#hava bugün daha sıcak
Explore tagged Tumblr posts
Text
random
gym ve havuz üyeliğim oldugu için her akşam acaba havuza gitsem mi düşüncesi, pardon, baskısı oluyor. evet, üç aylık üyelik aldım ve haftada bir kere gitsem yetecek ama gitmeyeli biraz oldu. bu da beni üzüyor.
bütün gün tez yazdıktan sonra tek istediğim şey yatmak oluyor. bomboş sadece yatıp reels kaydırmak. ne havuz ne arkadaş buluşması. bir de bu aralar hava çok sıcak. ya, yazın yağmura o kadar alıştım ki, üzerime ceket almadan çıkınca bir garip geliyor.
an itibariyle son chapterimi yazıyorum. sonra introduction conclusion sonra editler ve formatting, sonra bitiyor inşallah. cumartesiye kadar bu chapteri bitirme hedefi koydum çünkü pazar irlandaya gideceğim.
chapterlar şu an ayrı ayrı, bir araya getirmekten korkuyorum çünkü o zaman kocaman bir yığın olacak. şimdi 40 sayfa 40 sayfa ilgileniyorum.
doktora yapmak gerçekten akıllı insan işi değil, ama doktora mezunlarina çok zekiymis gözüyle bakılıyor. ironik.
keşke ton balığı ya da diğer konserve balıkları yiyebilseydim, hayatım çok daha kolay olurdu. bazen yiyorum ama sevmiyorum. bugün farklı bir balik çeşidi denedim ama meh'di.
bir de dün iş arkadaşlarımla pizza movie night yaptık. ben yiyebileyim diye helal pizzacidan söylediler, ama vegeterian pizza jalepenolu gelmiş. homf.
ps I love you filmini izledik. başından sonuna kadar üzdü ya, biraz ağladım ama tek izlesem daha çok ağlardım. vay arkadaş. bir sonraki movie nighti ben alayım diyorum. nasip.
11 notes
·
View notes
Text
Mesele sadece Noel meselesi mi?
Yılın bu zamanını pek severim. Hep severdim. Hatta bir seferinde yine geleneksel Aralık alışverişi sırasında Emek “Sen geçmiş hayatında Vatikan’da Noel hazırlıklarını organize eden bir azize olmalısın” demişti. Benim de kendime “Acaba Katolik özentisi miyim?” diye sorduğum çok oldu. Sonra aklıma Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu filmindeki o meşhur replik geldi. Hani Haluk Bilginer’in söylediği: “Yani bu insanın kendine bir dünya yaratabilme, kendini oyalayabilme yeteneği ile ilgili bir şey.”
Kış tüm toplumlar için her zaman zordu. Gün ışığından fakir, ısınmak ve beslenmek için daha çok efor sarfedilen günler, karanlık ve uzun geceler. İnsanların kışın kutlanan özel günleri bu vakti geçirebilmek, anlamlı bir şekilde değerlendirebilmek ve böylece göz açıp kapayıncaya kadar bahara kavuşabilmek için ürettiğine inanıyorum. Bunu çok insani buluyorum.
Hatırlar mısınız? Geçtiğimiz yıl Nardugan Bayramı gündem olmuştu. Bu dönemde dünya noel havasına girince toplumun bir kısmı bunun Türk ve İslam adetlerine uygun olmadığını, bir kısım da aksine bu geleneklerin Türk topluluklarında doğduğunu iddia etmişti.
Ayaz Ata ve Kar Kızı
Türkolog Murad Adji ve sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, İslamiyet öncesi Türkler'in her yıl 21 Aralık'ta bir kış gündönümü bayramı olarak Nardugan’ı kutladığını ve bu bayramın Hristiyanlıktaki Noel yortusunun atası olduğunu öne sürmüştü.
Aktarılana göre Ayaz Ata isimli figür, Türk ve Orta Asya mitolojilerinde soğuk tanrısı. Ayaz Ata göğün altı deliğinden soğuk hava üfler ve böylece kış gelir. Kimi kültürlerde kışın soğukta ortaya çıkan ve kimsesizlere yardım eden bir evliyadır. Bir tür Noel Baba gibi düşünülebilir. Kazaklarda ise ilk karın yağması ile kutlanan Soğumbası isimli bir eğlence var. Azericedeki Şahta Ata sözcüğü de yine Ayaz Ata anlamına geliyor.
Buna karşın kimi Türkologlar İslamiyet öncesi Türklerin böyle bir bayram kutladığını gösteren bir belge olmadığını, Nardugan’ın Hıristiyanlıktan etkilenmiş Türk kökenli topluluklar tarafından kutlandığını iddia etmiş. Hala bazı Türk toplulukları Nardugan kutlanmaya devam ediyor. Bodrum’un Gündoğan beldesinde de 2010’dan beri Nardugan kutlaması yapılıyor. 21 Aralık gecesi ateş yakılıyor, Ege türküleri eşliğinde yöresel oyunlar oynanıyor.
Kolombiya'da Mum Günü
Sadece Türklerde ya da Avrupa’da değil, birçok başka yerde de kışın kutlanan bayramlar var. Örneğin Kolombiya’daki Mum Günü. Her yıl 7 Aralık’ta pencerelerde, balkonlarda, kaldırımlarda, insanların görebilecekleri her yerde mumlar yakılıyor. Yakılan her bir mum için dilek tutuluyor ya da şükrediliyor. "Natillas" adı verilen bir muhallebi ve yine bölgeye özgü bir sıcak çikolata tüketiliyor.
Natillas
Porto Riko’da "Parranda" adı verilen kış partileri var. Parranda “çılgınlık” demek. Kalabalık bir grup olabildiğince sessiz bir şekilde bir evin önünde toplanıp, coşkulu bir müzikle ev halkını uyandırıyor. Ev sahibinin ikramda bulunması ve partiyi sonraki eve taşımak için gruba katılması bir gelenek. İkramlar arasında Arroz con Dulce adı verilen yöreye özgü bir tür sütlaç ve coquito var. Bu geleneğin aile ve arkadaşlık bağlarını güçlendirdiğine inanıyorlar.
