#hadis ilmi
Explore tagged Tumblr posts
Text
Zayıf ve Uydurma Hadisler 3
"Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Allah bir peygamberine kendisiyle onun arasında bir vahiy indirmiş-se, mutlaka Arapça indirmiştir. Sonra o Peygamber de kavmine onların diliyle duyurmuştur." İbn Adiyy bunu Ebu Hu-reyre hadisi olarak tahric etmiştir. Hadis sahih değildir. Senedinde (Selman b. Erkam) vardır. Metruktur.
2 notes
·
View notes
Text
"Salihlerin anıldığı yere rahmet iner” (Hadis-i Şerif )
“Tasavvuf öyle bir ilimdir ki, batıl onun ne önüne geçebilir, ne ardından gidebilir. Onun ne önünde bir eğrilik vardır, ne de sonunda. Bütün âlimlerin ilmi, hakimlerin hikmeti bir araya gelip ondan bir şey değiştirmek isteseler, sırlarından birini bozmak isteseler ve ondan hayırlısını yerine koymayı arzu etseler, bu arzu ve isteklerine yol bulamazlar. Çünkü o nübüvvet kandilinden alınmıs bir nurdur. Nübüvvetten öte ışık alınacak bir nur yoktur.”
24 notes
·
View notes
Text
ne isterdim şuan? ikindi vakti dinginliğinde Kabe veya Peygamber Efendimiz’in mescidinde ortamımı kurup ilimle meşgul olmak isterdim. düşüncelerimi, zihnimi ilmi meseleler, hadis ve ayetleri tefekkür etmekle meşgul etmek isterdim.
50 notes
·
View notes
Text
"Ya öğreten ol, ya öğrenen ol,ya dinleyen ol,ya da ilmi seven ol,sakın beşincisi olma helak olursun."(Hadis-i Şerif)
Günümüz kutlu olsun. Hakkıyla yapabilmek duasıyla.
#H.
18 notes
·
View notes
Text
İmam Mâlik Hârûnu'r-Reşid'in zamanındaymış. Hârûnu'r-Reşid; "Yâ imam! Duyduğuma göre hadis kitabı yazıyormuşsun." "Evet, yazıyorum." "Hadi bize de oku da o hadislerin okunmasından biz de şereflenelim." demiş. "Peygamber Efendimiz; ilmi ayağınıza getirmeyin, siz ilme gidin." buyurdu. Onun için hadisi burada okumayayım, gelin benim evimde okuyalım." demiş. İlim çok kıymetli bir sey. Sen ilmin ayağına gideceksin; attığın her adımda ecir, sevap var.
"Peki! Olur, yürüyerek gidelim." demiş. Halife, imam, adamları yürüye yürüye gitmişler.
Imam Mâlik'in evine gelince halife geçmiş baş köşeye şiltelerin, minderlerin üstüne kurulmuş. "Efendim, bu ilimdir. Şöyle edeb ve tevazu ile hürmetkâr bir dekilde diz çöküp okumak, dinlemek lazım. Peygamber Efendimiz'in hadisidir, oyuncak değil. Şöyle buyursanız, rahlenin önüne diz çökseniz daha iyi olur." demiş. Abbasî halifesi ona da "Peki!" demiş, önünde diz çökmüs, okumuş. Sonra çok memnun kalmış, "Allah senden razı olsun yâ imam, adını ne koydun?" demiş. "Efendim, başından beri dikkat ediyorum, o kadar yumuşak davrandınız ki. Ne dersem 'peki, öyle olsun.' dediniz. Sizin bu yumuşaklığınızın hâtırasına bu kitabın adını Kitâbu'l-Muvatta koydum; "çiğnenmiş, yumuşamış, ezik, mütevâzı" mânasına." demiş.
Evet, hadis ilmi böyle.
