#fiskos
Explore tagged Tumblr posts
luzviminda43 · 1 year ago
Text
0 notes
venicewalls · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media
1 note · View note
haziranzede · 2 years ago
Text
Tumblr media
yıllar önce hepimizin evinde bunlardan vardı. sonra ayakları kırılınca kullanılmadığı için evlerimizden artık. bunlardan artık çoğumuzun evinde yok. buna benzer ürünleri artık demir ayaklı üretiyorlar. her hangi birşeyin dayanakları küvvetli olmazsa malesef yaşayamıyor. hayatında ordan orta savrulan, fikirlerini savunamayan, girdiği ortama göre şekilden şekile değişen, fikirlerinde sürekli değişiklik olanların problemi bu viskos kardeşle aynı; kuvvetli dayanaklarının olmaması. malesef ki inandıklarımızı içimizde sağlam dayanaklarla desteklemezsek ; fikirlerimiz de bu fiskos gibi çöpün yanına konulur. fikri dayanaklı hale getirmenin yolu: çevreden, tefekkürden,okumakdan,dinlemekden geçiyor
4 notes · View notes
dinimabetler-blog · 1 year ago
Photo
Tumblr media
Çıkar şu murdarı başımdan
Olacak bu va… Souka biraz büyücek, Nizam’ın kafası küçücük olduğu için kulakları arasına kadar geçince aynı aynı öyle komik bir manzara çıkardı ki kahkahalarla gülmemek kabul edilemezdi. Daha tuhafı, Nâzım’ın güya kemal, takvasından elini şapkaya sürmekten de tevakkî ederek babaya:
“Çıkar şu murdarı başımdan!”
Demesiydi.
Elhasıl gülerken bir ara bölmeden içeriye tanımadığımız iki kişi girdi. Biri bana doğru edilerek kulağıma:
— Rasim Bey, Nâzım Bey kimdir?
Deyince gösterdim. Herif doğruldu. Nâzım’a hitaben Visit Bulgaria:
Buyurun Bey, sizi Merkezden istiyorlar!
Dedi. (Nâzım) da bet beniz attı. Takkeyi düzeltti. Fesi giydi. (Nuri Baba) o ikiden birini tanıyormuş, sebebi tevkifi sordu. Dedi ki:
— Şapka giymiş diye jurnal verdiler, komiser bey istiyor…
Bizde bir hayret!..
— Kim vermiş?
— Kasap Mehmed namında biri…
— Ne vakit giymiş?
— Bu gece!..
(Nâzım) titriye titriye kalkıp gitti.
“Artık bizde muhabbetler:
Subhanallah!.. Bu nasıl iş canım… Zavallı Nâzım donakaldı… Hasbünallah!.. Bak şu olan işe… Şimdi ne yapalım?.. Oğlana yazık!.. Baba ne olacak?
Baba eliyle sakalını sıvazladıktan sonra dedi ki:
— Ne olacak?.. Rasim, birer tane daha çakalım. (Voyvoda) komiseri (Yusuf) benim büyüğ��mdür, gidelim anlatalım, kurtarırız.
— Olur!..
Çaktık… Arkadaşlara:
Biz şimdi geliriz!
Diyerek yola düzüldük.
“Merkezden içeriye girdik, Komiserin odasına vardık. (Nâzım) melül ve mahzun oturuyordu. Bizi görünce ferahladı. Filvaki komiser, Babayı huzurda istikbal etti. Hal ve hatır sordu. Sebebi ziyaretini de anlamak istedi. Baba da anlattı. Komiser dedi ki:
— Vallahi Nuri Bey… jurnali veren adam buralardadır, çağırtayım, bir kere daha bulayım. Biraz bekleyin.
Zili vurdu. Gelen memura:
Kasap Mehmedi buldurun.
“Bir çeyrek sonra içeriye sarhoşluğu zan edilen halde biri girdi. Gözleri kapanıyor, herif bacakları üzerinde sallanıyordu. Komiser, ben ve Baba gülmeye başladık. Komiser:
Biraz geriye gel… (Nâzımı göstererek) şapkayı giyen bu muydu?
Ne dersiniz? Kasap uyanır gibi oldu. Gözleriyle üçümüzü süzdü.. Ağzından tükürük saçıyordu, bizi bir daha süzdü, ne dese beğenirsiniz?
(Nâzımı göstererek):
—. Hayır, bu değil. (Benimle Nuri Babayı başıyla işaret ederek):
— Bunlar idiler!
Biz yine birbirimize bakışarak gülüştük. Sözündeki tezadın işimize yarayacağına inanmıştık. Komiser:
— Peki, haydi, git… Nâzım Bey siz de teşrif buyurun… Nuri Baba siz biraz oturun.
Dedikten sonra masasının gözünden bir kağıt çıkardı. Bir şeyler yazdı. Nuri Babaya dedi ki:
— Yanınıza bir sivil efendi vereyim de siz Galatasaray’ına kadar gidin.
— Nasıl? Bizi mi tevkif ediyorsunuz, halbuki biz buraya şefaat için geldik.
