#gerçeküstü sinema
Explore tagged Tumblr posts
Text
The Shape of Water
Kalabalıkta bile kendi sesimizi duymamaya mahkum canlılarız. Belki günlük rutinlerimizden kurtulup hayatın ötesine aşkın ötesine bakmalıyız. Bu ödüllü film kategorisinde olan film. Suyun ötesini göre geçmekten öte sezebilmek önemli metaforuna dayandırıyor ve bunu sırılsıklam bir aşkla yapıyor. Hislerinize güvenmeniz yeterli.
Aşk her zaman; dünden bugünden ve gelecek üzerinde ise şeklin ötesinde duruşu , iyileştirici ve tamamlayıcı gücüne şaşırmamak gerekiyor. Guillermo del toro bu ödüllü film ile lirik bir destanı avuçlarımıza b��rakıyor.
Otoriteye, baskıcı iş ortamı , ırkçılığa, hor görülmeye, aşağılanmaya ve mutsuz hayatlarına rağmen kalplerinin ses ritmini dinleyerek baş kaldıran ve bunu korku sarmalına değil . Sakin bir ruh halinde olan insanları izliyoruz.
Elisa’nın otobüste yağmur damlalarıyla oynarken hayallere daldığı gibi. Hayatın bütün hoyratlığına rağmen umuda aşkla bağlanmalı her canlı.
Hayatın bütün kalıplarının dışında olup sakın hayata sıkışıp kalma. Bu ikilem çünkü hep vardı. Müziğin yumuşaklığı suyun sesine karışınca bir dilim gizli tariften yapılan turtanın tadına bakınca bütün duvarları yıkmaya başlamak hiç bu kadar eğlenceli olmamıştı.Ödüllü filmlerden olan bu yapım size keyifli bir tebessümü yüzünüze iliştirdi bile . Dahası ise fantastik ögelerle harmanlanan yapım sizi izlediğiniz koltuktan alıp suyun içine çeki veriyor. Bunun başlıca nedenleri ; senaryo, yönetmen ve oyuncuların gerçekliği.
Bütün efsaneler bir şekilde gerçeklere dayanır.
Aşkın tükenmeyen gücünden alan ödüllü film. Denizci hikayelerine ve mitolojiye dalgalarla göz kırpan bir ödüllü yapım. Alt metin olarak görsel olarak sizi o sahnelerin içine çekerken. Şiirin uyumuna sakın şaşırmayın. Bu ödüllü film fona tarihi bir atmosferi yanına aldı. Macera hikâyeleri ise denizin tuzu kıvamında.
Görsel açıdan büyüleyici ve gerçeküstü sahnelerle karşılıyor sizi bu ödüllü film.
Konusu ise :
Guillermo Del Toro'nun Venedik'ten Altın Aslan ödülüyle dönen filmi The Shape of Water, Soğuk Savaş'ın iyice kızıştığı 1963 yılında geçiyor. Elisa'nın temizlikçi olarak çalıştığı bir devlet laboratuvarına insansı bir su yaratığının getirilmesi üzerine gelişen olaylar bir çok kişiyi etkileyecektir. Yapılan deneylere şahit olmasıyla Elisa ve iş arkadaşı Zelda hapsedilen insansı bir yaratığı acımasız deneyden kurtarmaya çalışırlar. Bu uğraşları bir çok yaşamı değiştirirken tahmin ettiğinden daha zorlanacaklardı.
Suyun Sesi: Batık bir gemi gibi sulara gömülmüş insanların bütün zarafeti ile sudan çıkması belki yeniden suya kavuşmasıdır bir deniz kızı gibi. Suyun Sesi bir anlatıcının üst sesi, bize filmin masalsı dünyasına “hoş geldiniz “ diye sahneleri açıyor. Bu ödüllü filmde tasvirler ve betimlemeler peşi sıra gelirken siz daha hızlı filmde kendinizi buluyorsunuz. Ödüllü filmden olan replikte , “denize yakın ama geri kalan her şeye uzak” . Suyun Sesi’nde del Toro bu sefer hikâyesini Soğuk Savaş dönemi ABD’sine yerleştiriyor. 1963 yılındayız. Başkahramanımız Elisa, gizli deneylerin yürütüldüğü bir askerî üste temizlik işçisi olarak çalışan dilsiz bir kadın .
Soğuk Savaş döneminde sinema, aşk ve efsane …
Ödüllü film sektörünün son yıllarda damga vuran Guillermo Del Toro’nun deniz canavarı efsanesi ile çıktığı yolculuk. Film boyunca bin bir çeşit dehlizler size çok eğlenceli gelecek.
Guillermo del Toro'nun yönetmenliğini üstlendiği bu ödüllü filmin oyuncu kadrosunda
Sally Hawkins, (Elisa Esposito) Michael Shannon (Richard Strickland) Richard Jenkins (Giles) Octavia Spencer (Zelda Fuller) Michael Stuhlbarg (Dr. Robert Hoffstetler) Doug Jones (Amphibian Man) gibi isimler yer alıyor.
-90. Akademi Ödülleri'ne 13 dalda adaylıkla damga vuran The Shape of Water (Suyun Sesi) Los Angeles'taki Dolby Tiyatrosu'nda düzenenlenen Oscar gecesinin galibi oldu. The Shape of Water (Suyun Sesi) En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Prodüksiyon Tasarımı ve En İyi Film Müziği ödüllerini kazandı.
-The Shape of Water (Suyun Sesi), 75. Altın Küre Ödülleri’ne 7 dalda aday olarak damgasını vurmuş; En İyi Müzik ve En İyi Yönetmen Altın Küre Ödülü kazanmıştı.
-23. Critics’ Choice Ödülleri’nde (Eleştirmenlerin Seçimi Ödülleri) de 14 adaylıkla adından söz ettiren 'Suyun Sesi', En İyi Film ve En İyi Yönetmen ödüllerinin kazandı.
-Venedik Film Festivali’nden Altın Aslan Ödülü’yle dönen film, Amerikan Yapımcılar Birliği Ödülü’nün de (Producers Guild of America Award) sahibi oldu.
Bazı masallar mutlu sonla bitmezler. Asıllarına dönen insanları temsil eder.
Peki siz kendi dinlediğiniz ya da anlattığınız masalların neresindesiniz ?
Sadece görmek istediklerinizi karşınızda olsun derseniz bitmek tükenmek bilmeyen iyi ve kötünün kendi içinizdeki savaşına hazır olun.
Film gözleri kapatırken derin bir nefes almayı unutmayın hafızanızdan asla silinmeyecek olan bir ödüllü yapım.
Bu ödüllü filmle bir kere daha anlıyoruz ki . Hiç bir şey asla göründüğü gibi değildir. Aşk bile! Her zaman aşkın ötesini görebilmenizi ve geçebilmenizi dilerim iyi seyirler.
-Asırlar önce bir aşığın fısıldadığı o şiir.
