#iyiliksever
Explore tagged Tumblr posts
Text
"Samimi bir arkadaş, dindar bir arkadaş, aldatmayan bir arkadaş, iyiliksever bir arkadaş, Allah’tan korkan bir arkadaş, salih bir arkadaş çok kıymetlidir. Ağırlığı kadar altındır, mücevherdir, son derece kıymetlidir."
Prof. Dr. Mahmut Esad Coşan
#arkadaş#dindar#iyiliksever#Allah#salih#kıymetli#altın#mücevher#mahmud Esad coşan#hikmetlisozler#hikmetlisözler#ozlusozler
199 notes
·
View notes
Text
Samimi bir arkadaş, dindar bir arkadaş, aldatmayan bir arkadaş, iyiliksever bir arkadaş, Allah’tan korkan bir arkadaş, salih bir arkadaş çok kıymetlidir. Ağırlığı kadar altındır, mücevherdir, son derece kıymetlidir
9 notes
·
View notes
Text
🗣️ Anayasal Ahlak Anlayışı ve 2023 Seçimleri Öncesi Çözümlemeler
Kötülük kimin eseridir? Organize kötülük nedir? Kötülük yaratanın eseri olabilir mi?
Bu sorulara yanıt vermeden önce bu konuda daha önce sorulmuş ve yanıtı aranmış anlamlı sorulara bakmak gerekir.
Epiküros demiş ki;
✓ Tanrılar kötülükleri yeryüzünden kaldırabilir mi veya kaldıracak mı veya istese de kaldırabilir mi; yoksa bunu yapamaz mı, yoksa yapmayacak mı, veya nihayette Tanrılar hem yapabilir ve hem de yapmak istiyorlar mı?.. Eğer Tanrılar yeryüzünden kötülükleri kaldırmak istiyorlar da kaldıramıyorlarsa o zaman onlar her şeye gücü yeten değillerdir. Eğer yapabilirler de, yapmak istemiyorlarsa o zaman onlar iyiliksever değillerdir. Eğer onların kötülüğü kaldırmaya ne güçleri ne de istekleri varsa o zaman onlar ne her şeye gücü yeten, ne de iyilikseverlerdir. Ve son olarak eğer Tanrı’lar kötülüğü kaldırma gücüne sahipseler ve kaldırmayı istiyorlarsa o zaman kötülük nasıl ortaya ��ıkmıştır?
Laikliği hedef alan iktidar ve muhalefet odakları varken konuyu daha derin bir açıdan bakarak günümüze getirmek ve çözümleme yapmak durumundayız.
Anayasa tanrının bir emri değil ki onu kendimize ilke edinelim dememin amacını düşünmek zamanıdır.
David Hume ise Epiküros'un sorduğu soruların yanıtı alınmadığını söyleyerek yeni sorular sormuş;
✓ Tanrılık kötülüğü ortadan kaldırmayı istiyor mu, yoksa buna gücü mü yok? Gücü var da niyeti mi yok? O zaman kötü niyetli midir? Tanrı kötülüğü kaldırmak için hem güce sahiptir ve hem de istekli midir? O zaman kötülük niye vardır?
Padişahları tanrının yeryüzünde ki temsilcisi olarak kabul gören bir zihniyet ülke yönetiyor ve muhalefet buna kol kanat geriyor ise laiklik devrimi yapmış bir ülkenin yurttaşları olarak buna sessiz kalarak rıza göstermemiz mümkün değildir.
Bu soruların tek bir yanıtı var. İnsanlar tanrılar yaratmaya devam ettiği müddetçe bu sorunlar çözümsüz kalacaktır. Kötülük insanın eseridir, tanrıların değil. Hiçbir tanrı kendine yüklenen misyondan haberdar bile değildir. Ve tanrı yarattığı hiçbir canlıyı kötülük için yaratmamıştır. İnsan tanrının kendisine verdiği olanakları yaratan adına kötüye kullanmayı maharet saymış ve kötü çok olduğu veya kötü çoğaltan sistemli çabalar yüzünden dünya kötülüğe mekan, insan da kaçınılmaz kötü olmak durumunda kalmıştır. İnsanların karnını doyurmak için kötülerin işlerinde çalışarak, kötülüğe hizmet ederek, kötülüğü karın doyurma pahasına yaşatması buna en güzel örnektir.
Laiklik kötülüğün yaşamasına izin vermeme devrimidir.
Prodikos, tanrıların varlığının ancak insanın ruhsal yaşantısı bakımından açıklanabileceğini; yani dinin, insanlar tarafından pratik amaçlar göz önünde tutularak ortaya konmuş olduğunu öne sürer. Aynı düşünceyi geliştiren Kritias, tanrıların ve dinin, zeki kralların ve prenslerin, uyruklarına baş eğdirmek için ortaya attıkları uydurmalardan başka bir şey olmadığını söyler.
Beşeri yasaları dine uydurmak ya da genelin yararına devrim ile yapılan yasalar yerine dini koymak isteyen niyetlerin amacı toplum gözünde yaratan adına meşruluk kazanmaktır.
Genelin yararını düşünmeyen devrim dışı beşeri yasalar adalet anlayışı aslında güçlüye ve egemen olana yararlı, güçsüze zararlıdır. Yaşanmış bütün tecrübeler yasaların kendini güçlü sanan güçsüzler tarafından, kendilerini korumak ve gerçek güçlülerin elini kolunu bağlamak amacıyla ortaya çıktığını söyler.
İnsan kaynaklı ve genelin yararı yerine güçlü olanların yararını koruyan yasalar ile doğal yasalar arasında karşıtlık vardır. Genelin yararını koruyan beşeri yasalar doğal yasalara uyumludur. Çünkü insanlar doğal yasalar ve devrim yasalarına göre eşittir. Sınıf, soyluluk, yönetici ve yönetilen ayrımlarının, kurulu sömürge düzenini sürdürmek için insan kaynaklı bir tarafa yontan yapay yasalar bu eşitsizliği bozmuştur. Ayr��calıklı olmayı üreten, halk yararına devrim yıkıcılığını savunan taraflı beşeri yasalardır.
Yetki ve maddi erki elinde bulunduran her güç bunu dine dayandırmadan ve toplumu cahil bırakarak buna inandırmadan sömürge düzenini sürdürülebilir yapmaları mümkün değildir. 12 Eylül askeri darbesini yapan Kenan Evren'e mektup yazan holding sahibinin amacının ne olduğunu burada aramak gerekir.
Toplumu temsil edecek makamlara seçilecek kişilerin kimler olacağını toplum dışında güçlerin belirlediği seçimler demokrasi olmadığı gibi bu yöntemle yapılan her seçimde halk bu oyunun bir figüranı olarak kullanılarak dayatma meşrulaşmış olur.
Bu oyunu bozmanın yolu halkın kendi kendini yönetmesini sağlayacak partisiz parlamenter sistemdir.
Bugün ki sistemde her siyasi parti halka karşı ayrı bir gizli niyet yapılanmasıdır. Çünkü her siyasi parti bir kişiye bağlıdır. Hangisi kazanır ise kazansın ülke o kişiye ve gizli niyete teslim olacak demektir.
Nasıl olacak? Çok basit; her il vekillerini seçer ve meclise gönderir, meclis içinden toplumu temsil edecek makamlara seçilecek kişilerin meclis içinden vekiller tarafından seçilir. Hükümet meclis içinden seçilir. Seçenler hükümete halk yararına muhalefet eder, gerekir ise hükümeti değiştirir. Bu yöntemle halk yönetim ile arasına başka kötü niyetli güçlerin girmesini engeller.
Hiçbir güç kendi adamını halka medyayı kullanarak algı değiştiremez ve seçim sonuçlarını etkileyerek kendilerine hizmet edecek olan zihniyeti halka onaylatamaz.
Partisiz parlamenter sistem halk ne derse o olur demektir. Halkın istediği de ortak akıl Anayasa'ya uygun hukuk kurallarına uygun kendilerine hizmet edilmesini sağlamaktır. Yetkiyi halktan aldıktan sonra halka hizmet etmektir.