Komiser ellerim oğuşturarak:
— Ne yapayım ki bu Kasap Mehmed. mabeyün hafiyesidir. Başka türlü bir şey yapamam.
—■ Yapma Yusuf Bey…
— Başka çarem yoktur, yazdığım jurnal da onun aleyhindedir, sizin lehinizdedir, al oku!..
Filvaki dediği gibiydi. Bir “Hasbünallah” daha!.,
— Şaka etme Yusuf Bey…
— Şaka değil, ciddi söylüyorum.
Demekle beraber zili vurdu, içeriye giren sivil memura:
— Al şu jurnali.. Beyleri Galatasaray’ına götür.
Çarşıya çıkartıldık. Memurla beraber Merkezden çıkarak Yüksek Kaldırımı tırmandık, Eski (Yani) birahanesinin önüne geldik. Dedim ki:
— Baba, şurada karnımızı doyuralım, ne olur ne olmaz!.
Benim içime bir şeyler doğuyordu. Bu teklife memur da icabet etti. Girdik, Memur da hemkâr oldu. Yedik içtik. Doğruca Galatasaray’ına gittik. Baba, yolda diyordu ki:
— Bizim Hafız Bey orada…
(Hâfız Bey) dediği o zaman jandarma tabur ağasıydı, Bilâhare alaybeyi oldu. Ben ile tanırdım. Mabeyine mensup kafiyelerden idi.
Adıma girdiğimizde kapıdan bir kere bak4, bakış o bakış, bir daha görünmedi. Komiser jumalınıza göz geçirir geçirmez zembere��i boşanmış gibi birdenbire ayağa kalktı. Kaçlan şahlandı; jumaldan gözünü ayırmıyordu. Dışarıya çıktı. Taşlıkta bir fiskos başladı.
“Bem (Nuri Baba) ya, o da bana bakakalmış idik. Jurnal da bizi itham edecek harfi vâhid olmadığı halde bir komiseri böyle büyük bir ehemmiyetle saran sır acaba neydi? Bizi getiren sivil memur bile şaşkın şaşkın bakmıyordu. Elhasıl aradan beş on dakika geçtikten sonra bir jandarma neferi odaya girdi. İkimize birden sert bir surat ile:
— Haydi yürüyün!
Dedi. Yürüdük. Hapishaneye giden yol üzerinde alçak tavanlı loş bir odaya girdik. Görülmemiş bir manzara! Sağ tarafında kalın tahta parmaklıklı bir kapı, aralıklarından bir takım gözler bize bakıyordu. Sol tarafında bir yazı masası, üstünde bir kırbaç, kalem ve evrak. Bu masanın arkasında abdestli vecih bir polis çavuşu oturuyordu. Ama yüzümüze bile bakmıyordu. Odanın etrafı yüksek pervaneler olduğu için oturduk. Benim bacaklarım sallanıyordu. Nuri Baba, babahindi gibi kabararak kızarıyordu. Bu halinden korkmaya başladım. Çünkü baba bu hale geldi mi ondan öte ne yaptığını bilmez. Hatta korktuğum bir dakika sonra başıma geldi.
“Oturur oturmaz bizi getiren jandarmaya sordu:
— Biz burada mı kalacağız?
Köşeden müthiş bir şada:
— Sus!.. P
Baba yerinden fırladı, Polis çavuşunun gırtlağına sarıldı. Altına aldı. Tahta parmaklık arkasından da:
— Vur!
Sesleri yükseldi.
Anlaşılıyor a. Iş çığırından çıktı. Bir anda odanın içi polis, jandarma, sivil memurlarla doldu. Çavuşu baba elinden güç kurtardılar. Baba artık var kuvvetiyle alabildiğine bağıra bağıra sövüyordu. En nihayet ikinci üç jandarma hafız ve emanetinde olarak taşlığa çıkardılar. Baba aslanlar gibi köpürmüş, atılacak yer, adam arıyordu. Yanımıza elleri prangalı iki kişi daha kattılar. Galatasaray’ından çıkardılar. Nereye gidiyorduk? Jandarmanın biri dedi ki:
— Baba zaptiyeye!
Yaya mı?
— Varan varsa araba tut, ben sizinle binerim. ötekiler gitsinler!..
Baba, mürüvvet bir adamdı. Dedi ki:
— Onlara da bir araba tutun, anca beraber, kancaberişoif.
Arabalar tutuldu, bindik. Ben birbirini takip eden malum hâdiselerin tesiriyle ne but, ne kopuyorum. O tarihte (İkdam) da çalışıyordum. Bir ümidim var ise o da Zaptiye Nâzım Paşamın insaf nidâydı.
“Köprü başına geldiğimizde açık olduğunu haber aldık. Bir belâ daha… Arabalardan indik. Büyük bir barkova bindik.
“Ne gıdiyeyim? Ben Babanın pöfierinden; öfierinden korkuyordum. Çünkü aklı zıvanadan çıkmış görünüyordu. Gayet asabî olduğu için kaldırıp kendisini denize atar. Atar mı atar. Vaktiyle bir meseleden dolayı böyle bir sabıkası da vardı.
