#endokrin bozukluklar
Explore tagged Tumblr posts
Text
Günlük Ürünlerdeki Toksik Bileşikler İnsan Proteinlerini Bozuyor
https://gumdemdenbilgiler.blogspot.com/2024/07/gunluk-urunlerdeki-toksik-bilesikler.html
Son araştırmalar, günlük hayatta sıkça kullandığımız ürünlerde bulunan bazı toksik bileşiklerin insan sağlığı üzerindeki etkilerini gözler önüne seriyor. Bu bileşiklerin, vücutta bulunan proteinlerin yapısını bozarak çeşitli sağlık sorunlarına yol açabileceği belirlenmiştir. Peki, hangi ürünler bu bileşikleri içeriyor ve sağlığımızı nasıl etkiliyor? İşte detaylar...
Toksik Bileşiklerin Kaynakları
Günlük yaşamda kullandığımız birçok ürün, farkında olmadan toksik bileşikler içerebilir. Kozmetikler, temizlik ürünleri, plastikler ve hatta bazı gıda ambalajları bu bileşiklerin başlıca kaynakları arasında yer alıyor. Parabenler, ftalatlar, BPA (Bisfenol A) ve PFOA (Perflorooktanoik Asit) gibi kimyasallar, bu ürünlerde sıklıkla karşılaşılan zararlı maddelerdendir.
İnsan Proteinlerine Etkisi
Bu toksik bileşiklerin vücutta proteinlerin yapısını bozarak çeşitli sağlık sorunlarına yol açabileceği kanıtlanmıştır. Proteinler, vücudumuzdaki biyolojik süreçlerin temel yapı taşlarıdır ve onların bozulması, hücre fonksiyonlarının aksamasına neden olabilir. Özellikle parabenler ve ftalatlar, hormon benzeri etkiler göstererek endokrin sistemimizi bozabilir ve çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilir.
Araştırmaların Bulguları
Yapılan son araştırmalar, bu kimyasalların maruziyetinin vücut proteinlerinde yapısal değişikliklere neden olduğunu göstermiştir. Özellikle BPA ve PFOA gibi bileşiklerin, proteinlerle etkileşime girerek onların işlevlerini bozduğu ve bu durumun kanser, kalp hastalıkları ve üreme sorunları gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceği belirlenmiştir. Ayrıca, bu bileşiklerin çocuklar ve hamile kadınlar üzerinde daha büyük riskler oluşturduğu da vurgulanmaktadır.
Günlük Hayatta Alınabilecek Önlemler
Bu zararlı bileşiklerden korunmak için bazı önlemler almak mümkündür. Öncelikle, kozmetik ve temizlik ürünleri alırken etiketleri dikkatlice okumak ve paraben, ftalat, BPA içermeyen ürünleri tercih etmek önemlidir. Plastik kullanımını azaltmak ve gıdaları cam veya paslanmaz çelik kaplarda saklamak da maruziyeti azaltabilir. Ayrıca, organik ve doğal ürünleri tercih etmek, bu kimyasallara maruz kalma riskini minimize edebilir.
Bilim Dünyasının Tepkisi
Bilim dünyası, bu bulguların ardından toksik kimyasalların kullanımına karşı daha sıkı düzenlemeler yapılması gerektiğini savunmaktadır. Birçok uzman, bu bileşiklerin insan sağlığı üzerindeki uzun vadeli etkilerinin daha iyi anlaşılması için daha fazla araştırma yapılması gerektiğini vurgulamaktadır. Ayrıca, tüketicilerin bu konuda bilinçlendirilmesi ve daha güvenli ürünlerin piyasaya sürülmesi için çağrıda bulunmaktadırlar.
