Tumgik
#ilişki uyum testi
ruhsalseyler · 9 months
Text
aşk testi
0 notes
karaca2508-blog · 10 months
Text
Stresle Mücadele
Tumblr media
Stresle Mücadele, psikososyal risklerden kaynaklanan fiziksel, davranışsal ve psikolojik sorunlar göz önünde bulundurulduğunda konuyla, bireysel ve kurumsal olarak mücadele edilmesi gerektiği unutulmamalıdır
Stresle Mücadele
Günümüz dünyasında bilgi çağına geçişin hızlanması, üretim ve müşteri ilişkilerinde yaşanan rekabetin etkin hale gelmesi, nitelikli işgücüne olan talebin artması, yenilik ve değişimin her alanda var olan sistemlerin yapı ve yönetim biçimlerini etkilemesi gibi faktörler iş yaşamını derinden etkilemektedir. Böyle bir ortamda çalışanlar, hızlı hareket etme zorunluluğu duymaları, değişime uyum sorunları yaşamaları veya kapasitelerinin üzerinde bir iş yükü ile karşı karşıya kalmaları gibi nedenlerden dolayı yoğun bir iş stresine girebilmektedirler. İş stresi, kişilerin iş ilişkilerinden doğan ve insanı normal fonksiyonlarından alıkoyan değişiklikler getiren bir durum olarak da tanımlanmaktadır. Stres; fiziksel ve psikolojik rahatsızlıkları hızlandırabilmekte, iş tatminsizliği ve performans sorunlarına neden olabilmekte, çalışanların işten ayrılmasını ve devamsızlığını artırabilmekte, depresyon ve kaygı yaratabilmekte ve çeşitli fiziksel rahatsızlıklara yol açabilmektedir. Stresle ilgili birçok rahatsızlık işyerlerinde motivasyonun kaybolması, işi yavaşlatma, performansın değişmesi, üretkenliğin azalması, çeşitli hastalıklar ve ölüm gibi sonuçlar doğurabilmektedir. İş Güvenliği Samimiyet Testi Stresin Belirtileri Stresle ilgili belirtiler; fiziksel, duygusal, zihinsel ve sosyal olmak üzere 4 grupta toplanabilir; - Fiziksel Belirtiler - Baş ağrısı - Düzensiz uyku - Sırt ağrıları - Çene kasılması veya diş gıcırdatma - Kabızlık, ishal ve kolit - Döküntü - Kas ağrıları - Hazımsızlık - Ülser - Yüksek Tansiyon - Kalp krizi - Aşırı Terleme - İştahta değişiklik - Yorgunluk veya enerji kaybı - Kazalarda artış - Duygusal Belirtiler - Kaygı veya endişe - Depresyon veya çabuk ağlama - Ruhsal durumun hızlı ve sürekli değişmesi - Asabilik - Gerginlik - Özgüven azalması veya güvensizlik hissi - Aşırı hassasiyet veya kırılganlık - Öfke patlamaları - Saldırganlık veya düşmanlık - Duygusal olarak tükendiğini hissetme - Zihinsel Belirtiler - Konsantrasyon ve karar vermede güçlük - Unutkanlık - Zihin karışıklığı - Hafızada zayıflık - Aşırı derecede hayal kurma - Tek bir fikir veya düşünceyle meşgul olma - Mizah anlayışı kaybı - Hatalarda artış - Muhakemede zayıflama - Sosyal Belirtiler - İnsanlara karşı güvensizlik - Başkalarını suçlamak - Randevulara gitmemek veya çok kısa zaman kala iptal etmek - İnsanlarda hata bulmaya çalışmak ve sözle rencide etmek - Haddinden fazla savunmacı tutum - Birçok kişiye birden küs olmak - Konuşmamak Stres Yönetimi
Tumblr media
Stres, bireyle çevresi arasındaki ilişki sonucu ortaya çıktığından; stresin olumsuz etkilerini önlemek bir anlamda çevreyi kontrol edebilmekle mümkün olabilecektir. Bu kapsamda öncelikle; stres nedenlerini ortadan kaldırmak ve/veya kontrol altına almak, ikinci olarak stresin etkilerini yok etmek ve üçüncü olarak ise bireyleri streslere karşı daha güçlü kılarak, dirençlerini arttırmak gerekmektedir. Kurumsal düzeyde stresle başa çıkmada yöneticiler ve çalışanlar genellikle “sorun odaklı” ya da “duygu odaklı” yaklaşımlardan birisini tercih etmektedirler. Sorun odaklı yaklaşım, stresin kaynakları üzerinde odaklanmayı önermekte ve diğerine göre daha etkin bir yaklaşım olarak kabul görmektedir. Bu yaklaşımı izleyenlerin daha iyimser ve stresle başa çıkmada daha başarılı oldukları görülmektedir. Duygu odaklı yaklaşım ise, genellikle, stresin kaynaklarından daha çok, olayın iyi yönleri üzerinde odaklanmayı ve “Daha kötüsü de olabilirdi!”, “Her işte bir hayır vardır!” gibi düşüncelerle stresle baş etmeyi tavsiye eden bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir. Stresle Mücadelede Kurumsal Aşamalar Kurum yönetimi öncelikle çalışanları strese sürükleyen stres kaynaklarını bulmak durumundadır. Her kurumun yapısı, kültürü ve özellikleri farklı olacağından stres kaynakları da kendi içerisinde farklılık gösterebilecektir. Kurum, stres kaynaklarını azaltmak ve yok etmek konusunda kendi geliştirdiği yöntemleri ve stratejileri çalışanlarla paylaşmak durumundadır. Çünkü çalışanlara stresle mücadele deneyimi kazandırmak ancak onları da bu sürece katmakla mümkün olabilecektir. Diğer taraftan kurum yönetimi stresin sonuçları konusunda çalışanlarla sürekli iletişim halinde olmalı ve gelişmelerden onları haberdar ederek daha etkili stresle mücadele tekniklerine ulaşmada sürekli değişiklikler yapmalıdır. Stresle Mücadele Aşamaları - Stres kaynaklarını teşhis etmek - Stres kaynaklarını azaltmak ya da yok etmek - Çalışanlara stres deneyimi kazandırmak - Çalışanlara stresin sonuçları hakkında bilgi vermek - Stresle mücadelede daha etkili olmada yardımcı olmak   Stresin Yol Açtığı Sorunlar Psikososyal risk faktörlerinin içinde yer alan stres kavramının sadece psikososyal nedenlerle oluştuğu düşüncesi yanlıştır. İşyerinde stres, psikososyal nedenlerle oluşabileceği gibi fiziksel, kimyasal ve biyolojik risk faktörlerinin etkisiyle de oluşabilmektedir. Örneğin; kişinin içe kapanık bir kişilik özelliğine sahip olması nedeniyle diğer çalışanlarla iyi bir iletişim kurmakta başarısız olması strese neden olabilirken; işyerinde fiziksel (gürültü, titreşim vb.), kimyasal (patlama, zehirlenme vb.) ve biyolojik (bulaşıcı hastalıklar vb.) risk faktörlerinin varlığı da strese neden olabilir. Dolayısıyla işyerinde fiziksel, kimyasal ve biyolojik risk faktörleri de psikososyal risk faktörlerinin ortaya çıkmasına neden olabilir. İşyerinde fiziksel, kimyasal ve biyolojik risk faktörlerinin varlığı çalışanda psikolojik bozukluklara, çalışma ortamında psikososyal sorunlara ve psikopatolojik bozukluklara yol açabilir. Örneğin; şapka sanayiinde civanın çalışanlarda psikoza neden olduğu saptanmış ve “çılgın şapkacı psikozu” olarak isimlendirilmiştir. Fiziksel Sorunlar Psikososyal riskler; hormonal sistemi etkileyerek dolaşım, solunum, sindirim, kas-iskelet ve bağışıklık sisteminde birçok rahatsızlığın oluşmasına neden olabilmektedir. Bu hastalıklar şunlardır: - Dolaşım Sistemi, Kalp ve Damar Sistemi Hastalıkları: Çarpıntı, kalp atım sayısında düzensizlik ve artış, göğüs ağrısı, hipertansiyon - Sindirim Sistemi Hastalıkları: Aşırı yeme, iştah kesilmesi, hazımsızlık, gastrit ve ülser gibi mide hastalıkları, kabızlık, kolit - Bağışıklık Sistemi Hastalıkları: Bağışıklık sisteminin zayıflaması ve bulaşıcı hastalıklara yakalanma riskinin artması - Üreme Sistemi Hastalıkları: İktidarsızlık vb. - İç Salgı Bezleri Hastalıkları: Tiroid salgısının artması, şeker hastalığı - Kas İskelet Sistemi Bozuklukları: Kireçlenme, kas gerilmesine bağlı hastalıklar, migren, kronik baş ağrıları - Deri Hastalıkları: Kurdeşen, egzama, sedef hastalıkları, saç ve kıl dökülmesi Davranışsal Sorunlar - Madde bağımlılığı: Alkol alma eğilimi stresin en çok görülen davranışsal sonucudur. Günlük sorunlardan kurtulmak için başvurulan ve geçici bir rahatlık veren alkol kullanımı zamanla artmaktadır. Bu kişilerde alkol kullanımı bağımlılık haline gelmektedir. Aynı durum sigara, uyuşturucu ve aşırı yemek için de söz konusudur. - İşe devamsızlıkta artış: Çalışanlar psikososyal risklerin ortaya çıkardığı olumsuz sonuçlarla başa çıkabilmek için, hafif baş ağrısı veya baş dönmesini bile yeterli neden olarak görüp işe gitmeyerek psikososyal risklerin etkilerinden uzaklaşmaya çalışırlar. Psikolojik Sorunlar - Konsantrasyon güçlüğü: Konsantrasyon güçlüğü kişinin belli bir iş veya eylem üzerinde zihinsel olarak belli bir süre odaklanamamasıdır. Kişi yaptığı işe kendini veremez, başka şeyler düşünür. - Huzursuzluk: İnsanda tuhaf durumlarda oluşan duygulanım durumudur. Yaşama dair oluşan olumsuz tavırlar ve içten yükselen bir sıkıntı huzursuzluk durumunu oluşturur. - Karar vermede güçlük: Çalışan psikososyal risklerin oluşturduğu olumsuz  durumlar karşısında neye, ne zaman, nasıl karar vereceği konusunda problemler yaşar. - Uyku bozukluğu: Uykuya dalamama ve gece boyunca uykuyu sürdürmede zorlanma, normalden daha erken uyanma, gün boyunca yorgun olma, gündüzleri aşırı uyku eğilimi ve kısa süreli uyku atakları uyku bozukluğunu oluşturur. - Tükenmişlik: Tükenme, çalışanın enerjisinin tükendiği, giderek duygu, düşünce ve davranışlarında değişimin ortaya çıktığı bir aşırı yüklenme durumudur. - Depresyon: İşin sürdürülebilmesi için isteğin bastırılması ve sıkıntıya direnilmesi sıklıkla depresyona yol açar. Depresyon iş ile ilişkili en önemli akıl sağlığı sorunudur. İşe bağlı psikososyal risk faktörlerinin pek çoğu depresyona yol açabilir. - Anksiyete: Aşırı iş yükü, hızlı tempo, son teslim tarihi baskısı, çalışanın işini denetleyememesi ile çalışanın kalıtımsal, gelişimsel ve kişilik yapısı etkileşerek sorun ortaya çıkarır. Kurumsal Sorunlar İşyerindeki yönetici ve çalışanların yoğun ve sürekli olarak psikososyal risklerin oluşturduğu olumsuz durumlara maruz kalmaları; kalite, üretim ve verimlilik sorunlarına, çalışanlarda tatminsizliğe ve moral kaybına, yöneten ve yönetilenler arasında uyumsuzluğa neden olabilir. Psikososyal risklerin neden olduğu verim kaybı, işe devamsızlık, sağlık harcamalarındaki artış, hırsızlık ve sabotaj, yol açtığı sakatlık ve erken emeklilik ödemeleri nedeniyle işyerlerine önemli bir maddi yük getirmektedir. Verimsizlik ve performans düşüklüğüne yol açan psikososyal risklerin, gerek çalışanlara gerekse işyeri yönetimine çok ağır bedeller ödettiği bilimsel bulgularla ortaya konmaktadır. Diğer taraftan psikososyal riskler, çalışanların psikolojik rahatsızlıklar yaşamalarına, hasta olmalarına hatta yaşamlarını kaybetmelerine bile yol açabilmektedir. Görüldüğü üzere işyerinde psikososyal risklerin varlığı, bir yandan işyerlerinde üretim ve verim kayıplarına, diğer yandan sağlık harcamalarının artmasına neden olmaktadır. Bireysel açıdan bakıldığında ise kısa ve uzun süreli hastalıklara neden olabilen psikososyal riskler, kişilerin yaşamlarını yitirmesine dahi neden olabilir. Sonuç olarak psikososyal risklerden kaynaklanan fiziksel, davranışsal ve psikolojik sorunlar göz önünde bulundurulduğunda konuyla, bireysel ve kurumsal olarak mücadele edilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Read the full article
0 notes
mistikyol · 3 years
Text
Tumblr media
AŞK ÇİZGİSİ KİŞİLİK TESTİ #mistikyol
EŞİT: İlişkileri ciddiye alan ve uzun vadeli düşünen bir yapınız var. Mantığa dayalı ilişkiler kurmayı tercih edersiniz. Güvenilir ve sadıksınız. Karşınızdaki kişiye uyum göstermekten ve ona göre şekil almaktan hoşlanırsınız. Bu anlamda aşkta ideal bir uzun yol arkadaşısınız diyebiliriz.
