#filizkıran
Explore tagged Tumblr posts
gundemarsivi · 6 months ago
Text
Tumblr media
“herkes ölüyor” kitabı üzerinden Mehmet Mahzun Doğan’a Mektup
✍🏻 Güven Tunç
https://www.gundemarsivi.com/herkes-oluyor-kitabi-uzerinden-mehmet-mahzun-dogana-mektup/
“herkes ölüyor” kitabı üzerinden Mehmet Mahzun Doğan arkadaşıma mektubumdur.
Sevgili arkadaşım,
Şiirleri okumaya başlar başlamaz daha; ‘Ne kadar erken tanıdık ölümü,’ diye düşündüm. Hem de her çeşidinden… Dededen, neneden, sıralısından, sırasızından… Ama en çok da sırasızlarından.
Çocukluğumuzun sırasız ve cellat eliyle kıyılmış Deniz’lerden gelmişti ilk ölümün jilet kesiği acısı.
“koşar bir afişten savrulmuş
benim sesim kurumaz bağlasalar çözerim
söylerim aşkı
bir küçük özlem
durmaz
büyütürüm ama bu sabah
nereye koymalı böyle bir sabahı”
Bir zamanlar onlar abilerin, ablalarındır, sonra sen büyür yaşlanırsın onlar gencecik yaşar içinde.
‘Deniz’ dersin, kuşağının sırasız gitmiş, kaç delikanlısının ismi çiçekler gibi açar kalbinde. O kuşaktan kimi söylersen aynı bahçe içinde Deniz’ler de açar tüm aydınlığıyla.
Hey Denizler Denizler.
Hey Deryalar Denizler.
Bizim gençliğimiz de, sırasız gitmeler tarihi biraz.
“Hep peşimizde bir avcı
Keskin nişancı, hedefi sektirmiyor.”
Ömrümüz kelebek ömrü, yalnızlığımız bir ömür. Hayat bir koca telaş. Bir hızlı koşu, soluklanmadan…
Ve bir de genç ölümlü insanlar coğrafyası…
“Ey pervazları okşayan güneş
elbet okudum dudak kıpırtılarını
‘Bu son olsun!’
deyişini. Yoruldum çok.”
Şimdi biz yaşlandık savaşlar çoğaldı. Savaşlar çoğaldı bebeler gidiyor sapır sapır.
“Herkes ölüyor… Herkes ölüyor…
Yaşam dediğin bir dil sürçmesi
Kelebeklere sor söylerler belki”
Ölüm bize koymasın da kime koysun? Ölümü vedalaşılamamış, yüzleşilememiş, yaşanamamış, kederli, karanlık bir son bir sonsuz gidiş gibi yaşamaktır ağır gelen bize. Böyle yaşatıldık çünkü. Ne yapsak boş sanki. Ne teselli umsak boş, kalbimize…
Herkes ölüyor Mahzun. Herkes ölür…
1982 yılından, Nitelik’ten: Kıvılcım’a, Asi’ye, Murat’a, sana ve bana baksak yeter. Ne çok can uğurlamışızdır canımızdan.
“En sessiz yolculukmuşum
Maltepe’den Karşıyaka’ya”
Maltepe’den, Kocatepe’den gitmişliğimiz çok Karşıyaka’ya. Şimdi mezarlıklar da çoğaldı. Biz azaldık, mezarlıklar çoğaldı.
Ne benim haberim var, Asi’nin kardeşinden ne senin, “Ferfecir” şiirine konu olan yedi gençten birinin, gencecik ölmüş bir arkadaşımın kızı olduğundan.
Ne filizkıran ne heveskıran ne umutkıran ne sevdakıran fırtınaları koptu ömrümüzde…
“Nereye koymalı böyle bir sabahı”
Ah nereye koymalı gece gelen telefonları?
Ah! Bilmem ki nereye koymalı?
“Kitap bitmek üzere
El kaldırdı şiirler:
Ölüm temasında buluşmasaydık keşke!”
Keşke! Keşke arkadaşım; Ama bize kalan, sözcüklerimize bulaşan o… O koyu karanlık gidiş. Yazmasak olmaz.
Yaralıyız. Yaralı doğanlar diyarındanız belki.
Yaralı şifacılarız aynı zamanda.
Yaraya şiir basmasını yaraya kor basmasını yaraya şarkı basmasını da bilerek doğuyoruz sanki.
“Çiğdem bilir
gül bilir
Ruhi
Su bilir! “
Mahsus Mahal Türküsü var ya hani? Sen de bağlama ile çok güzel çalıp çok güzel söylüyorsun. Bir paylaşımından izledim, dinledim seni. Ruhi Su diyor ya,
“Ölürem ölürem gardaş
Aklım sendedir.”
Kalanın aklı gidende olduğu gibi kalan, gidenin aklının da kalanda kaldığını biliyor. Ne ağır yük. Yükümüz…
Umudumuz olmasa da inadımız var. Ölüm varsa çaremiz var. Yürüyüp geçip gittiğimiz bir hayattan bir zamandan bir dünyadan, daha iyi geçmek daha iyi gitmek.
