#filmli fotoğraf
Explore tagged Tumblr posts
Photo
#analog photography#nature#bee#arı#doğa#çiçek#flower#film is not dead#film ölmedi#üstüne fotoşopluyorum#öğreniyorum aslında#ne var yani#biraz daha güzel olabilirdi#çok sönük kaldı#neyse başka fotoğraflara inşallah#fotoğraf#analog fotoğraf#filmli fotoğraf#praktica l
4 notes
·
View notes
Text
Fotoğraf makinalarının filmli olduğu zamanlar daha çok kaliteli yıllardı...
13 notes
·
View notes
Text
evden kalın uçlu nokia sarj aleti çıkıyor, eski kasetler çıkıyor, walkman, filmli fotoğraf makinesi....dolabı açınca 1995 e ışınlaniyosunuz
29 notes
·
View notes
Text
bir de çok saçma bir bilgi olacak ama okuldaki iibf a binasında çok güzel bir fotoğraf var. aslında çok normal bir fotoğraf olabilir ama çok seviyorum. nedenini anlamadığım bir şekilde aşırı iyi ve keyifli hissettiriyor bana. bir kere filmli fotoğraf makinemle çekmeye çalışmışım ama çok rezil bir şekilde çekmişim fhjkglg o yüzden bunu da paylaşamayacağım. yolu binaya düşen o fotoğrafa baksın demek isterdim ama bir sürü fotoğraf var hangisi olduğunu nereden bileceksiniz :( eğer binaya giderseniz haber verin ben sizi götüreyim??
4 notes
·
View notes
Photo
80’li yılların sonunda 90’lı yılların başındayken, ilk yaz okulu programımızı Londra’da gerçekleştirmiştik. Bu dönem programlarımıza katılmış eskinin öğrencileri, şimdilerin biricik velileri olan öğrencilerimiz çok net hatırlayacaktır. O zaman internet yok, cep telefonu yok, sosyal medya yok, YouTube yok, video kamera da yok (ki kayıtlara 1997 yılında başladık hala o videolar arşivimizde durur) sadece 36 ve 24 poz alabilen negatif filmli klasik fotoğraf makineleri var (Kabus gibi). İngilizce dersinden sonra Londra’nın kült eğlence merkezi Trocadero’ya koşardık. Burada 6 katlı Sega World vardı. Akıllı cep telefonların olmadığı, video oyunlarının ilkel PC’lerde ya da jetonlu stantlarda oynandığı dönemlerden söz ediyoruz. 5 kat yukarı çıktığımızda karşımıza bir zamanlar uzay istasyonu gibi dizayn edilmiş, şeffaf yürüyen merdivenlerle bol ışıklı ilginç bir yere ulaştırdık. Dijital oyun devi Sega'nın düzenlediği Sega World iki-üç sene varlığını burada sürdürdü. 7 Eylül 1996 yılında büyük umutlarla açılan bu mega eğlence merkezi ne yazık ki kapılarını kapattı ve yerini eski kiracısı Fun Land'a bıraktı. Fun Land bir süre Trocadero'nun ilk üç katında varlığını başarıyla sürdürdü ancak gelişen mobil ve oyun teknolojisine daha fazla dayanamadı. Devamı www.londranewyork.com/londra-tanitim/ Piccadilly Circus Hepsi ve daha fazlası bu yıl yaz okullarımızda 👉 LondraNewYork.com #piccadillycircus #london #piccadilly #londonlife #photography #england #visitlondon #soho #travel #leicestersquare #thisislondon #coventgarden #city #centrallondon #londoneye #regentstreet #westminster #buckinghampalace #towerbridge #trafalgarsquare #londoncity #unitedkingdom #underground #mayfair #bigben #londonunderground #londonphotography #londra #oxfordstreet (at Piccadilly Circus) https://www.instagram.com/p/Clehru_NGJd/?igshid=NGJjMDIxMWI=
#piccadillycircus#london#piccadilly#londonlife#photography#england#visitlondon#soho#travel#leicestersquare#thisislondon#coventgarden#city#centrallondon#londoneye#regentstreet#westminster#buckinghampalace#towerbridge#trafalgarsquare#londoncity#unitedkingdom#underground#mayfair#bigben#londonunderground#londonphotography#londra#oxfordstreet
0 notes
Text
Retro...