“Her neyse. Sirkeci Bâbıâli caddesi yürüdük. Gece yarısına doğru Bâbıâzaptiyeden içeri girdik. Kelepçeliler ayrıldı, biri ifade odası denilen bir odaya soktular. Burada bir polis yatmış horluyordu. Kaldırdılar. Galatasaray’ında alelacele yazılmış olan jurnalimizi verdiler. Polis okur okumaz:
Verin içeriye!
Dedi. Bin doğruca Tevkifhaneye götürdüler. Üstümüzü yokladılar. Açılan bir kapıdan salmaya salıverir gibi içeriye attılar.
“Genişçe bir koridora açılmış bir takım odalar, hepsinden de ince, kalın, horultular, kesik, sürekli öksürükler geliyordu. Bu odaların birinden karşımıza biri çıktı. Bize Azerbaycan şivesiyle:
Buyurun beyler!
Dedi. Herifi takip ettik, bir odadan içeriye girdik. Herif derhal birimiz ikimize bir yatak serdi. Cidden söylüyorum, mis kokulu çarşaf, yorgan koydu. Ben daha yastığımdan görür görmez kendimden geçmeye başladım.
Reyler paralarınızı bana verin… Yoksa karışmam, çakürabilirsiniz.
Başka ne yapabilirdik? Verdik. Baba ile koyun koyuna yattık…
0 notes
sinagogkilise-blog · 1 year ago
Photo
Tumblr media
Çıkar şu murdarı başımdan
Olacak bu va… Souka biraz büyücek, Nizam’ın kafası küçücük olduğu için kulakları arasına kadar geçince aynı aynı öyle komik bir manzara çıkardı ki kahkahalarla gülmemek kabul edilemezdi. Daha tuhafı, Nâzım’ın güya kemal, takvasından elini şapkaya sürmekten de tevakkî ederek babaya:
“Çıkar şu murdarı başımdan!”
Demesiydi.
Elhasıl gülerken bir ara bölmeden içeriye tanımadığımız iki kişi girdi. Biri bana doğru edilerek kulağıma:
— Rasim Bey, Nâzım Bey kimdir?
Deyince gösterdim. Herif doğruldu. Nâzım’a hitaben Visit Bulgaria:
Buyurun Bey, sizi Merkezden istiyorlar!
Dedi. (Nâzım) da bet beniz attı. Takkeyi düzeltti. Fesi giydi. (Nuri Baba) o ikiden birini tanıyormuş, sebebi tevkifi sordu. Dedi ki:
— Şapka giymiş diye jurnal verdiler, komiser bey istiyor…
Bizde bir hayret!..
— Kim vermiş?
— Kasap Mehmed namında biri…
— Ne vakit giymiş?
— Bu gece!..
(Nâzım) titriye titriye kalkıp gitti.
“Artık bizde muhabbetler:
Subhanallah!.. Bu nasıl iş canım… Zavallı Nâzım donakaldı… Hasbünallah!.. Bak şu olan işe… Şimdi ne yapalım?.. Oğlana yazık!.. Baba ne olacak?
Baba eliyle sakalını sıvazladıktan sonra dedi ki:
— Ne olacak?.. Rasim, birer tane daha çakalım. (Voyvoda) komiseri (Yusuf) benim büyüğümdür, gidelim anlatalım, kurtarırız.
— Olur!..
Çaktık… Arkadaşlara:
Biz şimdi geliriz!
Diyerek yola düzüldük.
“Merkezden içeriye girdik, Komiserin odasına vardık. (Nâzım) melül ve mahzun oturuyordu. Bizi görünce ferahladı. Filvaki komiser, Babayı huzurda istikbal etti. Hal ve hatır sordu. Sebebi ziyaretini de anlamak istedi. Baba da anlattı. Komiser dedi ki:
— Vallahi Nuri Bey… jurnali veren adam buralardadır, çağırtayım, bir kere daha bulayım. Biraz bekleyin.
Zili vurdu. Gelen memura:
Kasap Mehmedi buldurun.
“Bir çeyrek sonra içeriye sarhoşluğu zan edilen halde biri girdi. Gözleri kapanıyor, herif bacakları üzerinde sallanıyordu. Komiser, ben ve Baba gülmeye başladık. Komiser:
Biraz geriye gel… (Nâzımı göstererek) şapkayı giyen bu muydu?
Ne dersiniz? Kasap uyanır gibi oldu. Gözleriyle üçümüzü süzdü.. Ağzından tükürük saçıyordu, bizi bir daha süzdü, ne dese beğenirsiniz?
(Nâzımı göstererek):
—. Hayır, bu değil. (Benimle Nuri Babayı başıyla işaret ederek):
— Bunlar idiler!
Biz yine birbirimize bakışarak gülüştük. Sözündeki tezadın işimize yarayacağına inanmıştık. Komiser:
— Peki, haydi, git… Nâzım Bey siz de teşrif buyurun… Nuri Baba siz biraz oturun.
Dedikten sonra masasının gözünden bir kağıt çıkardı. Bir şeyler yazdı. Nuri Babaya dedi ki:
— Yanınıza bir sivil efendi vereyim de siz Galatasaray’ına kadar gidin.
