#gerçekleşmeyecek olan hayaller
Explore tagged Tumblr posts
geceyamurundakibirii · 1 year ago
Text
+ Neden intihar etmeye çalıştın?
- İntihar etmek istemedim, sadece karşı balkona geçmek istedim.
+ Orada balkon yoktu.
- Göremiyorsun
51 notes · View notes
skolpra · 6 months ago
Text
Kırık düşler
Fotoğrafına saatlerce bakıyorum. Rüyalar görmek, hayal etmek, çıplak tenine dokunmak; sadece seninle olmak.
Ama biliyorum ki bu asla olmayacak.
Kendimi hayal etmekten alı koyamıyorum. Hakkında saatlerce düşünüyorum, ta ki ne kadar vakit boyunca gerçekleşmeyecek olan bir senaryoyu düşündüğümün farkına varana kadar. Sen öyle komik ve güzelsin ki, her zaman ki fotoğrafını gördüğümde, veyahut sadece ismini işittiğimde: midem bulanıyor ve karnımdaki kelebekler deli divane bir yerlere uçmaya başlıyor. Söylediğin her kelime vücudumdaki tüyleri diken diken ediyor.
Öyle uzun bir süre denedim ki seni görmemek için, fotoğraflarına bakmamak için, seninle tüm iletişimimi kesmek için. Ama yapamıyorum, duramıyorum. Hislerimi durduramıyorum.
Seni onunla her gördüğümde midem bulanıyor. Ve aslında bunun beni senden koparması gerekiyor, ama yapmıyor. Sadece seni daha çok istememe sebep oluyor.
Nasıl hissettiğimi bilseydin, şu an bu siki yazıyor olmazdım. Bu kadar yalnız olmazdım. Ya da en azından anlardın sen benim için ne kadar değerli olduğunu.
Benim için o kadar değerlisin ki.
Sadece yanımdaki vücut ısını hissetmek istiyorum yeniden. Seni gülümserken, sırıtırken görmek. Saçınla oynamak istiyorum, ay ışığın altındaki parlaklığını yeniden görmek istiyorum.
Gök yüzünü izlemek istiyorum senin yanında,
konuşmak, gülüşmek, şakalaşmak
Her ne varsa,
senden gelen her ne ise onu istiyorum, bu keder olsa bile.
13 notes · View notes
siktiringidinlutfen · 2 years ago
Text
yazıp yazıp siliyorum. bazen değil, çoğunlukla bu hayatın benimle alıp veremediğinin ne olduğunu düşünüyorum. tam bir sene önce. yaşadıklarıma karşı acıyla yakındığım bir yazı yazmıştım. şöyle anlatmıştım kendimi; ‘ben küçüktüm, çocuktum anne. neden büyüyen insanlar çocuklarını dövüyor ki? hatırlarsın anneciğim. bir gün okuldan gelmiştim. ödevlerimi yapıyordum, mutluydum çünkü babam yok, mutluydun çünkü babam yok. geç gelecek ve onun azarını işitmeyeceğim için çok mutluydum. geç gelecek ve sana vurmayacağı için çok mutluydum. ama o çocuğun ne kadar saf bir düşüncesi varmış. ya da korkunun yarattığı bir düşüncenin içindeymiş. her neyse. babam düşündüğümüz gibi eve geç gelmedi. sonra beni yanına çağırdı 'gel oğlum otur ayağımın ucuna.' dedi. sen öylece korkuyla yüzüme baktın. bilirdin her zaman böyle yapacağını, bilirdin beni mahvedeceğini. bilirdin, beni hep böyle köpek gibi ayağının ucuna çağırıp otutturacağını. işleri doğru düzgün yapmazsam dayak yiyeceğimi. bilirdin. ödevlerim de bir yanlış görürse ağlatmaktan bile beter edeceğini bilirdin.. üzülme anne, bedenindeki morluklarla bile ayakta zor duruyordun. nasıl yardım edecektin bana? üzülme anne.. anne onun babalığını hiç görmedim. gerçi sana bile veremediği o sevginin gramını, bana nasıl verecekti ki anne? baba olmak onun için neydi ki? babalık nedir söylesene anne? babalık, saatlerce fiziksel şiddete veyahut psikolojik şiddete maruz bırakmak mıdır? nedir ki babalık? ben bilmiyorum anne.. ben baba olmaktan korkuyorum anne. bazen babası olan çocukları görüyorum, onları sevmediğini düşünen ama elinden geleni yapmak için didinen babaları görüyorum. belki o çocuklar babaları daha iyi olsun isterlerdi. hayalleri, en büyük hayalleri bu olsun. yani belki böyle isterlerdi. ama benim en büyük hayalim bir babam olmamasıydı. anne. çünkü saatlerce sana vuran bir babayı neden isteyesin ki? ama evet. bende bir baba istedim beni kucak dolusu sevgisiyle saracak. fakat gerçekleşmeyecek bir hayal kurmak bana daha çok acı vereceğinden kurmadım. sana kızmıyorum anne, bana iyi bir baba, kendine iyi bir eş seçemediğin için kızmıyorum. kızmıyorum anne. çünkü nereden bilebilirdin? doyasıya aşkla sevdiğin adamın canavarlaşacağını. anne ben, fiziksel olarak büyüdüm. ama ruhen. ben hala babasının ayak ucuna oturan o küçük erkek çocuğuyum.’ artık korkmuyorum anne. baba olmaktan, korkmuyorum. senin eskiden, saçlarımı severken ellerinin titrediğini. gözlerimin içine bakarken, bakışlarına korkunun yerleştiğini. elimi tutarken bile, çekindiğini. hepsini görüyordum. ama yine de sen bir anneydin. ne kadar babama dış görünüş olarak benzesem bile, o şefkat kokan ellerini benden hiç esirgememiştin. o sevgi dolu bakışlarını hiç üzerimden çekmemiştin. o yaralarla çevrili bedenini defalarca beni korumak için, siper etmekten çekinmemiştin. asıl korunması gereken senken anne, beni defalarca korumuştun. sevginin bile seni korkuttuğu zaman, o güzel sözlerini, acıyla biten masallarını. benden esirgememiştin. o güzel yüreğinden öpüyorum anneciğim. üstüne örtülen toprak, seni üşütmesin güçlü kadın.