SOL TARAF AŞAĞIDA: Kendiniz gibi olgun ve bilge kişilerle ilişki kurmayı tercih edersiniz. Aşkta duygularını rahatça gösteren ve başkaları ne der diye düşünmeden hareket edebilen bir yapınız var. Altıncı hissiniz çok güçlü ve bu durum ilişkilerde hep iç sesinizi dinlemeniz gerektiğini gösteriyor. O zaman nadiren hata yaparsınız.
SOL TARAF YUKARIDA: Ciddi ilişki kurmadan da pek çok aşk deneyimi yaşayabilen bir yapınız var. Aşkı hayatının merkezine koymadan da mutlu olabilen birisiniz. Sonunda o kişiyi bulduğuna inandığınızda ise ona bağlanır ve kolay kolay ayrılmazsınız. Yabancı kültürlere yakınlık duyabilirsiniz ve eşinizi bu şekilde seçebilirsiniz. Kendine güvenen ve bağımsız bir kişiliğiniz var.
5 notes · View notes
aileterapisi · 6 years
Photo
Tumblr media
Değerli #Veliler #Anne #Babalar! Yakında #okullar açılıyor. #ilkokul çocuğunuzun #hayatında en #önemli aşamalardan birisidir, peki çocuğunuz okula başlamaya hazır mı? #Hangi yönlerini geliştirmeye ihtiyacı var? Hangi yönlerini desteklemelisiniz? Evde ve #okulda ne tip çalışmalar çocuğunuzun zihinsel gelişimini destekler? Bu #soruları cevaplamada Psikoloji Merkezi'mizin "#PsikolojikDanismanlik merkezinde" uzman #klinik #psikologlar ımız sizleri bekliyor. Bilgi ve #randevu için 0216 3476003 #istanbul psikoloji #acibadem #psikoloji #koşuyolupsikoloji #kadiköypsikoloji #mylifepsikoloji #GultenDemirdoven #EkremCulfa #Aile #Evlilik Danışmanı ve ilişki terapisti Okula hazırlık kriterleri FİZİKSEL SAĞLIK VE MOTOR GELİŞİM Okula başlayan çocukların genel sağlık durumlarının iyi olması akademik, sosyal ve duygusal gelişimini olumlu yönde etkiler. SOSYAL VE DUYGUSAL GELİŞİM Sosyal ve duygusal becerilerinin gelişmesi çocuğun mutlu bir okul hayatı yaşaması ve sürdürmesinde çok önemlidir. DİL GELİŞİMİ Dil gelişimi yaşına uygun olan çocuklar, okul hayatında daha başarılı olurlar. Arkadaşlık ilişkilerinde dil önemli bir faktördür. BİLİŞSEL GELİŞİM ÖZELLİKLERİ Bilişsel gelişimi yaşına uygun çocuklar, öğrenmeye daha açık ve meraklıdır. Okuldaki akademik çalışmalara daha kolay ve çabuk uyum gösterirler. ÖĞRENMEYE KARŞI TUTUM Her öğrencinin öğrenmeye karşı olan tutumu, öğrenme merakı ve öğrenme tarzı birbirinden farklıdır. #ÖZBAKIM BECERİLERİ Çocuğun öz bakım becerilerini kazanması okula başlamasını etkileyen en önemli faktörlerden biridir #Okul #olgunluğu #Testi #Randevu #Telefonu 05333738123
2 notes · View notes
yasamkocu · 6 years
Photo
Tumblr media
Değerli #Veliler #Anne #Babalar! Yakında #okullar açılıyor. #ilkokul çocuğunuzun #hayatında en #önemli aşamalardan birisidir, peki çocuğunuz okula başlamaya hazır mı? #Hangi yönlerini geliştirmeye ihtiyacı var? Hangi yönlerini desteklemelisiniz? Evde ve #okulda ne tip çalışmalar çocuğunuzun zihinsel gelişimini destekler? Bu #soruları cevaplamada Psikoloji Merkezi'mizin "#PsikolojikDanismanlik merkezinde" uzman #klinik #psikologlar ımız sizleri bekliyor. Bilgi ve #randevu için 0216 3476003 #istanbul psikoloji #acibadem #psikoloji #koşuyolupsikoloji #kadiköypsikoloji #mylifepsikoloji #GultenDemirdoven #EkremCulfa #Aile #Evlilik Danışmanı ve ilişki terapisti Okula hazırlık kriterleri FİZİKSEL SAĞLIK VE MOTOR GELİŞİM Okula başlayan çocukların genel sağlık durumlarının iyi olması akademik, sosyal ve duygusal gelişimini olumlu yönde etkiler. SOSYAL VE DUYGUSAL GELİŞİM Sosyal ve duygusal becerilerinin gelişmesi çocuğun mutlu bir okul hayatı yaşaması ve sürdürmesinde çok önemlidir. DİL GELİŞİMİ Dil gelişimi yaşına uygun olan çocuklar, okul hayatında daha başarılı olurlar. Arkadaşlık ilişkilerinde dil önemli bir faktördür. BİLİŞSEL GELİŞİM ÖZELLİKLERİ Bilişsel gelişimi yaşına uygun çocuklar, öğrenmeye daha açık ve meraklıdır. Okuldaki akademik çalışmalara daha kolay ve çabuk uyum gösterirler. ÖĞRENMEYE KARŞI TUTUM Her öğrencinin öğrenmeye karşı olan tutumu, öğrenme merakı ve öğrenme tarzı birbirinden farklıdır. #ÖZBAKIM BECERİLERİ Çocuğun öz bakım becerilerini kazanması okula başlamasını etkileyen en önemli faktörlerden biridir #Okul #olgunluğu #Testi #Randevu #Telefonu 05333738123 https://www.instagram.com/p/Bm_5bBFn1zg/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1abnpcnwa449o
2 notes · View notes
ketomanlife · 5 years
Text
Tumblr media
Açlık kan şekeri düşük karbonhidrat veya ketoda daha mı yüksek?
Bilmeniz gereken beş şey
By Anne Mullens
Geçtiğimiz baharda, keto diyetinde 18 aylık büyük bir başarıdan sonra, açlık kan şekeri ev glikoz monitörümde aylarca ilk kez test ettim. Sonuç beni şok etti.
2015 sonbaharında diyabet ön tanısı aldığımda ketonları da test eden cihazı satın almıştım. Düşük karbonhidratlı keto yemeye başladığımda kanımı düzenli olarak test ettim. Yakında açlık kan şekeri bir kez daha sağlıklı aralıktaydı. Her gün optimal ketozis içindeydim. Sadece bu da değil, 5 kg kaybettim ve fantastik hissettim - açlık veya istek olmadan enerji dolu. Çok geçmeden, ne yediğimi ya da ne yaptığımı temel alarak sayacın sonuçlarını tahmin edebildim. Ölçüm cihazını kaldırdım ve mutlu, sağlıklı keto hayatımla devam ettim.
Doktorum bu bahar bazı laboratuvar testleri yaptırmamı istedi. ölçüm cihazını tekrar çıkardım. Hiçbir sağlık şikayetim yoktu,mükemmel tansiyonum ve stabil kilom olmasa da, kolesterolüm, lipitlerim, HbA1c ve açlık glikozumun keto diyetimde nasıl bir performans gösterdiğini görmek istedi ve açıkçası ben de merak ettim.
Ölçüm cihazımın laboratuvar sonuçlarına karşı doğruluğunu kontrol etmek için, test sabahı saat 07: 30'da kliniğim dışında arabamda oturdum ve parmağımı deldim. 4.7 ya da 4.8 mmol / l (85 mg / dl) hoş bir açlık kan şekeri (FBG) görmeyi bekliyordum.
5,8 oldu! (103 mg / dl). Ne? Testlere inanmadım ve eve gittim - doktorumun beni uyarmasını istemedim.
Ertesi sabah tekrar test ettim: 5.9! (104). Huh ???
Önümüzdeki iki hafta boyunca her sabah test yaptım. Ne yaparsam yap, FBG'm yine diyabet öncesi aralık olan 5.7 ila 6.0 (102 ila 106 mg / dl) arasında olacaktı.
Huzursuz bir uykudan bir sabah sonra bile 6.2 mmol / l (113 mg / dl) idi. Fakat ketonlarım hala en uygun 1.5-2.5 mmol / l idi. Hala yağ yakıyordum, glikoz değil. Yemeklerden sonra kanımı test ettiğimde, glikozum neredeyse hiç hareket etmedi. SugarStats'a girdiğim grafiklerim neredeyse düz bir çizgiydi , FBG günün en yüksek okumasıydı, herhangi bir yiyecekten 12 ila 14 saat sonra.
Ne oluyordu?
Birçok kişi “Düşük karbonhidratta açlık kan şekeri neden daha yüksek?” Diye soruyor. Düzinelerce ketojenik ve paleo forumunda bu konuda tartışmalar var. Bazı bilgiler, asılsız iddiaları kullanarak , düşük karbonhidratlı bir diyetin, diyabeti tersine çevirmek yerine tetikleyebileceğinden korkuyor . Forumlardaki bazı posterler keto diyetinden çıktıklarını bile söylüyorlar çünkü yüksek FBG'leri onları çok korkuttu.
Ama korkmayın. Tıbbi literatürü araştırdık ve önde gelen uzmanlarla görüştük. İşte bilmeniz gerekenler:
1. Rahatlayın, bu normal - buna “adaptif glikoz koruyucu” deniyor.
Sarah Hallberg, “Uzun süre düşük karbonhidrat yapan insanlarda, çoğunluğun açlık kan şekerinin günün en yüksek değeri olduğunu göreceğini kesinlikle görüyoruz” diyor. “Aslında kan şekeri ile ilgili sorunları yok. Gerçekten iyi gidiyorlar. Ancak 24 saatlik kan şekeri günlüğüne bakıyorsanız, sabahları yüksek bir ilk şey ve daha sonra gün boyunca sürekli bir düşüş göreceksiniz, yemeklerden sonra bile büyük geziler [glikoz seviyelerinde] olmadan. ”
Bilimsel adı “fizyolojik insülin direnci” dir ve “patolojik insülin direncinden” farklı olarak iyi bir şeydir.
Jason Fung , Dr. Ted Naiman ve Ivor Cummins'ten düzenli ziyaretçilerin bileceği gibi, “patolojik” insülin direnci , glikozu aşırı doldurulmuş hücrelere zorlamaya çalışan daha yüksek ve daha yüksek insülin - hiperinsülinemi düzeylerinden kaynaklanmaktadır. Bu insülin direnci tip 2 diyabet, polikistik over sendromu ( PCOS ) ve diğer kronik durumların belirgin bir özelliğidir .
Öyleyse fizyolojik insülin direncini “adaptif glukoz koruyucu” olarak adlandıralım, karışıklığın azaltılması için birçok kişi tarafından önerilen bir isim. Dr. Ted Naiman bunu “glikoz reddetme modunda” kaslar olarak tanımlıyor.
Ketojenik diyete geçmeden önce, kaslarınız enerji için kandaki glikozu emmek ve kullanmak için başlıca bölgelerdi. Bununla birlikte, uzun süreli keto diyetinde, artık yakıt olarak yağ tercih ediyorlar. Bu nedenle kaslar, insülinin enerji için hücrelere şeker getirme hareketine direniyor, özünde şöyle diyor: “Artık şekerinizi istemiyoruz veya buna ihtiyacımız yok, bu yüzden hareket ettirin.” Bu nedenle, kanda dolaşan hafif yükselmiş, ancak genellikle stabil glikoz.1
Diyetinizde şeker ve sadece yapraklı sebzeli karbonhidrat tüketmediğinizde bu glikoz nereden geliyor? Glikoneogenez yoluyla karaciğeriniz - proteinlerden laktat, gliserol ve glikojenik amino asitler gibi karbonhidrat olmayan kaynaklardan glikoz oluşturulması. Yüz binlerce yıllık bayram ve kıtlıklarla homo sapiens alan doğal bir koruyucu işlemdir.