#kitap#kitaptavsiyesi#sünnet#ümmet#mahmud esad çoşan#imam malik#harun reşid#yumuşaklık#muvatta#hadis kitabı#ilim#abbasi halifesi#halife#hadis#peygamberimiz#edep#hürmet
35 notes
·
View notes
Text
"Okunmuyor, anlamıyor olsak da kütüphanelerimizde Buhârî olmalıdır. Hatta hiç Arapça bilmeyen bile Arapça nüshasını dahi kütüphanesinde tutmalıdır. Artık dünyadan kağıt üzerinden kitap okumak kalksa ve bir gün her şey dijital olsa da biz yine Buhârî'yi üzerimizdeki hakkı sebebiyle kütüphanelerimizde tutmalıyız. Hatta 'Buharî köşesi' diye köşe de yapabiliriz evimizde.
Ama bizim hasretimiz Muhammed bin İsmail el-Buharî'ye değildir. Saygımız Muhammed bin Abdullah'ın sözlerinedir. Bunu Buhârî isimli bir dosyanın içinde bulduğumuz için Buhârî diye birine saygı gösteriyoruz. Adı Buhârî değil de Ahmet olsaydı. Ahmet diye birine saygı gösterecektik.
Her halükârda bugün ümmet-i Muhammed bu büyük ilgi ve hizmet ile Peygamber'ini bulmuş ve ona kavuşmuştur. Eğer Müslümanlar kıyamete kadar bu silsileyi devam ettiremez de iki binli yıllarda bu saygı zinciri ve alaka kopacak olursa koparanlar hesabını zor verecekleri bir hata irtikap etmiş olurlar. Biz her hadisle sevgili Peygamber Efendimiz'le olan sevgi ve saygı bağımızı pratiğe dönüştürüp Müslümanlar olarak hadis ilmi ve kültürünü, hadisten lezzet alma anlayışını sürdürmeliyiz."
18 notes
·
View notes
Text
Bazı gruplara yahut cemaatlere göre müzik dinlemek ve tv izlemek haram. Benim aklıma da şu geldi, Allah o zaman neden çoğu insana müzik yapma ve film yönetme zekası verdi? Bunun ardında da bir hikmet yok mudur acaba? Yani şöyle düşünün, adam ilmi olarak çok gelişmiş, ibadetlerini eksiksiz yapıyor ama zekası yahut bir diğer ilgisi de film, kurgu tarafında. Yada musikiyle ilgileniyor bir yandan. Çalışması da lazım. O zaman bu adamın bütün ibadetleri yok hükmünde mi oluyor? Tamam hadi izleyince/dinleyince kimi cemaate göre haramsa, bu sektörde çalışanların hepsi günah mı işlemiş oluyor? Hakikaten bunun üzerine düşünüyorum ne zamandır. Çünkü bakıyorum mesela özellikle önemli konular ve olaylarla ilgili marşlar yapılıyor, kısa filmler çekiliyor ve bir çok insanda bir uyanışa sebep oluyor. Yani adını bilmiyorum instagram da denk gelmişti, bir hocaya göre masaya ritimli vursan bile günah, haram işlemiş oluyorsun.. Arkadaş hakikaten beynim yandı ha.
4 notes
·
View notes
Text
Dua:
Allah'ım!
Bana fayda sağlayacak ilmi öğret,
bana fayda sağlayacak ilim ile beni rızıklandır.
(Hâkim, Müstedrek, 1, 690)
Ayet:
Elif-lâm-râ.
Bunlar hüküm ve hikmet dolu Kitab'ın âyetleridir.
(Yûnus, 10/1)
Hadis:
Güzel söz sadakadır.