İşte yine bir retro örneği. Leica benzeri filmli fotoğraf makinası fantezisi..
Bir tatile çıktınız, bir fuardasınız. Sadece fotoğraf çekmek için en değerlilerinden telefonunuzu yanınızda taşıyorsunuz. unutma, kaybetme riskiniz var.
Elinizdeki telefonlar inceliğinde bir kamera elinizdeki telefondan olma riskini baya bir azaltır. Ayrıca geçmişi hatırlatan retro detayları ile bu makina hoşunuza gitmedi mi :)
https://www.yankodesign.com/2022/08/23/this-leica-inspired-camera-is-a-minimal-eco-friendly-device-with-an-old-school-charm/
0 notes
Video
Bursa'da Bir Düğün Hikayesi Mine + Hakkı Bursa Düğün Teaser from Serhat Serkan Guzelsoy SSG Team on Vimeo.
Ben Kimim? * * * Fotoğrafçı Serhat Serkan Güzelsoy Biyografi * * * ”20.09.1982 Ankara Doğumlu ve Halen Bekar ” * * * Sınırlı sayıda fotoğrafların çekildiği 2000 li yılların başında filmli bir fotoğraf makinesi ile başladı fotoğraf yaşantım. O sıralar dijital fotoğrafçılık Türkiye’de yeni yeni talep görmeye başlamıştı. Üstelik pahalı bir tercihti. İnternet üzerinden yeni teknolojiler için sürekli araştırma yapıyor, portre fotoğrafçılığında daha fazla ne öğrenebilirim diye çabalıyordum. Fakat bu teknolojilere ilk etapta ulaşmak hem maddi yönden hem de zaman bakımından mümkün değildi. 2007 yılında kardeşim Serhat Güzelsoy‘un bir dijital fotoğraf makinesi almasıyla tüm bildiklerim gitti ve yerine inanılmaz keyifli, heyecanlı ve birçok kareyi aynı anda yakaladığım anlar geldi. Verileri web-sitelerine yüklüyor ve çoğunun birinci seçildiği sonuçlar alıyorduk. Portre fotoğrafçılığının yanında kardeşim Serhat Güzelsoy ile Türkiye genelindeki modifiyeli araçların fotoğraflarını çekip ‘’TR Tunning, Tunning Türkiye’’ başta olmak üzere bir buçuk milyon tirajlı dergilerin kapak sayfalarına koyuyorduk. * * * * * * * * * * * * * * * El birliği ile başarıya ulaşmaya başladığımız günlerde, 16 Ağustos 2009’da kardeşim “Serhat Güzelsoy” u elim bir trafik kazası sonucunda kaybettim. Yaşadığım derin acımı ve kazadan sonra kenara savrulan Serhat’ın fotoğraf makinesi sırtlayıp büyüdüğüm topraklardan İstanbul’a gelmeye karar verdim. Canımın parçası kardeşim Serhat’ın emanetine iyi bakacak, O’nu anılarla her an yaşatacaktım. Dindirmesi zor bu sızıyı tolere edebilmenin tek yolu, bir ömür onun makinesini taşımak, onun gözlerinden en güzel fotoğrafları çekmek, onun parmaklarından deklanşöre basmaktı. Serhat’ın yarım kalan hayallerini hayata geçirmek için Dış Mekân Düğün Konsept çekim çalışmalarına başladım. Hem İnternetten işime yarayacak bilgilere ulaşıyor, hem farklı makinelerin modellerini araştırıyor, hem de fotoğraf programlarını yükleyip üzerlerinde çalışıyordum. Fakat bu iş sadece teknik kısımdan ibaret değildir. * * * * * * * * * * * * * * * Sosyal ilişkilerinizin de çok kuvvetli olması gerekir. Fotoğrafçılıkta usta olan profesyonellere ulaşmak için koşturmaya başladım. Bir çok