#ispark
Explore tagged Tumblr posts
Text
Beşiktaş’ta, sahilde inşaat çalışması sırasında yaşanan göçük nedeniyle denize düşen iki işçiden biri hayatını kaybetti. Ortaköy sahilinde denize düşen iki kişiden biri öldü, diğeri kurtarıldı. Beşiktaş Ortaköy’de, sahilde inşaat çalışması sırasında meydana gelen çökmeden dolayı denize düşen iki işçiden biri hayatını kaybetti, diğeri kurtarıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesine (İBB) bağlı…
View On WordPress
0 notes
Text
İSPARK borç sorgulama ve ödeme İstanbul’un trafiği ve park sorunlarıyla başa çıkabilmek amacıyla kurulan İstanbul Büyükşehir Belediyesi İSPARK, şehir genelindeki otopark yönetimini sağlayarak sürücülere kolaylık ve düzen sunmaktadır. İSPARK, kullanıcılarına bir dizi hizmet sunarken, araç sahiplerine özel olarak tasarlanan bir borç sorgulama ve ödeme sistemi ile de ön plana çıkmaktadır. Bu makalede, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İSPARK borç sorgulama ve ödeme konularını detaylı bir şekilde ele alacağız. https://www.borcumvarmi.com/ispark-borc-sorgulama-ve-odeme_505.htm
0 notes
Text
Alo Taksi İlhalesi
İhale’de Neler Oluyor? İstanbul’da bir cok taksinin dâhil olacağı Alo Taksi ihalesini 6 milyon lira teminat ile İsrailli Verifone kazandı. İhale sözleşmesinde suç unsuru bulunduğunu ve haksızlık yapıldığını iddia eden Günaydın Turizm Yönetim Kurulu Başkanı Emir Günaydın, ihaleye yargı yolu ile müdahil olacaklarını açıkladı. İstanbul ’da 18 bin taksinin dahil olacağı Taksi Yönetim Sistemi (Alo…
View On WordPress
#(BTK) Alo 134#Alo 134#Başar Soft#BTK#Çavuşoğlu Otomotiv & Taksinet Aş#ÇEVTEM (Albayrak Grubu)#Havalimanı Taksi Koop.#ibb#Innova (Türk Telekom-Avea Grubu)#İSPARK#Kent Oto#KVK#Shell#Turkcell#Verifone#Vodafone
0 notes
Note
(not the same nonny from earlier) Why are all of your blogs "isparked?" I've always wondered.
Well, back when I made my main account, @mytardisisparked, I was just looking for an easy, fandom-based username and, TBH, I don't remember why I selected that one specifically (might have been a cheeky "oh well yeah, I have a Tardis too, but it's parked" type of thing? I honestly don't recall), but it stuck. And then I started making sideblogs and I just decided to stick with the theme of parked modes of transportation for all of them. No deeper meaning or anything, just a running gag.
7 notes
·
View notes
Text
19.07.2024 BRUCE DICKINSON KONSERİ (KÇP)
Kelimeler tarifsiz ve yetersiz. Aylar öncesinden yapılan açıklamayla sevinçten havalara uçmuş olan ben, Bruce Dickinson konseri öncesi heyecandan yıkılıyorum. Çocukluğumdan beri ciddi bir “Iron Maiden” hayranıyım. Maiden’ın zaman içerisinde vokal görevini üstlenmiş olan diğer solistleri bir yana (Paul Dianno, Blaze Bayley. Özellikle Bayley’e ve o dönem albümlerine çoğu Maiden fan’ı aksine bayılırım.) Bruce Dickinson benim için ayrı bir yerde durur. Peki kimdir bu Bruce? “Iron Maiden” vokalisti, pilot, yayımcı, yazar, senarist, eskrimci, futbolcu, popçu, topçu, süperman, Mandrake! Bunların hepsi evet ama benim için Bruce Dickinson bu kadar kualifikasyondan bile çok çok daha fazlasıdır. İlk dinlediğim “Heavy Metal” sestir. Çocukluk kahramanımdır, Ejderha kovalama arkadaşımdır. Otobüsle g��neye inerken, camdan dağlara baktığımda “Walkman”imden fırlayan “Air Raid Siren”dır. Beni “Brave New World” Eddie’si gibi gökyüzünden gülümseyerek takip eden dostumdur. Dünyanın şeytanlarına, düşmanlarına, sıkıntılarına, aşk acılarına, gereksiz düşüncelerine, popüler kültürüne, kapitaline karşı her zaman yanımda olan adam gibi adamdır! Bu adam, bu sefer, önceki iki sefer ki gibi Dünya üzerinde en sevdiğim grupla birlikte değil, kendi solo projesi kapsamında kurmuş olduğu yetenekli müzisyenlerle dolu bir ekiple geliyordu. Hasret, heyecan, merak büyüktü, dolayısıyla yine yollara düşüldü Nejat baba!
Bruce Dickinson’ı “Iron Maiden”dan bağımsız tutmak imkansız gibi birşey. Eski grubu “Samson”u bırakıp 83 te Maiden kadrosuna dahil olup “The Number Of The Beast” albümünde vokal görevi üstlendiği günden beri, Bruce Dickinson’sız “Iron Maiden” “Iron Maiden”sız Bruce Dickinson düşünemez olduk. Buna rağmen 90’lı yıllardan beri Bruce’un yollarına çiçekler serptiği (Malesef çoğu zaman Maiden gölgesinde kalan.) müthiş bir solo kariyeri var. Dünyada bazı adamların yıldızı çok yüksektir, star hamuru vardır, yaradılıştan şanslıdır falan bunlar. İşte Bruce bence tam olarak bu adamlardan. “Iron Maiden” kariyeri olmasa da (Belki bu kadar değil.) rüyaları süsleyecekmiş Bruce abimiz. Tam da bu sıcak Temmuz ayının ortasında, tepede çok güzel bir dolunay (neredeyse) varken, (Bruce buna konuşmalarında çok değindi herif tam bir “ay” aşığı.) bu geri planda kalmış solo kariyerin ilk Türkiye konseri için Küçükçiftlik park’ta (KÇP) yerimizi aldık. “Kçp” içerisinde “Megadeth” konserinden beri bazı gelişmeler olmuştu. Bahçe alanı bu sefer konsere dahil edilmemişti, Sahne önü ve Normal girişler aynı kapıdandı. Hem arkada hem önde “Merch” standları vardı, itemlar güzeldi, Wc düzeni hemen hemen aynıydı, “Vip” orada duruyordu, biralar pahalıydı falan filan..