(Buhârî, "Cihâd", 128)
6 notes
·
View notes
Text
şimdiki aklım olsaydı arkadaşlıklarımda daha yapıcı olurdum. insanları hatalarıyla, eksikleriyle, yapamadıklarıyla kabul ederdim. bu dün gece bahsettiğim arkadaş, son konuşmamızda benim destansı tripli mesajlarıma karşılık noktayı "ben artık senin arkadaşlık beklentilerini karşılayabileceğimi sanmıyorum" diyerek koymuştu. ben de "zaten bir şey beklemiyorum artık" deyip kestirip atmıştım. bugün aklıma geldi bu konuşma. galiba çok şey bekliyordum insanlardan. ya da aslında beklediğim gerçekten yüzde yüz haklı ve makul bir beklentiydi ama ben bazen beklentilerimin karşılanamayacağı gerçeğine okey değildim. evet her zaman her yerde en doğruyu yapamazdı arkadaşlarım ve benim buna tahammül veya anlayış göstermem gerekirdi. ama o kadar kırgın çocuk modunda yaşıyordum ki, benimle ilgilenilmemesi beni çok öfkelendiriyordu ve kaçıp gidiyordum hep. ne oldu peki? otuz yaşımda, arkadaşlığın hiç de kolay elde edilen bir şey olmadığı gerçeğiyle kalakaldım. biriyle yakınlık kurmak, biriyle dost olmak, allah'ın bir lütfu arkadaşlar, bu öyle bi başınıza çabalayarak elde edebileceğiniz bir şey değil. tamam her şey zaten allah'ın lütfu da, hani allah ilmi dileyene zenginliği istediğine verirmiş ya, insanlar da zenginlik gibi. doğru zamanda doğru yerde allah karşınıza birini çıkarıyor. şans, tevafuk, her neyse. bu birine gidip de "hadi seninle arkadaş olalım, dost olalım, karşılıklı anlayış, ortak bir dil, hemdertlik geliştirelim!" diyerek kurabileceğiniz bir şey değil. o insan, o insanlar hayatınızın belli dönemlerinde bir şans, bir fırsat, bir zenginlik olarak sunuluyor size, işte orada bu nimetin farkına varmak ve kıymetini bilmek gerekiyormuş. he benim bu arkadaş çok mu "nimetten"di, mükemmel bir arkadaş mıydı, hayır, kıymet bilmekteki mesele zaten mükemmeli aramamak ve kıymetli tarafını görmek işte. -ki o sorun yaşadığımız yerlerde de kendi gelişimimiz için büyük fırsatlar var. büyüme dediğimiz şey bu krizleri yöneterek, zorluklarla başa çıkarak gerçekleşiyor. neyse işte. dediğim gibi şimdiki aklım olsa yapıcı olurdum. şimdiki aklım dediğim de bu arada daha bir iki haftadır bu bilinçteyim fghfh önce dört ay önce küstüğüm en yakın arkadaşıma yazdım, ayşe'ye. güya onu da net hayatımdan çıkarmıştım böyle bir arkadaş istemiyordum falan. yapan kendine yapıyor arkadaşlar sgsd niye kendime bunu yapıyorum bilmiyorum. neyse aklım başıma geldi yazdım işte. ama bu altı yıldır konuşmadığım arkadaşa bir şey yazabilir miyim bilmiyorum. biz küstükten neredeyse bir yıl sonra ömer'i aramıştı, benimle ilgili konuşmuştu, küslüğümüzden üzgün gibiydi. ama bana bir adım atmadı, ben de ona atmadım. 1.5-2 yıl sonra da arkadaşımız osman var, biz ömer'le onu görmeye gitmiştik, buluştuğumuzu gördükten sonra osman'ı arayıp beni sormuştu falan. özlediğini söylemişmiş. ama bana yine bir adım atmıyordu. ona buna soruyordu. ki ben o sıralarda zaten aman bana yazmasın diye dua eder vaziyetteydim, reddetmek durumunda kalmak istemiyordum. hâlâ çok tepkiliydim... bari o zamanlarda yazsaydım kıza ya :d neyse gelmiş geçmiş olsun hilalcim.... gelmiş geçmiş olssuuuuunnn....