2023 yılında ki seçimler üzerine bir beyin fırtınası yapalım. Bir kişiden kurtulmak adına bir kişi arıyoruz. Oysa aramamız gereken kişi değil ülkenin nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda yöntem arayışı olmalıdır. Halktan bu talep gelmeyince oyunu değiştirmeden oyuncu değiştirmek peşine düştüler. Bunun dışında halkın aleyhine kendilerinin ve ayrıcalıklı sınıflar lehine her hile adına bir araya gelenler halkın genel yararına bir araya gelmiyorlar demektir.
Anayasal ahlak nedir?
Anayasal ahlak şudur; ulusu temsil ve ulusun parasıyla ulusa hizmet etmeye anayasaya uygun hizmet edeceğine namus ve şeref üzerine yemin etmek demek değildir. Ettiği bu yemine uygun davranmak, davranmayanların yetkisinin elinden alınması demektir. Tüm yetkileri bir kişiye teslim eden bir toplum Anayasaya uygun hareket etmeyenleri nasıl görevden alacak? Seçimler ile bile görevden almak mümkün değildir. Başkası kazansa bile sadece tek yetkili kişi değişmiş olacaktır.
Ya tek kişi yetkisine sahip olmak için aday olanlara ne demeli? Tüm yetkileri tek bir kişiye teslim eden sistemde yönetime talip olmanın bile ahlakı tartışmalıdır.
Bu toplum nasıl bir tuzağın içine düşürüldüğünün bile farkında değildir.
Anayasal ahlak konusu sadece yemin etmek ve yemine sadık hizmet etmekle sınırlı bir konumudur? Hayır.
Anayasal ahlak bir sonraki seçimde de Anayasa'ya uygun seçim yapabilmektir.
Örneğin Anayasa bir kişi en fazla iki kez Cumhurbaşkanı seçilir diyorsa o kişinin görevi bittikten sonra yeniden seçilmesinin engellenmesi de bir Anayasal ahlaktır.
Üçüncü kez aday olma olanağı olmayan mevcut Cumhurbaşkanı muhalefete diyor ki sizin bir adayınız yok. Muhalefet çıkıp Anayasal ahlak gereği demiyor ki sen kendin aday olamıyorsun ki önce sen kendine Anayasa'ya uygun bir aday bul.
Muhalefet iktidar olmak istiyor ise bu düzenin bir ortağı değilse ve Anayasa değiştirmek gibi bir oyunun hilenin içinde yer almayacak ise bunu kullanır. Kullanmıyor ise çalınan minarenin kılıfı hazır demektir. Ne demek bu?
Mecliste gücü olan muhalefet partilerinden biri veya ikisi Anayasal değişikliğe ve mevcut Cumhurbaşkanı'nın yeniden aday olmasını sağlayacak desteği verecek demektir.
Destek veren siyasi parti veya partilerin ahlak testini o zaman göreceğiz.
Oysa seçimler yapılmadan önce meclisin ortak kararı ile Anayasa'nın 2023 seçimlerinin partisiz parlamenter sisteme geçilerek Cumhurbaşkanı ve Başbakanın kim olacağına ulusun karar vereceği bir seçim sistemi değişikliği yapılmalıdır.
Aksi takdirde yeni bir kişi seçilse bile bir sonraki seçimde yine yeni bir kişi aramak ya da seçim yapılmadan yönetilen bir ülke durumuna düşme tehlikesi ile karşı karşıya kalabiliriz.
Bunun dışında her seçim yöntemi kötülük üretir. Hiçbir gücün merhamete gelmesini, demokrasiye dönmesini, yalanlarına inanarak zaman kaybedip kendi lehlerine olan düzenden vazgeçeceklerine inanmamalı bu tür aldatıcı yanılgılara kanmamalıyız.
Acıyan, acınacak duruma düşer. Bugüne kadar bize acımayanlara biz neden acıyoruz?
🗣️ Demokrasi; bireysel tercihleri toplumun geneli adına ortak akla, ahlaka ve yarara dönüştürme becerisidir.
] Önder KARAÇAY [
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#anayasa#anayasal ahlak#2023 seçimleri#Partisiz Parlamenter Sistem#anayasa değişikliği#siyasi partiler#oyun#oyuncu değiştirmek#devrim#halk#genel yarar#demokrasi
6 notes
·
View notes
Text
Bölüm 29: Şarkının ilk duyulduğundaki bilinmezliği
Nangong Jingnu'nun gitmeye niyeti olmadığını anladığında Qi Yan, hafiften hırıltılı bir sesle, "Ekselansları, geri dönmeyecek misiniz?" diye sordu.
Nangong Jingnu, Nangong Shunu'nun yüzüne nasıl bakacağını bilmiyordu, "Senin yemeğini yiyip uyuduğunu kendim gördükten sonra gideceğim."
"Öyleyse, yaklaşık bir saatinizi alacaktır. Zaman geçirmek için bir şeyler yapmak ister misiniz?"
"Mesela?" Nangong Jingnu başını yana eğdi.
"Mm... Bu kula bir hikaye anlatmaya ne dersiniz?"
Nangong Jingnu gülümsemekten kendini alamadı, "Kaç yaşındasın sen? Hâlâ hastalandığında hikaye mi dinliyorsun?"
Qi Yan da gülümsemeye başladı, fakat önerisini geri çekmedi.
Qi Yan'ın bunu derken ciddi olduğunu görünce, Nangong Jingnu'nun gülümsemesi silindi. Mırıldanarak, "Biraz düşüneyim, ne anlatmalıyım?" dedi.
Qi Yan iki kez öksürdü, ardından güçsüz bir tonda, "Majesteleri ve Prenslerin mizacı," diye cevapladı.
"Neden bunu dinlemek istiyorsun ki?"
"Bu kul sıradan halkın arasından geldi ve meclisle ilgili meselelere çok yabancı. Bu kulun ileride söylenmemesi gereken bir şey deyip başını kaybetmemek için siz Ekselanslarından bir iki şey öğrenmesi gerek."
"Sen gerçekten de ölmekten korkuyorsun."
Qi Yan başka bir şey demeyip kıkırdamakla yetindi. Üzerinde hastalığının getirdiği kırgınlık vardı; bu yüzden iki cinsiyetten gibi de gözükmeyen bu gülüş, söğüt dalları arasından geçip giden bahar esintisi gibi bir etkiye sahipti.
Nangong Jingnu bir kez daha bu insanın son derece güzel göründüğünü düşündü. Özellikle o etkileyici gözleri, onlara baktıkça daha da çok büyüsüne kapılıyordu, "O zaman İmparator babam ile başlıyorum."
"Peki."
"İmparator babam az rastlanır türden iyi bir hükümdardır. Kendi doğum günü, bahar kutlamaları ve üç yuan festivali dışında meclisi hiçbir zaman durdurmaz. Önceki Shifu'm şöyle söylemişti: İmparator babam tahta çıkmadan önce halktan insanlar geçinemezmiş ve birçok iş dalı solup gitmiş. Ama şimdi yıllar süren iyileşme döneminin ardından ekonomi sonunda düzeldi. İmparator babam halkı önemser ve sadeliğe özendirir. Diyor ki: 'savurganlığa düşkünlük yüzyıllardır sürüyor, bir gecede değiştirilebilecek bir şey değil.' Bu yüzden günlük öğünlerinde yalnızca dört tür yemek ve bir çorba içerek kendisi de örnek oluşturuyor."
Qi Yan içinden soğuk bir kahkaha attı, "Majesteleri gerçekten iyiliksever bir hükümdar. Bu kul sıklıkla halkın sokaklarda Majesteleri için övgüler yağdırdığını duyuyor."
Nangong Jingnu'nun yüzünde gururlu bir ifade belirmişti, "Değil mi? İmparator babam yalnızca iyi bir hükümdar değil, aynı zamanda iyi bir baba. Sekiz yaşımdayken kazara kuzeyden gelen bir haraç eşyayı kırdığımı hatırlıyorum. İmparator babam çok kızmıştı, ama bana ceza vermedi."
Qi Yan tek kaşını kaldırdı, "Kuzeyden mi? Kuzeye şey olmamış mıydı..."
"Mm, ben pek hatırlamıyorum. Sanırım o şey bir muhbirdendi. Kuzeyin dokuz vilayetinin valisi yapılmıştı ve adı çok garip bir şeydi..."
Tuba kabilesinin Kağanı: Erihe!
"Ne eşyası sunmuştu?"