Jeff Volek, “Diyet karbonhidrat için önemli bir gereklilik yoktur, çünkü insanlar düşük karbonhidrat mevcudiyetine uyum sağlama konusunda güçlü bir kapasiteye sahiptir” diyor. Keto-uyarlanmış bir kişinin karaciğerinde şunları not eder: “keton üretimi, beynin birincil enerji kaynağı olarak glikozun yerini değiştirmek için önemli ölçüde artarken, yağ asitleri iskelet kası için enerjinin çoğunu sağlar. Glukoneogenez yoluyla karbohidrat olmayan kaynaklardan glikoz üretimi, glikolize bağımlı [enerji için şeker kullanarak] birkaç hücre için karbon sağlar. ”2
Kan şekeri sabahları neden en yüksek? Bu durum şafak fenomeni , kortizol, büyüme hormonları, adrenalin ve karaciğere enzim glukagon nabız yükselmesi ve gün için hareketli zaman - Gerek glikoz o hücreler için glukoneogenezi teşvik edilmesi.
“Vücudunuz size kahvaltı yapıyor” diyor, ortak fenomeni tartışan bir yazı - kaslarınız yağa adapte olduğunda bunu istemiyorlar.
HbA1c testi kırmızı kan hücreleri üzerinde sıkışmış glukoz moleküllerinin sayısı sayılarak önceki üç ay içinde kandaki ortalama glikoz seviyesini tahmin etmektedir. Düşük karbonhidratlı bir diyette HbA1c neredeyse her zaman FBG'nin önerdiğinden daha düşük olacaktır, bu da iyi glikoz kontrolünün veya tip 2 diyabetin o birey için bir sorun olmadığını gösterir.
2. İnsülin düşük - önemli bir fark
Naiman'ın yakın zamanda yayınladığı gibi , açlık insülini test etmeden sadece açlık kan şekerini test etmek size çok az şey söylüyor. Çünkü iki kişi tam olarak aynı açlık kan şekeri seviyelerine sahip olabilir ve çok farklı dolaşımdaki insülin seviyelerine sahip olabilir.
Her şey glikoz ve insülin arasındaki ilişki ve birlikte nasıl çalıştıklarıyla ilgilidir. Buna insülin direncinin veya HOMA-IR'nin homeostatik model değerlendirmesi denir. İsim ağız doludur, ancak sadece vücudun temel sistemlerini daima dengede veya homeostaz adı verilen bir dengede tutmaya çalıştığı anlamına gelir. İnsülin, kan şekeri düzeylerini, yani homeostazda sabit tutmak için glikoza karşı çalışıyor.
Bir kişide - örneğin pre-diyabet, tip 2 diyabet veya polikistik yumurtalık sendromu olan biri - insülin zamanla sadece kan şekerini nispeten sabit tutmak için daha yüksek ve daha yüksek miktarlarda palslanabilir. Açlık kan şekeri hala normal aralıkta olsa da, orada tutmak için artan miktarda insülin alıyor. İnsülin direnci geliştikçe ve insülin kan şekerini düşürmek için giderek etkisiz hale geldikçe, kan şekeri nihayetinde çok yükselecektir.
İkinci bir kişide - birkaç aydır keto diyetinde olan ve şimdi enerji için yağ yakan biri - glikozu stabil tutmak için pankreas tarafından sadece küçük miktarlarda insülin üretiyor. Bu nedenle, artık insüline dirençli değilsiniz, çok insüline duyarlısınız ve glikozu kontrol altında tutmak için sadece az miktarda insüline ihtiyacınız var.
Naiman'ın grafiği, açlık kan şekerinizi ve açlık insülininizi biliyorsanız, HOMA-IR denklemi size insülin duyarlı veya insüline dirençli olduğunuzu söyleyebilir. Açlık kan şekeriniz 5.7 (103) ise ve insülininiz de 12 μU / mL'nin üzerindeyse, insüline dirençli ve tip 2 diyabet yolundasınız. Kan şekeriniz 5.7 ise, ancak açlık insülininiz 9 μU / mL'nin altındaysa, insülin duyarsınız ve muhtemelen düşük karbonhidratlı bir diyetten glikoz reddetme modundasınız.
Çoğu doktor, açlık kan şekeri testi ile henüz açlık insülini kontrol etmemektedir. Genellikle bunu istemelisiniz.
3. Kortizol ve kan şekeri üzerindeki etkisini kavrar
Hepimiz stresli hayatlar yaşıyoruz, ancak bazılarımız stresimizi azaltmak veya bırakmak için daha zor zamanlarımız var. Bu gerçek, huzursuzluk, zayıf uyku, uykusuzluk veya kaygı veya sürekli gerginlik duygularında ortaya çıkabilir. Kortizol, “savaş veya kaç” fizyolojik tepkisine aracılık eden stres hormonudur. Ve glikoz seviyelerimizde doğrudan bir etkisi vardır.
2016'da en çok satan Obezite Kodunda stres hormonu hakkında bütün bir bölüm yazan Dr. Jason Fung, "Uzun süreli kortizol stimülasyonu kan şekeri seviyelerini yükseltir" diyor .içinde , adrenal bezlerden salınan kortizolün, vücuda, algılanan bir tehdide hazırlanmak için glikoz salgılaması için nasıl bir mesaj gönderdiğini ve karaciğerde glukoneogenezi spirdeler. Tarih öncesi zamanlarda, bu glikoz enerjisi dalgalanması genellikle savaşmaktan veya tehditten kaçmak için kullanıldı. Ancak günümüzde, genellikle stres strese girmez, enerji kullanılmaz, bu da daha uzun glikoz seviyelerine (ve onu düşürmeye çalışmak için daha yüksek insülin seviyelerine) yol açabilir.
LowcarbRN sitesinde blog yazan düşük karbonhidratlı bir diyabet eğitimcisi olan ABD hemşiresi Kelley Pound, çeşitli yiyeceklerin ve uyaranların gün boyunca kan şekerini nasıl etkilediğini görmek için her 5 dakikada bir kan şekerini test eden sürekli bir glikoz monitörü kullanıyordu. Düşük karbonhidrat yerken bile, okumaları üzerinde en büyük etkiye sahip olan stresin, düşük karbonhidratlı yiyeceklerden çok daha fazla olduğunu keşfetti. Diyabet yönetiminin önemli bir parçası olarak stres azaltmaya odaklanmaya karar veren Pound, “Kan şekeri, en az 7 saat uyumadığım sabahları ortalama 20-30 puan daha yüksek olacak” dedi. “Kan şekerini diyetle kontrol altında tutmak için çok çalışmak, sadece stresle samanlaştırmak, hedeflerimi yeniyor.”
Ben de, özellikle uyku ile aynı stres etkisini keşfettim. Bu bahardan beri, akşamın erken saatlerinde yoga yapıyorum, diğer stres azaltma aktivitelerine (Facebook'u taramak veya haberleri izlemek yerine geceleri gitarımı boyamak ve çalmak) odaklanıyor ve daha iyi bir gece uykusu sağlamak için kulaklıklar ve göz gölgesi takıyorum. . Bunu yaptığınızda ertesi sabah FBG'm normal aralığa geri döner.
Geceleri bir veya iki kadeh şarap içmek de ölçümleri düşürebilir, çünkü karaciğer glikoneogeneze dönmeden önce alkolü metabolize eder, ancak günlük olarak içmek istemiyorum.
4. Glikoz ölçüm cihazları yanlış okumalar verebilir
Fizyolojik nedenler daha yüksek glikoz okumalarına neden olurken, teknik nedenler de bunlara neden olabilir. ABD Federal İlaç İdaresi, ev şekeri monitörlerinin sonuçlarda% 15'lik bir varyansa sahip olmasına izin verir. Bu, 100 mg / dl'lik bir okumanın aslında 85 mg / dl kadar düşük veya 115 kadar yüksek olabileceği anlamına gelir, büyük bir varyasyon!9
Kolesterol Kodunu kırmış olan yazılım mühendisi Dave Feldman , glikoz ölçüm cihazının varyansını , iki kan şekeri ölçüm cihazının aynı kan damlasını ölçerek grafiklerini çizip fotoğraflarını çekti. Uzun süreli düşük karbonhidratlı keto yemekten dolayı kan şekeri ayar noktasının daha yüksek olmasını beklerken, sonuçlardaki bazen büyük değişiklik nedeniyle şaşırdı. Beklenmedik bir sonuç aldığında, birbirinden birkaç dakika içinde üç okuma aldığını ve ardından sonucun ortalamasını aldığını kaydeder.
Diğer araştırmacılar, yanlış okumalara, parmağınızı kan veya şeker izleri olan yiyeceklerle (sadece bir parça meyveye dokunarak) batırmaktan kaynaklanabileceğini belirtti. Testten önce her zaman ellerinizi yıkamalısınız, ancak bazı sabunların bal veya koku gibi parmaklara yaslanıp okumaları bozabilecek katkı maddeleri vardır. Ayrıca, çok sıcak veya çok soğuk şeritler veya yüksek rakım gibi diğer çevresel koşullar daha yüksek veya daha düşük değerler üretebilir. Farklı birçok şerit bile aynı ölçüm cihazında farklı sonuçlar verebilir.
Şimdi, Feldman gibi, alışılmadık derecede yüksek bir okuma aldığımda, başka bir okuma alıyorum. Genellikle birçok puan daha düşüktür.10
5. LADA - Yetişkinlerde Gizli Otoimmün Diyabet hakkında bir kelime
Bu yazıdaki tüm bilgiler, düşük karbonhidrat diyetinde yükselen kan şekerinizi anlamanıza yardımcı olmazsa ve kan şekeriniz yalnızca sabahları değil, günün diğer saatlerinde de yükselmeye devam eder. yetişkinlerde latent otoimmün diyabetin potansiyel bir sorunu (LADA), bazen tip 1.5 diyabet olarak da adlandırılır.11
Hem Dr. Hallberg hem de Dr. Fung, tip 2 diyabet tanısı konmuş ve bunun yerine LADA olan hastalarında düzenli olarak LADA'yı gördüklerini söylüyor.
LADA, antikorların pankreasın insülin üreten hücrelerine saldırması nedeniyle tip 1 diyabet gibidir, ancak çocukluk veya ergenlikte değil yetişkinlikte ortaya çıkar. Diyabet araştırmacıları, LADA'nın da tip 2 diyabet özelliklerine sahip olduğunu belirtmektedir, ancak hastalar genellikle daha incedir ve insülin üreten beta hücrelerine antikorlar tarafından saldırıldığı için insüline daha hızlı ihtiyaç duymaktadırlar. LADA'nın en yüksek oranları, tipik olarak tip 2 diyabet hastalarının% 14'üne sahip olan Kuzey Avrupa'da bulunur.12
Fung, “Yoğun Diyet Yönetimi programımdaki herkeste serum C-peptidi ve insülini test ediyorum” diye belirtiyor. Onları zaman içinde tekrar kontrol ediyorum ve tanıyı sorgulamak genellikle 6 ay ila 1 yıl sürüyor. Tip 2'lerimin yaklaşık% 5-10'unun aslında LADA olduğundan şüphelenirim. ” Dr. Naiman'ın benzer deneyimleri ve rutinleri var.13
Neyse ki, tıpkı tip 1 veya tip 2 diyabet gibi, düşük karbonhidratlı keto diyeti, LADA'lı bireylerin kan şekerini mümkün olduğunca stabil tutmaları için başarılı bir yoldur. Sonunda insülin enjekte etmeleri gerekiyorsa, düşük karbonhidrat yemek, yüksek kan şekerini kontrol altında tutmak için gerekli en az miktarda insülini kullanmalarını sağlar. Dr.Fung, “Beta hücre tahribatının ilerlemesini yavaşlatmayabilir, ancak düşük karbonhidrat ilaca olan bağımlılığı azaltmak için çok başarılı bir terapötik stratejidir” diye belirtiyor.
Sonuç
Düşük karbonhidratlı keto yemede açlık glikoz seviyeleri ile ilgili tüm bu araştırmaları yaptıktan sonra, artık sabahlarımın yüksekliğinden endişelenmiyorum. Şimdi stres azaltma ve daha iyi uykuya daha fazla odaklanarak, rutin olarak normal aralıktalar, ben de en uygun ketozda olmaya devam ediyor ve keto diyetimi ve keto hayatımı seviyorum.
Ve bu arada, sonunda laboratuvar testime gittiğimde, harika sonuçlar elde ettim. Lipidlerim ve kolesterolüm mükemmeldi ve HbA1c'm sağlıklı bir% 5.3 idi. “Yaptığın şeyi yapmaya devam et,” dedi doktorum. “Sağlığın sağlığı resmisiniz.”
-
Anne Mullens
0 notes
arkadassohbet-blog · 7 years
Text
İlişkide Doğru İnsanı Nasıl Bulabilirim?