Günlük ürünlerde bulunan toksik bileşiklerin insan sağlığı üzerindeki etkileri konusunda bilinçlenmek, bu zararlı maddelerden korunmak için atılacak ilk adımdır. Tüketicilerin bu konuda daha dikkatli ve bilinçli olması, hem kendi sağlıkları hem de gelecek nesillerin sağlığı açısından büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, ürün seçiminde daha dikkatli olmak ve mümkün olduğunca doğal ve organik ürünleri tercih etmek, sağlığımızı korumak adına atılacak en önemli adımlardan biridir.
#toksik bileşikler#insan proteinleri#parabenler#ftalatlar#BPA#PFOA#sağlık riskleri#endokrin bozukluklar#kanser riski#doğal ürünler#kimyasal maruziyet#organik ürünler
0 notes
Text
POEMS sendromu, nadir görülen, multisistemik ve hematolojik bir hastalıktır. Bu hastalığın ismi, klinik olarak belirgin beş ana özellikten türemiştir: Polyneuropathy, Organomegaly, Endocrinopathy, Monoclonal gammopathy ve Skin changes. Bu özellikler, sendromun adını oluşturan kısaltmanın açılımını sağlar. POEMS sendromu, bu belirtilerle karakterize olmasının yanı sıra ciddi komplikasyonlara ve yaşam kalitesinde belirgin bir düşüşe neden olabilecek bir hastalıktır. Hastalık, sıklıkla tanısı zor bir durum olarak karşımıza çıkar ve genellikle diğer nörolojik ve hematolojik hastalıklarla karıştırılabilir. POEMS Sendromu: 5 Belirtisi, Nedenleri, Tanısı, Tedavisi Bu sendromun doğru şekilde teşhis edilmesi, hastalığın prognozunu ve yönetimini büyük ölçüde etkiler. Tedavi edilmemiş POEMS sendromu hastalarında, prognoz oldukça kötü olabilir ve hastalığın seyrine bağlı olarak mortalite riski artabilir. Bu nedenle, erken tanı ve uygun tedavi yaklaşımları büyük önem taşır. Hastalığın semptomlarının karmaşıklığı ve çeşitliliği, birçok tıbbi disiplinin dahil olduğu multidisipliner bir yaklaşım gerektirir. Bu makalede, POEMS sendromunun tanısı, tedavi yöntemleri ve yönetimi hakkında kapsamlı bir bilgi sunulacaktır. POEMS sendromu, genellikle orta yaşlı erkeklerde daha sık görülür. Bununla birlikte, hastalık her iki cinsiyette de ortaya çıkabilir ve herhangi bir yaşta teşhis edilebilir. Belirtiler genellikle yavaş başlar ve zamanla kötüleşir. Nöropati, hastalığın en belirgin semptomlarından biridir ve hastaların çoğunda ilk görülen belirtilerden biridir. Nöropatiye ek olarak, organomegali ve endokrin bozukluklar da yaygın olarak gözlemlenir. Cilt değişiklikleri ve kemik iliği anormallikleri, hastalığın ilerleyen aşamalarında belirgin hale gelir. Tedavi açısından, POEMS sendromu için standart bir tedavi protokolü bulunmamaktadır. Ancak, hematopoetik kök hücre nakli (HCT) ve yüksek doz steroid tedavileri gibi yaklaşımlar yaygın olarak kullanılmaktadır. Ayrıca, hastalığın altında yatan monoklonal gammopatiyi kontrol altına almak için çeşitli kemoterapi protokolleri de kullanılabilir. Bu tedavi yöntemlerinin etkinliği, hastalığın erken teşhisi ve hastalığın seyrine göre değişiklik gösterebilir. Hastalık nadir görüldüğü ve semptomları diğer hastalıklarla örtüştüğü için, POEMS sendromunun teşhisi ve yönetimi genellikle karmaşık bir süreçtir. POEMS