"Birkaç düzine kaplumbağa kabuğu. Kehanet ile ilgili bir şey gibi görünüyordu. Daha önce hiç görmemiştim, bu yüzden oynamak için bir tanesini aldım, yanlışlıkla kırıldı."
Kutsal sunak kabukları!
Babası halka emir verir ve büyük zorluklar ve emeklerle kaplumbağa kabuğu ararlardı, sonra Chengli kabilesi için dua etsin diye Baş Rahip'e verirlerdi, meraların zengin ve bereketli olması, nüfusun artmasını amaçlarlardı. Bu kutsal kabuklara ataların mezarlarının olduğu yerde ibadet edilirdi. Erihe Chengli kabilesinin atalarının tapınağını talan etmelerine göz yummuştu!
"Sanırım nadir bir şey değilmiş. Ekselansları, buna içerlemenize gerek yok."
Nangong Jingnu başını salladı, "İmparator babam uzmanın dediklerine içtenlikle inandı. Bu kaplumbağa kabukları kuzeyin dokuz vilayetinde barış ve düzeni sağlayabilirmiş."
Hah, barış ve düzen mi?
Nangong Rang büyük ihtimalle Chengli kabilesinde kralın soyundan gelen herkesin tamamen öldürüldüğünü garantilemek için ilahi kabuklar üzerine büyü yapılmasını emretmişti!
Fakat sonunda Chengli kabilesinin Prensi ne canlı ele geçirilmiş, ne de cesedi bulunmuştu.
"Ah, doğru. Ekselansları, dün En Büyük Prens'ten bahsettiniz, ama neden gizlice söylemiştiniz?"
Nangong Jingnu arkasına bir baktı. Odanın kapısının sıkı sıkı kapalı olduğunu gördüğünde, fısıldayarak cevapladı, "Diğerlerinin yanında o kişiden bahsetmesen iyi edersin."
Şöyle açıkladı, "En Büyük Prens Nangong Ping... bir ev hizmetçisinden doğdu. O zamanlar babam daha yaptıklarıyla adını duyurmamış. Annem de daha evlenmemiş. Nangong ailesi veraset meselelerine büyük önem veren çoğunluğu talebe olan bir aileymiş, ama o hizmetçi hamile olduğunu gizlemiş ve En Büyük Prens'i doğurmuş. Görünen o ki büyükbabam anneyi de oğlunu da boğmak istemiş, ama İmparatoriçe annem onları korumak için öne çıkmış. Daha önce o En Büyük Prensi hiç görmedim. İmparator babam onun için şehrin eteklerinde bir malikane yaptırmış. Henüz bir Efendi olarak da tanınmadı, adına hiç arazisi yo ve çağrılmadan saraya gitme izni yok."
Nangong Jingnu sessizce iç çekti, "Bahsetmişken, En Büyük Prens de annesi de oldukça acınacak hâldeler. Ama bu iki insan İmparator babam için tabu konulardır, bu yüzden bahsini açmamalısın."
"Uyarınız için çok minnettarım, bu kul bunu aklında tutacak."
Kapının tıklatılışı duyuldu.
"Ekselansları, Lord Fuma'nın yulaf lâpası hazır. Bu hizmetçi içeri getirsin mi?"
"Gel."
Chuntao ufak bir kap yulaf lâpası, birkaç hafif yemek, bir kepçe ile kâse ve yemek gereçlerini masaya dizdi.
"Ekselanslarının başka bir emri var mı?"
"Yok, çıkabilirsin."
"Anlaşıldı."
Qi Yan'ın hasta ifadesine baktığında Nangong Jingnu, "Ben sana getiririm," dedi.
Qi Yan Nangong Jingnu'nun kolunu yakaladı, ardından korkuyla, "Bu kul asla Ekselanslarına zahmet vermeye cüret edemez. Ve bu kul yataktan kalkamayacak kadar hasta değil. Masada yemek daha iyi olur," dedi.
"Tamam o zaman."
Qi Yan zorlukla ve yavaşça masaya gitti. Parlayan yarı şeffaf beyaz yulaf lâpasının içerisine birkaç parlak kırmızı yaban mersini atılmıştı. Sıcak hava ile beraber pirincin kokusu havaya yayıldı. Nangong Jingnu yutkunmaktan kendini alamadı; vakit öğlene yaklaşıyordu, ama hâlâ yemek yememişti.
Qi Yan kâsesine kepçeyle bir miktar lâpa koydu. Bir parça sebze aldı, yedi, ardından bir kaşık yulaf lâpasını kaldırıp dudaklarına götürdü. Gözlerini kaldırdığında, Nangong Jingnu'nun dikkatle kendisine baktığını gördü.
Bir guruldama sesi duydu.
Nangong Jingnu'nun yüzü kızardı, ardından midesine bastırdı: "Ben..."
Qi Yan henüz ağzına koymadığı kaşığı geri bıraktı, sonra kâseyi Nangong Jingnu'ya doğru ittirdi: "Ekselansları, buyurun."
Nangong Jingnu yüzü hâlâ kıpkırmızı bir şekilde ellerini iki yana salladı: "Gerek yok, yakında öğlen yemeği vakti gelecek. Hastalanan sensin, sen ye."
"Bu yulaf lâpası mükemmel bir sıcaklık ayarı ve zamanlama ile pişirilmiş. Pirinç özü bile kaynatılmış, gerçekten leziz."
Nangong Jingnu salyasını yuttu. Önceden hangi nadir lezzetleri tatmamıştı ki? Ama Qi Yan'ın tarif edişini duyduğunda ve pirinçten gelen kokuyu aldığında, onu yemek için kıvranmaya başlamıştı.
"O zaman... Chuntao'ya bir kişilik daha kâse ve yemek çubuğu getirmesini söyle."
"Peki. Eğer sizin için bir sıkıntısı yoksa, lütfen önden buyurun."
Nangong Jingnu tatlılıkla gülümsedi. Yulaf lâpasından biraz aldı, ardından yumulmuş gözleriyle gülümsedi: "Gerçekten de lezzetli."
Qi Yan kendisine bir bardak sade su koydu. Az önce kullandığı yemek çubuklarını temizledi, sonra biraz sebze alıp Nangong Jingnu'nun kâsesine koydu.
"Afiyet olsun, Ekselansları."
"Teşekkürler."
Qi Yan şöyle düşündü: bu Zhenzhen Prensesi gerçekten emsalsizdi. 'Kültürlü ve soylu hareket'i yoktu ve yemek sırasında konuşmama etik kuralına da uymamıştı.
... ...
Yemekten sonra, ilaç etkisini göstermeye başladı. Uykululuk Qi Yan'ın yüzünden belli oluyordu. Bunu gördüğünde, Nangong Jingnu Qi Yan'a uzanmasını ve iyi bir uyku çekmesini söyledi. Akşam yemeği vakti geldiğinde onu çağırması için birilerini gönderirdi.
Nangong Jingnu çıktığı gibi, Qi Yan yeşim yastığın üzerine koyulmuş yastığı kaldırdı. Başını onun yerine katı ve sert yeşim yastıkta dinlendirdi.
Bu şekilde, bedeni ne kadar yorgun olursa olsun, iki ila dört saat sonra verdiği rahatsızlıktan dolayı uyanırdı.
Akşam yemeği vakti geldiğinde, Chuntao Qi Yan'ı çağırmaya geldi: "Lord Fuma, uyanık mısınız?"
"Chuntao jiejie? Gelin."
Chuntao yatağa doğru geldi. Onu selamladı, ardından saygıyla, "Ekselansları bu hizmetçiyi gidip sorması için gönderdi. Akşam yemeği için yemek salonuna gelebilecek misiniz? Eğer hâlen iyi hissetmiyorsanız, bu hizmetçi yemeği sizin odanıza getirebilir," dedi.
"Ekselanslarına zahmet olmasın. Şimdi daha iyiyim, kalkabilirim."
"Bu hizmetçi size yardım etsin."
"Çok teşekkürler Chuntao jiejie."
Tıpkı düşündüğü gibi, 'düşen kızıl' teslim edildiği gibi baş hizmetçi Qi Yan'a daha fazla saygı göstermeye başlamıştı.
Yemek masasında, Qi Yan Nangong Shunu'nun yüzünü ilk kez düzgün bir şekilde görebilmişti. İlk karşılaşmalarında aceleyle Wu Da'yı aradığından çok dikkat etmemişti, fakat sokakta ona 'şiddet uygulayan' Nangong Jingnu hakkında derin bir izlenim sahibi olmuştu.
