#hayvanlar ile ilgili
Explore tagged Tumblr posts
Text
Evcilhayvanlar - Platin
Türkiye'nin lider Evcil Hayvanlar Blogu, sevgi dolu dostlarımızla ilgili bilgi, ipuçları ve eğlenceli içerikler sunar. Sağlık, beslenme, eğitim ve bakımda değerli bilgilerle doludur. Hayvan severler için unutulmaz!
Evcil hayvanları evcil hayvan olarak tutmak, sahiplerine arkadaşlık ve duygusal destek de dahil olmak üzere sayısız fayda sağlayabilir. Evcil hayvanlar yüzyıllardır insan yaşamının bir parçası olmuş ve sadece arkadaşlık sağlamakla kalmamış, aynı zamanda eğlence, yemek ve emek de sağlamışlardır. Evcil hayvanlar, stres ve kaygı düzeylerini azaltmaya yardımcı olabilecek sürekli arkadaşlık ve duygusal destek sunar. Pek çok evcil hayvan sahibi, evcil hayvanlarını ailelerinin bir parçası olarak kabul eder, rahatlık ve aidiyet duygusu sağlar. Ayrıca, evcil hayvanlarla zaman geçirmek, diğer evcil hayvan sahipleriyle daha fazla sosyalleşmeye yol açarak daha aktif ve tatmin edici bir sosyal yaşama katkıda bulunabilir. Bir evcil hayvana sahip olmak, fiziksel sağlık ve zindelik üzerinde de olumlu bir etkiye sahip olabilir. Bir evcil hayvanın bakımı, fiziksel aktivite düzeylerinin artmasına yol açabilecek yürüme veya oyun oynama gibi fiziksel aktivite gerektirir. Bu, kardiyovasküler sağlığın ve kilo yönetiminin iyileştirilmesine katkıda bulunabilir. Ayrıca evcil hayvanlar, sahiplerinin yürüyüşe çıkmak veya oyun oynamak gibi fiziksel aktiviteye katılmaları için motivasyon sağlayabilir ve bu da fiziksel zindeliğin artmasına yol açabilir. Fiziksel faydalara ek olarak, evcil hayvanların ruh sağlığı ve stres azaltma üzerinde de olumlu etkileri olabilir. Pek çok evcil hayvan sahibi, evcil hayvanlarıyla zaman geçirdiklerinde kendilerini sakin ve rahat hissettiklerini bildirmektedir. Evcil hayvanlarla etkileşimin, sosyal bağlanma ve stres azaltma ile ilişkili bir hormon olan oksitosin düzeylerini arttırdığı gösterilmiştir. Evciller ayrıca, zihinsel sağlığın ve esenliğin iyileşmesine yol açabilecek bir amaç ve sorumluluk duygusu sağlayabilir. Özetle, evcil hayvanları evcil hayvan olarak tutmak, sahiplerine arkadaşlık, gelişmiş fiziksel sağlık ve zindelik ve zihinsel sağlık ve stres azaltma üzerinde olumlu etki dahil olmak üzere çok sayıda fayda sağlayabilir.
1K notes
·
View notes
Text
Başıboş muhalefet sorunu
Köpek popülasyonu son beş yılda 4-5 kat artmış.
Bu veri de belediyelerin görevini tam manasıyla yapmadığını gösteriyor.
Belediyeler görevini (kısırlaştırma ve rehabilitasyon) layıkıyla yapmış olsaydı bugün bu sorunu konuşmuyor olacaktık.
Bugün bu sorun varsa ne yapılmalı?
Tabi ki önlem alınmalı…
Önlem almak adına TBMM’de bir yasa teklifi hazırlandı.
Yasada neler var?
Kanunun amaçlarına "insan, hayvan ve çevre sağlığı gözetilmek kaydıyla" ifadesi ekleniyor.
Sokak hayvanlarına ilişkin yürütülecek çalışmalarda, "tereddüte mahal verilmemesi, kedi ve köpeklerin sahipli hayvan statüsüne alınabilmesi için Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu kapsamında Tarım ve Orman Bakanlığı veri tabanına kaydedilmesi zorunluluğu bulunduğundan ‘sahipli hayvan’ ve ‘sahipsiz hayvan’ kavramları" açık bir şekilde tanımlanıyor.
Tedavi edilemeyen salgın bir hastalığı veya saldırganlık durumu söz konusuysa uyutulma işleminin uygulanacağı da taslakta açıkça belirtiliyor.
‘Maddeler bu kadar açıkken ve tüm başıboş sokak köpekleri içerisinde bu oran büyük bir ihtimalle yüzde 1 seviyesini de bulmayacakken; bu kopan fırtına da neyin nesidir?‘ sorusu doğal olarak karşımıza çıkıyor.
Kopan fırtınanın birinci nedeni; Gezi Parkı’nda olduğu gibi insanları sokaklara dökerek yeni bir iç karışılıklığı tesis etmeye çalışmak…
İkinci nedeni ise; yasaya göre belediyelerin çalışmak zorunda kalacak olması…
Yasayı hakkıyla uyguladığınızda; zaten hiçbir sorun çıkmayacak.
Zaten büyükşehirler ağırlıklı olarak CHP’li belediyeler tarafından yönetiliyor.
Talimat verin ekiplerinize; yasayı bihakkın uygulasınlar.
Uygulanmazsa sorumlulara hapis cezasını da öngören bu yasadan neden korkarsınız?
Kendi belediyenize ya da çalışanınıza mı güvenmiyorsunuz?
Ya iş yapmaya gözünüz yok ya da ülkeyi yeni bir karışıklığa taşımak istiyorsunuz gibi bir sonuç ortaya çıkıyor…
Aksi takdirde yüzde 1’in altında uygulanabilecek uyutma durumuna odaklanıp, sorunu oluşturan yüzde 99’dan fazlasını gözden kaçırmanın başka bir izahı da olamaz.
Konser vermez, barınak yaparsan sorun çözülür.
Örneğin; İstanbul Büyükşehir Belediyesi tek seferde 553 milyon liralık konser ihalesi yapmak yerine barınak ihalesi yapabilir…
2019’dan bu yana 1 metrekare yapılmamış. Yapılan en son barınak Kadir Topbaş imzası taşıyor.
Üstelik bununla ilgili ödenek alınmasına rağmen…
Maksadı üzüm yemek olan herkes bu konuya böyle bakar.
Ama maksat bağcı dövmek…
Hem de maalesef dışarıdan alınan talimatlarla bunu gerçekleştirmek…
İş yapmaya gözü olan yapıyor.
AK Partili Gaziantep Büyükşehir Belediyesi sorunu çözmüş.
100 dönümlük bir alanı, doğal yaşama uygun biçimde sokak hayvanlarına ayırmış.
Köpekleri ‘sokak hayvanı’ olmaktan kurtarmış.
Hayvan hastanesi yapmış, tedavilerini üstlenmiş.
Yani işini yapmış.
Ve hayvanların ölmesine de gerek kalmamış.