Eskisi kadar hevesimiz kalmasa da…
Ölüme rağmen değil ölümle birlikte…
Nice şiire, şarkıya, dosta…
Kelebeklerle başladık Kelebeklerle bitireyim.
Hani diyorum, inadımızdan , yaptıklarımızdan bir, küçücük bir şey, bir rengarenk kelebek oluşur bir gün belki…. O minik kelebek bir kanatcık çırpar… Bir rüzgar olur. Büyük bir rüzgar olur. Temizler tüm kirleri.
Ustamızın dediği, yeni romanın sonuna eklediğim gibi…
“Sen bakma havanın durgunluğuna
Derya dediğin uyur uyur uyanır.”
Bu kitaptaki dizelerinden de birini buldum öykülerimden birinin başlığına, izninle.
Kal sevgiyle.
Güven Tunç
0 notes
ildeniztufanboy · 3 years ago
Text
Sevemediğimiz, sevmeyi beceremediğimiz, sevip de erken yorulduğumuz için, daima alacaklı duruyordur aşk ve ihtilalci duygular.
Gidemediğimiz, gitmeleri beceremediğimiz için, derin hatıralarımıza, buğulu camlara, kapı eşiklerine, öpüşürken çektirdiğimiz fotoğraflarımıza güceniktir ayrılıklar.
"Ayrılıkların da bir sonu olmalı" sesi gelir derinliklerden…
Aşk çağırmaz mı, ayrıldıkları halde duygularını filizkıran fırtınalarına karşı koruyanları? Aşkı, ayrılıklardan uzak yaşamak mümkün değildir; budur belki de aşkı daha anlamlı kılan tuhaf kamaşma.
Ayrılıkları, aşkla yaşamayı bir başka türlü paylaşmalı belki de…
Ruhumuzu, bedenlerimizi ve içimizi burgaçlayan, karın boşluklarımızda tarifsiz hançerler dolaştıran ağrıları nasıl hafifletebiliriz? Nasıl söz geçirebiliriz, içimizde durmadan dağılan ve bozulan harflere, işaretlere?
Belki de hepsini yakmalı! Kokusunu yitirmiş iğde ağaçlarıyla…
youtube
0 notes
yoklugun-guncesi · 5 years ago
Text
Tumblr media
gün doğmadan başladı filizkıran fırtınası
evler yemen türküsü
sokaklar seferberlik
öyle bir gariplik ki
öyle bir tedirginlik...!
H. Hüseyin Korkmazgil
13 notes · View notes
yorgunherakles · 3 years ago
Quote
sanki gülerken vurulmuştuk sanki akşamdık sanki bir savaş ertesiydi durup yaslandığımız
hasan hüseyin korkmazgil - ağlasun ayşafağı
100 notes · View notes
emelhamko · 5 years ago
Photo
Tumblr media
20 MAYIS PAZARTESİ: Engir Kıran / Mayıs Yedisi. Engir; asma filizlerine verilen addır, dolayısıyla Engirkıran ve Filizkıran fırtınaları arasında adlandırılışları dışında bir fark yoktur. Bağlarda ilkbaharda filiz açma, uç alma, obur alma gibi asmayı güçlendirici ve sert rüzgârların yol açacağı kırılmaları önlemek amacıylq bazı budamalar yapılır. Bundan daha geç budamalar faydadan çok zarara yol açacaktır. Bugün bağlarda filizlerin ucu alınırken çapalama da yapılır. Deniz kenarlarındaysa bir başka ritüelin heyecanı vardır. Mayıs Yedisi. Bir #deniz #su bayramı olan #mayısyedisi bereket ve arınma günüdür. İnsanlar ve hayvanlar suların arındırıcı gücünden yararlanmak için denizlere ya da akarsulara girerler. Bazı yerlerde dilekler tutulup dereler taşlanır. Bugün kayıklata, teknelere binip yedi dalga su aşmak da arınmak, yenilenmek içindir. #20mayıs #2019 #pazartesi #monday #engirkıran #mayısyedisi #asma #filiz #filizkıran #bağlar #ilkbahar #rüzgar #ruzgar #rüzgâr #istanbul #doğadefteri #doğadefteri2019 (Istanbul Province) https://www.instagram.com/p/BxsViHnhCL1/?igshid=170rsbp9nj32f
0 notes
almanyalilar · 4 years ago
Text
Toplumcu-gerçekçi şiirin önemli temsilcilerinden: Hasan Hüseyin Korkmazgil
Toplumcu-gerçekçi şiirin önemli temsilcilerinden: Hasan Hüseyin Korkmazgil
İSTANBUL (AA) – FATİH TÜRKYILMAZ – Şair, yazar ve gazeteci Hasan Hüseyin Korkmazgil’ın vefatının ardından 37 yıl geçti. Toplumcu-gerçekçi şiirin önemli temsilcilerinden olan Korkmazgil, demir yolu işçisi Şükrü Bey ile Gülşan Hanım’ın oğlu olarak Sivas’ın Gürün ilçesinde 4 Mart 1927’de doğdu. İlkokulu memleketinde bitirdikten sonra yatılı olarak önce Niğde Ortaokulu’na, daha sonra Adana Erkek…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
simurguvercinka · 3 years ago
Text
ATEŞİN VE GÜNEŞİN ÇOCUKLARI – 5