Tumblr media
Erkek ve kadınların hayattan beklentileri, Düşünce yapıları ve davranışları birbirlerinden farklılık gösterir. Doğru insanı nasıl bulabilirimin cevabı mutlu ilişkileri olan insanları örnek alarak verilebilecek bir cevap değildir. Sorunun cevabı Mutlu olmak ve yalnızca onunla bir hayat geçirmeyi göze alan insanlar için geçerlidir.
İlişkilerinde mutsuz olan birçok insan çevrenizde muhakkak bulunuyordur. Bu demek değildir ki sizde onlar gibi aynı kaderi paylaşasınız. Tüm ilişkiler de farklı olmak üzere çeşitli sıkıntılar bulunur önemli olan bu sıkıntıların kaynağını tespit etmek çözüm yolları aramaktır. Oluşabilecek sorunlarla yüzleşmek, göğüs germek ve savaşmak bunun püf noktasıdır.
Kişilik Uyumunuzu Kontrol Edin
Her insanın kendine göre iyi tarafları ve kötü yönleri bulunur. İki ayrı insan olarak iyi olabilirsiniz ancak bir araya geldiğiniz zaman onunla anlaşamayabilirsiniz. Bu güne kadar edinilmiş alışkanlıklar, vazgeçilmezler ve olmazsa olmazlarınız birbirini tutmayabilir.
Evlilik öncesi yapılması gereken en önemli iş karşıda ki kişiyi tanımaktan geçer özellikle karakterini ve kişiliğini tanımanızda büyük fayda var. İyi insan ile evlenerek mutlu olamazsınız anlaşabileceğiniz biri ile evlenirseniz o zaman mutluluğu yakalayabilirsiniz.
İlişkilerde doğru insanı nasıl bulabilirim? diğer bir cevabı da yeterince tanıdığınızı düşündüğünüz insana ne kadar güveniyorsunuz? Dürüst bir insanla birlikte olduğunuzu düşünüyor olabilirsiniz ancak evlilikten sonra bu durumun değişmeyeceğinin hiçbir şekilde garantisi yoktur.
Yukarı da belirttiğimiz gibi tanıma partnerinizi tanıma sürecinde adeta bir filtreden geçirmeniz gerekiyor. Hem kişiliğiniz uyum sağlıyor hem de ona karşı en ufak bir şüphe duymuyorsanız doğru insanı bulmuş olabilirsiniz.
Ön Yargı Her Şeyi Bitirir
Siz kendinize hiç öz eleştiri yaptınız mı? Mesela bu konulara ön yargılı mı davranıyorsunuz? Yoksa bu gibi kalıplarınız yok mu? Arkadaşım evlendi ama hiç mutlu değil, Evlenince kişiler değişiyor veya evliliğin aşkı öldürdüğünü mü düşünüyorsunuz? Ön yargı taşıyan kişilerin bir ilişki kurup ve bunu ilerleyen günlere taşıma da ciddi sıkıntılar çektiğini görüyoruz. Bu şekilde bir düşünce yapınız varsa bunu unutmanızı tavsiye ederiz.
Doğru insanı bulmak için kendinize de bir kişilik testi yapın sonuçlarının ne olduğunu tam olarak kestiremiyorsanız yakında ki arkadaşlarınızdan fikir alın. Ben evliliği hazır mıyım? Karşımdakini mutlu edebilir miyim? Sorularını kendinize sorun.
1 note · View note
kivirciksacbakimi · 5 years
Text
AIDS - HIV Virüsü Tedavi Edilebilir mi?
AIDS – HIV Virüsü Tedavi Edilebilir mi?
AIDS – HIV virüsü sahibi insanlar son yarım yüzyıldan beri sürekli bir şekilde artmakta. Bu virüs yıllık ortalama 1 milyon insanın ölümüne sebebiyet vermektedir. Ancak bu virüs hakkında halkın genelinin içi boş söylence ve efsaneler haricinde bir şey bilmediği maalesef ki bir gerçek. Durum böyle olduğu için AIDS – HIV virüsünü enine boyuna ele alan bir yazı yazma gereği ortaya çıkıyor.
AIDS – HIV Nedir?
İmmün Yetmezlik Virüsü olarak da adlandırılan ve daha bilinen adıyla HIV olan bu virüs, insanın bağışıklık sistemi hücrelerini hedef alarak enfeksiyon oluşturan ve bu enfeksiyonun ilerlemesi durumunda Edinilmiş İmmün Yetmezlik Sendromuna yani AIDS’e neden olabilen bir virüstür. HIV, cinsel yolla, kanla ve kan ürünleriyle veya anneden bebeğine bulaşabilmektedir.
HIV virüsü esas hedef olarak enfeksiyonlara karşı savaşan bağışıklık sistemi hücrelerine saldırmaktadır. Bu hücrelerin kaybedilmesi bedenin enfeksiyonlara ve belirli kanser türlerine karşı savunmasız kalmasına sebep olmaktadır. HIV enfeksiyonundan önce kendiliğinden iyileşebilen veya tedavi edilebilen hastalıklar vücudun savunma gücünün yetersiz kalmasından ötürü tedavi edilemez hale gelebilmektedir.
HIV Enfeksiyonu Ne Kadar Yaygındır?
80’li yıllardan itibaren sürekli bir artışa sahip olan ve salgınlar ortaya çıkaran HIV virüsünün geçmişten günümüze toplamda 76 milyon insanın enfeksiyonuna ve 36 milyon insanında AIDS’e bağlı hastalıklar nedeniyle ölümüne sebebiyet verdiği tahmin edilmektedir. 2016 yılı itibariyle dünya üzerinde ortalama 36 milyon HIV (+) insanın bulunduğu bilinmekte. Bu sayının 2 milyon kadarının 15 yaş altı grubu çocuklardan oluştuğu bilinmektedir. 2016 yılı içerisinde dünya çapında 1.8 milyon yeni teşhis edilmiş HIV (+) vakası olduğu bilinmektedir. Türkiye’de ise 2016 yılına kadar doğrulanması yapılmış 13.518 HIV (+), 1.538 AIDS vakası olduğu bildirilmiştir. Sadece 2016 yılı içerisinde 1.470 tane yeni tanı almış hasta mevcuttur.
HIV (+) Ne Anlama Geliyor?
Özel test metotlarıyla yapılan değerlendirmeler sonucuna dayanarak kişinin HIV virüsü ile enfekte olduğu anlamına gelmekte. Tedavi olunmadığı durumlarda, HIV bağışıklık sistemini tamamen yok edebilir ve enfeksiyon AIDS safhasına geçme tehlikesine sahiptir.
AIDS – HIV Nasıl Bulaşır?
HIV virüsü, HIV ile enfekte olmuş bir kişinin vücut sıvılarına temas etme aracılığıyla bulaşır. Virüs, enfeksiyonun her aşamasında hatta enfekte olmuş ama hiçbir şikayeti bulunmayan kişilerden de bulaşma imkanına sahiptir. Kan, semen (meni, er suyu), pre-seminal sıvılar (meni gelmeden önce ortaya çıkan berrak sıvı), vajinal sıvılar, makat sıvıları, anne sütü, hamilelik sürecinde, doğum esnasında ya da emzirme döneminde kan ve diğer sıvılar yoluyla anneden bebeğe geçişi virüsün bulaşma yollarından biridir. AIDS ise HIV’in ilerlemesiyle ortaya çıkar.
AIDS Hemogram Testi hakkında bilgi için tıklayın.
AIDS – HIV Tedavi Edilebilir mi?
Günümüzde HIV enfeksiyonunun tedavisinde virüsün çoğalmasını kontrol edip ilerlemesini engelleyen antiretroviral tedavi (ART) olarak adlandırılan ilaçlar kullanılmaktadır. ART, HIV’in çoğalmasını önler ve vücuttaki virüs miktarını azaltıp ilerlemesini önler. Vücutta daha az virüs yükünün bulunmasıyla bağışıklık sisteminin etkinliğinin kuvvetlenmesi ve hastalığın AIDS’e ilerleyişinin önlenmesi sağlanmaktadır. HIV (+) olan kişilerin mümkün olan en kısa sürede tedaviye başlamaları gerekmektedir.
Antiretroviral tedavi, HIV (+) insanların daha uzun ve sağlıklı yaşamalarına yardım eden ve yaşam boyu süren bir tedavi yöntemidir. Ancak antiretroviral tedavinin etkili olması, ilaç uyumuna, ilaçların her gün ve belirlenmiş biçimde kullanılmasına bağlıdır. HIV tedavi rejimine uyum sağlamak virüsün çoğalmasını ve bağışıklık sisteminin çöküşünü önlemektedir. HIV ilaçlarının her gün kullanımı HIV’in bulaşma riskini de azalttığı bilinmektedir.
AIDS – HIV Ne Zaman Anlaşılır?
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) HIV ile AIDS’ e yönelik klinik sınıflandırması hastalığın klinik evreleri ve eşlik eden klinik durumlar ve belirtilerin değerlendirilmesi ile yapıldığı bilinmektedir. Bir bireye HIV bulaşmasını takip eden dönemde ortaya çıkan enfeksiyon ve devamında hastalığın ilerlemiş bulunan 4 klinik evresi olmak üzere toplam 5 evresi mevcuttur.
HIV enfeksiyonunun erken dönemde genellikle belirti vermeden ya da “viral sendrom” adı verilen bir tıbbi durum seyrettiği bilinmektedir. Klinik evre 1’de kişilerde belirti olmayabilir ya da süreklilik gösteren yaygın lenf bezi şişkinliği görülebilmektedir. Klinik evre 2’de açıklanma imkanı bulunmayan kilo kaybı, tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonları, uçuk, ağız içinde bulunan yaralar, tırnaklarda mantar enfeksiyonlarına rastlanmaktadır.
Daha sonra klinik evre 3’te açıklanamayan şiddetli ve aşırı kilo kaybı, açıklanamayan uzun süreli ishal ve ateş, ağızda kandida (bir mantar türü) enfeksiyonu, akciğer tüberkülozu (verem), açıklanamayan anemi yani kansızlık, şiddetli bakteriyel enfeksiyonlar ve kronik trombositopeni yani kanın pıhtılaşmasını sağlayan hücrelerin azlığı gözlemlenmektedir. En son klinik evrede yani klinik evre 4’te ise bakteri, parazit, mantar ve virüs kaynaklı fırsatçı enfeksiyonlar ve sistemik enfeksiyonlar HIV/AIDS ile beraber görülmektedirler ve bunlar hastalığın sınıflandırılmasında da kullanılmakta olan klinik durumlardan biridir. AIDS – HIV Elisa, Salgı Testi, Virüs Yükü Testi ve Western Blot testinin yapılması ve hastanın bir süre takip edilmesiyle anlaşılabilmektedir.
AIDS – HIV Belirtileri Nelerdir?
HIV (+) bireylerde belirtiler açıktır. Kişinin HIV ile karşılaşmasından ortalama iki ile dört hafta içerisinde ateş, üşüme, ciltte döküntü ve grip benzeri semptomlar görülmektedir. Belirtilerin enfeksiyondan birkaç hafta boyunca devam ettiği gözlemlenmektedir. HIV enfeksiyonunun en erken evresinden sonra HIV, çok düşük seviyelerde artış göstermeye devam etmektedir. Bu yüzden kronik ishal, hızlı kilo kaybı ve fırsatçı enfeksiyonlar gibi daha ciddi belirtiler yıllarca görülmeme imkanı ortaya çıkmaktadır.
Fırsatçı enfeksiyon olarak adlandırılan bu enfeksiyonlar bağışıklık sisteminin zayıflamasından sonra sağlıklı bağışıklık sistemine sahip insanlardan daha çok veya daha ciddi olarak görülebilen enfeksiyonlar ve enfeksiyona bağlı olarak ortaya çıkan kanser türleri olarak bilinmektedirler. Tedavi edilmediği takdirde HIV sahibi bir kişi genellikle 10 yıl veya daha uzun bir süre sonrasında AIDS‘e kadar ilerlemektedir. Bu süre bazı bireylerde daha kısa olma ihtimaline sahiptir.
HIV (+) bir kişinin tedavisizlik dönemi sonucunda AIDS olup olmadığını değerlendirmeyi sağlayan bazı kriterler mevcuttur. Sağlıklı bir insanda bağışıklık sisteminin durumunu gösteren CD4 hücre sayısı milimetreküpte 500 ila 1,600 hücre arasında değişiklik gösterdiği bilinmektedir. Bu seviyenin 200 hücreden az olması, bakteri, parazit, mantar ve virüsler bağlı fırsatçı enfeksiyonların görülmesi, bağışıklık sisteminde önemli rol oynayan CD4+ T hücrelerinin lenfosit olarak adlandırılan diğer bağışıklık sistemi elemanlarına oranının %14 ün altına düşmesi, AIDS hastalığına sahip kişilerde görülen ve tanı koydurucu durumlardan sayılabilir. Bu belirtilere ek olarak dil üzerinde beyaz tabakalaşma, boğaz ağrısı, baş ağrısı, kuru öksürük, nefes darlığı, ağız, burun, makat ve ya vajinadan kanama olması, ellerde ve ya ayaklarda hissizlik, ishal, ateş, gece terlemeleri, kontrolsüz kilo kaybı gibi durumlar eşlik edebilmektedir.