Gelinin karşılanması sırasında kısa bir süre baş başa kalmış olsalar da, Ekselansları Zhuohua ona sırtı dönük durmuştu.
Qi Yan belli etmeden bakışlarını geri çekti: bu iki kız kardeşin yüzleri birbirine çok az benziyordu. Belki de aynı anneden doğmadıklarındandı.
Nangong Jingnu'nun doğal al dudakları ve yeşimden oyulmuşçasına narin hatları vardı. Bu büyüleyici ve zeki bakan sulu gözlerde henüz geçmemiş çocuksu bir masumluk vardı.
Öte yandan, Nangong Shunu asil ve sükunetliydi. Güzel bir burnu, simsiyah gözleri, al dudakları ve ona kırılgan bir güzellik katan narin bir beli vardı.
Qi Yan Nangong Shunu'nun etik kurallarına katı bir şekilde bağlı olduğunu fark etti. Her yemekten bir lokma alıyor ve gözü açgözlülükle daha fazlasına kaymıyordu. Bu da kraliyet ailesinin bir üyesi olarak 'sevdiği şeyleri belli etmeme' kuralına uyuyordu. Çatal ile bıçağının kâse ya da tabaklara dokunuşu hiç ses yapmıyordu.
Nangong Jingnu ise, Qi Yan'ın daha önce kitaplarda okuduğu veya etkileşime girdiği aristokrat hanımların hepsinden farklıydı. Tercihlerini bir bakışla görebilirdiniz: sevdiklerinden daha çok yerken sevmediklerine dokunmamıştı bile. Onun için 'yerken konuşmama' kuralı diye bir şey yok gibiydi...
"Er-jie, bugün daha iyi misin?"
Nangong Shunu ağzındaki yiyecekleri yuttu. İpek bir mendil aldı, ardından dikkatle dudaklarının kenarlarını sildi: "Gayet iyiyim."
"Uhm, benim sarayımdaki yiyecekler senin damak zevkine uygun değil mi?"
Nangong Shunu Qi Yan'a bir bakış attı, ardından pes ederek Nangong Jingnu'ya, " 'Yerken konuşma, uyumaya gitmeden ağzını açma'. Konuşman gerekiyorsa, en azından önce ağzındaki yiyeceği yut," dedi.
Nangong Jingnu'nun yemek çubuklarını tutup başını eğip konuşmadan durduğunu gördüğünde, Nangong Shunu belki de çok sert konuştuğunu düşündü. Bu yüzden Qi Yan'a bir soru yönelterek sohbet açtı: "Eniştemin sağlığı düzeldi mi?"
Nangong Jingnu kâsesindeki beyaz pirince bakarken kulak kesildi.
"Ekselanslarına endişesi için teşekkür ederim, çok daha iyiyim."
"Artık Jingnu'nun Fuma'sı olduğuna göre, senle ben bir ailenin parçasıyız. Eniştemin bu kadar saygılı konuşmasına gerek yok."
"Anlaşıldı."
"Aniden hastalandınız. İmparatorluk doktoru bunun neden olduğunu açıkladı mı?"
"Er-jie!" Nangong Jingnu aniden söze girmişti, başarıyla ikisinin bakışlarını da üzerine çekti.
Kalbi sıkışmıştı. Qi Yan'ın 'kazara' onun nasıl ona 'zorbalık yaptığını' ağzından kaçırırsa diye korkuyordu. Lakin kendisine baktıklarını gördüğünde, ne diyeceğini bilemedi.
Nangong Shunu, "Ne oldu?" diye sordu.
Qi Yan Nangong Jingnu'nun aklından geçenleri sezmişti. Gözleri parladı, ardından gönüllü bir şekilde şöyle dedi, "Bu kul küçüklüğünden beri dayanıksız. O zamanlarda geçirdiğim pis hastalık yüzünden dayanıklılığım ortalamanın altında. Uğursuz bir rüzgâr yemem yüzünden gelen bir hastalıktı, er-jie'yi de boşuna endişelendirdim."
"Eniştemin endişelenmesine gerek yok, ilgili bir bakımla kısa sürede iyileşirsiniz."
"Anlaşıldı."
Nangong Jingnu Qi Yan'a minnetle baktı. O ise kayıtsız bir gülümsemeyle karşılık verdi.
... ...
Akşam yemeğinin ardından ikisi de kendi odalarına döndü.
Qi Yan'ın tamamen iyileşmesi on gün sürmüştü. O sırada, Nangong Shunu annesini ziyarete gitmişti. Fakat bilinmeyen bir sebepten orada yalnızca bir gece kalıp Weiyang Sarayı'na geri dönmüştü.
Döndüğünde oldukça kötü bir haldeydi. Tüm gün ağzını bıçak açmamıştı. Bunu Qi Yan bile fark etmişti.
Nangong Jingnu birçok kez ablasını neşelendirmeye çalışmış olsa da fayda etmemiş, bu yüzden de Qi Yan'dan yardım istemeye gelmişti.
0 notes
Text
Clarence Odbody Kimdir?
Clarence Odbody, “Şahane Hayat” filminde önemli bir karakterdir. Kendisi, George Bailey’e yardım etmek için gönderilen bir koruyucu melektir. Clarence’ın Özellikleri: Yardımsever ve Şefkatli: Clarence, George’un içinde bulunduğu zor durumu anlar ve ona yardım etmek için elinden geleni yapar. Onun iyiliksever ve şefkatli doğası, George’un hayatına umut getirir. Bilge ve Rehber: Clarence,…
View On WordPress
0 notes
Text
Clarence Odbody Kimdir?
Clarence Odbody, “Şahane Hayat” filminde önemli bir karakterdir. Kendisi, George Bailey’e yardım etmek için gönderilen bir koruyucu melektir. Clarence’ın Özellikleri: Yardımsever ve Şefkatli: Clarence, George’un içinde bulunduğu zor durumu anlar ve ona yardım etmek için elinden geleni yapar. Onun iyiliksever ve şefkatli doğası, George’un hayatına umut getirir. Bilge ve Rehber: Clarence,…
View On WordPress
0 notes
Text
Eğitimde ‘Etik’ Sorunsalı
✍🏻 Osman Akyol
https://www.gundemarsivi.com/egitimde-etik-sorunsali/
Toplumumuzda eğitim ve eğitimciler hep kutsana gelmiştir ve görülen o ki kutsanmaya da devam edecektir. Bunun tabii sonucu olarak da eğitimdeki etik dışılıklar görülememiştir veya çoğu kere olduğu gibi görmezden gelinmiştir.
Yetişme çağındaki bir çocuk için anne babadan sonra ikincil öncelikli rol model öğretmendir. Bu yüzden ahlaki ve etik değerler konusunda öğretmenlerin sorumluluğu, çocuğun gelişiminde rol oynayan diğer pek çok paydaşından, daha fazla. Eğitim bilimsel verilere göre problemli bir öğrencide ebeveyn ve öğretmenin yanlış tutumunun payı yüzde altmış.
Bu oranı tersten okursak, “yaramazlık” yapan öğrenci yüzde altmış oranda masum!
Eski Yunan’da, Roma İmparatorluğu’nda ve Osmanlının kimi dönemlerinde ve özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarında ahlaki ve etik değerler konusunda öğretmenlerin, rengiyle, duruşuyla, sahip olduğu değerleriyle, bırakın okulu ve öğrencileri, topluma öncülük ettiğini görüyoruz. Gelelim günümüze…
Bir defa “eğitim” tanımının içi tamamen boşaltılmış durumda. Yani artık eğitim, “istendik davranış değişikliği” değil. Söylemeye dilim varmıyor ama üniversite ve ödüllü yarışma programlarına adam hazırlayan; içerisinde kuru, ansiklopedik bilgiler yığını olan, bir yerlerden ödünç alınmış, eğreti bir sistem çöplüğü durumunda.
Hâlbuki eğitimin en karakteristik özelliği, insanı öteleyip onun yaşamına bazı artılar katmasıdır ve o yüzden de en başta kendisinin sağlam bir temele oturması zorunludur.