Sendromu Belirtileri POEMS sendromu, sinirlerinize zarar veren ve vücudunuzun diğer kısımlarını etkileyen nadir bir kan bozukluğudur. POEMS şu belirti ve semptomları ifade eder: - Polinöropati. Bacaklarınızda ve zamanla belki ellerinizde uyuşma, karıncalanma ve güçsüzlük ve nefes almada zorluk. Bu, POEMS sendromunun tanısında önemli bir özelliktir. - Organomegali. Büyümüş dalak, karaciğer veya lenf düğümleri. - Endokrinopati/ödem. Tiroid bezinin az çalışmasına (hipotiroidizm), diyabete, cinsel sorunlara, yorgunluğa, uzuvlarınızda şişmeye, metabolizma ve diğer temel işlevlerde sorunlara yol açabilecek anormal hormon seviyeleri. - Monoklonal protein. Kan dolaşımında bulunabilen bir protein (monoklonal protein) üreten anormal kemik iliği hücreleri (plazma hücreleri). Bu, POEMS sendromunun tanısında önemli bir özelliktir. Monoklonal protein genellikle olağandışı kemik sertleşmesi veya kalınlaşmasıyla ilişkilendirilir. - Cilt değişiklikleri. Cildinizde normalden daha fazla renk, kırmızı lekeler, muhtemelen daha kalın cilt ve yüz veya bacak kıllarında artış. POEMS sendromunun en sık görülen belirtileri polinöropati, organomegali, endokrinopati, çok fazla M proteini varlığı ve cilt değişiklikleridir. POEMS'li herkeste polinöropati ve çok fazla M proteini vardır. Diğer belirti ve semptomlar farklılık gösterir. 1. Polinöropati Polinöropati belirtileri POEMS sendromunun en sık görülen belirtisidir. Çoğu zaman insanlar en yoğun ağrıyı bacaklarında ve ayaklarında hissederler, ancak kolları ve elleri de etkilenebilir. Polinöropati ayrıca şöyle hissedilebilir: - Zayıflık. - Karıncalanma. - Uyuşma. - Karıncalanma. - Yanıyor. - Bir iğne ve iğne hissi. - Organomegali Görüntüleme prosedürleri, aşağıdakilerin büyümüş olduğunu gösterebilir: - Karaciğer ( hepatomegali ). - Dalak ( splenomegali ). - Lenf düğümleri ( lenfadenopati ). 2. Endokrinopati POEMS'li endokrinopatinin en yaygın belirtisi düşük seks hormonu seviyeleridir. Seks hormonları arasında testosteron ve östrojen bulunur . Diğer belirtiler şunları içerir: - Kan şekeri seviyelerinin düzenlenmesiyle ilgili sorunlar (örneğin diyabet ). - Tiroid sorunları (örneğin hipotiroidizm ). - Addison hastalığı (adrenal yetmezlik). Erkekler ve AMAB'lı kişilerde doğurganlık sorunları olabilir ve büyük göğüsler ( jinekomasti ) gelişebilir. Kadınlar ve doğumda kadın olarak atanan kişiler (AFAB), adet gecikmesi ( amenore ) geçirebilir ve daha büyük göğüsler geliştirebilir. Vücudunuz hamilelik sırasında sütün gelmesine neden olan hormon olan prolaktin miktarını daha fazla üretebilir. Sonuç olarak hamile olmasanız bile meme uçlarınızdan süt sızabilir. 3. M-Proteini Yüksek M-protein seviyeleri POEMS bir işaretidir. Çok fazla M proteini kanınızda tümör oluşmasına neden olabilir. Aşırı M-proteini kemiklerinizin kalınlaşmasına veya sertleşmesine (osteoskleroz) neden olabilir. 