üst düzey fotoğrafçı ile tanıştım. Onların destekleri ile, bilinen fotoğrafçıların bazı çekimlerine katıldım. Su gibi akan zamana ayak uydurabilmek için, gece gündüz hiç bıkmadan yenilikler peşinde koştum. Artık fotoğrafçılığı bir meslek olarak yapabilecek seviyede kendimi yetiştirmiş ve referans göstereceğim işlere imza atmıştım. Konsept düğün çekimleri ile alışılmışın dışında, bilindik karelerden uzak, özgün tasarımlarla binlerce farklı kare çektim. Coşkuyu resmetmek zordur! Mutluluğu da… Çektiğim fotoğraflara baktığımda konseptin dışında fotoğraflarını çektiğim dostlarımın gülüşlerinin canlılığı, coşkularının sesini gördüm. Dostlarım diyorum çünkü fotoğraflarını çektiğim her çiftle müthiş dostluklar kurmaya başladım. Artık her şehirde bir evim var. Devamı için lütfen buraya tıkla serhatserkanguzelsoy.com/biyografi/ * * * * * * * * * * * * * * * * Evlilik hazırlığı yapan gelin ve damatların en güzel gününe kendi gözünden bakarak onlara harika düğün video çalışması ve düğün fotoğraf çalışması teslime den Profesyonel İstanbul düğün fotoğrafçısı * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * SOSYA MEDYA HESAPLARIM * * * * * * Instagram ► instagram.com/serhatserkanguzelsoy Facebook ► facebook.com/serhatserkanguzelsoy Web ► serhatserkanguzelsoy.com WhatsApp ► +90 506 225 85 67 * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
2 notes
·
View notes
Note
Bebekliğine ait video var mı çok merak ediyorum nlibglcjöbhl
fotoğraf bile yok dogru duzgun, tam dijital kameralara gecme donemine denk gelmisim ve ailem de fotolari saklamayi arsivlemeyi bilmedikleri icin kaybolmus/silinmisler hep... bu kameralardan once filmli kameralar vardi gidip cikartiyorlarmis filmler dolunca
1 note
·
View note
Text
Analog Hevesi
Tekrardan herkese merhabalar, daha önceki tanışma yazımda analog fotoğrafçılık ile ilgili yazacağımı belirtmiştim. Yazacağım birkaç şey var ve sırası ile tecrübe edindiğim süreçleri aktarmak istediğim için öncelikle benim için “heves” olarak başladığı kısımdan itibaren anlatacağım.
Tanıştığım birinin instagram profilinde birkaç fotoğraf gördükten sonra tagler arasında #analogphotography şeklinde olanı gördüm ve fotoğrafları incelediğim sırada tam olarak benim sevdiğim şekilde olduklarını gördüm. Benim sevdiğim şekil tanımı biraz havada kaldı öncelikle bunu biraz açmam gerek farkındayım: zaman zaman grenli, soluk renkli ve lekeli fotoğrafları seviyorum. Elbette bu tanım yeterli değil ancak şimdilik detaylı bir tanım yapmaktan öte konuya odaklanmak istediğim için devam ediyorum. Kendisi ile konuştum hangi makineyi kullandığını öğrendim makinesinin fiyatını öğrendim. 300 lira civarında fiyatı olan bir makine kullanıyordu ve bana çok fazla geldi kendi kendime dedim ki en azından sevdiğim fotoğrafların nasıl çekildiğini öğrenmiş oldum. Her şey bu şekilde başladı...
Hangi Analog Makineyi Almalıyım?