İBB’nin Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nden kat kat fazla bütçesi var.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in yakın dostu Malatya Milletvekili Veli Ağbaba bakın ne diyor; “Hayvanseverleri büyük mücadeleye davet ediyoruz. Sokaklar sizin. Bu mücadele başarıyla sonuçlanacaksa bir araya gelerek sesimizi yükseltelim. Sokaksa sokak. Ne yapacaklar? İdam mı edecekler sizi? Bedel ödemeden bir şey elde edilemiyor. Bu ülke kurulurken bedel ödendi. Mustafa Kemal idamı göze aldı. Memleketi kurtardı. Ayağa kalkın mücadele edin.”
Sahipsiz köpekler ile ilgili yasayı ‘Kurtuluş Savaşı’ ile denk tutan bir yaklaşım…
CHP Eskişehir İl Başkanı Talat Yalaz, yasanın çıkması halinde sokakları yıkmakla, ateşe vermekle tehdit ederek; “İki ağaç kesildi diye sokakları nasıl inlettiysek, aynı şekilde mücadelemizi veririz.” ifadelerini kullanıyor.
Ne güzel siyaset…
Yahu büyükşehir belediyesi sizde, ilçe belediyelerinin büyük çoğunluğu sizde…
Belediyelerine yaptır barınakları, hayvanlar da insanlar da rahat rahat yaşasın…
Ayrıca Türkiye’nin derdi ile dertlenen bir muhalefet anlayışı; bu ekonomik zorluklar içerisinde yeni bir ‘Gezi Vakası’nın ülkeye nasıl bir faturası olacağını düşünür.
Ama dedik ya; başıboş muhalefet…
Başıboş sokak köpekleri yasasından önce; başıboş muhalefet yasası çıkarmak en doğrusu olacak sanki…
HABER7 YAZARI : Ferhat Murat 23.07.2024 08:46
36 notes
·
View notes
Text
"Yarın Hakk’ın divanına varınca, Süleyman’dan hakkın alır karınca."
Niğde'de hayvanlar katledildi. Altındağ'da hayvanlar hunharca, canice katledildi. Katliam yasası ile ilgili Anayasa Mahkemesi'ne bir başvuru hala yok.
Yasayı geri çekin!
31 notes
·
View notes
Text
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) hayvana karşı merhamet ve eziyetin nelerle sonuçlandığını şu hadis-i şerif ile çok açık ve net buyuruyor: Bir gün Peygamber Efendimiz, çölde susuz kalan bir köpeğe kuyudan ayakkabısına su doldurup içiren bir adamın Allah'ın rızasını kazandığını ve günahlarının bağışlandığını anlatmıştı. Ashab-ı Kiram, 'Ey Allah'ın Resulü! Hayvanlara yaptığımız iyilikler için de mi sevap var?' diye sorunca Peygamberimiz şöyle buyurmuştu: Her canlıya yapılan iyilikte sevap vardır.
BU KADAR MI ZOR?
Ancak günümüzde hayvanlara karşı yeteri kadar şefkatle yaklaştığımız söylenemez. Halbuki hayvanlara şefkat ve merhamet göstermek İslam'ın en önemli düsturlarından biridir. Doğadaki canlılara eziyet etmek insanlığa yakışmayan büyük bir suç. İslam dininin doğduğu asr-ı saadet dönemi ve sonraki dönemlerde bu konuda çok güzel örnekler var. Hayvanları kısırlaştırmak ve onlara uygun bir yaşama ortamı hazırlamak bu kadar mı zor? Bakınız tarihe, atalarımız neler yapmışlar hayvanlar için. Osmanlı padişahları, hayvan haklarına dair kanunnameler yazdırmış, hatta sahipsiz sokak hayvanlarının bakımı için vakıf bile kurmuşlardı. Dolmabahçe'de kuş, Üsküdar'da kedi hastaneleri, camilerdeki suluklar, kuş evleri, yardıma muhtaç leylekler için açılmış dünyanın ilk hayvan hastanesi olan Bursa'daki Düşkün Leylekler Evi, atalarımızın hayvanlara verdiği önem ve sevginin güzel örnekleridir. Bizler de bu adetleri devam ettirip büyük projeler hayata geçirmeliyiz. Çünkü yeryüzünde nasıl ki bizim yaşama hakkımız varsa, aynı şekilde hayvanların da yaşama hakkı olduğunu asla unutmamalıyız.
AYETLER UYARIYOR
Hayvan sevgisiyle ilgili bir ayette Allah (c.c.) "Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve gökyüzünde iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi sizin gibi topluluklardır. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Hepsi toplanıp Rablerinin huzuruna getirileceklerdir" (Enam/38) buyurarak hayvanlara nasıl bakmamız gerektiğini öğretmiştir. Hayvanlar, insanlar gibi bir topluluk olarak vasıflandırılırken, fil, örümcek, karınca ve arı gibi bazı surelere hayvan isimlerinin verilmesi dinimizin hayvanlara verdiği önemin göstergesidir. Hayvanlara muamelenin en mükemmel örneklerini gösteren Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) onlara gösterilen şefkat ve merhametin veya merhametsizliğin insan için ebedi mutluluk veya hüsran vasıtası olabileceğini dile getirerek "Bir kadın, ölünceye kadar hapsettiği bir kedi yüzünden azâba uğradı ve bu sebeple cehenneme girdi. Hayvanı hapsettiğinde ona bir şey yedirmemiş, içirmemiş, yerdeki haşereleri yemesine bile izin ve imkân vermemişti" buyurmuştur.
23 notes
·
View notes
Text
SOKAK KÖPEKLERİ ÜZERİNDEN RANT
AKP’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sunduğu sokak köpekleriyle ilgili yasal düzenlemede yine büyük bir algı operasyonu yapılıyor.
Medyaya sızdırdıkları bilgilere göre bir ay içinde sahiplenilmeyen tüm köpeklerin öldürülmesinden vazgeçilmiş ancak bu süre içinde “kuduz” ile “salgın hastalık” riski olan ve “rehabilite edilemeyen” köpekler öldürülecekmiş! Yani topluma önce ölümü gösterdiler, şimdi sıtmaya razı etmek istiyorlar!
Demek ki sokak hayvanlarının belediyeler tarafından kısırlaştırılıp aşılandıktan sonra bulunduğu yere bırakılmasını hükme bağlayan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun 6. maddesi değiştiriliyor!
ÖLDÜRMEYE YASAL KILIF!
İşin tuhafı, 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nun “hayvan hastalıklarının kontrolü ve yükümlülükler” başlıklı 4. maddesinin b bendi, “ihbarı mecburi bir hastalığın ortaya çıkması veya ortaya çıkma şüphesinin varlığı halinde, hayvanların izole edilmesi veya itlaf ve imha edilmesi” yetkisini Tarım ve Orman Bakanlığı’na zaten veriyor.
Öyleyse şimdi ne yapılmak isteniyor? Şu anda ortada böyle bir hastalık ya da kuduz salgını olmadığı halde bu maddeyi sokaktan toplanan köpeklere uygulayabilmenin yasal kılıfı hazırlanıyor.
