#ets ekspres italya
Explore tagged Tumblr posts
Text
GANDALFO
İtalya seyahatimizin diğer durağı olan Gandalfo, Roma’nın 25 km dışında günümüz Lazio bölgesi içerisinde yer alan küçük bir kasabadan ibaret. Roma içerisinde Castel Gandalfo olarak anılan bu yerin en önemli özelliği, Papalığa ait yazlık sarayı içerisinde barındırmasıdır.
Mevcut Papa Vatikan içerisinde idareyi elinde tutsa da, yazları Vatikan’dan ayrılarak burada yer alan sarayına çekilerek dinlenmeye başlar. Bazı üst düzey misafirlerini de burada ağırladığı bilinmekte.
Gandalfo’ya Roma veya diğer yerlerden otobüs ağıyla ulaşım mümkün. 25 kilometrelik mesafenin yaklaşık 10 kilometrelik kısmı dağlık alana tırmanış üzerine olduğu için araçlarınız ile biraz yokuş yukarı çıkmayı göze almalısınız. Kasaba aslında dağlık alanın zirvesinde 15-20 binanın bir araya gelerek oluşturduğu bir alan desek yanlış olmaz. Oldukça küçük, kendi halinde bir yer. Bu da Papa’nın neden burayı istirahat yeri olarak seçtiğini bizlere çok güzel biçimde gösteriyor. Ama asıl olay kasabanın arkasında yer alan krater gölü. Hem Papalık Sarayı’nın pencereleri, hem de kasabanın ufak dükkanlarından izlenebilen bu krateri, uçurumun kenarına hazırlanan yürüyüş yolu ile rahatlıkla izleyebilirsiniz. Hatta cafelerin masalarına oturarak karşısında bir kahve bile yudumlasanız pişman olmazsınız. Vaktiniz kalırsa Papalık Sarayı’na girerek belli bölümlerini gezme imkanınız da mümkün.
Tüm bu güzelliklerinin yanında Gandalfo’nun diğer enteresan yanı (ki bu en önemlisi olabilir) tarihin ilk posta kutusunun burada yer alması. Evet yanlış duymadınız, tarihin ilk posta kutusu tam da bu noktada yer almakta. Zamanında Papalığa ait olarak hazırlanan ve bitişiğinde halen bir postahanenin yer aldığı bu yer, tescilli bir biçimde tarihin ilk posta kutusu olma özelliğini taşıyor. Tescil belgesi de inanmayan gezginler için bizzat üzerine asılarak belirtilmiş vaziyette.
Eğer yolunuz Gandalfo’ya düşerse sizden yapmanızı isteyeceğimiz en temel şey, bu posta kutusunun çaprazında yer alan hediyelik eşya dükkanına uğrayarak bir pul ve kartpostal almanız. Kartpostala göndermek istediğiniz adres ve mesajı yazarak pulu üzerine yapıştırın ve bu posta kutusundan gönderin. Göndermesi tabii ki ücretsiz. Pul ve Kartpostalda size en fazla 1-2€ ya mal olur. Posta kutusu halen işlediği için, gönderdiğiniz bu kartpostal 1-2 aya Türkiye’de elinize geçmiş olacaktır. Düşünsenize dünyanın ilk posta kutusundan kendinize bir mesaj gönderiyorsunuz. Bunu kim istemez ki?
Bu arada, 2020 Oscar ödüllerinde aday olan yapımlar içerisinde yer alan “The Two Popes” filminin büyük bölümü Gandalfo üzerinde geçmekte. Eğer buraya ve Papanın yazlık sarayına dair net bir şeyler görmek isterseniz filme göz atabilirsiniz.
#Gandalfo#İtaly#italya#italy#gezgin#gezginpanda#gezginpandaa#gezi#travel#traveling#geziyorum#italya gezisi#Ets İtalya Gezisi#ets ekspres italya#Ets ekspres italya turu#italya turu#Gandalfo gezisi
1 note
·
View note
Text
ROMA (1. Gün)
Ekspress İtalya turumuzun ilk iki günü Roma’da başlıyor. Roma Leonardo Da Vinci Havalimanı’na inişimizin ardından rehber eşliğinde pasaport kontrolünden geçip bagajlarımızı alarak otobüsüme ilerliyoruz. Koltuklarımıza oturup otobüsümüz hareket ettiği anda da turumuz başlamış oluyor.
ROMA’DA NERELER GEZİLMELİ?
Aslında bu sorunun cevabı “Tüm şehir, hatta tüm ülke” olmalı. Çünkü İtalya, özellikle de Roma her köşesi ayrı tarih ayrı sanat eseri kokan bir şehir. Bu yüzden şurayı gezin burayı es geçin deme lüksünüz yok. Eğer tur şirketleri ile gidiyorsanız tek seferde bu şehri gezip her yanını görme imkanınız mevcut değil. Bu yüzden İtalya’ya gelecekte tekrar geleceğinizi farz ederek bu serüvene çıkın. İnanın oraya adım attıktan sonra siz de “buraya tekrar gelmeliyim” cümlesini kuracaksınız.
