Tumgik
#iyiler vardır
cokuntu · 2 years
Text
Twitter'da bi kız Suriye'deki depremzedelere hiç yardım gitmediği için üzldüğünü söylemişti sadece bu ama yorumlarda konuyu çok başka yerlere çekip saçma sapan linçliyorlardı kızı
0 notes
34-mavi · 5 months
Text
Herkes herkese bir kazik atıyor nasıl duzeleir bu dünya
İnsanlar 2' ye falan ayrılmaz...
İyiler ve kötiler
#İyi_insanlar_ hep vardır...
#Diğerleri_zaten_insan_sayılmaz...
Huzurlu Aksamlar ☕☔💐elit tumbir ailesi
57 notes · View notes
derdiderun · 2 months
Text
Salih bir kul olduğu hüsn-ü zannıyla, Mü'min kardeşinin elinden birlikte Allah'a tövbe etmeyi, hristiyan papazının elinde günah çıkarmaya benzetmek; büyük gaflettir.
Tarikattaki şekliyle tövbenin neden ve nasıl yapıldığını ya bilmiyor! Ya da biliyor, saptırıyor!
Tarîkatlarda tövbe nasıl yapılır Kısaca anlatalım.
1- Tövbe eden; günahkar bir kuldur,
2- Tövbe edilen merci/makam; Ahiret gününün, Cennetin, Cehennemin sahibi, günahları silme yetkisi sadece kendi elinde olan Cenabı Allahdır.
3- Tövbede Mürşidin konumu; Günahkar kula Allahtan korkmayı, utanmayı hatırlatan, ahireti düşündüren, dünyanın çirkinliğini gösteren, en önemlisi ona Allahı hatırlatan kişidir.
Bir gün As­hâb-ı Ki­râm: “–Allah’ın velî kulları kimlerdir?” diye sorduklarında, Allah Rasûlü (s.a.v):
[اَلَّذِينَ اِذَا رُئوُا ذُكِرَ اللّٰهُ عَزَّ وَجَلَّ]
“Onlar, yüzlerine bakıldığında Allah Teâlâ’yı hatırlatan kimselerdir!” buyurdu. (Heysemî, X, 78; İbn-i Mâ­ce, Zühd, 4)
Ehli Sünnet Sûfîlerin katında icma ile sabit olan itikad;
Günahları ancak Allah affeder.
Mürşidlerin, başkasının günahlarını affetmesi söz konusu değildir.
Mürşidler, günahları affedebilir diye itikad etmek şirktir, küfrü muciptir.
Mürşidler günahdan masum değildir, günah işleyebilirler.
Mürşid günah işlediğinde her kul gibi Allaha tövbe istiğfar eder.
Mürşidlerin Cenneti, Cehennemi yoktur.
Cehennemden kurtuluş, Cennete giriş sadece ve sadece Allahın elindedir.
Şefaat haktır, Ancak Allahın izniyledir.
Mürşidin elinden tutup tövbe edenin, tövbesinin kabul olup olmadığını Ancak Allah bilir.
Tövbe eden kul, tövbeden sonra günahsızım artık diye düşünmediği gibi, günahları için eskisinden çok üzülüp ağlamalıdır.
Tövbeden sonra kimsenin eline günahlardan beraat belgesi verilemez.
Bu belge Ancak ahirette Allah tarafından verilebilir.
Bir günahkar kulun; salih olduğuna hüsn-ü zan ettiği başka bir kulun elinde tövbe etmesinin Şerîattan delîli;
1-"Ey mü'minler! Hep birden, bütün günahlarınızdan ALLAH'a tövbe ediniz ki, felaha, kurtuluşa eresiniz."(Nûr, 24/31)
Demekki; Cenabı Allah, kullarının birlikte, omuz omuza, el ele tövbe etmesini tavsiye ediyor. Efdal olan ve daha tutarlı olan tövbe şekli budur.
2-Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Sizden önce yaşayan ve doksan dokuz kişinin katili bir adam vardı. Dünyanın en alimini sordu. Kendisine bir rahib tarif edildi. Gidip, doksan dokuz kişi öldürdüğünü, tövbesinin olup olmadığını sordu. Râhib: 'Hayır yoktur!' dedi. Adam onu da öldürüp yüze tamamladı."
"Adamcağız, en alimi aramaya devam etti. Kendisine âlim bir kişi tarif edildi. Ona gelip, yüz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tövbe imkânı olup olmadığını sordu. Âlim: 'Evet, vardır, seninle tövben arasına kim perde olabilir?' dedi. 'Ancak, falan memlekete gitmelisin. Zîra orada Allah'a ibadet eden kimseler var. Sen de onlarla Allah'a ibadet edeceksin ve bir daha kendi memleketine dönmeyeceksin. Zira orası kötü bir yer.'"
"Adam yola çıktı. Giderken yarı yolda ölüm meleği ruhunu kabzetti. Rahmet ve azab melekleri onun hakkında ihtilâfa düştüler. Rahmet melekleri: 'Bu adam tövbekâr olarak geldi. Kalben Allah'a yönelmişti.' dediler. Azab melekleri de: 'Bu adam hiçbir hayır işlemedi.' dediler."
Onlar böyle çekişirken insan suretinde bir başka melek, yanlarına geldi. Melekler onu aralarında hakem yaptılar. Hakem onlara: 'Onun çıktığı yerle, gitmekte olduğu yer arasını ölçün, hangi tarafa daha yakınsa ona teslim edin.' dedi. Ölçtüler, gördüler ki, gitmeyi arzu ettiği (iyiler diyarına) bir karış daha yakın. Onu hemen rahmet melekleri aldılar."
Bir rivayette şu ziyade var: "Bir miktar yol gidince, ölüm gelip çattı. Adamcağız yönünü sâlih köye doğru çevirdi. Böylece o köy ehlinden sayıldı." [Buharî, Enbiya 50; Müslim, Tövbe 46, (2766);]
Salihlerin arasına katılmak;
Nebevî bir nasihattır.
Tevbeden dönmemenin sigortasıdır.
Kendine iyiliği anlatacak, kötülükten nehyedecek dostlar edinmektir.
Tövbe ile birlikte kendi ortamını terkedip, salih bir ortama hicrettir.