Uzun bir süredir kuduzun yayıldığına ilişkin yandaş medyada çıkan haberlerin aksine, kuduz salgını yok ve risk artmıyor. Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği’nin açık kaynaklarında yer alan bilgiye göre yıl bazında kuduz pozitif evcil ve vahşi hayvan dağılımı gerçeği ortaya koyuyor.
2018’de 437 evcil hayvan vakası varken, bu rakam 2023’te 86’ya inmiş. Buna sığır, eşek, katır, koyun, keçi, at, kedi gibi hayvanlar da dahil, en yüksek oran sığırlarda ve bunun nedeni de köylerde hayvanların yaban hayatı ile temasının daha yoğun olması.
Bu gerçekler biliniyorken ve köpeklerde salgın bir hastalık yokken, toplumda infial yaratılıyor ve bu durum bakımevlerine alınan köpeklerin öldürülmesi için kullanılıyor.
12 notes
·
View notes
Text
Merhabalar, bu uygulamayı yeni indirdim. Nasıl bir giriş yapacağımı bilemedim bu yüzden size biraz kendimden bahsetmek istiyorum. 18 yaşındayım, hayata yeni atıldım. Reşit olalı sadece iki ay oldu. Hayatla ilgili birkaç şey biliyorum fakat tabii ki deneyimli değilim, mutlaka hatalarım olacak, bundan önce olduğu gibi. Ülkenin pek sevilmeyen, ancak bence en güzel şehri olan Konya'da yaşıyorum. Resmen Konya için yaratıldığımı düşünüyorum. Estetiği, mimarileri, tarihi eserleri, müzeleri, havası, suyu ve daha birçok şey... Gezmeyi severim, genellikle yalnız gezerim. Çok fazla çevrem yok, çok fazla çevre edinmek de istemiyorum. Az kişi, çok huzur. Yemek yapmayı, yeni tarifler denemeyi severim. Üniversite de buna göre bir bölüm yazdım, umarım gelir. Hayvanları çok severim, onların masumluğu, sadakati... Her şeyi ile çok güzeller. Gözlerindeki masumiyet ve ışıklar... Hayvanlar bu dünya için çok masum canlılar. Kitap okumayı severim. türü, yazarı vb. pek umrumda değil, hoşuma gideni okurum. Ama en çok okuduğum tür klasikler. Film/Dizi de izlemeyi çok severim, nadir izlerim ama gerçekten seviyorum izlemeyi. Önerilerinize açığım. Bu hesabı açma nedenime gelelim. Bazen içimi dökmek rahatlatıyor, kendimi en çok ve en doğru şekilde ifade edeceğim yer burası gibi hissediyorum, umarım öyle olur. Şu anlık aklıma gelenler bunlar. Umarım güzel şeyler olur hayatımızda. Okuduğunuz için ise teşekkür ederim. Sizi tanımıyorum ama hepinizi seviyorum. Saygılarımla.
9 notes
·
View notes
Text
Bugün günlerden, yine kalıbıma sığamama günü sanırım...
Pazar günü insanlar ne yapar? Aile büyükleri varsa ziyaret eder, imkanı varsa pikniğe gider, yalnızsa kafede takılır, hobi edinir, kitap okur, çay demler, müziği de çayına karıştırıp içer, hiç biri yoksa dinlenir... Sanırım...
Genetik lanetim sabah 05:00da gözümü açmak maalesef. Sabah 4te mi yattım? 1 saat sonra ayaktayım, bunu düzeltemiyorum, o yüzden tek çarem gece 1den önce yatabilmek...
Ev ahali de 10:00dan önce kalkmıyor, o da benim zorlamamla. Bazen yaşayıp yaşamadıklarını nefes alıp veren göğüs hareketlerinden anlıyorum... Bu da ayrı bir takıntı... Takıntılar başka hikaye konusu...
Neyse...
Tabiri caizse hayvanlar gibi çalıştığım bir haftanın sonunda uyumam gerekir, ya da kafayı boşaltabileceğim bir aktivite... Son zamanlarda kitap okuyorum, olmuyor, sanki sayfalarda dolanan gözlerim ile beynim arasında bir iletişim eksikliği var. Okuduğumun farkındayım fakat kelimeler gözümden zihnime çıkamıyor, ulaşamıyor...
Müzik dinlediğimde de müzik eşliğinde bir şey yapmak, bir şeyle meşgul olmak, kısacası düşünmemek için ne gerekiyorsa onunla uğraşmak istiyorum, telefonumda bilmem kaçıncı kere silip indirdiğim rastgele bir oyunu açıyorum, fakat dinlediğim müzik ne olursa olsun, onun bana dayattığı ritimler yüzünden oyuna bile konsantre olamıyorum...
Güzel bir şarkıysa mesela, önceki yazımda az çok çıtlattığım yol arkadaşımla dinleseydik diyorum, ne güzel olurdu, eşlik ederdik, sanki daha önce birlikte şarkı dinlemişiz de eşlik etmişiz gibi... En azından zevklerimizin aynı olduğunu biliyorum...
Neyse...
Hüzünlü bir şarkıysa zaten düşünmekten kaçtığım ne varsa, sesi duyup çıkıyorlar zihnimin dışına... Kimi zaman gözlerimden, kimi zaman kaslarımdan... Kaslarımdan evet... Nasıl ya deme öyle, stressli bir anını hatırla şimdi, ayakların sürekli tepinir ya oturduğun yerde, huzursuz bacak sendromu... Hah işte o. Benim de parmaklarım durmaz, sürekli ya elimde kalem çevirim ya ritim tutmam gerekir bir şeyler üzerinde ya da ceplerimde ne varsa onu karıştırmam, sıkmam gerekir, o yüzden sürekli klavyeyle cebelleşirim, bir şeyler yazarım çok şeyler silerim, bir insanın yazdığından daha çok nasıl sildiği şey olabilir ki...
Bugün de böyle başladı... Kalk, yürüyüş filan yapmak için kendinle savaş, her şeyden vazgeçtiğin gibi bundan da vazgeç, oyun oyna, sıkıl, kitap okuyormuş gibi yap, haberlere bakıp küfür et, anca 10 dakika geçmiş olsun... Hapishane gibi...
Fakat dün yazdığım yazıdan sonra bugün biraz daha huzursuz geçiyor, sebebinin o olduğunu biliyorum, çünkü yazdığım hâlen ona ulaşmadı, bir an önce okusun da yanıt versin istiyorum, bunu yazarken bile ayaklarım huzursuzca hareket halinde... Yaptığım hiç bir şey anlam ifade etmiyor...
Yıllarca şunu yaşadım; film mi izliyorum, tabi yine tek başıma, acaba burada olsaydı ne söylerdi filmle ilgili, izler miydi benimle, şu ayrıntıyı fark eder miydi, izlerken nasıl görünürdü, o film izlerken ben onu izlesem anlar mıydı, dizime mi yatardı yoksa dizine mi yatardım....
