#hoş sohbetti
Explore tagged Tumblr posts
bungunkuzgun · 27 days ago
Note
Yormak değil sabah erken kalktığını söyledin zorlanma gün içinde diye söyledim
Teşekkürler, benim için de hoş sohbetti ve sana da iyi geceler tatlı rüyalar
Yorma kendini dediysem ekran başında yorma artık yat istersen demek istemiştim
0 notes
damnfeds-prev · 2 years ago
Text
uyanık olsaydınız da size bi kahve yapsaydım
5 notes · View notes
hataysekshikayelerisblog · 4 years ago
Text
40 Beden 42 Beden Derken Yarrağı Yedim! (Selin 34 Y., İzmir)
Merhabalar ben Selin. 34 Yaşındayım. Bu hikayem bundan 14 yıl önce geçti başımdan. Ben ozaman 20 yaşındaydım, Ankara'da okuyordum ve aynı zamanda bir mağazada tezgahtarlık yapıyordum. Mağazada çalıştığım bir gün, ben yaşlarda atletik yapılı biri girdi mağazaya, oldukça hoş bir görüntüsü vardı. Görüntüsünden etkilenmedim desem yalan olur. Sağ elindeki parmaklarının eksik olması dışında mükemmel bir görüntüsü vardı. Babası için bir kaşe pantolon aldı, onu alırken askıda olan bir pantolonun 40 bedenini sordu. Ben de normal olarak, "Kim için?" dedim. "Benim için." dedi. "Size 40 beden olmaz." dedim. "40 beden istiyorum." dedi. Ben olmaz dedim, o inatla 40 beden istedi. Ben de, "Varmısın iddiaya? Akşam yemeğine! Sana 40 beden gelmez!" dedim. "Peki!" dedi ve bir tane 40, bir tane de 42 beden Pantolon verdim (aslında 44 vermeyi düşünmüştüm, iri görünüyordu, ama inat edince 42 verdim).
Neyse, kabine girdi ve giydi pantolonun birini çıktı. Sanki onun için özel olarak dikilmişti pantolon. Ben hemen, "Bak 42 beden sana cuk diye oturdu, birde 40 diye inat ediyorsun!" dedim. Elindeki diğer pantolonu bana uzattı, hafifçe gülümsedi. Elindeki pantolon 42 bedendi, resmen dumur olmuştum. Bana, "İddiayı kazandım, ne zaman yemeğe çıkıyoruz?" dedi. Ben kıvırmaya çalıştım, ancak kurtaramadım, Cumartesi akşamı için sözleştik.
Cumartesi çıkış saatimden 5-10 dakika önce mağazanın önünde belirdi. Oldukça şık giyinmişti ve o gün iddiaya girdiğimiz pantolon vardı üzerinde. Çıktık. "Nereye gidelim?" dedim. "Yemeği sen kaybettin, sen seç!" dedi. Tunalı da bildiğim bir restorana götürdüm. Yemek sırasında sohbete başladık. Çok hoş sohbetti ve samimi idi. Yemek süresince ona, burada yalnız yaşadığımdan, okuduğum okuldan, babamın mesleğine, anemin ev hanımlığına kadar her şeyi anlatmıştım. Onun hakkında bildiklerim ise bir hastanede çalıştığı, teknisyen olduğu ve adının Koray olduğu idi. Yemek bitti, tam ben ona veda edip telefonunu istemek üzere idim ki, "Yemeğimizi yedik, hadi biraz eğlenelim, yemeği sen ısmarladın, altında kalamam, seni güzel bir mekana götüreyim!" dedi. Ben önce olmaz dedim, ama ünlü bir klübe gideceğimizi söyleyince kabul ettim. (O zamanlar Ankaranın en lüx disko barı idi ve çok merak ettiğim bir yerdi).
Bindik taksiye gittik. Kapıdaki bodyguard hemen önün ilikledi, "Ağbi hoşgeldin!" dedi. Demek ki daha öncede çok defa gelmişti buraya. İçeri girdik, bara oturduk. Barmen de tanıyordu onu. Bana, "Ne içersin?" dedi. "Bira." dedim. "Yok olmaz, senin gibi güzel bir kız öyle basit içkileri içmemeli, sana Baileys ısmarlayalım!" dedi. "Peki." diyebildim. İlk defa içecektim bu içkiyi ve inanın çok hoşuma gitti. Kremalı şekerli kahveyi alkollü düşünün, içinde buz taneleri. Epey bir süre içtik. Ben iyice sarhoş olmuştum. Dans ederken onun parfümü beni öylesine etkilemişti ki, kendimi ona sürtüyor ve onu tahrik etmeye çalışıyordum. Onunla birlikte olmak istiyordum, kafama koymuştum, onu elde etmeliydim...
İyice sarhoş olmuştum. Bana, "Artık seni evine bırakayım!" dedi. "Peki." dedim. Taksiye bindik. Yarı uyur, yarı uyanık apartmana geldik. Beni yukarı çıkarttı. Evime girdik, daha koridorda dudaklarına yapıştım. Uzunca bir öpüşmeden sonrasını hatırlamıyorum. Benim maksadım resmen kendimi düzdürmekti ona.
Ertesi gün kalktığımda bütün kıyafetlerim üzerimde, odamda yatıyordum. Kalktım, elimi yüzümü yıkayıp salona geçtim. Koray kıyafetlerini çıkartmış, özenle katlamış, sehpaya koymuş, üzerine bir battaniye alıp kanepeye uzanmış uyuyordu. O sarhoş halimde bana elini bile sürmemişti. Oysa onun yerinde başka bir erkek olsaydı, ben de ona o kadar sürtünmüşken, istediği herşeyi yapabilirdi bana. Ama Koray hiçbir şey yapmamıştı. Bu davranışı onu daha da çekici kılmıştı. Ona kahvaltı hazırladım ve uyandırmak için salona geçtim.
Üzeri açılmıştı, üzerinde sadece dar bir baksır vardı ve iri siki onun içinde kıvrılmış duruyordu. O anda üzerine çıkmak geldi içimden, ama kendime hakim oldum. Onu uyandırdım. Elini yüzünü yıkamaya banyoya gitti. Giderken arkadan onu hayranlıkla seyrettim. Tam bir üçgen vücudu vardı, sıkı kalçalar, ince bir bel, geniş omuzlar kaslı kollar ve omuzlar çok tahrik ediciydi. Kahvaltımızı yaptık. Lafı geceye getirdim, "Senin yerinde başkası olsa, bana istediğini yapardı!" dedim. "Evet biliyorum, ama seks iki kişi karşılıklı istiyorsa güzeldir! Yoksa, ben seni sarhoşken becersem n olur, becermesem n olur!" dedi. Bu cümleyi bitirdiğinde ben onun kucağına oturmuş, dudaklarına yapışmıştım bile...
Beni kucağında yatak odama götürdü, yere indirdi ve öyle sakin hareketlerle soydu ki beni, kendim bile bu kadar nazik soyunamıyordum. Dudaklarıma yapıştı, beni yatağıma uzattı, önce kulak memelerimi emmeye başladı, ordan boynuma indi. Öpmekle emmek arası, çok hoş hissettiriyordu bana. Memelerime indi, onları emiyor okşuyordu. Bir süre orada oyalandıktan sonra aşağılara inerek ve amımı yalamaya emmeye başladı. Dilini öyle muhteşem kullanıyordu ki, beni uçuruyordu. Bir parmağını amıma sokmaya başladı, hem parmağı ile beni uyarıyor, hem de klitorisimi emiyordu. Kısa sürede ilk orgazmımı yaşattı bana. Artık içime girmesi için yalvarıyordum...