4. Cilt değişiklikleri Aşağıdakiler dahil çeşitli cilt değişiklikleri meydana gelebilir: - Daha koyu cilt. - Daha kalın cilt. - Beyaz tırnaklar. - Yüzünüzde ve bacaklarınızda artan kıllanma. - Küçük kirazlara benzeyen kan damarlarının büyümesi (özellikle göğsünüzde). - Diğer belirtiler 5. Diğer belirtiler şunları içerebilir - Kollarınızda ve bacaklarınızda şişlik. - Açıklanamayan kilo kaybı. - Kemik ve eklem ağrısı. - Görüş problemleri. - Nefes almada zorluk. - Tükenmişlik. - Ateş. POEMS sendromlu bazı kişilerin, Castleman Hastalığı (CD) adı verilen, lenf düğümlerini etkileyen bir durumu vardır. POEMS Sendromu Nedenleri POEMS sendromunun nedeni bilinmemektedir. Ancak POEMS sendromlu kişilerde artan sayıda plazma hücresi bulunur. Bu hücreler vücudun diğer bölgelerine zarar verebilecek anormal miktarda bir protein türü üretir. POEMS ile, monoklonal plazma bozukluğu olarak adlandırılan durumdan dolayı bir dizi semptom ve etki yaşarsınız. POEMS ile anormal bir plazma hücresi kendisinin kopyalarını oluşturur; o kadar çok kopya vardır ki hücreler dokuya zarar verebilir. Bu hücreler kan dolaşımınıza M-proteini salarlar, dolayısıyla çok fazla miktarda bulunur. Fazla hücre ve fazla M proteini birden fazla vücut sistemine zarar verebilir. Yine de bilim insanları plazma hücrelerinin anormal şekilde büyümesine neyin sebep olduğunu bilmiyor. Araştırmacılar, vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) adı verilen bir proteinin rol oynayabileceğini keşfettiler. POEMS sendromlu kişilerin çoğunluğunda yüksek düzeyde VEGF bulunur. VEGF ile POEMS sendromu arasındaki ilişkiyi keşfetmeye yönelik araştırmalar devam etmektedir. POEMS sendromu nadirdir. Her yerde 300 ila 300.000 kişide var. POEMS sendromu tipik olarak 50'li ve 60'lı yaşlarındaki insanları etkiler. Her ne kadar cinsiyetten bağımsız olarak insanları etkilese de, erkeklerde ve doğumda erkek olarak tanımlanan kişilerde (AMAB) daha yaygındır. POEMS Sendromu Tanısı ve Klinik Özellikleri POEMS sendromu, multisistemik tutulum gösteren nadir bir hastalıktır. Adını oluşturan polinöropati (Polyneuropathy), organomegali (Organomegaly), endokrinopati (Endocrinopathy), monoklonal plazma hücre proliferasyonu (Monoclonal Plasma cell disorder) ve cilt değişiklikleri (Skin changes) terimlerinden türetilmiştir. Hastalığın tanısı, karakteristik klinik bulguların bir araya gelmesiyle konulur; ancak, hastalığın nadir görülmesi ve semptomların diğer hastalıklarla örtüşmesi nedeniyle tanı koymak genellikle zordur. Klinik Özellikler POEMS sendromunun klinik spektrumu oldukça geniştir ve hastalık farklı sistemleri etkileyebilir: - Polinöropati Hastalığın en belirgin ve sıklıkla ilk ortaya çıkan bulgusu motor ve duysal polinöropatidir. - Özellikle distal ekstremitelerde başlayan simetrik bir tutulum söz konusudur. - Progresif kas güçsüzlüğü ve duyu kaybı ile karakterizedir. - Elektrofizyolojik incelemelerde aksiyon potansiyelinde azalma ve demiyelinizasyon bulguları görülür. - Organomegali - Hepatomegali, splenomegali ve lenfadenopati gibi bulgular sıkça gözlenir. - Organ büyümeleri genellikle semptomsuzdur; ancak bazı hastalarda abdominal rahatsızlık yaratabilir. - Endokrinopati - Hipogonadizm, tiroid disfonksiyonu, diyabet veya adrenal yetmezlik gibi