Arroz con Dulce
Ekvador'da yeni yıl arifesinde, eski yılın yakılması anlamına gelen "Quemar el Año Viejo" isimli bir gelenek var. Yakılan şey geçmiş yılın başarısızlığını temsil eden bir kukla veya sevilmeyen bir siyasi figür olabilir. Başarısızlıklarla ilgili yazılan bir not kuklaya iliştiriliyor ve sonra ateşe veriliyor. Bu gelenek ile önceki yılın pişmanlıklarını ve hayal kırıklıklarını yok ettiklerini düşünüyorlar.
Ekvator'da Quemar el Año Viejo geleneği
Rusya'da yeni yılda iki farklı kutlama var. Biri Gregoryen takvimine göre 31 Aralık’ta büyük partiler ve havai fişek gösterileri ile kutlanan "Yeni Yıl". Diğeri de Gregoryen takvim benimsenmeden önce kullanılan Jülyen takvim 13 gün geride kaldığından, 14 Ocak'ta kutlanan “Eski Yeni Yıl”. Genellikle aileleriyle geçiriyorlar. Bugün aynı zamanda Ded Moroz'un (Ayaz Ata) hediyeleri dağıtmak için torunu Snegurochka (Kar Kızı) ile birlikte çocukları ziyaret ettiği gün. Süslenen ağaçlara Noel ağacı yerine Novogodnaya Yolka diyorlar.
Çin’de kışın birden fazla bayram kutlanıyor. İlki, Çin takviminde 12. ayının 8. günü kutlanan Laba Festivali. “La” 12. ayın adı ve “ba” sekiz anlamına geliyor. Laba Festivali sırasında insanlar -bizim aşuremize benzer- pirinç, fasulye, fıstık, kuru meyve, lotus çekirdeği gibi malzemelerden oluşan Laba lapası yiyor.
Çin'de Laba lapası festivali
Yine Çin takvimine göre 12. ayın 23. günü Küçük Yeni Yıl’ın başlangıcı. İnsanlar evlerini temizlemeye ve yeni yıl alışverişi yapmaya başlıyor. Kış sonu ise Çin Yeni yılının başlangıcı, Bahar festivali olarak da geçiyor. Çünkü aynı zamanda baharın başlangıcı. Küçük Yeni Yıl ile Çin Yeni Yılı arasında farklı tanrılara tapılsa da ana temalar aynı: geçmişe veda, yeni yılı karşılama, tanrılara ve atalara tapınma, sağlık ve bereket dileme.
Japonya’da yılbaşı gecesi yılın en büyük kış kutlaması. Japonlar parti ve büyük geçit törenleri yerine, genellikle evde yemek pişiriyor, pirinç keki yapıyor, evi temizliyor ve aileleriyle oyunlar oynuyor.
Toshikoshi Soba
Osechi
Yapılan yemekler arasında yeni yıl için iyi şans getirdiğine inanılan “toshikoshi soba” isimli bir erişte, ayrıca deniz ürünleri, jambon, yumurta, sebzeler, siyah fasulye gibi ürünlerin azar azar bulunduğu bir yiyecek kutusu olan “osechi” yer alıyor. Tüm malzemelerin iyi şans, iyi sağlık ve uzun ömür getirme gibi özel anlamları var. Gece yarısı Budist tapınaklarında, yeni yılda daha huzurlu bir zihne kavuşabilmek adına, 108 dünyevi arzudan kurtulmak için 108 kez çan çalınıyor.
Budist tapınağında 108 kez çan çalan rahip - Joya no Kane geleneği
Avrupa’dan pek bahsetmedim. Az çok o taraflara hakimiz. So sorry Jesus. Sonuç olarak insanlığın büyük kısmı geçmişte yaptığı hataları unutmak, kendilerini affetmek, yeni yılı yeni bir başlangıç olarak kabul etmek, elindeki nimetlere şükretmek, sağlık, bereket ve huzur dilemek, kolay bir kış geçirmek, verimli bir bahara erişmek, aileleriyle ve arkadaşlarıyla bağlarını güçlendirmek, yani anlamlı bir şeyler yapmak istemiş.
Ben de her yıl yaptığım gibi zencefilli kurabiye için gereken malzemeleri aldım. Akşamları sıcak çikolata yapıp içine marşmelov atıyorum. Nar likörü serin ve karanlık bir dolapta bekliyor. Ara ara çalkalıyorum. Evdeki kar kürelerine, yanıp sönen ışıklara, parlak kırmızı paketlerindeki çikolatalara gidip gelip bakıyorum, içim açılıyor. Sıcak şarap için portakal ve ayva buz dolabında. Bazı akşamlar orgun başına gidip Jingle Bells çalıyorum. Zaten bir tek onu çalmayı biliyorum.
Kış benim için yazdan önce çekilmesi gereken bir cefaydı. Artık anlıyorum ve tadını çıkarıyorum. Sonuçta ben zor bir dönemi atlatırken, yaşama karşı heyecanını taze tutmak isteyen sıradan insanlardan biriyim. Kendimi oyalayabilme yeteneğim ile gurur duyuyorum.
Yine Kış uykusundaki replikten devam etmek isterim:
“Sıkılmak ne demekmiş? Sıkılmak için hiç vaktim olmadı benim. Ayrıca sıkılmak denen duygunun son derece lüks olduğunu düşünüyorum. Sen sıkılıyorsun çünkü hiçbir şey yapmadan öyle süzülüp duruyorsun güzelim.”
Sıkılma güzelim güzel şarkılar var. Portakal, tarçın, zencefil, karanfil kokuları var. Yağmur yağarsa şemsiye var. Poyraz çıkarsa güneyde oturacak yer var. Gülecek epeyce malzeme var. İçecek sıcak bir şeyler de var. Üstelik belki de birinin sana küçük bir hediyesi var.