AIDS – HIV Virüsünden Nasıl Korunulur?
HIV virüsünün bulaşmasından korunmak için cinsel ilişki süresince doğru ve düzenli bir biçimde kondom (prezervatif, kılıf ya da kaput) kullanmak, cinsel partnerlerin sayısını sınırlı tutmak ve enjeksiyon ekipmanlarını asla paylaşmamak gerekmekte. Anneden çocuğa HIV bulaşması, HIV’in çocuklara bulaşmasının en yaygın olan halidir.
Hamilelik sürecinde kadınlara ve doğumdan sonrada bebeklere verilen HIV ilaçları, anneden çocuğa bulaşması riskini azaltmaktadır. HIV (+) insanlara tokalaşarak veya onlara sarılarak, HIV (+) bireylerin kullandıkları tabakları, klozet kapakları veya kapı kolu gibi eşyalarına dokunma yoluyla da bulaşmaz. HIV’in hava yoluyla, kene, sivrisinek ya da diğer böcek ısırıklarıyla da bulaşma imkanı bulunmamaktadır.
  AIDS - HIV Virüsü Tedavi Edilebilir mi?
0 notes
themoiira · 5 years
Text
Kendinizi Duygusal Olarak Güçlü Hale Getirmek I Moiira
Kadın ve Yaşama Dair Her Şey https://moiira.com/kendinizi-duygusal-olarak-guclu-hale-getirmek/
Kendinizi Duygusal Olarak Güçlü Hale Getirmek
Toplumumuzda, yaşamımızın olumsuz olaylarıyla daha iyi başa çıkabilmek için duygusal. Kendinizi Duygusal Olarak Güçlü Hale Getirmek. olarak güçlü ve istikrarlı olmanın önemi giderek daha fazla dikkate alınmaktadır. Bu kritik anlar ortaya çıktığında, kişisel gücümüzü zorlayan bir testi temsil ediyorlar. Ya da aksine, psikolojik ya da duygusal olarak güçlü olmadığımız ortaya çıkarsa bizi tamamen dengesizleştirebilir.
Bu kapasitenin neredeyse yalnızca kişinin kişiliğine ve genlerine bağlı olması mümkündür. Ancak başa çıkma stratejileri ile geliştirilip öğrenilebileceği de keşfedilmiştir. Hem stresi kontrol etmeyi öğrenmek hem de farklı davranışlar.
Kendinizi Duygusal Olarak Güçlü Hale Getirmek : Siz güçlüsünüz zaten
Ancak, psişik ve duygusal güç nasıl elde edilir?
Yaşamın iniş ve çıkışlarıyla daha fazla güç ve bilgelikle başa çıkma yeteneğine sahip olmak ister misiniz? Mesele şu ki zihinsel ve duygusal güç geliştirmenin bir günden diğerine olan bir şey değil. Yaşamın bizi giderek daha fazla güç kazanmak için değerli fırsatlar olarak getirdiği sürprizleri görerek başlayan bir yolculuktur. Ve işler gerçekten zorlaştığında, onlarla nasıl daha iyi başa çıkacağımızı biliyoruz.
İşte zihinsel olarak güçlü insanların özellikleri. Ayrıca daha büyük ve gerçek bir mutluluğa ulaşmak için anahtarlar oluşturur. Ve kendi hedeflerimize daha kolay ulaşabileceğimizi. Zihinsel ve duygusal güç doğuştan gelen bir nitelik değildir, çünkü bu duruma bizim için biraz çaba sarf ederek, günlük davranışlarımıza aşağıdaki alışkanlıkları yavaş yavaş uygulayabiliriz.
Kendilerine güvenleri var.  Yaptıklarını önerdikleri şey, yetenekli olduklarına inandıkları için.
Değişimlerle nasıl akacaklarını biliyorlar. Hayatın bir roller coaster olduğu ve asla durmadığı açıktır. Bir gün ayağa kalktın ve ertesi gün. Esneklik ve değişikliklere kolayca uyum sağlama yeteneği karakteristik özelliğidir. Çünkü sadece onları kabul ediyorlar ve kucaklıyorlar çünkü aksi halde bizi felç edebiliyorlar. Bir tehdit haline gelerek.
Risk alırlar.  Kendi rahatlık alanlarını sık sık kendi sınırlarını test ederek terk etmeye cesaret ederler. Ve daima yeni zorluklar ortaya çıkarır.
Yaratıcılar ve özgüvenleri sabittir. 
 Hem kişisel hem de profesyonel olarak önerilen hedeflere ulaşmanın, başkalarının görüşlerinin değerine veya yargısına asla bağlı olmadığı bilinmektedir.
  Cesurlar ve başarısız olmaktan korkmuyorlar.  Korku duyusunun nasıl kontrol edileceğini biliyorlar. İzin vermeden onlar için karar verenler olacaktır çünkü bir sonraki adıma geçmemek için asıl sebep budur. Başarısızlığı başarıya giden yolun bir parçası olarak görüyorlar. Hatalar sayesinde başarıya ulaşmak mümkün. Dengelemenin anahtarı, başarısızlıkları kendimizi insan olarak geliştirmek için fırsatlara dönüştürme yeteneğimizin içinde yatıyor
Ne zaman HAYIR demeleri gerektiğini biliyorlar.  Gerektiğinde bunun başkaları üzerindeki olumsuz etkisini umursamadıklarını söyleyen yansıtıcı insanlardır. Son araştırmalar, hiçbir şeyi reddedemeyen insanların stres, tükenmişlik ve sağlıklarını kötüleştirme ihtimallerinin daha yüksek olduğunu göstermektedir.
Duygusal açıdan bağımsızlar.  Başkalarıyla kurduğumuz ilişki ve bağlarla duygusal bağımlılıklar yaratmak çok yaygındır. Ancak, duygusal olarak güçlü olan insanlar, mutluluklarının asla başkalarına bağlı olmayacağını biliyorlar. Bu nedenle, ilişkilerde sağlıklı paylaşımın tadını çıkarmayı bilerek kendilerini duygusal olarak bağlamazlar.
Diğer insanların görüşlerine karşı hoşgörülü davranırlar ve nasıl dinleyeceklerini bilirler. Konuşmayı tam olarak kontrol etme eğiliminde değiller ya da haklı olmaları önemli değil. Her zaman insanlarla konuşmaya ve yeni fikirleri tartışmaya açıklar.
  Kaynak: Moiira % Etiketler%
0 notes
haberihbarhatti · 6 years
Text
DERGİ - İşyerinde başarı hangi özelliklere bağlı?
Tüm haber ve son dakika gelişmelerini Haber İhbar Hattı ile anlık takip edin! Haber için önce http://www.haberihbarhatti.com/2018/dergi-isyerinde-basari-hangi-ozelliklere-bagli/5216/
DERGİ - İşyerinde başarı hangi özelliklere bağlı?
Telif hakkı Getty Images
Meraklı, sorumlu ve rekabetçi biri misiniz? ‘Kolay adaptasyon”, “belirsizlikleri kabullenme” ve “risk yaklaşımı” özellikleriniz gelişkin mi? Öyleyse tebrikler! Yeni psikolojik araştırmalar, insanı hayatta başarılı kılacak “yüksek potansiyelli” kişilik için bu özelliklerin gerekli olduğunu ortaya koyuyor.Ancak bu özelliklerin dengeli olması gerekiyor. Biraz fazlası performansı engelleyebiliyor. Bu nedenle her özellik bakımından spektrumdaki yerinizi bilmek, güçlü yönlerinizden azami bir şekilde yararlanıp zayıf yanlarınızı hesaba katmak büyük önem taşıyor. Bu yeni yaklaşım, kişilik özelliklerimizin iş hayatımız üzerindeki karmaşık etkilerini anlamada yardımcı olabilir. İş hayatında kişilik özelliklerini tespit edip sınıflandırmada en yaygın kullanılan test Myers-Briggs Kişilik Tip Göstergesi’dir. Bu testte insanlar “içedönüklük/ dışadönüklük” ve “düşünme/ hissetme” gibi çeşitli düşünce tarzlarına göre ayrılır.ABD’de şirketlerin yüzde 90’ı çalışanlarına bu testi uygulamakla birlikte, birçok psikolog testteki gruplamaların eski olduğunu ve gerçek performans kriterleriyle ilgili olmadığını öne sürüyor.Londra’daki UCL üniversitesinden MacRae ve Adrian Furnham, psikoloji alanındaki son araştırmalardan yola çıkarak işyerinde başarıya götüren altı özellik belirleyerek Yüksek Potansiyel Özellik Envanterini oluşturdu.Ancak bu özelliklerin her biri aşırıya kaçtığında sakıncalı olabiliyor; yani ancak optimum seviyede yararlı oldukları görülüyor. Ayrıca bu eşiklerin farklı işlere göre uyarlanması gerekiyor. Liderlik rolü için gereken özellikler ise şu şekilde sıralanıyor:
Telif hakkı Getty Images
Image caption
Merakı teşvik etmek öğrenmeyi kolaylaştırdığı gibi, iş tatminini artırır, çabuk bıkkınlığı önleyebilir.
Sorumluluk duygusuSorumluluk duygusuna sahip insanlar, belirlenen planları harfiyen hayata geçirmek için elinden geleni yapar. Güdülerine göre değil, uzun vadeli sonuçlarını gözeterek karar alırlar. Eğitimde ve hayatın diğer alanlarında başarının en önemli ölçüsü IQ seviyesinden sonra sorumluluk duygusudur. İşyerinde stratejik planlama açısından sorumluluk duygusu önemlidir. Ama fazlası insanı esnek olmama gibi olumsuz bir duruma itebilir. Uyumİş hayatında herkesin endişeleri vardır; ama kolay uyum sağlayan insanlar, bu endişelerin kararlarını ve davranışlarını olumsuz etkilemesine meydan vermeden onların üstesinden daha kolay gelebilir. Uyum özelliği düşük olan insanlar işyerinde kötü performans gösterir. Ama doğru bir yaklaşımla bunun etkileri azaltılabilir. Örneğin stresli ve negatif bir durum büyüme potansiyeli olarak görülüp buna yönelik adım atıldığında daha kolay ve verimli bir şekilde aşılabilir.Belirsizliği kabullenmeGörev ve sorumlulukların çerçevesinin bilinmesi ve harfiyen tanımlanmasından yana mısınız, yoksa belirsizliklerden keyif mi alıyorsunuz? Belirsizliklere tolerans gösteren insanlar herhangi bir konuda karar almadan önce pek çok farklı görüşe başvurur ve daha az dogmatik ve daha fazla nüans içeren fikirlere sahip olurlar.MacRae’ye göre “Belirsizlik toleransının düşük olması diktatöryel bir özellik olarak görülebilir. Bunlar karmaşık mesajları sade ve kolay aktarılabilir bir mesaja dönüştürmeye çalışır ve bu da yıkıcı liderliğin tipik özelliklerinden biridir.”Oysa belirsizliği kabullenen biri değişime daha kolay tepki verir, karmaşık sorunlarla daha kolay başa çıkabilir.
Telif hakkı Getty Images
Meraklı olmakDiğer zihinsel özelliklere kıyasla merak, psikologların biraz ihmal ettiği bir özellik oldu. Oysa son araştırmalar, yeni fikirlere ilgi göstermenin işyerine pek çok avantaj sağladığını gösteriyor. Kullanılan prosedürlerde daha yaratıcı ve esnek olma, daha kolay öğrenme, iş tatmininin yüksek olması ve bıkkınlığa karşı koruma özelliği vb.Ancak fazla merak ‘maymun iştahlı’ olmaya neden olup bir proje sonuçlanmadan bir diğerine geçme gibi olumsuzluklara yol açabilir.Risk yaklaşımı (veya cesaret)Tatsız bir çatışmadan kaçınır mısınız, yoksa bir sorunu çözmek ve uzun vadeli yarar sağlamak için kısa vadeli bir rahatsızlığı göze alıp harekete geçer misiniz? Muhalefeti göze alarak zor sorunlarla baş etme üzere harekete geçmek yönetici konumdaki insanlar için çok önemlidir.