Aradan zaman geçtikçe ben de kendi makinemi almalıyım diye düşünüyordum. Param olmadığı için boş boş internette hangi makine daha iyidir diye araştırma yapıyordum kendi kendime. Hatta önerilen makinelerden aklımda kalanları özet geçecek olursam liste şu şekilde olur:
Canon A-1 (Mükemmel)
Canon AE-1 (Mükemmele En Yakın)
Zenit 122 (Zenit İçerisinde Önerilebileceklerden)
Zenit 12XP (Zenit İçerisinde Önerilebileceklerden)
Bu arada bunlar makineler ile ilgili aklımda kalanlar, çok daha fazla öneri ve çok daha fazla bilgi mevcut ben sadece özet geçmek istedim aklımda kalanları.
Sonuç olarak makineler ile ilgili araştırma yapıp genel bir bilgi edindim ancak hangi makinenin piyasası ne kadardır bunu tam anlamı ile öğrenemedim çünkü bu konuda ikinci el satış siteleri bana çok güvenilir gelmiyordu. Genelde satıcılar “antika” sıfatı ile uçuk fiyatlara satıyorlardı. Hayyam’da sormayı da istemiyordum çok pahalı fiyat alıp hevesimin kaçmasını istemiyordum. Ben de Letgo indirdim ve bakınmaya başladım. Çok uzun bir süre Letgo’dan makine baktım.
Kelepir bir şeyler düşürmeye çalıştım uzun süre çünkü bütçem kısıtlıydı. Sonra internette okuduğum bir yazı üzerine slr almaktan vazgeçerek filmli makinelerin biraz daha evlerimize girenleri olan plastik gövdeli harici lensi bulunmayan makinelere yöneldim. Çok ucuza buldum birkaç tane gerçekten ama içime sinmedi yine slr olan modellere yöneldim.
Bu arayış önceden de belirtmiş olduğum gibi çok uzun sürdü, eğer aynı şeyleri yaşarsanız pes etmemenizi diliyorum. Pes etmeyin çünkü neden pes etmemeniz gerektiğini sonraki yazımda açıklayacağım. Bu yazı tahmin ettiğimden çok uzun olduğu için burada bitiriyorum, okuyan herkese çok teşekkürler.
1 note
·
View note
Audio
“Bir gülüşün var, insan güzellikleri hatırlar Baktığın yere ayrı, bastığın yere ayrı hayran İki çizgi var, insan güldüğünü hatırlar Ve bak nasıl durdu her şeyi yıkan rüzgar “
Çocukluk fotoğraflarına bakmayı çok severim. hem kendimin hem sevdiklerimin. o anda neler var, o anda neler hissediyordu. gülüşünü, o anki duygularını yakalarım, büyümüş halinde benzerlik kurduğum nereler var. ne demiş Murathan Mungan: “ ne zaman birini sevsem, çocukluk fotoğrafını görmek isterim.” o hesap benimkisi. bu fotoğrafa defalarca bakmama rağmen sanki bu kez ilk defa bakıyorum. yüksek ihtimal 1989 senesi. Annemle babamın evi. henüz ayrılmamışlar. fotoğrafa baktıkça detaylarını gördükçe mutlu oluyorum. masada üç tabak. tabaklarda ne olduğu umurumda değil. beni mutlu edecek bir yemek mi o zamanları o kadar hatırlamıyorum. önemli değil. bu bir yemek çeşidinin mutluluğu değil olsa şimdi bilirim. beni şimdi mutlu eden şey üç tabak görmek, onların içinde şimdi hiç sevmediğim kereviz yemeği dahi olsa o, şu anda bile mutlu ediyor beni. arkada “nil ipek - koşu yolu” çalıyor. bu aşk şarkısıydı değil mi? artık değil. aynı bu fotoğrafa daha önce baktığımda murat’ın bu bakışını kaçırdığım gibi babamınkini kaçırdığım, annemin fotoğraf çektiği bu değerli anı kaçırdığım gibi bu şarkıyı da hiç böyle dinlememişim. yanıma alıyorum o iki yaşında gülücük şaçan murat’ı. şarkıdaki gibi bir yer yatağına yatıyoruz. ben senin 31 sene sonraki halinim. merhaba. senin soracak