19.12.24 Kaynakça Türk Söylence Sözlüğü, Deniz Karakurt, 2011 İslamiyet Öncesi Türk Gelenekleri, Nardugan Bayramı Örneği, Hakan Aryol, 2022 Prof. Dr. Abdulhaluk Mehmet Çay: Nardugan Bayramı ve Yılbaşı kutlamalarının tarihi kaynaklarda yeri yok, 2019 Colombia’s Day of the Little Candles Tradition, Adam McConnaughhay, 2024 Holiday Traditions in Puerto Rico Latin American New Year Tradition: Burning the Año Viejo Doll for Positive Energy, Alejandra Espinosa, 2022 New Year’s Traditions in Russia, 2014 Chinese New Year Celebrations and Activities Essential Guide to New Year Traditions in Japan, Julia LiMarzi, 2018
#Noel#Kış#Kış Ruhu#Kış Kutlamaları#Noel Ruhu#Kış Festivali#YeniYıl#KışMasalı#Yılbaşı#Gelenekler#Nardugan#Ayaz Ata#Kar Kızı#Mum Günü#Parranda#Çin Yeni Yılı#Festivaller#toshikoshi soba#osechi#Laba Festivali#Küçük Yeni Yıl#Novogodnaya Yolka#Snegurochka#Ded Moroz#Eski Yeni Yıl#Yeni Yıl#Quemar el Año Viejo#Arroz con Dulce#coquito#Natillas
4 notes
·
View notes
Text
Ve sonunda bugün bitti başım masaya düşmeden.Edebimle 5:50 ye alarm kurup yattım ,fakat hava malum biraz sıcak cam tam kapayınca,aralık olan kısımdan arka dairelerden birinde bir kızçe nasıl ağlıyor içli içli ay beni de üzdü gece gece.Sürekli konuşuyor ama yankıdan netlik yok ben kendimce aşk acısı olmasını diledim.
Hepimizin vardı kalp sancısı,o gece daha basık sanki bitmek bilmeyecek gibi,sabah olunca içinde yine aynı sıkıntının verdiği külçe gibi ağırlık ama bi tık kasvet az gibi.
Gece onun adına çok dua ettim,güneşle beraber tüm kederin dağılsın içli ağlayan kız🥹
Veeeee ben 5:34te gözlerim hala açık gram uyku uyumadan son dakika dalmışım.Sağolsun servisçimiz Fatih abim aradı da 6:30 gibi uyandım😂Artık tek hedefim yumuş yastık😂
6 notes
·
View notes
Text
bugün hava kalplerinizden daha sıcak.(0°)
6 notes
·
View notes
Text
Ter damla damla aşağı doğru apış arasına kadar inmişti.
‘Of, çok sıcak...’
İrem bunaltıdan bacaklarını birbirine sürtündü, sırtını dönüp uykusundan uyandı.
Gözleri mahmurca klimanın kumandasına uzandı, birkaç kez bastı fakat klimadan ses duyulmadı.
İrem büyük ihtimalle elektiriklerin kesilmiş olacağını anca farkına vardı!
Bu eski site rüzgar almıyor, eski tip elektirik devreleriyle sık sık elektiriklerin kesilmesi olağan bir durumdu, bir elektirikler kesildimi odanın içi hamam gibi oluyordu.
İrem pesimist bir halde yataktan aşağı indi, odanın içi kap karanlıktı, evde sadece pencereden girip duvarın yüzüne alacalı vuran ışık hüzmeleri vardı.
İrem bir taraftan ileride kesinlikle zorlayıp çok para kazanıp daha iyi bir eve geçeceğim diye homurdanıp bir taraftansa el çevirmeli vantilatörünü yüzüne üfürtüyordu. Ayaklarında terlik, daha tam açılmamış gözleriyle balkona doğru gidip perdeyi açtı.
Birden perdenin arkasından hayalet gibi kara bir vicut gölgesi belirdi ve İrem’in tam karşısında durdu.
‘Aaa!’İrem’in gözlerini kocaman açmış, uykusu tamamen kaçmıştı.
Tam çığlık atmıştı ki kan kokulu bir el onun ağzını kapattı, derinden donuk bir ses kulağının arkasından onu azarlıyarak dedi ki:
‘Kes sesini, yatağa git!’
İrem korkudan afalladı, vücudunu kıpırdatamıyordu. Arkasındaki adamın sabrı dibi görmüştü, kısık sesiyle onu dürtükledi: ‘Çabuk ol!’
İrem kafasını tamam manasıyla sallıyarak arkasındaki haydutun aksi düşüneceği birşeye cesaret edemiyordu, onu kızdıracağından endişeleniyordu. Aklı yerine gelmiş olmasına rağmen ayağı sanki yere yapışmış gibi bir adım bile atamıyordu.
Adam bu durumu görünce küfürü bastı, kızı direk bir tavuk gibi kolunun altına kıstırıp hoyratça yatağın üstüne fırlattı.
Yatak çok sertti, İrem kaburgalarının kırıldığını düşünmüştü, tam elini uzatıp ağrıyan yerine dokunmasıyla acıyla inlemişti ki akabine soğuk bir vücut üstüne çıkıp onu ezdi.
İrem tam o sıra nefesini vermemek üzere tuttu.
‘Nabıyos...’
Lafını daha bitirmemişti ki ateşli erkeksi dudaklar kızın ağzını kaplamıştı, kızın söyleyeceği bütün cümleleri yalayıp midesine indirdi.
Bunun üzerine İrem ciddi bir şekilde afalladı, görünüşe göre bu adam para için gelmemiş, gelme amacı…
Fakat, bu kızın ilk öpücüğüydü!
Bu durumda artık İrem daha da sessizliğini koruyamazdı, yumruklarıyla durmadan adamın göğüsünü yumrukluyor bacaklarıyla onakarşı koyuyordu, kalbi küt küt atarken dudakalrının kenarına geldiğinde ise uğultulu bir ses olmuştu.