Sokrat’a göre gerçek bilgi, insanın özümseyip içselleştirdiği bilgidir. Şöyle der: “Hiç kimse bilerek kötülük yapmaz!”. İşte bu yüzden sigara içen bir öğretmenin çocuklara, “Sigara içmeyin, sigara sağlığa zararlıdır!” demesi etik değil, etik dışıdır.
İçimizde hocasından dayak yemeyen var mı?
Bu soruya, son dönemde mezun olanlar hariç, kaçımız “hayır” diyebilir? Sadece dayak konusu bile eğitimde etik sorunsalının, üstü örtüle örtüle, ne boyutlara tırmandığının açık bir göstergesidir.
Hocasından dayak yiyen adam karısını döver- kocasından dayak yiyen kadın da çocuğunu döver elbette. Hocasından dayak yiyen polis işkence yapar. Neden mi? Çünkü rol model gördüğü, örnek aldığı hocası kendisini dövmüş ve “adam” etmiştir.
Toplumda gittikçe tırmanan şiddet kültüründe en büyük payın dayakçı öğretmenlere ait olduğunu söylesek hiç abartmış olmayız.
Liselerde yazın yapılan ve kabaca “bütünleme sınavı” diye de adlandırabileceğimiz ortalama yükseltme ve sorumluluk sınavlarında (ortalama yükseltme sınavları 2014’te kaldırıldı, sorumluluk sınavının da sayısı artırıldı) genelde hocalar çocuklara kopya verirler.
Sıkı durun; onlara sorarsanız yaptıkları şey kopya değil, basit bir yardımdır. Basit de bir gerekçesi vardır: “Eğitim zaten ergenlik dönemindeki çocuklara dadılık yapmak değil mi? Tamam işte, mesai bitti, mezun edelim gitsinler başımızdan.” Hatta bu geleneği, özellikle resim, müzik, beden eğitimi öğretmenlerinden bir güruhun ağırlıkta olduğu, normal yazılı sınavlarında da sürdüren ve elinde telefon masasından kalkmayarak sözde öğrencilerin kopya çekmelerine göz yumarak onlara yardımcı olduğunu sanan “iyi” öğretmenler az değildir.
Pedagojik açıdan ise olay tam bir felaket…
Kendi ellerimizle çocuklara hırsızlığı, emek harcamadan kazanmayı öğretiyoruz. Büyüdüğünde kapkaççı, hırsız, dolandırıcı olması kuvvetle muhtemel bu çocuğun suçlusu bizzat biz öğretmenleriz.
Çevrenizi biraz dikkatli gözlemlediyseniz okula; deftersiz, kitapsız bir şekilde turist gibi giden öğrenciler görürsünüz. Onlar okulun uyanıklarıdır, iyiliksever (!) öğretmenlerin yazın bütünleme sınavında ya da şimdilerde olduğu gibi şişirilmiş notlarla kendilerine yardımcı olacaklarını bilirler.
Okullardaki yazılı sınavlarını merkezi sınav şeklinde yapmadığımız ve koridorlara bolca serpiştirdiğimiz kameralardan en az birer tane de sınıflara koymadığımız sürece ne söylesek nafile: İsterseniz Finlandiya eğitim sistemini getirin, çalışmaz!
24 Kasım Öğretmenler Günü’nde sağ olsunlar yavrularımız bizleri unutmazlar ve sınıf annesinin de el altından desteklediği organizasyonla; mücevher, laptop, takım elbise, şık bir saat ve hatta Nişantaşı, Etiler gibi nezih muhitlerde bir arabayla bizleri hatırlarlar…
Bir dakika şu duygusal atmosferi bir dağıtalım isterseniz. Rüşvet yiyen tapu memuru ya da bir trafik polisinin bizim “kutsal” öğretmenimizden ne farkı kaldı şimdi? Onlar da küçük bir hediye mukabilinde vatandaşın işini görmüyorlar mı?
Meslektaşlarım kızmasınlar ama kimi kamu personeline yolunu bulmayı uygulamalı olarak öğreten biz öğretmenleriz. Bir araştırmaya göre Türkiye’de yatırıma harcanan her yüz liranın otuzu rüşvete gidiyormuş, bu bir tesadüf mü?
Burada bir parantez açmadan geçmeyelim. Ülkemizde rüşvet alan kamu görevlileri olduğu gibi, rüşvet almayan ilkeli, dürüst ve namuslu memurlar da var. Onlar konumuzun dışındalar. Elbette bir insan için akşam çocuklarına helal, alın teriyle kazandığı ekmeği götürmesinden daha güzel ne olabilir? Çocuklarımıza bırakacağımız en güzel miras, para pul şan şöhret gibi renkleri zamanla solacak “renkli” oyuncaklar değil, onurlu bir yaşam olmalı.
Bizim okullarda uygulanan bir de öğrenci kılık-kıyafet yönetmeliğimiz var. 1981’de çıkarılan bu yönetmelik çok eski ve ne yazık ki, artık çağımıza yanıt vermiyor. Buradan devlet büyüklerimize sesleniyorum: “Lütfen şu yönetmeliği değiştirin hatta mümkünse tamamen kaldırın.” (Sanırım Bakanlık bu çağrımı duydu: 2014 yılında kılık-kıyafet yönetmeliğinde türban dâhil pek çok konuda özgürlükçü diyebileceğimiz önemli değişiklikler yapıldı ancak kraldan çok kralcı okul müdürleri işgüzarlığa devam ediyor hâlâ.) Bu yönetmeliğin uygulanmasıyla ilgili okullarda maalesef çok çirkin görüntüler var. Öğrencinin beyninin içindekilerle değil de kılık kıyafetiyle, saçıyla makyajıyla ilgileniyor sadece kimi idareciler.
Önünden geçerken öğrencilerin tir tir titredikleri öğretmenler odasından söz etmeden yazımızı bitirmeyelim.
Tertip-düzen timsali sevgili öğretmenlerimizin vitrini öğretmenler odası, çöp kovasından farksız. Kitaplar, dönem ödevleri, test kitapları, yaprak testler, kâğıtlar, zarflar ve yiyecek artıkları masaların üzerinde ve elbise dolaplarının içerisinde rastgele atılmış durumda… Biz sevgili öğretmenler işte o odadan çıkıp sevgili öğrencilere tertip düzen ve temizlik gibi konularında ders veriyoruz…
Hadi tamam çocuğa kötü örnek olduk, yetmedi bir de sahtekârlığı öğretiyoruz, çocuğun temiz zihnini bulandırıyoruz. Allah’tan çocuklar çok zeki de bizim gibi sahtekârları örnek almıyorlar.
Ben burada sadece yaygın olan birkaç etik dışılıktan söz ettim.
Menfaat karşılığı öğrencileri geçirenlerden, kurs açıp kursa gelmeyenleri sınıfta bırakmakla tehdit edenlere, okul dışında ayrıca bir dershanede çalışıp dershanesine gelenlere sınıf geçirmeyi vaat edenlere, kendi öğrencisine özel ders verenlere değin okullarda yaşanan bir dizi etik dışılığı atladım. Onlar da ayrıca birer ilkesizlik örneği olarak inceleme konusu elbette…
Osman Akyol
0 notes
Text
HALUK LEVENT
Haluk Levent Acil veya bilinen adı ile Haluk Levent. 1968 doğumlu Türk rock şarkıcısıdır. Eğitim hayatında maddi meselelerden dolayı bir türlü devam sağlayamamasından mı dersiniz şimdilerde yaptığı yardımlar? Güzel yüreğinden mi dersiniz manevi destekleri?
Son dönemlerde adından sıkça söz ettiren sanatçı sosyal yardımlaşma konusunda elinin uzandığı, kulağının duyduğu kimseleri cevapsız bırakmamasıyla, insanların hayatlarına dokunmasıyla sanatçı kimliğine ek olarak ülkede aranan toplumcu iyiliksever kişiliği de yansıtmaktadır.
Dillerde en yer etmiş şarkısı olan Elfida isimli parçasını da kanser hastası Beyza adındaki kız çocuğu için doktorunun “gözden çıkartın” demesi üzerine yazmıştır. Elfida Osmanlıca gözden çıkarılan kadın demektir. Derin anlamlar taşıyan bu şarkısı onu tanıyanların birçoğunun bildiği bir şarkıdır.