“Tasavvuf edemem suretini
Çünkü her yerimi sardın
Varlığın gözlerimi doldurur aşkın ile
Kalbim oyunu bilmiş
Zira sen her yerdesin”
#guillermo del toro#alexandre desplat#J. miles dale#sally hawkins#michael shannon#octavia spencer#richard jenkins#doug jones#michael stuhlbarg#nick searcy#madison ferquson#dru viergever#jayden greing#john kapelos#morgan kelly#david hewlett#lauren lee smith#the shape of water
1 note
·
View note
Text
Sinema Tarihinde Unutulmaz 10 Aksiyon Filmi
Sinema tarihinde unutulmaz 10 aksiyon filmi, izleyicilere nefes kesen anlar yaşatan ve adrenalinin tavan yaptığı yapımlardır. Bu filmler, karakterlerin efsanevi hikayelerini anlatarak seyircileri büyüleyen ve gerçeküstü dünyalara sürükleyen bir deneyim sunar. Aksiyon filmlerinin temelinde yatan heyecan ve macera, izleyicileri ekrana kilitlemeye yetecek kadar güçlüdür. 1. Efsanevi Karakterler ve…
0 notes
Text
Sürrealizm Akımı Temsilcileri
Sürrealizm Akımı Temsilcileri Sürrealizm, 20. yüzyılın en etkili sanat akımlarından biri olarak kabul edilir. Rüyalar, bilinçaltı ve gerçeküstü öğelerin bir araya gelmesiyle şekillenen bu akım, pek çok sanatçının hayal gücünü serbest bırakmasına olanak tanımıştır. Sürrealizm, edebiyat, resim, heykel ve sinema gibi birçok alanda kendini göstermiştir. Bu yazıda, sürrealizm akımının önde gelen…
0 notes
Text
Movie Nedir Çeşitleri
BirPaylaş Paylaşım Platformu https://birpaylas.com/movie-nedir-cesitleri.html
Movie Nedir Çeşitleri
Movie Nedir Çeşitleri “Movie” (film) terimi, genellikle sinema, televizyon veya diğer görsel medya platformlarında izlemek üzere yapılmış uzun metrajlı bir görsel eseri ifade eder. Bir film, genellikle bir hikayeyi anlatmak, duyguları ifade etmek veya izleyiciye bir deneyim sunmak amacıyla yönetmen, senarist, oyuncular ve diğer birçok teknik ekibin işbirliğiyle üretilir. #Movie #Nedir
Bir film, belirli bir türde olabilir (örneğin, drama, komedi, bilim kurgu, korku), belirli bir konsepti işleyebilir veya belirli bir amaca hizmet edebilir (örneğin, eğlendirmek, düşündürmek, bilgilendirmek). Sinema sanatı, görüntüleme, ses tasarımı, oyunculuk ve diğer birçok unsuru içerir.
Film endüstrisi, dünya genelinde büyük bir kültürel etkileşim aracıdır ve izleyicilere farklı perspektifler sunarak, sanatsal ifadeyi teşvik eder. Sinema, bir kültürün ifadesi olabilir ve toplum üzerinde derin etkiler bırakabilir.
Reklam ( Movie Nedir Çeşitleri )
Movie Nedir Çeşitleri
Hafta Sonu Etkinlikleri için İçerik Stratejisi
Bahçe Bakım Fikirleri
Avustralya Taşrasındaki Vahşi Yaşamı Deneyimlemek
Movie Çeşitleri
Filmler, bir dizi türe veya kategoriye ayrılabilir. İşte bazı yaygın film türleri: #Movie #Çeşitleri
Drama: Gerçekçi olayları ve karakter ilişkilerini vurgulayan bir türdür. Duygusal etkileşimlere odaklanır.
Komedi: İzleyiciyi güldürmeyi amaçlayan filmlerdir. Absürd komedi, romantik komedi, siyah komedi gibi alt türleri bulunabilir.
Aksiyon: Fiziksel çatışma, tehlikeli durumlar ve genellikle hızlı tempolu sahneler içeren filmler.
Bilim Kurgu: Gelecekteki teknoloji, uzay yolculukları, bilimle ilgili konuları ele alan filmler.
Korku: İzleyiciyi korkutmak veya gerilim yaratmak amacıyla yapılan filmler.
Romantik: Aşk ilişkileri ve duygusal bağları vurgulayan filmler.
Fantastik: Gerçeküstü veya hayali unsurları içeren filmler. Genellikle büyülü, mitolojik veya hayal gücüne dayalı öğeler içerir.
Macera: Genellikle tehlikeli durumlar içeren, keşif ve heyecan temalı filmler.
Animasyon: Canlı aksiyon yerine çizgi film veya bilgisayar animasyonu kullanılan filmler.
Belgesel: Gerçek olayları ve gerçek kişileri konu alan filmler. Bilgi verme veya belirli bir konuyu keşfetme amacı taşıyabilir.
Suç: Polisiye olayları ve suçluların hikayelerini ele alan filmler.
Gerilim: İzleyiciyi gerginliğe sokmayı amaçlayan, genellikle sürükleyici ve hızlı tempolu filmler.
Müzikal: Şarkı ve dansın ön planda olduğu filmler.
Bu türler arasında genellikle kesişen ve alt türleri içeren birçok farklı film yapımı bulunabilir. Ayrıca, izleyici kitlesine ve kültürel bağlamına bağlı olarak farklı bölgelerde popüler olan bölgesel veya yerel film türleri de mevcuttur.
0 notes
Photo
City of Angels / melekler şehri (1998)
#movie#film#sinema#city of angels#melekler şehri#brad silberling#nicolas cage#meg ryan#drama#dram#fantasy#fantastik#romance#romantik#love#aşk#hayaller#gerçeküstü#rüya#cennet#sevmek#aşık olmak#aşkı bulmak#umut#deniz#dalgalar#gün batımı#gif
7 notes
·
View notes
Photo
"Aşkta gerçeküstü bir şeyler var. Gerçeği yok edip yeni bir gerçek yaratan bir şeyler." -İçimizde Bir Yer, Ahmet Altan- #kitap #kitapçı #kitaplık #kitabevi #sahaf #kitapkurdu #kitaptavsiyesi #kitapkokusu #fotoğraf #edebiyat #sanat #sinema #felsefe #resim #kitapcafe #aşk #şiir #roman <*)))>{ https://www.instagram.com/p/BqVkEHWhqN3/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=bz8zr6vnis0n
#kitap#kitapçı#kitaplık#kitabevi#sahaf#kitapkurdu#kitaptavsiyesi#kitapkokusu#fotoğraf#edebiyat#sanat#sinema#felsefe#resim#kitapcafe#aşk#şiir#roman
5 notes
·
View notes
Text
Kült Filmler
Akademide ve kültür çalışmalarında çeşitli anlamlar taşıyan kült kelimesinin kabul gören, net bir tanımı bulunmuyor. Kelimenin Latince ‘cultus’ yani işleme, ekip biçme kelimesinden diğer Latin kökenli dillere geçtiği düşünülüyor. Kült sözcüğü Fransızcada ibadet usulü, dini töre ve törenler, dilimize yerleştiği güncel İngilizcede ise mezhep, tarikat anlamlarını taşıyor.
Kültler 1900’lü yılların ilk yarısından itibaren sosyolojik çalışmalara konu olmuştur ve olmaya devam etmektedir.
Tartışmalı bir konu olsa da kült kelimesi, farklı doktrin ve uygulamaları kabul eden gruplara karşı aşağılayıcı bir ifade olarak da kullanılabiliyor.
Kült film kavramı ise sınırlı sayıda olsalar da, genellikle tuhaf, çirkin, benzersiz, sıra dışı, gerçeküstü, garip ve eksantrik karakter ve konuların yer aldığı filmleri ifade ediyorlar.
Kült filmler çoğu zaman çarpıcı derecede stilize, kusurlu ve olağandışıdırlar. Standartların ve alışılmış tekniklerin dışında oldukları için genellikle tartışmalı olarak nitelendirilirler.
Kült filmlerin sinematik anlamda ‘iyi’ ya da ‘başarılı’ olması gerekmez.
Kült kavramı, özellikle sanat dalları için kullanıldığında, sübjektiftir.
Klasik filmler arasında kült filmler olabilir; ancak tüm klasik filmler kült film olarak değerlendirilmez.