Üzerime geldi, yavaşça girdi içime. Sikini, boşalmaktan iyice gevşemiş amımın her milimetresinde hissediyordum, öylesine güzeldi ki anlatamam. Amıma hızla gidip geliyordu artık. O hızlandıkça, ben, "Daha, daha!" diye inliyordum. Bir süre böyle devam ettikten sonra beni üste çıkarttı ve tekrar amıma girdi. Onun üzerine eğildim, hem göğüslerimi emiyor, hemde alttan amıma pompalıyordu, muheşemdi. Sonra beni omuzlarımdan iterek üzerinde tam dik olarak oturmamı sağladı. Halen siki içimde idi. Belimden kavradı ve ileri geri sarsmaya başladı. Gittikçe hızlanan bir tempo ile sarsıyordu beni. Ve ben tekrar boşaldım. Hemde ne boşalma! Amımdan gelen sular ikimizin arasından Koray'ın yüzüne kadar geliyordu. O ise halen sikmeye devam ediyordu...
Ben bu şekilde üstüste 3 kez boşaldım, ama o halen boşalmamıştı. Kendimi kötü hissetmiştim o anda, beni 4 kez dorukların en tepesine çıkaran erkeği 1 kere bile boşalatamamıştım. Ki, diğer daha önce birilikte olduğum erkek arkadaşım 5 dakikada boşalırdı. Koray yarım saatten fazladır içimde idi ve halen boşalmamıştı. Aklıma birşey geldi ve kulağına eğilip, "Beni arkamdan yaparmısın?" dedim. O anda gözlerinin içi parladı, bu evet anlamına geliyordu. Hemen üzerinden kalktım, yatakta dört ayak oldum ve "Hadi erkeğim sik götümü!" diye inliyordum.
Yanaştı arkama. Ben elimi arkaya uzatıp, sikini elimle arka deliğimin ağzına yerleştirdim. İtmeye başladı. Yavaş yavaş giriyordu götüme. Daha önce anal seks yapmış olduğum için acımadan alabiliyordum götüme. Kasıkları popomla birleştiğinde nasıl hoşuma gitti bilemezsiniz. Bana iltifatlar yağdırıyordu. Gittikçe hızlanan bir tempo ile götüme girip çıkmaya başladı. "Evet aşkım, geliyorum!" diyordu. Ben de, "Sik erkeğim, sik götümü, istediğin gibi sik!" diye inliyordum. Ki, daha önceleri anal seksi sadece erkek arkadaşım istediği için yapar ve zevk almazdım. Ama Koray götümü sikerken zevkten uçuyordum. Koray hızlanarak götümü sikmeye devam ederken, amımla da oynama başladı ve ikimiz aynı anda boşaldık. O döllerini götüme bir yanar dağ gibi püskürtürken, ben tekrar boşalmıştım. Yatağa serildim, o da üzerime yığıldı...
Öylece siki götümün içinde duruyor ve ensemi öpüyor, şaçlarımı kokluyordu. Onun altında ezilmek bile çok hoşuma gitmişti. Biraz sonra götümden çıktı ve yanıma uzandı. Ben de onun göğsüne uzandım, birer sigara içtik ve kalkıp beraber duşa gittik. Duşun altına girince tekrar öpüşmeye başladık. Ona doyamıyordum. Beni önce bir güzel yıkadı ve sırtımı duvara yaslayıp, çöküp amımı yalayıp emmeye başladı. Başını amıma bastırıyordum. Biraz sonra doğruldu ve ben de bir bacağımı kaldırdım, beline doladım, o da sikini amıma soktu. Ben ikinci bacağımı da beline doladım. Kucağında idim ve beni hoplatıyordu. Ben boşalana kadar böyle devam etti. Sonra kucağından indim ve arkamı dönüp, "Hadi erkeğim sen de boşal, götümü sik!" dedim. Hemen yerleştirdi götüme ve pompalamaya başladı. Çılgın gibi girip çıkıyordu götüme. Ve biraz sonra boşalmıştı. Tekrar duşlarımızı aldık ve çıktık, içeri geçtik. Akşam üzeri olmuştu. Gitmesi gerekiyormuş ve giyinip gitti.
Sonrasında 3 hafta boyunca onunla beraber olduk. Her buluştuğumuzda saatlerce sevişiyor, deliler gibi siskişiyorduk. Ama 3. haftanın sonunda, benim kıskançlığım yüzünden tartıştık ve o da artık görüşemiyeceğimizi söyleyerek gitti. Gidiş o gidiş, bir daha ondan haber alamadım. Ondan ayrıldıktan kısa süre sonra onun haklı olduğunu öğrendim, benim çalıştığım mağazadaki bir kız yüzünden kıskanmıştım onu. O kızla da tartıştım. O kız bana, "Sen çok şanlısın, ben ona çok asıldım ama yüz vermedi, sen salak ise ondan ayrıldın, oh canıma değsin!" dedi. O anda dünyalar başıma yıkıldı desem yeridir.
Ayrıldıktan 3 yıl sonra ilk defa Metroda gördüm onu, kucağında küçük sarışın bir erkek çocuğu vardı, yanında da eşi! Evlenmişti. İçimden gidip eski bir arkadaş gibi tanışmak ve numarasını kaybettiğimi söyleyip istemek geldi, ama eşinin ona problem yaratabileceğini düşünerek yaklaşamadım bile. Onun gibi bir erkeği bir daha ne gördüm, ne tanıdım, nede öyle bir erkekle seks yapabildim.
Seni hiç unutmadım ve asla unutmayacağım Koray! Eğer bir gün bir kaçamak yapmak istersen beni bulursun umarım!
[Selin]
95 notes · View notes
itslev · 4 years ago
Text
-söyle bana
yerkürenin menzili dubara merhumunu katledenlerin ne amaçsa dökül bana ki;
-cevabım sana
ütopik küf sadıka lâiklik arayana ithaf kem gözlere cedre fiyaka cenin süyek boğaza iltihap hudununu arayanların zulüm çakır ayin haş spesifik duyguların karmaşası maşa tutan ellerin barut karkelerime çehre mimlenen asa heybesini baş aşağı kaynar dökülen su aritmetik aruz debisini üryan yaşatır mı (?), yeter mi bu kadar ön tanım
-söyle bana
kıldan ince kılıçtan keskin ahkam haktan raks eden cariyeye ters bakmak yakışır mı?
-cevabım sana
astımı kastım obsesif bozukluğum bunun ne anlama geldiğini dekore desilitre azalan anti serum kanımda zihnim zatürre zübre çakılası sol kolum bundan etkilenen mürteci derinlerimde dönemeç alan ben değil miydim?
-şimdi soru sırası benim
serin esamesi mumlanan âşkı anlat bana.
-şimdi cevap sırası bende
kompulsif tahrik bent medet umamam on amerikan tıraşından vaaz veren cami hocası dört bin indirir rakım kaçarsa berbatlığından... Gayri nem kalır totem tutamayan münasebetsiz postmodern etik kaçmazdır ki. Ona buna anlatan kin tutan.
Bu kadar yeter, hoş sohbetti Albatros, bir sonraki seneye mahsus kalır bu sinsiliğin donanması.
8 notes · View notes
the-mustache-guy-la · 5 years ago
Text
Y.4. Flaps Club Youtube Kanal İncelemesi
Tumblr media
1-1.5 sene evvel, bir sabah Youtube’a girdiğimde sohbetinden pek keyif aldığım Celâl Şengör’ün 3-5 dakikalık bir röportajına denk geldim. Celâl Hoca her zaman ki gibi hevesli ve heyecanlı bir şeyler anlatıyordu. Söyleşiyi yapan kanalı daha önce görmemiştim, söyle bir sayfalarına girdim, henüz 2-3 tane video vardı. Dedim ki bu adamları takibe alayım ilginç bir şeyler çıkacak gibi buradan. Nitekim kısa surede epey ilginç ve işime yarayan içerikler çıktı. 
Flaps Club yaptıkları içeriklerden önce pazarlama taktiği açısından oldukça başarılı bir işe imza atmıştı. O da ‘‘Elit Olmaktan Korkmayın.’’ sloganıyla çıkışlarını Celâl Şengör’le yapmış olmalarıydı. Celâl Şengör serisi aynı zamanda şimdiye kadar yapmış oldukları en uzun seri oldu. 