Ya da, dışarıda kulağımda kulaklıkla yürüyüş mü yapıyorum; benimle yürümek onu yorar mıydı, hangi şarkıyı tercih ederdi... Şu müzik listemi göstersem, "bu şarkı hiç olmuş mu ya, yürüyüş yapıyorsun sen, düğünde değilsin" der miydi, konuşur muydu, susar mıydı, dinler miydi yoksa uzaklara dalar mıydı...
Hep bir şeylerin bilinmezliğini yaşadım, hep eksikliğini gördüm... Hangi faaliyette olursam olayım acaba burada olsa diye düşünüp anlamsız sorular sordum, oradaymış gibi hissettim, bazen küfür ettiğini duyar gibi oldum, bazen sevgi dolu gözlerle baktığını görür gibi... Ama hiç orada olmadı. Olsaydı nasıl olurdu hiç bir zaman bilemeyeceğim...
Sanırım bu gizem hiç bir zaman çözüme ulaşmayacağı için de bu kadar çok takıyorum kafama... Acabalar ile dolu anlar...
Neyse...
Yazıyı yazdığımdan beri, okusa da ne derse dese diye bekliyorum, neden bekliyorum, malûm, olmaması gerektiği için hayatımda, normal mesaj filan ile olmuyor, güvercinlerle anlaşıyoruz desem yeri aslında.. ve aylardır doğru dürüst haberleşmiyoruz... Sabırsızlığım da ondan zaten...
Yani sığmıyorum kalıbıma... Gelse de bana kap olsa, ya da dolsa içime, öyle ya da böyle, güzel ya da öfkeyle...
Gelse de sığsam artık şu kaba...
Buralara yazıyorum da, senin gibi okuyanlar kesin "git işine bak, bize ne" filan diyordur, ben çok yazdım, not tutma aplikasyonlarına, maillere, kimsenin görmeyeceği şekilde saklı sosyal medya platformlarına, 9 sene önceydi sanırım, 100 sayfa ortalamasında bir günlük tutmuşum, online tabi, sonra durdum, okudum, ne zaman okusam salya sümük ağladım, ona gönderdim, göndermez olaydım, salya sümük ağladı... Bir şey yapamama çaresizliğini bilirsin... Ne onun elinden, ne benim dilimden bir şey gelmedi... Sonra ben sildim o defteri, sonra çok şey yazdım yine, paylaşmadım bir daha onunla yine ağlamasın diye, sonra sildim... Nokta koyduysam sildim, virgül koyduysam sildim... İlk defa halka açık yazıyorum, ama sanırım ruh halimin savaş içinde kalacağı bir gelecekte, ölmemiş olursam bunları da sileceğim...
Neyse... Birlikte müzik dinleyelim mi?
Batuhan Kordel'den "Dönme"
Ne kadar ironik oldu bu şarkı, bu yazıdan sonra (: sözleri güzel...
Sağlıcakla...
Bir de varsa bir derdiniz, yazın dertleşelim... Buralara takılan insanları seviyorum, Instagram tripleri yok, Twitter havaları yok, daha rahatlar... İyi ki varlar.
Bu etiketleri de sırf daha çok insanla dertleşeyim diye ekliyorum, yoksa reklam gibi bir maksadım yok.
#hikaye#anı#dertleşmek#hayat#hayattan alıntı#yasak#yazı#deneme#müzik#geceye not#yalnızlık#sevgi#ask#blog#bosluk
8 notes
·
View notes
Text
Çavdar Şeyhi Kalburcu Pir Ahmet Dede - Ahmet ATAM
Sunullah Gaybi efendinin büyük dedesi kalburcu şeyh Pir Ahmet dede
Çoğu Kütahyalı, Sunullah Gaybi Efendi'yi tanır; ancak Pir Ahmet Efendi'yi tanıyan pek azdır. O, Kalburcu Şeyhi Pir Ahmet Efendi olarak bilinir. Onu kısaca tanıtmaya çalışalım
Pir Ahmet Dede Kimdir?
Sunullah Gaybi'nin büyük dedesi Pîr Ahmed Efendi, 16. yüzyılda Kütahya'da yaşamış ve Müftî Derviş, Sunullâh-ı Gaybî gibi âlimlerin atasıdır. Halvetî geleneğine mensup olan Pîr Ahmed Efendi, döneminde saygın bir kişilik olarak kabul edilmiştir. Bu saygınlık, çeşitli topluluklar arasında günümüze dek sürmüştür. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren özellikle bölgedeki Aleviler tarafından benimsenmiş ve bu durum günümüzde de devam etmektedir. Mezarının bulunduğu Sofça ve çevresindeki Alevi köylerinde hâlâ saygıyla anılmaktadır. Ayrıca, Pîr Ahmed Efendi adına kurulmuş bir ocak ve bu ocağa bağlı tâlipler mevcuttur.
Kalburcu Pir Ahmet Dede, Kanuni Sultan Süleyman döneminin alimlerindendir. Halk arasında Kalburcu Şeyhi Pir Ahmet Efendi olarak tanınır ve Çavdarlı Şeyhi adıyla da bilinir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmese de, 1570 (H.978) yılında vefat ettiği kaydedilmiştir. İlk olarak kendi memleketindeki alimlerden ilim öğrendi, ardından Şeyh Sinan Karamânî'nin yanında hizmet etti ve Abdüllatif Efendi'nin sohbetlerinden büyük fayda gördü. Manevi haller ve makamlara erişti.
Ahmet Dede ile ilgili şu hikaye anlatılır:
Henüz öğrenciyken, arkadaşlarıyla derslere gidip gelirdi. Bir gün, iki arkadaşıyla birlikte, içlerinden geçen dileklerin gerçekleşmesi için hocasından dua istediler. Hocaları, taleplerini geri çevirmedi ve onlar için dua etti. Hocasının dualarının bereketiyle, bu öğrencilerden biri Sultan Süleyman'ın ordusunda komutan, diğeri ise bilgin bir alim oldu. Ahmet Dede ise; Hazret-i İbrahim gibi büyük servet ve mülk sahibi olarak zenginleşti ve sonrasında İstanbul'a yerleşti.
Burada, din alimlerinden Kütahyalı Merkez Efendi'nin hizmetinde bulundu. Merkez Efendi'nin yanında, İslam'ın güzel ahlakını ve Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) yolunu öğretmek üzere izin aldı. Aynı şekilde, büyüklerden Kastamonulu Şaban Efendi'nin de takdirlerini kazandı. İstanbul'dan ayrılarak memleketine döndü. Burada inşa ettirdiği zaviyede yaşamaya başladı ve insanlara dünya ve ahiret mutluluğunun yollarını öğretti. Hocasının duasının bereketiyle zenginlik ve mülke sahip olduğundan, herkese cömertçe ikramlarda bulunurdu. Gece gündüz, gelen geçen herkese yemek verir, açları doyururdu. Zaviyesinde sofra daima kurulu olurdu. Birçok kerametlerine şahit olundu.