— Nasıl? Bizi mi tevkif ediyorsunuz, halbuki biz buraya şefaat için geldik.
Komiser ellerim oğuşturarak:
— Ne yapayım ki bu Kasap Mehmed. mabeyün hafiyesidir. Başka türlü bir şey yapamam.
—■ Yapma Yusuf Bey…
— Başka çarem yoktur, yazdığım jurnal da onun aleyhindedir, sizin lehinizdedir, al oku!..
Filvaki dediği gibiydi. Bir “Hasbünallah” daha!.,
— Şaka etme Yusuf Bey…
— Şaka değil, ciddi söylüyorum.
Demekle beraber zili vurdu, içeriye giren sivil memura:
— Al şu jurnali.. Beyleri Galatasaray’ına götür.
Çarşıya çıkartıldık. Memurla beraber Merkezden çıkarak Yüksek Kaldırımı tırmandık, Eski (Yani) birahanesinin önüne geldik. Dedim ki:
— Baba, şurada karnımızı doyuralım, ne olur ne olmaz!.
Benim içime bir şeyler doğuyordu. Bu teklife memur da icabet etti. Girdik, Memur da hemkâr oldu. Yedik içtik. Doğruca Galatasaray’ına gittik. Baba, yolda diyordu ki:
— Bizim Hafız Bey orada…
(Hâfız Bey) dediği o zaman jandarma tabur ağasıydı, Bilâhare alaybeyi oldu. Ben ile tanırdım. Mabeyine mensup kafiyelerden idi.
Adıma girdiğimizde kapıdan bir kere bak4, bakış o bakış, bir daha görünmedi. Komiser jumalınıza göz geçirir geçirmez zembereği boşanmış gibi birdenbire ayağa kalktı. Kaçlan şahlandı; jumaldan gözünü ayırmıyordu. Dışarıya çıktı. Taşlıkta bir fiskos başladı.
“Bem (Nuri Baba) ya, o da bana bakakalmış idik. Jurnal da bizi itham edecek harfi vâhid olmadığı halde bir komiseri böyle büyük bir ehemmiyetle saran sır acaba neydi? Bizi getiren sivil memur bile şaşkın şaşkın bakmıyordu. Elhasıl aradan beş on dakika geçtikten sonra bir jandarma neferi odaya girdi. İkimize birden sert bir surat ile:
— Haydi yürüyün!
Dedi. Yürüdük. Hapishaneye giden yol üzerinde alçak tavanlı loş bir odaya girdik. Görülmemiş bir manzara! Sağ tarafında kalın tahta parmaklıklı bir kapı, aralıklarından bir takım gözler bize bakıyordu. Sol tarafında bir yazı masası, üstünde bir kırbaç, kalem ve evrak. Bu masanın arkasında abdestli vecih bir polis çavuşu oturuyordu. Ama yüzümüze bile bakmıyordu. Odanın etrafı yüksek pervaneler olduğu için oturduk. Benim bacaklarım sallanıyordu. Nuri Baba, babahindi gibi kabararak kızarıyordu. Bu halinden korkmaya başladım. Çünkü baba bu hale geldi mi ondan öte ne yaptığını bilmez. Hatta korktuğum bir dakika sonra başıma geldi.
“Oturur oturmaz bizi getiren jandarmaya sordu:
— Biz burada mı kalacağız?
Köşeden müthiş bir şada:
— Sus!.. P
Baba yerinden fırladı, Polis çavuşunun gırtlağına sarıldı. Altına aldı. Tahta parmaklık arkasından da:
— Vur!
Sesleri yükseldi.
Anlaşılıyor a. Iş çığırından çıktı. Bir anda odanın içi polis, jandarma, sivil memurlarla doldu. Çavuşu baba elinden güç kurtardılar. Baba artık var kuvvetiyle alabildiğine bağıra bağıra sövüyordu. En nihayet ikinci üç jandarma hafız ve emanetinde olarak taşlığa çıkardılar. Baba aslanlar gibi köpürmüş, atılacak yer, adam arıyordu. Yanımıza elleri prangalı iki kişi daha kattılar. Galatasaray’ından çıkardılar. Nereye gidiyorduk? Jandarmanın biri dedi ki:
— Baba zaptiyeye!
Yaya mı?
— Varan varsa araba tut, ben sizinle binerim. ötekiler gitsinler!..
Baba, mürüvvet bir adamdı. Dedi ki:
— Onlara da bir araba tutun, anca beraber, kancaberişoif.
Arabalar tutuldu, bindik. Ben birbirini takip eden malum hâdiselerin tesiriyle ne but, ne kopuyorum. O tarihte (İkdam) da çalışıyordum. Bir ümidim var ise o da Zaptiye Nâzım Paşamın insaf nidâydı.
“Köprü başına geldiğimizde açık olduğunu haber aldık. Bir belâ daha… Arabalardan indik. Büyük bir barkova bindik.