3 notes
·
View notes
Text
اَللَّهُمَّ أَنْتَ رَبِّى لَا إِلَهَ إِلَّا اَنْتَ عَلَيْكَ تَوَكَّلْتُ وَأَنْتَ رَبُّ الْعَرْش الْعَظِيمْ
لا حوللَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللهِ الْعَلِيِّ الْعَظِيمْ مَا شَاءَ اللهُ كَانَ وَمَا لَمْ يَشْأَ لَمْ يَكُنْ
أَعْلَمُ أَنَّ اللهَ عَلَى كُلِّ شَْئٍ قَدِيرْ وَ أَنَّ اللهَ قَدْ أَحَاطَ بِكُلِّ شَْئٍ عِلْماً
اَللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ نَفْسِي وَمِنْ شَرِّ كّلِّ دَابَّةٍ أَنْتَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا
إِنَّ رَبِيّ عَلَى صِرَاطٍ مُسْتًقَيمْ
"Ey Allah'ım! Sen benim Rabb'imsin! Senden başka ilah yoktur. Ben sadece sana dayanıp güvendim. Sen yüce arşın sahibisin! Allah neyi dilerse o olur; dilemedikleri ise olmaz. Günahlardan dönüp ibadetlere yöneliş ancak yüce ve büyük olan Allah'ın kuvvet ve kudretiyledir. Ben biliyorum ki Allah'ın her şeye gücü yeter ve O'nun ilmi her şeyi kapsamaktadır. Ey Allah'ım! Ben nefsimin şerrinden sana sığınıyorum. Ayrıca perçemleri senin elinde olan diğer bütün canlılardan da sana sığınıyorum. Şüphe yoktur ki benim Rabb'im dosdoğru bir yol üzerindedir."
(Beyhaki, el-Esma ve's-Sıfat, hadis no: 344)
52 notes
·
View notes
Text
Selâmün Aleyküm. Kendi alanım hadis ile ilgili uydurma, sahih olmayan hadisleri paylaşmak istiyorum bir süre. Umarım faydalı olur.
İlk Hadis:
"Cennette bir çarşı vardır. Orada alış veriş yok, sadece kadın-erkek suretleri (resimleri) vardır. Bir erkek bir sureti beğenirse o surete girer. Orada hiçbir kimsenin benzerlerini görmediği güzellikte beyaz gözlü huriler topluluğu vardır. Onlar yüksek sesle şöyle derler: Biz ebedîyiz, yok olmayız. Biz razı olanlarız, hiç kızmayız. Biz yumuşak tenlileriz, hiç kurumayız. Ne mutlu bizi alanlara!. Ne mutlu bizim aldıklarımıza!.." (İbn Arrak devamla diyor ki:) "Bu hadisi Abdullah b. Ahmed, Zevâidü'l'Müsned'de Hz. Ali (r.a) hadisi olarak rivayet etmiştir. Bu hadis, sahih değildir. İsnadında (Abdurrahman b. İshak Ebu Şey-be elVasitî) vardır. O, metruk (günlük hayatta yalancılıkla suçlanması sebebiyle terk edilen) bir râvidir."
İbn Hacer el-Kavlü'l-Müsedded'de îbn Arrak'ın bu görüşünü tenkit etmek üzere şöyle demiştir: "Bu hadisi Tirmizî, adı geçen (îbn İsdım", "Bunun aslına vakıf olamadım," "Bu lafızla bilmiyorum", "Bu lafızla görmedim", "Bunu bulamadım", "Bunu bu şekilde bulamadım", "Bu konuda hiç bir şey vârid olmadı" demiştir.
1 note
·
View note
Text
هو ب ح ص س
Uzun zamandır son okuduğumuz kitaplarla ilgili fikir beyanında bulunmadık. Bu paylaşım vesilesi ile toplu yapalım..
Bu kıymetli eserlerle yollarınız kesişmiş az çok muhtevası hakkında bilginiz vardır. Bunlardan özellikle benim için ayrı ehemmiyeti olan bir kitabı anlatmak istiyorum.