Konser haftanın son gününe denk geldiği için yol, hava, civa muhalefetleri yüzünden malesef Bruce Dickinson’dan önce çıkan “Malt” grubunu kaçırdık. Uzun zaman önce bir kez izleyebildiğim 2006 çıkışlı grubun Performansının güzel ve keyifli geçtiğini duydum, umarım yakın bir zamanda tekrardan kendilerini izleme fırsatı yakalarım. “Kçp”ye gidilebilecek her yolu yaklaşık 20 senedir deneyimliyorum. Şehrin tam merkezinde olup ulaşımının bu kadar yorucu olması müthiş bir çelişki, tam bir dilemma. Artık piyasada taksi yok. Bu ihtimali geçtiğimizde elimizde toplu taşıma, tabanvay ve “Özel araç” seçenekleri kalıyor. Toplu taşıma ve tabanvay aslında birbirinden bağımsız gibi gözüksede birbirine bir o kadar bağlı. En yakın toplu taşıma durağ��na ulaşmak için bu sıcakta hatırı sayılır bir yol tepmeniz gerekiyor. Son kalan “Özel araç” seçeneği “Kçp” için en iyi fikir diyebilirim. Eğer çok içen birisi değilseniz yada şöförlük yapacak bir arkadaşınız varsa atlayın arabanıza, açın klimanızı, müziğinizi “Kçp”nin hemen karşısında eski “Opel” servisi yıkıntıları arasında ki yeni “İspark”a doğru devam edin. Günümüz şartlarına göre otopark’a çok birşey vermiyorsunuz yüz-yüz elli, yarım bira parası yardırın. Trafiği biraz daha arttıralım. Zaten İstanbul trafiğinde hiçbir koşulda hiçbir yere gidemiyoruz bari serin serin duralım. Karbon emisyonları, küresel ısınma, hava kirliliği amaan geçelim… Dünya kimsenin umrunda değil, kimsede Dünyanın umrunda değil. Doğa dengede, “Road to Hell!”
Bira demişken konser öncesi acık içelim tabi. Ana kırmızı kapıdan içeriye girdiğimiz gibi bar sırasına geçiyorum. Etrafa şöyle bir bakıyorum ortam güzel. Bütün dinozorlar bir aradayız. Arada bir ufak tefek gençlik kıpırtıları ve buna tam tezat giden elleri yelpazeli bir yaşlı hareketide yok değil. Sonuç olarak Sahne önü full kapasite, normal bölüm arkalara doğru boş olmak üzere hınca hınç dolu. Sürekli sıcaktan bahsediyorum ama bu seferde gerçekten çok sıcaktı be kardeşim.. Durduğum yerde duş almışa döndüm, arada bir hava esince beynime kan gitti onun dışında uzaktan kumandalı robot modunda takıldım. Müzik, sanat bu yüzden var dercesine, geri kalan bütün düşünceleri unutturur şekilde Bruce Dickinson grup arkadaşları sahneye çıkıyor ve introlar başlıyor. İkinci şakıya kadar ben bar sırasındayım tabi biramı bırakmam. “The Invaders” ve “Toltec 7 Arrival” sonrasında Bruce baba “Accident of Birth” ile yıldırım gibi sahnede. Bu anlatı için “Gibi” lafı fazla bile olabilir. 66’lık Bruce (Son İstanbul “Iron Maiden” konserinden beri yüzü epey yaşlanmış ama aradan 11 sene geçmiş.) sahnede bir an bile durmuyor, koşuyor, oynuyor, zıplıyor! Grup arkadaşlarıda performanslarıyla Bruce’a eşlik ediyor ama inanmazsınız hiçbiri Bruce kadar enerjik ve istekli değil. Bu adam tam bir enerji bombası since 1958!
Bruce Dickinson sahneye öyle bir çıkış yaptıki aklıma direk 2002 “Rock in Rio” “Iron Maiden” performansı geldi. Bruce sahneye yine zıplayarak, ışık hızıyla çıkmıştı, üzerinde yine bu akşam giydiği gibi mavi bir kot yelek vardı. Bu kombin milenyumda çıkan “Iron Maiden”ın “Brave New World” albümü fotoğraf çekimlerinde Bruce’un üzerinde olan kıyafetlerdi. Yeni solo albümü “The Mandrake Project” için Bruce yine benzer bir seçim kullanmıştı, beni nostaljiye bağlamıştı. “Abduction” çalındıktan sonra “Laughing In The Hiding Bush” ile Bruce partisi başlıyor. Bu konser genel olarak parti havasında geçiyor. Şarkılar ve grup arada ki nadir düşük tempolu parçalar hariç gerçekten çok eğlenceli, enerjik. “Hard Rock/Heavy Metal” “Soundları” tadında bulduğum Bruce’un solo projesinin “Iron Maiden”dan keskin farkları (tabiki Steve Harris faktörü ve Bass etkisinin o kadar yüksek olmaması dışında.) daha eğlenceli bir tarzın olması, daha az “Epik” olması, seyircinin eşlik edebileceği uzun pasajların azlığı vs. diye özetlenebilir. Bunun dışında Bruce ekibinin sesine bile Maiden’ın sesçisi bakıyor. “Iron Maiden” “Sound”uyla benzeşen çok fazla öğe var bu bir gerçek.