Flaps Club’deki arkadaşların (ki hiçbiriyle tanışmışlığım yok, ama vasatlıktan uzak, düzgün işler yapmaları ve benim de entelektüel olarak beslemem münasebetiyle hissettiğim vicdani borca istinaden bu yazıyı hazırlamak istedim.) yaptıkları işin önemi akademide, entelektüel camiada ve sanat cemiyetinde bilinen önemli münevverleri bize bu röportajlarla tanıtıp, bu zâtların birikimlerinden (gerek röportajlar, gerekse isimlerinden yola çıkıp eserlerine ulaşma olanağı vasıtasıyla) yararlanma imkanı sağlamış olmaları.
2018 içerisinde Celâl Şengör’den sonra daha önce adını hiç duymamış olduğum ve kendisini tanıyınca gerek rasyonel, gerekse irrasyonel derinliğine hayran kaldığım Ahmed Güner Sayan ile yaptıkları röportaj serisi geldi. Ahmed Güner Sayan Hocayla bir ‘‘Hasan Âli Yücel ve Nazım Hikmet’’ bölümü yaptılar ki arada açıp tekrar tekrar izlerim. 
2019′da ise vites yükseltiler ve yayınladıkları video ve röportaj yaptıkları entelektüellerin sayısı ciddi arttı. Felsefe zemini üzerinde geçen Gökhan Uğur röportajı 2019′un ilk serisiydi. Zaman zaman muhabbete tutunmak, konuların derinliği itibariyle güçleşse de ayrı bir lezzeti olan bir röportaj olmuştu. 
Vaktiyle 157 IQ’suyla çocukluğundan beri dikkat çekmekle kalmayıp, düzgün Türkçesi ve anlaşılması ve anlatılması zor olan sosyolojik ve felsefik konuları son derece yalın bir şekilde anlatan Yalın Alpay ile tanıştırdılar izleyicileri. Müteakiben de benim pek içine giremediğim fakat yine de fevkalade değerli olan Devrim Erbil röportaj serisi hazırlanıp yayınlanmıştı. 
Derken sonrasında adı bana adı bir yerlerden tanıdık gelen İlker Canikligil röportajı geldi. İlker Canikligil’in yönetmen olması ve Sinema Televizyon bölümünde bir süre akademisyen olarak görev yapmasından da kaynaklı, sinema üzerine yapılan sohbet oldukça keyifli ve akıcı bir hatta ilerlemişti. İlker Canikligil’in tabii bir de kimseye eyvallahı olmadan bam bam söylemek istediklerini dile getirmesi videoların seyir zevkini artırıyordu. Bu videolarda İlker Canikgil’e maruz kalma sürem biraz sınırlı kalmış olsa da, İlker Canikligil’in (benim de üzerine bir yazı hazırlayacağım) Flu TV adlı Youtube kanalında hazırladığı şahane içeriklerle o açık da kapatılmış oldu. 
TekeTek programında Celâl Şengör ile Ahmet Arslan diye bir felsefe hocası, ‘‘Bilim Tarihi’’ diye bir program yaptıklarında haberdar oldum Ahmet Hocadan. Sonrasında harika bir program daha yaptıklar bu ikili, bu sefer ‘‘Ortaçağda Bilim Ve Felsefe’’ tarihi üzerine, ki o da tadından yenilmez bir program olmuştu. Flaps Club’ün Ahmet Arslan Röportajı da oldukça başarılı ve Yunan Felsefesi üzerinden başlayıp dallanan bir sohbete dönüşmüştü. Müteakiben Levent Ürer serisi yayınlandı ve sosyoloji çerçevesine kaydı sohbet. Benim bir mühendis olarak pek de mürekkep yalamışlığım olmayan bu alanla ilgili fikir sahibi olmam yönünde oldukça faydası olmuştu bu röportajın. 
Herhalde kaderin hoş bir oyunu olsa gerek sonrasında astronomi üzerine çalışan Talat Saygaç Hoca ile olan röportajları yayınladılar ve biz sayısalcılar biraz olsun kendimizi evimizin konforunda hissettik bu vesileyle. Talat Hoca’nın serisi ile eş zamanlı olarak Serhan Bali serisini de yayına sokmaya başladılar. Serhan Bali ile olan sohbet ise tamamen Klasik Batı Müziği (şuraya benim Klasik Batı Müziği çalma listemi de sıkıştırayım) etrafında dönen çok keyifli bir sohbetti. Sonrasında düzeltildi mi bilemiyorum ama videoların ilk yayınlanan versiyonlarında ses kalitesiyle ilgili bir problem vardı. Bu talihsizliğin de müzikle ilgili olan ilk röportaja denk gelmesi hoş bir ironi olarak yerini aldı. 
Bu seriden sonra öyle bir tanıtım videosu yayınladılar ki, nabzımın yükselmesinin yanında aklıma gelen ilk düşünce bir mağaza camı cümlesinden başka bir şey değildi... ‘‘patron çıldırdı!!’’ Şimdiye kadar yeterince ilginç ve değerli münevveri tanıtmamışlar gibi, resmen NBA all star kadrosu gibi bir kadro hazırlamışlardı. Sonbahar boyunca Pazartesi günleri hariç, hergün bu kadrodan birinin röportajı yaynılanacaktıö hem de 10 hafta boyunca.
Bu süreçte Salı günleri gerek Flu TV’deki ‘‘Olmaz Öyle Saçma Tarih’’ programı vasıtasıyla tanıdığım ve benim de bıyık ikizim olan Emrah Safa Gürkan, nam-ı diğer ESG ile tarih ve kültür üzerine röportajları. Çarşamba günleri dün (29 Ocak 2019) itibariyle yine Flu TV’de ‘‘Sanat Sohbetleri’’ adlı programa başlayan Bager Akbay ile yarı felsefik sanat sohbetleri.  Perşembe günleri televizyon kanallarında bilimsel konuların tartışıldığı açık oturum programlarından gözünüzün aşina olabileceği Sinan Canan serisinde beyin, sinir sistemi ve sonunda da düşünme üzerine videolar yayınladılar. Benim de daha önce ‘‘Türkiye Tarihinde Müzik ve Klasik Batı Müziği Tarihi Üzerine’’ başlıklı yazımda bahsetmiş olduğum Cem Mansur ile orkestra şefliği, müzik, gençlerde müzik eğitimi gibi konuların etrafında geçen röportajlar yayınladılar. Cumartesi günlerini adını daha evvel hiç duymadığım Kadir Köymen ile girişimcilik üzerine olan röportaj serisine ayırmışlardı. Şu an doktora aşamasında devam ettirdiğim mühendislik eğitimim dahilinde hiç finans veya muhasebe eğitimi almadığım için pasif gelir, yatırım, piyasa incelemesi gibi konuların ele alındığı bu seri de kafamda daha önce olmayan yeni fikir ve soruların ilk kıvılcımlarını atmış olması nedeniyle değerlidir benim için. Pazar kahvaltılarımda ise 10 hafta boyunca bana bir beyin cerrahı olan Türker Kılıç eşlik etti. Türker hoca serisi benim için bir hekim klişesi olan, tıp harici alanlarda da okuyan, aydın, entelektüel ve hitabı kuvvetli hekim figürünü tekrar edip kuvvetlendirmesi münasebetiyle çok keyifli izlediğim sohbetler sundu. Gerek beynin çalışması, gerekse sosyal konularda beyan ettiği değerli fikirleri ile daha evvel bakmadığım pencerelerden bir süredir üzerine kafa yorduğum meselelere bakarken buldum kendimi Türker Hoca ile yapılan röportaj sayesinde. Flaps bütün bunlara ek olarak Spotify hesabında röportaj yaptığı kişilerin sevdikleri şarkılardan oluşan keyifli çalma listeleri paylaşıyor. Ve Flaps Club’ün Youtube kanalı haricinde bir de websitesi mevcut. Fakat, burayı çok kurcalama fırsatı elime geçmedi henüz, o sebeple yalan yanlış bilgiler vermemek adın o damara girmiyorum.