El edebül müfred🌹
bu kamp ve kitap https://at.tumblr.com/bir-devrin-tarihcisi/ebud-der-da-radediki-madem-seni-buraya/4gmp8ioom52q
vesilesi ile imam Buhariyi yakından tanıma fırsatı buldum. Ve hayatına ilmine hayran kaldımmm.🌺 60 yıllık ömrünün 40 yılı hicret ve yolculuklarla geçmiş 18 yaşındayken sahabe ve tabiun olaylarını ve onların sözlerini yazma şerefine mazhar olmuş Valinin kendisine saraya gelip ilim öğretmesi talebine karşılık : "Ben ilmi alçaltamam ve kimsenin kapısına da götüremem. Valinin ilimden bir şeye ihtiyacı varsa halka açık derslere katılmak üzere mescide gelsin veya evime buyursun" diye karşılık veren alim...21 yaşında karanlık gecelerde cilt cilt kitaplar yazan İmam Buhariii... Kıbleye tüküren adamdan hadis rivayet etmeyen bazı hadisleri sıhhati husununda endişe duyduğu için kitabına almayan imam buhari.. (İmam Buhariyi amfiler de eleştirenler iyice bir düşünsün..)
Bu kitap da hadislerinin bir kısmını topladığı ahlak kitabıydı. Tahlil yayınlarının çevirisinin hadisten öğrendiklerimiz kısmında açıklamasına yer vermesi anlaşılmayan yerleri anlaşılır kılıyordu. Her hadisin sonunda ravisinin hayatına da kısaca yer vermişti. Çok uzatmadan yan kısmada bir alıntı bırakalım. Rabbim istifadeli eylesin.
Darısı diğer cildine.. Rabbim öğrendiklerimiz ile amel etmeyi nasip etsin.🤲🏻🤲🏻
20 notes
·
View notes
Text
Ben onu bunu bilmem de hadis ilmi ile uğraşan insanların yüzüne bir nur geliyor. Resmen bu onların ortamda tanınma kılavuzu gibi yarın ahirette nasıl da belli olacak azâları bir düşünün. Ben okuduğum dönemde bir hocayı görmüştüm adam resmen pamuk gibiydi. Gözlerimi alamamıştım güzelliğinden
19 notes
·
View notes
Text
İmâm Malik r.a;
"Hadisleri ezberlemekte yardımcımız, onlarla amel etmek; hadis talebinde yardımcımız ise, oruç tutmaktı."
İbni Abdi'l-Berr, Camiu Beyani'l-İlmi ve Fadlihi
5 notes
·
View notes
Text
OSMANLI DEVLETİ NEDEN YIKILDI?
En son söyleyeceğimizi ilk cümleden yazıp daha sonra kısa bir analizle açıklamaya çalışayım...
Osmanlı Devleti'nin Kuruluşundaki İslamî itikadi yolu MATURİDİLİK iken, yıkılış dönemindeki islamî itikadi yolu EŞARİLİK olarak benimsenmiş olmasıdır...
Türk Milletinin tarihine, kültürüne ve en önemlisi töresine en uygun islâmî felsefe MATURİDİLİK tir.
Zira bu itikadi felsefi yolun, kurucu imamı MATURİDİ Türkistanlı, Horasanlı bir Türktür...
Maturidiliği kisaca açıklayacak olursak; "Bu felsefe Akla, pozitif bilime ve ilme öncelik veren Türk töresine en uygun itikadi islamî bir yoldur."
İmam Maturidi, İslam dünyasında inançla ilgili fikrî savrulmaların yaşandığı bir dönemde akıl-vahiy dengesini kurarak dinî problemlere kalıcı çözümler üretmiş, aynı zamanda toplumun değerleriyle bütünleşen bir inanç sistemi kurarak Türk-İslam medeniyetinin oluşmasına öncülük etmiştir.
Yaratılışın merkezine hikmeti yerleştiren ve onu “her şeyi yerli yerine koymak” şeklinde tanımlayan İmam Maturidi’nin iyi anlaşılmasının, yaşadığı döneme olduğu gibi günümüz dünyasının sorunlarına da hayati katkılar sunacağı muhakkaktır.
Osmanlının Yıkılış Döneminde izlediği İtikadi yol EŞARİ felsefesi ise;
Yemenli bir aileye mensup olan İmam EŞARİ 900 lü yıllarda yaşamıştır.