Turların Roma’da başlangıç noktaları şehrin eski girişi sayılan Popolo Meydanı (Piazza del Popolo) oluyor. Meydan adını “Santa Maria del Popolo Bazilikası’ndan” almakta. Meydana girdiğinizde sizleri direkt olarak Büyük Roma Dikilitaşı karşılıyor. Daha sonrasında ise ikiz kiliseler Santa Maria in Monte Santo ve Santa Maria dei Miracoli kiliselerini görüyoruz. Yukarıdaki fotoğrafta da görebileceğiniz gibi kiliselerin yanlarından ve ortalarından birer yol olmak üzere 3 ayrı yol görüyoruz. Bu üç yolunda birleşim yeri aynı nokta, İspanya Meydanı’na (Piazza di Spagna) çıkıyor.
Soldaki yoldan ilerlediğiniz takdirde yukarıda yer alan binanın yanından geçip gidebilirsiniz. Çoğu turist bu binadan bir haber geçip gitmekte. Oysaki burası hem lüks (aman ha gözünüz korkmasın, tam sizlere göre) bir cafe, hem de ünlü İtalyan heykeltıraş Antonia Canova’nın stüdyosu. Yarım bıraktığı eserleri de dahil olmak üzere çalıştığı tezgaha kadar her şeyi ölmeden önce çırağı Adamo Taşolini’ye bırakmış. Ondan da günümüze kadar ulaşarak hem bir müze hem de bir cafe olarak hizmete sunulmuş.
Az önce lüks bir yer dedim ya, “lüks” kelimesini Roma’da Türkiye’deki halinden uzak bir literatüre yerleştirin. Çünkü burada mekanlar lüks ama fiyatlar hiç de öyle değil. Çünkü İtalya’da fiyatlar üzerinde ortak bir kanun mevcut. Turistik özel mekanlar haricinde tüm lokanta, cafelerde içtiğiniz sudan yediğiniz makarnaya kadar her şeyin fiyatı aynı olmak zorunda. Şehirlerde rekabeti önlemek ve turistlere güzel bir sunum oluşturabilmek açısından böyle bir karar alınmış ve inanın bu harika bir şey. Tabii fiyatlar aynı olmak zorunda derken bir yerde 8€ olan şey diğer yerde 9€ olabiliyor ama asla 10 olamaz. Sapmalar maksimum 1€ veya 50 cent şeklinde. Fazlası yasak!. Bir mekana girip makarna yiyorsunuz ve fiyatının ne olduğunu az buçuk bilerek oraya oturuyorsunuz. Menüye sadece yemeğinizi seçmek için bakıyorsunuz, fiyatları çoktan ezberlemişsinizdir zaten. Keşke bunu bizim ülkede de yapsalar diyeceğim de, bizde her noktada lokanta, dönerci, market vs ne ararsan var. Orada bu kaos söz konusu dahi değil. Yemek mekanları belli noktalarda toplu biçimde duruyor. Market deseniz tek tük mevcut. Millet alışverişlerini şehrin dışındaki büyük (Metro Market gibi) toptan marketlerde yapıyor. Kısacası şehirde bir kaos ortamı bulamıyorsunuz. Her şey bir düzen içerisinde ilerliyor...
Yolculuğa kaldığımız yerden devam ediyoruz ve yolun sonunda Piazza di Spagna’ya ulaşıyoruz. Burası Roma’ya gelen her turistin ilk etapta görmeyi umduğu mekanların başında gelmekte. Adını alanda yer alan İspanya Konsolosluğu’ndan alan meydanda yer alan merdivenler, hem konsolosluğun yapımındaki desteğinden hem de meydanda yer almasından ötürü İspanyol Merdivenleri olarak anılıyor. Önceleri bu merdivenlerde oturarak yorgunluk atabilir, elinize alacağınız atıştırmalıkların keyfini çıkarabilirdiniz. Fakat 2 yıl önce bu merdivenlere oturarak yemek yenmesi yasaklandı. Daha sonrasında ise 2019 itibariyle merdivenlere oturmak da yasaklanmış oldu. Bunun nedeni herkesin aynı anda buraya oturması ve turistlerin bu davranışından dolayı yukarıda yer alan kiliseye vatandaşların ulaşım sağlayamaması. Hal böyle olunca da merdivenlere polis yerleştirilerek oturulması yasaklanmış. Eğer oturmaya kalkarsanız polisler direkt düdük çalarak sizleri uyarıyor ve kaldırıyor. Bu uyarıya uymazsanız sizi güzel bir para cezası ile ödüllendiriyorlar.
Merdivenlerin sonunda ise Fontana della Barcaccia çeşmesi yer alıyor. Bu çeşmeyi G. Lorenze Bernini’nin yaptığı söyleniyor fakat kendisi büyük eserler çıkartmış birisi olduğundan böyle basit bir çeşmeyle uğraşmış olamayacağı için bunu babası Pietro Bernini’nin yaptığı yönünde söylevler de mevcut. Kayık biçimindeki çeşme, alanda huzur verici noktalardan birisi.