Bu haftanın yazısı biraz uzun oldu ama Flap Club’de bu harika münevverlerle benim buluşmama vesile olan arkadaşlara olan vicdan borcumu ödemek istiyordum ve bu vesileyle de ‘‘anlamanın ve öğrenmenin mutluluğunu’’ yaşamayı sevenlerle değerli bir kaynağı daha paylaşma imkanı bulmuş oldum.  Haftaya bir müzik tanıtımı yazısında görüşmek üzere.
Keyifli günler ve esenlikler sizinle olsun.
~tmg~
1 note · View note
dr-dusunseli · 6 years ago
Text
His Cerrahı - Bölüm 5 Saatine baktı Merve. Buluşma vaktine 5 dakika vardı daha. Sabah saat sekiz de kalkmış, duş alıp hazırlandıktan sonra ayaküstü bir şeyler atıştırıp çıkmıştı evden. Gece deliksiz uyumanın verdiği enerjiye güneşli havanın verdiği mutluluk eklenmişti dışarı çıkınca. Kafenin yakın olması da işine yaramıştı. Kafeye doğru yürürken sürekli dün yaşadığı olayları düşünmüştü. Aklında dolanan bir çok soruya bugün cevap bulmayı umuyordu. Kafeyi bulduğunda ise aklındaki tüm düşünceler bir anda silinmiş, kafenin dışarıdan sade ama göze hoş gelen dizaynı hoşuna gitmiş, "Neden daha önceden burayı hiç duymadım?" diye düşünmüştü hafif bir şaşkınlıkla. Sanki çok uzun zamandır görmediği ama eskiden çok iyi tanıdığı bir arkadaşını bulmuş gibi hissetmişti. Kafeden girdiği anda içini dolduran samimiyet duygusuna anlam vermeye çalışırken karşısına çıkan koridorun duvarında asılı olan eski fotoğraflar çarptı ilk önce gözüne. Merakla fotoğrafları incelemeye başladığında her fotoğrafta en az üç dört kişinin birlikte otururken çekilmiş fotoğrafları olduğunu gördü."Herhalde daha önceden buraya gelmiş kişilerin fotoğrafları bunlar" diye düşündü fotoğraflara bakarken. Bu sırada göz ucuyla birinin kendine yaklaştığını farketti. Başını çevirdiği zaman orada görevli olduğunu tahmin ettiği birinin tebessüm ederek yanına geldiğini gördü."Merhaba " dedi yanına gelir gelmez görevli "Yardımcı olmamı ister misiniz?". Bir an neden orada olduğunu unutan Merve gizli bir iş yaparken yakalanmış çocuk gibi "Şey, ben fotoğraflara bakıyordum sadece" dedi heyecanla. Onun bu hali görevlinin tebessümünün artıp gülümsemeye dönüşmesine neden oldu. Görevlinin gülüşün�� gören Merve durumu farkedip biraz utandı ve başını çevirerek bakışlarını tekrar fotoğraflara yöneltti. "Burası ilk açıldığı zaman açılışa gelen insanların fotoğrafları bunlar" diyerek görevlinin hem bilgi verdiğini hem de durumu normale döndürmeye çalıştığını farketti Merve ve "Teşekkür ederim" dedi hafif mahcup bir sesle. "Yardımcı olabileceğim başka bir konu olursa seslenmeniz yeterli" dedi görevli arkasını dönüp gitmeden önce. Tam bir iki adım uzaklaşmıştı ki Merve aniden kafeye gelme nedenini hatırlayarak "Pardon" diye seslendi görevlinin arkasından. Sesi duyar duymaz geri Merve ye dönen görevli "Buyurun" diye cevap verdi. "Alper bey ile randevum vardı" dedi Merve ve bu sözü dediği anda Alper in soyismini bilmediğini ve bütün bu olanların bir kurmaca olup sırf kendisini kandırmak için yapılmış bir oyun olabileceği düşüncesi geldi aklına endişe ile. Sonuçta kendisine sadece bir isim ve bir mekan söylenmişti. Daha fazla bilgi almadığı için kendisine kızarken bir yandan da görevlinin boş boş bakacağını veya öyle birisinin oraya gelmemiş olacağını söyleyeceğini düşünürken duyduğu "Beni takip edin" sözü şaşırmasına neden oldu. Sözü söyledikten sonra geriye dönüp yavaşça koridor boyunca yürümeye başlayan görevlinin arkasından gitmeden önce, bir iki saniye duraklayıp şaşkınlığın çoğunu üzerinden atarak tekrar hissettiği güven ve rahatlama ile kendisini toparladı. Görevliyi takip ederken bir yandan Alper in nasıl biri olabileceğini düşünüp bir yandan da etrafı gözlemlemeye devam etti. Üç basamak çıktıktan sonra koridor geniş bir odaya açılıyordu. Odada bölmeler ile ayrılmış kısımlar olduğunu gördü. Çoğu bölme beş altı kişinin oturacağı şekilde iken bir tane de yaklaşık on kişilik diğerlerinden büyük bir yer vardı. Buradaki duvarlarda ise eskiye ait plaklar,film afişleri,eski aletler, eski paraların olduğu bir cam bölme ve bunun gibi şeylerin bulunduğunu farketti. Sağ taraflarında bulunan merdivenden üst kata çıkan görevlinin peşinden giderken o zamana kadar dikkatini çekmemiş olan çalan müziği dinlediğinde onun da türk musikisinden bir eser olduğunu anladı. Yukarı çıktıklarında ise üst katın tamamen farklı olarak ferah ve geniş bir şekilde ortalarda ikişer kişilik masalar ve sokağa bakan tarafını oluşturan büyük camların yanında dörder kişilik masaların olduğunu gördü. Merdivenin karşısında ise kitapların dizili olduğu bir kitaplık vardı. Görevli merdiveni çıktığı zaman cam kenarında sol arka tarafta kahvaltı yapan adama doğru yöneldiği zaman Alper in o olduğunu tahmin etti Merve. Alper bir yandan kahvaltı yaparken bir yandan önünde bulunan tabletten bir şeyler okuyordu. Yanına yaklaştıkları zaman başını kaldırıp önce görevliye sonra Merve ye baktı Alper ve gülümsedi. Ayağa kalkarken elini Merve ye uzatarak "Hoşgeldiniz Merve hanım" dedi. Merve Alper in elini sıktıktan sonra kendisine "Buyrun oturun" diyerek gösterdiği karşı tarafındaki sandalyeye çantasını çıkarıp yanına koyarak oturdu. Alper de oturduktan sonra "Ne içersiniz?" diye sordu Merve ye. Merve nin biraz düşündükten sonra tebessüm ederek "Çay alabilirim" demesi üzerine Alper görevliye dönerek "Merve hanıma bir çay bir de çatal getirir misiniz lütfen" dedi kibarca ve görevlinin "Peki efendim" demesi üzerine "Teşekkür ederim" diye ekledi. Görevli gittikten sonra başını Merve ye çevirdiğinde onun kendisini izlemekte olduğunu gördü ve tebessüm etti. Bu tebessüm karşısında Merve biraz mahcubiyet hissederek başını çevirdi ve camdan dışarı bakmaya başladı. Bir dakika sessizlik ardından görevli Merve nin çayını ve çatalın getirip bıraktığında Merve sessizce teşekkür edip gülümsedi. Merve nin gergin halini hisseden Alper tabletini kapatarak kenara koydu ve "Umarım kafeyi beğenmişsinizdir" dedi Merve ye bakarak. Alper in ortamı rahatlatmak amacıyla sohbeti başlatmaya çalıştığını anlayan Merve aklındaki soruları bir kenara bırakarak " Evet hoşuma gitti, şimdiye kadar gittiğim tüm yerlerden farklı bir mekan" diye