Ömrü boyunca hiç kimseden hediye, ya da sadaka kabul etmeyen bir kişiliği vardı. Geçimini çiftçilik yaparak sağlardı. Ürünlerinden bir kısmını misafirlerine ikram etmek ve ihtiyaç sahiplerine dağıtmak üzere ayırırdı. Hatta hayvanlar ve kuşlar için de yiyecek ve buğday kenara koyardı. Ektiği buğday ve çavdarlar, normal tohum olmasına karşın, çok kaliteli ve eşsiz bir hal alırdı. Bu yüzden halk arasında Ahmed Dede'ye "Çavdar Şeyhi" lakabını takmışlardı. Hasat ettiği buğdayı bir ambara yerleştirir ve kapısını kapatırdı. İnsanlar buğdayı ambarın altındaki boşluktan alırlardı. Ambarın hiçbir zaman tamamen boşaldığı görülmemiştir. Böylece, hiçbir zaman yiyecek sıkıntısı yaşanmamıştır.
Ahmed Dede'ye yakın köylerden ve kasabalardan birçok misafir gelirdi. Misafirlere, ayrılırken birer çörek verilir ve onlar da bunları yol azığı olarak kullanırlardı. Her zaman, "Bu nimetlerin hepsi, Ahmed Dede'nin hocası Abdüllatif Efendi'nin duasının bereketiyledir" diyerek Allah'a şükrederlerdi.
Sultan İkinci Selim, şehzâde iken Ahmed Dede'yi ziyaret etmiş ve onun zaviyesinin yakınına bir mescit inşa ettirmiştir. Kalburcu Şeyhi Ahmed Dede, 1570 (H.978) yılında memleketinde vefat etmiş ve kabri sofça köyünün hemen karşısında şimdiki baraja bakan bir tepe üzerindedir.
Kaynaklar:
Yrd. Doç. Dr., Dumlupınar Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, İslam Mezhepleri Tarihi Anabilim Dalı.
2 notes
·
View notes
Text
Siirt’te Kestane Yerine Tüketiliyor: Kilosu 35 Lira! Şeker Hastalığı İçin Birebir
Meşe Palamudunun Faydaları Meşe palamudu, özellikle Siirt’in kırsal kesimlerinde doğal olarak yetişen ve sağlık açısından birçok faydası olan bir besin maddesidir. Son yıllarda, bu doğal ürünün şeker hastalığına karşı olan yararları ile ilgili artan bir ilgi bulunmaktadır. Meşe palamudu, meşe ağaçlarının tohumlarıdır ve bu tohumlar, hem insanlar hem de hayvanlar için besin kaynağı olarak…
0 notes
Text
Tarım ÜFE yıllık ve aylık arttı
https://pazaryerigundem.com/haber/193307/tarim-ufe-yillik-ve-aylik-artti/
Tarım ÜFE yıllık ve aylık arttı
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), ekim ayına ilişkin Tarım ürünleri üretici fiyat endeksini açıkladı.
ANKARA (İGFA) –Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), ekim ayına ilişkin Tarım ürünleri üretici fiyat endeksini açıkladı. Buna göre, tarım ürünleri üretici fiyat endeksi (Tarım-ÜFE) yıllık yüzde 35,46 arttı, aylık yüzde 5,03 arttı.
Tarım-ÜFE’de (2020=100), 2024 yılı Ekim ayında bir önceki aya göre yüzde 5,03 artış, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 26,32 artış, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 35,46 artış ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 49,55 artış gerçekleşti.
Sektörlerde bir önceki aya göre, tarım ve avcılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 5,34 artış, ormancılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 1,56 azalış ve balık ve diğer balıkçılık ürünleri; su ürünleri; balıkçılık için destekleyici hizmetlerde yüzde 2,23 artış gerçekleşti. Ana gruplarda bir önceki aya göre, tek yıllık (uzun ömürlü olmayan) bitkisel ürünlerde yüzde 13,27 artış, çok yıllık (uzun ömürlü) bitkisel ürünlerde yüzde 1,82 artış ve canlı hayvanlar ve hayvansal ürünlerde yüzde 0,24 artış gerçekleşti. Yıllık değişimin en yüksek olduğu alt grup yüzde 185,25 artış ile turunçgiller, aylık değişimin en yüksek olduğu alt grup yüzde 85,17 artış ile turunçgiller oldu.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Hayvanlar İle İlgili Şiirler
Hayvanlar İle İlgili Şiirler Hayvanlar, insanlığın en eski dostlarından biridir. Doğanın en güzel parçaları olan hayvanlar, insanlar için yalnızca birer arkadaş değil, aynı zamanda ilham kaynaklarıdır. Bu yazıda, hayvanlar ile ilgili şiirlerin derinliklerine inecek, onların hayatımıza kattığı anlamı ve güzelliği keşfedeceğiz. Farklı hayvanlar üzerinden yazılmış şiirler, duygularımızı ve…
0 notes
Text
Hayvanların Olmadığı Bir Dünyada Yaşadığımı Düşünemiyorum Bile!
✍🏻 Prof. Dr. Murat Türkeş
https://www.gundemarsivi.com/hayvanlarin-olmadigi-bir-dunyada-yasadigimi-dusunemiyorum-bile/
30 Temmuz 2024 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren, sokak hayvanlarının, özellikle köpeklerin katlinin önünü açan yasal düzenlemeden sonra (Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun; Kanun No. 7527; Kabul Tarihi 30.7.2024), 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü için anlamlı bir şey yazmak çok zor aslında. Çünkü insanımızı, kadınları, kız ve erkek çocuklarını hatta bebeklerimizi koruyamadığımız gibi onları da koruyamıyoruz, bundan sonra bu çok daha zora girmiş durumda. Ama onların hakları ve refahı için, her koşulda, yaygın bir deyişle ‘inadına’ yazmalı, anlatmalı ve mücadele etmeliyiz.
Bu yasa çıktıktan sonra Türkiye’nin çeşitli il ve ilçe belediyelerinde gerçekleştirilen hayvan özellikle köpek katliamlarını duyup gördükten sonra (bir saniye bile bakmak istemedim ama yine de ne olduğunu anlamaya çalıştığım için hiç görmek istemediğim halde o insanlık dışı katliamları da görmüş oldum ne yazık ki!), köpeğimiz Maya’dan hemen her gün “Maya kızım sizi koruyamadığımız için senden ve tüm hayvanlardan özür diliyorum” diyerek özür diledim. Anımsadığıma göre, Maya’yı 1 aylık bir bebek iken şehirdeki küçük sanayi çöplüğünden kızım Ayça kurtarmış ve bakmıştı, başka bir ülkede yaşadıkları için 5 yıldır ona ben bakıyorum.
Dünya Hayvanları Koruma Günü‘nün tarihi, Alman editör, yazar ve bir hayvanları koruma aktivisti olan Heinrich Zimmermann’ın (1887 – 1942) Berlin’de ilk kutlamayı düzenlediği 1925 yılına kadar uzanıyor. Aynı zamanda Alman hayvan severler dergisi İnsan ve Köpek’in (Man and Dog) yayıncısı da olan Zimmermann, farkındalığı artırmak ve hayvanların refahını artırmak amacıyla bu etkinliği başlattı. 4 Ekim tarihi aynı zamanda hayvanların koruyucu azizi olan Assisili Aziz Francis’in bayram günü olarak da bilinir. Tüm Katolikler arasında sevilen Aziz Francis, hayvanlarla ve tüm canlılarla olan olağanüstü ilişkisiyle ünlüydü. Aziz Francis aynı zamanda Kutsal Dalai Papa Francis için de seçilen papalık adıdır. Bazı Katolik kiliselerinin, Aziz Francis’in hayvanlar için yaptığı her şeyin onuruna bugünde evcil hayvanlara kutsama teklif ettiği bile söyleniyor.