20 notes · View notes
dolunay66 · 11 months
Text
ABDAL ile APTAL
1. Dervişliğin şanındandır, abdal olan aptal olanı bağışlar.
2. Abdal, (hali) 'değişen' demektir, aptal 'değişmeyen'. O nedenle ilki evrilir, ikincisi devrilir.
3. Abdal anlamak, aptal anlaşılmak ister, oysa hakikatte ilkinin anlaşılma'ya, ikincisinin anlama'ya ihtiyacı vardır.
4. Abdal olan hazzın (güzelin) peşinden koşar, aptal olan yararın (çıkarın). Bu yüzden ilki hep acı çeker, ikincisi daima zarar eder.
5. Bazı abdallar 'aptal', bazı aptallar 'abdal' görünür. Abdal görünmek kolay, olmak zordur.
6. İyiler 'aptal' görünür, aptallar 'masum'. Abdallara gelince, onlar görünmez.
7. Abdal anlar ve susar, aptal anlamaz ama yine konuşur.
8. Derin çelişkiler karşısında, abdal olan tarafsız kalır, aptal olan kayıtsız. Kuşku irfan'ın alametidir çünkü.
9. Abdal dünyadan kurtulmaya, aptal dünyayı kurtarmaya çalışır. En sonunda abdal kendine kavuşur, aptal dünyaya.
10. Abdal yaptığı kötülükten, yapmadığı iyilikten pişman olur, aptal'sa yaptığı iyilikten, yapmadığı kötülükten.
11. Abdal düşteyken uyarılınca uyanır ve utanır, aptal ise ne uyanır, ne utanır, sayıklamaya devam eder.
12. Abdal tebessüm eder sevindiğinde, aptal sırıtır, bu yüzden, üzüldüklerinde ilki ağlar, ikincisi zırlar.
13. Abdal vasat değildir ama vasat'ta (itidal'de) durmayı bilir, aptal ise vasat'tır ama vasat'ta durmayı bilmez.
14. Abdal borçlu gibi sever, asla bedel ödemekten çekinmez, aptal ise alacaklı gibi sevdiği için en küçük anlaşmazlıkta hacze gelir.
15. Abdal durur ve düşünür, aptal düşünür ve durur. Ne ki düşünen hemen susar, ama duran susmak bilmez.
16. Abdal aşk ile mest, aptal mey ile hoş olur. Sonuçta ser-mest olan ebediyyen ayılmaz, ser-hoş olan zariflerden sayılmaz.
17. Abdal sevdiğini beğenmek, aptal ise beğendiğini sevmek ister. İlki önce içe, sonra dışa bakar, diğeri tam aksini yapar.
18. Abdallar genellikle kördür, yani gözleri dünyaya kapalıdır. Bu yüzden aptalların, yani gözü açıkların göremediklerini görürler.
19. Aptal yaptığından nadim olur, yere çöker, abdal tevbe eder, ayağa kalkar. (Aradaki farkı oluşturan, pişmanlık hissine eşlik eden bilinçtir.)
20. Aptal hep haklı olmayı marifet bilir, abdal hep haklı olmamayı.
21. Aptal bir oylama'nın sonucunun "oy birliği" ile alınmasına sevinir, abdal "oy çokluğu" ile.
22. Abdal abdal'ı bulunca susar, aptal aptal'ı bulunca aptal aptal konuşur.
23. Abdal aptal'ın yanına düşse de susar, ama aptal yine aptal aptal konuşmaya devam eder.
24. Güzel deyince aptal'ın aklına 'kadın' gelir, kadın deyince abdal'ın aklına 'güzel'.
25. Abdal sorularıyla tanınır, aptal cevaplarıyla.
26. Abdal uzak görür yakın söyler, aptal yakın görür uzak söyler. O yüzden ilkinin bikrine kanma, ikincisinin zikrine.
27. Abdal sözün hakikatinden etkilenir, aptal ise retoriğinden. Sen sen ol, ey talib, aptal olma!
28. Aptal'ın hâli bardağın içinde kaşık gibi durmak veya altında tabak gibi uzanmak, abdal'ınki ise çayın içinde şeker gibi erimek.
29. Aptal Batı'ya (Doğu'ya) ya hayranlık duyar, ya nefret eder, abdal ise ne hayranlık duyar, ne nefret eder, sadece anlamaya çalışır.
30. Abdal'a malum olur, aptal'a bir şey olmaz, başkaları bile değil, kendisi kendisine meçhuldür çünkü.
31. Günlük yaşamın seni işgal etmesini istemiyorsan ey talib, aptal gibi önemli olana değer vermek yerine, abdal gibi değerli olana önem ver!
32. Abdal mesud olmayı marifet bilir, aptal ise memnun olmayı.
33. Aptal için başarmak önceliklidir, abdal içinse denemek.
34. Abdal sık ama yumuşak bir şekilde yere düşen kar taneleri gibi sükûnetle konuşur, aptal ise hınçla yağan sert dolu taneleri gibi öfkeyle.
35. Aptal laf eder, abdal söz eder. Lafı bırak, söze kulak ver!
36. Tanrı var mı?
Teist: var (%100)
Ateist: yok (%100)
Agnostik: olabilir (%50)
Aptal yanıtları, abdal soruyu anlamsız bulur.
37. Abdal bir fikrin tarafı olur, aptalsa taraftarı. Bu nedenle ilki savunur, ikincisi savrulur.
Tumblr media
60 notes · View notes
dramatik-buluntular · 4 months
Text
Ama o insanlar her şeye inanıyordu. Hem de neredeyse doğuştan! Ne de olsa şöyle düşünüyorlardı: Eğer savaştan sağ çıkılsa bile açlıktan ölünen bir cehennem varsa bu dünyada, elbet bir cennet de vardır. Ama yanılıyorlardı. Hepsi de kandırılmıştı. Cehennemin varlığı cennetinkine kanıt değildi! Ama onları anlayabiliyordum. Böyle öğrenmişlerdi. Hatta sadece onlar değil, herkes… Bütün dünya nüfusuna ezberletilmiş olan, varak çerçeveli ve gösterişli bir tablo vardı. Ve o tabloda, iyiler kötülerle ve cennet cehennemle savaşıyordu. Oysa böyle bir savaş yoktu ve hiç olmamıştı. İyiyle kötünün kıyamet gününe kadar sürecek olan ölüm kalım savaşı, insanlığın yediği en büyük kazıktı.