endokrin bozukluklar sıklıkla bildirilmiştir. - Hipogonadizm en yaygın endokrin anomali olup hem erkek hem de kadın hastalarda görülür. - Monoklonal Plazma Hücre Proliferasyonu - Serum veya idrar immünofiksasyon elektroforezinde genellikle düşük seviyelerde lambda tipi hafif zincir monoklonal protein saptanır. - POEMS sendromunda görülen plazma hücre bozukluğu genellikle multipl miyelomdan farklıdır ve daha yavaş ilerleme eğilimi gösterir. - Cilt Değişiklikleri - Hiperpigmentasyon, eritromelalji, hemanjiyomlar, beyaz çizgiler (stria) ve bazen ciltte sklerotik değişiklikler gibi çeşitli cilt belirtileri mevcuttur. - Bu bulgular, hastalığın tanısında yardımcı olabilir. Ek Klinik Bulgular POEMS sendromunda ana kriterlerin yanı sıra aşağıdaki ek bulgular da görülebilir: - Trombositoz ve Eritrositoz: Periferik kan incelemelerinde sıkça karşılaşılır. - Serebral Anomaliler: Papil ödemi, intrakraniyal basınç artışı ve bazen bilişsel bozukluklar saptanabilir. - Vasküler Bulgular: Periferik ödem, asit, perikardiyal efüzyon ve anjiyojenik anormallikler gözlenebilir. Tanı Kriterleri POEMS sendromunun tanısında aşağıdaki ana ve yardımcı kriterlerin karşılanması gereklidir: - Ana Kriterler: - Polinöropati (motor ve duysal) - Monoklonal plazma hücre proliferasyonu - Yardımcı Kriterler (En az biri gereklidir): - Organomegali - Endokrinopati - Cilt değişiklikleri - Osteosklerotik lezyonlar - Vasküler anomaliler Tanısal Yaklaşım POEMS sendromu tanısı için multidisipliner bir yaklaşım gereklidir. Tanı sürecinde aşağıdaki yöntemlerden yararlanılır: - Klinik Değerlendirme: Ayrıntılı anamnez ve fizik muayene ile bulguların kaydedilmesi. - Laboratuvar Testleri: Serum ve idrarda immünofiksasyon elektroforezi, hormon düzeyleri ve kan sayımı. - Görüntüleme: Organomegali ve osteosklerotik lezyonların saptanması için abdominal ultrasonografi, BT veya MRI. - Biyopsi: Monoklonal plazma hücre proliferasyonu varlığını doğrulamak için kemik iliği biyopsisi. Ayırıcı Tanı POEMS sendromunun tanısında aşağıdaki hastalıklarla ayrım yapılmalıdır: - Multipl miyelom - Kronik inflamatuar demiyelinizan polinöropati (CIDP) - Amiloidoz - Paraneoplastik sendromlar POEMS Sendromu Tedavisi POEMS sendromunun tedavisi multidisipliner bir yaklaşımı gerektirir ve hastalığın klinik özelliklerine, ciddiyetine ve eşlik eden komplikasyonlara göre bireyselleştirilir. POEMS, multisistemik bir hastalık olduğu için, tedavi hedefleri hem hastalığın altında yatan mekanizmaları kontrol etmeyi hem de semptomatik iyileşmeyi sağlamayı içerir. Bu amaçla kullanılan yöntemler şu şekilde özetlenebilir: 1. Hematolojik Tedavi POEMS sendromunun temelinde plazma hücre disfonksiyonu yatar. Bu nedenle, miyelom benzeri bir hastalık yönetimi yaklaşımı benimsenir: - Kemoterapi: Melphalan, lenalidomid, talidomid veya bortezomib gibi plazma hücrelerine yönelik kemoterapötik ajanlar kullanılabilir. Özellikle bortezomib, proteazom inhibitörü olarak etkili bir seçenek olmuştur. - Otojen Hematopoetik Kök Hücre Nakli (AHSCT): Tedaviye uygun hastalarda, yüksek doz kemoterapiyi takiben otojen kök hücre nakli, remisyon sağlanmasında oldukça etkili olabilir. AHSCT genellikle genç ve sistemik hastalığı sınırlı hastalarda tercih edilir. - Lenalidomid ve Talidomid Tabanlı Rejimler: Anti-anjiyojenik etkileri nedeniyle, POEMS sendromuna eşlik eden vasküler komplikasyonlarda da olumlu etkiler sağlar. 