Bazikan güzelleri nerde yatar şimdi Göğüsleri tomurcuk – bakışları gül Kikan ve Zivan güzelleri nerde İsfahan’dan Fars diyarına beş bin aile Kırıla kırıla sürülürken Azad’ın zulmünde Azud al-Davla’dan gelen “azad” sözü Özgürlüğe nasıl dönüştü senin dilinde İhanetler gezinirken dört bir yanında Ne de güzel girmişin yaşamın koluna Zigurratsız yaşamadın diye bir tek gün Tüm kavimler “zikurti” demişlerdi adına Oysa baş koydun binlerce yıl sonra Hiç görmediğin tek bir allah yoluna Ah o peş peşe gelen kasırgalar Beyler – krallar – peygamberler ve tanrılar Kılıçlarla biçilen nevruz çiçekleri Ve nal sesleriyle susturulan çığlıklar Araplar – Oğuzlar Ve atlarını çiçekle yemleyen Moğollar Her kasırgadan sonra yeniden Yeniden çizildi tufanlar içinde sınırlar Ne oğlaklar oynaştı pınar başlarında Ne de ses verdi sabah şenliği kuşlar Her kasırgadan bir havar kaldı geriye Bir de dağlarda filizlenen isyanlar Yani geçmişi gününe taşıyanlar Ve gününü yarılara doğru koşturanlar Yedi başlı nehrin yirmi göz pınarından Gözyaşı değil Kan çanaklarından çöl kuraklığıydı akan Toprak sarsılıp dururken tüm yurtlarında Çiçek ölüleriydi atların ayaklarına dolanan Açmadan solan Çoğalmadan kuruyan çiçek ölüleri Ve kılıçtan geçirilmiş aşklardı Her kasırgadan sonra yüreklerde savrulan Upuzun saçlı bir sevgiliydi toprak Dağlardan sımsıcak denizlere doğru Sonsuz bir ufkun rüzgarıyla uzanan Ve toprağın göğsünde nehirler Ki en güzel imgeleri sevişerek doğuran Kimdi peki bir tohum için tutuşup yanan Çağlayıp akan Toprağın yüreğinde topraksız kalan Bir nice yurt içinde yurtsuz olan kim Sancılar kıvrandı yağmursuz kıraçlarda Sığınağa dönüştü Cudi’nin yürek delikleri Ne yollar kaldı dostan dosta ulaşan Ne dosta sırt veren görkemli dağlar Yedi baş bile bir başta birleşmeden Din ve mezhep karanlıkları uğruna Kanla boğuldu yedi başta bütün aşklar Bağdat’ta derisi yüzüldü bir şairin Tebriz’de başı kesildi bir diğerinin Sivas illerinde hala Pir Sultan ağlar Ah o destan destan ölümsüzleşen canlar Kim vermişti onlara güzelliklerini Zekeriya sevişmeli bir gece Meryem mi Aylı ve çok Ayşeli bir gece Muhammet mi Ali mi – Hasan mı – Hüseyin mi yoksa Hani nerede Ahvazlar – Suburlar – Cafarlar Ve binlerce yıl sonraki Mazlumlar nerede Ellerin koynunda kalmış senin Başın suları ölüm akan bir derede Ey nevruz çiçeklerince çoğalan ülke Filizkıran fırtınalarıyla dağılan ülke Bir yalanı karanlıkta mum gibi Karanlıkta yırtılsın diye yakan ülke Reisler ve şahlar komutasında Işık adına kendi güneşini karartan ülke Mervani diye yirmi kentli bir devlettin Mervan’ın zulmüyle dostlar inlettin Gittin bir münkire gönül verdin Bir halife sözüyle kendini hançerledin Oysa nehirlerindeki her köpüğü ayrı ayrı Yanıp sönen dudaklarından öpebilirdin Kendi insanların adına kendi toprağını Suların ışıltılı bilinciyle sevebilirdin Sessizce geçebilirdin çığ salan dağlardan Sımsıcak halklar denizine varabilirdin Varmadın ateşin ve güneşin çocuğu varmadın Aradığın ışığı ateşten ve güneşten sormadın Ahvaz’da duymuştun ihanetin ilk sesini Kendi çocuğun tarafından öldürülüşünü Ki adına Hazarmard denirdi Ateşin ve güneşin yurtlarında İki yüzlülüğün vıcık vıcık bir simgesiydi Bir yüzüyle Yakub Bir yüzüyle Habis Çirkefin şiire bulaşmış bir imgesiydi Ya o başı bulutlarda reisler ve şahlar Bazen geceden – bazen gündüzden yana Rüzgarda toz diliyle savrulup durdular Nehir kıyılarında susuzluğu Çöl ortasında kuraklığı sordular Gördükler her düşü ya bir şeyhe Ya da yaşam yorgunu bir pir’e yordular Gök gürültüsü bile çıldırırken seslerinde Onlar kayalıklara yağan dolu diliyle Parçalanıp dağıldılar – parçalanıp dağıldılar Ve tarihi yazan şiir sözlü insanlar Tarihin en çığlıklaşan yerinde Onları “yanlış” diye bir kenara koydular Nice rönesanslar yaşandı – nice reformlar Mahkemeler kuruldu insanlık adına Birer birer yargılandı krallar ve tanrılar Sen neredeydin ey ateşin ve güneşin çocuğu Gül sevmene bile konulurken yasaklar Sen neredeydin Tersine mi akıyordu yoksa bütün ırmaklar Dağlardan derelere doğru süzülen bulaklar Dosttan dosta haber ulaştıran ulaklar Her şey tersine mi dönmüştü bakışlarında Dinler