Daha çok Arap Milliyetçiliğine dayanan görüşleri ile tanınmaktadır.
İmam MATURİDİ' nin aksine Akılcılıktan ilim ve bilimden önce NAKİLCİ bir anlayışla hareket etmiştir.
İslâmi problemleri daha çok Peygamber efendimizin sünnetlerini ön plana çıkararak ve hadislerle çözmeye çalışmıştır.
Peygamber efendimizin içinden çıktığı toplumun yaşayışı, coğrafyası ve kültürü zamanla bize sünnet diye dayatılmış. Birçok hadisin uydurma olduğuda daha sonra hadis ilmi yapan ulema tarafından temizlenmiştir. Günümüzde de hala bircok hadis tartışmalıdır. Din uleması kendi arasında dahi anlaşamamakta, akılla ilmle ve vahiyle örtüşmediği görülmüştür. Ve ortada bir vaka olarak durmaktadır.
Bu iki felsefeyi kısaca açıkladıktan sonra Osmanlı Devletini de bu iki akımın etkisi altında kalan İki farklı Osmanlı olarak analiz etmek doğru olacaktır...
OSMANLI’NIN İKİ FARKLI DÖNEMİ...
Birinci Kuruluş dönemi:
Osmanlı Devleti kurulurken, bütün Türk devletleri gibi Türk Töresi üzerine kurulmuştur...
Bir milletin kültürü ve Töresi yok sayılarak yaşaması mümkün değildir.
Kuruluş Döneminde Osmanlı Devletinin Manevi Kurucusu Şeyh Edabalı, Horasan erlerenlerinden, Piri Türkistan Hoca Ahmet Yesevi hazretlerinin talebesidir...
O dönemlerde Türk kültür ve töresine en uygun İslami akım, Horasan, Türkistan coğrafyasında hakim olan MATURİDİ (Akıl, bilim, ilmi önceleyen felsefi yol) felsefi itikadi yoludur...
Piri Türkistan Hoca Ahmet Yesevi hazretlerinin talebeleri de MATURİDİ felsefesi ile yetişmiş bu itikadi yolu izleyerek, Anadolu'ya TÜRK-İSLÂM anlayışını yaymak için akın akın gelmişlerdir...
Osmanlı Devleti kurulurken, Kayı Boyu Türk töresince yaşamakta ve Türk kültürü ile yaşamaktaydı.
Adetlerinden, yaşam şeklinden, kıyafetlerine hatta çocuklarına konan isme kadar herşey TÜRKTÜ...
İsimleri; Ertuğrul, Ataman, Afşin, Savcı, Gündüz, Konuralp, Korkut, Orhan’dı, Türk’tük yani...
İlk 250 yıl Osmanlı Devleti bir Türk Devleti idi...
Hakim din Müslümanlık, Sarayın izlediği itikadi yol MATURİDİLİK yani Aklı bilmi ilmî önceleyen bir dini yoldu.
İşte bu yüzden girdiğimiz bütün savaşları kazandık. İlimde fende teknolojide Avrupadan öndeydik.
Tuna boyları, Karpatlar, Macar Ovaları Türk atlılarının nal sesleri ve kılıç şakırtıları ile inledi...
Bizans ortadan kaldırıldı Istanbul Fethedildi...
"Melekler erkek mi, dişi mi?" Tartışması yapan hurafelerle uğraşan Hıristiyan alemi diz çoktürüldü.
Peki bu yükseliş ve Dünya Liderliği ne zamana kadar sürdü?
Ta ki halifelik Osmanlı Devletine geçene kadar başarılarımız devam etti...
Her şey o kadar güzel giderken Yavuz Sultan Selim Han' ın aklına biri halifelik sevdasına düşürdü...
Halifelik dinî bir makam değil, siyasi bir kurumdu. Dünyaya hükmeden bir imparatorluğun o donemde siyaseten bu kuruma ihtiyacı yoktu.