Son yıllarda ülkemizde meydana gelen Corona Virüs, 10 ilimizdeki depremler gibi konulara gösterdiği duyarlılık halkın içinde, halkın sesini duyurucu biri olarak görülmesini sağlamıştır. Hatta twitter gibi mecralarda “Parti kur oy verelim” gibi söylemler söylenmiş, onun toplumun hassas olduğu konuları ele alışı ve duyarlılığı defalarca gönülleri fethederek popülaritesini arttırmıştır.
0 notes
Link
#Akıcısohbetkonuları#Merhabasizinlesohbetetmekistiyorum#Muhabbetetmek#sohbetbotları#Sohbetetmekiçinkonular#Sohbetetmekiçinsorular#Sohbetetmekistiyorum#SohbetetmekNeDemek#SohbetetmekTDK
0 notes
Text
Vakit israfı hayatımda yaptığım en büyük israfı teşkil ediyor. Bu bende stresin menbaı.
Esbabı nedir peki bu boş vakitlerin?
Plansız bir gün, hayalperest bir zihin, fazla iyiliksever yanın, alakasız kişilerle ettiğin muhabbet, hep yarınlara erteleyen yönün...
Gün bitince farkına varıyorsun vaktinin heba olduğunu ama yarınlar hep aynı film. Ayağa kalkma vaktin gelmedi mi? Silkelenme, fazlalıklardan kurtulma...
Neyse şimdi sırası değil yarın hallederim. 🙄
Fikret İ.
22 notes
·
View notes
Text
Her şey Göründügü Gibi Değildir
İki melek yeryüzünü dolaşmaya çıkmışlar.. Tabii insan kılığında... Akşam olmuş... Kentin en zengin semtinde lüks bir villanın kapısını Tanrı misafiri olarak çalmışlar... Ev sahipleri somurtarak buyur etmişler onları... Yemek falan teklif etmemişler... Sıcacık misafir odaları yerine, buz gibi ve nemli bodruma iki şilte atıp "Geceyi burada geçirebilirsiniz" demişler... Şilteleri betona sererken, yaşlı melek duvarda bir çatlak görmüş. Elini uzatmış. Şöyle bir sürmüş yarığa... Duvar eskisinden sağlam olmuş. Genç melek
- "Niye yaptın bunu?" diye sormuş merakla...
- "Her şey her zaman göründüğü gibi değildir" demiş yaşlı melek yavaşça...
Ertesi akşam melekler bir köy evinde çok fakir, ama çok iyiliksever bir aileye misafir olmuşlar. Her şeyleri bir tanecik inekleri imiş. Onun sütünü satıp geçiniyorlarmış. Ev sahipleri mütevazi sofralarına almış onları... Allah ne verdiyse beraber yemişler. Yatma zamanı gelince kadın "Siz uzun yoldan geliyorsunuz, yorgun olmalısınız" demiş... "Bizim yatakta siz yatın, bir rahat uyuyun. Biz şu divanda idare ederiz." Güneş doğarken uyanan melekler, zavallı adamla karısını iki gözleri iki çeşme ağlar bulmuşlar. Hayattaki tek servetleri inekleri bahçede ölü yatıyormuş. Genç melek öfkeden deliye dönmüş...
- "Bunu nasıl yaparsın... Bu kadar iyi insanların yegane servetinin ölmesine nasıl izin verirsin.. Önceki gece gittiğimiz villada her şey vardı, ama kötü ev sahipleri bize hiçbir şey vermediler. Sen onların bodrumlarını tamir ettin. Bu fakir insanlar bizimle her şeylerini paylaştılar. İneklerinin ölmesine göz yumdun?.."
- "Her şey her zaman göründüğü gibi değildir evlat" demiş, yaşlı melek gene...
- "Nasıl yani?" diye daha da öfkeyle yinelemiş sorusunu genç melek..
- "Her şey her zaman göründüğü gibi değildir evlat" demiş yaşlı melek bir daha.. Ve anlatmış... "İlk gittiğimiz zengin evinin o duvar çatlağının içinde yıllar önceden saklanmış bir hazine vardı. Ev sahipleri, zenginlikleri ile çok mağrur, ama hiç paylaşmayı sevmeyen insanlar oldukları için bu defineyi bulmayı haketmemişlerdi. Çatlağı kapayıp, onları bu hazineden ebediyyen mahrum ettim. Dün gece fakir köylünün yatağında yatarken ölüm meleği, adamın karısını almaya geldi. Kadının hayatını bağışlamasına karşılık ona ineği verdim.
- Her şey her zaman göründüğü gibi değildir. İşler bazen istendiği gibi gitmez göründüğünde, aslında olan budur. Eğer inançlı isen, her işte bir hayır olduğunu düşünürsün. O hayrın ne olduğunu da, bir süre sonra anlarsın..."
8 notes
·
View notes
Text
"İyiliksever insanı ata çevirdiler ve sırtına binmeyen kalmadı."
Gogol
24 notes
·
View notes
Text
iran; zerdüştlük'de yaratılış: ‘öncesiz zaman’ da nur’da duran hürmüz, o’nun altında zulumat’ta duran ehrimen vardır.
ehrimen, kendisini hürmüz’den ayıran boşluk’a geçerek o’na saldırır. ehrimen’le mücadelesinin, sonlu ölçüler’le gerçekleştirilmediği sürece sonsuz’a değin süreceğini gören hürmüz, o’ nunla mücadelesi’nin süresini sınırlayan bir anlaşma yapar. en kutsal duayı okur. büyük korkuya kapılan ehrimen cehennem çukuru’na yuvarlanır. ehrimen uzuun süre cehennem’de kalır. bu dönemde hürmüz evren’i yaratmaya girişir. önce iyiliksever ölümsüzleri içeren ruhlar evreni’ni, ardından onun maddi karşılıkları olan gökyüzü, su, yeryüzü, bitkiler, ilk öküz ve ilk insan gayomart’ı yaratır. sonra da insan varoluş öncesi ruh'larına iki seçenek sunar. sonsuza değin doğum öncesi antepartum
durumlarında kalmak ya da bir beden’e bürünüp dünya’ya gelerek ehrimen’le mücadelesinde hürmüz’e yardım etmek. hürmüz’le birlikte mücadele’yi seçerler. bu arada ehrimen de 6 kötü cin ve hürmüz’ünkine karşıt yapıda bir maddi evren yaratır.
ehrimen, ilk kadın ’in kışkırtmasıyla gökyüzü’ne saldırıp, hürmüz’ün yarattığı dünya’ya kötülüğü yayar. o’nun öldürdüğü gayomart’ın ceseti’nden insan soyu ile metaller, ilk öküz’ün ceseti’nden de hayvanlar’la bitkiler türer. ehrimen maddi dünya’ya egemen olursa da ondan kaçmayı başaramaz. o’nu bu tuzağa düşüren hürmüz’dür ve ehrimen, kendi yıkımını kendi elleriyle hazırlamıştır.
gayomart’ın yalnızca varlığı bile yaratılış’ı engellemek isteyen ehrimen’i hareketsiz hale getirir. bunun üzerine ahura mazda (bilge rabb), gayomart’a beyaz, güneş gibi parıldayan insan biçiminde bir vucut verir. bütün yaratıklar arasında yalnızca gayomart’ın ve ilk öküz’in içine, kökeni ateş’ten gelen bir tohum koyar.Ahura Mazda gayomart’a, ehrimen’in saldırılarına karşı zaman kazandırmak için uyku nimetini sunar. ama 30 yıl süren şiddetli saldırılar’dan sonra ehrimen hileleriyle gayomart’ı yok eder. gayomart’ın bedeninden yeryüzündeki metaller ve mineraller oluşur. gayomart’ın tohumu altın’dır, bundan da insansoyu türer.