“Jerusalem” ile ilk düşüşümüzü yaşıyoruz. Bruce şarkı öncesi uzun bir anlatı yapıyor. Adam konuşurken bile enerjik. Seyirci iletişimi konusunda bölüm sonu canavarı. (Bir röportajında konser alanının en arkasında duran herife “hey sen” deyip ona seslenebilirim demişti. Dediğini her zaman yapar.) “Biritiş” aksanlı kahramanım, bir “William Blake” şiiri olan eseri seslendirmeden önce “Iron Maiden”ın (98 Blaze Bayley zamanlı Harbiye konseleri hariç.) Bruce Dickinson ile ilk kez geldiği “Sonisphere” festivalinde yaptığı konuşmaya benzer mesajlar veriyor. (Hangi dine inanırsak, inanalım, kim olursak olalım, Hristiyan, Musevi, Müslüman, Jedi, Ork, Hobbit hepimiz kardeşiz vs. Bunu 2011 “Sonisphere”de “Blood Brothers” çalınmadan hemen önce söylemişti.) Güzel bir dinleti, barış kardeşlik mesajları ve “William Blake”ten sonra Bruce’un yeni albümü “The Mandrake Project”ten “Afterglow Of Ragnarok” dinliyoruz. Bence günahıyla sevabıyla tam bir “Iron Maiden” parçası kıvamında. Aztek, Japon derken koy olası bir “Viking”, “Norse” temalı Maiden albümünün ortasına bu şarkıyı yemin ediyorum sırıtmaz. “Chemical Wedding” ile eylencenin dozu giderek artarken Bruce “Tears Of The Dragon”u araya sokarak bizi yine manyak ediyor, duygudan duyguya sokuyor. Belki de Bruce’un solo kariyerinin en bilinen şarkılarından olan “Tears Of The Dragon” Bruce’un söylediğine göre “Hellfest”te süre sıkıntısı yüzünden çalınamamış. Pek festival işi değilsin zaten sen babam sığamazsın oralara. Gel bize tek başına sabaha kadar çal, söyle başım üstüne.
���Resurrection Men” ve “Rain On The Graves” yeni albümdeki sıraları değişmiş olarak peşisıra çalınıyor. Ben Bruce’un son albümünden çok memnunum. “Afterglow Of Ragnarok”ta olduğu gibi bu iki şarkıda keyifle dinlenebilen, Maiden dinleyicisinin kolaylıkla aşina olabileceği güzel eserler olmuş. Albümü uzun bir yolda baştan sona açın dinleyin, akıp gidiyor. Yeni albümden sonra geçmişe geri dönüyoruz “Frankestein” başlarda sıcağın etkisiyle beklediğimden düşük olan seyircinin reaksiyonunu kademeli olarak yükseltiyor. Hemen herkes şarkılara eşlik ediyor. Bruce canavarını yaratıyoruz! Kehanetler, büyücülük, hokkabazlık gibi konulara uzun yıllardır kafayı takmış olan Bruce (Hatta yanlış hatırlamıyorsam “Iron Maiden”ın geleceği konusunda Steve Harris ile yaşadığı en büyük tartışmaların kaynağı bu tarz temalardı.) “The Alchemist” ve “Darkside Of Aquarius” arası bir yerde delilik çıtasını zirvelere koyuyor. Hayatımda ilk defa bir konserde böyle bir enstrümanın çalındığını görüyorum. Aletin ismini tam olarak bulamadım ama korku filmlerinde kullanılan bir tür rezonans çubuğu diyebilirim. Bruce bir orkestra şefi gibi elini yaklaştırıp uzaklaştırdıkça aletten farklı, büyülü, perili sesler çıkıyordu, Mandrake bizi hipnotize ediyordu.. Konser boyunca Bruce Dickinson, adını bilmediğim bu enstrüman dışında perküsyonlara da el attı. Yeni albümünde gitarda çalmış.. Yani adam sadece vokal, yazar, pilot, eskrimci, manav, bakkal, aşçı, uşak değil aynı zamanda çeşitli enstrümanlarıda çalabilen yetenekli bir müzisyen…
Mandrake gösterileri, hipnotik anlar, Bruce’un ecnebi tabiriyle “Goofy” sayılabilecek belki biraz Jim Carrey tadında “Hubidicubi” hareketlerinden sonra tam gaz “Road To Hell” burada yaşanan atmosfer görülmeye değerdi. Bruce ve ekip arkadaşları sahneye kısa süreliğine veda etmeden önce bütün enerjileriyle bu şarkıyı çalıp söylediler. Seyircinin çoşkusunu başta dediğim gibi bir parti havasında tutmayı başardılar. Bruce güle oynaya, şakayla şukayla sahneden indi, herkes bağırmaya başladı. Doymadık, doyamadık. Bruce’ta bu işin gayet farkında bir şekilde sahneye geri döndü. Konser boyunca ses gayet iyiydi. Adamlar ve hanım ablamız zaten çok iyi çalıyorlardı ayrıca iyide duyuluyorlardı. Belki davul biraz arkaplanda kalıyordu ama bunun dışında herhangibir sıkıntı yoktu. Bruce zaten mikrofonsuz bile sesini bizlere bir şekilde duyururdu. Bazı Maiden konserlerini izlerken Bruce’un sesi konusunda endişeye kapılıyorum ama ne kadar efekt kullanmış olursa olsun bu konserde Bruce bütün endişelerimi giderdi diyebilirim. Bir 66 sene daha sahnede kalıp şarkı söylemeye, en arkadaki seyirciye naber lan demeye devam edebilir. Hafif duygusal “Navigate The Seas Of The Sun” ve sonrasında “Book Of Thel” dinliyoruz.