-Hakan Günday, Daha
11 notes · View notes
epifizz · 11 months
Note
Hamasın çözüm sürecine girmesi reddi kapütolasyonlar olamaz mı, evet ortada mahvolan filistin ve israil halkı var ama israilin amerika ve dünya desteği ile oluşturduğu bu teklif bir halkın nasıl bir huzuruna sebep olabilir ki savaşın durmasu ve ölüm olmamasından bahsetmiyorum ama özgürlük ve kültürel değerler yaşamak kadar önemli değil mi insanlar için
Madem whataboutism yapacağız (bu konuda baya kullanılıyor) ben de yapayım bir tane:
Evet ama Filistin İsrail'den önce de zaten İngiliz kapitülasyonları altındaydı ama onlar bunu seçerek Osmanlı himayesinden ayrılmayı istediler. O zaman İsrail öncesi bir huzur olduğunu iddia ediyorsan, sonrasında da teknik olarak bir huzur olabilir.
Şimdi ben bunu söyledim diye İsrail "peace maker" olmuyorsa, Hamas da özgürlük savaşçısı olamaz. Özgürlük savaşçısı olan insan önce yaşam özgürlüğünü savunur, korku yönetimi yapmak amacıyla masum insanlara işkence edip öldürmez. Bir taraf diplomatik bir yola girdiyse ve buna tepkin varsa diplomasiyle çözmeye çalışsaydı şu an kimse Hamas'ı eleştiremezdi.
Şimdi İsrail mi haklı? Değil, püskürtme ve can güvenliği için savunma yapmaktan çok daha ileri gitti. Peki bu sürpriz mi? Değil. Hamas sonucun böyle olduğunu bilemeyecek kadar aptal mı? Değil, Hamas'ın tek derdi İran ve Hizbullah desteğini almışken bölgesel hakimiyetini ilan ederek OrtaDoğuda güçlenmek. Netanyahu'nun derdi de bölgesel barış değil, bölgede mutlak hakimiyet.
Burada iyi ya da kötü, haklı ya da haksız arayamayız çünkü savaşlar böyledir. Biz sanıyoruz ki iyiler ve kötüler var; hayır herkes gri, herkes kendi çıkarının derdinde ve akan kan bu insanların kanı değil kesinlikle. Masum İsrailli ve Filistinli siviller haksızlığa uğruyor, dökülen de onların kanı. Onlar ne Hamas militanı, ne de Netanyahu fanatiği. Savaşlar böyledir, tarafların ikisi de bencildir, ikisi de kendisi için propaganda basar ve ikisi de aslında sadece kendi çıkarlarına bakar. Savaş dediğin politikanın vahşi bir formudur sadece ama özünde yalnızca bir siyasettir. Kimse haklı değildir, ancak gerçek mağdurlar isyanlarında haklıdır, savaşın bizzat varlığı haksızdır.
Şimdi diyecekseniz İsrail hiç gelmese savaş olmayacaktı, ya da İsrail kurulur kurulmaz savaş ilan etmeden farklı bir yol denenebilirdi. Onun öncesinde de Hitler olmasa Yahudiler kaçmayacaktı. Ya da İsrail'in savaşı usulsüz ise, Filistin'in Osmanlı karşısındaki bağımsızlık savaşı da usulsüz ve Osmanlının o toprakları fethi de usülsüz ve Arapların ondan önceki fethi de ve Romalıların fethi de... Hepsi usulsüz, çünkü savaşta usül ya da hak yoktur, savaş başta yanlış olduğu için bu kavramlar anlamını yitirir. Bu sebeple savaşta sadece güçlü olan vardır. Ben savaşa karşıyım, haklı ya da haksız savaşa inanmam bence savaş direkt usulsüzlüğü ile bu konseptleri yıkıyor. Ben işlerin başka şekilde olabileceğine inanıyorum, ütopikse ütopik ben hayalperestliğin de kötü bir şey olmadığını düşünüyorum.
Ben yalnızca savaşa karşı durandan yanayım, savaşa şöyle ya da böyle girenden değil. Ben bu yüzden ne İsrail'den ne Hamas'tan yanayım ikisi de birbirinden beter. Ama ben korku ve çaresizlik içerisinde kalmış evi basılacak, kafasına bomba düşecek ya da kaçırılacak korkusuyla yaşayan İsrail ve Filistin sivillerinden yanayım. Bu sivillerin ideolojilerini ya da savaşa bakışlarını bilmiyorum, belki bazıları içinde buldukları yoğun duygularla bir tarafı kötü diğerini iyi algılıyor olabilir ama onların bakış açısında böyle bir yarılma da anlaşılabilirdir. Ama sonuç olarak o sivillerin hiçbiri Filistin'i işgal etmedi onlar sadece orada doğdu, hiçbiri sürgün edilen bir halka birleşir birleşmez din sebebiyle savaş ilan etmedi, içlerindeki çocukların çoğu neresi Filistin neresi İsrail bilincinde bile değil sadece hayatının tehlikede olduğunu biliyor...
"Ama şu", "ama bu" diyerek hiçbir taraf ve hiçbir savaş normalleştirilemez. Eğer Hamas'ı haklı bulursan, İsrail'in savaşının da haklı olabileceğini kabul etmiş olursun çünkü bir vahşet şöyle ya da böyle haklı olabiliyorsa diğeri de potansiyel olarak meşru olabilir. Ben bu yüzden hiçbir rasyonelleştirmeyi bu konseptte kabul etmiyorum ve edilmesine de tepki göstereceğim.
8 notes · View notes
surgundekimavi · 8 months
Text
Her ölüm erken olur yakınları tarafından bakıldığında. Bir de hep iyiler erken ölür lafı vardır.
Yalnız bi cümle beni çok üzdü. “Bu yaşına kadar hep itilip kakıldı, hep hor görüldü, belki yattığı yerde mutlu olur.” Babam yeğeni için diğerleri tarafından ona yapılan davranışları bugüne kadar en acı şekilde ifade etmiş oldu. Daha çok üzüldüm. Günlerdir olduğu gibi.
Kardeşleri içlerinde en yardımsever olanı, en garip olanı, yalnız kalanı, kimsenin önem vermediği aslında en insan gibi insan olanıydı o.