“Ne gıdiyeyim? Ben Babanın pöfierinden; öfierinden korkuyordum. Çünkü aklı zıvanadan çıkmış görünüyordu. Gayet asabî olduğu için kaldırıp kendisini denize atar. Atar mı atar. Vaktiyle bir meseleden dolayı böyle bir sabıkası da vardı.
“Her neyse. Sirkeci Bâbıâli caddesi yürüdük. Gece yarısına doğru Bâbıâzaptiyeden içeri girdik. Kelepçeliler ayrıldı, biri ifade odası denilen bir odaya soktular. Burada bir polis yatmış horluyordu. Kaldırdılar. Galatasaray’ında alelacele yazılmış olan jurnalimizi verdiler. Polis okur okumaz:
Verin içeriye!
Dedi. Bin doğruca Tevkifhaneye götürdüler. Üstümüzü yokladılar. Açılan bir kapıdan salmaya salıverir gibi içeriye attılar.
“Genişçe bir koridora açılmış bir takım odalar, hepsinden de ince, kalın, horultular, kesik, sürekli öksürükler geliyordu. Bu odaların birinden karşımıza biri çıktı. Bize Azerbaycan şivesiyle:
Buyurun beyler!
Dedi. Herifi takip ettik, bir odadan içeriye girdik. Herif derhal birimiz ikimize bir yatak serdi. Cidden söylüyorum, mis kokulu çarşaf, yorgan koydu. Ben daha yastığımdan görür görmez kendimden geçmeye başladım.
Reyler paralarınızı bana verin… Yoksa karışmam, çakürabilirsiniz.
Başka ne yapabilirdik? Verdik. Baba ile koyun koyuna yattık…
0 notes
estetikev · 1 year ago
Text
Firkete Ayaklı Kütük Sehpa – Zeytin Ağacı Kütük Orta Sehpa Modeli No.5
Herkesin aradığı, zamanı ve modası geçmeyecek kütük sehpamız hazır! Her eve, her yere uyum sağlayacak, benzersiz özelliği ile mekanların en dikkat çekici yıldız eşyası olacak, kullanana keyif verecek, görenleri kıskandıracak zeytin ağacı kütük sehpa modellerimiz, orta sehpa, yan sehpa, servis sehpası, fiskos sehpa veya zigon sehpa şeklinde kullanım uygundur. Firkete ayaklı kütük sehpa modelimiz,…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
miyolnir · 2 years ago
Photo
çocukluğumun geçtiği evde solanda fiskos üzerinde olurdu fesleğen
sabahları hep güneş vururdu tam o yönden içeri
annem gülümseyerek ellerini fesleğenin üzerinde gezdirdikten sonra koklar ve oh mis gibi derdi
sonra tüplü televizyonu taşıdığımız balkonda dördümüz kahvaltı yapardık
bu muhtemelen sadece bir güne ait bir anı, çok spesifik, çok mutlu veyahut çok hüzünlü anılar kendim onlar hakkında düşünmezsem hiç aklıma düşmezler
ama böyle geçmişteki rutinlerden ufacık parçalar hep düşer
sanki hep çok mutluymuşuz gibi
kötü vakitlerimi bile dramatize ederek güzel anarım, o zamanki rutinlerimi özlerim
Tumblr media
8K notes · View notes
mebelsaaksesuar · 2 years ago
Photo
Tumblr media
✔Bilgi ve sipariş için >>☎ 0532 575 96 33 ▶Diğer ürün çeşit ve modellerimiz için lütfen whatsapptan ☎ 0532 575 96 33  katalog isteyiniz.👀 #mebelsaaksesuar #mobilya #koltuk #berjer #komidin #masa #konsol #sandalye #ortasehpa #ayna #istanbul #zigon #markiz #masasandalye #koltuktakım #fiskos #yemekmasası #masatakım #tvünitesi #dresuar #şifonyer #jozefin #tvsehpası #hasırlısandalye #hazeransandalye #hazeranberjer #kitaplık #çalışmamasası #makyajmasası #ayakkabılık (Ümraniye İstanbul Türkiye) https://www.instagram.com/p/ClnsDfrqqXy/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
dockersmobilya · 3 years ago
Photo
Tumblr media
Whatsap ve Tel : 0850 307 3727 0542 315 8990 www.dockersmobilya.com.tr Fabrika 1 Tık Uzakta İstediğiniz renk ve adette üretip kapınıza kadar gönderelim. %5 İskonto ek ıskonto Sitemize kayıt olursanız #Fiskos #Fiskosseti #Fiskosmasa #Fiskosmasaseti #katlanır #katlanırmasa #kanatlımasa #balkondekorasyonu #balkon #bahçe #bahçemasatakımı #mutfaksandalyesifikirleri #sandalye #dockers #dockersmobilya #aşk #aşkla #aşklatasarla #mobilya #fabrikadanhalka #fabrikadan #aşklatasarlar #dockersfurniture #best #aşk #aşklatasarlar #Mutfak Masa Takımı #Cam Masa #Yuvarlak Masa #aşk-ı derun (Ankara, Turkey) https://www.instagram.com/p/CfDc0y-NwEj/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