2 notes
·
View notes
Text
Charles Darwin Sözleri: (1809-1882)İngiliz biyolog ve doğa tarihçisi. Doğal seçilim yoluyla evrim kuramının kurucusu. İnsan dâhil tüm canlı türlerinin doğal seçilim yoluyla bir ya da birkaç ortak atadan evrildiğini öne sürmüş ve o günün şartlarına göre bu teoriyi destekleyen pek çok kanıt sunmuştur. Darwin, Nisan 1851'de Annie'nin ölümüyle iyiliksever bir Tanrı'ya olan tüm inancını kaybetti. Vikipedi
Charles Darwin Sözleri: (1809-1882)
Kitap okumuyorsa evlenme. Charles Darwin
İnsanın normal besini sebzedir. Charles Darwin
Sürekli yanlış beyanın gücü büyüktür. Charles Darwin
Doğal seleksiyon yoluyla sempati artacak. Charles Darwin
İnsan hiçbir yerde kendisinden iyi dost bulamaz. Charles Darwin
Asla saygı duyamayacağın bir insanla bağ kurma. Charles Darwin
Tüm canlılara olan sevgi, insanın en asil özelliğidir. Charles Darwin
Cahillik, daha sıklıkla bilgiyi değil, güveni doğurur. Charles Darwin
Hayatta kalan, değişime en çok ayak uydurabilendir. Charles Darwin
Bir fikri öldürmenin en iyi yolu, onu yanlış savunmaktır. Charles Darwin
Körü körüne başka insanların peşinden gidecek değilim. Charles Darwin
Akıllı bir tasarım' olduğuna dair bir delil de göremiyorum. Charles Darwin
Bir insanın en asil niteliği, tüm canlılara duyduğu sevgidir. Charles Darwin
Bilgisizliğin verdiği güveni, bilgi hiçbir zaman verememiştir. Charles Darwin
Aptalların deneylerini severim. Onları her zaman yapıyorum. Charles Darwin
Kölemiz yaptığımız hayvanları, eşitimiz olarak görmek istemiyoruz. Charles Darwin
[Alexander von Humboldt] gelmiş geçmiş en büyük bilim gezginiydi. Charles Darwin
İnsan, geçim araçlarından daha büyük bir oranda artma eğilimindedir. Charles Darwin
Cehalet, genellikle bilgi sahibi olmaktan daha çok özgüvene sebep olur. Charles Darwin
Gelecek, eğer çocuklarla çevriliyse, günümüzden ne kadar da üstündür! Charles Darwin
İnsanın istekleri ve çabaları o kadar değişken, yaşamı ise o kadar kısadır! Charles Darwin
Her varlığı başlı başına, tanrı yarattı demek; Bilimsel bir açıklama değildir. Charles Darwin
İnsan, kendini bir yaratıcının müdahalesine layık görecek kadar küstahtır. Charles Darwin
Gerçekleri gözlemleyen ve sonuçlar çıkaran bir çeşit makinaya dönüştüm. Charles Darwin
İnançsızlık çok yavaş bir hızla üzerime süzüldü, ama sonunda tamamlandı. Charles Darwin
Görmezden gelin, ses etmeyin, cevap vermeyin. Sessizlik herkesi mahveder. Charles Darwin
Birçok maymun türü, çay, kahve ve alkollü likörler için güçlü bir tada sahiptir. Charles Darwin
İnsan, yalnız kendi çıkarı için seçer; doğa, ancak canlılara en yararlı olanı seçer. Charles Darwin
Ne en güçlü, ne en zeki türler; yalnızca değişime en uyumlu türler hayatta kalır. Charles Darwin
Bilimsel bir insanın istekleri ve tutkuları olmamalıdır, tam bir taş kalpli olmalıdır. Charles Darwin
Hayat benimle neredeyse bitti. Yazma tarzım konusunda hiçbir sıkıntı çekmedim. Charles Darwin
Daha zeki ya da güçlü olanlar değil, değişime en fazla ayak uyduranlar ayakta kalır. Charles Darwin
Ben gerçeği bilmek istiyorum. Gerçekle yüzleşip canlıların özüne ulaşmak istiyorum. Charles Darwi
İnsan ırkları arasındaki farkların göze en çok çarpanı ve unutulmayanı, derinin rengidir. Charles Darwin
Tüm asil niteliklerine rağmen insan, aşağı kökeninin silinmez damgasını bedeninde taşır. Charles Darwin
İnsan sevgisinin köpekte içgüdüsel hale geldiğinden şüphe etmek pek mümkün değildir. Charles Darwin
Ne olursa olsun, insanın, atalarının izini bir damga gibi taşıdığını kabul etmemiz gerekmektedir. Charles Darwin
Ben bu, her küçük değişimi, eğer ki yararlıysa koruyan prensibe, Doğal Seçilim adını veriyorum. Charles Darwin
İnsan; kıllı, kuyruklu, dört ayaklı olan ve ağaçlarda yaşayan (arboreal) bir türden evrimleşmiştir. Charles Darwin
Yoksulların sefaletine doğa kanunları değil de kurumlarımız yol açıyorsa, suçumuz çok büyüktür. Charles Darwin
Bütün türlerin ayrı ayrı yaratıldığını öngören bilindik iddiada, hiçbir bilimsel yan bulunmamaktadır. Charles Darwin
Bilim ve sanat, bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür olurlar. Charles Darwin
Dünyadaki hiçbir hayvanın, bir eylemi salt başka bir türün iyiliği için gerçekleştirdiğine inanmıyorum. Charles Darwin
Zamanının bir saatini bile boşa harcamaya cüret eden insan hayatın kıymetinin farkına varamamıştır. Charles Darwin
Yaşamak bir ziyafettir. Bu ziyafete davetli kişiler pek çoktur, ama masaya oturmayı başaranlar çok azdır. Charles Darwin
Yüzü kızartan suçluluk hissi değildir, başkalarının suçlu olduğumuzu düşündüğü ya da bildiği düşüncesidir. Charles Darwin
Bir hatayı yok etmek, çoğu zaman, yeni bir doğru ya da gerçek bulmak kadar iyidir; hatta bazen, daha iyidir! Charles Darwin
Bir cumhuriyet, adalet ve onur ilkelerini kafasına yerleştirmiş bir insan kitlesine sahip olmaksızın sağlanamaz. Charles Darwin
Aklahi kültürümüzün en üst noktasına, düşüncelerimizi kontrol etmemiz gerektiğini anladığımız vakit ulaştık. Charles Darwin
Size üzülerek bildiririm ki; İncil’in Tanrı katından indirildiğine ve İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğuna inanmıyorum. Charles Darwin
Varolan, türlerin en güçlüsü değildir, en zekisi de değildir. Hayatta kalan, değişime en çok ayak uydurabilendir. Charles Darwin
Beni zorlayan kanıtlar hakkında her zaman özel notlar alırım: Denemeden hatırlayabildiğim destekleyici kanıtlar. Charles Darwin
Zevk ve acıyı, mutluluğu ve ıstırabı hissetme kabiliyetleri esas alındığında, insanlar ve hayvanlar arasında fark yoktur. Charles Darwin
İnsanın mutlak kudretli bir Tanrı'ya duyduğu yüceltici inanca baştan beri sahip olduğunu gösteren hiçbir kanıt yoktur. Charles Darwin
Gördüğüm en olağanüstü çalışan işçiler; Şili'deki maden işçileri, yalnızca sebze yerler (ayrıca bazı baklagil ve tohumları). Charles Darwin
Seni cennet vaadiyle kandırıp fakirliğe mahkum edenlerin hayatlarına bak bu dünya'da cenneti yaşadıklarını göreceksin. Charles Darwin
Bir maymunun aklından çıkan şeylere güvenebilecek biri var mıdır, eğer bir maymunun aklından bir şey çıkacak olsaydı bile? Charles Darwin
Uzun insanlık (ve hayvanlık) tarihinde, iş birliği yapmayı öğrenenler ve en etkili biçimde iletişim kuranlar, hayatta kalmışlardır. Charles Darwin
Doğanın cansız tüm güçleri kayasından karına ve buzuna, rüzgarından suyuna birbiriyle savaş ederken, insana karşı birlik oluyordu. Charles Darwin
Eğer ki hayatımı baştan yaşayabilseydim, kendime her hafta en azından bir kez biraz şiir okuma ve biraz müzik dinleme kuralı koyardım. Charles Darwin
Gözlemlediğimiz evren, temelinde ne tasarımın, ne amacın, ne iyinin ne de kötünün olmadığı, sadece kör, gaddar bir kayıtsızlığın hüküm sürdüğü yerdir. Charles Darwin