parçalamış seni ey yasaklar ülkesi Mezhepler yağmalamış Haklar denizine akan nehirler içinden Senin adına köpürüp çağlayan bir nehir Gözyaşıyla tohumlar yeşerterek ağlamış O nehir ki adını dağlara vermiş senin Sularındaki yarayı türkülerinle dağlamış Ey bütün sazlara söz olan yiğit Şaddadiler kimdir bilir misin Cudi’den Azarbaycan’a doğru rüzgarlaşan Pınar pınar – ırmak ırmak Aras’laşan Bizans ile Selçuklu arasında Bir o yana bir bu yana havarlaşan Kimdir bilir misin? Ey nehir sesli Dersim güzeli Sen bilir misin Şaddadileri Hani Daysan macerasına bıyıkla gülen Dabil ile Ganca ile deprem deprem gelen Ve Ani sırtlarında Kawa’nın ateşini yakıp yücelten Özgürlüğü ateş diliyle yeniden çiçekleyen Kimdir bilir misin O gün çalınan saz ve çekilen halay Hangi yaraya parmak basar şimdi Hangi yarayı yeniden kanatır bilir misin? Kafkas doruklarında bir güneş yarasıdır bu Işıkları Tebriz’den Musul’a vuran Musul’dan taa Halep’e uzanan Dicle nehrinde sulara düşmeden boğulan Toprağın göğsünde kuruyan bir güneş yarası Sonra bin beş yüz on dört yılının ilk yarısı Megler alime dönüşmüştü hani bilirsin Medya yüzünde İdris-i Bitlisi karası Ve yedi nehrin masmavi göğünde Yankılanan zil- davul ve mehter narası Aslan yatağında sırtlan yatar mı? Satılmış topraklar tohum tutar mı? Ey İdris-i Bitlisi ihanet bilgini Bilgin olan vatanını satar mı? Bir sözü bin yıllık havardır senin Sesin yaz günü yağan kardır senin Ey bilim yüzünde zincir karası Tarihte adın bir ihbardır senin Ey ateşin ve güneşin ışıksız çocukları Nedir o görkemli geçmiten geriye kalanlar Bir din adına kurban kurban kırımlar Bir de yarım kalmış umutsuz isyanlar Yurdunuz vardır yurtlar içinde Ki siz yurtsuz Diliniz vardır en güzel diller içinde Ki siz dilsiz Milyonlarcasınız milyarlar içinde Ki siz kimsesiz O günah sorguları yetmedi mi yazgınıza O Hüseyin çileleri bitmedi mi daha Kırklar yediler çekip gitmedi mi Sazlar kırıla kırıla çalınırken Ve turnalar vurulup susturulurken dağlarda Düşler neden yorulur hala Bir şaha Bir de şahları kurban diye kestiren allaha Bir saz kırıla kırıla çalınır Sivas’ta Bir isyan türkü türkü rüzgara işlenir Bir şair asılır sabaha karşı Şah diye diye mucizeler düşlenir Kırılan saz susar Taşlanan şair ölür Bir gül kana bulanır koynunda Bir yanında ihanet vardır Hazarmard’tan ve İdris-i Bitlisi’den kalma Bir yanında dirençleşen inanç Ki Kawa’dan ve Şaddat’tan alınma Ne Ali vardır yanında – ki o yüce sultan Ne Düldül ne şah Ne de yoluna baş koyulan allah Yalnızca bir sestir o günden bize düşen “Hızır paşa bizi berdar etmeden Yıkılın kaleler şaha gidelim” Ey koca şair yıkılmadı işte kaleler Sesinde türküler açıldı – yüreğinde güller O çocuk saflığındaki sonsuz direncin Bilsen hala ne bitmeyen kavgaları söyler
Adnan Yücel
Tumblr media
Yasin Akgül
Tumblr media
Odd Andersen
2 notes · View notes
kelebek2312 · 4 years ago
Text
Tumblr media
severim fırtınanın her türlüsünü ormanlar uğultulu sular dalgalı severim filizkıran fırtınasını kırıp kanatmıyorsa sevincin türküsünü nerde benim baharım dalım yaprağım nerde
15 notes · View notes
vurguni · 3 years ago
Photo
Tumblr media
Barış Dedi Diye Vurdular Gönül bahçemizde konca gülleri Biz barış dedikçe kırdılar canım Çürüdü yanlarım tuz basa basa Kirli tütün ile sardılar canım Bak ne hale koydu barış babamı Açlık ısıtmıyor kışta odamı Özgürlük yolunda onca insanı Barış dedi diye vurdular canım Barış aranır,mı ırkçı Nazi de Adı bende kaldı kendi mazide Sivas madımakta Maraş gazide Külümü rüzgara verdiler canım Yıktıkça emekçi gönül dağını Filizkıran vurdu dostluk bağını Nasıl unuturuz utanç çağını Gülleri dalında kırdılar canım Alanda meydanda sokakta yolda Barışa çağrıydı türkümüz dilde Bir yanım ateşte bir yanım külde Umudu çarmıha gerdiler canım Asgari ücretle yarış olur mu Dostun kapısına varış olur mu Yoksul sofrasında barış olur mu Hep soğuk savaşlar kurdular canım Doğduğumuz yerde doyurmadılar Yaşlı çocuk diye ayırtmadılar Yönetenler halkı kayırmadılar Bizi diyar diyar sürdüler canım Dokunmazsa insan sabuna suya Kalırsın yirminci yüzyılda yaya Ondandır yıllardır kapitalist dünya Başımıza çorap ördüler canım Zulüm tüm Dünyada dağları aştı Vurgun,i barış der onlar savaştı Üretene sessizce toprağa düştü Halkın defterini dürdüler canım…. Abdullah Oral... https://www.instagram.com/p/CU26tAlsEUR/?utm_medium=tumblr
0 notes
kelimebulmaca · 4 years ago
Text
filizkıran
filizkıran ne demek!