Zaman ölüm haberlerini daha çok yakınlaştır oldu. Yaş ilerledikçe sanırım yenik düşüyoruz birer birer geçmişe. İnceden sızılar kalıyor hep. İnceden diye gizlenen…
2 notes · View notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ 19 Şifresi
Yaşamın bir matematiği var. O matematik 1 ile 9 rakamları arasındaki sayılarla şifrelidir.
1 ile 9 arasında ki sayıların şifresi ve gizemi belirler yaşadıklarımızı.
Kur'an müddesir süresi otuzuncu ayet der ki;
✓ Onun üzerinde on dokuz var.
Bu şu anlama gelir; onu koruyan bir bekçi var. Ona o sırrı veren onu korur. O sırrın gereğini yerine getirene kadar tüm tehlikeleri bertaraf eder.
Dünyada kötülük her zaman var. Eksik olan iyiliktir. Zaman zaman insanlık iyiliğe adeta muhtaç kalır. Ve insanlığın kendisi bu açmazdan çıkamaz.
İlim sahibi sır işte böyle bir ortamda sahneye çıkar ve gereğini yapar.
On dokuz oğuzdan on dokuz Mustafa Kemal Atatürk'e kadar ve sonsuza kadar sürecek olan iyiliğin anahtarıdır.
19 bir şifredir.
Bekçiler ve özel görevler için o mertebeye ulaşmış insanlar için kullanılır.
Zulmün yaşamı cehenneme çevirmemesi için bekçilik yapar.
Mustafa Kemal Atatürk neden yenilmiyor?
Çünkü Mustafa Kemal Atatürk kutalmış ilim sahibi insanlık devrimini başlatan ve bugün tamamlanmasını sağlayacak fikirlerin sahibi bir bekçidir.
Bir asır önce korunan bugün ise koruyan bir bekçidir.
İnsanlık devrimini ve sonsuzluğun devletini iyiler için korumaktadır.
Atatürk sayısızca ruh ve bedende yaşıyor.
Yaşamını o ilim sahibi olmak için yaşamış özel biridir.
Hak enerjisini dünyaya ve insanlığa yayan gücün bedenlenen ve sahip çıkılan halidir.
Oğuz Kaan ile başlayan sürecin zirvesidir Mustafa Kemal Atatürk.
Kutalmış hakanların ortak adıdır Ata Türk.
Mustafa Kemal 1881 yılında 19. yüzyılın bitimine 19 yıl kala dünyaya geldi.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurmadan önce vatanı kurtarmak için 18 kişi ile kendisi toplam 19 kişi 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun'a çıktı.
1919 tarifi ile 1938 tarihi arasında 19 yıl var.
19 yılda insanlık tarihinin en büyük devrimini yaptı yine ayrımcılık yapmadan insanlık tarihinin en önemli ulus kurucusu oldu ve ulus devleti Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu.
19 ayrı suikast olmasına rağmen hepsinden sağ kurtuldu. Atatürk o suikastlardan kurtulmamış olsaydı Türk ulusu da kurtulamayacaktı. İzmir suikastı sonrası Türkiye Cumhuriyeti bir suikaste kurban gitmesin diye Türk ulusunu uyarmak için Nutuk adlı eserini yazmak zorunda kaldı.
Bütün bunlar birer tesadüf olamaz.
Küllerinden yeniden doğmak için bir anka kuşu gibi Anka-RA'dan ana karayı korumak için ışığını dünyaya ve insanlığa yaymaya devam ediyor.
Ankara'nın başkent seçilmesi de tesadüf değildir.
Ankara'da saray yaparak ondan intikam almak isteyenlerin niyetleri kötü bir niyetin ürünüdür. Bunun altında kalacaklar.
Ankara'dan yayılan bu büyük enerji yeniden Türk ulusun da büyük bir kurtuluş azmi doğuracak ve kurtuluşun, yarım kalan devrimin tamamlanmasını sağlayacak.
İstikbal göklerde diyen dahi yine fikirleri ile başka bedenlere bürünmüş bir şekilde yenilmesi mümkün olmayan fikirleriyle zulmün karşısındadır.
Görmeye göz, akletmeye izan yeterlidir.
Normal olmayan durumlar yaşıyoruz. Bütün bunların bir anlamı var.
On dokuz ledün ilmine sahip olmayan biri aşağıdaki gibi bir söz söyleyebilir mi?
✓ Her halde, alemde bir hak vardır. Ve hak her kuvvetin üstündedir.
Beşeri ve maddi güçlere aldanan zayıf karakterli insanların bunu anlaması mümkün değildir.
Yüksek frekanslı bir enerji ile bu manayı anlamak mümkün.
19 ruhu diridir. Enerjisi tüm insanlığını kaybetmemiş insanları kapsadığında bu fırtına bir kasırgaya dönüşecek.
Ve yarım kalan devrimin önünü açarak Türkiye Cumhuriyeti'nin sonsuza kadar iyiliğin ve insanlığın devleti olması yeniden sağlanacak.
Ve bütün kötüler yaşattığı tüm kötülükleri yaşamış bir şekilde ortada ibretlik olarak kalacaklar.
Kötülerin leşlerine bile sahip olacak tek bir kötü dünyada kalmayacak.
Anadolu insanlığın yaşadığı yeni bir sırrın yeniden mekanı olacak.
Yayılan enerji bilinç değişimine neden olduğu için iyileri birleştiriyor.
Kötüler daha önce ki tufanlarda olduğu gibi yaşattıkları zulmü yaşayarak yok olacaklar.
19 şifresinin son sırrı Mustafa Kemal Atatürk hala o sırrın tek çıkış kapısıdır.
Kötüler kinlerinde boğulacaklar. Daha önce mahşer tufanında canlı ölülere dönüşmüşlerdi. Yaşattıkları zulmü yaşamaları için süreleri var. Doluyor o süre.
Nuh tufanı ile yıkanan Anadolu mahşer tufanı ile bir kez daha susuz denizde yıkandı.
Canlı ölülere dönüştürülenler ve ibret olsun diye canı alınan helak edilmenin ilk habercisiydi.
Anladılar mı? Ya da anlamak işlerine mi gelmedi?
Nereye kadar gelmeyecek?
Yaşattıkları zulmü yaşayana kadar süreleri var. Kötülerin sonrası yok!