Adam direk elini kullanarak kızın rahat durmayan kileklerini kıstırdı.
Adamın elleri çok güçlüydü, kolayca çok güç harcamadan İrem’i kıpırdayamıyacak halde sabitledi. Adam azgın bir şekilde kızın dudaklarını emiyordu, sanki onu cezalandırıyor gibi kızın kulağına emredercesine talimat veriyordu: ‘Sana dedim, kıpırdama, aksi takdirde sonuçlarına katlanırsın!’
Sonuçları?
İrem ne sonucuymuş takmıyordu.
Kendisinin ilk öpücüğü bu şekilde harcanmıştı, bu zaten onun için en kötü sonuçtu.
Bu yüzden daha hırçınca karşı koymaya başladı.
Evin dışından tak tak tak ayak sesleri geldi, adam dikkat kesilmiş bu seslerin beş kişinin ayak sesi olduğunu anlamıştı. Bugün karnından yaralanmıştı, ya şimdi bu gurup tarafından farkedilirse, hayatını kaybedeceğinden söz etmiyor bile yoldaşları da hayatlarını kaybedebilirlerdi.
Aslına bakılırsa o sadece altındaki kıza karşı mahçup olacaktı.
Ancak İrem adamın gözlerindeki bu derinliği fark edememişti, dahası kapı dışındaki yaklaşan seslerini bile duymamıştı, sadece yorulmak bilmeksizin karşı koymakla meşguldü, sivri köpek dişlerini adamın dudaklarına geçirdi.
Adam tısladı ve yavaşça dudağını çekti. İrem birden sanki susuz kalmış balık gibi büyük büyük nefes aldı.
Yardım istemeye kalmadan hemen ardına adam derin derin bir sesle: ‘Kusura bakma, biraz acıyabilir.’ dedikten sonra biraz pürüzlü koca elini kızın terli ve sırıl sıklam bacak arasına soktu ve birden buz gibi soğuk bir dokunuş hissi geldi, o sıpsıcak hava ile birden şiddetli bir şekilde aksi tepki verdi. İrem’in gözleri kocaman açılmıştı, göz bebekleri yuvalarında titriyordu.
Boğucu sıcak havada hafif çıtırtılı net bir yırtılma sesi çok hızlı yayılmıştı.
İrem’in dilinin ucuna gelen yardım çığırması o anda değişmişti: ‘Aah!’ sesleri ağzından dışarı taştı.
Acıyor, çok acıyor.
Adam onun acı çeken haline baktı ve hareketlerini biraz yumuşalttı. Kızın ağzını kapatarak boğuk bir sesle, ‘Senden sorumlu olacağım.’, diyerek bir eliyle kızın belinden tutu ve içine sokmaya başladı.
Evin dışındaki kişiler tam da kapının önüne kadar gelmişlerdi, içerideki şüpheli hareket seslerini duydular, durup tam kapıyı iktirip içeri girmeye hazırlandılar, kapının önünde bir iki daha volta attılar, sese bakılırsa içerideki kadın gittikçe olaya daha çok dahil oluyordu, akıllarına gelen o adamın vicudu yaralı oluşu ve doğal bir şekilde bu sporu yapamıyacağı fikrinden sonra başka yerlere aramaya gittiler.
Adamın gergin sinirleri rahatlamıştı, yarıya düşmüş göz kapaklarıve duraksama bilmeyen performansıyla karanlığın ortasında İrem’in yastığa dağılmış saçlarının görüntüsüne baktıkça giderek duygusallaşıyordu. Böyle güzel bir lezzeti ömrü hayatı boyunca ilk kez tadıyordu.
İrem kendisinin daha karşı koymasının işe yaramıyacağını biliyordu.
O kirlenmişti, hem de dibine kadar kirlenmişti. Siftahını yüzünü sadece birkez gördüğü birisine vermişti.
İrem ağlıyor yüreği dağlanıyordu. Göz yaşları kaynar su gibi yastığın her yerini ıslatmıştı.
Dışarıdaki ay ışığı adamın sırtını sıyırıyordu, sisli kirpiklerinin arasından İrem sadece adamın yüzündeki façayı görebiliyordu, dudakları ise sıra dağlar gibi sıpsıkıydı.
Birkaç damla ter suyu onun sıkı alt çenesinden süzülüp kızın karnına damladı. Sanki lav gibi sıpsıcaktı.
Tam kız karanlığa adapte olmuştu, sonunda adamın yüzünü net olarak görecekti ki adam birden bir bıçak kaptı, İrem bitkin halde yavaşça bayıldı.
Adam başı eğik yatağın üzerindeki kan izine bakıyordu, sevgiyle bir öpücükle kızın gözünün kenarından göz yaşlarını sildi, ve sonra kızın boğazına bir şey astı, derin bir söz.
‘Gün gelecek seni kendime alacağım.’
3 notes
·
View notes
Text
AL SANA SOSYAL MEDYA...
Eskiden kimse kimsenin doğum gününü bilmezdi.
Çok yakınların bilirdi.
Anne, baba, kardeş
Evlenince hanım pasta kesmeye başladı.
İlk yıllarda çocuklar tebrik kartı yazardı.
Bir de sarılıp öperlerdi.
Daha sonraları çocuklar harçlıkları ile hediye almaya başladılar.
Şimdi hepsi iş güç sahibi oldu.
Beni yemeğe götürüyorlar.
Hayat devam ediyor.
Hayatımıza sosyal medya girdi.
Bir girdi.
Dibine kadar.
Sosyal medya çok VİŞNE bir iş.
Daha doğrusu gazdan tayyare.
Adama GAZ veriyor.
Bugün doğum günümü tebrik eden 400 kişiyi geçmiş.
Yarın 500’ü bulur.
Bu rakamları görünce,
İnsan kendini bir HALT sanıyor.
Hava bin beş yüz.