2. Semptomatik ve Destekleyici Tedavi POEMS sendromunun çok çeşitli semptomlara yol açması nedeniyle, semptomatik tedavi hastaların yaşam kalitesini artırmak için önemlidir: - Polinöropati Yönetimi: Ağrı kesiciler (gabapentin, pregabalin gibi), fizik tedavi ve rehabilitasyon yöntemleri ile nöropatik ağrı ve motor kayıplar tedavi edilir. - Edema ve Asit Yönetimi: Diyüretikler ve sıvı kısıtlaması, özellikle ödem ve asit durumlarında kullanılır. - Endokrin Bozukluklar: POEMS sendromunda sıklıkla endokrinopati görülür. Hipotiroidizm için levotiroksin, diabetes mellitus için insülin veya oral antidiyabetikler ile hormon replasman tedavisi uygulanır. - Tromboz Profilaksisi: Yüksek tromboemboli riski nedeniyle antikoagülan tedavi gerekebilir. - Anemi ve Hematolojik Düzensizlikler: Anemi varlığında eritropoietin veya demir takviyesi yapılır. Trombositoz gibi hematolojik anormallikler yakın takip edilir. 3. Radyoterapi Tek odaklı veya lokalize plazma hücre tümörü olan hastalarda, ışın tedavisi etkili olabilir. Radyoterapi, sınırlı lezyonların kontrol altına alınması ve bu lezyonların neden olduğu lokal etkilerin hafifletilmesi için kullanılır. 4. İmmünomodülatör Tedaviler Sitokin üretiminin baskılanması, POEMS sendromu yönetiminde önemli bir stratejidir: - Kortikosteroidler (örneğin prednizon veya deksametazon), inflamasyonu azaltmak ve bazı sistemik semptomları kontrol altına almak için kullanılabilir. - Sitokin inhibitörleri veya diğer biyolojik ajanlar, gerektiğinde sitokin aracılı etkilerin kontrolünde devreye girebilir. 5. Komplikasyonların Yönetimi POEMS sendromu birçok komplikasyona neden olabilir. Bu nedenle tedavi, spesifik komplikasyonları da hedef alır: - Pulmoner Hipertansiyon: Özellikle ciddi vakalarda, pulmoner basıncı azaltıcı tedaviler kullanılır. - Organomegali ve Lenfadenopati: Özellikle splenomegali ciddi semptomlara yol açarsa splenektomi düşünülebilir. - Kemik Lezyonları: Osteolitik lezyonlar veya patolojik kırıklar durumunda bifosfonatlar veya radyoterapi tercih edilebilir. 6. Uzun Dönem İzlem POEMS sendromunun kronik ve progresif doğası nedeniyle hastalar düzenli aralıklarla izlenmelidir. İzlemde şu unsurlar değerlendirilir: - Semptomların kontrolü ve yeni komplikasyonların gelişimi. - Tedaviye yanıtın değerlendirilmesi (örneğin, VEGF seviyelerindeki düşüş veya klinik semptomların iyileşmesi). - Yan etkiler ve uzun vadeli risklerin yönetimi. Tedaviye Yönelik Güncel Yaklaşımlar Son yıllarda yapılan çalışmalar, POEMS sendromu tedavisinde VEGF baskılayıcı ilaçların ve immünoterapilerin kullanımına yönelik umut verici sonuçlar sunmuştur. Gelecekte, genetik ve biyolojik belirteçlere dayalı bireyselleştirilmiş tedavi stratejilerinin geliştirilmesi hedeflenmektedir. Tedavi