Tumblr media
⏬ ⏬ ⏬ ⏬ ⏬ ⏬
filizkıran ne demek!
filizkıran anlamı nedir? Kelime Bulmaca
0 notes
nilesea · 7 years ago
Text
evler yemen türküsü
sokaklar seferberlik
öyle bir gariplik ki
öyle bir tedirginlik
yaz başında güz sonrası
ayvalar çiçekteydi
güller daha tomurcuk
açıl demişti güneş
açılmıştı kıraçta kış elmaları
çözül demişti güneş
çözülmüştü yılanlar karanlık odalarında
dallarda yuvalar tüy kokuyordu
düğünçiçekleri şenlikli
gün doğmadan başladı filizkıran fırtınası
ne dal kaldı ne tomurcuk
yerden yere çaldı otları ağaçları
insan yüzlü bir korkuluk
üşüdüm dünyalarca
baskın yemiş bir kent gibi üşüdüm
sergen etti filizleri sapsarı bir karanlık
bahardan kışa düştüm
acılı günler gördüm
sığdıramam bir tek günü bir koca yıla
geceler geçirdim yoz kentlerin bulvarlarında
nice baharları kışlara gömdüm
uzak düştüm yelinden yelvesinden acılı yurdun
uzak düştüm umudundan mutundan
yomundan uzak düştüm
bunaltının böylesini görmedim
severim fırtınanın her türlüsünü
ormanlar uğultulu sular dalgalı
severim filizkıran fırtınası'nı
kırıp kanatmıyorsa sevincin türküsünü
nerde benim baharım
dalım yaprağım nerde
gece çökmüş üstüne kerpiçsel yalnızlığın
sanki kaplan pençesinde bir manda böğürtüsü
ne kuş kalmış ne çiçek
ne kırmızı ne yeşil
sapsarı karanlıkta yerler bahar ölüsü
4 notes · View notes
fezaneverd · 7 years ago
Text
kemal varol // ayrılık provaları
I. olmadım! dağların sabrına sığındığımdan beri olduğum yok artık benim. bulamadım, taş neden yüzünü döndü bana ne söyleyecekti eğilip baktığım su rüzgâra kapılmış sağrısı o atın bana ne dileyecekti?
âh ki durmadım dünyada soluklanmak için.
koyun koyuna uyuduğumuz tepedeki çimenlikten beri çok vaadiyle dünyanın çok gözler gelip geçti canımdan ama olmadım!
hepsi birdi sevgilim nasılsa sonunda hepsi birdi.
II.
filizkıran fırtınasıydı hayatım! iyi hatırla! kimin yüzüyle gelmiştin bana bir begonvil, bir serçe, bir sabah ıslığı kimin yüzüyle hayatım?
ayrıldığımızda kimdik şimdi hangi gövdenin içindeyiz küçük bir çıngırak çalarken sabahları..
bağışla! bazı zamanlar unutuyorum yola uzun bakmayı. bazı şarkılardan geçmeyi örneğin: famous blue raincoat, zu were, in your room ya da o kemanlar bir filmden arta kalan o yara.
nerede battı kadırgam ben bile hatırlamıyorum, hayatım bağışla!
V.
elin alnında otların hışırtısına kulak verdiğimiz o geceyi unutma.
içinde çok dönmüş paslı bir anahtarla gelirdi ölüm sana gözlerin o zamanlar bir dua sessizliğiydi unutma.
halkalanan bir deftere yazdık o geceyi harfler belki susar sandık bütün kelimeler bizi de an der gibi bakıyordu bize unutma.
kimselere demeden çözdük iplerimizi unutuş dedik sabaha karşı dünya uzun bir unutuş bir meleğin kanatlarını elledik o gece unutma.
sabahına ela bir ayrılıkla veda ettik..
konuştuklarımız değil sustuklarımız doğruymuş o gece unutma.