İspanyol merdivenlerine yakınken sizi dünyanın en mükemmel tiramisusunu yemeye yönlendirmemek olmaz. Merdivenlerin yakınında bulunan Pompi’yi yaram yamalak ingilizceniz bile varsa alandaki herkese sorup bulabilirsiniz. Burası üst üste dünyanın en iyi tiramisi yapan yeri seçilmiş. Peki bunu hak ediyor mu? Fazlasıyla ediyor. Tatlı olarak aşırı sevip tüketmeme rağmen burada yediğim tiramisunun daha önce eşi benzerini yemedim. Hatta adamlar o kadar çok satıyor ki, akşam 5 te dükkanı kapatıp gidiyorlar. Bu yüzden 5 ten önce elinizi çabuk tutarak buraya mutlak uğrayın. Muzlu, normal, çikolatalı vb pek çok seçenek mevcut. Siparişinizi veriyorsunuz ve onlar size kutu içerisinde hazırlanmış bir dilim tiramisuyu teslim ediyor. Kutu içerisinden plastik kaşığınız çıkıyor ve başlıyorsunuz afiyetle yemeye. Klasik tiramisu fiyatı 4€. Evet şaka değil, dünyanın en iyi tiramisusunu 4€ ya yiyorsunuz daha ne olsun. Diğer çeşitler ise 4,5€ olarak sunuluyor. Kapıdan çıktığınızda lütfen kutuyu açın ve fazla uzaklaşmadan bir tadın. Çünkü yediğiniz an bir tane daha almak isteyeceksiniz. Bu yüzden fazla uzaklaşmadan bunu tatmalısınız.
İspanyol merdivenlerinden ilerlemeye devam ettiğinizde karşınıza “Meryem’in Göğe Yükseliş Anıtı” (Colonna Dell'Immacolata) çıkıyor. Bu anıtın da şöyle bir özelliği mevcut. Her yıl 8 Aralık’ta Papa buraya gelerek Meryem’in göğe yükselişine ithafen anıtın en tepesine bir çelenk bırakıyor. Önceleri merdivenleri tırmanarak yukarı çıkan Papa, artık vinç yardımıyla bu noktaya ulaşarak çelengi Meryem anıtının başına bırakıyor. Anıtın alt kısmında ise dört peygamber herkeli yer alıyor. Bunlar Hz. Davut, Hz. Musa, Hz İsa ve Hz. Hezeikel.
Heykellere yakından baktığınızda ne denli özenle yapıldıklarını hissedebiliyorsunuz. Anıtın yanından geçerek düz ilerlemeye devam edin. Karşınıza aşağıda göreceğiniz bina gelecek. Bu bina ünlü heykeltıraş G.L. Bernini’nin yaşamış olduğu evin ta kendisi. Yanından geçip gitmeden önce durun ve bir bakın. O usta eller nerede konaklamış bir görün...
Yoldan sapmadan dümdüz devam edin. Yolun sonunda karşınıza bir cadde çıkacak. Caddeden karşıya geçin ve ara sokaktan ilerlemeye devam edin. Burası sizi turistlerin bir diğer uğrak noktası olan Aşk Çeşmesi’ne ulaştırıyor. Ve işte o an Roma’nın büyüsünü iliklerinize kadar hissetmeye, gezinin gerçekten içerisinde olduğunuzu kavramaya başlıyorsunuz. Çünkü burası öyle basit bir yapı değil, burası öyle “çeşme” diyerek geçilecek bir mekan değil. Karşınızda görüp görebileceğiniz en muazzam sanat yapısı yer alıyor...
Aşk Çeşmesi, bir diğer adıyla Fontana di Trevi, Roma içerisinde yer alan en muazzam yapı. Öyle Kolezyum falan diye kendinize başka noktaları önemli yer olarak işaretlemeyin. Asıl önemli nokta burası. Asıl büyüleneceğiniz atmosfer burası. Sanatla iç içe olmaya özen gösteren biri olarak böyle bir yapıya daha önce denk gelmediğimi belirtmem gerekir. Alana daha adım atar atmaz büyük bir şaşkınlık yaşıyorsunuz. Hem aşırı bir kalabalıkla karşılaşıyorsunuz hem de daha önce görmediğiniz bir yapı biçimine rastlıyorsunuz. Aman durayım da şurada fotoğraf çekineyim demeye kalksanız alandaki insanlardan size sıra gelene kadar 10-15 dakikanız rahat geçer. Bu kış aylarında böyleyken yaz aylarını hiç düşünemiyorum. Bugün bile Roma’ya tekrar gitsem ilk gideceğim nokta burası olur. Para atanları mı ararsınız, hediyelik satanları mı, Türkiye’deki gibi yerlere tezgah koyup satış yapan insanları mı of of. Kısacası bence şehrin kalbi burası. Buraya uğradıysanız şehri kalbinden feth etmişsiniz demektir. Çeşmeye dair bir diğer inanış ise para atma olayı. Eğer arkanızı çeşmeye döner ve omuz hizanızdan arkaya para atarsanız Roma’ya tekrar geleceğinize inanılıyor. Çeşmenin içi sırf bu yüzden para kaynıyor. Her ay bu paralar görevliler tarafından toplanıyor ve tamamı çocuk esirgeme ile kimsesizler kurumuna bağışlanıyor. Tabii biz Türkler dahil herkesin aklına “elimi soksam da sudan ben alsam” kurnazlığı geliyordur. Hele bir deneyin de bakın ne oluyor :) Alanda cirit atıp suya yakın insanları süzen polisler mevcut. Bunların görevi sizin elinizi suya sokmanız halinde uyarmak ve 60€ gibi bir cezayı anında size kitlemek. Bu yüzden her 1-2 dakikada bir düdük sesi mutlak duyuluyor. Suya milim yaklaşsanız direk uyarılıyorsunuz. Bu nedenle aklınızdan böyle kurnaz şeyler geçireyim demeyin :)
Aşk Çeşmesi’nden çıkarak 5 dakikalık yürüme mesafesinde şehrin bir diğer özel yapısı Pantheon’a ulaşıyorsunuz. Pantheon’un iki önemli hususu var. Bunlardan biri çatısı. Evet çoğu kişinin bildiği, fotoğraflarda gördüğü gibi çatısında yuvarlak bir oyuk mevcut. Peki bu neden böyle? Mimarı Apollodorus burayı tasarlarken çatısındaki oyuğu bilerek ve ölçümler yaparak yasarlar. Öyleki oyuktan her yıl belli tarihte (ki o tarihi unuttum kusura bakmayın) saat12 de giren öğlen güneşi giriş kapısına vurur. Böylelikle kapıdan giren herkes, içeridekiler tarafından ışıklar içinde bembeyaz olarak algılanır. Bir nevi Hz Meryem’in yanından geliyorlar mantığıyla o an kapıdan girenler cennetten geldi falan inancı mevcut. Pagan’larda bu kutsal bir durum olduğundan böyle bir tasarımda bulunmuş Apollodorus. Bunu da M.S 126′da düşünüyor. İnsan “ne zeka varmış” diyor değil mi? İşte İtalya bu açıdan sizi şaşırtacak çoğu şeye sahip. Eşi benzeri olmayan bir ülke.