Florida’dan Singapur’a kadar tebrikler yağıyor.
Zevkten DÖRT köşe oluyorsun.
Ama doğum gününde evde kimse yoksa.
Tek başınasın.
Beş yüz kişinin turşusunu kur.
Sana KAHVE yapan bile yok.
Tek başına git kendine ÇAY demle.
Aynaya bakıp içersin.
Pasta kesen var mı?
Yok.
Sana sarılan var mı?
Yok.
Hediye veren var mı?
Yok.
Ama tebrik eden beş yüz kişi.
Sosyal medya var ama yok.
Ulan bunun nesi gerçek.
Evde kalp krizi geçirsen.
Hastaneye seni götürecek adam yok.
Ama ertesi gün hastaneye 500 mesaj gelir.
Geçmiş olsun.
Ölüp gitsen.
Ertesi gün 500 mesaj gelir.
Işıklar içinde uyu.
Ölmüşsün mesajı okuyan olmaz.
Hayatta çocuklarınızın size sarılıp öpmesi kadar sıcak bir şey yok...
Alıntıdır.
2 notes
·
View notes
Text
"sürekli yemeği soğutuyorsunuz!" ash yine deli sikmiş gibi bağırmaya başladı. asla yemekleri zamanında yediremiyordu gruba.
"bu ne ses ya..." zolita kafasını kaldırdı ve çadırdan dışarı baktı, ash'i gören zolita 'yine bu' diyerek uyumaya devam etti.
herkes masanın başına oturdu, kuş cıvıltıları eşliğinde yemek yiyorlardı. "ben bu kuşları yiyeceğim, daha rahatsız edici bir şey olmamazdı." mavi mutsuz bir şekilde söylendi.
"ne?" rudy ona döndü.
"yok bir şey, üşüdüm resmen sıcak hava da, ryo bütün battaniyeyi kendi aldı." mavi, ryo'ya baktı.
"ne var be? hasta olsan da ben iyileştireceğim zaten."
"ne boş yaptınız..." soul göz devirdi.
"herkes çok gergin..." suji, carlis'in kulağına fısıldadı.
"suji biraz ormanı mı keşfetsek, olduğumuz yerde kalmayalım." ash meraklı bir şekilde suji'ye döndü.
"tabii ki! bizle gelmek isteyen var mı?" suji sofraya döndü.
soul ve ryo el kaldırmış beklerken diğerleri ilgisiz bir şekilde yemek yemeye devam ediyordu. kimin gitmek isteyip istemediği anlaşılmıştı. yemekler bittikten sonra sofrayı hep beraber kaldırdılar. mavi resim çiziyor, zolita uyuyor, rudy ve carlisle oyun oynuyor, aeri diğerlerinin adının olduğu bir liste hazırlayıp onları tanımaya çalışıyordu.
"suji ne diyorsun şunları toplasak ev falan yapar mıyız?" ash gülerek suji'ye baktı.
"ash hadi ama, minecraft'ta değiliz!" suji, ash'ın omzuna hafifçe vurdu. sohbet ederek yollarına devam ediyorlardı. soul ve ryo ise arkada kendi kendilerine bir şeyler konuşuyorlardı. ryo, ash'in koluna girdi.
"sevgilimmm, bugün de çok yakışıklısın."
"sen daha çok ryo'm."
"aşığım sana ash'im, çok özlemişim, bir gece ayrı kalmıştım sadece."
"sensiz bir gece çok kötüydü ryo... emin ol bende aynılarını düşündüm."
"minecraft oynamadığın için isyan etmedin yani? beni düşündün.. vay be."
"hep seni düşünürüm ki prenses."
"eehh yeter be, ne bu mıç mıç hareketler gidin köşe de yaşayın ilişkinizi." suji iğrenerek baktı çifte.
"eee neden soul'la kol kola değilsiniz siz de, hem ayrılmamış olursunuz." ash yan gözle baktı.
suji arkasını döndü. arkasında soul'u göremediğinde telaşlanmıştı. yoktu.
"soul... soul, soul nerde?"
"yanımızdaydı ama..." ryo etrafa bakarak cevap verdi.
suji, ryo ve ash'in yanından ayrılarak koşmaya başladı. "soul, soul! nerde bu çocuk çıldıracağım." halen koşarak bağırmaya devam ediyordu. yer yarılmış içine girmiş gibiydi. ardından sislerin arasında bir beden gördü. "soul, soul!" koşa koşa yanına gitti. bileğinden tutarak onu kendine çevirdi. "soul, ağladın mı, nereye gidiyorsun?". soul hemen tekrardan arkasına baktı.
"suji.. o gitmiş, ağlayacağım."
"kim soul kim?"
"bir çocuk geldi yanıma, ağaçların arasından 'bana yardım eder misin lütfen' dedi. onun peşine takıldım. hızlanmaya başladı. halen giderken yardım et diyordu. kötü gözüküyordu. gitti suji, sen gelirken yavaşlamıştı ama birdenbire gözlerimin önünden kayboldu. bir şey mi oldu?.." gözleri dolmuştu esmer çocuğun. suji yüzünü elleri arasına aldı soul'un. gözlerine baktı, sıkıca sarıldı karşısındaki bedene. soul oldukça korkmuş gözüküyordu, titriyordu. "soul beni çok korkuttun... bize de söyleseydin.". "suji çocuk birdenbire gidince ne yapacağımı bilemedim üzgünüm...".
"peki, biz nasıl duymadık bu çocuğu?"
"bilmiyorum.. oldukça sesliydi aslında, tek ben duymuş olamam ya?"
"ash ve ryo yüzünden duymamış olmalıyım... bir daha yanımdan ayrılma, çok korktum gerçekten.."
"aptal!" soul, suji'nin yanağına minik bir öpücük kondurduğunda ash ve ryo oraya varmıştı.
"nerdesiniz siz? soul iyi misin?" ash merakla soul'un yanına geldi.