Kimi zaman az sayıda, tutkulu ve sadık hayran kitlesi olan filmler için de kült film kavramı kullanılır. Ancak kült filmler her zaman küçük bir hayran kitlesine sahip değildir. Bu çok sayıda istisnaya; (1994, Ucuz Roman), (1971, Otomatik Portakal), (1983, Yaralı Yüz) ve (1999, Dövüş Kulübü) gibi filmler örnek verilebilir.
Yaygın kanının aksine kült filmler, gösterimlerinde başarı gösterememiş, eleştirmenlerden olumsuz yorumlar almış veya düşük bütçeli, bağımsız filmler değillerdir.
Bir filmin kült olarak değerlendirilmesi için ana akım sinema ile olan ayrımına bakılabilir. Kült filmler, kendi türünün dışına taşan sıra dışı nitelikleriyle kategorize edilebilirler.
Bir filmin kült olarak değerlendirilmesi için belirli bir türe ait olmasına gerek yoktur. Ancak bilimkurgu ve korku türündeki filmler kült olmaya daha yatkındır. Ancak Westernden müzikallere, gençlik filmlerinden porno klasiklerine kadar pek çok türde kült film bulunur.
American Graffiti (1973), National Lampoon’s/ Animal House (1978, Hayvan Evi), Easy Rider (1969), The Rocky Horror Picture Show (1975), Pink Floyd: The Wall (1982), Shaft (1971), Johnny Guitar (1954), Harold and Maude (1971) ve Showgirls (1995) gibi filmler bilimkurgu ve korku türü dışındaki kült filmlere örnek verilebilir.
1 note
·
View note
Photo
Bu Perşembe saat 19.30′da Parajanov’un Dodo Abashidze ile çektiği, bir kısa öyküden uyarlanan “Aşık Garip” filmini izleyeceğiz. Parajanov çektiği bu son filmini Tarkovski’ye adamış. Parajanov’un masalsı, folklorik, gerçeküstü sinema dilinden büyülenen herkesi bekliyoruz.
Sovyet rejiminin gazabına uğrayan Parajanov’un her zaman arkasında duran Andrey Tarkovski’ye ithaf ettiği bu son filmi, Mikhail Lermodov’un bir kısa öyküsünden uyarlanan, yönetmenin önceki filmlerinde de görülen geleneksel sembolizm ve gerçeküstü geçişlerin yer aldığı bir canlı tablo niteliğinde. Azeri, Türk ve Gürcü ezgileriyle bezeli bir ortaçağ masalı.
0 notes
Photo
Popüler Kültürün İkonik Evrenlerinden Fantastik Mimariler
Angie's List; Game of Thrones, Harry Potter, Studio Ghibli, Star Wars, Marvel ve Skyrim'in fantastik evrenlerinden derlediği binaların mimari illüstrasyonlarını paylaştı.
O çok sevdiğimiz fantastik edebiyat, tv, çizgi ve sinema serilerinde inanılmaz bir mimari saklı. ABD’de ev hizmeti (elektrik, sıhhi tesisat vb) veren profesyonelleri listeleyen internet platformu Angie’s List, 6 farklı fantastik evrenden derlediği binaların illüstrasyonlarını paylaştı. Game of Thrones, Harry Potter, Studio Ghibli, Star Wars, Marvel ve The Elder Scrolls V: Skyrim’den yapıların tasvir edildiği illüstrasyonlar mimari tutkunlarının kalbini çalacak türden.
Kurmaca evrenlerin kural tanımayan mimarileri
Angie’s List, Game of Thrones’un Kış Tepesi’nden tutun da Studio Ghibli’nin Yürüyen Şato’suna kadar her evrenden şahane tasvirlerle dolu siyah-beyaz çizimler paylaşmış. Harry Potter koleksiyonu, büyücümüzün Privet Drive’daki oldukça normal bir çevreden Hogwarts ve Burrow’daki gerçeküstü çevreye nasıl geldiğini gösteriyor. Marvel evrenini konu alan çizimler ise Avengers Kulesi ve Triskelion gibi fütüristik binalara dikkatimizi çekiyor. Star Wars’un Bulut Şehri ve Darth Vader Kalesi gibi yapılar da kurmaca dünyada kuralları nasıl da bir kenara bırakabileceğimizi hatırlatıyor.
Yine de en çılgın olanında bile klasik mimariye ilişkin izler mümkün. Örneğin Star Wars’daki Royal Palace, Ayasofya’yı andırırken, Skyrim’deki çatılar Çin’deki tapınakların çatılarını anımsatıyor.
0 notes
Text
Ankaralı fotoğraf sanatçısı Aydın Büyüktaş’ın, visual effect, 3D, animasyon ve video alanlarında kendini geliştirerek ortaya koyduğu fotoğraflar, bizlere alışık olduğumuzun dışında bir İstanbul hikâyesi anlatıyor. Büyüktaş’ın “Flatland-Düzülke” adlı fotoğraf serisi, aşina olduğumuz mekânları farklı perspektiflerden görmemizi sağlayarak deneyimleme şansı bulamadığımız bir yalınlıkta şehri adeta yeni baştan zihnimize kazıyor.
Flatland-Düzülke adlı fotoğraf çalışmasını Edwin Abbott’ın “Flatland: A Romance of Many Dimensions” kitabından esinlenerek oluşturan Büyüktaş, gerçekliğin sadece algıladıklarımızla sınırlı olmadığının altını çizerek izleyiciyi farklı bakış açıları üzerinden düşünmeye sevk ediyor. Fotoğrafta manipülasyondan kaçarak algıda manipülasyonla var olanı farklı göstermeyi başaran sanatçı, 2008 yılında 3D olarak tasarladığı çalışmaların uluslararası nam kazanmasıyla birlikte freelance işlere ağırlık vermeye başlamış. Teknoloji ve sanatı birleştirdiği çalışmalarıyla uluslararası şöhretini artırmaya devam eden Büyüktaş ile her geçen gün daha sık karşılaştığımız dijital sanat çalışmalarını ve teknolojinin sanatla nasıl etkileşime geçtiğini konuştuk.
Okuyucularımıza kısaca kendinizden bahseder misiniz? 1972 yılında Ankara’da doğdum. Çocukluğum Ankara’da geçti ancak ilkokula başlarken Alanya’ya taşındık. Üniversite yıllarımda tekrar Ankara’ya döndüm. Bilkent Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümünü hayallerimde yer tutmadığı için bıraktım. 2000 yılında çocukluk hayalim olan grafik, sinema, animasyon, gibi güzel sanatlar konusunda çalışmalar yapmak için İstanbul’a taşındım.
Visual effect, 3D, animasyon ve video alanlarında pek çok çalışmanız mevcut. Bu alana olan ilginiz ne zaman ve nasıl başladı? Çocukluğum ve gençliğim, Isaac Asimov ve H.G. Wells gibi bilim kurgu yazarlarının bilim kurgu serilerini ve Bilim ve Teknik dergilerini okumakla geçti. Bu kitaplar; solucan delikleri, kara delikler, paralel evrenler, kütle çekimi, uzayın ve zamanın bükülmesi gibi konuları sorgulamamı sağladı. 2006 yılıydı galiba, Michio Kaku’nun “Hyperspace” kitabını okuduğumda Kaku, kitapta dördüncü boyuttan bahsederken Edwin Abbott’ın “Flatland: A Romance of Many Dimensions” kitabından örnekler kullanıyordu. 1884’te yazılmış kitabın boyutları birbirine bağlama şekli ve boyutlar arası geçişin algılanmasındaki zorlukları basit örneklerle anlatması beni çok etkiledi. Kitabın boyutlar arası geçiş ve ikinci boyut da üçüncü boyutu anlatma çabasıyla, benim üçüncü boyutu sorgulamam örtüşmüştü. Çocukluğumdan itibaren rüyalarımda gördüğüm ve düşündüğüm gerçeküstü mekânları gerçekleştirebilme fikri üzerine 2000’li yıllarda görsel efekt ve animasyonla ilgilenmeye başladım. 2008 yılında 3D olarak tasarladığım karakterin uluslararası nam kazanmasıyla birlikte freelance işlere ağırlık vermeye başladım.