Pantheon’un bir diğer özelliği ise içerisinde sanat tarihinin üst isimlerinden biri Donato di Niccolò di Betto Bardi, diğer adıyla Donatello’nun mezarının mevcut oluşu. Kendisinin mezarını Pantheon içerisinde lahit biçiminde görebiliyorsunuz. Donatello’nun mezarının tam karşısında ise İtalya’nın kurucusu II. Emmanuelle’nin mezarını görebilirsiniz.
Aşk Çeşmesi ile Pantheon arasında ilerlerken de karşınıza Vittorio Emanuele II Abidesi çıkıveriyor. Burası hem bir saray hem bir müze. Şehrin tam ortasında yer alan yapının içini gezmek için yarım gününüzü ayırmanız gerekiyor. Hatta şehri tek başınıza gezecekseniz bu alanı en sona ayrı bir gün olarak gezmek üzere planlayın. Çünkü Abidenin arka tarafından (yakınında) Kolezyum ve Roma Forum’u mevcut. Bu yüzden şahsi gezecekseniz bunların tamamını bir anda gezmenizi öneririm. Abideyi vaktiniz varsa gezin, içinde pek de aman aman bir şey yok. Zaten çoğu ziyaretçi sadece fotoğraf çekinmek için merdivenlerine kadar çıkıyor, içini gezmeden gidiyor. İçeri giriş ücretsiz, sizde fotoğraf çekinerek bu alandan ilerleyebilirsiniz. Durum tamamen sizin insiyatifinize kalmış bir şey.
Artık bu kadar gezmişken ister istemez acıkacak ve yorulacaksınız. Patheon’un hemen arkasında lokantaların yer aldığı bir cadde mevcut. Burada dilediğiniz yere oturarak afiyetle yemeğinizi yiyebilirsiniz. Bizim tavsiyemiz ise Ristorante Pastini. Burası lokantaların yer aldığı “Via Pastini” yani makarnacılar sokağında yer alıyor. Buraya Türk turistler fazlasıyla geldiği için herkes bizlere sıcak yaklaşıyor ve uyum sağlıyor. Burada ne yemeliyiz derseniz bizim tavsiyemiz (rehberimizin de tavsiyesi, teşekkürler Hakan Abi) “Spaghetti Aglio Olio Peperoncino”. İçerisinde tadını neredeyse hiç alamayacağınız ama ayrı bir aroma katmış olan sarımsak, zeytin yağı ve biber mevcut. Sarımsak sevmeyen biri olarak önümüze ilk geldiğinde oldukça yadırgamış ve beğenmeyeceğimizi düşünmüştüm. Fakat işler hiç de öyle olmadı. Gayet lezzetli ve keyifle yiyeceğiniz bir makarna türü. İtalya’da başlangıç açısından oldukça yerinde bir seçim. Eğer makarna değil pizza ile başlamak istiyorum diyorsanız da yine aynı lokantada “Pizza Margherita Con Bresaola” yı deneyin, pişman olmayacaksınız. Bu arada makarna veya pizzanın fiyatı 8€. Yukarıda da söylediğim gibi nereye giderseniz gidin vereceğiniz tutar her yerde aynı. Bu yüzden fiyat değil lezzet arayın derim.
Şimdi romaya gidip alışveriş yapmadan da olmaz. Eğer kitap, DvD veya Blu-ray tarzı şeyler arıyorsanız bunun İtalya’daki tek noktası La Feltrinelli. Burası bizim D&R gibi her kentte şubesi bulunan bir kültür mağazası. Pantheon’un hemen arka sokağında yer alıyor. Buradan istediğiniz kitap dvd blu-ray çeşidine ulaşabilirsiniz. Hatta diğer şehirlerde bulacaklarınızdan fazlası bu mağazada mevcut. Bu nedenle alacaklarınızı Roma şubesinden bakının. Navigasyon yardımıyla mağazayı bulmanız aşırı kolay aklınızda bulunsun.
Evet Roma’da ilk günümü böyle geçti. Akıllarda varsa soru, yorum kısmına yazarak sorabilirsiniz yardımcı olurum. Anlattığım noktalarda gezinmek bile bir gününüzü yorucu biçimde geçirmenize neden oluyor. Tabii buraları anlatırken, bir o kadar da anlatamadığım veya atladığım noktalar mevcut. Bu yüzden kusura bakmayın, elimden geldikçe her şeyi anlatmaya çalıştım.