süreci boyunca hasta ve ailesine psikososyal destek sağlanması, multidisipliner ekiplerin etkin bir şekilde koordine olması ve hastanın bireysel ihtiyaçlarına göre bir yol haritası çizilmesi, başarı oranlarını artıran kritik unsurlardır. Komplikasyonlar POEMS sendromu, çoklu organ ve sistemleri etkileyebilen karmaşık bir tablo sunduğu için çeşitli komplikasyonlara yol açabilir. İşte detaylandırılmış komplikasyonlar: 1. Nörolojik Komplikasyonlar - Periferik Nöropati: Hastaların en sık karşılaştığı sorunlardan biri olup, motor ve duyusal işlev kaybı gelişebilir. İlerlemiş vakalarda immobilite görülebilir. - Otonomik Nöropati: Kardiyovasküler instabilite, gastrointestinal dismotilite ve mesane disfonksiyonu gibi otonomik sinir sistemi etkilenmeleri sıktır. - Kronik Ağrı: Sinir hasarı nedeniyle şiddetli nöropatik ağrı gelişebilir. 2. Hematolojik ve Onkolojik Komplikasyonlar - Plazma Hücre Bozuklukları: Multipl miyeloma veya diğer malign plazma hücre hastalıklarına dönüşüm görülebilir. - Tromboembolik Olaylar: Artmış prokoagülan aktivite nedeniyle derin ven trombozu (DVT) ve pulmoner emboli gibi komplikasyonlar sık karşılaşılan sorunlardır. - Anemi ve Trombositopeni: Kemik iliği disfonksiyonu nedeniyle hematolojik yetersizlikler görülebilir. 3. Kardiyovasküler Komplikasyonlar - Pulmoner Hipertansiyon: Sendromun ayırt edici özelliklerinden biridir ve tedavi edilmediği takdirde kalp yetmezliğine yol açabilir. - Kalp Yetmezliği: Artmış damar geçirgenliği ve sıvı birikimi sonucunda gelişebilir. 4. Endokrin Komplikasyonlar - Hipogonadizm: Seks hormonlarında azalma, cinsel işlev bozukluklarına ve infertiliteye neden olabilir. - Hipotiroidizm: Tiroit bezinin etkilenmesiyle gelişebilir. - Diabetes Mellitus: İnsülin direnci ve endokrin disfonksiyon sonucu ortaya çıkabilir. 5. Solunum Sistemi Komplikasyonları - Restriktif Akciğer Hastalığı: Organomegali veya lenfadenopati nedeniyle mekanik ventilasyon bozuklukları görülebilir. - Pulmoner Fibrozis: Kronik inflamasyonun bir sonucu olarak gelişebilir. 6. Deri ve Yumuşak Doku Komplikasyonları - Cilt Ülserasyonları: Vasküler disfonksiyon ve cilt değişiklikleri nedeniyle kronik ülserler oluşabilir. - Lipoatrofi ve Deri Atrofisi: Ciltte incelme ve atrofi görülebilir. 7. Organomegaliye Bağlı Komplikasyonlar - Splenomegali: Hipersplenizm nedeniyle trombositopeni ve nötropeniye yol açabilir. - Hepatomegali: Karaciğer disfonksiyonları ve portal hipertansiyon gelişebilir. 8. Psikolojik Komplikasyonlar - Depresyon ve Anksiyete: Kronik hastalık stresi, nörolojik bozukluklar ve sosyal izolasyon ile ilişkilidir. POEMS Sendromunun Prognozu 1. Genel Prognoz POEMS sendromu, tedavi ile kontrol altına alınabilir, ancak prognoz altta yatan durumun ciddiyetine, komplikasyonlara ve tedaviye yanıtına bağlı olarak değişiklik gösterir. Erken tanı ve multidisipliner yaklaşım, yaşam kalitesini artırabilir ve yaşam süresini uzatabilir. 