“The Tower” klasiği öncesi Bruce ekip arkadaşlarını tanıtmaya başlıyor. Bu bölümlerde çok eğlenceli geçiyor. Bütün ekibi tanıyoruz, herkesi tek tek ellerimiz patlayana kadar alkışlıyoruz. Hem çok eğleniyoruz hem parti bitecek diye üzülüyoruz, iki süper duygu birden. Bruce’un ekip arkadaşları çok sıcak, samimi, yetenekli insanlardan oluşuyor. Güzel enerjileri seyirciye iyi bir şekilde geçiyor, hoş bir seda bırakıyor. Konserin son kısmını tekrar tekrar izlemek, dinlemek isterim öyle güzel anlardı. Farklı grupları, tarzları yazmak, konserlerine gitmek, yeni şeyler keşfetmek tabiki çok güzel ama insanın çocukluk kahramanını, neredeyse bütün hayatını geçirdiği insanı, insanları yazması, anılarını paylaşması bambaşka oluyor. (2010’larda Dorock’ta Maiden konuşurken gözlerimizin dolduğunu bilirim.) Bu vesileyle Bruce Dickinson konserinin gerçekleşmesinde emeği geçen herkese kocaman teşekkürlerimizi sunarken, yakın zamanlı bir “Iron Maiden” konseri beklentilerimizi tekrardan kendilerine iletiyoruz. Dilek ve teşekkür faslını geçtikten sonra gurur tablomuza geliyoruz. “As bayrakları as!” Bruce sahneye son kez veda etmeden önce kendisine verilen Türk bayrağını tutuyor ve uzun süre bırakmıyor! Son dönemde yaşanılan tatsız olayların üstüne Bruce göğsümüzü kabartıyor. İşte adamın dibi, işte idollerin kralı! Bir gün bir yerlerde muhakkak tekrardan görüşmek üzere adamım! Seni çok seviyorum/z!
2 notes
·
View notes
Text
ADALAR’DAKİ ATLARLA İLGİLİ İDDİALAR VE GERÇEKLER
Sosyal medyada Adalar’daki atlar hakkında bazı iddialar dolaşınca Büyükada’da @istanbulbld İSPARK ahırlarını görüp olanları yazdım. Dezenformasyonla yeni bir sömürü alanı açılmasına alet olmayın.
Video: https://youtu.be/9y1VZ6QhTZ0?si=i5RYIjaY832wCJVF
youtube
8 notes
·
View notes
Text
İstanbul Üsküdar'da 'hareketli' kapanış
https://pazaryerigundem.com/haber/187953/istanbul-uskudarda-hareketli-kapanis/
İstanbul Üsküdar'da 'hareketli' kapanış
Türkiye Belediyeler Birliği’nin (TBB) 2018 yılından bu yana ulusal koordinatörlüğünü yürüttüğü, her yıl 16-22 Eylül tarihleri arasında kutlanan Avrupa Hareketlilik Haftası (AHH), Üsküdar Meydanı’ndaki kapanış etkinliğiyle son buldu.
İSTANBUL (İGFA) – Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) tarafından finanse edilen, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının sözleşme makamı ve TBB’nin nihai faydalanıcı olduğu, “Şehirlerde Sürdürülebilir Kentsel Hareketlilik için Avrupa Birliği Desteği Projesi” (SKUP Türkiye) kapsamında düzenlenen AHH’nın kapanış etkinliğinde, TBB ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ve AB Türkiye Delegasyonu Başkan Yardımcısı Elçi Müsteşar Jurgis Vilcinskas birer konuşma yaptı.
TBB İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, ‘Avrupa Hareketlilik Haftası’ kapanış etkinliğinde konuştu.
“Sürdürülebilir bir kent tasarımını, kent sakinleriyle birlikte el ele yürüttüğünde, hata yapmazsınız” diyen Başkan İmamoğlu, “Ben, bazen diyorum belediye başkanı arkadaşlarıma, eğer siz bir yerde karar vermekte zorlanıyorsanız, tek kılavuzunuz var; o da gidin, vatandaşa söyleyin, sorun, onlar size doğru yolu gösterir,” ifadelerini kullandı.
“SALACAK’IN YENİ HALİNİ GÖRDÜM, VALLAHİ BAYILDIM”
AHH’nin bu yılki temasının “paylaşımlı kamusal alanlar” olduğuna dikkat çeken İmamoğlu, “Belediyecilik deneyimimle söyleyebilirim ki; iyi tasarlanmış orta alanlar, farklı amaçlar için, farklı gruplardan insanları bir araya getirerek daha huzurlu, daha paylaşımlı bir şehri hissettiriyor insanlarımıza. Az önce Harem’den buraya gelirken, Salacak’ın yeni halini gördüm. Vallahi bayıldım. Çünkü insanlar cıvıl cıvıldı. Daha önce işgal altındaydı ve ne yazık ki kullanılmaz durumdaydı. Yeter ki paylaşımlı alanlarımız artsın, insanlarımız bir araya gelsin, etkileşimleri fazlalaşsın. Bu yaşam kalitesini arttıran ama daha çok da insanlarımızın birbirini tanımasını görmesini, birbirine saygı duymasını, birbirini sevmesini sağlıyor. Aslında bu tür kamusal alanlar, iddiayla ifade edeyim, sadece o şehrin değil, bizim gibi kocaman büyük şehirlerin, mega şehirlerin oluşturduğu o atmosferin, dünya barışına dahi yüksek seviyede katkısı vardır” şeklinde konuştu.