#roma#roma gezisi#ekspres italya#ets ekspres italya turu#ets ekspres italya#italya turu#ekspres italya turu#ets tur#ets#italya#roma turu#gezi#gezgin#gezginpanda#gezginpandaa#gezginler
0 notes
Text
VATİKAN
Ekspress İtalya Turumuzun ikinci gününde uğrayacağımız noktalardan biri olan Vatikan’a, diğer gezi noktalarının bitiminde akşam üzeri giriş yapabildik. Vatikan denildiğinde akla gelen her zamanki gibi Papalık ve Katolik Mezhebi oluyor. Peki Vatikan sadece bunlardan ibaret mi? Gezi kısmına değinmeden önce kısa bir Vatikan tarihinden bahsetmem gerekiyor ki, gezerken nereyi gezdiğinizi az buçuk hissedin.
VATİKAN TARİHİ:
İtalyan tarihine baktığımızda din ve devlet işlerinin kimi zaman ayrı, kimi zaman birleşik şekilde tarih içerisinde değiştiğini görebiliyoruz. Tarihler 1920′leri gösterdiğinde Katolik kilisesi elinde bulundurduğu gücü istediği gibi kullanamamaya başlar. O sıralarda devlet işleri de bir türlü yolunda gitmez. Halkı bir türlü arkasına alarak devlet bilincini kendi istediği şekle sokamayan Mussolini, 1929 yılında hayalindeki faşist devleti kurmak için Laterna Sarayı’nda Papalık ile aynı masaya oturur. Buradaki amacı, halkın değer verdiği din olgusuna saygı ile yaklaşma imajı ve bu imajın kendisine getireceği destekti... Masaya oturan Mussolini, dönemin Papası Pius’un önünde eğilerek hem çıplak ayaklarını, hem de elini öperek Katolik Kilisesini önemsemiş oldu. Bunun neticesinde de Papa, kendisini kutsayarak kutsal bir diktatör ilan etti. Tabii bu aşamada zor günler geçiren Papalık, o masadan eli boş dönecek değildi. Karşılıklı yapılan anlaşmalar neticesinde Mussolini, Roma’da Katolik Kilisesi’ne ait bir devlet kurulmasına izin vermiş oldu. Artık Roma içerisinde ayrı bir devlet yer almaktaydı. Bu izin verilirken de Mussolini’nin bir koşulu mevcuttu, yeni devletin dini İtalyanca olarak kalacaktı! Evet, her ne kadar ülke içinde ülke kurulmasına izin vermiş olsa da, kendi değerleri ve dilinden vazgeçmeyerek yine de bir milliyetçilik sergilemiş oluyordu. Ve Vatikan bu şekilde kurulmuş, Katolik mezhebine ait kutsal bir ülke haline gelmiş oldu...
VATİKAN’A ULAŞIM:
Roma içerisinde yer alan bu ülkeye ulaşım oldukça basit. Yürüyerek bile Roma merkezden rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Hatta vaktiniz varsa Tiber nehri kıyısından keyifli bir yürüyüş en ideal yöntem olacaktır. Vatikan girişinde ufak bir yokuş mevcut. Yürüyecek arkadaşlar bu yokuş haricinde rahatça ulaşım sağlayacaktır.
Metro ile ulaşım: Kırmızı Hat Roma Metrosu, yani Line A ‘ya Batitstini yönünde biniş sağladığınızda San Pietro durağında inerek Vatikan’a giriş yapabilirsiniz.
VATİKAN’A GİRİŞ:
Vatikan’a giriş ücretsiz ve kontrolsüz bir biçimde sağlanmakta. Kontrolsüz dediysem bodoslama değil tabii ki. Her yerde polis yer almakta ama ne kimlik ne de farklı bir kontrolden geçiyorsunuz. Sakin biçimde ilerleyerek bu küçük ülkeye giriş yapıyor, aslında ülkeden çok Roma’nın farklı bir mahallesine girmiş gibi hissediyorsunuz. Vatikan’ın içerisine yani St. Petrus Bazilikası’na girişte ise bazı temel kurallar var ve bu kurallara kesinlikle uyulması gerekmekte. Peki nedir bu kurallar? Aslında bizim Sultan Ahmet Camii’ine girişimizdeki gibi kadınlarda şort, askılı, omuz veya bacak açıklığı vs yasak. Erkeklerde ise şortla içeri girmek yasak. Yaz aylarında gezecek arkadaşlar bu kurallara dikkat etmeliler. Kıyafet haricinde ise aşırı kaba çanta ve tripod benzeri aletlerle içeri girilemiyor. Bunları emanet kısmına bırakmanız lazım. Bir de atlanmaması gereken nokta açılış ve kapanış saatleri. Nisan-Eylül Arası 07:00-19:00, Ekim-Mart arası 07:00-18:00 saatleri arası açık olan bir yer. Bu yüzden “Aman tüm gün gezelim akşam gireriz nasılsa” demeyin. Tamam, gündüz aşırı sıra oluyor bu yüzden öğlen saatlerinde de gitmenizi asla önermem. Buraya giriş için en ideal saat 16:00/17:00 arası diyebilirim. Çünkü hem yoğunluk azalmış oluyor hem de, kapılardan girişte güneşin altında deli sürelere beklemiş olmuyorsunuz.
VATİKAN’DA NEREYİ GEZMELİYİZ?