çok şeyin var biliyorum hiçbirinin önemi yok. çünkü 31 sene sonra sana içim eriyor. gülüşüne içim eriyor. o zaman telefon yok böyle bir sürü art arda fotoğraf çekip güzelini sakladığın, beğenmediğini sildiğin. filmli makineler hep. muhtemelen bir kerede çekti annem bu fotoğrafı. ölümsüzleştirmek istedi mutlu anını. nasıl böyle içten gülerek poz veriyormuşum ben. gülsene bir daha. bahsetsene nasıl mutluyuz. annemle babamın olduğu o sofrada babam gözlerimin içine bakıyor, annem heyecanla bu sahneyi, çok da özenle hazırlanmamış bu sofradaki anımızı, zamanın ötesine taşıyor. bahsetsene nasıl mutluyuz o anda biz öyle. bastığın her yere hayran, anın keyfini çıkarmana hayran. içim eriyor. içim. içimde bir yerlerde olduğundan mı dersin? şimdi sen soracaksın bana neler değişti hayatında? gülemiyor muyum ben bu yaşlarda. yok öyle değil korkma. ben halledeceğim bu mevzuları. sen boş ver. ben halledeceğim. senden güç bulacağım da halledeceğim hem de. o kadar gerçeksin ki. bak ne diyor şarkı da “göğsüm evin senin”. kalbimin tam ortasındasın. inan bana. “omzum da senin evin” murat. güven bana. “Bir yer yatağında çocuğuz bir anda, omzun evim benim Duvara değer ışık, uyanmadık hala, göğsüm evin senin “
fotoğrafların arasında tahminen ilkokul ikiye giderken teyzeme yazdığım kartpostalı buluyorum. yazımın çirkinliğinden ilkokul iki olduğunu tahmin ediyorum ama yazım hala çirkin. o yüzden tahmini. 1995 senesi falan yani. yazmayı sökmüşüm tamam. duygularımı ifade edebiliyorum. annem babam ayrılmış, ayrılalı bir süre olmuş, babamı görmeyeli iki sene falan.
kartpostalı görür görmez, gördüğü kartpostallardaki bebeklerin ağlamasına duygulanıp üzülen murat nerede diye sordum. onların ağlamasına üzülen murat’a neler oldu.
ta ki birinin empati yapmak için o duyguları yaşamış olması gerçeğini öğrenene kadar. nelere üzüldün sen murat? neler göz yaşı olarak dökülemedi içinden de sen kartpostalla empati yapacak hale geldin? bir bağlantısı var mıydı bir önceki fotoğrafla?
gerçekleri fark etmek için o sahte kabukları soyacağım tek tek. soğanın kabuklarını soyar gibi. bunları ben sana yapıştırdım. iyi, kötü sen ayrımını yapmaya gerek duymazken ben yaptım da yapıştırdım sana onları. yürürken adımları hayatın ritminden çıktım, kararsız ellerimi ceplerime sakladım. sen beni görünce büyüdüm sandın. senden sonra bir boşluk hissiyle baş başa kaldım.
kartpostala göz yaşı döken murata ne yapardın diye soruyor terapistim. diyorum ki sarılayım ama sarılmak çare değil. Bi şeyler yapmalıyım. annemle konuşayim bak bu murat üzülüyor bir şeylere görün bu çocuğu. Eksik bi şeyleri, hayal kırıklığını, üzüntüsünü nasıl yaşıyor. Görememişsiniz. Görün! öfkeyle. Öfke de kaçma, kaçınma gibi üzülmekten, hayal kırıklığından sonra gelen duygu değil mi? Bebeklere ağlayan murat bunu mu öğretti az önce bana. öfkem böyle geçiyor sonra. sonra can alıcı soru geliyor. o çocuğun neye ihtiyacı var? iyi, kötü, fikirle akılla üretilmiş bir çözüm değil. Acısını, üzüntüsünü paylaşmaya, bağ kurmaya, tam da buradan anlaşılmaya ihtiyacı var. sadece ilk hissettiğim şeye ihtiyacı var. sarılmaya ihtiyacı var. ilk hissettiğin şeye dön murat. orada gülen bu çocuk var. aklından kalbine dön.