128 notes · View notes
panzehri · 9 months ago
Text
öyle emindim ki öleceğine. öyle hissetmiştim ki o acıyı iliklerimde. ve en kötüsü, sen beni öyle inandırmıştın ki, bir daha seni göremeyeceğime. ümidini kestin. hiçbir şey belli dahi değilken. hâlâ umut varken. kendi karamsarlığını bana da bulaştırdın. bende dünyayla ilişkimi kestim. sadece sendin sanki. sahi, bir tek sen vardın o an. sen yaşarsan yaşayacaktım sanki. şayet nefes almazsan, beraber ölecektik. ben o hastaneye her defasında, son gelişim diye gittim. son görüşüm bu seni değil mi, dedim. bitti. durdu sanki her şey bir anda. ve biz bu anı defalarca yaşadık. hiç mi düşünmedin? bu kız ben ölürsem ne yapar diye? hiç mü düşünmedin, savaşmayı bırakırsam, ona zarar verir miyim diye? hiç düşünmedin mi, ardında nasıl bir kalp bıraktığını? hiç mi düşünmedin Allah aşkına, hiç mi? ben uyuyamazken sensiz, gerçekleşmeyecek hayalleri yitirirken bir başıma. sen beni o kafayla, o hâlde bırakıp giderken. bir an bile, durup düşünmedin mi. o kadar mıydım yüreğinde.. hasta bir adamı sevmenin ağırlığı, nasıl incitir biliyor musun bir kadını. ölümü gözlerinde hayal etmek, kaç ton yük yükler bir omuza. o pis koridorlarda kaç defa nefessiz kaldım lan seninle beraber. nasıl ağladım, nasıl ciğerim söküldü biliyor musun. beni öyle inandırdın ki dönüşü olmadığına, her dakika acı çektim. yaşamanı geçtim, tek isteğim son anlarında yanında olmaktı. aptal bir kabullenişin sızısını taşıdım taptaze. sen ise, beni o anda dahi öteye ittin. seni, sana rağmen seven bir kadına uzak durmasını söyledin ısrarla. ben gözlerine bakmaya korkarken, inatla hep kırdın beni. görmek istemedin. duymak istemedin sözlerimi. sevgimi bataklığa sürükledin. beni, özenle sevgimden yaraladın. neyim vardı sanki? sana olan zaafımdan başka neye sahiptim lan ben? neye? kıyamadım sana hiç. hep dua ettim, sabahlara kadar. gecelere kadar. Allahım, lütfen dedim. lütfen alma onu benden. henüz kavuşamamışken. o bu kadar güzel bir yüreğe sahipken. orada sen değil, ben olayım istedim. şayet birisi ölecekse, bir seçim hakkım olsa. düşünmeden ben ölmeyi dilerdim. beraber ölmeyi. yahut senin yaşamanı. her şeyden çok istedim. olmadı. ne senin, ne de benim düşündüğüm. hiçbiri olmadı. sen sadece canımı yaktın. en güzel yaptığın şeyi yaptın. beni en kötüsüne inanırdın, beni kimsenin incitemeyeği kadar incittin. ama sen yaşadın. sen yaşadın, ve beni öldürdün. elin bile titremedi o tetiği çekerken. sevgi fısıltıları eşliğinde. cesaretsiz gözlerinin sönmüş ferine dayanarak. çektin o tetiği. sen yaşadın ve ben, öldüm. anlıyor musun.
10 notes · View notes
judasizm1 · 2 years ago
Text
Neden fiayatlar uçtu? Hayal kurabiliyor musun artık?!
Türkiye'de ev fiyatları neden yükseldi hiç düşündünüz mü neden?
Bir çok insan enflasyon diyor. Hayır! Her hangi bir şehirde aldığınız bir ev için ödediğin paraya Amerika'da, Kanada'da veya Avrupa'da ev alabilirsiniz. Fark ne, ne oldu?
Vatandaşlık! Ortadoğu'nun, Asya'nın, Afrikalıların Avrupalı olma yolundaki vatandaşık peşkehi Türkiye vatandaşlığından geçiyor. Bu zaattlar aldıkları evde oyturmacaklar, bir süre kalacaklar ülkemizde sonra Amerika, Kanada ve Avrapa ülkelerine gidecekler. Ama olan sana olacak! Ne ev alabileceksin ne de araba... Hayal kurarsın ancak!.. Kurma böyle hayaller, gerçekleşmeyecek bu şartlar altında..
Anlıyor musun; hayallerini dahi sattılar! Senin ülkenin kaderini bu sığınmacılar belirleyecekler ve sen oy kullanmazsan ağzını açmaya hakkın yok! Benim gibi ters biri çıkar karşınai ağzına lafını tıkar!.. Git vatandaşlık görevini yap, mecbursun buna!..
#KararVer
4 notes · View notes
naberkankam · 4 months ago
Text
Bir mektup yazmak istiyorum sana ama hiç ulaşamayacak onu da biliyorum. Bazen içim çok daralıyor kalbim sıkışıyor boğazım düğümleniyor. Kelimelerle oynamayı severim bilirsin. Boğazın düğümlenmesi cümlesi bana tuhaf gelirdi ne alaka boğaz düğümlenmesi? İğne iplikle düğme mi dikilir boğaza diye. Ama anlıyorum artık boğazın acısını tarif etmek için var mıdır başka cümle. Bazen hiç gerçekleşmeyecek hiç benim başıma gelmeyecek diye yaşadığım zamanlarımızı hatırlıyorum. Yarın yokmuşçasına eğlendiğimiz gerçek olabilecek kabiliyeti olmayacak kurduğumuz hayalleri. Şimdi ben o hayalleri kimlerle kuracam kimlerle yeniden başlamaya çalışacağım? Senin yokluğuna kimi koyacam ki seni geçsin. Mümkün müdür bunun olabilmesi? Sana sarıldığımda hissettiğim güveni kim bana verebilecek artık? Beynimi nasıl durdurabileceğim hayalini kurmadan? Sanki onca zaman geçmemiş gibi zamanın akışında neden kaybolamadım. Herkeste ben seni mi aradım? Ne zaman bitecek bu. Sen ne düşünüyorsun. Ben seni tanıyorum hemde çok iyi. Başka hülyalara daldın bile. Benimle birlikteyken bile dalmıştın bensiz mi dalamayacaksın? Gözümden akan yaş neden? Neyi temizlemek istiyorum ki hala akıyor göz yaşım? Sadece bir gün daha olsa hayatımızda ne derdin bana? En çok neyi anlatmak isterdin bana hayatınla ilgili? Kalbimin yükü bana ağır. Bunu yazarken boğazım düğümlendi başlarda şimdi ise o geçti kalbim düğümlendi hissediyorum ağrıyor. Benim kurduğum hayaller seninle hep çok temizdi. Özür dilerim senin hayallerin gibi olamadığı için. Seninkiler gibi sırttan vurmak olmadığı için. Seninkiler gibi hiçbir şey yaşanmamış gibi bırakılabildiği için. Özür dilerim. Ama çok merak ediyorum hiç hayallerinde buluşuyor muyuz? Yoksa hiç tanışmamış gibi miyiz. Söyledin bana kendin söyledin seninle var olmadım ki yokluğunda üzüleyim. Ben sana kızmıyorum inan bana. Benim tek kızdığım seni bilmeme rağmen düzelir değişir sevmeye gerçekten başlar beni diye beklediğim için kendime kızıyorum. İnsanlara olan güvenimi mahvettiğim için kendime kızıyorum. Senin yüzünden başkalarına ön yargılı yaklaştığım için kendime kızıyorum. Sen olmasaydın hayatım çok farklı olacaktı tek bildiğim bu. Beni arasan sana ne cevap veririm bilmiyorum. Seninle konuşmak istermiyim onu da bilmiyorum. Senin gülüşünü başkalarında aramaktan bıktım. Senin bakışını başkalarında aramaktan bıktım.