Çok Boyutluluk Üzerine
Edwin Abbott’ın “Flatland: A Romance of Many Dimensions” kitabından ilham aldığınız çalışmalar uluslararası alanda da yoğun ilgi görüyor. İstediğiniz etkiyi yaratmayı başardınız mı? Düşündüğümden fazlasını başardım. Yaşadığımız, çoğu zaman dikkatimizi dahi çekmeyen, belleğimizi oluşturan mekânları dönüştürerek ve farklı boyutlar kazandırarak sunmaya çalışıyorum.
Şehirlere kuş bakışı bakmamıza olanak sağlıyorsunuz, bu sizde nasıl bir etki uyandırıyor? Bu bakış açısının gündelik yaşantımızdaki mekânların olduğundan farklı algılatabildiğini ve sorgulatabildiğini düşünüyorum. Bu sayede çoğu zaman dikkatimizi dahi çekmeyen, belleğimizdeki genelgeçer mekân algılarını yerle bir ederek daha romantik bir bakış açısı hedefliyorum. Mekân içinde mekân yaratmaktan ziyade fotoğrafları çekerken amacım biraz Dadaist biraz da Kübist mantıkla var olanı olduğundan farklı göstermek.
Çöl Demiryolu, Willcox-Arizona
Köprülü, San Saba-Teksas
Kurbağlıdere, Kadıköy-İstanbul
Kapalıçarşı, Fatih-İstanbul
Sultanahmet Meydanı, Fatih-İstanbul
Paten Park, Maltepe-İstanbul
Kırmızı Yol, Nipton-Kaliforniya
Edwin Abbottın Düzülkesi
İşin romantik kısmı bir yana bir de teknik kısmı var. Drone ile çektiğiniz fotoğrafların normal çekimlerini aynı karede birleştiriyorsunuz. Daha detaylı bahsetmek gerekirse neler söylemek istersiniz? Fotoğrafların çekim aşamasına geçmeden iki ay kadar planlama aşaması ile uğraştım. 3D’de şehirler oluşturdum. Sanal fotoğraf makinelerini yerleştirerek binlerce kare render aldım. Fotoğrafların çekileceği noktalar, istediğim eğim ve birleştireceğim noktaların hepsi fotoğrafı çekmeden önce en ince detayına kadar planlanmış oldu. Bu sayede çekimde her şey çözülmüş oluyor ve manipülasyon ihtiyacı kalmıyor. Hatta her şeyi o kadar ince hesapladım ki filmle çekim yapıp, karanlık odada bile basabilirim.
Çalışmalarınıza sosyal medya üzerinden de kolaylıkla ulaşabiliyoruz. Peki, nasıl geri dönüşler alıyorsunuz? Sosyal medyanın demokratik bir ortam oluşturduğunu düşünüyorum. En azından kendinizi sadece bir galeriye gelen insanlara bağımlı kılmıyorsunuz. İşinizi dünya çapında gösterebilme fırsatınız var. Sosyal medyanın, insanların takdirini kazanmanın ötesinde kariyerime çok büyük faydası olduğunu söyleyebilirim.
Farklı Düzlemlerde İstanbul
İstanbul’a farklı bir gözle bakmamızı sağlayan çalışmalarınız içerisinde, sizi en çok etkileyen ve belleğinizde yer eden mekân neresi oldu? “Kapalıçarşı”, canlı bir organizma gibi eklemlenerek genişleyen mimari yapısı, perspektif duygusu, çatıların rengi ve oluşturduğu kompozisyon, sanatçı olarak beni çok etkilemişti. Eminönü-Yeni Cami, Kadıköy-Salı Pazarı, Kapalıçarşı gibi dünyaca bilinen mekânların drone (Flycam) yardımı ile farklı yüksekliklerden ve açılardan çekilen fotoğrafların birleşimiyle oluşturulan çalışmam, İstanbul’u yeniden düşünmeye davet ediyor. Aslında bu serideki amacım yaşadığım kentle alakalı bir duyarlılıktan öte rüyalarımın geçtiği mekânlarla ve yaratmak istediğim doku ve perspektif algısıyla alakalı.
Önümüzdeki süreçte hayata geçirmeyi planladığınız projelerden havadisler var mı? Gerçekleştirmeyi planladığım bir sürü proje var. Kafamda o kadar çok seri var ki hangi sıralama ile çıkarmam gerektiği konusunda bir sıkıntı çekiyorum. Öncelikle bu seride 180 derece ve 360 dereceleri bitirmek istiyorum. Fotoğraf, video ve 3D destekli bilim kurgu ile ilgili farklı seriler ile rüyalarıma kaldığım yerden devam edeceğim.
NOT
Edwin Abbott’ın Düzülke’si İngiliz din adamı, eğitimci ve Shakespeare bilgini Edwin A. Abbott’un Düzülke’si 100 yıldan uzun bir süredir okurları etkilemeyi başarmış bir bilim ve matematik kurgusu, eğlenceli bir yergi… İki boyutlu Düzülke’de yaşayan bir Kare’nin günlük hayatı aracılığıyla iki boyutta yaşamanın nasıl bir şey olduğunu öğreniriz önce. Kadınları, erkekleri, sınıfları ve yöneticileri olan bir dünyadır burası. Sonra onunla birlikte çizgiülke, uzayülke ve noktaülkeyi keşfederiz. Abbott, Düzülke’de hayatın matematiğini kurarken toplumsal sınıflandırmayı geometriyle yapar. Bu yanıyla hem matematiğe yüklediği anlamı gösterir hem de düzendeki rollerin biçimsel olarak da sınıflandırmasını sağlar.
Yazan: Dilara Gülşah Azaplar / Fotoğraf: Aydın Büyüktaş *Bu yazı Marmara Life 2019/Temmuz-Ağustos sayısında yayımlanmıştır.
Farklı Boyutların Romantizmi Ankaralı fotoğraf sanatçısı Aydın Büyüktaş’ın, visual effect, 3D, animasyon ve video alanlarında kendini geliştirerek ortaya koyduğu fotoğraflar, bizlere alışık olduğumuzun dışında bir İstanbul hikâyesi anlatıyor.
0 notes
Text
Sınır/Border
İlk filmimiz #sınır #border #sinema #cinema #film
Film pek çok detay barındırdığından spoiler vermeden anlatmak pek mümkün olmayacak, mazur görün. Bu yazıyı filmi izledikten sonra okumanızı öneririz.
**********
Film sakince doğaya dönmüş, doğayı dinleyen bir kadını izliyor, adı Tina. Bu karakterin günümüz güzellik algısına göre çokça görsel kusuru var, kromozomal bir bozukluğu olduğunu sanıyor. Havaalanında çalışan bir güvenlik görevlisi. Tüm iyi özelliklerine rağmen toplum tarafından yalnız bırakılmış "kadın" .
Ana karakter, işinde çok iyi olmasına rağmen görsel özellikleri sebebiyle aşağılanıyor. Evinde kalan sevgilisinin umrunda olmuyor. Babasını ziyaret ettiğinde babasından da bir sıcaklık görmüyor. Komşularının müşkül anında onları hastaneye yetiştiriyor, fakat sonrasında hastane kapısı onun yüzüne kapanıyor. Erkek arkadaşının başka ilişkisi olduğunu sezse dahi, bu gerçeğin üzerine gitmek yerine kendi inandığı gerçeklerin sınırı dahilinde kalmayı seçmiş bir "kadın".