"iyiyim merak etmeyin, suji beni bulmasaydı daha da gidebilirdim..."
"bir yerini yaraladın mı soul?" ryo bir anne edasıyla sordu.
soul gülümseyerek cevap verdi, "endişelenme ryo! çok tatlısın."
suji, "hadi gidelim. soul elimi bırakmayacaksın. biz de çok gezdik sanırım, kamp yerinden baya uzaklaşmış gibiyiz, varmamız da uzun sürer, akşam olmadan gidelim."
hep beraber ayrılmadan kamp alanına varmaya başarmışlardı. diğerleri onları görünce merak etmiş ve yanlarına gelmişlerdi.
"acıktık nerdesiniz ya!" evet, bu yüzden merak etmişlerdi.
"biraz yakacak aldık, biraz da ormanı turladık. aeri ile hallederiz yarım saate geçin masaya siz." ash bıkmış bir şekilde cevap verdi. carlisle, suji'ye sarıldı. "kanka nerde kaldın, rudy'i yenmek hiç eğlenceli değildi seni yenmek daha iyi olabilirdi." ve ikisi kavga etmeye başladı. 5 dakika süreceğini ikisi de biliyordu.
zolita, aeri'ye baktı. uzun uzun baktı, daha uzun baktı... aeri kafasını çevirdiği an zolita oturduğu yerden kalkıp biraz nefeslenmek istedi. "ah, tuhaf hissediyorum... muhtemelen fazla uyumaktan. bu gece az uyusam iyi olacak."
5 notes
·
View notes
Text
Gece trene bindiniz mi hiç?
Şuan gece saat 20.31, Almanya'da yaşadığım için saat Türkiye'ye göre iki saat geride. Mevsimlerden kış olduğu için hava haddinden erken kararıyor ve bu bence insanların depresif olmasına yetiyor. Hava hep yağmurlu ve soğuk. Dedim ya,burda insan çok depresifleşiyor. Her yer ağaç,orman. İnsana huzur verirken bir yandan karamsarlaştırıyor. En azından ben öyle hissediyorum... Tren hareket ederken kulağımda ki kulaklıktan kulağıma Family Line şarkısı doluyor. En sevdiğim yabancı şarkı. Galiba anlamı fazla güzel olduğu ve dinlerken huzur bulduğum için olabilir. Şehrin ışıkları küçük bir nokta gibi uzaktan parlarken,insanlara bakıyorum. Bazıları fazla yorgun bakıyor, bu bakışı çok iyi tanıyorum... Bazıları fazla dertli bakıyor, fazla düşünceli. Sanki burdan sonra ne yapacaklarını düşünüyorlar. Bazıları yalnızca oturup, gideceklerini yere ulaşmayı bekliyorlar. Tren arada ağaçların yanından geçiyor. Hava bugün alıştığımız o soğuğu ile insanları ürpertirken, trenin içi oldukça sıcak. Eskiden geceyi sevmezdim, fazla karanlık fazla ürkütücü gelirdi. Fakat geceden daha çok çekineceğim dertler, geceden daha çok korkutucu olan acılar edindikten sonra pekte ürkütücü gelmemeye başladı gece. Nihayetinde günün en sevdiğim bölümü oldu. Yinede gece yolculukları benim için hâlâ biraz bunaltıcı. Çünkü kulağımda kulaklık, gözlerim camın ardını izlerken fazla yalnızım. Zihnim düşünmeye fazla müsait. O yüzden düşünüyorum ve düşünüyorum. Sonunda sıra dertlerime, üstünü örttüğüm anılara geliyor. Hiç sevmediğim o yere. Aklımın o saklı kısmına ışık tutuyor zihnim. Fazla yorucu oluyor bunları düşünmek. Kim bilir, şuanda yazarken belki de düşünmekten kaçıyorumdur. Her zamanki gibi, elimden gelen tek şeyi yapıyorum. Kaçmak...
#geceye bir söz bırak#hüzün#spotify#black stories#kalp acısı#yorgunluk#sessiz ve yalnız#hayat işte#aşk acıtır#yalnızlık#aşk acısı#ay benim gece senin#geceye not#geceyedair#iyi geceler
13 notes
·
View notes
Text
yatsı bile olmadan ışık açık öylece uyumuşum. sanırım hala yol yorgunluğunu atıyorum. Ya da yaz tembelliği bilemiyorum. çamaşır atmıştım bitirip uzunca bi süre diiitledi ben uyurken. namazdan sonra onları da asıp yattım. ama başım ağrıyor bi yandan da uykum kaçmış gibi. hava çok sıcak. şey olabiliyor mu? yazı direkt es geçip sonbahara atlama?🤔😓 hiç yaz insanı değilim. Bana bahar gerek. Su da içtim aslında ama geçmedi baş ağrısı. Yarın, aslında bugün akşam liseden arkadaşım C. gelecek. cold brew kahve olayını çok sevdim. ama tabi yanına aperatif bişeyler yapmam lazım. Karar veremedim. Bu ara nedendir bilinmez iştahım açıldı. akşamları bişeyler yiyesim geliyor. geçen gün haşlanmış yumurtadan mayonez tarifi görüp onu yapmıştım. ama sonra yiyecek bişey bulamayıp dolaba koymuştum. Bu akşam üzerine marul salatalık roka filan atıp yedim 🙈. yokluktaymışçasına. ama hiç de fena olmadı. Ya da ben midesizim ne bileyim. Sabah sabah çenem düştü. Hadi yat uyu kızım. Sabah evden de olsa mesai var.