AB Türkiye Delegasyonu Başkan Yardımcısı Elçi Müsteşar Vilcinskas da konuşmasında,AB’nin Türkiye ve İstanbul’la dönüşümü gerçekleştirmek için çalışmaya ve desteklemeye devam edeceğini söyledi.
“Depreme dayanıklı ulaştırma ağlarının yapılmasını sağlayacağız ve bunun için destek sunacağız” diyen Vilcinskas, “Atık ve su yönetiminin modernleştirilmesi için yardımcı olacağız. Ve deniz yoluyla taşımacılığında karbonsuzlaştırılması için desteğimizi sunacağız. Size söz veriyorum. Sizler bu zorluklarla uğraşırken, bu sorunlara çözüm ararken, bu yolda yalnız olmayacaksınız. Bundan sonrası için de güçlü ve kalıcı iş birlikleri kurmayı ümit ediyoruz” ifadelerini kullandı. Vilcinskas, konuşmasının sonunu, Türkçe olarak, “Yolumuz uzun. Heyecanınıza ortağız” diye konuştu.
Etkinlik sonunda, 2021 yılından bu yana İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve iştiraki İSPARK ortaklılığıyla düzenlenen sosyal sorumluluk projesi “Bisiklet Okulu���ndan bu yıl mezun olanların bir bölümüne sertifikaları, Başkan İmamoğlu ve İSPARK Genel Müdürü Ali Arzuman tarafından verildi.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Video
youtube
(via X Large - Gay Club in Istanbul)
X-Large Club - 23:00-05:00 Address: Ataturk Oto Sanayi Sit. 52.Sok. No:12/1, Maslak, Sariyer / Istanbul Web: Club X Large (Click for guest reviews, videos, pictures and more)
"It was hard to locate but eventually found it it is next to another bar. There is a car park but I used an ispark I would guess it is expensive to park in front. We had to pay 500 tl (apprx 18 $) per person to enter and with these tickets, you would get 1 free drink. In my humble opinion, it was expensive way too expensive for such an atmosphere. The music was meh and some shows are why it is 2 stars. :) Drinks were also way too expensive. But I think with the current situation this is what you get most of the locations. One last thing I wish they allowed us to check the environment so we could decide which club to go to since there is side by side clubs."
0 notes
Link
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) iştiraki İSPARK AŞ’nin, binlerce kişiye ücretsiz eğitim veren ve geleneksel hale gelen “İsbike Bi...
0 notes
Link
İstanbul Büyükşehir Belediyesi(İBB), İstanbul Otopark İşletmeleri Tic. A.Ş.’nin(İSPARK) otoparklarını ücretsiz kullanabilen basın kartı sahiplerinin kayıtlarını yenilemeleri gerektiğini duyurdu....
0 notes
Text
ARCH302, eVolo2020; metin/////
‘’(…) Başarısızlığa uğradığınızda, yenik düştüğünüzde, acı çekerken ve karanlıkta kaldığınızda umarım karanlığın sizin ülkeniz olduğunu, esas yerleşkeniz, hiçbir savaşın ve zaferin mekanı değil sadece geleceğin yeri olduğunu hatırlarsınız. Bizim köklerimiz karanlığın içindedir; yeryüzüdür bizim ülkemiz. Mukaddesi neden gökte aradık- etrafımıza veya aşağı bakmak yerine? Varolan umudumuz oradadır. Yörüngeli casus gözlerin ve silahların işgal ettiği göklerde değil, aşağıladığımız yeryüzündedir. Yukarıda değil, aşağıdadır. Gözlerimizi kör eden ışıkta değil, bizi besleyen karanlıkta, insanların insan ruhunu büyüttüğü yerdedir.’’ -Ursula K. Le Guin
Timeline 00/// Şu anda İSPARK tarafından otopark olarak işletilen Eski Salı Pazarı arazisi projelendirilmiş, inşaat çalışmaları başlamıştır. Ancak henüz başlamışken patlak veren, sonralarında ‘çevre krizi’ olarak isimlendirilecek olay Türkiye’nin en büyüğü olan inşaat sektörünü etkilemiş, Eski Salı Pazarı’na yapılması planlanan konut binaları ve araziye yol getiren inşaatlar yarım kalmıştır. Binalar cephelerinden çıplak, kaba iskeletiyle beklemektedir.
21. yüzyılda batı dünyası global marketteki rolünü hızlıca kaybetmiş, Amerika ve Avrupa ülkeleri ekonomik ve siyasal gücünü Çin, Hindistan, Japonya gibi ülkelere kaptırmayacak hamleler yapmakta geç kalmıştır. New York, Londra gibi batı ekonomisinin demirbaşı şehirler mülteci politikalarının idaresini yapamamış, bu eski süper-şehirler her zamankinden çok daha heterojen hayatlar yaşamaktadır. İstanbul bu durumdan etkilenen metropollerden biri olmuştur, bu politikalar şehir hayatını önemli bir şekilde etkilemiş ve etkilemeye devam etmektedir. Önü alınamayan atık yaratma alışkanlıkları iklim ve coğrafyaya geri dönüşü çok zor yaralar açmıştır, bu ‘çevre krizi’nin en önemli aktörleri bulunması güçleşen doğal kaynaklardır.
