarını verdi. Bu satışlar ineklerin alım parasını amorti etmek üzereydi. Bir öğrenci: – Kooperatif bu işte haklı, 25 kilo süt 500 kişiye bölünürse bir yudum bile düşmez. Bir başkası; – Biriktirilir, birkaç günde bir verilir, önerisinde bulundu. Başka biri buna : – Süt biriktirilemez, bozulur, bu sökmez, diyerek karşılık verdi. Bir başka çocuk gerçek çıkar yolu buldu : – Bir kişiye 250 gram hesabı ile her günün sütü 100 arkadaşımıza verilir. Ertesi gün diğer iki sınıf süt içer, sonra diğerleri… Böyle olursa altı günde bir hepimiz süt içmiş oluruz. Karar bu öneriye göre alındı. Çocuklar çok haklı idiler. Öğretmenler evlerine, biraz daha pahalı olsa da dışarıdan süt bulabilirlerdi. 🏓 (*) Köy Enstitülerinde cumartesi günleri bütün okul öğrencileri öğretmenleri ve müdürleriyle buluşur geçen haftanın bir değerlendirmesini yapar yanlış uygulamaları eleştirirlerdi. Burada alınan kararlarla yanlışlar giderilirdi. Her yönü ile açık olan bu tartışmaların, eleştirilerin bütün uygulamalarda olumlu, yapıcı etkileri görülüyordu. Bu örnekte de öğrencilerin rolü mükemmel örneklenmiş. 🏓 Okuduğunuz bu metin, Trabzon-Beşikdüzü Köy Enstitüsü ve Ankara Hasanoğlan Köy Enstitüsü Müdürlüğünü de yapan Hürrem Arman'ın ''Piramidin Tabanı I - II / Köy Enstitüleri ve Tonguç' adlı kitabından alıntıdır.
8 notes
·
View notes