cevap verdi ve ekledi "Burada böyle bir yerin varlığından haberim bile yoktu". "Aslında çoğu insan bilmez burayı" dedi Alper gülümseyerek, Merve nin sohbetine karşılık vermesinin hoşuna gittiği belli oluyordu yüzünden. " 1993 senesinde babam burayı arkadaşları ile muhabbet edebileceği sakin bir yer istediği için satın aldı" diye anlatmaya başladı. Merve nin yüzünden kendisinin buranın sahibi olduğunu kısmına takıldığını anladı. Merve nin soru sormak üzere olduğunu anladığında ona izin vermeden konuşmasına devam etti." Babam burayı aldığı zaman burası tek katlıydı. Eskiye dair sevdiği ne varsa sevdiği onlar ile doldurdu etrafı ki sizin de dikkatinizi çekmiştir " dedi Merve den onay bekkercesine. Konuşmak yerine Alper in açıklamasını bitirmesini beklemek için sadece başıyla onayladı Merve. Merve nin kendisini dinlediğini gören Alper nefes alarak devam etti konuşmasına " Tüm hazırlıkları tamamladığında kardeşimin doğum gününde Özdeniz kafe nin açılışını yaptı." Kafenin ismini duyduğunda Merve nin anlam veremeyeceğini bildiği için hızlıca "Buranın ilk adı, babamın soyadı ve haliyle benim de soyadım olan Özdeniz di." Biraz duraksayıp geçmişi hatırlamaya çalışıyormuş gibi bakışlarını tavanda bulunan pervanelere çevirdi Alper. Bu arada Merve de "Alper Özdeniz demek ki" diye düşündü ve bir yerlerden tanıdık geldiğini farketti. Tam da nereden hatırladığını düşünmeye başladığı sırada Alper anlatmaya devam etmeye başladı." Babam gibi ben de burayı seviyordum ama kardeşimin ilgisi çok daha fazlaydı buraya. İşten veya okuldan fırsat bulduğu her an buraya gelirdi. Kardeşimin bu ilgisi babamın dikkatini çekmişti ve ona 18 yaşına girdiği zaman burayı hediye etti." Alper in aklına gelen düşüncelerin hafif bir hüzün hissetmesine neden olduğu Merve nin gözünden kaçmamıştı. "Babam vefat ettikten sonra, yani yaklaşık 5 yıl önce, babamın hatırına buraya gelenler zamanla gelmeyi bıraktı. Buna rağmen kardeşim buranın değerli olduğunu ve sakin mekan arayan gençler için uygun bir yer olduğunu biliyordu. Günün birinde bana kafenin kendisine eski anıları hatırlattığını bu yüzden adını Düşünseli koymak istediğini söyledi. Başta aklıma yatmamış olsa da artık gençler için ismini değiştirmenin mantıklı olması bu fikrini kabul etmemi sağladı. 2 yıl önce de alt kata pek dokunmadan üst katı yaptırdık ve yeni adıyla yani Düşünseli Kafe olarak tekrar açtık." Alper kafenin hikayesini anlatırken o zaman yaşadığı duyguları tekrar yaşıyormuş gibi yansıyordu her şey yüzüne. Buranın Alper için çok önemli bir yer olduğunu daha muhabbet başlarken anlamış olan Merve muhabbet ilerledikçe haklı olduğunu daha çok farkediyordu. Alper in konuşmasını tamamladığını bakışlarından anlayan Merve "Evet gerçekten hoş bir mekan, özellikle üst katın ferah olması insanı dinlendirici bir etki yapıyor" diye yorum yaptı beğendiğini belirten bir ifade ile ve sonra aklına ilk gelen soruyu sordu "Neden peki şimdiye kadar hiç duymadım burayı evim yakın olmasına rağmen?". Sanki beklediği soru gelmiş gibi gülümsedi Alper " Babamın bize öğrettiği şeylerden birisi bir insanın nasibin neredeyse oraya gideceğiydi. Belki bu yüzden belki de sakin olmasını sevdiğimizden dolayı hiç reklamını yapmadık buranın" diye cevapladı. Merve anladığını belirtecek şekilde başını salladığında Alper elini kaldırıp görevliye çağırdı ve masayı toplamasını istedi. Masa toplandığı sırada Merve nin geldiği zamandan daha sakin olduğunu görerek sevindi. Masanın toplanması bittiğinde ise arkasına yaslanarak " Sohbetime katlandığınız için teşekkür ederim" dedi. Alper in bu cümlesi kendi düşüncelerine dalan Merve nin bir anda irkilmesine neden oldu. Dikkatini topladığında ise "Önemli değil" diye cevap verdi gülümseyerek "Güzel bir sohbetti". Onun bu cevabı karşısında gülümseyerek karşılık veren Alper "Şimdi sizin asıl buraya gelme nedeninize dönelim isterseniz" diye devam etti. "Ama siz sözünüze başlamadan önce şunu söylemek istiyorum ki O nun sizi neden seçtiğini şimdi daha iyi anlıyorum..."
1 note · View note
hasanakbal19 · 3 years ago
Text
EŞ DUASI ALMAK
Mecitözü Polis Lojmanında 25 sene önce ikamet ederken ilk eşi rahmetli olmuş Polis Memuru komşum vardı. Hoş sohbetti. Kendisini de çok severdim. Bir gün sohbet ederken biraz da duygusal olarak namazla ilgili yaşadığı bir anısını paylaştı. Belki hepimizi ilgilendirir diye ben de siz değerli okurlarımla paylaşmak istedim. Buyurun kendi ağzından dinleyelim. Mahir Hocam, rahmetli eşim namazlı…
View On WordPress
0 notes
kunyekultursanat · 3 years ago
Text
EŞ DUASI ALMAK
Mecitözü Polis Lojmanında 25 sene önce ikamet ederken ilk eşi rahmetli olmuş Polis Memuru komşum vardı. Hoş sohbetti. Kendisini de çok severdim. Bir gün sohbet ederken biraz da duygusal olarak namazla ilgili yaşadığı bir anısını paylaştı. Belki hepimizi ilgilendirir diye ben de siz değerli okurlarımla paylaşmak istedim. Buyurun kendi ağzından dinleyelim. Mahir Hocam, rahmetli eşim namazlı…
View On WordPress
0 notes
naifesto · 5 years ago
Text
SARI ODALAR
Bellek ne büyük bir sandık; ahşap, kilitli, tanıdık kokuları olan ne eşsiz bir armağan. O armağan gün geliyor bir diş ağrısına sızıyor, başka zamanların bir başka diş ağrısını aklının kıyılarına bırakarak. Hayal dalgaları kumları okşadıkça kapağından birer ikişer dökülüyor birikenler. Her sözcük, her nesne, her kavram yeniden bir anlam buluyor .Midye kabukları buna şahit,rengarenk  taşlar da öyle...
Zamanın eridiğini bilmezdim ya yine de yosunlu,kaygan zeminleri ve sert kayaları düşündüğüm yıllardı. Siyahın dipsiz kuyularından  kaçtıkça beyazın boş koridorlarında kaybolduğum yıllar... Bir gün-renkleri tanımaya niyetlendiğim bir gün- şehrimin daha önce hiç görmediğim bir yerinde, sımsıcak bir evde , çatı katında bir kitap buldum. Kumral, bebek saçlı, inceliklere inanan  sesiyle konuşan , konuştukça sayfaları çoğalan sihirli bir kitap. Bir dağın çıplaklığını bir sevinç sananları, akıp giden saatleri anlatıyordu. Ben daha önce bunları hiç duymamıştım, göğsüme konan merak kelebeği kanatlarını açıp sayfaları hızla çevirmese belki  çok daha geç kalacaktım.