] Önder KARAÇAY [
7 notes · View notes
muhibbi · 2 years
Text
İnsanın hayatında kendiyle gurur duyacağı özellikleri olmalı. Kimisi Allah vergisi olan güzelliği ile gurur duyar, kimisi merhametli olmakla, kimisi zeki olmakla, yorulmamakla, sevmekle, koşmakla, konuşmakla…Hepimizin vardır kendimizde beğendiği ve “helal kız” sana dediği bir özelliği.Bense şununla gurur duyuyorum, mutlu oluyorum; Bir insanın iyi olduğunu düşünüyorsam onu hep iyi kabul ediyor, arkasından konuşmuyor, eski günahlarını bilsem de deşmiyor, yüzüne gülüyorsam arkasından da güzel şeyler söylüyorum… olumsuz bir şey duydumsa saklıyor aşikar etmiyorum. İnsanım, tüm insanlar gibi kızıyor, küsüyor, alınıyorum. Tüm insani faaliyetleri normal olarak yerine getiriyorum ama dediğim gibi işte bu özelliğimi seviyorum. Bu ego tatmini ya da kendini beğenmek değil. Hatta birçokları için böyle biri olmak kerizlik!
Bense bahsettiğim bu şeylere çok önem veriyorum. Bu özelliğimi korumaya çalışıyorum. Yakın çevremde ya da uzak çevremde bu özelliği delip geçmem için çaba sarf edenler, sınırımı sonuna kadar zorlayanlar olmuyor mu? İnanın fazlasıyla oluyor. Ama İYİ İNSANLAR İYİLERİ BULURLAR. Çokça şükrediyorum çevremde hep iyiler var. Ben iyiyim demiyorum ama dostum dediğim insanları çok ama çok seviyorum. İyi dostlar Allah’ın bize bir hediyesi. Çevrenizdeki insanlar sizi nereye çekiyor bir bakın! Sizi dedikoduya, iftiraya, günahı aşikar etmeye mi sevk ediyorlar yoksa bir araya geldiğinizde güzel şeylerden mi bahsediyorlar? Hem Hadisi Şerif’te ne diyor
“Kişi dostunun dini üzeredir” 💖
28 notes · View notes
Text
Türlü türlü yamaların doğurduğu yanlış algılamaların manevi yöndeki yansıması maniheist iyiler-kötüler görüşüyle olur. Kırılan cevizlerin bedelini ödeyecek birisi bir yerlerde hep vardır. Öyleyse bize gereken günah keçileridir; küçük ve büyük şeytanlar, komplolar, sağda ya da solda fesat çeteleri, sırtımızda çevrilen kalleş entrikalar. İyi olansa, bu­rada yetişen, bu topraktan, bu yakıcı güneş altında kendiliğinden fış­kıran şeylerdir; ölümcül olduğu ortaya çıksa bile o, bozulmamış ger­çektir, içteki şeydir. Bu bozulmamış şey bir fikir de olabilir, bir şey de, bir sınıf da, bir kişi de. "Dünyanın lanetlisi" de olabilir, "içteki sö­mürgeli"ye karşı mücadele eder, ya da daha moda bir dille kibirlinin karşısındaki mahrum insandır.
4 notes · View notes
Note
Sana zahmet olmazsa bana borderline kişilik bozukluğunu açıklayıcı bir kaç şey yazar mısın doktorcuğum. İnternetten baktım ama oturtamadım kafamda.
Tutarsız davranışlar, aşırı öfke tepkileri, dürtüsel atak davranışlar, kendine zarar verme eğilimleri (ama asla vermezler çünkü kendileri çok kıymetlidir), yalnız kalmaktan korkma, terk edilme korkusu, zaman zaman psikozu düşündüren algı bozuklukları, duygularında aşırılık, iyiler çok iyi, kötüler çok kötüdür, yani kişiler ya hep iyi ya hep kötüdür, şiddet ve tehdit edici davranış patlamaları, kendinden başka kimseye değer vermeme, empati yoksunluğu vardır. Ülkemizde pek çok bipolar hastasının aslında borderline olduğu düşünülüyor. Bipolar, histrionik, narsistik kişilik bozukluklarıyla çok karışıyor. Diğer adı zaten sınırda ki��ilik bozukluğu. Yani karışmaya çok açık zaten. Bu kişilerin çocuğunda çocukluk döneminde bedensel, cinsel ve duygusal kötü muamele öyküsü bulunur. Şimdi okuyunca herkes kendinden bir parça bulur kesin. Çünkü ben fakültedeyken pek çok hekim arkadaşın aha bu ben dediğini duymuştum ders sırasında asdffhhjjk aslında hepimiz biraz sınırdanız yada histrioniğiz yada narsistiz vs. Önemli olan bazı duyguları yönetebilmemiz. Yönetemediğimiz noktada iş tanı almaya geliyor işte. Ama siz yine borderline biriyle pek uzlaşmaya çalışmayın, onlarla pek uğraşmayın. Keza zor tanı alırlar zaten. Kişilik bozuklukları çoğunlukla öyledir aslında. İçgörü yoktur, süper ego tavandır. Allah hidayet versin hepimize ne diyem.
Tumblr media Tumblr media
5 notes · View notes
muslumannotdefteri · 1 year
Text
Yorulduysan, Bunaldıysan, Tükendiysen Oku!
Zamanı Geldi Artık Rabbine Yönel!
Unutma! Her şey geçer, ömür de geçer, bütün tartışmalar biter, bütün gündemler değişir, bütün ünvanlar, koltuklar, makamlar geride kalır, bütün telaşlar son bulur, hayat sensiz de akıp gider. Ne yaparsan yap kimseyi razı edemezsin muhakkak bir eksiğin bulunur. Sen Allah’ı razı etmeye bak! Çünkü O seni asla yalnız bırakmaz. Ve sakın Unutma! Allah kuluna şah damarından daha yakındır (Kaf, 16).
***
Korkma!
Korkular ruhunu kuşattığında, üzüntüler kalbini ele geçirdiğinde, huzursuzluk yüreğine çöktüğünde, imtihanlar üstüne üstüne geldiğinde, endişe ve kaygılar seni bunalttığında, tüm benliğinle de ki: “Allah'ın bizim için yazdıklarından başka, başımıza hiç bir şey gelmez” (Tevbe, 51).
***
Ümidini kaybetme!