Kahramanımızın gerçeküstü özellikleri bulunuyor. Korku ve utanç gibi hislerin kokusunu alabiliyor. Öyle ki, bu özelliği sayesinde pedofil vakalarına karışmış insanları yakalatıyor. Yıldırımları üzerine çekiyor. Hayvanlarla sesli olmayan bir bağ kurabiliyor.
Bir gün koku alma özelliği sayesinde havaalanında kendine çok benzeyen bir "erkek" ile tanışıyor, adı Vore. Havaalanı aramalarında onun bir "kadın" olduğunu öğreniyor. Bu iki yalnız bırakılmış insan birbirlerinden etkileniyor ve cinsel ilişkiyi tersi rollerde yaşıyorlar.
Bu filmdeki cinsellik sahneleri için ayrı başlık açmak gerek. Çünkü sahneler çok hayvani ve içgüdüsel. Sahneler iki hayvanın çiftleşmesi gibi başlıyor ve ana karakterimiz bir "erkek" oluyor. Bedensel anlamda bir dönüşüm gerçekleşiyor ve Tina aslında erkek olduğunu keşfediyor.
Bu durumun farklı bir yorumu daha olabilir. Toplum tarafından yalnız bırakılmış bir kadın varolmak için erkekleşebiliyor. Tina toplum tarafından kabul görmeye çalışan, bu gerçekleşmediğinde üzülen hatta kendini suçlayan bir kadın, o yüzden bunu aşmaya çalışan pek çok kadın gibi domine olmaya ve erkekleşmeye başlıyor diyebiliriz. Aynı şekilde, aslında erkek olarak görülen ve kadın olup doğuran karakter de domine kadın karşısında baskın rolden vazgeçmiş bir erkek olarak görülebilir.
Normalde hikayedeki bu olağanüstü durumları çıkarırsak, hakim olan güzellik algısına göre kendini kusurlu gören iki birey birbirine aşık oluyor. Bu aşk çiftin birbirlerini tanırken kendi doğrularını sorgulamasına yol açıyor ve gerçek bildikleri ve "o gerçek bildiklerinin sınırları içindeki güvenli dünya" nın sınırları aşılıyor. Tina gerçek cinsiyetini keşfediyor. Evlatlık olduğunu ve farklı bir ırka ait olduğunu öğreniyor. Bunları Vore ile aşkı sayesinde öğrenirken, onun intikam güdüsünü görüyor ve bu gerçeklikten de sıyrılıyor.
Filmin adı sınır, çünkü filmde aşılmadık sınır kalmıyor. Öncelikle ana karakter havaalanında görevli ve aslında sınırda görev yapıyor. Film içerisinde cinsellik sahnelerinde cinsiyet sınırları aşılıyor, hatta roller değişiyor. Ana karakter kendi isteğiyle polisiye bir göreve dahil oluyor. Mesleki sınırlar aşılıyor. Baba ve aile ilişkileri sorgulanıyor. Aile sınırları aşılıyor. Sonunda aşkının intikama teslim olduğunu görüyor ve aşkını polise ihbar ediyor ve inandığı herşeyin sınırı aşılmış oluyor. Hatta filmin sonunda Tina'nın bir bebeği oluyor. Bugüne kadar çocuğu olmayacağını bilen Tina'nın çocuğu oluyor.
Film içerisinde takip edilmesi gereken bazı semboller var. İlki böcek; Tina film başlangıcında böceği alıp koklayıp bırakıyor. Aşkı ile tanışmasına da bu tür böceğin kokusuna borçlu. Sonuna doğru bebeğine yedirdiği ilk şey aynı türden bir böcek oluyor. Ayrıca aşkının bavulunda bulduğu kuluçka makinesi de filmde bir doğum olacağının bir işareti.
Bu filmde sahnelenen şey cesaret, keşke hepimiz inanmayı tercih ettiğimiz doğrulardan yapılma sınırlarla çevrili güvenli dünyamızın dışına çıkma cesaretini gösterebilsek. Başka filmlerde görüşmek üzere.
0 notes
Text
Tacizin kodları: Tatlı atarlar ve nazlı kızlar
Hollywood taciz skandallarıyla çalkalanırken o rüzgar bize hiç uğramadı. Halbuki bizim beyazperde ve ekran maceramızda tacizin, tecavüzün, suistimalin mitolojisi derin. Hem kamera önünde, hem kamera arkasında romantikleşen, kabul gören, 'aman bir rezalet çıkmasın' diye gizlenen olayların yansıması her gün prime time'da karşınızda
Tam altı yıl önce, 'Günah Keçisi' diye bir film vizyona girdi. Başrolde Nuri Alço, 'Tecavüzcü Coşkun' Coşkun Göğen ve Şahin K. var. Filmin tanıtımı 'Üç tecavüzcü bir arada!', 'Efsane geri döndü!' diye yapıldı. Üç tecavüzcünün 'komik' maceralarını izleyeceğimiz 'yılın filmi' garantisiyle. Elbette Günah Keçisi sadece yılın değil, asrın en kötü filmlerinden biriydi. Ama binclerce kötü film arasında bu pek günah da sayılmaz. Asıl sorun 'tecavüzcülerin' efsanevi süper kahramanlar kılığında bir pazarlama unsuruna dönüşmesi ve bunun hiçkimsenin tuhafına gitmemesi. Acaba ne zaman Coşkun ya da Şahin K. 'denizin buz gibi sularından gelmekle' komedi yaratabilecek mitlere dönüştü? Neden bizim sinema tarihimizin ikonlarının büyük bölümü tecavüzcü? Geri kalanı da dayakçı? Şimdi İstanbullu Gelin'de, Emmy ödüllü Kara Sevda'da bile sevgililerine, karılarına tecavüz eden, her türlü tacizi mübah gören yakışıklı yakışıklı jönlerimiz, evrimini tamamlayamamış, arzuları yerin dibine kadar bastırılmış huzursuz atalarının torunu. Bizde tecavüz 'kol kırılır yen içinde kalır' bir vaka-i adiyedir. Hollywood Harvey Weinstein'in taciz/süistimal skandalından sonra 'me too' hikayeleriyle patlamaya devam ediyor. Louis CK, birkaç kadının karşısında istekleri dışında mastürbasyon yaptığı ortaya çıktığı için tüm işlerinden, sözleşmelerinden oldu. Kevin Spacey bitti. Bundan çok önce de Bill Cosby lügattan silinmişti. Bu adamların hepsi ya yanlış anlaşıldıklarını, ya çok pişman olduklarını söyleyen ve çoğunlukla da hayvanlıklarını kabul edip af dileyen basın açıklamaları yayınladılar. Elbette kimse de affettmedi. Hikayeler hikayeleri doğurdu. Kadınlar kadınlara cesaret verdi. Bizde sette taciz vakasının altında isimli cisimli bir tek Mehmet Ali Erbil çıktı. Öyle sıkıcı bir klişe ki, insanın üstünde durası bile gelmiyor. Erbil'in, Türk Malı setinde bir oyuncunun tacizlerine karşılık vermeyince diziden kovulmasını istediği iddia edildi. Diziden kadın oyuncu değil kendisi kovulunca da şok şok şok 'İftira atıyorlar' diye bir açıklama yaptı. Üzerine de kimse konuşmadı. Çünkü biz 'aman tadımız kaçmasın'cılığın piriyiz. 'Aman bir rezalet çıkmasın'lar, 'erkektir yapar'lar, olur böyle şeyler bizden sorulur. Özgecan Aslan'ın korkunç cinayetinin ardından birkaç ünlü kadın çıkıp tacize uğradığını itiraf etmişti. Beren Saat'in şu satırlarıyla bizim de küçük çapta bir 'me too' dalgamız oldu: "Kıçımı hem de bir kanal gecesinde elleyen sarhoş bir kanal yöneticisiyle tartışmam, sevgilisi olmamayı gururuna yediremeyen partnerler, arkadaşımın evinde tuvalete zorla dalıp dudaklarıma yapışan bir oyuncuyu itişim..." Ama maalesef bizde Beren Saat'in dürüst sesi fazla yankı bulmadı. Hatta zamanında bu tür itirafları kendisi yapmış olan Deniz Akkaya “Bunları açıklamak ne kadar sağlıklı, kime ne yararı var?" diye eleştirmeyi tercih etti. Halbuki Binbir Gece dizisiyle 2006'da başlayan 'ahlaksız teklif' mavrasında Lerzan Mutlu ve İpek Tuzcuoğlu ile kendisine birlikte olmak için para teklif eden adamı ifşa etmişti.