Ağacın sesi var mıdır derseniz, vardır derim. Sancılı bir sesi vardır, tahta parkelerden duyulur acısı. Yine de acısıyla içini ısıtır insanın. Acıyı bal eyleyenler bilir bunu. Daha önce de ziyaret ettiğiniz bir yerin bir başka zamanda çok başka anlamları olabilir. Seslerin gizli bir dile dönüştüğü o an anlamıştım büyümenin tahmin ettiğimden çok daha fazla cezbedici bir yanının olduğunu. Büyümek o çatı katıydı. Büyümek  kapını kapadığın anda kendi zemiminde yürümekti. Yere bastıkça çıkan gıcırtılardı.Gıcırtıların bile senle konuştuğu eşsiz bir sohbetti büyümek.
Sihirli kitabım içindeki nice kitabı gösterdi bana,odalarını gezdirdi. Öyle özeldi ki yalnızca okuyan insanın bu güzellikleri duyumsayabileceğine  sanırım bir kez daha orada inandım. Ancak söz varsa, şiir varsa aşk vardı. Duyguyu aşkınlaştıran şey bilgiydi. Bunları düşünürken “Sarı Odalar” ın aklımdan geçtiğini anımıyorum. Bu evde bir klip ne hoş olur diye aklımdan geçirmiştim. Hatta bu evde yazılmış olsa o şarkı. Evin terasının serinliği, ayrılığın serinliği…Yükseklik, ayrılığın içte bıraktığı boşluk… Manzaranın uçsuz bucaksızlığı, sevdanın sonsuzluğu… Bu lirizm bana çoktu, zira o sıralar kendimi rock müzikle ifade ediyordum.
Mutfağa geçmeden önce sihirli kitabım yeni sesler vaad ediyordu. Dünyasına itirazlarla dolu bir müziği bezemiş küçük bir fırıncı çırağı olan bana, Küba’dan gelen sesler bir pastahaneyi anımsatıyordu. Eliades Ochoa sizler için yalnızca başarılı bir gitaristtir belki, benim için tam anlamıyla unu görsel bir şölene dönüştüren pasta ustasıydı. Bir lezzetin ilahi yaratıcısıydı. Duygularım tam anlamıyla böyleydi. Müthiş bir sinestezi yaşıyordum, heyecanlı ve büyülenmiş bir halde gülüşüme saklanıyordum.
Bugün hala yeniliklerle karşılaştığımda ,sevindiğimde , yaşamaya dair o güzel tılsımı içimde , en derinde hissettiğimde o güzel akşamı anımsarım. Sihirli bir kitapla, egenin güzelliğinde lezzetli bir lazanya yeme şansını bana verdiği için tanrıma şükrederim. Benim özgürlük sevdam ertesi gün filizlenmiştir. Turgut Uyar ,Salvador Dali buna şahit, Sezen de öyle.
1 note · View note
hataysekshikayelerisblog · 4 years ago
Text
Karım Doğurmak Üzereyken Ben Baldızımı Sikiyordum! (Arif 35 Y., Antalya)
Merhaba Seks Hikayesi seven arkadaşlar, ben Arif. 35 yaşındayım, oldukça da yakışıklı sayılırım. Boyum 1.76 ve 72 kilodayım. 5 yıllık evliyim ve karımla son derece mutluyuz. Seks hayatımız mükemmele yakın, haftada 4 veya 5 kez sikişiriz. Benim bir de dul baldızım var. Hani baldızım diye söylemiyorum, ama 1.70 boylarında, balık etli, kafam kadar iri göğüslere sahip, çok güzel bir kadındır. Karımla evlendiğimden beri kendisine resmen hastayım, beni deli ediyor. Ama bir türlü kendisine açılamıyordum. Evliliğimiz süresince baldızıma karşı sadece yanlışlıkla ve istemeden olmuş gibi dokunuşlardan, sürtünmelerden öteye gidemedim. Baldız bazen farkına varıyordu ama aldırış etmiyordu. Daha da ileriye gidemiyordum, açıkçası beni terslemesinden ve karıma söylemesinden korkuyordum.
Evliliğimizin ikinci senesinde karım hamile kaldı. Doğum yaklaşmaya başlamıştı, bizi de bir telaş almıştı. Benim annem babam İstanbulda kalıyorlardı, yani uzaktı. Üstelik hepsi işinde gücünde. Karımın ailesi ise Ispartada oturuyordu, onları biraz daha yakın gördüğümüz için onlara söyledik, doğum sırasında benim kayınvalideye burada olması için ricada bulunduk, onlar da seve seve kabul ettiler. En sevindiğim yanıysa baldızım da geliyordu. Baldızımı görmeyeli aylar olmuştu, eve geldiğimde kapıyı baldız açınca sevincimden havaya uçacaktım. Baldız genelde çok içten davranırdı bana. Beni görünce, "Hoş geldin enişte!" deyip boynuma sarıldı. Kaçırırmıyım fırsatı, ben de sarıldım hemen beline! Vücutlarımız birleşmişti, biraz daha sarılsam kesin boşalırdım yani. Sonra içeriye salona kaynanamla karımın yanına geçtik...
Sohbet falan ederken bazen baldızla gözgöze geliyorduk. Galiba halen anlamamıştı, kendisine uzun uzun sarılmamı ve dudaklarına yakın öpücük kondurmamı. Sohbetti, çaydı, kahveydi derken vakit epey geç olmuştu. Zaten karım hamile olduğu için çok halsiz ve bitkindi, uyumak için iyi geceler dileyip odalarımıza geçtik. Ben baldızı kafamdan atamıyordum, ne yapsamda siksem diye düşünüp duruyordum. Ne olursa olsun, rezil olma pahasına da olsa, baldızın o göğüslerinin tadına mutlaka bakmam lazımdı. Bu düşüncelerle uyumuşum...
Sabah olunca erkenden uyandım, çünkü karımı hastaneye yatıracaktık. Yüzümü yıkamak için lavaboya gittim, baktım tuvalet meşguldü. Bekledim biraz, tuvaletten baldız çıktı. Saçları falan çok dağılmıştı, uyku sersemi yalpalayarak yürüyordu. Geceliğiyle lavaboda yüzünü yıkamaya başladı. Ben de tuvalete girmek için yürüdüm, alan çok dardı ve baldızın kalçasına sürtünmeden geçmemin imkanı yoktu. Zaten hiç kaçırmazdım bu tür fırsatları...
"Baldız geçebilir miyim?" dedim. "Geç enişte! Geçmeyip altına mı edeceksin?" dedi ve güldü. Ben de geçerken elimi baldızın beline attım ve kalçasına resmen yaslandım, "Gerçekten geçmemi istiyor musun baldız?" dedim. "Geç enişte geç, kendi malın gibi kullan, tuvaleti!" dedi. Ben de, "Tabii kullanırım, benim tuvaletim değil mi?" dedim. Bu arada arkasında durmaya ve sürtünmeye devam ettim. Baldız döndü ve "Enişte ne yapıyorsun?" dedi. Ama bunu söylerken gözlerimin içine öyle bir baktı ki, 'Sik beni enişte!' der gibi. "Ne yapıyor gibi görünüyorum baldız? Geçmeye çalışıyorum, geçemiyorum!" dedim. Baldız da kalçasını biraz daha bana bastırarak, "Buradan da geçemezsen yuh sana enişte!" dedi.
Baldızımın bu davranışı beni cesaretlendirmişti. Yılların verdiği o özlemle elimi muhteşem göğüslerine attım ve "Geçmek için burdan tutmam gerekiyor galiba!" deyip avuçladım göğüslerini. O sırada koridorun lambası yandı ve bırakmak zorunda kaldım. Gelen kaynanamdı. Baldız yüzünü yıkamaya devam etti, ben de tuvalete girdim. Anlamıştım artık, sevgili baldızım da beni istiyordu. Tuvalette baldızın o muhteşem göğüslerini hayalleyerek bir posta 31 çekip boşaldım, çıktım sonra. Baktım kaynanam kahvaltıyı hazırlamış. Kahvaltı yaparken oldukça neşeliydim, çünkü oğlum dünyaya gelmek üzereydi. Baldız bana bakıp, "Enişte ne güzel, oğlun olacak, çok seviniyorsun eminim!" dedi. Ben de, "Eee erkek adamın erkek oğlu olur!" dedim, gülüştük. Sonra hazırlandık, hastane yoluna koyulduk...