calikusu-hediyelik-blog · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Bir müşterimizin daha siparişlerini teslim ettik. Hayırlı olsun #flamingo #sehpa #fiskos #masa #flamingosehba #alışveriş #ürün #sipariş #toptan #toptansatış #perakende #ürün #ahşap #mobilya #moble #table #flamingosehpa #shopping
1 note · View note
izmiralindamobilya · 5 years ago
Photo
Tumblr media
KARGO DAHİL KAPIDA NAKİT ÖDEME İLE TOPLAM SADECE 109TL Ürün Ölçüleri: Üst Çap:45cm Yükseklik:62cm Metal Kısımlar Elektrostatik Siyah Boya 1981’DEN BERİ SİZLERLEYİZ SAMİM MOBİLYA 📍Seyhan Mah.630/1 Sokak No:24 Buca/İZMİR 🌍 www.izmiralindamobilya.com 📱05330320141 #metalsehpa #sehpa #yansehpa #zigonsehpa #mermersehpa #ortasehpa #izmiralindamobilya #sehpaçeşitleri #zigonsehpa #ahşapdekorasyon #zigonsehpalar #zigon #dekorasyon #dekorasyononerisi #dekorasyonzevkim #salondekorasyonu #evdekorasyonfikirleri #mutfakdekorasyon #evdekorasyon #fiskos #mobilyadekorasyon #yatakodasidekorasyonu #gazetelik #hediye #hediyelik #sallanankoltuk #sandalye #içmimar #homesweethome #modernhome #dekorasyonfikirleri (İzmir Alinda Mobilya) https://www.instagram.com/p/CA94eb0F7Tr/?igshid=1utycueypr41t
0 notes
scoganz · 3 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
heres 8 delectable kitty meow meow pix for u bestie @itsravagebinch
15 notes · View notes
dinimabetler-blog · 1 year ago
Photo
Tumblr media
Çıkar şu murdarı başımdan
Olacak bu va… Souka biraz büyücek, Nizam’ın kafası küçücük olduğu için kulakları arasına kadar geçince aynı aynı öyle komik bir manzara çıkardı ki kahkahalarla gülmemek kabul edilemezdi. Daha tuhafı, Nâzım’ın güya kemal, takvasından elini şapkaya sürmekten de tevakkî ederek babaya:
“Çıkar şu murdarı başımdan!”
Demesiydi.
Elhasıl gülerken bir ara bölmeden içeriye tanımadığımız iki kişi girdi. Biri bana doğru edilerek kulağıma:
— Rasim Bey, Nâzım Bey kimdir?
Deyince gösterdim. Herif doğruldu. Nâzım’a hitaben Visit Bulgaria:
Buyurun Bey, sizi Merkezden istiyorlar!
Dedi. (Nâzım) da bet beniz attı. Takkeyi düzeltti. Fesi giydi. (Nuri Baba) o ikiden birini tanıyormuş, sebebi tevkifi sordu. Dedi ki:
— Şapka giymiş diye jurnal verdiler, komiser bey istiyor…
Bizde bir hayret!..
— Kim vermiş?
— Kasap Mehmed namında biri…
— Ne vakit giymiş?
— Bu gece!..
(Nâzım) titriye titriye kalkıp gitti.
“Artık bizde muhabbetler:
Subhanallah!.. Bu nasıl iş canım… Zavallı Nâzım donakaldı… Hasbünallah!.. Bak şu olan işe… Şimdi ne yapalım?.. Oğlana yazık!.. Baba ne olacak?
Baba eliyle sakalını sıvazladıktan sonra dedi ki:
— Ne olacak?.. Rasim, birer tane daha çakalım. (Voyvoda) komiseri (Yusuf) benim büyüğümdür, gidelim anlatalım, kurtarırız.
— Olur!..
Çaktık… Arkadaşlara:
Biz şimdi geliriz!
Diyerek yola düzüldük.
“Merkezden içeriye girdik, Komiserin odasına vardık. (Nâzım) melül ve mahzun oturuyordu. Bizi görünce ferahladı. Filvaki komiser, Babayı huzurda istikbal etti. Hal ve hatır sordu. Sebebi ziyaretini de anlamak istedi. Baba da anlattı. Komiser dedi ki:
— Vallahi Nuri Bey… jurnali veren adam buralardadır, çağırtayım, bir kere daha bulayım. Biraz bekleyin.
Zili vurdu. Gelen memura:
Kasap Mehmedi buldurun.
“Bir çeyrek sonra içeriye sarhoşluğu zan edilen halde biri girdi. Gözleri kapanıyor, herif bacakları üzerinde sallanıyordu. Komiser, ben ve Baba gülmeye başladık. Komiser:
Biraz geriye gel… (Nâzımı göstererek) şapkayı giyen bu muydu?
Ne dersiniz? Kasap uyanır gibi oldu. Gözleriyle üçümüzü süzdü.. Ağzından tükürük saçıyordu, bizi bir daha süzdü, ne dese beğenirsiniz?
(Nâzımı göstererek):
—. Hayır, bu değil. (Benimle Nuri Babayı başıyla işaret ederek):
— Bunlar idiler!