Vatikan, Bernini tarafından tasarlanan Vatikan’ın dış duvarları sizleri direkt büyüleyecek mekanlardan birisi. Duvarladan içeri adım atarak St. Pietro meydanına girdikten sonra sizin Vatikan serüveniniz başıyor. Alanda genel olarak sandalyelerden kurulu bir kısım göreceksiniz. Burası her hafta Papa’nın katılımıyla gerçekleştirilen ayinin yapıldığı kısım. Bu kısım tekrar kur kaldır olmasın diye genellikle hazır biçimde bırakılıyor.
St. Pietro meydanına girdiğinizde karşınızda sadece St. Petrus Bazilikasını göreceksiniz. Bu Bazilika’nın üzerinde Hz İsa ve havarilerinin heykeli, bazilikanın sağ ve sol yanlarında ise Pietro ve Petrus’un heykelleri yer almakta. Aziz Petrus’un çarmıha gerildiği noktada inşa edilen bazilikanın kubbe kısmı Michelangelo’ya ait. Ahir zamanda dünyaya tekrar geleceği ve cennetin anahtarını elinde bulundurarak daha sonradan dünyaya geri gelecek Hz. İsa’ya bu anahtarı teslim edeceğine inanıldığı için, bina üzerinde bunu tasvir eden anahtarı elinde bulundurduğu heykeli görebilirsiniz. Vatikan içerisinde tabii ki sadece bu bazilika yok. Bazilikanın arka tarafında yer alan bahçe içerisinde ise hem Vatikan Müzesi hem de Sistina Şapeli yer almakta. Tüm bunları gezmek istiyorsanız, müze kısmına ücret ödeyerek giriş yapabilirsiniz. Bu kısımda, Bazilikanın tepesinde yer alan kubbeye çıkma fırsatı da sizlere sunuluyor. Vaktiniz varsa kubbeye çıkın ve tüm alanı en tepeden görme fırsatına erişin. Müze biletlerini ister kapıdan, isterseniz internetten almanız mümkün. İnternetten alırsanız içeri girişiniz daha hızlı olacaktır. Fakat şunu da hatırlatmakta fayda var, müze kısmı öyle yarım saatte gezilerek bitirilecek bir yer değil. Oldukça büyük ve geniş bir alana sahip. Bu yüzden en az 4-5 saatinizi ayırmanız gerekecektir. Bunu göze alarak girin. Vaktiniz yoksa ödeyeceğiniz ücrete yazık olur. ETS ile gidecek misafirler, eğer tur dahilindeki ekstra Vatikan gezisini alırsanız müze kısmına giremeyeceğinizi baştan bilin. Bu gezi sadece St. Petrus Bazilikası ve St. Pietro meydanını kapsamakta. Vatikan müzesi aşırı vakit alan bir yer olduğu için tur dahilinde oraya girilmiyor. Burayı gezmek niyetindeyseniz, ekstra turlar yerine harici olarak turdan ayrılarak bir gününüzü buraya harcamanız gerekir. Bilginiz olsun...
ST. PETRUS BAZİLİKASI:
Yapımında Michelangelo, Raphael gibi ustaların da dokunuşu bulunan bu bazilikaya giriş yaptıktan sonra merdivenleri tırmanarak devasa kapılarına ulaşıyorsunuz. Kapı girişinde karşınıza pek çok ahşap vari kapı çıkacak. Bunlardan biri giriş diğeri çıkış için açılırken, bir diğeri ise daima kapalı halde durmakta. İşte bu kapı, her 25 yılda bir açılan ve dünya üzerindeki katoliklerin “İnanç Jübilesi” olarak adlandırdığı kutsanma kapısı. Her 25 yılda bir dönemin papası bu kapıyı bir yıllığına açar ve katolikler bu kapıdan girerek hem günahlarından arınmış hem de bir nevi hacı olmuş sayılır. Bu nedenle kapalı kapıyı, yani inanç kapısını mutlaka gözlemleyin. Kapıları geçip içeriye adım attığınızda büyüleneceksiniz. Çünkü karşınızdaki yapı devasa bir kiliseden ibaret değil. Tam tersine içindeki yaldız ve altın işlemelerle sizleri hayrete düşürecek güzellikte. İçeri girdiğinizde hemen sağ tarafınızda çoğunlukla herkesin ilk önce yöneldiği bir yer göreceksiniz. Bu, Michelangelo’nun Davud ile birlikte en ünlü eseri olarak kabul edilen La Pieta heykeli (yukarıdaki fotoğrafta görebilirsiniz). Burada çarmıhtan indirilen Hz. İsa’nın, Hz. Meryem’in kucağında oluşunu görüyoruz. Şimdi soracaksınız “Bu heykelin diğerlerinden farkı ne?” Farkı, Michelangelo’nun tüm eserleri arasında sadece buna imzasını atmış olması. Evet, üzerinde kendisinin imzası yer alan tek eseri Pieta’dır. 18. yy’da buraya yerleştirilen heykel, bugün bile ziyaretçilerin Vatikan içerisinde koşarak baktıkları en ünlü eser olma özelliğini taşıyor.