Taksi çağırmıştım. Bindik taksiye. Kaynanam öne oturdu. Karımı arkaya bindirdim. Tam diğer taraftan binmeye hazırlanmıştım ki, baldız, "Enişte ablamın yanına otur, ona moral ver, ben kenarda otururum!" dedi. Kör bir göz istedi, Tanrı verdi iki göz! Geçtim karımın yanına oturdum, baldız da benim yanıma oturdu. Ohh ne ala, bir yanımda karım, diğer tarafımda baldız. Yol bir hayli uzundu, karımla konuşuyordum, moral veriyordum, aynı zamanda bacağımı baldızın bacağına resmen yapıştırmıştım. Ben bastırdıkça baldız daha çok bastırıyordu. Elimi baldızın bacağına koydum, bu arada karımla sohbet ediyordum. Sırtım baldıza dönük, ama elim bacağındaydı...
Bir ara döndüm baldıza baktım, baldız da gülümseyerek bana bakıyordu. İçimden, 'Bu iş tamam, bastır Arif!' dedim, başladım baldızın bacağını okşamaya. Yavaş yavaş amına doğru ilerliyordum ve hiç bir tepki yoktu, bacaklarını aralaması dışında. Külotunun üzerinden amını okşamaya başladım, yine tepki vermeyince artık elimi külotun içine soktum. Resmen baldızın amını parmaklıyordum ve bu arada da karımla konuşmaya devam ediyordum. İki arada bir derede kaldım yani. En sonunda baldız bacaklarını sıkmaya başladı, anladım ki boşalıyordu artık. Az sonra parmaklarım vıcık vıcık ıslanmıştı. Sonra çektim elimi, baldıza baktım, yüzü kıpkırmızı olmuştu, ama halen gülümseyerek bakıyordu...
Hastaneye geldik, karımın yatışını yaptım. Sadece bir refakatçi kabul ediliyormuş. Kaynanam karımın yanında kaldı. "Biz baldızla dışarıda dolaşır, arada sırada yanınıza gelir gideriz." dedik ve ayrıldık. Odadan çıkar çıkmaz baldız bana kızarak, "Enişte sen ne yaptığını sanıyorsun yaa!!" dedi. Ben de, "Ne yaptım ki baldız?" dedim. Gülerek, "Arabada mahvettin beni!" dedi. "Sen de beni o kadar kendine hasta etmeseydin baldız, gülü seven dikenine katlanacak!" dedim. "Enişte inanki mahvettin beni, bu yaşıma kadar hiç böyle heyecanlı boşalmamıştım, çok güzeldi!" dedi. "Sen dur, daha alasını yaşatacağım sana!" dedim.
Etrafa baktım, hastanenin arka bahçesi tenha bir yerdi, az ileride de depoya benzeyen, eski baraka gibi bir yer vardı. Baldızın koluna girdim oraya doğru yürüdük. "Baldız bak, şu barakada tarihi eserler varmış!" dedim. Baldız şaşırarak, "Hastanede tarihi eserin ne işi var enişte?" dedi, güldü. "Gel göstereyim!" dedim. Barakaya girdik. Hemen tişörtünün üzerinden göğsüne ağzımı yapıştırdım. "Ne yapıyorsun enişte??" dedi. "Acıktım baldız, emzir beni!" dedim. "Yapma enişte, bir gelen falan olur, evde yapalım, daha rahat ederiz!" dedi. "Olmaz baldız, kaç senedir seni arzuluyorum, hayal ediyorum, seni düşünerek ablanı sikiyorum, acı bana lütfen, seni sikmek istiyorum!" dedim, belinden tutup vücudunu vücuduma, dudaklarımı dudaklarına yapıştırdım, öpüşmeye başladık...
Öpüşürken baldız kendini tamamen teslim etmişti bana. Eteğini kaldırıp külodunu dizlerine kadar indirdim ve dudaklarımı amına yapıştırdım. Am dudaklarını bir bir emiyor, parmaklarımla ayırıp, dilimi içine sokuyordum. Baldız bağırmamak için elini ısırıyordu. Yaladım yaladım, baldızımın ekşimsi am suları ağzıma akmaya başladı. Resmen amını ağzımda yoğuruyordum. Dayanamadı titremeye ve boşalmaya başladı. "Enişte mahvettin beni, dayanamıyorum sok artık sikini, sokkk!" diye yalvarmaya başladı. "O kadar acele etme baldız!" dedim, açtım göğüslerini, başladım o muhteşem kahverengi uçları yalamaya. Baldız çıldırıyordu, "Yaaaaa hadiiii enişte, hadi sok sikini, sikini sok, sokkk şu sikini içime!" diye inliyordu. Ben de zaten zor tutuyordum kendimi. Hemen yatırdım baldızı kasaların üzerine, ayırdım bacaklarını ve var gücümle bastım amına. Var ya 'Şloppp!' diye birden girdi yarağım köküne kadar. Baldız deli oluyordu, "Bastır aşkım, bastır!" diye kıvranıyordu. Var gücümle amına basıyor, sonuna kadar girip çıkıyordum...
Baldız yeniden titremeye sarsılmaya başladı. Ben de gelmek üzereydim. Son bir hamleyle, aynı anda boşalmaya başladık, ama nasıl boşalma. Baldız öyle bir boşalıyordu ki, bitmeyecek sandım. Belime doladığı bacaklarıyla neredeyse belimi kıracaktı. En sonunda emelime ulaşmış, baldızı sikmiştim. Hemen toparlanıp hastaneye geri döndük. Karımın sancıları başlamıştı. Doktorlar bizi çıkarıp karımı yoğun bakıma aldılar. Nur topu gibi bir oğlum oldu.
Kayınvalidemle baldızım 1 ay kadar kaldılar. Karımın hastanede yattığı sürece genelde kayınvalidem refakatçı kaldı. Biz de evde baldızla sabahlara kadar sikişip, gündüzleri karımı ziyarete hastaneye gidiyorduk...
Evet arkadaşlar, fırsat bulduğunuz an karşınızdaki kadını sikmek için elinizden geleni yapın. Anlık bir cesaret yetiyor, gerisi kendiliğnden geliyor :))
[Arif]
115 notes · View notes
burakurnaz · 7 years ago
Text
bekri mustafa
sarhoşluğun örneği ve “sarhoşların şahı” olarak tanınmıştır bekri mustafa. adı nice yüzyıllardır dillere destan olmuş, hikayeleri kuşaklar boyunca dillerde dolaşmıştır. işte bu böylesine ünlü bir bekri mustafa’dır. yorgancı esnafından ahmet ağa’nın oğlu olan ve gece gündüz içtiği için “bekri” namıyla ün yapan mustafa, 1593 yılında kadırga’nın cinci meydanı ile küçükayasofya camii arasındaki bir evde dünyaya gelmiştir. babasının hali vakti yerinde olduğu için çocukluğu refah içinde geçmiş, beş yaşında iken küçükayasofya camii yanındaki mahalle mektebinde eğitime başlamış. burada “hıfız’ ederek “hafız’olmuş, sonra da bayazıd medresesi’ne devam etmiştir. sabahları medreseye giderken akşamları da babasının dükkanında yorgancılık işini yüklenmişti. 18 yaşında iken annesinin de vefatıyla yalnız kalan genç yorgancı bazı arkadaşlarının da ısrarı ile bu dönemde içkiye başladı. kumkapı’daki agop’un meyhanesi’nin başlıca müdavimleri arasına karıştı. çok geçmeden medreseyi de dükkanı da bir tarafa bırakan mustafa ağa, bütün ömrünü gece, gündüz bu meyhanede içki içmekle geçirmeye başladığından “bekri” namıyla anılmaya başlandı.