Biz yine birbirimize bakışarak gülüştük. Sözündeki tezadın işimize yarayacağına inanmıştık. Komiser:
— Peki, haydi, git… Nâzım Bey siz de teşrif buyurun… Nuri Baba siz biraz oturun.
Dedikten sonra masasının gözünden bir kağıt çıkardı. Bir şeyler yazdı. Nuri Babaya dedi ki:
— Yanınıza bir sivil efendi vereyim de siz Galatasaray’ına kadar gidin.
— Nasıl? Bizi mi tevkif ediyorsunuz, halbuki biz buraya şefaat için geldik.
Komiser ellerim oğuşturarak:
— Ne yapayım ki bu Kasap Mehmed. mabeyün hafiyesidir. Başka türlü bir şey yapamam.
—■ Yapma Yusuf Bey…
— Başka çarem yoktur, yazdığım jurnal da onun aleyhindedir, sizin lehinizdedir, al oku!..
Filvaki dediği gibiydi. Bir “Hasbünallah” daha!.,
— Şaka etme Yusuf Bey…
— Şaka değil, ciddi söylüyorum.
Demekle beraber zili vurdu, içeriye giren sivil memura:
— Al şu jurnali.. Beyleri Galatasaray’ına götür.
Çarşıya çıkartıldık. Memurla beraber Merkezden çıkarak Yüksek Kaldırımı tırmandık, Eski (Yani) birahanesinin önüne geldik. Dedim ki:
— Baba, şurada karnımızı doyuralım, ne olur ne olmaz!.
Benim içime bir şeyler doğuyordu. Bu teklife memur da icabet etti. Girdik, Memur da hemkâr oldu. Yedik içtik. Doğruca Galatasaray’ına gittik. Baba, yolda diyordu ki:
— Bizim Hafız Bey orada…
(Hâfız Bey) dediği o zaman jandarma tabur ağasıydı, Bilâhare alaybeyi oldu. Ben ile tanırdım. Mabeyine mensup kafiyelerden idi.
Adıma girdiğimizde kapıdan bir kere bak4, bakış o bakış, bir daha görünmedi. Komiser jumalınıza göz geçirir geçirmez zembereği boşanmış gibi birdenbire ayağa kalktı. Kaçlan şahlandı; jumaldan gözünü ayırmıyordu. Dışarıya çıktı. Taşlıkta bir fiskos başladı.
“Bem (Nuri Baba) ya, o da bana bakakalmış idik. Jurnal da bizi itham edecek harfi vâhid olmadığı halde bir komiseri böyle büyük bir ehemmiyetle saran sır acaba neydi? Bizi getiren sivil memur bile şaşkın şaşkın bakmıyordu. Elhasıl aradan beş on dakika geçtikten sonra bir jandarma neferi odaya girdi. İkimize birden sert bir surat ile:
— Haydi yürüyün!
Dedi. Yürüdük. Hapishaneye giden yol üzerinde alçak tavanlı loş bir odaya girdik. Görülmemiş bir manzara! Sağ tarafında kalın tahta parmaklıklı bir kapı, aralıklarından bir takım gözler bize bakıyordu. Sol tarafında bir yazı masası, üstünde bir kırbaç, kalem ve evrak. Bu masanın arkasında abdestli vecih bir polis çavuşu oturuyordu. Ama yüzümüze bile bakmıyordu. Odanın etrafı yüksek pervaneler olduğu için oturduk. Benim bacaklarım sallanıyordu. Nuri Baba, babahindi gibi kabararak kızarıyordu. Bu halinden korkmaya başladım. Çünkü baba bu hale geldi mi ondan öte ne yaptığını bilmez. Hatta korktuğum bir dakika sonra başıma geldi.
“Oturur oturmaz bizi getiren jandarmaya sordu:
— Biz burada mı kalacağız?
Köşeden müthiş bir şada:
— Sus!.. P
Baba yerinden fırladı, Polis çavuşunun gırtlağına sarıldı. Altına aldı. Tahta parmaklık arkasından da:
— Vur!
Sesleri yükseldi.
Anlaşılıyor a. Iş çığırından çıktı. Bir anda odanın içi polis, jandarma, sivil memurlarla doldu. Çavuşu baba elinden güç kurtardılar. Baba artık var kuvvetiyle alabildiğine bağıra bağıra sövüyordu. En nihayet ikinci üç jandarma hafız ve emanetinde olarak taşlığa çıkardılar. Baba aslanlar gibi köpürmüş, atılacak yer, adam arıyordu. Yanımıza elleri prangalı iki kişi daha kattılar. Galatasaray’ından çıkardılar. Nereye gidiyorduk? Jandarmanın biri dedi ki:
— Baba zaptiyeye!
Yaya mı?
— Varan varsa araba tut, ben sizinle binerim. ötekiler gitsinler!..
Baba, mürüvvet bir adamdı. Dedi ki:
— Onlara da bir araba tutun, anca beraber, kancaberişoif.