O dönemde Sadece Asya değil, Avrupa da, Arap dünyası da Hıristiyanlık alemi de Türk’ün gücü önünde baş eğiyordu...
Yavuz Sultan Selim Han, hocası Kürt Şeyhi İdris Bitlisi’nin Halifelik Makamını ele geçirmesi konusundaki yönlendirmesi ile Mercidabık ve Ridaniye savaşlarını kazanarak, Mısırı fethetti.
Abbasi halifeliğini İstanbul’a getirdi...
Ancak ortada bir sorun vardı.
Arap dünyası halifeliğin Araplar dan başka bir millete geçmesinin İslama uygun olmadığını savunuyordu.
Hele hele Türklere hilafetin geçmesine tamamı karşı çıkıp Yavuz’a biat etmediler...
Bu sorunu çözlülmeliydi...
Yavuz bu sorunu çözmek için orta bir yol bulundu.
Mısır ve Arap dünyasından ikibin kadar Arap asıllı EŞARİ anlayışına mensup din bilgini, ulema İstanbul’a davet edilerek, para, mal, mülk, arazi de verilerek kalıcı olarak yerleşmelerini sağlandı.
Bir nevi Arap ulemadan para, mevki, makam verilerek Hilafetin başka bir millete geçmesinde dinî bir sakınca olmadığına dair rüşvetle fetva isteniyordu.
Bu gelen ulema EŞARİ anlayışlı Arap milliyetçisi din bilginleriydi.
Devletin kuruluşunda etkili olan MATURİDİ anlayışı din bilginleri ile, bu yeni gelen EŞARİ anlayış arasında fikir ayrılığı, dolayısı ile dinî yorumlamada farklılıklar ortaya çıktı.
DevletinTürk-İslamı felsefesi bırakılarak, Arap İslamına doğru evrilme başladı. “Türk Milleti” kavramının yerini, bugün olduğu gibi “tek millet” almaya başladı.
Bu aşamadan sonra;
İkinci Osmanlı Dönemi başladı:
Yeniçeri ocağına alınan devşirme sistemi bozuldu.
Devlet yönetiminde bir taraftan Yeniçeri ocağından sistemin bozuk işlemesi sonucu hızla yükselen devşirme ağalar, paşalar hakim olurken, diğer taraftan Arap Yarım Adasından getirilen 2000 din alim devlet yonetiminde etkili olmaya basladı.
Bu bilgin kılıklı Arap Milliyetçisi alimlerin verdiği fetvalarla devlet politikaları belirlendi.
“Türküm, Türkmenim” diyen Aleviler, Kızılbaşlar aşağılandı, dışlandı, kafaları kesildi.
Anadoluda uretim durdu. Fetihler son buldu. Bu din adamı kılıklı bilginler devleti soydu ekonomi bozuldu.
İsyanlar başladı. İsyanları bastırmak için uygulanan yöntemler halkı saraya ve devlete karşı düşman etti.
Sadece Kuyucu Murat Paşa’nın kellesini kestirip kuyulara doldurduğu Türk sayısı yüz binin üzerindedir...
Sadece Benim ilçem Gümüşhacıköy de Sırp Devşirme si, Yörgüç Paşa nın katlettiği Türkmen on binlerin üzerindedir.
Osmanlı Devletinin Kuruluşundan itibaren yaklaşik ilk 250 yılı ile hilafet makamını alışından itibaren son 350 yılı birbirinden farklı islâmî felsefe ile yönetilmiştir.
Osmanlı ilk 250 yılında MATURİDİ' lik etkili olmuşken.
Son 350 yılında EŞARİ' lik etkilidir.
Osmanlı’nın son 350 yılı ilk 250 yılın tersine, Türklere zulüm yıldır.
Artık Arap kültürü Anadolu’ya çöreklenmiş, zehirli bir yılan gibi Türk kültürünü boğmaya başlamıştır.
Bu zulümden en çok payını alan da ses bayrağımız dilimiz Türkçe olmuştur...