şimdi ellerimi cebime saklamayacağım, şimdi sadece sana sarılacağım. biz bizeyiz ve güvendeyiz. Sonra birlikte sarılacağız sevdiğimiz şeylere. sadece uyanmadık hala. uyanacağız. kasım sonu / 2020 / ankara
0 notes
Photo
Ben çocukken annem dijital bir kamera aldı. Gittiğimiz tatil köylerinde her yeri çekerdim. Sanırım gerçekten çok uzun süredir fotoğrafa ilgim var.
Fakat bunun altında yatan ve beni kendine bağlayan felsefeyi daha çok yeni özümsüyorum. Bir kare fotoğraf çekmek demek; akıp giden bu zaman nehrinde bir anı yakalayıp asla bırakmamak demektir. Onu sonsuza dek kaybetmeden önce bir parça koparmaktır ondan.
Renkler insanın hissettiği şeyler ile ilgili çok büyük fikir sahibi yapar bizi, belki de bu yüzden ben asla siyah beyaz çekemiyorum.
Bu fotoğraf ise hayatımdaki ilk analog filmli fotoğraf makinem ile çektiğim fotoğraflardan birisi.
Günümüzde ‘’ters ışık’’ terimini çok kullanıyoruz. Ben bu fotoğrafı çekerken büyük ihtimalle fazla ışıktan filmi yakacağımı düşündüm. Ama o ana bir şans vermek zorundaydım. İyi ki yapmışım. Belki bu aptal kameralar olmasa bu fotoğrafın eski İstanbul’a ait olduğunu hayal edebilirdim. Kendimi ait hissettiğim zamanlara...
0 notes
Photo
Üniversitedeyken kompartıman kapatıp, filmli makinelerle bol bol fotoğraf çektiğimiz; gündüz yola çıkıp 5.5 süren yolculuk sonunda akşam karanlığında varabildiğimiz Edirne yolculukları unutulmaz... Şimdi o trenlerin yerinde, bekleyen ama hiçbir yere gidemeyen trenler var. Gitse de varabilir mi, bi ihmal yüzünden devrilir mi bilinmez... . . #sirkecigarı #travel #travelphotography #istanbul #gar #trengarı #ig_turkey #instatravel #fotografvakti #gununkaresi #kadrajturkiye #objektifimden #kadrajimdan #aniyakala #zamanidurdur #fotografsevenler #instaturkey #colorsofturkey #travel #photooftoday #instapic #gununfotografi (Sirkeci Garı) https://www.instagram.com/p/B2EjqGfg-Ux/?igshid=1lwlqdq4rerky
#sirkecigarı#travel#travelphotography#istanbul#gar#trengarı#ig_turkey#instatravel#fotografvakti#gununkaresi#kadrajturkiye#objektifimden#kadrajimdan#aniyakala#zamanidurdur#fotografsevenler#instaturkey#colorsofturkey#photooftoday#instapic#gununfotografi
0 notes
Photo
Nikon Nikomat 35mm Filmli Fotoğraf Makinesi. Nikon Nikkor-H 50mm 1:2 Lens. | 750TL | oraetc #vintage #retro #love #eski #eskici #eskiesya #antik #antika #antique #alışveriş #alisveris #followme #turkey #istanbul #kadıköy #moda #takip #old #obje #midcentury #design #ikinciel #klasik #classic #fiyat #dekorasyon #popart #koleksiyon #fotoğrafmakinesi (at Ora Etc.) https://www.instagram.com/p/B1ozDW0gdFj/?igshid=1h7u9pgy3g76h
#vintage#retro#love#eski#eskici#eskiesya#antik#antika#antique#alışveriş#alisveris#followme#turkey#istanbul#kadıköy#moda#takip#old#obje#midcentury#design#ikinciel#klasik#classic#fiyat#dekorasyon#popart#koleksiyon#fotoğrafmakinesi