Arabalar tutuldu, bindik. Ben birbirini takip eden malum hâdiselerin tesiriyle ne but, ne kopuyorum. O tarihte (İkdam) da çalışıyordum. Bir ümidim var ise o da Zaptiye Nâzım Paşamın insaf nidâydı.
“Köprü başına geldiğimizde açık olduğunu haber aldık. Bir belâ daha… Arabalardan indik. Büyük bir barkova bindik.
“Ne gıdiyeyim? Ben Babanın pöfierinden; öfierinden korkuyordum. Çünkü aklı zıvanadan çıkmış görünüyordu. Gayet asabî olduğu için kaldırıp kendisini denize atar. Atar mı atar. Vaktiyle bir meseleden dolayı böyle bir sabıkası da vardı.
“Her neyse. Sirkeci Bâbıâli caddesi yürüdük. Gece yarısına doğru Bâbıâzaptiyeden içeri girdik. Kelepçeliler ayrıldı, biri ifade odası denilen bir odaya soktular. Burada bir polis yatmış horluyordu. Kaldırdılar. Galatasaray’ında alelacele yazılmış olan jurnalimizi verdiler. Polis okur okumaz:
Verin içeriye!
Dedi. Bin doğruca Tevkifhaneye götürdüler. Üstümüzü yokladılar. Açılan bir kapıdan salmaya salıverir gibi içeriye attılar.
“Genişçe bir koridora açılmış bir takım odalar, hepsinden de ince, kalın, horultular, kesik, sürekli öksürükler geliyordu. Bu odaların birinden karşımıza biri çıktı. Bize Azerbaycan şivesiyle:
Buyurun beyler!
Dedi. Herifi takip ettik, bir odadan içeriye girdik. Herif derhal birimiz ikimize bir yatak serdi. Cidden söylüyorum, mis kokulu çarşaf, yorgan koydu. Ben daha yastığımdan görür görmez kendimden geçmeye başladım.
Reyler paralarınızı bana verin… Yoksa karışmam, çakürabilirsiniz.
Başka ne yapabilirdik? Verdik. Baba ile koyun koyuna yattık…
0 notes
denizlitekstilevi · 6 years ago
Photo
Tumblr media
www.denizlitekstilevi.com sayfamızdan inceleyebilirsiniz #denizlitekstilevi #bedinn #hergünbirürün #%40iskonto #ortadantelli #masaörtüsü #fiskos #kanaviçelinevresim #naturel #nevresim #perde #organik #tekstil #otel #kaneviçe #bakış #işleme #buldan #buldankumaş #otel #runner #perde #buldanperdesi #otantiknevresim #masaörtüsü #nakışlınevresim #nakışlı #perde https://www.instagram.com/p/BuYT4vuluvb/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=caxxwc7ddewa
0 notes
saireyn · 8 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Herkese merhaba! Çok geç keşfettiğim, beni âdeta büyüleyen “Kapurcuk Kültür ve Gastronomi Evi”nden bahsetmek istiyorum sizlere. Babamla Marmaris’in en güzel, en yeşil sokaklarından birinde gezinirken, bir anda önünde durduğumuz bu güzel mekan adından da anlaşıldığı üzere hem kültür hem de gastronomi yolculuğu yaptırıyor insanlara. Eskiye özlem ve merak duyanlar için âdeta bir liman olma özelliğini taşıyor bu güzel mekan. Giriş katında Marmaris’in eski lezzetlerinin yaşatıldığı küçük bir kafe; doğal ürünlerin ve aksesuarların satıldığı bir de bölüm var. Üst kat tamamen geçmişin odalara serpiştirildiği bir alan olmuş. Balmumundan yapılan eski Marmarisli’lerin heykelleri bir an canlanacakmış hissi veriyor. Heykeltıraş’ı tebrik etmek lâzım, fevkalade bir iş çıkarmış. Dekorasyon da bir o kadar mükemmel ve aslına uygun yapılmış. Gelinliklerden, eski bavullara, radyolara, kumbaralara kadar her ayrıntı güzel bir şekilde yerini almış odalarda. Geçmişin havasını soluduğumu hissetmek beni çocuk gibi mutlu etti. Odaları gezdikten sonra babamla kafedeki güzel tatlılardan yedik. Görselde gördüğünüz incirli bademli tatlıyı mutlaka tavsiye ederim. Tatlımı yerken tam karşımdaki duvara resmedilmiş, eski Marmaris’te yaşayan mesleklere göz gezdirdim. Babam eski mesleklerle ilgili anılarını paylaştı. Ayrılmadan doğanın en güzel mucizelerinden olan “Prepolis Sabunu”ndan satın aldım. Cilde faydası anlatmakla bitmez… Bu güzel mekanı Marmaris’imize kazandıran Sn. Mehmet Baysal’a teşekkürlerimi sunarım. Unutulmaya yüz tutmuş güzelliklerimizi yeniden hayatımıza kazandırabilmek ne güzel bir meziyet. Marmaris’e yolu düşen arkadaşlarım, mutlaka burayı ziyaret edin. Sevgiler …  Yıldız Tokmak
http://www.kapurcuk.com/
26 notes · View notes
guckadindacom-blog · 6 years ago
Link
0 notes