Biraz aptal olan kimseler, her şeyi göreneğe göre ya da alışkanlıkla yapmaya eğilimlidirler; ve böyle davranmaya yüreklendirilirlerse daha çok mutlu olurlar. Charles Darwin
Bir Amerikan maymunu, brandy içerek sarhoş olduktan sonra, bir daha o şişeye dokunmaz. Bu açıdan, birçok insandan çok daha zeki olduğunu söyleyebiliriz. Charles Darwin
İnsan' sınırının ötesine uzanan bir anlayış, yani bizden daha aşağı olan hayvanlara da insanlık gösterebilmek ise, en yeni ahlaki kazanımlardan biri gibi duruyor. Charles Darwin
Belki de eğer "bir maymundan geldiğimiz" gerçeğini kabul etseydik, tarih boyunca birçok yıkıma sebep olan o yıkıcı primat dürtülerini daha kolay bastırabilirdik. Charles Darwin
Bülbülün ve karganın ses organları benzer yapıdadır, ama birincisinin çeşit çeşit şakımak için kullandığı bu organları, ikincisi yalnız gagalamak için kullanmaktadır. Charles Darwin
İnsan kibirle kendini müthiş bir başarı olarak görür, ilahi bir varlığa layık gibi. Ancak bence kendisinin hayvanlardan geldiğini kabul etmek daha saygıya değer bir şey. Charles Darwin
Koku duyusu, tat alma duyusu ile çok yakından bağlantılı olduğu için, aşırı derecede kötü bir kokunun bazı kişilerde sefillik veya kusmaya neden olması şaşırtıcı değildir. Charles Darwin
İnsanın içinden gelen bir imanla Tanrı veya Ezeli Sebep olması gerektiğine inanıyor olmasının nasıl olurda 'gerçekten güvenilir bir delil' olabileceğine bir türlü aklım ermiyor. Charles Darwin
Çok belirgin toplumsal içgüdüleri haiz her hayvan, entelektüel güçleri insanınki kadar veya ona yakın bir gelişme gösterdikten sonra kaçınılmaz bir biçimde bir ahlak hissine, yani vicdana sahip olur. Charles Darwin
Ben doğa kanunlarıyla uğraşan bir bilginim. Olayları araştırır ve bilimsel gerçekleri keşfetmeye çalışırım; Fakat bunu yaparken İncil’e bakmam ve dayanmam ve bu tür kitaplarda söylenenlere aldırmam. Charles Darwin
Lütufkar ve her şeye kadir bir Tanrı'nın, canlı tırtıl bedeninin içinden beslenebilmesi için sondajcı yaban arısını tasarladığına ya da kedinin fareyle oynamasını şart kıldığına kendimi bir türlü ikna edemiyorum. Charles Darwin
Bilim ve sanat, bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür olurlar. Uçamayanlar ise tavuk olur. Tavuk toplum önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkadan yumurtalarının alındığının farkında bile olmaz. Charles Darwin
Eğer hayatımı bir defa daha yaşamam mümkün olsa, hiç olmazsa haftada bir günümü müzik dinlemeye ve şiir okumaya ayırırdım. Böylece şimdi zayıflamış olan beynimin hiç olmazsa bir kısmı dinç kalırdı.; işe yarardı. Bu zevklerin kaybı saadetin kaybı demektir. Charles Darwin
Ancak deprem herkes için çok etkileyici bir olay olmalıdır: İlk çocukluğumuzdan beri bir katılık türü olarak kabul edilen dünya, ayaklarımızın altında ince bir kabuk gibi sallandı; ve insanın emek verdiği eserlerinin bir anda devrildiğini görünce, onun övündüğü gücünün önemsizliğini hissederiz. Charles Darwin
Savaş içerisinde savaş, değişik başarılarla devinir; yine uzun vadede güçler o kadar güzel dengelenmiştir ki, kesinlikle en ufak farklılık, bir organik canlının diğeri üzerindeki zaferi olmasına rağmen doğanın yüzü uzun bir süre tek düze kalır. Yine de cahilliğimiz o kadar derin ve ön yargımız o kadar çok ki, bir organik varlığın yok olmasını duyunca hayret ediyoruz; nedenleri göremediğimiz için dünyayı harap etmek için tufanı davet ediyoruz veya yaşam formları sürecinde kurallar icat ediyoruz! Charles Darwin
https://i.resmim.net/cCdWC.gif
youtube
………………………………………. ╚►Tumblr: https://olumsuzsozler.tumblr.com/ ╚►Twitter: https://twitter.com/pusula1sozler ╚►Pinterest: https://tr.pinterest.com/szler/ ╚►Site arşiv: https://pusulasozler.tr.gg/ ╚►Sözler Gif: http://i.hizliresim.com/0lMWdo.gif ……………………………………….#CharlesDarwinSözleri #ÖlümsüzSözler
1 note
·
View note
Text
ZİLHİCCE'NİN İLK ON GÜNÜ
İbn-i Abbas radiyallahü anh, Peygamber Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“Yüce Allah’ın Adem aleyhisselam’ı bağışladığı gün Zilhicce ayının ilk günüdür. Bir kimse o gün oruç tutarsa, Allah Teâlâ onun her günahını bağışlar.
Zilhicce ayının ikinci günü, Hazret-i Allah Yunus peygamberin duasını kabul buyurdu ve onu balığın karnından çıkardı. Bir kimse Zilhicce ayının ikinci gününde oruç tutarsa, Hazret-i Allah’a ibadet eden ve bu ibadetinde de göz açıp kapayacak kadar bir zaman için dahi asi olmayan gibi olur.
Zilhicce ayının üçüncü günü, Hazret-i Allah Zekeriya peygamberin duasını kabul buyurdu. Bir kimse o gün oruç tutarsa, Hazret-i Allah onun duasını kabul buyurur.
Zilhicce ayının dördüncü gününde İsa aleyhisselam doğdu. Bir kimse o günü oruçlu geçirirse, ondan sıkıntı fakirlik gider. Kıyamet günü de iyiliksever, keremli yazıcı meleklerle olur.
Zilhicce ayının beşinci gününde, Musa aleyisselam doğdu. Bir kimse o günde oruç tutarsa, münafıklıktan uzak, kabir azabından emin olur.
Zilhicce ayının altıncı gününde, yüce Allah peygamberine Hayber kalesini almayı nasip eyledi. Bir kimse o günde oruç tutarsa, Hazret-i Allah ona rahmet nazarı ile bakar, bir daha da ona azap etmez.
Zilhicce ayının yedinci gününde cehennem kapıları kilitlenir. Zilhicce ayınn on günleri çıkıncaya kadar açılmaz. Bir kimse o günü oruçlu geçirir ise, kendine yetmiş sıkıntı kapısını kapatır, yetmiş kolaylık kapısını da açar.
Zilhicce ayının sekizinci günü olan terviye günü, bir kimse oruç tutarsa kendisine o kadar iyilik ihsan edilir ki, onların miktarını ancak Allah bilir.
Zilhicce ayının dokuzuncu günü olan arefe günü, bir kimse oruç tutarsa geçen bir senelik günahının bağışlanmasına sebep olur.
Maide suresinin 3. Ayeti olan;
اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَت۪ي وَرَض۪يتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ د۪يناً …﴿٣﴾
Mealen: "İşte bugün sizin için dinininiz kemale yetirdim, üzerinizdeki nimetimi tamâma erdirdim, ve size din olarak İslâma rıza verdim." ilahi emrinin indiği gün, Zilhicce ayının onuncu günü idi, kurban bayramıydı.
Bir kimse o gün kurban keser de, bir damla kanını akıtırsa, Allah onun günahlarını, çoluk çocuğunun günahlarını bağışlar.
Bir kimse o gün bir mümini doyurur sadaka verirse, yüce Allah, onu kıyamet günü güvenlik içinde diriltir; amellerin tartıldığı terazide ise onun iyilikleri Uhud dağından daha ağır gelir.”
( Dürretü'l-Vaizin )
42 notes
·
View notes
Text
İyiliksever ve hoşsohbet bir varlık olmaktan uzaklaştığın zaman, sinsice yaklaşan, parçalayan ve kurbanını öldüren canavara dönüşüyorsun ki o anda en değerli meziyetini kaybetmiş oluyorsun. İçinde bir miktar para olan cüzdanını kaybettiğin zaman buna tepkisiz kalmazsın; öyleyse dürüstlüğünü, iyiliğini ve tevazuunu yitirdiğini neden hissetmiyorsun?
- Tolstoy, Bilgelik Kitabı
21 notes
·
View notes