Taciz değil motivasyon Tabii belleğimizin kalıplarını her geçen gün biraz daha saran örümcek ağlarının tutsaklığından kurtarmamız çok zor oluyor. Dolayısıyla ancak Nurgül Yeşilçay gibi kadınlar arada çıkıp Erkan Petekkaya gibilerin mobbing'ini, tacizini dillendirebiliyor. Petekkaya'nın da cevabı hatırlarsınız, 'O Beyonce mi taciz edeyim?!' olmuştu. Böyle başa böyle tarak. Tüm hikayemizi aslında Kadir İnanır'ın 17 yıl önce Buket Saygı'ya attığı 'motivasyon' mesajlarından okumak mümkün. Kadir baba asla taciz etmedi, motive etti, ona kadirizmi öğretmek istedi. Bu kadar basit. Taciz etmedi, onun da gönlü vardı. Taciz etmedi, nasıl olsa bir gün onun olacaktı. Taciz etmedi, kız naz yapıyordu. Bütün bir Türk dizisi antolojisini önümüze koyalım; 'taciz değil'cilik yapmayan yoktur. Tecavüzün Coşkun ve Nuri Alço gibi 'tecavüz starları' yaratacak raddede fetişe dönüştüğü Yeşilçam tarihimizi bir kenara bırakalım. Bugün izlediğimiz hemen hemen her dizide über romantik taciz vakalarına maruz kalıyoruz. Üstelik süistimal, artık kılıksız, görgüsüz, kültürsüz, it kopuktan değil, güç piramidinin en üstündeki adamlardan geliyor. Kara Sevda'nın efsanevi kötüsü Emir Kozcuoğlu, aşkına karşılık görmediği karısı Nihan'a sonunda saldırmaya karar veriyor. İstanbullu Gelin'de Fikret aynı şekilde, düğün sonrası hemen 'karı-koca olamadılar' diye birkaç hafta sonra kudurup yeni gelin İpek'e tecavüz ediyor. Kırgın Çiçekler'de yaklaşık 100 bölümde Kemal Eylül'ü en tiksinti verici şekillerde taciz ediyor. Anne'de Cengiz'in küçücük bir kız çocuğuna yaptığı gibi, kocalar karılarına, üvey babalar kızlarına, amcalar yeğenlerine sarkıyor. Hatta neredeyse tüm aşk ilişkileri 'nefretle' başlıyor. Nefret de, elbette kendisini sıkıştırıp duran adamdan kuırtulma dürtüsü. Cesur ve Sühan gibi sözde uygar, elit, high fashion çiftler bile 'Bir gün benim olacaksın'la pastoral aşklarına yelken açıyor. Aşk Laftan Anlamaz'ın Kerem'i İpek'i bezdirene kadar 'stalk' ediyor. 'Senin alın yazın benim!' arabeskliği bir romantik komedi tatlılığına dönüşüyor. İpek'in 'hayır'ları, 'tatlı atar' oluveriyor. Bu tatlı atarlar ve nazlı kızlar eninde sonunda tacizcilerinin kollarında bitiyorlar. Eğer çok 'erkek fatma'larsa bu maço adamların aşkıyla ideal kadına dönüşüyorlar. Daha önce başına buyrukluk, özgürlük, iş, kariyer, hatta eğlence gibi saçmasapan fikirleri varsa hemen bu yarımakıllılıktan kurtulup doğru yolu buluyorlar. Sıla kendine tecavüz eden Boran'a, Şehrazat para teklif eden Onur'a, İpek Kerem'e aşık oluyor. Hayat Devam Ediyor'da tecavüze uğrayan Zeliha'yı oyanayan Sera Tokdemir bile inanmış, şöyle diyor: "Deniz'in Zeliha'ya olan karşılıksız aşkı, küçük küçük ama artan bir hırsla büyüdükçe, Zeliha’nın yıllardır, sadece ve hep, âşık olduğu Berat’ı büyük bir aşkla sevmeye devam etmesi, Deniz’in bıçak gibi hırsının bilenmesine neden oluyordu. Bütün bunların sonucunda, sezon final sahnelerimizden biri olan tecavüz sahnesi çekildi.” Bütün hırboluklar aşkın aşırı derinliğinden, elde değil. Bıçak gibi bilediniz adamların hırsını ve kaçınılmaz olarak tecavüz! Genellikle bu saldırgan jönler olayın hemen ardından kadın karakterimiz tiksintiyle kendini duşta keselerken, hınçla duvar yumruklar, kırar döker ya da Boran gibi ayıya dönüşüp kendini ağaçlara sürtmeye filan başlar. Aşk, pişmanlık, yakışıklı çocukların gözyaşları hepimizin IQ'sunu bir anda 5'e düşürüp, "Ah yazık be" deyivermemize sebep olur.
Çare kamu spotu çekmek değil Zaten dizilerde habire kadınlara saldırılması azıcık bir tartışma konusu olduğunda, yapımcılar bunun 'Gerçek hayatta yaşanan acılara dikkat çekmek", "töre ya da kadına şiddet gerçeği gibi kanayan yaralara parmak basmak" gibi ulvi emellerle çektiklerini söylerler. Ne yazık ki, kanayan yaraları parmaklakmak için en berbat yolu seçiyorlar. Tacizin, tecavüzün, suistimalin skandal ölçülerde normalleşmesi, hatta romantikleşmesinin önüne geçmenin yolu bir zamanlar Yüksel Aytuğ'un önerdiği gibi uzman psikologlar veya pedagogların rehberliğinde hazırlanması, çocukların ruhsal ve fiziksel gelişimini olumsuz yönde etkilemeyecek çoluk çocuk ailece bir arada izlenebilir, "tıpkı Çocuklar Duymasın" gibi diziler çekmek değil. Onun adı kamu spotu ve Birol Güven yıllar içinde bunlardan epeyce yaptı. Diziler, filmler gerçek hayatı birebir yansıtmak zorunda değildir. Tecavüzcüsüne aşık olan bir kadının hikayesi çekilirken kadının 'uzmanlardan yardım aldığını', bir psikoloğa gittiğini filan hikayeye ekleyerek sosyal sorumluluk yükünden kurtulunmaz. Bunun bu kadar genel geçer, alelade bir mevzuya dönüşmesinde karakteri çevreleyen her unsurun etkisi var. Saldırganı romantikleştiren, hatta ikonikleştiren duygu inşası, suçu normalleştiren yan karakterler "Evlilikte olur böyle şeyler, fazla naz aşık usandırır, kuyruk salllamasaydın" diyenler. Seyirciyi tam da bu kampın yanına çeken olay örgüsünü kurgulamak ve başroldeki kadını çaresizleştirmek. Onu teslimiyete zorlamak. Yaşadığı travmayı değil, gerçeküstü bir aşkı 'nefretten doğan sevda' mitiyle yüceltmek. Ve hiçbir hayvanlığın asla cezasını bulmaması. Tüm bunlar, 'gerçek hayatta böyle hikayeler hep var' diye savunulmaz. O kurgu dünyalarda Kıvanç Tatlıtuğlar, Mehmet Akif Alakurtlar, Erkan Petekkayalar da yaptığı için gerçek hayatta meşruiyet buluyor çünkü. Rol modelleri sessiz kalmayı kutsadığı için genç kızların sesi kesiliyor. O yüzden bin yıldır 'başrole giden yol yapımcının yatağından geçer' diye keh keh konuşulan sektörde kimsenin gıkı çıkmıyor. Bu temcit pilavı böyle tatsızca dönüp durdukça hep kol kırılıp yen içinde kalıyor.