Telif hakkı Getty Images
Rekabetçi olmakBireysel başarı için çaba harcamak ile başkalarını kıskanıp yarışa girmek arasında ince bir çizgi vardır. Rekabetçi özellik kişiyi bir adım daha öteye taşıyabileceği gibi ekiplerin yıkımına da neden olabilir.İşte bu altı özellik iş performansı açısından, özellikle lider konumuna gelmek isteyenler açısından önem taşıyor.Fakat MacRae ile Frunham’ın envantere almadığı diğer kişilik özellikleri bakımından ilginç sonuçlar oraya çıkabiliyor. Örneğin içedönüklük – dışadönüklük skalası belli durumlarda nasıl davranacağımızı belirleyebiliyor, ama bu iş performansına pek etkide bulunmuyor. Diğer insanlarla iyi geçinme kapasitesini gösteren uyumluluk özelliği de profesyonel başarıyı pek etkilemiyor. Bu konudaki araştırmalar devam ediyor. Ancak geçen yıl yapılan bir araştırma, bu özelliklerin öznel ve nesnel başarıyı belli ölçülerde ortaya koyabileceğini gösterdi. Özellikle rekabetçilik ve belirsizlik kabulü özellikleri ile kazanılan gelir arasında bir ilişki olduğu görüldü. Bu bağlantı zekanın etkisiyle kıyaslanabilir düzeydeydi. İşe alma prosedürlerinde bu envanterden yararlanılabilir. Adaylara çeşitli senaryolarda nasıl davranacaklarına dair sorular sorularak bu özellikleri ne kadar taşıdıkları tespit edilebilir. Kişinin güçlü ve zayıf özelliklerini tespit etmesi kişisel gelişim bakımından da yararlı olur. Ayrıca bu yolla birçok özelliği barındıran bir ekip oluşturmak da kolaylaşır. Peki tüm bu özellikleri taşıyan kimse var mıdır? MacRae bir-iki kişinin olduğunu söylüyor. “Böyle insanlarla çalışmak ürkütücü gelebilir; ama neyle karşı karşıya olduğunuzu ve ne beklediğinizi tam olarak biliyorsunuz; onlara güvenir ve saygı duyarsınız,” diyor.Bu haberin İngilizce aslını BBC Capital sayfasında okuyabilirsiniz. Diğer dergi haberlerine buradan ulaşabilirsiniz.
kaynak: DERGİ – İşyerinde başarı hangi özelliklere bağlı?
Anadolu Ajansı, DHA, İHA tarafından geçilen tüm yerel haberler bölümünde Haberihbarhatti.com editörlerinin hiçbir editoryal müdahalesi olmadan otomatik olarak ajans kanallarından geldiği şekliyle yer almaktadır. Bu alanda yer alan haberlerin hepsinin hukuki muhatabı haberi geçen websiteleri ve ajanslardır.
Görüş, öneri ya da şikayetiniz paylaşmak isterseniz, İletişim Formunu doldurarak bize ulaştırabilirsiniz. En kısa sürede değerlendirip size geri döneceğiz.
Tüm gelişmelerden haberdar olmak için Facebook sayfamızı takip edin!
Kaynak: http://www.haberihbarhatti.com/2018/dergi-isyerinde-basari-hangi-ozelliklere-bagli/5216/
0 notes
ruhsalseyler · 9 months
Text
gerçek aşk testi
0 notes
Text
Duygusal zeka nedir? Duygusal zeka eğitimi Duygusal zeka Testi
Yüzlerce tanımının yapılabilmesiyle birlikte duyguyu Oxford İngilizce sözlüğü “herhangi bir zihin, his, tutku çalkantısı ya da devinimi; herhangi bir şiddetli ya da uyarılmış zihinsel durum” olarak tanımlıyor. Dr. Daniel Goleman ise duyguyu bir his ve bu hisse özgü belirli düşünceler, psikolojik ve biyolojik haller ve bir dizi hareket eğilimi anlamında kullanıyor. Duygu her dil ve kültürde farklı ifade edilebilmekte ve karşıtları, karışımları, mutasyonları ile birlikte duygunun binlerce çeşidi bulunmaktadır. Üzerinde bir uzlaşma olmasa da bir çok araştırmacı birtakım temel duygular üzerinde fikir birliğine varmışlardır. Bunlar; öfke, üzüntü, korku, mutluluk, sevgi, şaşkınlık, iğrenme ve utançtır. California Üniversitesi’nden Paul Ekman’ın keşfine göre belirli yüz ifadelerinden dördünün (korku, öfke, üzüntü, zevk) sinema ya da televizyonla karşılaşmamış oldukları tahmin edilen, okuma yazma bilmeyenler de dahil olmak üzere dünyanın değişik kültürlerinden insanlar tarafından tanınmasının duyguların evrenselliğini gösterdiğini ileri sürmüştür. Ekman, Yeni Gine’nin ücra yaylalarında tecrit edilmiş halde yaşayan Taş Devri’nden kalma Fore kavmine varıncaya kadar en uzak kültürlerin insanlarına göstermiş ve nerede olurlarsa olsunlar, insanların aynı temel duyguları tanıdığını görmüştür. Her duygu bizi bir şekilde harekete geçirmeye zorlar, aldığımız kararlarda duygularımızın yeri yadsınamaz bir gerçektir. Hangi mesleği seçeceğimiz, üniversite seçimimiz, nerede yaşamak istediğimiz, arkadaş seçimlerimiz gibi yaşantımız boyunca alacağımız sonsuz sayıda kişisel kararlarımız arasında seçim yapmamızda duygularımız çok önemli rol oynarlar. Bu tip konularda salt mantığa dayanarak karar almamız işe yaramaz, güdülerimizden geçmiş yaşantılarımızdan edindiğimiz duygusal farkındalığımıza ihtiyaç duyarız. Duygusal Zeka kavramı, bir zeka türü olmakla birlikte EQ olarak ifade edilmektedir. Tanım itibariyle bakılırsa duygusal zeka; insanların kendilerinde bulunan karmaşık duyguları anlaması ve bu doğrultuda karşısındaki insanların da duygusal anlamdaki ifadelerini çözümleme becerisini ifade etmektedir. “Duygusal Zeka” kavramını ilk olarak Yale Üniversitesi psikoloğu Peter Salovey ve New Hampshire Üniversitesi psikoloğu John Marey 1990 yılında yayınladıkları makale ile kullanmışlardır. Burada duygusal zekanın tanımını “Bir kişinin kendi ya da başkalarının hislerini ve duygularını yansıtabilme, onları ayırt edebilme ve kişinin düşüncesi ve eyleminde bu bilginin kullanılmasıdır.” şeklinde yapmışlardır. Ve duygusal zeka tanımını özbilinç, duyguları idare edebilmek, kendini harekete geçirmek, başkalarının duygularını anlamak ve ilişkileri yürütebilmek olarak beş ana başlık altında toplamışlardır. Özbilinç; kendini tanıma, bir duyguyu oluşurken fark edebilme duygusal zekanın temelidir. Duyguları uygun biçimde idare edebilme ise özbilinç temeli üstünde gelişir. Bu yeteneği kuvvetli olan insanlar hayatın tatsız sürprizleri ve tatsızlıkları karşısında kendilerini daha kolay toparlayabilmektedirler. Duyguları bir amaç doğrultusunda toparlayabilmek, dikkat edebilme, kendini harekete geçirebilme, kendine hakim olabilme ve yaratıcılık için gereklidir. Duygusal özbilinç temeli üzerinde gelişen diğer bir yetenek olan empati, başkalarının duygularını anlama, insanlarla ilişkide temel beceridir. İlişkileri yürütebilme, büyük ölçüde başkalarının duygularını idare etme becerisidir. Kuşkusuz, insanlar bu beş alandaki yetenekleri açısından farklılık gösterirler; örneğin bazılarımız kendi kaygılarını kolaylıkla yatıştırabilirken, başkalarını yatıştırma konusunda beceriksiz olabilirler. Duygusal zeka artık her zaman ve her yaşta geliştirilip ilerletilebilen, öğrenilebilir bir zeka olarak görülmektedir. Duygusal zekanın gelişiminde üzerinde durulan en önemli faktörler yaş, aile ortamı ve cinsiyettir. Duygusal zeka, muhakeme ve IQ için yaşamsal öneme sahiptir. Duygusal gücünü kullanan kişi duygularını tanır, onları kabullenir, uygun şekilde ifade eder ve farkındalık düzeyi yüksek olduğu için karşısındaki kişilerin de hislerini anlayıp, kendisini başkasının yerine koyabilmeyi başarmasından ötürü kişiler arası iletişimde daha başarılı olur. Bununla birlikte çevresindeki kişilerin ve kendi hislerinin farkında olması, kişinin güncel yaşamda karşılaşılan sorunların üstesinden gelebilme potansiyelini arttırır. Duygusal Zeka (EQ) kavramı ilk olarak iki ünlü psikoloji uzmanı John D. Mayer ve Peter Salovey tarafından 1990 yılında hazırlanan bir akademik makalede yer aldı. Duygusal zekayı, bir insanın kendi duygularını ve başka insanların duygularını tanıyabilme, duygularını birbirinden ayırt edebilme ve bütün bu bilgileri düşünce ve davranışların oluşumunda doğru bir biçimde kullanabilme yeteneği olarak tanımladılar. duygusal zeka nedir Daniel Goleman, IQ’su yüksek olduğu halde hayatta başarısız olanların durumundan hareketle duygusal zeka kavramını, kendini harekete geçirebilme, aksiliklere rağmen yoluna devam edebilme, dürtülerini kontrol ederek tatmini erteleyebilme, ruh halini düzenleyebilme, sıkıntıların düşünmeyi engellemesine izin vermeme, kendini başkalarının yerine koyabilme ve umut besleme olarak tanımlamıştır. Prof. Howard Gardner’in Çoklu Zeka Teorisi’nin dünya eğitim tarihinde bir dönüm noktası olması ve duygusal zeka kavramının doğmasıyla, dünya eğitim alanında pek çok uygulama yıkılırken, çocuk eğitiminde ve insana bakışta yeni bir anlayış oluşuyordu. duygusal zeka nedir Duygusal zekayı olumlu yönde etkileyen faktörlerin başında bireyin çocukluk dönemindeki aile ortamı, geçmişte yaşadığı duygusal tecrübeler ve bazı kişisel gelişim teknikleri geliyor. Olumsuz etkileyen faktörler arasında ise biriktirilmiş duygular, parazit duygular (bazen bir takım duyguların ortaya konmasının uygun olmadığına karar verildiğinde, bunların yerine daha uygun olduğu sanılan başka duyguların gösterilmesi), elastiki duygular (kişinin geçmişte başından geçen kötü bir olayda hissettiği duyguları, benzer bir olayın meydan gelmesiyle yeniden hatırlaması) sayılabilir. Duygusal zeka, esas olarak iki yetkinliğin bileşkesidir. Bunlardan birincisi kişisel yetkinlik, ikincisi sosyal yetkinliktir. duygusal zeka nedir Kişisel Yetkinlikler 1. Kendiyle ilgili farkındalık: Kişinin kendi iç dünyasını tanıması, tercihlerini yapabilmesi, sahip olduğu kaynakların ve gücün farkında olması. a) Duygusal farkındalık: Kişinin kendi duygularını ve bunların doğurduğu sonuçları farketmesi, bunları dile getirmesi. b) Kendini değerlendirme: Kişinin kendi gücünü ve zayıflıklarını bilmesi, sınırlarının nereden geçtiğini farketmesi ve bunu kabullenmesi. c) Özgüven 2. Kendini yönetme: Kişinin sahip olduğu dürtüleri, istekleri kontrol etmesi ve yönlendirmesi. a) Kendini kontrol: Kişinin dürtülerini ve içinden gelen olumsuz duyguları kontrol edebilmesi. b) Güvenilirlik: Ahlaklı, dürüst ve tutarlı olmak. c) Esneklik: Kişinin beklenmedik durumlara ve değişikliklere uyum sağlayabilmesi. d) Yeniliklere açık olmak: Kişinin yeni bilgi, yaklaşım ve fikirlerden rahatsızlık duymaması. e) Kontrol odağı içeride olmak: Kişinin ortaya çıkan sonuçlarla ilgili sorumluluk üstlenmesi, başkalarını suçlamak yerine kendini sorgulaması. 