Bu kapsamda, gerçekte 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü yalnızca tüm hayvan severlerin onlara şefkat gösterme zamanı değildir, aynı zamanda onların hakları, huzuru, refahı ve sağlığı için mücadele etmenin gerekliliğini vurgulama ve Dünya ölçeğinde ve her ülkede büyük bir ses çıkarma günü olmalıdır.
Hayvanlar, insanların birbirleriyle iletişim kurduğu geleneksel şekilde konuşamazlar. Ancak kendi adlarına konuşamayan hayvanlara hepimizin ses verebileceği bir gündür 4 Ekim! Bugün, 4 Ekim 2024’te Dünya’nın her köşesinde insanlar Dünya Hayvanları Koruma Günü‘nü kutlamak için bir araya geldi. Gezegenin herhangi bir coğrafyasında, hangi ülkeyi ziyaret ederseniz edin, hayvanların bölgenin kültürü, ekosistem ve biyoçeşitliliği üzerinde sürekli ve güçlü bir etkiye sahip olduğunu görürsünüz. Örneğin Afrika savanlarında, aslanlar, çita ve leoparlar, mandalar, su aygırları, timsahlar, çeşitli maymun türleri, goriller, ceylan ve antilop türleri, yaban köpekleri ve sırtlanlar, akbabalar, kartallar, çaylak ve atmacalar; Güney Amerika’nın dağlık ekocoğrafyalarında dağ aslanları (pumalar), lamalar, dev akbabalar; Antarktika ve çevresindeki denizlerde, imparator ve diğer penguen türler, dev albatros kuşları, çeşitli fok ve balina türleri, orkalar, balık, plankton ve kabuklu çeşitliğinin çok zengin olduğu kıyı ve deniz ekosistemleri, vb.
Dünya Hayvanları Koruma Günü zamanla çevre, doğa ve yaşam bilimcilerin, ekolog ve hayvan hakları savunucularının nesli tükenmekte olan türlerle ilgili sorunları (biyoçeşitlilik kaybı ve yok oluş) tartıştığı bir platforma dönüştü. İngiltere merkezli bir yardım kuruluşu olan Naturewatch Vakfı, 2003 yılından başlayarak etkinliğe sponsor oldu ve dünyanın her yerindeki hayvan severlerin katılıp hayvan dostlarımıza destek amacıyla seslerini duyurabilecekleri etkinlik ve eylemler düzenledi.
Dünya Hayvanları Koruma Günü, yalnızca evcilleştirilmiş hayvanlar için değil, vahşi hayvanlar, nesli tükenmekte olan türler, çevresel bozulma ve iklim değişikliği ya da koruma eksikliği nedeniyle nesli tehdit altında olan canlılar için de geçerlidir. Bu yüzden, bugün, yalnızca evimizdeki hayvanları sevmenin değil, aynı zamanda canlı kürenin, biyocoğrafyanın ve ekosistemin ayrılmaz bir parçası olan tüm canlılara değer vermenin ve onlara saygı duymanın bir hatırlatıcısıdır.
Son değil belki ama kısa bir söz: “4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü’nde en öncelikli görev, küresel, ülkesel ve yerel düzeyde, yasalara ve etik kurallarına da dayanarak (ve bunları güçlendirerek) hayvan haklarının korunmasını güvence altına almak ve hayvan refahını artırmak olmalıdır”.
4 Ekim 2024, Çanakkale
#4EkimDünyaHayvanlarıKorumaGünü#toplum#deneme#adalet#yasayadurde#köpekleruyutulmasın#köpekler. ekoloji#sevgi
1 note
·
View note
Text
O bir Afrikalı’ydı,
Kongo'lu bir gençti.
Boyu 1.49,
46 kiloydu..
23 yaşında, evli, bir çocukluydu.
Güler yüzlü, hayat dolu bir insandı.
Adı Oto Benga’ydı..
Kendi dilinde manasi “Dost” demekti.
Bir gün nehirde balık avlarken yakaladılar onu. Yakalayan Amerikalı Samuel P. Verner’di. Boynundan ve ayaklarından zincire vuruldu. Yük taşısın diye sadece ellerini özgür bıraktılar.
Kırbaçlar altında saatlerce yol yürüttüler. Sonra onlarca soydaşıyla birlikte bir geminin makina bölümüne konuldu. Zifiri karanlıkta, haftalar süren bir yolculuk sonrası New York’ta gün ışığıyla buluştu. Soydaşlarından ayırıp bir kafese koydular kendisini. Bir depoya hapsettiler. Günlerce orada tutuldu. Hergün önüne bir kuru somun attılar. Tarih 9 Eylül 1906’ydı.
Oto Benga, Amerika kıtasına ayak basan ve adına 'insan' dedikleri bu mahlukun bu kadar gaddar, bu kadar acımasız, bu kadar zalim olduğunu bilmiyordu. Onun vatanında aslanlar, aç timsahlar ve yırtıcı hayvanlar bile bu derece vahşi değildi.
New York Bronx Hayvanat Bahçesi’nde o gün görülmemiş bir kalabalık vardı. Hayvanat Bahçesi hasılat rekoru kırıyordu. Nedeni New York Times Gazetesi’nde çıkan bir haberdi. Şöyle yazıyordu. “Vahşi adam Bronx’da maymunlarla aynı kafesi paylaşıyor. İnsanın ilk ataları ile bir arada. Bakıcısı bazen serbest bırakıyor. Eylül ayı boyunca akşamüstleri ziyaret edilebilir.”Gazete haberine bir de not eklemişti. “Bazı kesimler bu olaya tepki gösterse de, bilim adamları Benga’nın insan olarak değerlendirilemeyeceği kanaatindedir."
Oto Benga’yı önce hortumla yıkadılar. Sonra hayvanat bahçesinde içinde ağaçlar olan geniş bir kafesin içine koydular. Kucağına Dohong adlı yavru orangutanı verdiler. Gazeteciler fotoğraflarını çekerken, binlerce insan merakla kendisini izledi. Oto Benga da onları. Yüzünde garip bir ifade vardı. Hüzün ve kin. Yavru orangutan korkudan sımsıkı ona sarılmıştı..
Hergün saatlerce poz verdiler. Bir hafta içinde ziyaret edenlerin sayısı 250 bini geçti. Bazıları kafese kemik atıyordu. Oto Benga sinirlenip, sivri dişlerini gösterince, “Cannibal, cannibal” (Yamyam yamyam) diye tempo tutuyorlardı. Gazeteler “Benga bir yamyamdır” diye yazıyordu.