1 note · View note
rosiorrosie · 1 year ago
Text
Şu hayatta beni sevecek biri var mı bilmiyorum. Beni annem ve babam dışında seven kimse olmadığı için gerçek sevgiyi onların bana olan sevgisinden öğrendim. Karşılıksız sevgiyi. Kavga da etsek, sınırı da geçsek, kalp de kırsak, ne olursa olsun beni hep seveceklerini biliyorum çünkü onlar benim ailem. Kendi ailemi kurmak ve karşılık beklemeden sevebileceğim birine hayat vermeyi çok isterdim. Ama dedim ya beni herhangi birinin seveceğine inanmıyorum. Sevilecek bir yanım olduğunu sanmıyorum. Fiziksel özellik olsun karakterim olsun hiçbir şeyim güzel değil. Kendimi sevemem ve belki de bu yüzden insanlar sevmiyor beni. Kendi değerini insan kendi belirler. Benim kendime verdiğim değere göre davranıyor insanlar bana. Sonuçta kötüyüm, şeytanım, kimsenin iyiliğini istemem, ince düşünür kalp kırmak için elimden geleni yaparım, nazarım değer ki nazar kem gözdür iyi bir şekilde olmaz asla, saf görünen cinimdir, fesatlık fenalık bitmez bende.. O yüzden herkes uzak dursun benden ve benim pislik dolu hayatımdan. Ben böyle biriyken kim sevebilir beni? Nasıl sahip olabilirim o kitaplarda okuduğum sevgiye? Bir gün birini çok sever miyim onu da bilmiyorum. Ben kendimi bilmiyorum ki. Ben kendimde kötülükten, umursamazlıktan, saygısızlıktan, insanlık dışı ne varsa ondan başka bir şey bilmiyorum ki. Zaten dinimi gururla taşımıyorum başımda, leke sürüyorum tesettüre. Ne iyi bir arkadaşım, ne iyi bir evlat, ne iyi bir insan. On kere de söyleyebilirim bunu yüz kere de çünkü duymak yetmiyor artık kendimde söylemeliyim. Beni kendi canımdan olanlar sevmiyor el mi sevecek? Elin oğlu mu olduğum gibi kabul edecek beni? Bedenimi karakterimi sevecek mi gerçekten? Hiç sanmıyorum. Beni anne babam dışında kimse gerçekten sevmiyor, sevmiyor. Gerçekten beni içinde olduğum karanlıktan kurtaracak birinin varlığına inanmamı mı bekliyor benden hayat?? Benim karakterimle kimse sevmez, çocuklarının annesi olmamı istemez. Beni kendi çocuğum bile sevmez büyük ihtimalle. Bencil şerefsizin teki olduğum için onu düşünmediğimi ve sevmediğimi düşünür. Tek ihtiyacım olan iki güzel sözken özellikle o belli kişilerden, aynı kişiler tarafından dışlanmak çok koyuyor. Aynı kanı taşımasak belki derim ki beklenti içine girme Nesrin o senin ailen değil seni sevmez. Gerçekten hayat herkese adil değil ve herkese adil olmaması benim annem babam yüzünden dünyanın en şanslı insanı olduğum anlamına gelmez bak, hiçbir şey yolunda gitmiyor zaten. Hayatımın çok kolay olduğunu ve herkesi yargılayan bir narsist olduğumu düşünebilirsiniz. Hakkımda istediğinizi düşünmekte serbestsiniz zaten öyle geç bir vakitte öleceğimi sanmıyorum. Çok erken bir yaşta vefat ederim. Ama arkamdan lütfen anne olmak istiyordu diyin tamam mı? Beni sevmek zorunda degilsiniz sadece anacaksanız bile başta böyle anıp sonra kötüleyin, gerçekleri yüzüme vurun. Nasıl ölürüm bilmiyorum ama hayalini kuruyorum ya mutlu bir hayatın, güzel bir aşkın, tatlı bir ailenin.. gerçekleşmeyecek biliyorum o yüzden erkenden öleceğim. Anne ve babam dışında kimse arkamdan ağlamayacak. Lütfen onlara da söyleyin ne kadar kötü biri olduğumu üzülmesinler o kadar. Yaşadığım tacizler, güven kırıklıkları, psikolojik baskılar, hepsini hakkediyormuşum sanırım, bugün böyle bir insan olduğuma göre.. Allah belamı beni böyle bir insan yaparak verdi zaten sanırım. Kendinize iyi bakın ve beni unutun, benim gibi birinin mezarina da gelmeyin sakın belki kötülüğüm bulaşır gerek yok. Kendinize dikkat edin ve erkenden vefat etmeyin. Benim hayalini kurduğum o aileye sahip olun ve çok sevip sevilin. Kendinize iyi bakın..