3. Motivasyon: Kişinin amaçlarına ulaşmak için duygularını yönlendirebilmesi. a) Başarı yönelimi: Kişinin mükemmellik düzeyine ulaşmayı hedeflemesi ve sürekli gelişim çabası içinde olması. b) Bağlılık: Kişinin içinde bulunduğu ekibin ve işletmenin amaçlarından ve hedeflerinden heyecan duyması. c) Girişimcilik: Kişinin fırsatları fark etmesi ve zorlukları fırsata dönüştürmek için harekete geçmesi. d) İyimserlik: Kişinin engeller ve güçlükler karşısında amacını izlemek konusunda kararlı olması. duygusal zeka Sosyal Yetkinlikler 1. Empati: Kişinin başka insanların duygularını, ihtiyaçlarını ve kaygılarını anlayabilmesi. a) Diğer insanları anlamak: Kişinin başka insanların duygularını ve bakış açılarını fark etmesi, bu konuda duyarlılık geliştirmesi. b) Başkalarını geliştirmek: Kişinin birlikte çalıştığı insanların ihtiyaçlarını fark edip onları becerileri ölçüsünde geliştirmesi. c) Hizmete yönelik olmak: Kişinin iç ve dış müşterilerinin ihtiyaçlarını fark etmesi, karşılaması ve onları memnun etmekten mutluluk duyması. 2. Sosyal Beceriler: Kişinin başka insanların davranışlarını kendi istediği yönde yönlendirebilmesi. a) İletişim b) Etki yaratma ve etkileme: Kişinin karşısındaki kişi veya grupta istek uyandırıp heyecan yaratması. c) Çatışma çözümü: Kişinin anlaşmazlıkları müzakere ederek ve uzlaşarak çözüme yönelmesi. d) İşbirliği: Kişinin başka insanlarla ortak amaçlar doğrultusunda işbirliği yapmaktan zevk duyması. e) Ekip çalışmasına yatkınlık: Kişinin bir grupla birlikte olduğu zaman ortak amaçlar doğrultusunda sinerji yaratacak bir çalışmaya girebilmesi. f) Liderlik: Kişinin başka insanları ikna etmesi, ilham vermesi, heyecan yaratması ve harekete geçirmesi. g) İlişki kurmak: Kişinin sosyal, aile ve iş çevresinde anlamlı ve doyumlu ilişkiler kurması, gündelik ilişkilerde insanlarla ilişki kurmak ve geliştirmek konusunda zorluk çekmemesi. h) Gücün farkında olmak: Kişinin içinde bulunduğu çevredeki güç sahipleriyle ilişkisini sağlıklı biçimde düzenlemesi. Gerektiği durumlarda uyum göstermesi, karşı çıkması gerektiğine inandığı durumlarda mücadelesini stratejik bir temelde sürdürmesi. duygusal zeka nedir Duygusal zekası yüksek insanlar mesleki anlamda başka insanlar ile iyi iletişim kurabildiklerinden ve yönetme becerisine sahip olduklarından genellikle çok başarılı olurlar. Zaten kişilerin hayat başarısında IQ’nun yüzde 20, duygusal zekanın ise yüzde 80 oranında belirleyici olduğu bilinmektedir. Günlük hayatta duygusal zeka insanların iş arkadaşları ve aile bireyleri ile iyi anlaşabilmelerini sağladığı için, kendileri ve çevresindekiler ile ilgili sorunları çabuk çözümlenir. Duygusal zekası yüksek insanlar, diğer insanları olduğu gibi kabul edip onları dinleyip anladıkları için sevilirler ve arkadaşlık ilişkileri daha güçlü olur. Genellikle kendileri ile barışık ve kolay memnun olurlar. Duygusal zeka, geliştirilebilen bir yetenekler dizisidir, insanların hayatın her alanında başarılı olabilmek için duygusal zeka becerilerini etkin şekilde kullanmaları gerekir. Ancak bunu yaparken, kişi öncelikle kendi duygularını anlayıp, kontrol edebilmeli, isteklerine ulaşana kadar motivasyonundan hiçbir şey kaybetmemeli, başkalarını anlamaya ve onlarla iyi ilişkiler kurmaya istekli olmalıdır. Çünkü nereye gidersek gidelim, duygularımızı da beraberimizde götürürüz. Duygularımız, çocuklarımızı nasıl iyi yetiştirebileceğimizi, onların okulda nasıl başarı sağlayacağını, kariyerimizde nasıl başarılı olacağımızı, diğer kişilerle ilişkilerimizi belirler. Çok Kapsamlı Olmayan Bir Duygusal Zeka Testi Aşağıdaki sorulara olabildiğince dürüst bir şekilde yanıt vermeye çalışın. Eğer belirtilen ifadeye kesinlikle katılıyorsanız 5’i, kesinlikle katılmıyorsanız 1’i seçin. Ardından, elde ettiğiniz puanları toplayın. 1. Baskı altındayken sakin olabilirim ve kendimi kontrol altında tutabilirim. 1 2 3 4 5 2. Acı çekmeden negatif duyguları belirleyebilirim. 1 2 3 4 5 3. Genellikle küçük ayrıntılar üzerinde yoğunlaşırım. 1 2 3 4 5 4. Kolaylıkla yanlışlarımı kabul ederim. 1 2 3 4 5 5. Diğer insanların duygularına ve ruh hallerine çok duygulanırım. 1 2 3 4 5 6. Geri bildirimleri veya eleştirileri savunmacı olmadan kabul ederim. 1 2 3 4 5 7. Üzgün olduğumda ya da hayal kırıklığına uğradığımda kolaylıkla kendimi sakinleştirebilirim. 1 2 3 4 5 8. İhtiyaçlarımı ve duygularımı dürüstçe açıklayabilirim. 1 2 3 4 5 9. Bir aksilikten sonra kendimi kolayca toparlarım. 1 2 3 4 5 10. Hareketlerimin diğerlerini nasıl etkilediğinin farkındayım. 1 2 3 4 5 11. Karşımdaki insanların ne dedikleri ve ne düşündükleri benim için önemlidir. 1 2 3 4 5 12. İnsanlara seni seviyorum cümlesini kolaylıkla ve duyarlı bir şekilde söyleyebilirim. 1 2 3 4 5 34’ten Düşük Bu aralıkta çıkan kişiler iş arkadaşlarına hatta en sevdiği insanlara bile oldukça anlayışsız davranırlar. Küçük şeyleri bile kafalarına takıp, stres yaparlar ve hayatta kendilerini kaybolmuş hissederler. Hayatın tutku ve amaçları yerine, korku ve güvensizliklerini yaşarlar. Bu kişiler duygularını ifade etmekte zorlandıkları için çeşitli iletişim bozuklukları yaşarlar. 35 – 44 Arası Bu aralıktaki kişiler normalin üzerinde bir EQ’ya sahiptirler. Çevresindekilere karşı duyarlıdırlar. Hareketlerinin başkalarını nasıl etkilediğinin farkındadırlar. Bu kişiler işlerini yaparken eğlenmeyi erteleyen kişilerdir. Düşüncelerini akıcı biçimde ifade edebilirler, geniş bir entellektüel ve estetik ilgi alanına sahiptirler. Ayrıca bu kişiler öfkelerini açıkça belli etmekten kaçınan kişilerdir. 45 – 60 Arası Çok yüksek bir EQ’ya sahip olan bu kişiler sosyal açıdan dengeli, dışa dönük ve neşelidirler. İnsanlara ve olaylara bağlanma, sorumluluk alma, etik bir görüşe sahip olma özellikleri dikkat çeker. İlişkilerinde ba��kalarına karşı sevecen ve ilgilidirler. Kendileriyle ve yaşadıkları sosyal dünyayla barışıktırlar. Zengin ve yerli yerinde bir duygusal yaşamları vardır.
0 notes
aileterapisi · 6 years
Photo
Tumblr media
Değerli #Veliler #Anne #Babalar! Yakında #okullar açılıyor. #ilkokul çocuğunuzun #hayatında en #önemli aşamalardan birisidir, peki çocuğunuz okula başlamaya hazır mı? #Hangi yönlerini geliştirmeye ihtiyacı var? Hangi yönlerini desteklemelisiniz? Evde ve #okulda ne tip çalışmalar çocuğunuzun zihinsel gelişimini destekler? Bu #soruları cevaplamada Psikoloji Merkezi'mizin "#PsikolojikDanismanlik merkezinde" uzman #klinik #psikologlar ımız sizleri bekliyor. Bilgi ve #randevu için 0216 3476003 #istanbul psikoloji #acibadem #psikoloji #koşuyolupsikoloji #kadiköypsikoloji #mylifepsikoloji #GultenDemirdoven #EkremCulfa #Aile #Evlilik Danışmanı ve ilişki terapisti Okula hazırlık kriterleri FİZİKSEL SAĞLIK VE MOTOR GELİŞİM Okula başlayan çocukların genel sağlık durumlarının iyi olması akademik, sosyal ve duygusal gelişimini olumlu yönde etkiler. SOSYAL VE DUYGUSAL GELİŞİM Sosyal ve duygusal becerilerinin gelişmesi çocuğun mutlu bir okul hayatı yaşaması ve sürdürmesinde çok önemlidir. DİL GELİŞİMİ Dil gelişimi yaşına uygun olan çocuklar, okul hayatında daha başarılı olurlar. Arkadaşlık ilişkilerinde dil önemli bir faktördür. BİLİŞSEL GELİŞİM ÖZELLİKLERİ Bilişsel gelişimi yaşına uygun çocuklar, öğrenmeye daha açık ve meraklıdır. Okuldaki akademik çalışmalara daha kolay ve çabuk uyum gösterirler. ÖĞRENMEYE KARŞI TUTUM Her öğrencinin öğrenmeye karşı olan tutumu, öğrenme merakı ve öğrenme tarzı birbirinden farklıdır. #ÖZBAKIM BECERİLERİ Çocuğun öz bakım becerilerini kazanması okula başlamasını etkileyen en önemli faktörlerden biridir #Okul #olgunluğu #Testi #Randevu #Telefonu 05333738123
0 notes
yasamkocu · 6 years
Photo
Tumblr media
Değerli #Veliler #Anne #Babalar! Yakında #okullar açılıyor. #ilkokul çocuğunuzun #hayatında en #önemli aşamalardan birisidir, peki çocuğunuz okula başlamaya hazır mı? #Hangi yönlerini geliştirmeye ihtiyacı var? Hangi yönlerini desteklemelisiniz? Evde ve #okulda ne tip çalışmalar çocuğunuzun zihinsel gelişimini destekler? Bu #soruları cevaplamada Psikoloji Merkezi'mizin "#PsikolojikDanismanlik merkezinde" uzman #klinik #psikologlar ımız sizleri bekliyor. Bilgi ve #randevu için 0216 3476003 #istanbul psikoloji #acibadem #psikoloji #koşuyolupsikoloji #kadiköypsikoloji #mylifepsikoloji #GultenDemirdoven #EkremCulfa #Aile #Evlilik Danışmanı ve ilişki terapisti Okula hazırlık kriterleri FİZİKSEL SAĞLIK VE MOTOR GELİŞİM Okula başlayan çocukların genel sağlık durumlarının iyi olması akademik, sosyal ve duygusal gelişimini olumlu yönde etkiler. SOSYAL VE DUYGUSAL GELİŞİM Sosyal ve duygusal becerilerinin gelişmesi çocuğun mutlu bir okul hayatı yaşaması ve sürdürmesinde çok önemlidir. DİL GELİŞİMİ Dil gelişimi yaşına uygun olan çocuklar, okul hayatında daha başarılı olurlar. Arkadaşlık ilişkilerinde dil önemli bir faktördür. BİLİŞSEL GELİŞİM ÖZELLİKLERİ Bilişsel gelişimi yaşına uygun çocuklar, öğrenmeye daha açık ve meraklıdır. Okuldaki akademik çalışmalara daha kolay ve çabuk uyum gösterirler. ÖĞRENMEYE KARŞI TUTUM Her öğrencinin öğrenmeye karşı olan tutumu, öğrenme merakı ve öğrenme tarzı birbirinden farklıdır. #ÖZBAKIM BECERİLERİ Çocuğun öz bakım becerilerini kazanması okula başlamasını etkileyen en önemli faktörlerden biridir #Okul #olgunluğu #Testi #Randevu #Telefonu 05333738123
0 notes
gdfg5345-blog · 8 years
Text
Kalitesiz uyku hayatı zehir ediyor!