(Episode Dergi, Aralik 2017)
0 notes
Link
Ayrı nedenlerle toplumdan dışlanan iki yalnız bireyin birbiriyle yakınlık kurması, insanoğlunun ilişki dünyasında sık rastlanan durumlardan biri. Basmakalıp fertlerin deha artan bir şekilde yalnızlaştığı modern zamanlarımızda bu stil bir araya gelişleri daima görebiliyoruz. Yönetmenliğini Guillermo del Toro’nun üstlendiği Suyun Sesi (The Shape of Water) filmi, temeli böyle bir ilişkinin üstüne sabit, gerçekçiliğin ve kurgunun bir araya geldiği bakımlı bir aşk hikayesi olarak karşımıza çıkıyor.
Film, bizi 1962 yılının ABD’sine, soğuk savaş dönemine götürüyor. Sovyet Rusya tehdidi hayatın her alanında hissedilirken bir yandan da orta derslik ailelerin zihinlerine Cadillac marka araçların eşlik ettiği Amerikan rüyası tohumları ekiliyor. Meksikalı yönetmen Del Toro, hikayenin geçtiği ortamı yaratırken bizlere gerçekçi doneler sunuyor. Mesela siyahımsı Amerikalılar bütün anlamıyla toplumun her alanında kabul görmüş değil, eşcinsellik büyük bir tabu ve rahat seviyesinin yüksekliği de pamuk ipliğine bağlı.
Öykümüzün merkezindeki isim, Baltimore’daki dar bir askeri üste temizlik görevlisi olan, dilsiz bir kadın: Rutin ve bıktırıcı hayatını bir engelli olarak sürdüren, fazla eksik kişinin iletişim kurabildiği, yalnız ve dışlanmış Elisa Esposito karakterini Sally Hawkins canlandırıyor. 41 yaşındaki İngiliz aktristin mucizevi oyunculuğu kesinlikle filmde en çok göze çarpan unsur. Hawkins, basmakalıp hayatında kendisini mutlu edecek fazla az şey olan bu kadını ve yalnızca işaret diliyle irtibat kurabilmesini oldukça başarılı ve etkileyici bir şekilde yansıtıyor. Hiç konuşmadan da derdini anlatabilen bir karaktere bürünerek yılın en kayda değer performanslarından birisine imza atıyor.
Yoğun gerçekçiliğin gerisinde öykü biraz da gerçeküstü detaylarla genişliyor. Bu noktada, toplum içinde anormal, dışlanmış, ucube, ötekileştirilmiş ve yabancı niteliklerde karakterlere olan sevgisi ve ilgisiyle ünlenen, hatta kendisini sıkça onlardan biri olarak görebilen Guillermo del Toro sahneye çıkıyor. Meşhur yönetmen, bir benzerine Kevin Costner’lı Waterworld (1995) filminde rastladığımız sözde insan sanki deniz canlısı bir karakteri devreye sokuyor. 23 yıl önceki filmdeki amfibik canlı, daha fazla insan görünümündeyken Del Toro bize çirkin ve zaman zaman da oldukça vahşi bir yaratık sunuyor. Doug Jones’un hayat verdiği amfibik adam, bu beklenmedik aşk hikayesinin diğer ayağını oluşturuyor.
Başrollerde iki aşığı oynayan ‘dilsiz’ Hawkins ve ‘çirkin’ Jones’un birer gürültüsüz karakterleri canlandırdığını söyleyebiliriz. Aralarında tek bir diyalog bile gerçekleşmiyor. Dikkat Çekici diliyle, ara sıra bakışlarıyla, yüz ifadeleriyle, dokunuşlarıyla ve buna aynı son derece kibar yöntemlerle iletişim kuruyorlar. The Shape of Water’ın aşk filmleri tarihinde kendisine özel bir yer edinmesini sağlayacak bu detayı hayata geçirdikleri için Hawkins ve Jones’un oyunculukları bir kez daha alkışı adalet ediyor.
Kişiye Özel görüşüme kadar ‘fena adam’ oyuncusu olmak için doğmuş olan Michael Shannon’dan bahsetmemek olmaz. Askeri üssün üstteki düzey yetkilisi Richard Strickland rolüyle karşımıza çıkan Shannon, filmde Sally Hawkins’in ardından oyunculuğu ile göz dolduran ikinci ad. Dönemin askeri uygulamalarının katılığı Strickland karakterinde beden buluyor ve ara sıra dikkat çekici tiksindirici detaylarıyla seyirciyi kendisinden nefret edilen şey ettirmeyi de kolaylıkla başarıyor.
Adeta konuşamayan bir ‘Amelie’ olan (2001’deki benzer adlı kült filme atıf yapılmıştır) Elisa Esposito karakterinin, yaşamak için suya ihtiyaç duyan bu çirkin yaratıkla kurduğu hissi bono, filmin az kalsın her anına damga vuran ‘suyun’ saflığında, karşılıksız, sevgi dolu, masalsı bir hikaye sunuyor izleyiciye. Dönemin şarkılarının ustaca kullanımı ve müzikler de övgüyü yargı ediyor, geçmişe yapılan bu yolculukta seyircinin kendisini masalın içindeymiş gibi hissetmesini sağlıyor.
Bir diğer övgü de filmin sinematografı Dan Laustsen’e gelmeli. Del Toro’nun yıllardır üzerinde çalıştığı filmi gerçekten baştan sona siyah beyaz sürüklemek istediği ama son anda bu karardan vazgeçtiği söyleniyor. İyi ancak bu kararı almış diyebilirsiniz, çünkü 1960’ların renk paleti ile görsel efektlerin güzelliği, izleyicileri rengarenk masalda sihirsel bir yolculuğa çıkarıyor.
Del Toro’nun daima yalnız hisseden insanoğlunun hayattaki kasıt arayışını açıklama edebilmek namına kendi üslubunca anlattığı bu masal, tamamen ‘realite’ arayanları düş kırıklığına uğratabilir. Salt ‘romantizm ve aşk’ beklentilerine girenleri de mutsuz edebilir. Kesintisiz bir akıcı anlatım ve sürükleyicilik laf konusu olsa da aksiyon-severleri tatmin edecek böylece sahne de değil. “Yeniden mi bir ‘Hoş ve Çirkin’ hikayesi, sıktı artık bu klişe” diye tepki gösterecek olanların da haklılık payları var. Açık Konuşmak Gerekirse 13 tane Oscar adaylığı elde ederek 90. Oscar Ödülleri adaylıklarına damga vuran filmin bunlardan hangilerini sahiden hak ettiği de tartışma konusu.
Kişisel Olarak Sally Hawkins’in mükemmel oyunculuğu, bu filmi sinema tarihine geçen kült yapımlar arasına sokmak için yeterli yok. Ancak sonu itibariyle yüzlerde tebessüm bırakan samimi bir aşk hikayesi olarak zihinlerde yer edineceği kesin.