Belalardan, musibetlerden, hastalıklardan, rızık darlığından, kaybetmekten, yıkılmaktan, acı çekmekten değil, yalnızca Allah’tan kork! Çünkü: “Kim Allah'tan korkarsa Allah ona (her darlıktan) muhakkak bir çıkış yolu gösterir. Ona hiç beklemediği yerden rızık verir. Ona her işinde muhakkak bir kolaylık sağlar. Onun günahlarını örter. Ve kim Allah’a tevekkül ederse Allah ona yeter” (Talak, 2-5).
***
Yalnızca Allah’a yönel!
Üzüldüğünde, hastalandığında, rızkın azaldığında, kalbin daraldığında, evinde huzur kalmadığında, çocuklarına söz geçiremediğinde, eşinle anlaşamadığında, sıkıntılar bitmek tükenmek bilmediğinde, yalnızca Allah'a yönel! Çünkü: “Seni bütün sıkıntılardan ancak Allah kurtarır” (Enam, 64).
***
Nankörlük yapma!
Allah'ın seni kaç kez uçurumun kenarından aldığını, kaç beladan kurtardığını, kaç darlıktan genişliğe kavuşturduğunu, kaç sıkıntıdan ferahlığa çıkardığını, kaç hastalığına şifa verdiğini asla unutma! Rabbine karşı nankör olma! Çünkü her dara düştüğünde yalvarıp yakardığın Rabbin buyuruyor ki: “İnsana bir zarar dokunduğunda, yatarken, otururken veya ayaktayken bize sürekli yalvarır durur. Fakat o sıkıntıyı kendisinden kaldırınca sanki bize hiç yalvarmamış gibi çekip gider” (Yunus, 12).
***
Dertlerini yalnızca Allah’a söyle!
Dertlerini herkese anlatma! Sana hiçbir faydası dokunmayacak insanlara yaşadığın imtihanlardan dolayı sızlanıp durma! Hastalandığında sana şifa veremeyen, dara düştüğünde rızkını artıramayan, sıkıldığında kalbini genişletemeyen kullara el açıp durma! Eğer bir yardıma, bir desteğe ve bir dosta ihtiyacın varsa hemen Allah’a yönel! Çünkü: “Senin için Allah'tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı vardır” (Bakara, 107).
***
Kafanda kurup durma!
Geçmişe takılıp bu gününü zayi etme! Çünkü artık onu geri getiremezsin! Geçmişe dair ancak iki şey yapabilirsin. Birisi geçmiş günahlarına tevbe diğeri ise geçmişteki nimetlere şükürdür. Gelecekle ilgili de endişe ve kaygıya kapılma! Olmamış olayları kafanda kurup durma! Çünkü yarına bile çıkacağın belli değildir. Sen elindeki vakti değerlendir. “Bir işi bitirince hemen başka bir işe koyul ve yalnızca Rabbine yönel!” (İnşirah, 7/8).
***
Kimseye eyvallah etme!
Kim ne derse desin sen Allah’ın ne dediğine bak! Kim ne yaparsa yapsın sen Allah’ın emrettiğini yap! Kimsenin planına, stratejisine, fitnesine, tuzağına, tehdidine eyvallah etme! Bil ki, işin sonunda Allah ne derse o olur. Çünkü: “Yaşatan da O’dur. Öldüren de O'dur. O, bir işin olmasını istedi mi, ona sadece ‘ol!’ der ve o da olur” (Mü'min, 68)
***
Ezberle! Tekrar et ve rahatla!
Ne zaman bunalsan, ne zaman dara düşsen, ne zaman kalbin sıkışsa şu ayetleri ezberle ve tekrar et: “Benim dostum ancak âlemlerin Rabbidir. Beni yaratan da O’dur, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de O’dur, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana şifa veren de O’dur. Beni öldürecek, sonra da diriltecek olan da O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat” (Şuara, 77-83).
***
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!”
Bil ki, şu hayatta en büyük özgürlük, bir yaprağın bile kendisinden izinsiz yere düşmeyeceği o büyük iradeye teslim olup, “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (Hud, 112) ilahi prensibi gereği düz, sade, hesapsız ve cesurca yaşamaktır. Çünkü evhamlı bir kalp, korkak bir yürek ve dengeci bir zihinle hedefine ulaşan görülmemiştir...
Dr. Abdulaziz KIRANŞAL
Müslüman Şahsiyet Akademisi
4 notes · View notes
yasinnbb · 1 year
Text
İyiye ve iyiliğe dair... Kötüye ve kötülüğe dair...
"Hazır kötülükten söz açılmışken, benimde birkaç söyleyecek sözüm var..." dedim öğrencilerime bugün...
Bir şeyin ne olduğunu tam olarak algılayabilmek için önce o şeyin zıttına bakmamız gerekir. Hayat ikilemler ve zıtlıklar üzerine kurulmuştur aslında. Tıpkı gece ve gündüz gibi, siyah ve beyaz, karanlık ve aydınlık ya da bazen kötülük ve iyilik gibi...
Peki ya o zaman iyilik nedir? İyilik her zaman kendimize yakıştırdığımız bir değerdir. Bazen isteyerek, bazen de farkında olmadan yaptığımız bir şeydir iyilik. Bazen kendimize bazen de çevremizdekilere yaptığımız bir şeydir iyilik. Önceleri yapıpta kimselere söylemediğimiz, sonralarda herkeslere göstererek hem yapıp hem de söylediğimiz, şimdilerde sadece söylediğimiz bir şeydir iyilik...
İktisatta makro ve mikro kavramları vardır. Anlamları itibariyle birbirlerine zıt olan iki kelimedir. İyiliği makro, yani olabildiğince büyük ve çok olarak düşünürüz. Kötülüğü ise mikro, yani küçük ve ufacık bir şey olarak düşünürüz. Kendimizi hep iyiliğe yakın, kötülüğe ise uzak zannederiz. Oysa kötülüğe uzak olmadığımız kadar, kötülükte sandığımız kadar uzak değildir bizlere...
İnsanların sanki hiç kötülük yapmamışlar gibi davranmalarından her zaman nefret etmişimdir. Doğrusunu söylemek gerekrise bugün ben dahil herkes, isteyerek ya da istemeyerek veya farkında olmadan bazısına mutlaka bir kötülüğü dokunmuştur...