“(…) bir tür genel arşiv oluşturma fikri, bütün zamanları, bütün dönemleri, bütün biçimleri, bütün zevkleri bir yere kapama istenci, zamanın dışında yer alacak ve zamanın zarar veremeyeceği bir yer oluşturma fikri, kımıldamayacak bir yerde zamanın bir tür kalıcı ve sonsuz birikimini örgütleme projesi; tüm bunlar bizim modernliğimize aittir.” -Michel Foucault, “Başka Mekanlara Dair’’
Petrol yokluğu ile plastik üretimi neredeyse durmuş, küresel ısınma ve iklim değişikliği şehircilik anlayışlarında öncelik olmuştur. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, çok ani ve şiddetlice pratik etmeye başladığımız yer ve şehir pratikleri, günlük hayatın yetişilmesi imkansız hızı kendine çelme takmış, ‘çevre krizi’ olayları insanların başkaldırısına ve onlara dayatılanın inkarına vesile olmuştur. Bu farkındalık ile, toprağa ve onun doğru kullanımına özen gösterilmeye başlanmıştır. Toplumların bu dönemi atlatmasını kolaylaştıracak kişiler olarak bilim adamları, mühendisler ve şehir planlamacılar yeni binalar yapılmaması ve hassas topra��a daha fazla zarar verilmemesi için önlemler almaya başlamıştır. İstanbul’da öngörülen büyük deprem ve büyüyen nüfus gibi gerekçelerle mimari anlayışın sosyal dinamiklere ve iklime daha duyarlı olarak yeniden düşünülmesi gerekmektedir. Dünyaya haddimizden fazla zarar verdiğimiz konusunda artık çok daha fazla insan mutabıktır, dahası, insanoğlu çok geç kalmadan dünyasına sahip çıkmayı bir numaralı meşguliyeti haline getirmiştir.
Timeline01///
‘’(…) Michel Foucault’s 1967 lecture Of Other Spaces outlines his concept of the heterotopia, a sort of countersite which somehow contests or inverts the sets of relations by which spaces and sites in the rest of our world are constituted. Foucault claims that such sites are critical to functioning of the human imaginary and implies that without them a collapse into authoritarianism is inevitable. As he puts it at the end of the piece, after providing the example of the ship as a heterotopia par excellence, “without boats, dreams dry up, espionage takes the place of adventure, and the police take the place of pirates”.’’
Krizin global etkileri mimarların rolünü yeni binalar tasarlayan değil, terkedilmiş binaların yaşam döngüsünü tekrardan başlatacak kişiler olarak belirlemiştir. Yapılacak yeni yaşam alanları toprağa olabildiğince az dokunan ve toprakta halihazırda ayak izi olan yapılara eklenen mimariler olmalıydılar. Bu ek olma durumu İstanbul’un hafızasında halihazırda önemli bir pratiktir, çünkü İstanbul yüzyıllardır olan üzerine inşa eden bir şehir olagelmiştir.
Krizin yaraları sarılmaya ve dünya çok hızlı bir şekilde değişmeye devam ederken, İstanbul’un şehir yaşantısında ciddi değişimler olmaktadır. Dünyanın birçok ülkesinde devletler elektrikli araba dışında araba kullanılmasını yasaklamıştır, bu tasarının öncülü kuzey Avrupa ülkeleri olmuştur. Metropollerdeki nüfus artışı devam etmektedir ancak eskisine göre yavaşlamıştır, toplumdaki şehir algısı ciddi değişimlere uğramaktayken şehirler göç aldığı gibi göç vermeye başlamıştır (İstanbul özelinde bu ilk olarak 2017 yılında olmuştu).
Bunun en önemli nedeni olarak tarihçiler ve antropologlar, interneti ve internetin, herkesin her yerden ulaşabildiği bir kaynağa dönüşmesini göstermiştir. Dahası, metropol ve büyükşehirlerde milyonlarca insanın her gün yaşadığı ‘plaza hayatı’ insanların arzuladığı bir yaşam olmaktan çıkmış, ‘çevre krizi’ ve sonrasında toplumlarda gözlenen ‘başkaldırı hali’ ile bu plazalar boşalmaya başlamış, bu binalar şehirlerdeki yaşamını şehirdeki hayaletler olarak devam ettirmiştir. İnsanlar çalışmak için plazalara değil, birlikte var olabildikleri bir çatıya ihtiyaç duymakta, para kazanma ve işe gitme bir bilgisayar, bir masa ve bir kahve makinesi ile başarılabilir hale gelmiştir. Bazı insanlar bunu küçük şehirlere göç ederek aramış, İstanbul gibi metropoller şehir yaşantılarını ciddi derecede değiştirmeyi göze almıştır. Hala şehirlerde yaşayan insanlar çoğu yere giderken toplu taşıma gerekmediği zamanlarda yürümeyi ya da bisiklet kullanmayı tercih etmeye başlamıştır; metropollerin, plaza ve alışveriş merkezlerinin çözünümü ile insanlar kentsel sorunlarının en önemlisi olan insan ölçeğini hayatlarına geri sokmaya çalışmaktadır.
Şehrin diğer mekanları; çoğu otoyol, cadde ve sokaklar arabadan çok insan ve bisiklet trafiğine hizmet etmekte, devletin küçük ve ucuz yatırımlarıyla bazı kent parçalarında bisiklet ve yaya yolları insanların yaşam alanları arasında gerçek anlamda ağlar kurmakta, unutulmuş kent parçalarını ekonomik ve sosyal olarak şehre geri kazandırmaktadır. Bu kent parçaları ya eskisi kadar kullanılmayan otoparklar, ya da insanların içine girmeyi reddettiği plazaların dikili olduğu alanlardır. İnsanlar, elektrikli de olsa arabalarından vazgeçmemiş ancak şehirleşme pratikleri araba trafik ve egzozuna değil, insan vücuduna cevap verecek şekilde tasarlanmaya başlanmıştır.