VI.
gittin!
ki,
senden razıydım senden razıydım.
VII.
bazen bir musluk sesine bile uyandı gözlerim, bazen hiçbir şeye uyanmadı. senden önce bin cümleye açılan ağzım, senden sonra bir harfe bile uzanmadı. benden sana ne kaldı, bilmedim. bulutun geçti, rüzgârın geçti, yağmurun geçti. bütün gün elimde bir dal parçası; ikiye bölüp durdum toprağı. bir eve döndüm bazen. her gece açık tutulan bir radyo: pink floyd: hey you! bu taşı kaldırmama yardım edecek misin? bazen, oyuklu bir kayaydım. bir sığırcık sürüsü geçmeyegörsün, bakır çalığı bir dağdım bazen. her yangına ateş taşıdım da seni uğurlarken yoluna su döktüm. üç defa öptüm alnından. üç defa geçtim aşk kelimesinden de artık geçmem harfinden dedim. bazen gökyüzüne baktım, bazen toprağa. her taşın gediğinde bilmediğim bir şey aradım. hayattı, çekiyordu, içine istiyordu bazen. gitmedüm. bir eve döndüm bazen. boşluğuna akşamlar silkelenen bir eve. merdiven sayısı değişmeyen bir eve. bütün duvarlarında su sesi işitilen bir eve. topuk sesleriyle konuşan bir eve. açılıp kapanan kapılarıyla bir eve döndüm bazen.
dünyaya sığdım da, bir yatağa sığmadım bazen.
IX.
Dağından ayrı düşmüş bir kurt uluyor. bir yel esiyor alnımda saçlarımı karıştıran bir el...
göğsünü karla ovduğum bir kış bitiyor.
görüyor musun: yıllar önce attığım ok şimdi düşüyor.
aşk sende heves bende kaldı
çok seneler geçti adın hâlâ bir alaçiçek gibi duruyor, büyüyor şuramda.
X.
köpekler yalaya yalaya iyi edebiliyordu yarasını kurudu dilim ben edemedim.
tarafe'nin avlusunda bütün ayrılık sözleri gibi fazladan bir ses etmeden, oturdum ağladım oturdum ağladım.
XI.
içimden çok geçirip adını anmadan içimden çok geçirip adını anmadan içimden çok geçirip adını anmadan
sargılı kanatlarım duvarlara çarpa çarpa...
XII.
adın geçtiğinde susmasını öğrenecektim güya. her cama kan üfleyip ortancaların sabrıyla bakacaktım dünyaya. sesimi kimin kalbinde düşürdüğümü unutacak uğrun uğrun giden rüzgâra katılacaktım güya. olmadı!
sürdükçe zaman yemin düşürdüğüm kelimeler de döndü sırtını bana.
sesimde hüzün evleri dudaklarımda kuyu: bir kayaya yaslanıp boz bulanık bir sudan içtim:
ölüm içtim ölüm içtim ölüm içtim
yarıldı dünya
duymadın mı sevgilim?
XIV.
tutunduğum zifir sonuna kadar yandı gittiğin gece yedi tas su içtim bir divandan kefenlenen sözler çıkardım başkasının risalesinden yılan çeşmesinde rumî bir rivayetle yıkadım yüzümü.
sen başkasının ateşine gittiğin günden beri bağdatlı ruhi gibi bağırdım her gece:
künc-i mihnetde rakîbâ beni tenhâ sanma yâr ger sende yatursa elemi bende yatur
duydun mu, bazı gazellerin kahrıyla büyüdü içimdeki çukur.
XV.
benim ördüğüm saçı başkası çözdü dedim. alaca akşamda hevesim vardı, yolumda bir kaya duruyor dedim. artık götür bu şakayık selini. bir kürt baladına kar yağıyor her gece: evdal, dedim: evdal, daha incit kendini, daha incit dedim. yıldırım düşür her gecene. ki, kalbini bir gülle değişmeye alıştın sen dedim. bir yüzüm yaz, bir yüzüm ayaz. olmamıştı meyvem, ham kopardın dedim. sende dolaşan çöl beni de aldı içine, talibin unutma dedim. rüzgârın getirdiğini rüzgâr götürüyor. on yıl önce tanrım öldür dedim. neden hâlâ bir inip bir çıkıyor göğsüm, kaldıysa akıt zehrini dedim. biliyordun: düşecektim. biliyordun: olmayacaktım. biliyordun: da neden vurdun nefesin nefesime dedim. bağışla dedin. parmağını şeyh gâlip’in bir gazeline koyup bittü dedin.