Şahsım olarak birisine, herhangi bir konuda, herhangi bir kötülük yaptığımda ya da kötülüğümün dokunduğunu hissetmeye başladığım andan itibaren, kendi vicdan mahkememde, kendimi ince bir sorguya çekerim. "Hayatı doğru yörüngede tutacak olan şey, insanların vicdanlarında yapacağı muhasebedir biraz da..." Bunu, ben muhasebe okurken öğretmediler bana...
Kimisi kötülüğü hak görür, hakkı bilir kendince. Kendince hesapları vardır ve yine kendince hesaplar yapar vicdan mahkemelerinde. "Sonuçta durduk yere kötülük yapmadım ki?" diyerek kendini haklı çıkarır en sonunda ve daima hayatı boyunca sebepsiz kötülükler yaparken bulur kendini...
Oysa ben uzun uzadıya düşünürüm herkesten uzak ve yalnız kalınca. Kapatırım gözlerimi ve serbest bırakırım özümü yargılanmak üzere. Varlığı görülemeyen ve duyulamayan bir ses... O ses; ne hâl üzere olduğumuzdan haberdar eder aslında bizi. İlk aklımıza gelen bir iyilikse, içimizin iyilik kefesi ağır basıyor demektir. Kötülükse, tam tersi...
Hayatta iki yol vardır, tıpkı bu metne başladığımda da söylediğim gibi. Yolun sonu her zaman, hepimiz için bir anlam ifade eder. Anlama giden bu iki yolun birisi iyilik, diğeri ise kötülük yoludur. Gözlerini kapat ve iyiliğe sağdan, kötülüğe ise soldan gidildiğini düşün. Önce elini vicdanına koy. Unutma! Seçeceğin ilk yolun nelere sebep olacağını asla bilemezsin. Bazen iyiliğe giden yollar kötülüğe, kötülüğe giden yollar da iyiliğe çıkabilir. Yalnızca özünde ne aradığını bilirsen eğer, istediğin yolda istediğin şekilde ilerleyebilirsin. Bu yüzden iyiliği seçerken, kötülüğün sana hiç bulaşmayacağını zannetme. Kötülük edersen kötülük bulursun. Yani kötülüğün sana asla dokunmayacağını falan zannetme...
Bundan yüzyıllar önce insanlar birbirlerine en çok iyilik yaparlardı. Güzel anlamlar ve arayışlar içerisinde, birbirleriyle yardımlaşırdı insanlar. Zaman ilerledikçe ve kuşaklar arasındaki iletişim sıkıntısı büyümeye devam ettiği sürece, kötünün ve kötülüğün, iyiliği gerçekten de ele geçirmeye başladığına inanıyorum hayatta... Ama inandığım bir şey daha var hayatta. İyiler ve iyilikler azalsada, asla ölmeyecek iyilik ve baki kalacak ve sonunda hep kötülük kaybedecek...
2 notes · View notes
etaali · 2 years
Text
Tumblr media
Bazı eller vardır ki, tutmak ile kesmek arasında bir kaderin sahibi...
Bir taraf tutmak, diğeri kesmek için fırsat arayışında.
O el ki, artık biyolojik özelliğin çok ötesinde, umut ve korku.
Sınırları aşmış, mazluma dinini sormadan uzanmış, zalime dayanılması zor acılar yüklemiş.
Beyaz Saray bu eli kesmek için üç saati aşkın süren toplantıya girerken, Siyonizm, alet edevâtını hazır edip, ihanet ehlinin kalbine fitne yüklerken, bu ölümden ölümsüzlük doğacağını nerden bilsin?!
Nerden bilsin, mazlumu, yetimi, mahrumu gözetene Allah'ın, kulun hafsalasının ötesinde sahip olacağını...
"O, inanarak iyi işler yaptı. Allah onun sevgisini inananların kalbine yerleştirdi."
Eli duada şehadet isteyeni, kapitalist düzen nasıl anlasın?!
Şahadetin, bir ölümsüzlük bahşettiğini Materyalist akıl nasıl kavrasın?!
Şehid Hacı, yanmış bir bedenden sadece bir el olarak kaldı. Sadece o el vardı 9 milyon insanın omuzuna aldığı tabutta. Ve 100 milyonu çok aşan insanın evinden çıkan...
Şehid Hacı'yı, Komutan Hacı'dan büyük kılmak değilse, nedir bu?! O büyüktü, öldürenler, daha da büyüttü.
Hacı, fanî idi ve mutlaka bir gün ölecekti.
Boğazında lokma kalarak da olabilirdi bu, yatağında uyurken de.
Hacı, yaşamının tüm evrelerinde ettiği duaya hâsıla olacak şekilde, düşman ateşiyle ayrıldı bu dünyadan.
Bu dünyadan düşmanla savaştayken ayrılmak, geride kalanlara büyük miras. Hacı, Emperyalizmle savaşta olanlara müstesnâ miras...
Eliniz, yüreğiniz, niyetiniz temizse eğer Allah da temiz kılar; yükseltir sizi. Arındırarak alır yanına.
Bunun için herkesin değil; kötülerin, menfaat ve statü arayışında olanların yok; iyilerin ocağında, yüreğinde, olmanız lazım.
Ki, iyiler vefalıdır.
Hacı'ın eli, bedenine bütünken de yetim ve mazlumların omuzundaydı, o el bedenden koptuğunda da...
Hacı iyi idi, iyilerin omuzundan yüreğine şimdi.
4 notes · View notes
yalnizcakendiolan · 4 days
Text
Unutma! İyiler her zaman kazansa bile bazı hikayelerin kötü sonları vardır.
1 note · View note
ciddilikonular · 20 days
Text
Hey ben geldim yine. 2 Eylül 2024'teyiz.
İnanamadığım bir hayat öyküsünün içindeyim. Aslında inandığım. Bu daha garip. Her şey hep tam da böyleymiş gibi hep buradaymışım gibi.
Ben B.. Ekim de 31 yaşında olacağım.
3 çocuklu ailenin ilk kızıyım. 20 yaşında anne olmuş bir kadının 23 yaşında baba olmuş bir adamın ilk deneme tahtası yani.