10/7
Gökhan Öztürk
var meta = document.createElement('meta'); meta.name = "referrer"; meta.content = "no-referrer"; document.getElementsByTagName('head')[0].appendChild(meta); jwplayer.key="N8zhkmYvvRwOhz4aTGkySoEri4x+9pQwR7GHIQ=="; jwplayer("BotExtraPlayer5a8aca2f1a0a7").setup({ file: '//denizlihaberim.com/botExtraClient.php?action=getVideoSource&id=15550206', image: 'http://denizlihaberim.com/wp-content/uploads/2018/02/hakiki-ile-fantazinin-acikli-masali-the-shape-of-water-film-elestirisi.jpg', type: "video/mp4", primary: 'html5', width: '100%', height: '360px', abouttext: 'Botextra çoklu bot sistemi', aboutlink: 'http://botextra.com', });
Bu yazı ilk defa Hakiki ile fantazinin acıklı masalı: The Shape of Water Film Eleştirisi sitesinde yayınlanmıştır.
#Denizlihaber
0 notes
Text
Ersay Üner Tatlım Tatlım Şarkı Sözleri
http://www.sarkisozlerimiztr.com/ersay-uner-tatlim-tatlim-sarki-sozleri/
Ersay Üner Tatlım Tatlım Şarkı Sözleri
Ersay Üner – Tatlım Tatlım Soundtrack
Ersay Üner Tatlım Tatlım şarkı sözleri sizlerle. Ersay Üner’in, BKM Müzikle çıkardığı şarkısı “Tatlım Tatlım Soundtrack” sizlerle. Yılmaz Erdoğan’ın kaleme aldığı Tatlım Tatlım filmininde çalan müziği Ersay Üner yapmıştır. Güzel parça bugün yayınlandı ve biz de sıcağı sıcağına şarkının sözlerini ve müziğini sizler için düzenliyoruz. Tatlım Tatlım parçasının sözlerini ve müziğini yapan kişi Ersay Ünerdir. Aynı zamanda düzenlemeyi de Ersay Üner kendisi yapmıştır. Klibin yönetmen koltuğunda ise başarılı isimlerden Murat Joker vardır. Biz de bu güzel parçayı sizler için http://sarkisozlerimiztr.com farkıyla düzenliyoruz. Şarkı birçok alanda dinlenmeye başladı. Youtube da özellikle binlerce kişiye ulaştı. Anlaşılan o ki sinema filmiyle birlikte Ersay Üner’in yeni şarkısı da oldukça tutulacak.
Ersay Üner‘in yeni tekli çalışması olan Tatlım Tatlım çok kısa sürede geniş kitlelere yayıldı bile. Şarkı çıkar çıkmaz sizlerle buluşturduk. Ersay Üner’in sosyal medya hesaplarını merak edenler için sayfanın en altından sizler için paylaşıma açacağız. Böylece Ersay Üner hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler sosyal medya hesaplarına ulaşabilirler. Ayrıca yeni şarkısı Tatlım Tatlım içinde bilgi sahibi olmak isterseniz sosyal medya hesaplarından ulaşabilirsiniz. Bizi takip etmeye devam edin. En güncel şarkı sözleriyle karşınızda olmaya devam edeceğiz. Yorumlarınızı bekliyoruz. Müzikli günler dileriz.
Ersay Üner Tatlım Tatlım Şarkı Sözleri
Bitti Sanırım zor toplanırız bu defa Belki İyi gelecektir ikimize bu veda Oysa Ne hayaller kuruldu aşkla Kaç fırtına duruldu Her şey bir anda unutuldu mu Bu mu
Ah tatlım, tatlım tatlım Bak ne yaptın Yırtıp attın Sayfa sayfa dağıttın Yetmedi yaktın Haybeden bir gerçeküstü aşktın
Bitti Sanırım zor toplanırız bu defa Belki İyi gelecektir ikimize bu veda Oysa Ne hayaller kuruldu aşkla Kaç fırtına duruldu Her şey bir anda unutuldu mu Bu mu
Ah tatlım, tatlım tatlım Bak ne yaptın Yırtıp attın Sayfa sayfa dağıttın Yetmedi yaktın Haybeden bir gerçeküstü aşktın
Ersay Üner Tatlım Tatlım Dinle
youtube
Ersay Üner’in sosyal medya hesaplarına ulaşmak için aşağıdaki linki tıklamanız yeterlidir.
https://www.instagram.com/ersayuner/?hl=tr
https://www.facebook.com/ErsayUnerOfficial/?fref=ts
#Ersay Üner Tatlım Tatlım#Ersay Üner Tatlım Tatlım dinle#Ersay Üner Tatlım Tatlım Şarkı Sözleri#Ersay Üner Tatlım Tatlım Şarkı Sözü
0 notes
Text
Tatlım tatlım Film 2017
Tatlım tatlım Film 2017
Tatlım tatlım Film 2017
Yılmaz Erdoğan´ın yazıp yönettiğini ´Tatlım Tatlım filminin beklenen fragmanı yayınlandı. Usta isimler Yılmaz Erdoğan ve Demet Akbağ yıllar önce tiyatro sahnelerinde birlikte oynadıkları ´Haybeden Gerçeküstü Aşk´ın sinema salonlarına taşınan ´Tatlım Tatlım´ filminin fragmanı sinemaseverlerle buluştu
Tatlım tatlım Film 2017
Dört ayrı çift aynı partide tanışır ve aralarında…
View On WordPress
0 notes
Text
New Post has been published on Hd film izle
New Post has been published on http://kralinyeri.net/haybeden-gercekustu-ask-izle-full-yerli.html
Haybeden Gerçeküstü Aşk izle full yerli
Haybeden Gerçeküstü Aşk izle
Komedyen oyuncusu yılmaz vuralın kaleme aldıgı kitap sinema filmi olarak karşımıza çıkıyor. Haybeden Gerçeküstü Aşk full izle İki kişilik olan bu film bir erkek bir kadın arasında yaşananları anlatıyor.Bekleneninüstünde olan film gerçektende güzel bir konusu var.
NYılmaz Erdoğan’ın yazıp yönettiği ve Demet Akbağ’ın uzun yıllar tiyatroda kapalı gişe oynadıkları oyun artık beyaz perdeye taşınmıştır. Haybeden Gerçeküstü Aşk oyuncuları, Gupse Özay, Büşra Pekin, Aylin Kontente, Şebnem Bozoklu, Fatih Artman, Çağlar Çorumlu, Serkan Keskin ve Bülent Emrah Parlak filmde rol almaktadır.
Yılmaz Erdoğan: 4.11.1967 Hakkâri doğumludur. Yılmaz Erdoğan 1988 yılında Olacak O Kadar TV programıyla sanat hayatına başlamıştır. Bir Demet Tiyatro, Vizontele, Organize İşler, Neşeli Hayat, Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü? Bana Bir şeyler Oluyor, Kelebeğin Rüyası ve Haybeden Gerçeküstü Aşk gibi oyunları yazıp yönetip ve oynamıştır.
Demet Ak bağ: 23.12.1959 Denizli doğumlu olan başarılı oyuncu profesyonel olarak oyunculuk hayatına Gönül Ülkü Özcan- Gazanfer Özcan, Kent Oyuncuları, Hadi Çaman, Yeditepe Oyuncuları ve Orta Oyuncuları ile tiyatro hayatına başlamıştır. Başarılı oyuncu birçok sinema filminde ‘de başrol almıştır. Eyvah Eyvah, Neredesin Firuze, Tersine Dünya, Bir Demet Tiyatro, Vizontele, Sen Hiç Ateş Böceği Gördün Mü? Ve son olarak da Haybeden Gerçeküstü Aşk’ta rol almaktadır.
0 notes