Yavaşlayan ekonomik ve endüstriyel üretim sayesinde, Eski Salı Pazarı olarak bilinen arazide kazılmış beton yerini toprağa ve yeşile bırakmaya, endüstriyel atıklarla zehirlenen Kurbağalıdere suları kendi kendini temizlemeye başlamıştır. Bu alanın terkedilmiş halinden yararlanan insanlar arazide yarım kalan yapıların içerisine yerleşmeye başlamış, yarım kalan duvarlarını örmüş ve kendilerine geçici konutlar yapmıştır. Şehirdeki -yatayda betonarme, dikeyde ise demir-çelik olan- bir çok arazi benzer çözünmeler yaşamaktadır. Bunlar şehrin ve şehirlinin alışık olmadığı tanımsız arazilerdir ve yaşam döngüleri -mimar olmayan kişiler tarafından ve sayesinde- tekrardan başlamıştır.
Timeline02///
‘’And if we’re lucky, the result will be revivified town centers, and neighbourhood centers in our existing towns and cities. And by the way, our towns and cities are where they are and grew where they were because they occupy all the important sites. And most of them are still going to be there, although the scale of them are probably going to be diminished. We’re not going to be rescued by the hyper-car, we’re not going to be rescued by the alternative fuels. We have to do everything very differently. And we’re sleepwalking into the future. We’re not ready for what’s coming at us. Life in the mid-21st century is going to be about living locally. Be prepared to be good neighbours. Be prepared to find vocations that make you useful to your neighbours and to your fellow citizens.‘’
Modern zamanın en uzun ve etkili krizlerinden biri yavaş yavaş etkisini kaybetmeye başlamıştır. Toplum bu sürede edindikleri iyi alışkanlıkları devam ettirmeye kararlı görünmektedir, eskisine göre yapılı çevreyi çok daha iyi idare eden, kendi vücuduna ve doğanın sağlığına özen gösteren bir tutum içerisindedir. Devletler ekonomik yetilerini geri kazandıkça mimarlar ve şehircilerden, uzun bir süredir göz ardı edilmiş olan sosyal konut ve sağlıklı yaşam alanları istenmiştir. Bu konutlar hem yaşam, hem çalışma, hem de buluşma alanları olarak tasarlanmalıdır, interdisipliner çalışmayı, daha küçük çaplı şirket ve yatırımları öne çıkarmaktadır. Otomobil kullanım alışkanlıkları azaldıkça, bu mobilite eksikliği, çok daha fazla insanın evlerini ve çalıştıkları mekanı yakın tutmasına neden olmuştur. Bir yandan home-office çalışma pratiği verimliliğini kaybetmiş, insanlar birlikte iş yapacakları insanlarla beraber, evlerinden ayrı mekanlara ihtiyaç duymaktadır. Ev ve işyeri hala farklı mekanlardır, ancak her ikisi de 21. yüzyıl başındaki ölçeksiz hallerinden vazgeçmiştir. Şehirleşmenin en baştaki amacı insan sosyalliğinin en verimli şekilde mekansallaşması ise, plaza ve dev konutların buna cevap vermediği çok açıktır. Bu izotopik hal, şehirleşmenin bahsedilen tanımına terstir, ve yeni konut ve çalışma mekanları bu duruma açık bir başkaldırı niteliğindedir. Dolayısıyla bu yeni ‘ev’ ve şehir anlayışı insanoğlunun en biricik özelliklerinden sosyalleşme üzerine olmuştur. Dahası, bu interdisipliner ve opensource kültürün, internet gibi araçlarla birlikte insanların rutinlerini böylesine değiştirirken konut mimarisine girdileri de şu anda araştırılmalıdır. İnsanların asırlar önceki yaşama alışkanlıklarını andıran rutinlere geri dönüş vardır, insanlar yürüyebildikleri kadar uzaklara gidiyor ve çoğu zaman mahallelerinde vakitlerini geçiriyordur, dolayısıyla tüm ihtiyaçları yürüme mesafesinde yani mahallelerinde olmalıdır. Bu, yeniden, konut projelerine bir girdi olarak alınmıştır, çok farklı insanların farklı ihtiyaç ve tercihleri üzerinden oluşan yeni ve heterojen bir yaşama alanıdır. Bu heterojen durum, İstanbul’un niyeti olmadan becerebildiği progresiflikte ve kaotik estetiğinde tarihi boyunca gözlemlenebilir. İyi ve kötü yanlarıyla, İstanbul’da yaşam öncekinin halini çok fazla düşünmeden katman katman üst üste birikmiştir, altta kalan katmanlar zaman zaman ezilse de, veya yeni katmanlar hak ettiği değeri bulamasa da, birbirleriyle var olmayı öğrenmiş ve İstanbul’a eşi bulunmaz enerjisini veren yanlarından biri olmuştur.
Önceleri Eski Salı Pazarı olarak bilinen arazi, üzerinde yetişen yeşillik sayesinde kentin gözde mekanlarından biri olmuş, İstanbul gibi yoğun şehirlerde çok fazla karşılaşılmayan kontrolsüz yeşil mekan, artık kentliler tarafından ‘Çayır’ olarak isimlendirilmiştir. İlginçtir ki bu süreç 20. yüzyıl ortalarında bir kez daha yaşanmış ve Kadıköylüler buraya daha öncesinde de ‘Çayır’ ismini vermiştir. Burada uzun süredir kaçak bir şekilde, sağlıksız yaşamak zorunda kalmış insanları ev sahibi yapacak, topluma kazandıracak ve son yıllarda süregelen yeni ekonomik/sosyal modele uygun olarak tasarlanmış bir konut projesine başlanmıştır. Bu proje sadece burada uzun zamandır yaşayan insanları değil, atıl durumda bırakılmış iskeletleri de şehre geri kazandırmak niyetinde olmuştur. Bu projeyle birlikte kazanılan boş plaza ve konut mekanlarını şehre geri kazandırma pratiği uzun zamandır İstanbul coğrafyasını ve insan ölçeğini hiçe sayarak inşaa edilen gökdelenlerin bulunduğu onlarca arazi için bir prototip alınabilir. Bu yüzyılda asıl pratiği eskiyi dönüştürmek ve onun üzerine eklenmek olan mimarların bu binalarla yapmak istediği bu olmuştur; İstanbul’un daha önce birden çok kez yaptığı gibi insanları yerlerinden etmek değil, onların yıllardır burada inşa ettiği yaşam üzerine eklemlenmek. Aynı prensip ‘Çayır’ içinde geçerli olmuştur , bu yeni keşfedilmiş farkındalık ile insan eli değmemiş kent parçasına minimum müdahale ile, mimarlar yapıları toprağa gerekmedikçe temas etmeyecek şekilde tasarlamaya gayret etmiştir.