Sevginin içine mi sevgisizliğe mi doğdum bilemedim sanırım hiçbir zaman. Kaosun huzursuzluğun içine doğduğum kesin. Bir aile de şiddet yoksa, aç değilsen açıkta değilsen şükretmek lazımmış gibidir hep öyle hissettirirler. Neden azla yetinmeyi öğretilerek büyütülüyoruz. Sevginin azı, yaşamın azı, kendine verdiğin değerin azı. Kendini bile az sevmek. Sevgi öğretilen bir şey değil mi. Bilirim içten gelir ama öğrenirsin de. Cümlelerle sevmek var mesela duyarsın, dokunarak sevmek vardır iyi gelir şefkattir dokunmanın iyileştirici etkisi vardır.
Sevilmediğini düşündüğün zamanlarda neden kızar insanlar. Hayır seni seviyorum demek yerine. Neden ben göstermem sen anladır hep. Neden annen baban sevgiden utanır.
Ve sen sevgiyi ararken doğrusunu ararken kaybolursun.
Başlarda başkalarından sesli duyduğun cümleleri sevgi zannedersin. Sonra sana doğru yanlış dokunanları sevgi zannedersin. Kızanlardan küsenlerden yine en azından seninle bir duygu tartışmasına giriyor diye sevgi zannedersin.
Zanneder durursun. Kendini de sevmezsin bu arada sevmezsin derken bilmezsin. İnsanın kendi sevmesi diye bir şey mi var bilmezsin.
Büyürsün yaralarınla savaşlarınla zaferlerinle kaybedişlerinle. Kazandığını zannettiklerinle. Önce öfkelenirsin tüm olan bitene sonra unutursun. Affetmek bile gerekli olmaz artık. Ben mesela düşünmüyorum artık. Öyle olmuştu böyle demişti diyerek kendimi yaralamayı bıraktım.
Babamın mesela şuan klavyenin tuşlarına basarken zorlandığım şu cümleyi kurduğunu 'ölsün umrumda değil' deyişini mesela affederek aşamayacağımı biliyorum.
Ben güdümlü büyütüldüm. Hep sıyrılmak istedim kaçmak hep kendim olmak istedim bunun için hep bedel ödedim. Hep her kendim için şahane bir şey yaptığımda bedeller ödedim. Bunlar benden beklendi istendi. Hem benim için birşey yapılmamıştı ama bir dakika kendin için iyi bir şey yapıyorsan da sanki bir bedel ödemem gerekiyor gibiydi.
Muhafazakar kod adlı bir ailenin ilk kızıyım. Dünya güzeli iki kız kardeşim var. Hergün onlara sizi seviyorum diyorum. Onları çok seviyorum. Yaptığım hiçbir şey artık sadece kendim için değil. Ben yapacağım onlarda yaşayacak.
Bu sırada tabi sevmeyi bilmeyen anne babam deneme tahtası ben sonrası öğrenmiş olmalılar ki bazı şeyleri. Sevgiyle büyütüyorlar kardeşlerimi.
Bu arada ben 27 yaşında evden ayrıldım bu da başka hikaye çok zor oldu diyemeyeceğim ama yine kendi başımaydım. Dedim ya her güzel şey için bedel ödemem lazım. Kendi evime çıkacaksam hem evimin tüm masraflarını ödedim hemde ailemden bir kuruş istemedim bir de üstüne 3 kuruş paramla yine onlara destek oldum.
Sahi neye destek oldum :) Birgün tek bir bir kiramı bile ödemeye talip olmayan canım ailem.
Bu arada sanki dünyanın en kötü insanları gibi yazdığıma bakmayın. İyiler aslında yani ya da biz anca bu kadar iyi olabiliyoruz. Gelebileceğimiz seviye bu. Aslında garip olan artık aile gibi hissetmemem. O kadar kendimimki kendimleyim ki.
Elimde bir fener kapkaranlık bir labirentte öyle yol arayıp durdum.
Başardığım şeyler gerçekten şahane ya. Ama bunun tatminini yaşayamıyorum
Bakmayın bende deliyim biraz yani arıza taraflarım var nasıl olmasın. Biraz kırık olmak iyidir.
Bunu neden yazıyorum.
Ortadoğu kültürünün içine doğmuş, İstanbulun mahalle semtlerinden birinde mahalleli bir kız olarak büyümüş, saçma sapan bir lisede okumuş, 2 yıllık üniversiteyi bile istemeyerek okumuş, hiç bir vizyonu olmayan bir ailede büyümüş, sevgi bilmeyen, kısıtlamalarla hayatı zehir edilmiş, mutsuzluk yüklenmiş, kavgadan başka bir şey görmeyen, bencilliğin ortasında bir yerden çıkmış bir kadın.
Nasıl yolumu kaybetmedim kendime aferin demek için yazıyorum.
Yaptın kızım. Ne dediysen yaptın.
Evet başkaları sevgiyle büyütüldü, varlıkla, çok daha iyi okullarda, yurtdışı tatillerinde belki bir sürü güzellikle.
Ama sen kendin başardın. 20 yaşında başladın çalışmaya durmadın duraksamadın kendine ayrılıcam bu evden dediğin de 22 yaşındaydın. Baban dünyanın en lanet insanıydı o zamanlar biliyorsun.İmkansızdı.21 yaşında babanın kredisini ödedin.
Telefonlarını kendin aldın. Dişlerini kendin yaptırdın :) Burnunu kendin yaptırdın.
Tek bir torpil almadan bir sürü güzel ajansta çalıştın.
Başardın 27 yaşında yaptın kendi evine taşındın zorlandın. Yükü ağır geldi gıkını çıkarmadın yaptın. Her şeyine yetiştin kendinin.
30 yaşıma gelmeden direktör olucam dedin köpek gibi çalıştın. Oldun. İnsanlar seni sevdi. Kimileri sevmedi.
Bazen kendin olma işini abarttın. Bazen kendine zarar verdin. Yanlış kararlarla. Ama seni sevdiler.
Bir çok şey öğrendin öğreneceksin de. Sen kendinle tam bir bütün olmayı öğrendin ama her şeyinle.
Bugünlerde kendi işini kuruyorsun. Neler yapıyorsun farkında değilsin. Hatırla diye yazıyorum kendime bunları.
İçimde büyük bir deli olduğunu ilk kez bu sene farkettim. Ama deli olmasa büyük delirirdim. :)
Sevgili kendim. Seni seviyorum. Yaptın, yapacaksın. Ama yardım istemekten korkma senin de ihtiyacın var.
Sevgili kendim, şahane haberlerle buraya geri dön. (Döneceksin biliyorum)
0 notes