hayırlı sabahlar dünya.. daha serin bi gün olsun inşallah (âmin)
4 notes
·
View notes
Text
kış geliyor henüz çokta serinlemiş sayılmaz hava gündüzler hâlâ sıcak geceler hafif serin. evde kış moduna yavaş yavaş geçilmesi icap ediyor ve beni bekleyen kocaman, ayrıntılı bir kış temizliği var. bugün dinlendim sayılır yarın oda oda bu işe start vermek istiyorum. bu hafta derneğe toplantı dışında gitmeyerek, kendimi eve kapatarak sakin sakin tüm işlerimi bitirmek ve sonra da düzenimi günlük işlere odaklayarak "dernek, ev, dış işler" az az yorularak, aktif devam ettirmek istiyorum Allah nasip etsin. yakında bir kursumuz daha açılacak atölyemiz şenlenecek, kimbilir ne işler çıkaracağız bunun heyecanını da yaşıyorum. uzun süredir dernekteki işlerin yoğunluğundan evdeki işler birikti, kafamdaki yapılacaklar listesi çok uzun ama eskidendi o uykuların falan kaçması, kendimi paralayana kadar heder edip iş yapmak (yani inşallah 🙃) kendimi hırpalamadan, dinlene dinlene ve zevk alarak yapmak istiyorum inşallah becerebilirim :)
9 notes
·
View notes
Note
Teşekkür ederim, büyük bir keyifle dinledim... Sabah Ed Sheeran - Perfect ile uyandım. Güzel geçsin günün. Deniz...
Asıl ben teşekkür ederim.. Hatırlıyor musun acaba, bir keresinde bana birisi ile bir parça önermiştin, onu bir kez daha dinleriz akşam üstü.. Hatırlıyorsun değil mi sarı sokak lambası?
Hometown of My Heart · Kayo Matsumoto
Hava bugün ne sıcak ne de soğuk ama güneş kendisini gösteriyor, güneşin sıcaklığı yürekleri ısıtır, yüreğin hep sıcak kalsın ve günlerin de mutlulukla geçsin.
2 notes
·
View notes
Text
🗣️ İsrail Terör Örgütü Devlet Olarak Kabul Edilemez
Rusya Suriye'nin hava sahasını israil saldırısına karşı korumuyor.
Aynı Rusya Suriye de ki terör yapılarının yok edilmesi için Türkiye Cumhuriyeti'nin Suriye'nin hava sahasını kullanmasına izin vermiyor.
Terör yapılarına izin veriyor.
İsrail terör örgütü İngiltere ve Amerika'nın şımarık çocuğu birleşmiş milletler kararlarını tanımıyor.
İkiyüzlü birleşmiş milletler yapısı anlamını yitirmiş durumda.
Rusya ve Çin bu konuda hiçbir etki tepki vermiyor.
Dolaylı olarak İsrail terörü Çin ve Rusya tarafından da korunuyor.
Suriye önümüzde ki dönemde savaş alanı olacak.
Bizi çok ilgilendiriyor.
Suriye devleti ile hala görüşmüyoruz.
Bu görüşmenin yapılmasına engel yönetim anlayışının ivedi değişmesi gerekiyor.
Aksi takdirde BOP eşbaşkanı israil çıkarına hizmet ettiği bir kez daha tescillenmiş olacak.
Bizi nasıl uyarmış Mustafa Kemal Atatürk;
Gerçeği korkmadan açıkça söylemekten kaçınmayan insanlar olmalıyız.
Bölgede çakma bir devlet kurmayı en çok Amerika ve İsrail terör örgütü istiyor.
İran kendisini koruyamıyor. Suriye'de vuruldu.
İran ve özellikle Rusya bu anlamda ne kadar güvenilir? Çok tartışılacak bir konu.
Rusya ve ABD'nin Suriye'de birlikte hareket ettikleri neden sorgulanmıyor?
Rusya sıcak deniz Akdeniz'e inme başarısını bir hafta içinde emevi camisinde namaz kılarız macerası ile gerçekleşti.
Bu tuzağa bu iktidar BOP eşbaşkanı olarak bilerek ve isteyerek düştü.
Süleyman Şah türbesi ve toprağı da kaybedildi. Süleyman Şah türbesi nerede bilen var mı?
Bu macera ile toprak kaybettik.
İblid bir terör yuvası olarak tehdide dönüştü.
Hatay'ın demografik yapısı buna paralel değiştiriliyor.
Üst üste koyun düşündüğümüz zaman bugün ki tablo çok daha kötü.
Amerika'nın dolayısıyla israil terör örgütünün silahlı kara gücü terör örgütü bu düşman tarafından bize karşı silahlandırılıyor, eğitiliyor.
Bu terör örgütünün bizim topraklarımız kullandırılarak bu bölgeye yerleştirildiğini de unutmadık.
Tarih utandırır.
Söz konusu olan ulusal güvenlik olup topraklarımız üzerinde planları ve projeleri olan ülkelere ve onların taşeronlarına ne kadar güvenelim?
Suriye'den getirilen milyonlarca insan hala ülkemizde neden yaşamaya devam ediyor?
Demografik yapı değişikliği çok büyük bir tehdit olup bu tehdit ülkeyi yönetenler tarafından savunuluyor ise bizim dönüp aynaya bir daha bakmamız gerekiyor.
Savaş Suriye'de olacak. Kuzey Irak için görüşmeler yapan iktidar Suriye tehdidini bilinçli olarak görmek istemiyor mu?
Bu iktidarın Suriye sorunu ile ilgili siyaseti nedir? Bir dış siyaseti var mı? Ya da ne zaman olacak?
Gazze bitti. Ülkemizde hala Amerikan ve israil bağlantılı şirketler para kazanmaya ticaret yapmaya devam ediyorlar. Daha ne kadar devam edecekler? Bu ülkeden kazandıkları para ile bizi tehdit ediyor. Bu kabul edilemez.
Gazze konusunda iç piyasa hamaseti dışında bir dış siyasetleri olmadı.
Pkk terör örgütü neyse israil terör örgütü de odur. Aralarında hiçbir fark yoktur.
Bu terör yapısının devlet olarak tanınmaması konusunda ivedi meclisten karar çıkmalıdır.
Uyduruk din terörü adına bir yapının devlet olarak kabul görmüş olması insanlık ve ülkemiz adına bir utançtır. Bu utançtan kurtulmamız gerekir.