Türkçe saraydan, devletten, edebiyattan kovulmuş ancak dağlarda, ıssız ovalarda devlet babasina isyankar evlat olarak barınmaya yasamaya başlamıştır...
Yavuz Sultan Selim Han’ ın getirdiği Arap bilginleri yobaz mı yobazdılar.
Talihsizlik o dur ki, Yavuz' un ömrü ve saltanatı kısa sürmüştür.
Tahminim o dur ki; Yavuz' un saltanatı biraz uzun sürse idi, Halifelik Makamını eline iyice sağlama aldıktan sonra, bu yobaz Arap Milliyetçisi din adamlarını geldikleri yere geri gönderirdi...
Bu yobaz anlayışlı bilim adamları akla ziyan fetvalar çıkarmışlardır.
Bunlardan sadece biri; bu Arap Milliyetçisi EŞARİ anlayışlı bilginlerin fetvaları ile matbaa “Gavur icadı” denilip İstanbul’a sokulmamıştır...
Yine onların fetvaları ile, “Meleklerin bacakları seyrediliyor” denilip İstanbul Uzay Gözlemevi top atışları ile yıkılmıştır...
Ve ilk 250 yılında bir Türk İmparatorluğu olarak kurulan Osmanlı Araplaştıkça batmaya, son 350 yılında girdiği bütün savaşları kaybetmeye başlamıstır...
Kurulurken Türk adı taşıyan padişahlar, devlet yıkılırken Arap isimleri almaya başlamışlar, Sarayda Türkçe konuşulmaz olmuş halkla sarayın bağı Aynen Selçuklu nun son dönemi gibi kopmuştur.
Padişah isimleri, Abdülmecit, Abdülaziz, Abdülhamit gibi Arap isimleri konmuştur.
En sonunda Balkan Savaşları yenilgisi ile yeniden Anadolu’ya yani doğduğumuz topraklara geri dönmek zorunda kalınmıştır.
Kurtuluş Savaşı’nı Arap milliyetçisi bilginlerin, ulemanın verdiği Araplık ruhuyla değil, Türk ruhuyla kazanılmıştır.
Hatta Bu EŞARİ anlayışlı din adamları Kurtuluş Savaşına karşı çıkmış verdikleri fetvalar ile Yabancı Ingiliz Yunan Fransız işgalcileri desteklemişlerdir...
Buna rağmen Anadoluda, TÜRK TÖRESİ ÜZERİNE YENİ BİR TÜRK DEVLETİ KURULMUŞTUR...
Türk soyunu tüketmeyen Arap EŞARİ lerinin torunları bu günde bu Türk devletini Araplaştırma çalışmalarından vazgeçmemişlerdir. İhanetlerine devam etmektedirler...
350 yıl baş köşede oturttuğumuz Arap ümmetinin ihanetine rağmen; TÜRKÜN SOYU, TÖRESİ, OCAĞININ KOR ATEŞİ SÖNMEMİŞTİR.
BİZ DE ELİMİZDEN GELDİĞİNCE DİLİMİZİN DÖNDÜĞÜNCE TÜRKÜN YANAN OCAĞININ ATEŞİNİ HARLAYACAĞIZ...
Ne diyordu Piri Türkistan Hoca Ahmet Yesevi:
“Din bir seçimdir, ama Türklük kaderdir!”
Bizde kaderimizi yaşayacağız.
Mevlüt KALELİ
4 notes
·
View notes
Text
Bir Ayet:
Elif-lâm-râ. Bunlar hüküm ve hikmet dolu Kitab'ın âyetleridir.
(Yûnus, 10/1)
Bir Hadis:
Güzel söz sadakadır.
(Buhârî, "Cihâd", 128)
Bir Dua:
Allah'ım! Bana fayda sağlayacak ilmi öğret, bana fayda sağlayacak ilim ile beni rızıklandır.
(Hâkim, Müstedrek, 1, 690)
T.C. Cumhurbaşkanlığı Diyanet İşleri Başkanlığı
4 notes
·
View notes