Kalitesiz uyku hayatı zehir ediyor! Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Bahadır Baykal, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla artmaya devam eden uyku apnesinin birçok hastalığa neden olmakla birlikte yaşam kalitesini de olumsuz etkilediğini kaydetti. Özellikle orta ve şiddetli apne varlığında depresyonun sık görülen bir belirti olduğunu ifade eden Baykal, “Kalp Hastalığından reflüye, cinsel fonksiyon bozukluğundan beyin kanamasına pek çok hastalığa neden olan uyku apnesine bağlı gelişen ölüm oranı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla artmaktadır. Tedavisi yapılmış uyku apneli hastalarının sosyal hayatlarında ve yaşam kalitelerindeki düzelme bizleri bu hastalığı, nedenlerini, sonuçlarını ve tedavisini daha fazla araştırmaya itiyor. Bazı hastalıklar son yıllarda bir anda hayatımıza girdi, Uyku Apnesi’ de bunlardan biri, nedir tam olarak uyku apnesi ? Uykuda nefes kesilmesi olarak tarif edilebilir, solunum ani olarak durur ve bir süre öyle kalır. Sonra büyük bir eforla tekrar nefes alma çabasına girer kişi. Bu durum uykuda o kadar sık tekrarlanır ki; kişinin uykusu sürekli bölündüğünden ertesi gün yorgun kalkar. Yani sıkıntılı bir uyku durumu var öyle mi? Öncelikle şunun altını çizelim; iyi bir gece uykusu bir lüks değil, zorunluluktur. Keşke uyku apnesi sadece sıkıntılı bir uyku durumu olsa, ama yapılan araştırmalar, bu hastalığın hayatı tehdit eden bir duruma geldiğini göstermektedir.” diye konuştu. Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Bahadır Baykal, uyku apnesi hastalarının ne gibi bir risk altında oldukları hakkında şu bilgileri verdi: “Gece nefes alamayan hastada oksijen düzeyi düşerken karbondioksid düzeyi yükselir, beyin adrenalin salgılar ve zamanla tansiyon yükselir, Kalp de bu durumdan etkilenir ve ritm bozukluğu gelişebilir, bir müddet sonra kalp yetersizliği gelişir. Akciğer genişlemesi sonrasında meydana gelen reflü de günlük hayatta sık karşılaştığımız bir sorun. Dengesiz hormon salgılanması beyin kanamasına, damar tıkanıklığına yol açabilir. Felç ve kalp krizi riski artar. Bahsettiğiniz bu durumlar ortaya çıkmadan evvel nasıl anlarız uyku apnesini? Belirtileri nelerdir ? Bu kişiler uyku bölünmesi yaşadığından yorgun uyanırlar. Gün içinde buldukları her an uyumak isterler,özellikle iş yerinde ve direksiyon başında uyumamak için mücadele veriyorsanız hemen uyku apnesi ile ilgilenen bir doktora başvurun. Bunun dışında dikkat bozukluğu, unutkanlık ve konsantrasyon güçlüğü başlamıştır. Özellikle orta ve şiddetli apne varlığında depresyon sık görülen bir belirtidir. Direksiyon başında uyumaktan bahsettiniz, bu durum trafik kazası yapma ihtimalini artırmaz mı ? Elbette. Bu durum trafik kazaları riskini iki katına çıkarır. Yaklaşık 28 milyon uyku apneli kişinin olduğu ABD’de bazı eyaletlerde tedavi edilmemiş şiddetli apnesi olan şoförlerin trafiğe çıkmaları yasaklanmış ve bu konuda ağır müeyyideler getirilmiştir. Uyku Apnesi cinsel güçsüzlük de yapar mı ? Evet özellikle erkeklerde cinsel performansı olumsuz etkiler. Hem testosteron seviyesini düşürüyor hem de uykusuzluktan dolayı kişiyi güçsüz ve bitkin bırakıyor. Bunların dışında son zamanlarda diabet ve obezite ile uyku apnesi arasında ciddi bir ilişki olduğunun da ortaya çıkarıldığını belirtmek isterim. Yani her yönüyle hayatı tehdit eden bir hastalık. Diyelim ki tedavi edilmedi uyku apnesi, yaşam süresini nasıl etkiler ? Aslında beklenen ömür süresini dörtte bir oranında kısaltan bir hastalık uyku apnesi. Tedavi edilmeyen şiddetli uyku apnesi hastalarında ise beklenen yaşam süresi 10-15 senedir. Ölüm uyku apnesine bağlı ortaya çıkan komplikasyonlardan dolayı, kalp krizi, beyin kanaması vb. olmaktadır. Uyku Apnesinde tedavi nasıl olmalı? Kişinin uyku testi sonrasında ortaya çıkan sonuçlarına göre tedaviyi yönlendirmek gerekir. Çok ağır olgularda sadece cihaz (CPAP) verebiliyoruz ama bu cihaza uyum da sandığımız kadar kolay olmuyor. Hasta her gittiği yere cihazı taşımak zorunda kalıyor, özellikle genç çiftlerde cihazla uyuma alışkanlığı cinsel hayatıda etkileyebiliyor. Bir süre sonra çiftler arasında soğukluğa sebep olabiliyor. Peki ameliyata ne zaman ve hangi hastalarda karar veriyorsunuz ? Ayrıntılı muayene yaptığımız hastalarda burun kemiği eğriliği, burun et büyümesi ya da bademciklerin iriliği gibi durumlar varsa cihaz verilecek olsa bile öncelikle bu sorunların halledilmesi gerekir. Özellikle burun kemiği eğriliği cihaz kullanımını zorlaştıran bir nedendir, mutlaka ameliyatla bu sorun giderilmelidir. Bir kısım hastada ise yumuşak damak ve dil köküne yönelik germe-açma cerrahileri ile pasajı genişletmeye çalışıyoruz. Sanırım alkol ve sigara dan uzak durma, fiziksel egzersiz de kişiyi bir ölçüde rahatlatıyor. Şöyle diyelim, alkol ve sigara kullanımını uyku apnesinin şiddetini artırır dolayısıyla kullanmamak gerekir, özellikle obez hastalarda kilo verme ciddi fayda sağlar, son yıllarda fiziksel egzersizle ilgili kayda değer gelişmeler de mevcut. Mesela uyku apnesi tedavisinde oldukça basit bir alternatif boğazımızdaki kasları güçlendirmek için yapılan egzersizlerdir. Havayolu etrafındaki kasları güçlendirmek horlama ve uyku apnesinin şiddetini azaltabilir. Konuyla ilgili ABD’de yapılan bir araştırma The American Journal of Respiratory and Critical Care Medicine dergisinde yayınlandı. Bu çalışma, dilin damağın önünde yerleştirilerek her gün otuz dakika yapılan boğaz ve nefes egzersizinin \%39 oranında horlamayı azalttığını ve apne şiddetini olumlu yönde etkilediğini göstermiştir.” 
0 notes
eavb33-blog · 8 years
Text
Kalitesiz uyku hayatı zehir ediyor!
Kalitesiz uyku hayatı zehir ediyor! Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Bahadır Baykal, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla artmaya devam eden uyku apnesinin birçok hastalığa neden olmakla birlikte yaşam kalitesini de olumsuz etkilediğini kaydetti. Özellikle orta ve şiddetli apne varlığında depresyonun sık görülen bir belirti olduğunu ifade eden Baykal, “Kalp Hastalığından reflüye, cinsel fonksiyon bozukluğundan beyin kanamasına pek çok hastalığa neden olan uyku apnesine bağlı gelişen ölüm oranı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla artmaktadır. Tedavisi yapılmış uyku apneli hastalarının sosyal hayatlarında ve yaşam kalitelerindeki düzelme bizleri bu hastalığı, nedenlerini, sonuçlarını ve tedavisini daha fazla araştırmaya itiyor. Bazı hastalıklar son yıllarda bir anda hayatımıza girdi, Uyku Apnesi’ de bunlardan biri, nedir tam olarak uyku apnesi ? Uykuda nefes kesilmesi olarak tarif edilebilir, solunum ani olarak durur ve bir süre öyle kalır. Sonra büyük bir eforla tekrar nefes alma çabasına girer kişi. Bu durum uykuda o kadar sık tekrarlanır ki; kişinin uykusu sürekli bölündüğünden ertesi gün yorgun kalkar. Yani sıkıntılı bir uyku durumu var öyle mi? Öncelikle şunun altını çizelim; iyi bir gece uykusu bir lüks değil, zorunluluktur. Keşke uyku apnesi sadece sıkıntılı bir uyku durumu olsa, ama yapılan araştırmalar, bu hastalığın hayatı tehdit eden bir duruma geldiğini göstermektedir.” diye konuştu. Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Bahadır Baykal, uyku apnesi hastalarının ne gibi bir risk altında oldukları hakkında şu bilgileri verdi: “Gece nefes alamayan hastada oksijen düzeyi düşerken karbondioksid düzeyi yükselir, beyin adrenalin salgılar ve zamanla tansiyon yükselir, Kalp de bu durumdan etkilenir ve ritm bozukluğu gelişebilir, bir müddet sonra kalp yetersizliği gelişir. Akciğer genişlemesi sonrasında meydana gelen reflü de günlük hayatta sık karşılaştığımız bir sorun. Dengesiz hormon salgılanması beyin kanamasına, damar tıkanıklığına yol açabilir. Felç ve kalp krizi riski artar. Bahsettiğiniz bu durumlar ortaya çıkmadan evvel nasıl anlarız uyku apnesini? Belirtileri nelerdir ? Bu kişiler uyku bölünmesi yaşadığından yorgun uyanırlar. Gün içinde buldukları her an uyumak isterler,özellikle iş yerinde ve direksiyon başında uyumamak için mücadele veriyorsanız hemen uyku apnesi ile ilgilenen bir doktora başvurun. Bunun dışında dikkat bozukluğu, unutkanlık ve konsantrasyon güçlüğü başlamıştır. Özellikle orta ve şiddetli apne varlığında depresyon sık görülen bir belirtidir. Direksiyon başında uyumaktan bahsettiniz, bu durum trafik kazası yapma ihtimalini artırmaz mı ? Elbette. Bu durum trafik kazaları riskini iki katına çıkarır. Yaklaşık 28 milyon uyku apneli kişinin olduğu ABD’de bazı eyaletlerde tedavi edilmemiş şiddetli apnesi olan şoförlerin trafiğe çıkmaları yasaklanmış ve bu konuda ağır müeyyideler getirilmiştir. Uyku Apnesi cinsel güçsüzlük de yapar mı ? Evet özellikle erkeklerde cinsel performansı olumsuz etkiler. Hem testosteron seviyesini düşürüyor hem de uykusuzluktan dolayı kişiyi güçsüz ve bitkin bırakıyor. Bunların dışında son zamanlarda diabet ve obezite ile uyku apnesi arasında ciddi bir ilişki olduğunun da ortaya çıkarıldığını belirtmek isterim. Yani her yönüyle hayatı tehdit eden bir hastalık. Diyelim ki tedavi edilmedi uyku apnesi, yaşam süresini nasıl etkiler ? Aslında beklenen ömür süresini dörtte bir oranında kısaltan bir hastalık uyku apnesi. Tedavi edilmeyen şiddetli uyku apnesi hastalarında ise beklenen yaşam süresi 10-15 senedir. Ölüm uyku apnesine bağlı ortaya çıkan komplikasyonlardan dolayı, kalp krizi, beyin kanaması vb. olmaktadır. Uyku Apnesinde tedavi nasıl olmalı? Kişinin uyku testi sonrasında ortaya çıkan sonuçlarına göre tedaviyi yönlendirmek gerekir. Çok ağır olgularda sadece cihaz (CPAP) verebiliyoruz ama bu cihaza uyum da sandığımız kadar kolay olmuyor. Hasta her gittiği yere cihazı taşımak zorunda kalıyor, özellikle genç çiftlerde cihazla uyuma alışkanlığı cinsel hayatıda etkileyebiliyor. Bir süre sonra çiftler arasında soğukluğa sebep olabiliyor. Peki ameliyata ne zaman ve hangi hastalarda karar veriyorsunuz ? Ayrıntılı muayene yaptığımız hastalarda burun kemiği eğriliği, burun et büyümesi ya da bademciklerin iriliği gibi durumlar varsa cihaz verilecek olsa bile öncelikle bu sorunların halledilmesi gerekir. Özellikle burun kemiği eğriliği cihaz kullanımını zorlaştıran bir nedendir, mutlaka ameliyatla bu sorun giderilmelidir. Bir kısım hastada ise yumuşak damak ve dil köküne yönelik germe-açma cerrahileri ile pasajı genişletmeye çalışıyoruz. Sanırım alkol ve sigara dan uzak durma, fiziksel egzersiz de kişiyi bir ölçüde rahatlatıyor. Şöyle diyelim, alkol ve sigara kullanımını uyku apnesinin şiddetini artırır dolayısıyla kullanmamak gerekir, özellikle obez hastalarda kilo verme ciddi fayda sağlar, son yıllarda fiziksel egzersizle ilgili kayda değer gelişmeler de mevcut. Mesela uyku apnesi tedavisinde oldukça basit bir alternatif boğazımızdaki kasları güçlendirmek için yapılan egzersizlerdir. Havayolu etrafındaki kasları güçlendirmek horlama ve uyku apnesinin şiddetini azaltabilir. Konuyla ilgili ABD’de yapılan bir araştırma The American Journal of Respiratory and Critical Care Medicine dergisinde yayınlandı. Bu çalışma, dilin damağın önünde yerleştirilerek her gün otuz dakika yapılan boğaz ve nefes egzersizinin \%39 oranında horlamayı azalttığını ve apne şiddetini olumlu yönde etkilediğini göstermiştir.” 
0 notes