İntihar mektubu gibi olmuş ama değil. Ben fiziksel olarak kendime zarar verme evresini atlatalı baya bir zaman geçti. Evet belki de bu bir intihar mektubu ama içimdeki yaban gülünün ölümünün mektubudur belki de. Şu hayatta en çok inandığım şey olan aşk’tan vazgeçişimin mektubudur. Kitaplarda okuduğum, filmlerde gördüğüm, hayal ettiğim aşktan vazgeçtiğimi sonunda dile getirdiğim mektuptur belki de. Aşk dediğin şey tek taraflı olmaz çünkü, karşılıklı olmalı ki adı aşk olsun. Tek taraflı sevgi olur, beğenme olur ama kimse kimseye tek taraflı aşık olamaz. Aşk heyecandır, adrenalindir, sakinlik ve dinginliktir. İki uç noktadır aşk. Ama sevgi.. sevgi sonsuz bile olabilir. Sevgi zaten en güzel bir annenin çocuğuna olan sevgisi ile anlatılır. Sevmek imkansız değil benim için biliyorum ama sevilmek ve aşık olmak işte o sanki haram kılınmış bana. Dedim ve daha fazla demekten de sıkılmayacağım, beni anne ve babam dışında seven birisi olduğuna inanmadığım gibi ailemin beni sevmediğini bilmek zaten aşık olabilme ihtimalime olan inancımı tamamen yok ediyor. Çocukken dışlanmak ve sevilmemek, bu yaşımda, 18 yaşımda olduğu kadar koymuyordu. Çocuktum o zaman bilmiyordum ki, büyüdükçe kendi kötülüğümü ve insanların gerçek yüzünü gördükten sonra, evet dışlanmak belki hakettiğim bir şeydir ama ne olursa olsun koyuyor. Arkadaşlarım var ve evet beni seviyorlar bunu biliyorum ben de onları seviyorum zaten ama bahsettiğim durum çok başka, kimsenin alınıp gücenmesini istemem tek istediğim biraz anlayış onu da zaten kimse vermiyor. Kabullendim ve belki de en çok buna üzülmem lazım. Kendimi kabullendim ben, kötü olduğumu, şeytan olduğumu kabullendim. Kaldıramıyorum bir yerde ama diyorum ya hakediyorum sanırım. Başıma gelen her türlü kötülüğü hakediyorum ben. Kafamın içinde dolanan kötü düşünceler, bile bile bana iyi gelmeyen ve onlara iyi gelmediğim insanların yanında bulunmak, aynaya gözlerimde nefretle bakmak bile yetiyor herhalde.. sonuçta kimse çıkıp da bana “sahip olduklarınla güzelsin” demeyecek. Sen çok kafana takıyorsun bak takma şu söyle bu böyle diye bana açıklama yapmayacak, kimse kafasını dizlerime koyup saçlarını okşamamı istemeyecek, gelip kendimi kötü hissettiğim her an bana sarılmayacak ve her şeyin yoluna gireceğini söylemeyecek, benimle bir gelecek hayali kurup daha doğmamış çocuklarımıza isim seçmeyecek, sevdiğim çiçeği almayacak bana, ne tarzda yüzük sevdiğimi bilip de bana öyle bir yüzükle evlenme teklifi etmeyecek, geçmişime saygı duyup beni yaralarımla ve eksikliklerimle kabul etmeyecek, beni yargılamak yerine yeterli olduğumu söylemeyecek, sevdiğim şeyleri sırf ben seviyorum diye sevmeyi denemeyecek, çok sevdiğimi bildiği için benimle film geceleri yapmayacak, gece yemeği fasıllarına girmeyecek, dünyanın öbür ucunda da olsa sırf beni görmek icin yanıma gelmeyecek, günaydın ve iyi geceler mesajı atmayacak, kimse sevmeyecek beni biliyorum. Hiç sevilmeyeceğini bilmek ile hiç sevilmeyi haketmediğini bilmek farklı şeyler ve ben bu dünyada iyi bir şeyler hakettiğimi düşünmüyorum. Allah’ım bana gücenmesin ve bu yazdıklarımı dua olarak almasın, bu yazdıklarım benim inandığım şeyler gerçek olacağını bildiğim ama gerçek olmasını istemediğim şeyler. Hayallerim dua yerine geçer mi bilmiyorum ama geçerse zaten bir gün gerçek olur diye inanmak istiyorum. İçimde bir yerlerde umut var ama yok. Yok olmaya o kadar yakın ki ben artık hayal kurmuyorum. O kadar yakın ki benim artık kendime bir inancım kalmadı. Özür dilerim kendimden. Özür dilerim bu kadar kötü birisi olduğum için, özür dilerim herkese zarar verdiğim için, özür dilerim dilimi tutamayıp yaptığım her saygısızlık için, özür dilerim yaşamayı haketmediğim için. Hedeflerim için çabalayacağım en azından, kendime iyi bir hayat kazanacağım ve büyük ihtimalle yalnız öleceğim. Ben bana bir zarar gelirse insanların bana daha çok değer vereceğine inandım ve hiçbir zaman öyle olmadı, öğrendim ki biri birine değer vermiyorsa ne olursa olsun bu değişmiyor. İstersen sen o kişi için öl yine de umrunda olmuyor. Yalnız öleceksem yalnız öleceğim, kendimi bu fikre alıştırsam iyi ederim sanırım..
0 notes
allakbullak · 2 years ago
Text
ne zaman duygularla dolsam kendimi yazarak buluyorum çoğu zaman bir kağıda olsa da bazen kendimi burada buluyorum sorun değil yazdığım sürece kendimi daha çok buluyorum. Dolmuşum ki yine buradayım...hedeflerim var hayallerim ama hiç çaba gösteremiyorum bu yüzden büyük bir vicdan azabı çekiyorum ve artık kendime gelmeliyim diyorum ama her seferinde yarım bırakıyorum...hayallerim var deyince gerçekleşmeyecek olaylar olarak gelir hepimizin aklına hayaller her seferinde yüzüstü bırakıyorsa bizi o zaman geleceğim derim bende gelecekler yarınlar yıllar derim çünkü bunlar önemli şeyler olabilir ama yıllar ve gelecekler sonra yine benim yine oradayım mesele sadece olmak istediğim yerde miyim ? cevabını bulmakta çok büyük hayallerim yok aslında yada var bilemem içimdeki iş kadınını hissediyorum çalıştığı parayı alıp güzel bir ev ve arabaya sahip olan bir kadın ve yazmak yapacağı işte yazmak olacak belki bir öğretmen olabilir ama bu benim bir yazar ya da çok iyi tezlere sahip olan bir öğretim görevlisi, akademisyen olmak istememdir...ve o. Onunla mükemmel bir hayat. Şu an varlığından bile haberdar olmadığım o adam seni ve hayallerime ulaşmak için sabırsızlanıyorum.
0 notes
berfinistiyorzenginolmak · 3 years ago
Text
Asla gerçekleşmeyecek olan hayaller kurmak ruhu incitiyor...
41 notes · View notes
icgudusel · 4 years ago
Text
İki insan tipine çok derin bir saygı duyuyorum. Toplumsal ve genel ahlakın kabul etmediği şeyler hayal ettiğinin farkında olan ve bunları kimseye haksızlık etmeden, kimseyi incitmeden ve pragmatik duygularla muhatap oldukları paydaşlarını kandırmadan hayal ettiklerini hayata geçiren, saklaması gerektiğini de edebiyle toplumun gözüne sokmayan insanlar, ki ben bunda bile derin bir edep görürüm.
Bir diğeri, doğruluk ve ahlaklı birey olmak adına asla yapmayacakları şeyleri hayal bile etmeyen, kendini içten de olsa kirletmeyen tertemiz insanlar.
Her ikisinden de zarar görmezsiniz. Tehlikeli olan, hayasız hayallerle dolu olan ancak hayata geçmeyecek kadar korkak, güvende hissetme, çıkar ya da muhtelif faydalar elde etmek duygusuyla insanlara yakınlıkları değişen, duyguları kaypak, güvenilmez; zaman zaman da yakınlık kurdukları insanların ahlakçılıkları ile iç dünyalarında ezik kalıp yaşam bulamamış hayallerinin sessiz intikamını alan; dönem dönem bunların hepsi ya da birkaçı girdabında yaşayıp giden insanlar.
Gerçekleşmeyecek hiçbir arsız güdü hayal edilmeye bile layık değildir. Hayal edilen şeyse gerçek olmaktan uzaksa ve zaman zaman seni ziyaret ediyorsa, hastalıktır. Kurtulun onlardan. Üçüncü tip insan gerçekten toplumun önemli çoğunluğunu oluşturuyor ve diğer ikisi için çok zararlı.