XVIII.
yedi kat göğün yetimiydin göğsümde, yol kokusu başın şimdi kimin sesinde uyuyor? kimin ırmağındasın şimdi o dağdan bu ovaya sürdüğün at şimdi kimin ağacına bağlı? yeşerdi mi tarlan acı kök tadın aldın mı dünyadan? bir avlunun karanlığından bakıp her aşk kusur soyundandır dedin mi her kapıda? yarık içinde tırmandığın dut dalı sana da verdi mi yemişin? herkesten bir taş eksiltirken ördün mü duvarın? onca aşk geçtin, hani ne var heybende? her seferinde başka bir kapıdan topuklarken ayrılığın atını dinmek bildi mi içindeki sahra sesi? onca yıl veda ovasını gezip durdun da gördün mü merhamet tepesini?
XXI.
senden kopan taş kapattı kuyumu o harlı bahçede ne yandım, ne söndüm.
sınırım oldun sırrım oldun gelip bana kurdu çadırını iki dağ: sen ilmek ilmek eksilirken ben yunus oldum.
kırıldı tenimdeki testi damlada umman arayan hafız oldum.
XXIII.
ne gerek vardı yıllarla tartmaya yüzüme ışık tutmaya bir vadide o boşluk kokan aynalarda hesap susmaya ne gerek vardı?
aramızda akıp giden ipince bir aşk bizi yetiştiremedi bir cisme. sonu gelmeyen bir avda kaybolduk sonunda..
sen kimin kayığıyla vardın karşıya ben kime kaldım, bilmedik.
yaş aldık ömür geçtik kaç kasırga gelip geçti aramızdan,
ödeşmedik mi hâlâ?
XXVII.
adını bilmediğim bir kuşun suya batıp çıkan gagası. akasya ağacının altında uyuklayan bir adam. ellerini rüzgâra uçak yapan bir çocuk. gün akşam olunca etekliğini taşlara yayıp oturan bir kadın. yamaçtan aşağı yuvarlanan bir çakıl taşı mesela: yamaçtan aşağı kayan çocuklar... yok yere saklanmış bir fıkra diyelim ya da. leyleklerin sadakati üzerine gazeteden koparıp saklanmış bir haber. döne dolaşa dinlenmiş, beraber söylenmeyi beklenmiş bir şarkı: du/ du hast/ du hast mich. büyüsü bozulmasın diye adını yazmadığım çok ağlanmış bir film ya da… sırt ağrılarını dindiren bir ilaç. bazı atların neden ağladığına dair önemli bir bilgi. gelip bende duran bazı kelimeler mesela: du/ du hast/ du hast mich… karşıdaki balkonda her gece gizli gizli sigara içen bir kız. üst katta çaylarını yudumlayan bir anne ile baba. bir elimde kahve fincanı. kırık kolumun sargılarında senden bir işaret ya da… kiraz küpeli fotoğrafın duvarda duruyor: banabakmakta banabakmakta banabakmaktahâlâ: du hast mich. sokaktan geçen köpekler, sokaktan geçen yağmurlar, sokaktan geçen sirenler arasında, hiç geçmeyecek sanılan geceler mesela. senin adınla çağrılmış, senin yâdınla susulmuş aşklar ya da… biriktirdim hepsini. kar topladım. çığım bu yüzden kopuyor. çığlığım bu yüzden kapkara. zaman olur başka şeyler de anlatırım sana. ama şimdilik: can ile ten cam ile taş gibi kelimeler dönüyor ağzımda.
XXIX.
bir gün dön, gel al emanetini.
bir çakıl taşıyım ben hâlâ
nehir boylarında nehir boylarında.
XL.
bir ayrılık divanı boyınca dövüp durduğum bu demir, dilimdeki bu çatal: -hem benüm diyen hem du diye seslenen- bu hafız ile yıldız, daha en başından biliyordu: karacaoğlan gibi bütün kelimelerle tüterken ardından söylenip duracaktım bu ovada:
göğsün cennet, koynun uçmağ dediler
âh ki doymadan kalktım sofrandan!
XLV.
kapkara bir nehir oldum yollarında. sonunda gidip bir çöle döküldüm.
söndü yıldızım senden sonra. odalardan odalara geçtim geceleri yataklardan yataklara.. senin nefesinle üfledim canımdaki sûr'a.
kıyamet kıyamet kıyamete kadar
kimseye çözmedim
çözmem artık gömleğim!
XLVI.
götürdün tozlarımı götürdün tozlarımı götürdün..
esrâr dede gibi inanmıştım sana.
XLVII.
vakti vardırmak sıram geldikçe hep zifir bildim bahçemi. herkes bir defa yanar ateşi avuçlarken artık istesemde dönemem o serin geceyi.
o büyülü aynada ki herkes kendisiyle sınanır yıllar bir harfle gurbet düşürdü beni şimdi ellerimde mor kelebek ölüleri.
tütmeyen ocak boşalan kandil yani kubbelerde bir sala sesi:
denize dokunsam dönemem suyu geri. yıllar.. sade yıllar..
bu yaşımda da gel gör beni. gel sen kapa gözlerimi!
6 notes · View notes
kummperisi-blog · 6 years ago
Text
Tumblr media
VI.
gittin!
ki,
senden razıydım
senden razıydım.