1 note
·
View note
Text
Let’s Dance
“Dünya’ya yeni gelmiş bir insan ilk olarak evrenin üç boyutlu olduğunu algılar ve onu keşfe çıkar. Üç boyutlu evrende keşfettiği her yeni şeyin, her zaman aşağı yukarı yerli yerinde duracağını, olduğu gibi, olması gerektiği gibi devam edeceğini zanneder. Ancak bir süre sonra evreninde ufak değişimlerin meydana geldiğini fark etmeye başlayacaktır. Bu belli belirsiz değişimler sonucu üç boyutlu olduğunu düşündüğü evrenindeki kimi ayrıntılarda farklılaşmalar meydana gelmiştir. Bu şekilde dördüncü boyutla yani zamanla tanışan insan; bu ayrıntılardaki değişimlerin üst üste binerek git gide daha büyük değişimler meydana getirmiş olduğunu fark eder. Dördüncü boyutta yol aldıkça, durdurulması mümkün olmayan bu devinimin kendisinde ve çevresinde yol açtığı sonuçları şaşkınlıkla izler. İşte bu değişimlerden oluşan dördüncü boyut, minik farkların üst üste binmesiyle oluşan yüksek, yüce uçurumları andırır. Zaman geçtikçe, geçmiş ile şimdiki zaman arasındaki bu uçurum artık baş döndürücü olmaya başlar. Hatta zamanın inatçı akışkanlığı sonucu şimdiki zamanın varlığı da sorgulanır hale gelir ve Herakleitos’un dediği gibi her şeyin bir değişimden ibaret olduğu zihinde kanıtlanır…”
Can Sarıçoban; 6. solo sergisi “Let’s Dance”te direk dansındaki devinimi, koreografilerin değişerek devam edişini, yarattığı hipnotik ve baş döndürücü etkiyi postmodern öğeler vasıtasıyla kullanarak dördüncü boyut ile aramızdaki ilişkiye atıfta bulunuyor. Dansın farklı anlarından oluşan üç farklı kareyi üst üste bindirerek oluşturduğu çalışmalarında, her bir eserdeki farklı katmanlar için hem tarihi geçmiş filmli analog fotoğraf makinesi hem de dijital fotoğraf makinesinden yararlanıyor. Ortaya çıkan çok biçimli yapılar, zamanın yarattığı rastlantısal deformasyon sürecini dolayısıyla bir tür yapıbozumu gösterirken aynı zamanda bu antiformların yarattığı karmaşa belirsizlik sürecini destekliyor
0 notes
Text
dün gece düşümde dünyamızdan ne kadar uzakta olduğunu bilmediğim bir yıldızdaydım. dünyamızla uzaklığından söz ediyorum çünkü bir orijin bir sabit aradığımdan. eğer bir başlangıç söz konusu değilse düpedüz yitmiş harcanmış gerçek manada “fırlatılmış atılmış” olmaz mıyız?
neyse işte bilinmezdeki o yıldızdaydım. etrafımda benden başkaları da vardı ama kim olduklarına neye benzediklerine dair bir şey söyleyemeyeceğim. çevremde aşina olduğum bir renk vardı. filmli makinelerle fotoğraf çekildiği vakit güneş yüzünden bazı fotoğraflarda kırmızı ve aydınlık bir sarının hakim olduğu hatalı fotoğraflar ortaya çıkar ya hah işte çevremdeki renkler çoğunlukla bu şekildeydi. ve çevremde bir toz fırtınası vardı, buna rağmen beraberimdekiler tuttukları uzunca kumaşlarla yüzlerini sakınıyor ilerlemeye çalışıyorlardı.