32 notes · View notes
asikyazar · 4 years ago
Text
Hayaller... Kiminin yaşam kaynağı, kiminin hayal kırıklığı. Hiç farkettiniz mi? İnsan hayal kurarken en masum olduğu zamanlardan birisi oluyor. Gerçekleşmesi umuduyla, hayal kırıklığına dönüşmemesi ümidiyle, kuruyor. Hayal kuruyor. Geleceğini kuruyor. Geçmişini düzeltiyor. Lâkin yapıyor.. Kimisi gecenin zifiri karanlığında düşe kapılmasına izin vermeyen uykusuzluğunu hiç edip hayallere kapılıp giderken; Kimisi her an hayal kırıklığı olacağı halde kendi kırıklarını topluyor. Biliyor ki olmayacak, gerçekleşmeyecek.
Fakat o bir Âşık, ve bir Âşığın gözünü kimse korkutamaz. Hele mesafelere rağmen seven, kavuşamayacağını bildiği halde seven, hayal kırıklığına deliler gibi Âşık olan bizler gerçekleşmeyeceğini bildiğimiz halde düşe kapılıp gideriz..
Âşık Bir Yazar 'Sizce, düşe kapılınca her şey geçer mi..?'
17 notes · View notes
zeynikey · 4 years ago
Text
Kurduğum hayaller var benim
Asla gerçekleşmeyecek olan
İçlerinde hep sen, yalnızca sen
Sen, benim imkansızımsın sen
Görkem
Zeynikey
Alaz Kitap
1 note · View note
siyahpapatyada · 5 years ago
Text
Ne zaman gözlerim dolsa odanın kapısına baktım ilk ve hep aynı şeyi hayal ettim"kapı açılıyor ve sen içeri girip hep yanındayım diyip saçlarıma küçük bir öpücük konduruyorsun. "Ama sadece hayal işte, hiç gerçekleşmeyecek olan,hep canımı acıtan, daha çok ağlamama sebep olan bir hayal. Biliyorum benim ne zaman gözlerim dolsa ben hep aynı hayali kuracağım gerçekleşmeyeceğinden emin olarak ve sen beni hiç yanıltmayacaksın.Ve biliyorum ki senin için asla içinde mutluluk olan bir yazım olmayacak baba.
1 note · View note
mekanikturk · 6 years ago
Text
Yaban
Hatırlıyorsun. Buraya yürüyüş yapmaya gelirdin. Birkaç kuş sesi, biraz serinlik… Daha büyük bir kayadan kopmuş paslı gri-kahve-yeşil taş parçaları. Taşların sıralandığı çizginin yukarısında, koptuğu ana kayayı görürsün. Kayanın artık ilk halinden eser kalmamıştır yüzeyinde. Bin yılların sabrı, dirayeti vardır. Su gelmiştir, sıcaklık artmıştır bin yıl boyu. Belki de afacan bir karganın oyuğuna bıraktığı bir tohum, ansızın bastıran vakitsiz bir yağmurla serpilip kök salmış, kırıvermiştir koca kayayı. Kaya bir kez çatlamaya görsün, gerisi gelir. Çatlaklarındaki geçmişe bakarsın uzun uzun. Ödünç bir nefes alırsın rüzgârdan. Gözlerini kapattığında zihninde oynamaya başlayan kurmaca dünyanın sükuneti, sen ile dünya arasındaki farkı bitirir. Tek bir bütündür artık her şey. Bedeninin en az var olduğu zamandır bu. Artık aklın hâkimdir. Her şey mükemmel bir titizlikle hazırlanmış eşsiz bir gösteriye dönüşür bir anda. Rüzgârda dans eden yaprak seslerinin müziğiyle belki bir böceğin toprağı kazması, belki de yakınlardaki bir su kaynağının dipten gelen sesi o anı, o sana ait küçücük zaman dilimini bir şölene çevirir. Sesleri görmeye başlarsın kafanın içinde. Topraktaki yenilenmeyi, rüzgârdaki gücü, sudaki arınmayı tanırsın tekrar ataların gibi. Olduğun yerde yavaşça dönerek sıcaklığın artışından güneşi bulursun. Kapalı gözlerindeki karaltı yavaşça kızıla çalar. Kemiklerin ısınır. Nefesinin vücudundaki akışını duyarsın. Bir daha. Bir daha. Sonra gözlerini açarsın. Dünya olduğu yerde, eskisi gibi. Bedenin gücü ele geçirir tekrar. Omuzların düşer, alnın gerilir. Nefes almaya devam etsen de o anın biricikliğinden uzaklaşırsın. Görünen dünyadaki hakikat, geçmişin tüm tortularını beraberinde getirir, üzerine bırakır. Artık ne güneşin sıcaklığı kalmıştır ne de böceğin toprağı kazarken çıkardığı gürültünün kendine has ritmi. “Ben” dersin kendine, “buraya ait değilim”. Aşağıda bekleyenler var. Bilirsin. Dönmen gerekir. Zihninin hâkim olduğu, dünyayla bir bütün olacağın o hiç gerçekleşmeyecek anları arkanda bırakıp yol almaya başlarsın. Düşünürsün. Sana ihtiyaçları var. Sen, sensiz var olamayacak geleceklerin toplamısın. Gözlerin kısılır, yürürsün aşağıdaki sıkışık mabedine, ailene, kafesine.
Şimdiyse her şey farklı. Sadece sen varsın. Kuşlar, rüzgârda dans eden yapraklar, toprakla kavgalı böcekler… Varlıkları artık önemsiz. Elinde bir silahla yürümektesin. Her şey yok olmaya başladığında çıkmıştın dağa. Korunaklı olan buydu. Çocukların, karın, tanıdıkların, aklında yer edenler… Hepsi birkaç günde delirmişti. Nedenini bilmiyorsun. Söyleyecek kimse yoktu. Orman kanunları geçerliydi. Tek bildiğin havanın artık farklı koktuğuydu. Şehri terk edip dağa çıktın, hayatta kaldın. Hayvan avlanacak, meyve toplanacak günleri belirledin, rutin oluşturdun kendine. Yapılması gereken neyse, onu yaptın. Hayattasın.
Ama artık diğerlerini bulmak zorundasın. Tek başına kurtulmuş olamazsın. Sen özel değilsin. Hiç olmadın.