VII.
bazen bir musluk sesine bile uyandı gözlerim, bazen hiçbir şeye uyanmadı. senden önce bin cümleye açılan ağzım, senden sonra bir harfe bile uzanmadı. benden sana ne kaldı, bilmedim. bulutun geçti, rüzgârın geçti, yağmurun geçti. bütün gün elimde bir dal parçası; ikiye bölüp durdum toprağı. bir eve döndüm bazen. her gece açık tutulan bir radyo: pink floyd: hey you! bu taşı kaldırmama yardım edecek misin? bazen, oyuklu bir kayaydım. bir sığırcık sürüsü geçmeyegörsün, bakır çalığı bir dağdım bazen. her yangına ateş taşıdım da seni uğurlarken yoluna su döktüm. üç defa öptüm alnından. üç defa geçtim aşk kelimesinden de artık geçmem harfinden dedim. bazen gökyüzüne baktım, bazen toprağa. her taşın gediğinde bilmediğim bir şey aradım. hayattı, çekiyordu, içine istiyordu bazen. gitmedüm. bir eve döndüm bazen. boşluğuna akşamlar silkelenen bir eve. merdiven sayısı değişmeyen bir eve. bütün duvarlarında su sesi işitilen bir eve. topuk sesleriyle konuşan bir eve. açılıp kapanan kapılarıyla bir eve döndüm bazen.
dünyaya sığdım da, bir yatağa sığmadım bazen.
0 notes
yorgunherakles · 2 years ago
Quote
kimsesiz değilsin yapayalnızsın.
hasan hüseyin korkmazgil - ağlasun ayşafağı
22 notes · View notes
emelhamko · 6 years ago
Photo
Tumblr media
16 MAYIS PERŞEMBE / #thursday Filizkıran Fırtınası: Tam da bitkilerin filiz verdiği bu ayda sert bir fırtına çıkar, bazı filizleri ucundan koparır, bu yüzden ona #filizkoparan da denir. Bu fırtına kırıp koparsa dahi faydalanır çünkü bitkileri seyreltmek, aralarına yaşam boşlukları açmak için çabalar. Bunun yanında filizler ilk boylanışlarında uçlarından kırılırsa kökleri daha iyi gelişir, gücünü boya değil de köke veren bitki ileride karşılaşacağı kış rüzgârlarına karşı direnç kazanır. Mayıs başı ağaçların patlayan çiçekleri mayısın sonlarına doğru meyveye dönmeye başlar. Bu küçük meyveler filizkıran gibi sert fırtınalarda dala tutunamayıp dökülür, buna halk arasında #sanyağması denir. #mayıs #perşembe #dal #ağaç #filiz #bitki #perşembe #16mayıs #doğa #doğayısev #doğayıkoru #doğayahayranım #doğayıseviyorum #doğayıkoruyorum #yaz #güneş #dogatakvimi #doğatakvimi #doğadefteri #doğadefteri2019 (Istanbul Province) https://www.instagram.com/p/Bxf1x6eh3V7/?igshid=1cdjjxmv57yqx
0 notes
t3rra-bull · 8 years ago
Video
youtube
(via https://www.youtube.com/watch?v=hFzAurZscWc)
“Meshuggah's "New Millennium Cyanide Christ" on a shovel with the solo on a clarinet... Leo Moracchioli on the vox: https://www.youtube.com/user/leolego Caleb Canatheviphth on the clarinet: https://www.youtube.com/channel/UCY6g... Super-subscribe on Patreon: http://www.patreon.com/RobScallon Bass play through on the 2nd channel: https://youtu.be/iuiQbtz4LVc The shovel guitar was made by Bob Clagget from "I Like To Make Stuff" Watch it be made: https://www.youtube.com/watch?v=Bhn34... Mixed by Ryan "Fluff" Bruce: https://www.youtube.com/user/Fluff191 The white pick I'm using was given to me by Purple Plectrums https://PurplePlectrums.com Not enough clarinet in this song for you? ok then... https://www.youtube.com/watch?v=RHTzA... Shovel guitar not your thing? Try guitar shovel: https://www.youtube.com/watch?v=Ei1yF... This video was made possible because of Patreon support from Cody Melcher, Rob Harper, Charles Jones, Jedidiah Silvertooth, Andy "VaultsOfExtoth" Wears, Joe Cseko jr, Walter Zwinger, Risking The Fall, Brandon Ruf, Stefan Gunn, Eric Felton, Hypergnome, Kasper Williams, David Kearney, Quintin Waldner, Rakaus Elama, Damon Burks, Kaelan Saunders, Joel Goodwin, Charisse Romero, Pedro Nunes, Daniel Hill, Haroon Rahman, Tyler Fienman, Victor Alexandersen, Cullen Munzenberger, Anıl Filizkıran, Nicolette Kawata, Jean-Gabriel Labrèche & many other awesome people on my Patreon page http://www.patreon.com/RobScallon Thank you so much! Music videos go on the main. Everything and anything else is posted on my 2nd Channel: https://www.youtube.com/RobScallon2 Also... Merch: https://store.dftba.com/collections/r... Facebook: http://tinyurl.com/RSfanpage Twitter: http://tinyurl.com/twitter78 Instagram: http://instagram.com/robscallon/ Tumblr: https://RobScallon.tumblr.com”
2 notes · View notes