Oto Benga’ya yapılan bu zulme, çoğu Hıristiyan olan New York halkından kimse ses çıkarmadı. Ne politikacılar, ne bilim adamları, ne gazeteciler, ne aydınlar. Yüreklerin kulakları sağırdı. Bronx Hayvanat Bahçesi Oto Benga’yı serbest bıraktı. Pantalon, ceket giydirdiler. Ayak işlerinde çalıştırdılar. Tarih 20 Mart 1916 idi..
Eşinden, çocuğundan, soydaşlarından binlerce kilometre uzakla olan Oto Benga, çaldığı bir silahla kendisini kalbinden vurarak intihar etti. Çünkü ölüm onun için özgürlüktü. Öldüğünde henüz 32 yaşındaydı. Bronx Hayvanat Bahçesi zamanla Oto Benga ile ilgili tüm kayıtları sildi. Ancak gazete haberleri ve fotoğraflar gerçeği gizleyemiyordu. Hayvanat Bahçesi yetkilileri, tepkiler artınca “Dünyanın her yerinde yapılıyor, biz niye yapmayalım?” dediler..
Söyledikleri doğruydu. O yıllarda uygar medeni denilen Avrupa’nın bir çok yerinde aynı vahşet sergileniyordu, Londra, Paris, Berlin, Brüksel, Stuttgard, Barcelona, Milan, Hamburg gibi metropollerde kafes içinde Afrikadan kaçırılan insanlar sergileniyoru, diğer insanların eğlencesiydi. Bu vahşet öylesine bir gelir kapısı olmuştu ki, “Hayvanat Bahçeleri”nin yerini, “İnsan Bahçeleri” almıştı. 1960’lara kadar binlerce insan kafeslerde hayvanlar gibi sergilendi. Çığlıkları yeri, göğü inletti. Ama modern insanlar. kör ve sağırdı..
Bugün dünyaya ÇAĞDAŞLIK, MEDENİYET ve İNSAN HAKLARI NUTUKLARI ATAN ALÇAKLAR, DÜN İNSANLARI KÖLE DİYE SATANLARIN, BUGÜN PETROL İÇİN IRAK ve SURİYELİLERİN ÜZERİNE BOMBA YAĞDIRANLARIN TA KENDİLERİ...
Mehmet Akif ne güzel demiş,"MEDENİYET DEDİĞİN TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVAR"
Batılılar bugünkü Şatafatlı hayatı sömürdükleri mazlumların kanlarına, ALTIN ve ELMAS madenlerini çalıp açlıktan öldürdükleri, KÖLE YAPIP sattıkları AFRİKALI ÇOCUKLARA BORÇLULAR...
Alıntı
İyiki cehhennem var ve zalimler için yaşasın cehennem...
Gökhan Karaman
...........
He was an African,
He was a young man from Congo.
His height is 1.49,
It was 46 kilos.
He was 23 years old, married, with one child.
He was a smiling and lively person.
His name was Oto Benga.
In his native language, it meant "Friend".
One day they caught him fishing in the river. The catcher was the American Samuel P. Verner. He was chained around his neck and feet. They just left their hands free to carry the load.
They walked for hours under the whips. Then he was put in the engine compartment of a ship with dozens of his kinsmen. After weeks of travel in total darkness, he met the light of day in New York. They separated him from his kin and put him in a cage. They were imprisoned in a warehouse. He was held there for days. They threw a dry loaf in front of him every day. The date was September 9, 1906.
Oto Benga did not know that this creature that set foot on the American continent and called 'human' was so cruel, so cruel, so cruel. In his homeland, even lions, hungry crocodiles, and predators were not so wild.
There was an unprecedented crowd that day at the New York Bronx Zoo. The Zoo was breaking records. The reason was an article in the New York Times Newspaper. It read like this. “The wild man shares a cage with the monkeys in the Bronx. together with the first ancestors of man. The caregiver sometimes lets it loose. It can be visited in the afternoons throughout September.” He added a note to the newspaper article. "Although some groups reacted to this event, scientists are of the opinion that Benga cannot be considered as a human."
They first washed Oto Benga with a hose. Then they put them in a large cage with trees in the zoo. They gave him a baby orangutan named Dohong. Thousands of people watched him curiously as the journalists took their pictures. Oto Benga also has them. He had a strange expression on his face. Sadness and hatred. The baby orangutan hugged him tightly in fear.
They posed for hours every day. Within a week, the number of visitors exceeded 250 thousand. Some were throwing bones into the cage. When Oto Benga got angry and showed his fangs, they were chanting "Cannibal, cannibal" (Cannibal cannibal). “Benga is a cannibal,” the newspapers wrote.
The people of New York, most of whom are Christians, did not speak out against this persecution of Oto Benga. Neither politicians, nor scientists, nor journalists, nor intellectuals. Hearts were deaf. The Bronx Zoo has released Auto Benga. They wore pants and jackets. They did legwork. The date was March 20, 1916.
Oto Benga, who was thousands of kilometers away from his wife, children and relatives, committed suicide by shooting himself in the heart with a stolen gun. Because death was freedom for him. He was only 32 when he died. Over time, the Bronx Zoo deleted all records related to Auto Benga. But newspaper reports and photographs could not hide the truth. When the reactions increased, the zoo officials said, "It is done all over the world, why shouldn't we do it?" they said..
What they said was true. In those years, the same brutality was exhibited in many parts of Europe, which was called civilized, in metropolitan cities such as London, Paris, Berlin, Brussels, Stuttgard, Barcelona, Milan, Hamburg, people smuggled out of Africa in cages were exhibited, it was other people's entertainment. This brutality became such a source of income that the "Zoos" were replaced by "Human Gardens". Until the 1960s, thousands of people were displayed as animals in cages. His screams made the sky and earth groan. But modern people. was blind and deaf.
Today, the scoundrels who are lecturing the world on CONTEMPORARY, CIVILIZATION and HUMAN RIGHTS, THEY ARE THEY THINGS WHO SELL PEOPLE AS SLAVE IN THE YEARS, AND TODAY TAKE A BOM ON IRAQ AND SYRIANS FOR OIL FOR OIL...
How well Mehmet Akif said, "CIVILIZATION IS THE ONE TOO LEFT MONSTER"
Westerners owe today's pompous life to the blood of the oppressed, to the blood of the oppressed, to the AFRICAN CHILDREN they stole the GOLD and DIAMOND mines, killed them with hunger, made them slaves and sold them...
Quotation
Good thing there is hell and long live hell for the oppressors...