uzun boylu, iri yapılı, geniş omuzlu, pos bıyıklı ve güçlü kuvvetli bir adam olan bekri mustafa, son derece zeki, nüktedan ve hoş sohbetti. hazır cevaplığı ve hakbilirliği ile herkesin takdir ve sevgisini de toplamıştı. bekri mustafa’nın bu özelliklerini duyan dördüncü murat, daha şehzadeliği sırasında kendisini nedimleri arasına almış, tahta çıkışından sonra da saraya dahil olmuştu. bekri mustafa’nın bu içki yasağı devirlerine ait pek çok fıkrası vardır. bir gece kendisini içki masasında yakalayıp şişesi ile birlikte bostancıbaşı’nın huzuruna çıkarmışlar. bostancıbaşı, şişeyi elinde sallayarak hiddet içinde bağırmış: “şu zıkkımı nasıl içersin be adam?”. hiç istifini bozmayan bekri, şişeyi bostancıbaşı’nın elinden alıp, koynundan kadehini çıkarıp “önce bu şişeyi alır, sonra içindekini kadehe boşaltırım. ve kadehi de işte böyle yudumlarım” diyerek bir yudumda içmiş. bostancıbaşı onun bu cüretkar hali ve hazırcevaplığı karşısında diyecek söz bulamamış ve kendisini affetmiş. bir gün bostancıbaşı yine kendisine kızacak olmuş. “bu içtiğin rakılar ihtiyarlığında burnundan gelecektir.”. ağanın bu sözleri karşısında bekri şen bir kahkaha atmış: “aman ne iyi... ben de doldurur, yine içerim. desene ihtiyarlıkta da işimiz iş, safamız tam olacak.” bostancıbaşı’nın adamları bir yaz gecesi bekri mustafa’yı bir havuzun içinde oturup rakısını demlenirken görmüşler. kendisini alıp karakola götürmek isterler. bekri birden öfkelenir: “çekin arabanızı be... burası size ait değildir. kaptan paşa gelsin. deryaya o karışır ancak.” konu, komşu bütün mahalleli ve devletin ileri gelenleri bekri mustafa’yı içine düştüğü durumdan kurtarmak amacıyla çare ararlarken akıllarına onu küçükayasofya camii imamlığına getirmek gelmiş. iyi bir hafız olan ve medrese görüp okuyan ve bu işe yatkın olduğundan şüphe olmayan bekri mustafa için bu hiç de yadırganacak bir iş sayılmaz. hele ortada kendisini içkiden kurtarmak gibi bir de önemli sebep varken. bekri mustafa, sultan murat’ın da onayladığı bu görevi kabullenir mecburen. işe başladığı gün öğle namazından sonra kaldırılan bir cenazenin namazını kıldırdıktan sonra tabuta doğru eğilip bir şeyler söylemiş. bütün cemaatin dikkatini çekmiş onun bu davranışı. birisi dayanamamış sormuş “merakımızı uyandırdı ağa... neler söyledin öyle?”. bekri mustafa her zamanki gibi kendinden emin bir şekilde konuşmuş: “öteki dünyadan haber sorarlarsa bekri mustafa imam oldu de, anlarlar dünyanın halini dedim.” birgün dostlarından biri kendisine neden bu kadar içtiğini sorunca bekri omuz silkip, kendinden emin bir şekilde konuşmuş: “öldükten sonra kıyamete kadar bekleyeceğimi düşünerek şimdiden bol bol içiyorum ki sonradan aramayayım.” işte böylesine renkli hikayelerle dolu yaşantısı çok kısa sürmüş bekri’nin. henüz 41 yaşında iken hastalanmış ve iki, üç gün içinde hayata gözlerini yummuş. cenazesi vasiyeti üzerine “balıkpazarı meyhanelerinin civarında bulunan mezarlığa” gömülmüş. sonra bu mezarlık kaldırılıp yerine dükkanlar ve çarşı yapılmış. bekri mustafa’nın bu yalnız kabri yetmişli yıllarda yemiş adıyla anılan semtin kasımpaşa sokağında bulunmaktaydı. 1903 yılında çevre esnafı arasında toplanan para ile onarılmış ve başucuna bir taş dikilmiş. dillere destan olan bekri mustafa, geçmiş yaşantımızın ünlü bir halk kişisi olarak günümüzde de anılarıyla yaşatılmaktadır.
1 note · View note
maiahdar23 · 7 years ago
Text
Tumblr media
Kelimelerin biz de anlamları hep farklıydı. Sanki kendi dilimizi olusturmus, öyle anlasiyorduk. Erik sadece bir meyve değildi bizim için. Yazdan yaza ulaşabildiğimiz nadide bir şeydi, özlemekti, her şeye rağmen bekleyebilmekti. Rakı sevmekti, sevebilmekti, hoş sohbetti. Aynı masada derdine ortak olabilmekti. Rakı aşkın sarhoşluğuna tâbiydi. Öyle aşkım canım kelimeleri kullanmazdik ki biz. Tosbağa derdik mesela. Kendimizi evimizde huzurlu hisseder, kötü şeyler olduğunda kabuğumuza cekilirdik biz ve en önemlisi ters dönmüş bir kaplumbağa misali hayatımız alt üst olsada direnmeyi bilirdik. Ne oldu da şimdi bu hale geldik? Nasıl ayrı düştük ve nasıl bu kadar ayrı kalabildik?
Öyle özledim ki seni, sana karşı dile getirebiliyor olsaydım özlemimi derdim be adam 'Ben çok erik! '
Öyle seviyorum ki seni, öyle susadım ki sevgine, sarılmana... Yanımda olsaydın şayet gözlerinin içine bakarak derdim ki 'Ben çok rakı! '
Gel hadi, varsın olsun hayatımız alt üst olmuş olsun ne fark eder? Gel yine direnelim, kabuğumuza cekilelim. Kırıldıysa kabuğumuz biz yinede vazgeçmeyelim.
Hem ne demiştik? Mai'yi yalnızca ahdar tamamlardi değil mi? Yoksa tabiat eksik kalırdı güzelliğinden... Öyleyse yetmez mi bu kadar ayrılık? Gel bağışlayalım birbirimizi...
0 notes
sosyalagim · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Mesut Karabulut abimiz Bozkırda iş yerimize ziyarete geldi 😉 yoğun bir gün olunca çok sohbet edemedik ama hoş sohbetti. http://url.yakupcetin.com/bozkir #yakupcetincom #Bozkir #Konya #KonyaAjansi #dx #bx #Siristat (Sırıstat Haber Merkezi)
0 notes
umayruges · 7 years ago
Note
Geçen özelden yazmak isteyen yazdı mı ne konuştunuz
Sahte hesaptan yazdı zaten, ufak bir iki soru sordu kimdi neydi neyin nesiydi bilmiyorum ama hoş sohbetti
0 notes
kunyekultursanat · 4 years ago
Text
EŞ DUASI
Mecitözü Polis Lojmanında 22 sene önce ikamet ederken ilk eşi rahmetli olmuş Polis Memuru komşum vardı. Hoş sohbetti. Kendisini de çok severdim. Bir gün sohbet ederken biraz da duygusal olarak namazla ilgili yaşadığı bir anısını paylaştı. Belki hepimizi ilgilendirir diye ben de siz değerli okurlarımla paylaşmak istedim. Buyurun kendi ağzından dinleyelim.Mahir Hocam, rahmetli eşim namazlı niyazlı…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
sosyalagim · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Bozkır Dereköy'den SMMM Ali Saraç abeyimizi iş yerinde ziyaret ettik. Hoş bir sohbetti. Hem muhabbet hemde çay Faslı için teşekkür ederim. 😉☕☕ http://url.yakupcetin.com/bozkir #yakupcetincom #Bozkir #Konya #KonyaAjansi #Naturel #bx #Siristat #dx (Konya Kenti)
0 notes