Ermeni meselesi varmış gibi ısıtıp ısıtıp bizi sıkıştırmak isteyen ikiyüzlü batıya da yanıt verilmiş olur.
Tanrı bu katillere hangi gerekçeyle toprak vaad etmiş olabilir? Böyle bir zihniyet devlet olarak nasıl kabul görür?
Bu iktidarın bunu yapacak bir iradeye sahip olmadığını biliyoruz. Devlet olarak kabul eden zihniyetin de iradesi yoktu.
Adnan Menderes zaten bu yapıyı devlet olarak kabul etmesi için ülkenin başına özellikle bela edildi.
Önder Karaçay
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#suriye#israil terör örgütü
4 notes
·
View notes
Text
AL SANA SOSYAL MEDYA
Eskiden kimse kimsenin doğum gününü bilmezdi.
Çok yakınların bilirdi.
Anne, baba, kardeş
Evlenince hanım pasta kesmeye başladı.
İlk yıllarda çocuklar tebrik kartı yazardı.
Bir de sarılıp öperlerdi.
Daha sonraları çocuklar harçlıkları ile hediye almaya başladılar.
Şimdi hepsi iş güç sahibi oldu.
Beni yemeğe götürüyorlar.
Hayat devam ediyor.
Hayatımıza sosyal medya girdi.
Bir girdi.
Dibine kadar.
Sosyal medya çok VİŞNE bir iş.
Daha doğrusu gazdan tayyare.
Adama GAZ veriyor.
Bugün doğum günümü tebrik eden 400 kişiyi geçmiş.
Yarın 500’ü bulur.
Bu rakamları görünce,
İnsan kendini bir HALT sanıyor.
Hava bin beş yüz.
Florida’dan Singapur’a kadar tebrikler yağıyor.
Zevkten DÖRT köşe oluyorsun.
Ama doğum gününde evde kimse yoksa.
Tek başınasın.
Beş yüz kişinin turşusunu kur.
Sana KAHVE yapan bile yok.
Tek başına git kendine ÇAY demle.
Aynaya bakıp içersin.
Pasta kesen var mı?
Yok.
Sana sarılan var mı?
Yok.
Hediye veren var mı?
Yok.
Ama tebrik eden beş yüz kişi.
Sosyal medya var ama yok.
Ulan bunun nesi gerçek.
Evde kalp krizi geçirsen.
Hastaneye seni götürecek adam yok.
Ama ertesi gün hastaneye 500 mesaj gelir.
Geçmiş olsun.
Ölüp gitsen.
Ertesi gün 500 mesaj gelir.
Işıklar içinde uyu.
Ölmüşsün mesajı okuyan olmaz.
Hayatta çocuklarınızın size sarılıp öpmesi kadar sıcak bir şey yok.
Alıntı
9 notes
·
View notes
Text
Bugün bir sıcak hava ev daha da sıcak o ayrı konu. Yüzme olimpiyatına katılsaydım daha az ıslanırdım diyor ya insan.
15 notes
·
View notes
Text
AL SANA SOSYAL MEDYA
Eskiden kimse kimsenin doğum gününü bilmezdi.
Çok yakınların bilirdi.
Anne, baba, kardeş
Evlenince hanım pasta kesmeye başladı.
İlk yıllarda çocuklar tebrik kartı yazardı.
Bir de sarılıp öperlerdi.
Daha sonraları çocuklar harçlıkları ile hediye almaya başladılar.
Şimdi hepsi iş güç sahibi oldu.
Beni yemeğe götürüyorlar.
Hayat devam ediyor.
Hayatımıza sosyal medya girdi.
Bir girdi.
Dibine kadar.
Sosyal medya çok VİŞNE bir iş.
Daha doğrusu gazdan tayyare.
Adama GAZ veriyor.
Bugün doğum günümü tebrik eden 400 kişiyi geçmiş.
Yarın 500’ü bulur.
Bu rakamları görünce,
İnsan kendini bir HALT sanıyor.
Hava bin beş yüz.
Florida’dan Singapur’a kadar tebrikler yağıyor.
Zevkten DÖRT köşe oluyorsun.
Ama doğum gününde evde kimse yoksa.
Tek başınasın.
Beş yüz kişinin turşusunu kur.
Sana KAHVE yapan bile yok.
Tek başına git kendine ÇAY demle.
Aynaya bakıp içersin.
Pasta kesen var mı?
Yok.
Sana sarılan var mı?
Yok.
Hediye veren var mı?
Yok.
Ama tebrik eden beş yüz kişi.
Sosyal medya var ama yok.
Ulan bunun nesi gerçek.
Evde kalp krizi geçirsen.
Hastaneye seni götürecek adam yok.
Ama ertesi gün hastaneye 500 mesaj gelir.
Geçmiş olsun.
Ölüp gitsen.
Ertesi gün 500 mesaj gelir.
Işıklar içinde uyu.
Ölmüşsün mesajı okuyan olmaz.
Hayatta çocuklarınızın size sarılıp öpmesi kadar sıcak bir şey yok.
4 notes
·
View notes
Text
Bugün kendimi kahveyle ödüllendirmek istedim,aldım çıktım normalde eve geçecektim direkt. Sonra bunu gördüm iki dakika seveyim dedim bi anda kucağıma gelip uyumaya başladı. Hava buz gibi dedim kahvem bitsin giderim kahvem biteli tam 38 dk oldu ve ben hala rastgele bi bankta rastgele bir kediyi ısıtmaya çalışıyorum. Tek başıma içeceğimi düşündüğüm kahveyi kediyle içtim. Ellerim ayaklarım uyuştu zor yazıyorum ama onun rahat ve sıcak olduğunu biliyorum. O kadar mutlu oldum ki bu anı yaşadığım için. Elimden daha fazlasının geleceği günleri iple çekiyorum. Hep iyi olun.
4 notes
·
View notes