Gokhan Karaman
17 notes
·
View notes
Text
İslam'daki özgür irade konusunu hatalı olarak buluyorum çünkü özgür irade dediğimiz kavram doğa ile ilgili nasıl hayvanlar birbirini yiyorsa bizde öyleyiz kısaca bana göre özgür irade bize ait değil Tanrıya ait
1 note
·
View note
Text
Kedi Alerji Spreyleri: Alerjilere Karşı Etkili Çözümler
Kedi Alerji Spreyleri: Alerjilere Karşı Etkili Çözümler
Evcil hayvanlar, özellikle de kediler, bazı insanlarda alerjik reaksiyonlara yol açabilir. Bu reaksiyonlar genellikle kedilerin tüylerinde veya salyasında bulunan proteinler nedeniyle meydana gelir. Ancak bu alerjilerle başa çıkmak için çeşitli ürünler mevcut. Kedi alerji spreyleri, bu ürünlerden biri olarak öne çıkıyor. Peki, kedi alerji spreyi nedir, nasıl kullanılır ve ne kadar etkilidir? İşte en sık sorulan sorular ve bu soruların yanıtları!
1. Kedi Alerji Spreyi Nedir?
Kedi alerji spreyleri, kedilerde alerjiye neden olan proteinleri azaltmaya yardımcı olmak amacıyla geliştirilmiş özel formüllerdir. Bu spreyler, genellikle kedilerin tüylerine uygulanarak onların derilerinde ve tüylerinde bulunan alerjenleri nötralize eder. Alerji belirtilerini azaltmayı hedefleyen bu ürünler, alerji şikayetlerini hafifletmek isteyen ev sahipleri için etkili bir çözüm olabilir.
2. Kedi Alerji Spreyi Nasıl Kullanılır?
Sıkça sorulan bir diğer soru, bu spreylerin nasıl uygulanması gerektiğidir. Kedi alerji spreyleri genellikle kedinin tüylerine direkt olarak püskürtülerek uygulanır. Ürünü kullanmadan önce iyice çalkalamak ve kedinin tüylerine eşit şekilde uygulamak önemlidir. Uygulama sırasında kedinin gözlerine ve kulaklarına gelmemesine dikkat edilmelidir. Spreyi uyguladıktan sonra kedinin tüylerini tarayarak ürünün iyice yayılmasını sağlayabilirsiniz.
3. Kedi Alerji Spreyi Alerjik Reaksiyonları Gerçekten Azaltır mı?
Bu ürünlerle ilgili en sık sorulan sorulardan biri de etkililik derecesidir. Kedi alerji spreylerinin etkisi, kişiden kişiye değişebilir. Ancak birçok kullanıcı, spreyin düzenli kullanımının alerji belirtilerini azalttığını belirtmektedir. Özellikle evin düzenli olarak temizlenmesi, kedinin düzenli bakımı ve alerji spreyinin kullanımı bir araya geldiğinde, alerji semptomları büyük ölçüde hafifleyebilir.
4. Kedi Alerji Spreylerinin İçeriği Güvenli Mi?
Evcil hayvan sahipleri, genellikle spreylerin içeriği konusunda endişelenirler. Kedi alerji spreyleri, genellikle kedinizin cildine zarar vermeyecek şekilde formüle edilmiştir. Doğal içeriklere sahip olan spreyler daha çok tercih edilmektedir, çünkü bu ürünler kimyasal içeriklerden arındırılmıştır ve hem kedinizin sağlığını hem de sizin alerji semptomlarınızı minimize etmeyi hedefler. Ancak herhangi bir ürünü kullanmadan önce veterinerinize danışmak iyi bir fikir olabilir.
5. Kedi Alerji Spreyi Hangi Sıklıkla Kullanılmalıdır?
Spreyin kullanım sıklığı, ürünün talimatlarına ve kedinizin tüy yapısına bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Genellikle haftada birkaç kez kullanılması önerilir, ancak bazı spreyler günlük kullanıma uygun olarak tasarlanmıştır. Düzenli kullanım, alerji belirtilerinin daha hızlı ve etkili bir şekilde azalmasına yardımcı olabilir.
6. Kedi Alerji Spreyi Sadece Alerji Yaşayan Ev Sahipleri İçin Mi Kullanılır?
Bu spreyler yalnızca alerjiye sahip insanlar için değil, aynı zamanda kedilerin tüy bakımını kolaylaştırmak amacıyla da kullanılabilir. Kedinin tüylerinin daha temiz ve sağlıklı kalmasına katkı sağlar, aynı zamanda alerjiye neden olan proteinlerin yayılmasını da azaltır.
Sonuç:
Kedi alerji spreyleri, evcil hayvan sahiplerinin sıkça karşılaştığı alerji problemleri için pratik ve etkili bir çözümdür. Düzenli kullanım ve diğer temizlik yöntemleri ile bir araya getirildiğinde, bu ürünler hem ev sahiplerinin hem de kedilerin daha rahat bir yaşam sürmelerini sağlar. Eğer kedinizle ilgili alerji problemleri yaşıyorsanız, veterinerinizin önerisi doğrultusunda doğru spreyi seçerek rahatlayabilirsiniz.
0 notes
Text
IRKÇILIĞIN KAYNAĞINA DAİR İBRETLİK BİR KANIT
İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, cumartesi günü Hamas’ın Gazze’den İsrail’e karşı başlattığı Aksa Tufanı adlı operasyonla ilgili olarak, “İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz ve ona göre hareket edeceğiz” deyince büyük tepki çekti. Herkesin aklına Nazilerin de Yahudileri aynı şekilde tanımladığı geldi. Yıllardır anlatmaya çalıştığım gibi, ırkçılık ile türcülüğün aynı kaynaktan çıktığını gösteren ibret verici bir kanıt bu…
Çoğu kişi, bu kan dondurucu ifadeye, insanların hayvan olarak nitelenmesi dolayısıyla öfke duydu. Ben bu sözlerin ardından hem insanlara yönelecek şiddeti düşünerek, hem de o şiddete haklı olarak tepki gösterenlerin aynısı hayvanlara uygulandığında bunu hiç sorgulamamaları nedeniyle, bir kez daha dehşete kapıldım.
Aklıma Polonya doğumlu Yahudi yazar Isaac Bashevis Singer’ın “Söz konusu hayvanlar olunca bütün insanlar birer Nazi’dir; bu hayvanlar için ebedi bir Treblinka’dır” sözü geldi. Ailesi Nazi kamplarında katledilen Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazar, hayvanlara mezbahalarda yaşatılan vahşet ile Nazi işkenceleri arasındaki benzerliği görüp hayvan yemeye son vermişti.
Robert de Niro, Roger Waters ve pek çok Amerikalı, Trump’ı domuza benzettiğinde, bir siyahi eylemci Trump’a öfkesini üzerinden kanlar akan gerçek bir domuz kafasıyla gösterdiğinde de, Trump gibi ırkçı birinin her türlü eleştiriyi hak etmesine karşın, domuz ile simgelenmesinin kökeninde de hayvanlara karşı nefretin yer aldığını söylemiştim.
Elbette Trump’ı değil, domuzu savunuyordum ve anlatmak istediğim; gerçekte sevgi dolu, barışçıl, akıllı ve temiz bir hayvan olan domuzun insanlar tarafından en çok ezilen, mezbahalarda canice katledilen türlerden biri olduğuydu Ancak kimse gerçeği duymak istemiyordu. Aşağılayacaklardı ki o hayvanın yaşam hakkını yok edebilsinler.
6 notes
·
View notes