Aşağılara inmek tehlikeli, biliyorsun. Senin dışındaki hayatı delirten şey orada. İnsanlara aklını kaybettiren, birbirini öldürten şey; evlerin içinde, alışveriş merkezlerinde, yollarda, çöp kovalarında ürpertisiyle, kokusuyla sinmiş, bekliyor. Fakat farkındasın. İnsanları aşağıda delirten şey, yukarıda, yalnızlıkla da yaşanabiliyor pekâlâ. Birilerini bulmak zorundasın. Patikadan iniyorsun. Ardında, botlarının altında kırılan kuru dalların sesi. Aksak bir müzik gibi yankılanıyor kulaklarında. “Ben varım” diyorsun kendine. “Ben varsam, ben kurtulduysam, başkaları da vardır.” Havadaki koku keskinleşiyor. Klor ve çürüme kokusu birbirine karışmış. Çantandan maskeni çıkarıp takıyorsun. Gördüklerin bulanıklaştıkça, sesler keskinleşiyor. Karşıda, patikanın eğiminin arttığı yerde bir çığlık duyuyorsun. Koşmaya başlıyorsun. Biri olmalı, senin haricinde biri. Daha sıkı tutuyorsun silahını. Dağda, geyiği öldürdüğün günkü gibi değilsin. Kabuk bağladın. Farkındasın, hayatta kalmak için öldürmen gerekiyor. Çakıl taşının nehirde ilerlerken yuvarlanması gibi, zamanın içinde akan hayatın, senin de köşelerini yonttu, pürüzsüzleştirdi. Sen de artık herkes gibisin. Herkes? Onlar nerede?
Çığlığın geldiği yere doğru ilerlerken bir kurt görüyorsun. Küçük bir kızın üzerine atlamak üzere. Silahını doğrultuyorsun. Bağırıyorsun korksun diye. Kurt sana dönüyor. Kürkü önce bozdan beyaza, sonra beyazdan kahveye çalıyor. Sana doğru yürüyor kurt. Kendi boyu kadar bir çalılığın yanından geçerken kayboluyor. Uzaklardan gülme mi uluma mı olduğunu anlayamadığın bir ses duyuyorsun. Gözün kıza kayıyor hemen. Kız dizlerinin üzerinde doğruluyor, sana bakıyor. Bakarken serpiliyor. Önce kızın oluyor. Sonra karın. Sonra annen. Değişmeye devam ediyor. Silahtaki elin gevşiyor. Şimdi karın gibi görünüyor. “Sen gerçekten var mısın?” diyor. Annen oluyor; “Sen gerçekten var mıydın?” Kızın oluyor şimdi de. Tam konuşacakken silahını ateşliyorsun bilinçsizce. Göğsünde küçük bir nokta kanlanıyor, karnına doğru genişleyerek ilerliyor rüya yavaşlığında. Maskeni çıkarıyorsun ona doğru koşarken. Gülmeye başlıyor. “Sen gerçekten var mısın Baba?” Bir anda yok oluyor. Maskeni takıyorsun. Hızlı hızlı nefes alıyorsun. “Ben varım” diyorsun, “Bunlar gerçek değil.”
Biraz dinlenip patikadan aşağı iniyorsun. Bu kez daha yavaş. Çığlığı duyunca patikadan hızlı inmiş olmalısın. Havanın yoğunluğu, kokusu değişti, aklın karıştı. Olmayan şeyleri gördün. Daha dikkatli olacaksın. Aşağıda terk edilmiş bir lunapark görüyorsun. Biliyorsun burayı. Sen dağda yürüyüş yaparken çocukların, karın burada zaman geçirirdi. Oğlun burada dizini yarmıştı. Kucağına alıp tekrarlaya tekrarlaya bir şarkı öğretmiştin. Seninle beraber söylerken kafasını sana yaslayıp uyuyakalmıştı. Kafasını, göğsüne dayadığı yere gidiyor elin istemsizce. Yaraları bile özlüyorsun. “Ben” diyorsun kendine, “şu anda olduğum kişi değilim. Ben bir zamanlar olduğum kişiyim.”
Yolun eğimi azalıyor. Havadaki deliliğin etkisi biraz daha azalacak. Ama maskeni çıkarmamalısın. Aşağı, lunaparka doğru ilerliyorsun. Harabeye dönmüş lunaparka bakarken okuduğun bir kitap geliyor aklına. Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Düşünüyorsun. Bir zamanlar biriydin. Bu yabanın öncesinde, kendini anlamış biriydin. Bir ailen vardı. Eğer ki insan vardığı tepeyse, koştuğu mesafeyse; sen bir kez o tepeye ulaştın, yolları koştun. Ama artık tepeye ulaşmış gibi hissetmiyorsun. Sanki sen hiç yürümedin de, olduğun yerde dururken yollar ayaklarının altından kaydı. Tepe nerede, yol nerede artık bilmiyorsun. Tek bildiğin yabanda olduğun.
Ya artık sen buysan? Bir yabansan? Birini ya da bir topluluğu kaybetmenin geçici bir tarafı yoksa? Katlandığın şey, kim olduğuna dair hiç bilmediğin bir hakikati ortaya çıkardıysa? Yaban olmadan önceki, bulmak için yola çıktığın seni var eden şeyin en önemli parçası henüz delirmemiş geçmişinse ve artık asla var olmayacaksa? Bilmiyorsun. Kim olduğun şu anda önemsiz. Diğerlerini bulmak zorundasın, hayatta kalanları. Ancak o zaman bileceksin kim olduğunu. Devam etmen lazım, tek bildiğin bu. Patikadan aşağı inip, lunaparkın sınırına çekilmiş kesik tellerinin arasından geçerek temkinli adımlarla yürüyorsun. Solunda çarpışan arabalar var. Kenarından yürümeye devam ediyorsun. Karşıda dev bir dönme dolap var. Boyasının yarısı dökülmüş, pas kaplamış. Rüzgarla beraber dönme dolabın yukarıdaki bölmeleri sallanıp gıcırdıyor. Sesi rahatsız ediyor seni. Balerinin yanında bir karaltı görüyorsun. Silahın elinde, iki adım ötendeki kirişin dibine çöküyorsun. İzlemeye başlıyorsun. Karaltı meydana çıkıyor. Korkmuyor senden. Belli. Bir kadın. 30’lu yaşlarında, eskimiş kıyafetli, uzun çeneli, kakülleri gözlerine düşen güzel bir kadın. Dümdüz sana bakıyor. Gizlenmeye çalışıyorsun. Ama varlığının farkında. Gözlerini senden ayırmıyor.
“Sonunda geldin” diyor, sana doğru yürümeye devam ederken. Bekliyorsun bir süre. Cevap vermekle vermemek arasında kararsız kalıyorsun birkaç saniye. Veriyorsun.
“Sen… Sen de mi kurtuldun? Maskesiz nasıl hayatta kalabildin? Başkaları da var mı?”
Temkinlisin ama maskenin içindeki yüzün gülümsemeye başlıyor. Elindeki silahı yavaşça indiriyorsun. Senden başkaları da var. Yalnız değilsin. Kadının yüzünde bir gariplik seziyorsun. Ama önemsiz. Yalnız değilsin artık. Kurtulanlar var.
Sonra, toprakta sürünen ayak sesleri duyuyorsun. Gittikçe yükseliyor sesler. O anda diğerleri gelmeye başlıyor. Lunaparkın her yanından doluşuyorlar meydana. Kadın konuşuyor tekrar;
“Hepimiz seni bekliyorduk.”