Timeline03/// To be continued?
1 note
·
View note
Text
Battle of the Mall(?)
There was a debate on the social regarding what is the best mall, which is very Klang Valley centric, because you know, we have so many malls. Me on the other hand, I dont really have a strong feeling towards mall haha. I guess probably because I dont do window shopping as much. Most of my stuff and outfit before was bought at Jusco or Giant. And that is not really a mall. Haha but foreal even buku kertas lukisan I bought at Giant. So to me, a mall is just huh, a mall. But of course lah there's a preferability so here my not so rate on it.
Wangsa Walk LOL new KL people will say mende wangsa walk, what got but haha it was a pretty famous hangout place back when I was in high school. It got wayang, arcade, takoyaki, rotiboy, boiling. And it a pretty smol mall too, so no need that many of walking. Haha sure takde hnm but kamon, your taste is HnM?!
Mid Valley Honestly, this is like an upper mall to me. Because it kinda big and have so many shops even one I rarely see. As a kid, me veryyy jarang go here. But during my study, hmmm wait even then I only go if nak tengok wayang je. And it accessible by KTM, so yeah thats that.
IOI Putrajaya Honestly....haha I dont like this mall. It so cracy big kinda make me headache if I need to go here everyday. Even go there every month pun, I feel overwhelmed. But I do have some fun memories lah. Though,,,yeah so big. Got LUSH, tapi gue takde duit tak beli lebih2 huhuhuhuhuhu. OHH one more reason tak suka isparking mahal!! sekali masuk RM2 on weekdays, weekends is RM4! crazy. Tengok wayang je will cost you RM8 on parking alone!!! ughhhh
Alamanda I like Alamanda. If I could, Alamanda >>>IOI.
Setapak Sentral Known as KL Festival before. It's....okay. If I live nearby, maybe would go there more. Jalan in Setapak is not very fun to drive though.
OneUtama I am not....OG or TTDI enough to comment. It's a vverryyy rare place I go. Like VERYY. I have no reason to go there and yeah, nothing. If want to talk about layout, yeah it's big, but I was not there enough to familiar with the place. So cam.....okay. Oh one point is, probably tiket parking murah. haha I went tengok wayang on sunday, only paid RM2! so cam eh cun giler
Sunway Pyramid A...fancy mall to me. Haha maybe because the pyramid so gahh one. And the interior also fancy, wow extra. But not a every day/month/year mall to me. No comment
Publika I...honestly like Publika. Hahahha maybe because not me who drive here. yeah, the level thing is confusing, but only if you take lift. If escalator, cam okay kot. It's a fancy place, like very jarang to see if crowd CROWD. So not very overwhelmed. The architecture and surrounding are nice too, to walk around. It probably the nearest fancy mall I go compared to OU or sunway
Sunway Putra Only go if I want to stop for a bit by LRT and omw to home. Yes escalator layout is stupid. It's actually the most basic and boring mall.... like all mall is boring, but this is the OG template.
SOGO Such an OG shopping only mall. Probably most visited mall by me.
Melawati Mall So annoyingly big and huge looking. (yes grammarly this is a wrong sentence but you get my point aite)
Kip Mall, Bangi Good sebab no need bayar parking. My go to alone 'healing' place (LMAOO Pleasee I hate this word ahahah I only say it ironically). Actually, sebab ada Jalan Jalan Japan je.... The Mr DIY outlet here no likey. The layout is memanjang, so need to jalan sampaiii ke hujung penjuru to buy stuff usually. Got KFC, Watsons, Guardian, Supermarket, kedai jam and tailor. Something for everyone lah I would say.
Evo Mall, Bangi No likey tapi got Sushi King, Aeon, Gigi Coffee and AnW. Besar, tapi dalam kosong. seDIHH. Parking rate is weird.
KLCC Good hangout place. Always, crowded lol.
Subang Parade No idea. My friend like it though.
0 notes
Text
Alo Taksi İlhalesi
İhale’de Neler Oluyor? İstanbul’da bir cok taksinin dâhil olacağı Alo Taksi ihalesini 6 milyon lira teminat ile İsrailli Verifone kazandı. İhale sözleşmesinde suç unsuru bulunduğunu ve haksızlık yapıldığını iddia eden Günaydın Turizm Yönetim Kurulu Başkanı Emir Günaydın, ihaleye yargı yolu ile müdahil olacaklarını açıkladı. İstanbul ’da 18 bin taksinin dahil olacağı Taksi Yönetim Sistemi (Alo…
View On WordPress
#(BTK) Alo 134#Alo 134#Başar Soft#BTK#Çavuşoğlu Otomotiv & Taksinet Aş#ÇEVTEM (Albayrak Grubu)#Havalimanı Taksi Koop.#ibb#Innova (Türk Telekom-Avea Grubu)#İSPARK#Kent Oto#KVK#Shell#Turkcell#Verifone#Vodafone
0 notes
Link
Sayıştay'ın raporuna göre; İBB'ye bağlı İSPARK 2021 yılında 21 milyon 724 bin lira zarar etti. Türk Ticaret Kanunu'na dikkat çekilen raporda şirketin iflasını isteyeceği kaydedildi.
0 notes
Text
2 notes
·
View notes