pek çok rüyamda olduğu gibi ve şimdilik hatırladığım kadarıyla bu rüyada da öylesine ürkmüş ince ve kırılmış hissediyordum ki... arayışlarımı sayesinde manipüle edebildiğim tanıdığım bildiğim evimizden/dünyamızdan öyle uzaktaydım ki gerçeğin karşısında çırılçıplaktım. uydurduğumuz tüm değerlerimiz üzerinden bir yardım bekleyemezdim. acıma bekleyemezdim. vahşi hayvanlar gibi öfkeyle gördüğüm bildiğim her şeye saldırsam elime bir şey geçmezdi. çığlık atsam bağırsam durmamacasına koşsam yine elime hiçbir şey geçmezdi.
0 notes
Photo
Eskiden okullarda her öğrencinin not defterlerinde kullanılmak üzere vesikalık fotoğrafları çekilirdi. Her yıl okula bir fotoğrafçı gelir boş bir sınıfta kara tahtanın üstüne kırmızı bir fon asar sırayla bütün öğrencilerin gözlerine flaş patlatırdı. 5. Sınıftayken yine geldi fotoğrafçı. Boş sınıfın önünde sırada bekliyorum. Bitse de gitsek diye düşünürken sıra bana geldi. Geçtim kırmızı fonun önüne. Ben daha hazırlanmadan çat diye çekiverdi. Tabi o zaman filmli makinalar kullanılıyordu nasıl çıktığımı bilmiyorum. Bir hafta sonra teneffüse çıkmak üzereyken öğretmenim yanına çağırdı acayip bir ses tonuyla. Yine ne yaptım diye düşünerek yanına gittim. Mehmet Kaya otoriter ve sinirli bir öğretmendi. Gerçi kendi öğrencilerine karşı hep çok iyiydi. Öğretmenler odasında vesikalık fotoğraflarımızı kesip not defterine yapıştırmış. Benim o baygın gözlerle çıktığım fotoğrafı görmüş. “Evladım sen daha önce hiç fotoğraf çektirmedin mi? Bu ne hal, ben şimdi bu fotoğrafı nasıl yapıştırayım defterime. Sor anana babana başka fotoğrafın varsa onu getir yoksa git Foto Bayburt’a yeniden çektir.* Fotoğrafı görünce içimden fotoğrafçıya küfretmiştim. Zaten güzel sayılmazdım bu halimle hilkat garibesine dönmüştüm. O kadar sinirlenmiştim ki yeniden fotoğraf çektirmeyi düşünmedim. (Aslında bir daha hiç fotoğraf çektirmeyi düşünmüyordum) Bu mevzuyu ne anneme ne de babama anlatmadım. Bütün bir yıl o fotoğraf not defterinde adıma ayrılan sayfada durdu.
Sonraki yıl ortaokula başlamıştım. Yine not defterlerinde kullanılacak fotoğraflar için aynı merasimden geçtik. Geçen seneki durum tekrarlanmasın diye fotoğrafçıyı uyardım. Ben hazırım dediğimde çekmesini istedim. O bitti diyene kadar gözlerimi kırpmadım. Sonuç bu Bu seferde patlak gözlü bir hilkat garibesi olarak çıkmıştım.
Bu fotoğrafı sene sonunda babamın dosyaları arasında bulmuştum.* Ben çirkin çıkmıştım ama bütün sınıf arkadaşlarımın fotoğraflarına sahip olmuştum. Hoş altındaki isim kaymalarına hala gülüyorum…
* Babam bizim okulda öğretmendi. *Foto Bayburt Nurtepe’deki tek fotoğraf stüdyosuydu.
1HBZeSVAH����8�
0 notes