Bazilika içerisinde hem sağ hem de sol kolonlar etrafında türlü heykeller göreceksiniz. Kimi Hz. İsa’yı tasvir ederken, kimi de önceki Papaları birere anlam içerisinde bizlere göstermekte. Sağ kolondan devam ettiğimizde karşımıza dua edilen bir alan çıkacak. Alanda, insanların karşısında diz çökerek dua ettiği duvarın içerisinde bir silüet göze çarpacak. O silüet, katolikler arasında aşırı sempati toplayan ve Türkiye’ye olan ilgisinden dolayı da “Türk Papa” olarak anılan Papa 23’üncü Johannes’in mumyalanmış naaşı. İnsanlar bu naaş karşısına geçerek kendisine dua etmekte. Bu görüntüyle ilk karşılaştığınızda sizlere garip gelebilir ama adamlar hem saygı hem de yaklaşım olarak gerçekten ilgi ve alakalı davranıyorlar. Hatta dua etmeyecekseniz, bu alana girerek insanları rahatsız etmemeniz için görevliler bile mevcut.
Vatikan’ı gezerken dikkatinizi çekecek bir diğer unsur ise tuhaf giyimli askerler. Bu gördüğünüz tuhaf giyimli askerler, aslında İsviçreli Muhafızlar’ın ta kendisi. “İyi de İsviçre ile Vatikan” ne alaka diyecekseniz hemen anlatalım. Tarihler 1505 yılını gösterdiğinde Papa II. Julius İsviçre’den kendisini koruması üzerine bir askeri birlik istemektedir. İsviçre’de bu isteği geri çevirmez ve 150 askerini Papalığın hizmetine sunar. İsviçreli askerlerin parayla satın alınamaması, kendilerini ölümüne işine adamaları, gerektiğinde Papa için sorgusuz canlarını vermeye hazır olmaları vb nedenlerden ötürü Papalık tarafından devletin resmi koruması olarak atanırlar. Tabii ki tek koruma kendileri değil. Yine Vatikan’ın kendi jandarma birliği ve Roma polisinden de takviye birliği mevcut. İsveçli askerlerin bu ilginç kıyafetinin temeli ise Raphael’in tasarımlarından gelmekte. Rönesans’ın büyük ustasından esinlenilen kıyafet, günümüzde halen aktif olarak kullanılmakta.
#vatikan#vatikan gezisi#st pietro#st petrus#gezi#travel#ets vatikan gezisi#ets tur expres italya gezisi#ets tur ekspres italya gezisi#italya gezisi#gezgin#travel blog#gezgin blog#blogger#blog#michelangelo#raphael#la pieta#pieta heykeli
0 notes
Text
ETS TUR İLE EKSPRES İTALYA TURU
Evet, başlıktanda anlaşılacağı üzere, yıllık izin dönemimizi ETS ile Ekspres İtalya Turu yaparak geçirelim istedik. Öncelikle bu postta ETS ve tur sürecinden bahsederek ardından diğer postlarda İtalya’ya dair notları paylaşacağım. O halde hadi başlayalım...
SÜREÇ NASIL BAŞLIYOR ?
Öncelikle ETS’nin sitesinden gideceğiniz tarih, fiyat ve geziyi kafanızda belirlemeniz gerekiyor. İtalya turları genellikle Ekspres ve Büyük İtalya olarak iki çeşit sunuluyor. Veya farklı ülkelerle karma biçimde İtalya’nın farklı bölgelerine uğrayarak ilerleyen turlar mevcut. Hangisini seçeceğiniz tamamen size kalmış durumda. Biz hem fiyatı, hem de süre bakımından Ekspres İtalya’yı tercih ettik. Fakat imkanınız varsa içerisinde Pompei’nin yer almasından ötürü Büyük İtalya’yı tercih etmenizi öneririm. Turu kafanızda belirledikten sonra ister ETS sitesi veya telefon uygulaması üzerinden, ister acentelerı üzerinden başvurarak turu alıyorsunuz. Yine benden tavsiye, acente üzeriden almanız sizi daha rahat hallere sokacaktır. En azından karşınızda muhattap alabileceğiniz ve her ayrıntıyı sorarak bilgi alışverişi yapabileceğiniz birisi bulunacak. Acentede turu alırken isterseniz o an tüm ücreti, isterseniz belli bir kaparo ödemesi gerçekleştirebilirsiniz. Kaparo öderseniz, geri kalan ücreti geziye son 1 ay kala sizden istiyorlar. Ona göre kendinizi sık boğaz etmemiş olursunuz. PEKİ GEZİ FİYATLARI NASIL ?
Bu yine yukarıda söylediğim gibi, alacağınız tura göre değişiklik gösteren bir durum. Fakat genel olarak unutulmaması gereken bir durum mevcut. Diyelim ki turunuz 399€. Aman bu gösterilen fiyatlara aldanmayın. Çünkü bu sadece belirtilen tarihler içerisinde sizin ulaşım, konaklama ve 1-2 saatlik panoramik gezi ücretiniz. Peki bu ne demek oluyor? Siz 399€’u verdiğinizde, ulaşım + rehberlik + konaklama ve ayaküstü kısa bir şehir turu satın almış oluyorsunuz. Örneğin Roma’ya gittiniz, tur rehberi sizlere 1 saatlik bir ayak üstü Roma turu attırır. Artan zamanınızda serbest zaman bırakır şehri siz gezersiniz. Lakin Vatikan’a götürmez. Orası ya sizin serbest zamanda gideceğiniz bir yer, ya da ekstra tur olarak alacağınız bir yerdir. Yine diyelim Floransa’ya gittiniz. Floransa’da kısa bir tur attırılır serbest zamana bırakılırsınız. Ama siz oraya kadar gitmişken şehirden yaklaşık 50 km uzaktaki Pisa’yı da görmek isteyeceksiniz. İşte oraya gitmek için ya kendi imkanlarınızı kullanacaksınız ya da turun içerisindeki ekstra Pisa turunu satın alacaksınız. Başka türlü oraya gitme imkanınız mevcut değil. Hal böyle olunca da, turun genel fiyatı 399€’nun üzerine ekstra turlar adı altında her önemli noktaya rehber eşliğinde yapılan seyahatler size 280€ gibi fiyatlara satılıyor. Yani tur size 399€+280€=679€ ‘ya geliyor. Tabii ki bu rakamlar farazi. Bunların ayrıntısı alacağınız tur paketi içerisinde güzelce belirtilmiş oluyor.