“Neden beni bekliyordunuz? Benim yaşadığımı biliyor muydunuz?“
“Tabii ki, bu dünyayı var eden sen değil misin?”  
“Ben… Ben değilim.”
“Sensin. Bu delilik senin eserin.”
“Ben böyle bir şey olmasını istemedim.“
“İstemedin mi?”
“Kimse delirsin istemedim.”
“Bu dünyayı sen kurdun. Burada güneş sen uyandığın için doğuyor. Metaller senin için paslanıyor. Böceklerin toprağı kazma nedeni sensin. Ardına bakmadığında orada bir tepe olduğunu mu sanıyorsun? Rüzgar sen yokken esiyor mu zannediyorsun? Her şeyi sen yaptın. Sen bu mezarlığın tanrısısın.”
“Ben… Ben hiç kimseyim. Benden başka kurtulan oldu mu?”
“Eğer istersen olur. Herkesi kurtarabilirsin.”
“Siz, hayalsiniz değil mi?”
“Hayal mi?” diyor, gülmeye başlıyor. “Gerçek ve hayal arasında ne fark var ki?”
“Siz… Hepiniz, hayalsiniz.”
Şimdi diğerleri de gülmeye başlıyor. Etrafına bakınıyorsun. Rengarenk bir dünya örülü şimdi lunaparkın meydanında. Atlı karıncanın yanından dans eden bir dinozor geliyor. Uzun, tahta bacaklarla yürüyen ilkokul öğretmenin Faik Bey’i görüyorsun. Ellerinde tahta kılıçlarla iş arkadaşların dövüşmeye başlıyor. Bir mecha’nın içinde ilk öptüğün kızı görüyorsun. Robot dansı yapıyor. Geçmişten gelen hatıralar, hayallerin, korkuların, fantezilerin, hepsi bir artık bu meydanda. Oğlun arkada düşmüş, dizi yarılmış. Karının kucağında ağlamaya başlıyor. Zihnin oyunlar oynuyor, farkındasın. Delirmeye mi başladın? Henüz değil. Hala vaktin var buradan çıkmak için. Ama diğerlerini bulmalısın. Gözlerini kısıyorsun. Tekrar açıyorsun. Hepsi lunaparkın meydanında hala. Yerleri değişmiş sadece. Nabzın yükseliyor. Gözlerin buğulanıyor. Maskeni çıkarıp atmak, bu manyaklığın akışına kendini bırakmak istiyorsun bir an. Vazgeçiyorsun. Diğerlerini bulman lazım. Tek hayatta kalan sen olamazsın. Sen özel değilsin.
Kafanı çevirince lunaparkın içindeki barı görüyorsun. Koşarak içeri girip kapıyı kapatıyorsun. Barın arkasında Sen varsın. Elindeki Amerikan beziyle bardakları kurulayıp barın üzerindeki metal aksama yerleştiriyor.
Sana bakmadan “ne istersin?” diyor.
“Bira” diyorsun, “varsa Gara Guzu”.
Maskeni çıkarıyorsun. Bu oyunu devam ettirmek istemiyorsun artık. İçini huzur kaplıyor bir anda. Renkler canlanıyor. Dışarıdaki sesler azalıyor. Diğer Sen, barın arkasından biranı getiriyor. Koca bir yudum alıyorsun. Gözlerini kapıyorsun. Biranın vücudundaki akışını takip ediyorsun bir süre. Yanaklarının kenarında kalan keskin tadı hissediyorsun. Burnundan aldığın nefes turunçgil tadı bırakıyor genzinde. Bir yudum daha alıyorsun. Şişe bitmeye yakın. Barın diğer tarafındaki Sen, sana bakıyor ilk kez.
“Neden buradasın?” diyor.
“Bilmiyorum” diyorsun, “galiba diğer insanları bulmaya geldim”.
Diğer Sen, bir bira açıyor kendine barın arkasında. Gözlerini sana dikiyor. “Peki burada olduğuna emin misin?”
“Ben hayattayım. Birileri daha hayatta olmalı” diyorsun.
“Onları kastetmedim. Sen burada olduğuna emin misin? Sen gerçekten var mısın?”
Silahını çıkarıyorsun, masanın üzerine koyuyorsun. Kapıdan sesler geliyor. Karın, oğlunu kucağına almış, dizini gösteriyor. Yardım istiyor. Diğerleri gülüyor. Kapıyı itiyorlar. Bir palyaçonun yanına geldiğini fark etmiyorsun. Bardaki silahı alıyor, sana dönüyor. Önce sağ elinde, sonra sol. Sonra bir anda kayboluyor silah. Boyalı yüzüyle sana gülümsüyor, kareli ceketinin yenlerini yukarı kaldırıyor, silahın onda olmadığını gösteriyor şovunu tamamlarken. Boynundan yakalıyorsun. “Silahımı ver” diyorsun. Ellerini açıp boynunu büküyor. Boynunu sıkmaya başlıyorsun. Birkaç palyaço daha geliyor arkandan. Arkadaşını kurtarıyorlar elinden. Yere düşüyorsun hengamede. Sana bakıp gülmeye, düdük çalmaya başlıyorlar. Kapı açılıyor. Hepsi içeriye doluşuyor. Arkada bir bando, neşeli bir şarkı çalıyor. El çırparak eşlik ediyor herkes. Oğlun hariç hepsi gülüyor. Onlara doğru ilerliyorsun, oğlunu kucağına alıyorsun. Kafasını göğsüne yaslıyorsun. Değdiği yer sıcacık oluyor. “Korkma” diyorsun, “ben buradayım, ben varım.” Gerçek oğluna öğrettiğin şarkıyı söylemeye başlıyorsun. Seninle beraber söylerken gözleri kapanıyor yavaşça, uyuyakalıyor yine. Ne kadar özlediğini o an fark ediyorsun.
68 notes · View notes
whenyoulostindark-blog · 5 years ago
Text
Bu cümleyi geçen yıl bu zamanlarda çok yoğun duygular yaşarken kurmuştum, "Karanlık ve dar bir koridorda yürüyor gibiyim ve bazen bu hiç bitmeyecek gibi geliyor." bu acı çeken bir ruhun duygu durum tespitiydi. Yardım almayı düşünmeyi bırak yardım edilebileceğini bile bilmeden yıllarca nefes alıp verdim. Artık dayanılamayacak noktaya geldiğinde ilk kez canım yanıyor dediğimi hatırlıyorum. Ve sonra devamı geldi yıllarca o kadar çok susmuştumki hislerimi açınca bağıra bağıra ağlamak istemiştim. Sonra profesyonel yardım almaya başladım. İlk haftalar her zaman berbattır (ve benim vücudum her türlü uyarana ekstra direnir) ben uyuyor benim yerime başkası yaşıyor gibiydi ve bazen ellerimi kontrol edemiyordum içeceğimi üzerime döktüğümü ve kardeşimin benden utandığını hatırlıyorum ilk kez orda bir hilkat garibesi/ucube gibi hissettim. İyileşme sürem boyunca kendimi ucube gibi hissettim, herkes biliyor gibiydi. "O ipin ucunda.","O çok kırgın.", "O düzenli olarak kontrol edilmeli çünkü kendini öldürmeyi istiyor.", "O aptal, ucube", "Ucube!". Metrodayken ya da caddede yürürken yanımdan geçen herkesin bana baktığını düşünürdüm," O ilaç içiyor çünkü ruhu çok karanlık. ". En yakın arkadaşım bile doktorun duygudurum seyrimi kontrol ettiği günlüğümle dalga geçtiğinde anladım ki bunu bilenler için bir hilkat garibesiydim artık. Ama çok çabaladım, hayatta kalmak için kendimle savaştım. Utanç vericiydi ama ben kazandım, işte buradayım. Ben buradayım!