VİZE İŞLEMLERİ NASIL YÜRÜYOR ?
Bu kısım vizesi olmayan veya yeşil pasaportu olmayan gezginleri ilgilendiriyor. Pasaportunuz yoksa önce onu çıkartıyorsunuz (İnternette gerekli bilgiler mevcut). Ardından pasaportunuz ile birlikte 120€ vize + 20€ sigorta (isteğe bağlı) olmak üzere 140€ + gerekli evraklar (acente sizlere söylüyor) ile birlikte acenteye başvuruyorsunuz. Onlar sizin için gerekli vize müracatında bulunuyorlar. Ardından sizler için bir randevu tarihi alarak vize görüşmesine gitmenizi istiyorlar. Belirtilen tarih ve saatte İstanbul IDATA şubesine giderek 10 dakikalık bir vize görüşmesi gerçekleştiriyorsunuz. 10 dakika dediğime bakmayın, sıranın sizlere gelmesi vs derken o süre 2 saati bulabiliyor. 10 dakika sadece sizin yüz yüze görüşme süreniz diyelim. Evraklarınız eksiksiz ve hatasızsa size teşekkür ederek uğurluyorlar ve haber beklemenizi istiyorlar. Ardından 1 hafta sonra olumlu ya da olumsuz geri dönüşünüzü alıyorsunuz. Turla gittiğiniz için yüksek oranda olumlu sonuçlanıyor içiniz rahat olsun. Yukarıda belirttiğim 20€ luk sigorta ücreti, tur iptal olursa veya vize olumsuz sonuçlanırsa tura ödediğiniz paranızı geri alabilmeniz için gerekli. Ödemezseniz, vizeden veya sizden kaynaklı sorunlarda tur parayı geri iade etmiyor. Bu noktayı aman ha es geçmeyin. 20€ verin kafanız rahat olsun.
TUR REHBERİ NEREDE KARŞILIYOR ?
Bu konuya girmeden önce şunu belirtmem gerekir ki ETS ‘nin İtalya tur rehberi Sn. Hakan Güngör (kendisinden Hakan Abi diye bahsedeceğim) görüp görebileceğiniz en muhteşem rehber. Bakın bu konuda “amma da abartıyor” diyebilirsiniz. Fakat bunu sadece ben değil, hem kendi turumdakiler hem de daha önce kendisiyle seyahat etmiş isimler dile getiriyor. Buyrun bu da bir örneği (Hakan Güngör üzerine makale):
http://benchtenbence.blogspot.com/2012/08/italya-benim-icin-estetik-ve-borc-demek.html
Peki neden Hakan Abi üzerinde bu kadar duruyorum? Çünkü bir yeri gezerken o yeri bilen değil, o yeri yaşamış kendiyle bütünleştirmiş kişinin rehberliği daha etkileyicidir. Hakan Abi’de de bu mevcut. Size bir tabloya bakarken tabloda görmeniz gereken ince ayrıntıları veya İtalya’nın en derin köklerine kadar her şeyi anlatabiliyor. Gezi boyunca bu anlatılardan keyif almamanız imkansız. Hatta en ufak aksaklıkları bile o kadar kısa sürede harika biçimde düzeltiyor ki, takdir etmemek imkansız. Bu nedenle tur acentenize mümkün mertebe Hakan Abi’nin turunu almak istediğinizi söyleyin ve bunu tercih edin...
Siz yolculuğa çıkmadan 2 gün önce size tur rehberi bilgisi iletiliyor. Sonrasında da tur rehberiniz kimse, size ulaşım sağlıyor ve havalimanının neresinde buluşacağınızı bildiriyor. Aynı zamanda acente tarafından uçak ve otel bilgileriniz sizlere ulaştırılmış oluyor. Sonrasında da havalimanında belirtilen saat ve noktada tur rehberiniz ile bir araya gelerek yolculuğa başlıyorsunuz. Tüm tur boyunca (ekstra turları almadıysanız gün içlerinde tur rehberinden ayrılıyorsunuz) rehber size eşlik ediyor ve sizlerle birlikte tekrar İstanbul’a dönüş sağlıyor.
Evet ETS ile tur bu şekilde başlıyor. Yukarıda da belirttiğim gibi tura ödemeniz gereken toplam ücret “Tur Ücreti + Ekstra Gezilerin Ücreti + Vize + Sigorta” şeklinde. Bu da Ekspres İtalya turları için, bu yazıyı yazdığım esnada toplam 800-900€ gibi bir ücrete denk geliyor.
#Ets ekspres italya turu#ets tur#ets italya turu#ets italya#italya#italya turu#ekspres italya turu#hakan güngör#hakan güngör italya turu#gezi#gezgin#tur#gezi turu#italya gezisi#ets italya gezisi#ets tur yorum
0 notes