Ucube gibi hissetmekten kurtulamadım. Ve bunun için üzgünüm. Kendimle olan savaşı kazansam da bu histen kurtulamadığım için üzgünüm. Bir yerde önemsiz hissettirildiğimde aklıma ilk olarak bu geldiği için üzgünüm, kendimden özür dilerim. En çok kendimden özür dilerim. En son ne zaman ucube gibi hissetmediğimi hatırlayamadığım için kendimden özür dilerim. Hala içten içe ben olmasaydım dünya nasıl bir yer olurdu diye düşünmekten kendimi alamadığım için kendimden özür dilerim. Yazarak içimi dökmeye tövbe edip tekrar başa çıkamadığım ve yazmak zorunda kaldığım için kendimden özür dilerim. Çok hayalperest olup çuvalladığım için ve asla gerçekleşmeyecek hayaller kurduğum için kendimden özür dilerim. Uzun zamandır müzik yapamadığım için (on yıldır gitar çalıyorum), hiçbir şeyden keyif almadığım ve konuşurken bile dalgın olduğum için kendimden özür dilerim. Başkalarına beni üzme lüksü verdiğim için kendimden özür dilerim. Kalabalıklar içinde yalnız hissettiğim için ve içimde hep bir eksiklik olduğu için ve bu eksikliğin giderilemeyeceğini bildiğim ve kabullendiğim için kendimden özür dilerim. Yarın güzel bir gün olacak derken bile çok diyemediğim için kendimden özür dilerim. Ne olursa olsun nasıl bir mücadele içine düşersem düşeyim kendimi seviyorum, ucube olmak bunu gerektirir. Seni koşulsuz sevecek kimsen yoksa sen kendini sevmelisin. Hayır böyle bir şey yok şu an uydurdum bu bir çeşit savunma -hatta hayatta kalma- mekanizması. Şu an daha iyi hissediyorum. Hayatım boyunca o doktora müteşekkirim beni o karanlıktan kurtardığı için. Belki neden veya nasıl o kadar karanlığa gömüldüğümü de anlatırım.
Tumblr media
Ben yazarak rahatlayanlardanım. Bu benim terapi yöntemim.
1 note · View note
birdelihasretkb · 6 years ago
Text
adın geçince,senden bahsedince gözlerimin içi güler bir yandan gözlerimi hüzün bulutları doldururmuş.arkadaşlarım öyle diyordu en azından.
kendi hissettiklerim için konuşacaksam,adın bile kalbimin heyecanla atması için bir neden.buluşacağımız günü kararlaştırmak,seninle bir şeyler paylaşma,vakit geçirme düşüncesi...içim içime sığmazdı.bir an önce o gün gelsin diye beklerdim.
uzun zaman sonra ilk buluşmamız.seni büyük bir heyecanla bekleyişim.hala ilk gün ki gibi.varlığını yanımda hissetmek...gönlünün bende olduğunu düşünmek(!),beni ailenle tanıştırman.takside ‘babamla da tanışmanı isterdim’ demen.benim acizce konuyu değiştirmeye çalışmam.sarılman,dizimde yatman,saçlarını okşama şerefine tekrar nail olmam,el ele tutuşmamız,öpüşmemiz,sevgili gibi olmamız.her şey o kadar muhteşemdi ki benim için.
bu büyünün bozulmasından korkuyordum ama bozulacağını biliyordum.çok ters geliyordun çünkü.bir gün iyiysen ertesi gün kötüsün.acına vermeye çalıştım çok alttan aldım seni ama doğrunun bu olmadığını gayet iyi biliyordum.üç kez tam tamına üç kez sen bizi bitirmeye çalıştın ve üçüncüde gayette başarılı oldun.tebrik ederim.
çok seviyorum.karşında bir gücüm yok bunu da biliyorum.üç seneye çok şey sığdırdım.acılarımı,hüzünlerimi,gözyaşlarımı,heyecanımı,mutluluğumu,hayal kırıklığımı,umutlarımı.yalanlarını...
her defasında şans verseydim nasıl olurdu dememek için geldim sana.değiştiğini iddia ettiğin için bunu görmek için geldim.ama sen yine beni yanıltmadın.sen beni sevmedin,sevemedin.bunun için seni suçlamadım suçlayamam da.seni suçladığım şey;sevmediğin halde seviyormuş gibi yapman,gerçekleşmeyecek hayaller kurdurup sonra da bunları elinin tersiyle silmen.
hiçbir zaman senden bir beklentiye girmedim.ben seni seninle sevgili olmak içinde sevmedim veya bunu itiraf etme sebebim bu değildi.sanırım asla anlamayacağın şey sana olan sevgimin yüceliği.
bir şeye ihtiyacın olsa inan koşa koşa gelirim.iki elim kanda da olsa gelirim.kendi acımı unutup seninkine de üzülür,ağlarım.dert bilirdim.ben senin için her şeyden vazgeçip,dünyamı senin dünyan yapabilirdim.yaptım da ama yetmedi.benim sevgim ikimize de yetmedi.
kalmak isteyen her halükarda kalıyor zaten değil mi?gitmek isteyende en ufak bahaneyle gidebiliyor.çok şey kattın bana.insanın isteyince o kor ateşlerde nasıl yanabileceğini gösterdin.asla yapmam dediğin şeyleri birisi için yapabileceğini gösterdin.benliğini kaybediyormuş insan.
her neyse.seni çok seviyorum,anneme anlatmak istediğim ama asla anlatamadığım.artık veda vakti.artık senden vazgeçme vakti.ben yine seni sevmeye devam edicem. kalbim de yaşatıcam seni.fakat hayatımda,yanımda artık olmayacaksın.bundan sonra nasıl olurdu diye düşünüp sana gelmicem.bundan sonra sana da lal olucam. kendine çok iyi bak canımın içi.elveda.
                                                                                      seni çok seviyorum.
                                                                                             03.07.2019
                                                                                                   02.59
2 notes · View notes