2. Tedaviye Yanıt - Lokalize Hastalık: İyi prognoz gösterebilir; radyoterapi, lokalize plazmasitomlarda etkili olabilir. - Yaygın Hastalık: Otolog kök hücre nakli (ASCT) ve kemoterapi tedavi protokolleri prognozu iyileştirebilir. - Anti-VEGF Tedavileri: Artmış vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) düzeylerini hedef alan tedaviler, semptomların hafifletilmesine katkı sağlayabilir. 3. Komplikasyonların Etkisi - Nörolojik İyileşme: Tedaviye rağmen periferik nöropatide tam iyileşme nadirdir; semptomların ilerlemesi genellikle durdurulabilir. - Pulmoner Hipertansiyon ve Kardiyak Komplikasyonlar: Tedavi edilmediği takdirde yaşam süresini ciddi şekilde kısaltabilir. 4. Uzun Vadeli İzlem - Nüks Riski: Plazma hücre bozukluklarının nüks etme olasılığı vardır; bu nedenle düzenli takip gereklidir. - Yaşam Kalitesi: Fiziksel rehabilitasyon, psikolojik destek ve kronik ağrı yönetimi, uzun vadeli prognozda önemlidir. 5. Yaşam Süresi Uygun tedavi ile yaşam süresi genellikle uzar, ancak geç tanı veya tedaviye dirençli vakalarda prognoz köt��leşebilir. Nörolojik ve kardiyovasküler komplikasyonlar genellikle uzun dönem sağkalımı belirleyen ana faktörlerdir. Referanslar: - POEMS Sendromu: 5 Belirtisi, Nedenleri, Tanısı, Tedavisi - Dispenzieri, A. (2014). POEMS syndrome. Blood, 123(9), 1405-1409. - Soubrier, M., Dubost, J. J., Serre, A. F., et al. (1994). POEMS syndrome: definition and diagnostic criteria. The American Journal of Medicine, 97(6), 543-551. - Kuwabara, S., Misawa, S., Kanai, K., et al. (2008). Neurologic improvement after treatment in POEMS syndrome. Neurology, 71(15), 1173-1178. - Dispenzieri, A., Kyle, R. A., Lacy, M. Q., et al. (2003). POEMS syndrome: definitions and long-term outcome. Blood, 101(7), 2496-2506. - Watanabe, O., Arimura, K., Kitajima, I., et al. (2000). Greatly raised vascular endothelial growth factor (VEGF) in POEMS syndrome. The Lancet, 356(9227), 2103. - Nakanishi, T., Sobue, I., Toyokura, Y., et al. (1984). The Crow-Fukase syndrome: a study of 102 cases in Japan. Neurology, 34(6), 712-720. - Scarlato, M., Previtali, S. C., Carpo, M., et al. (2005). Read the full article
0 notes
Text
Poodle Eğitimi ve Bakımı: Temel Adımlar
Endişelenmeyin, çünkü poodle cinsi köpekler zekâları ve öğrenme isteklilikleriyle bilinir. Doğru yaklaşımla, onların potansiyelini maksimum düzeye çıkarabilirsiniz. Bu süreçte, sabır ve tutarlılıkla hareket etmek temel taşıdır. Eğitim, sevgi temelli bir yaklaşımda sabit kaldığında sadece itaatkar bir dost elde etmekle kalmaz, aynı zamanda aranızda güçlü bir bağ inşa edersiniz. Poodle’ınıza yatırım yapabileceğiniz en iyi şey zaman ve sevgi dolu bir öğretmendir.
Poodle Cinsi Köpeklerde Yaygın Görülen Hastalıklar
Poodle’lar genel olarak sağlıklı ve güçlü köpeklerdir, ancak belirli genetik eğilimler nedeniyle bazı sağlık sorunlarına yatkın olabilirler. En yaygın problemler arasında kalça displazisi, progresif retinal atrofi ve patella çıkığı bulunmaktadır. Erken teşhis, bu sağlık sorunlarının yönetiminde önemli bir rol oynar.
Bu sorunları proaktif şekilde ele almak için, veteriner kontrolünü düzenli hale getirmek ve köpeğinizin durumunu sürekli izlemek önemlidir. Sağlıklı bir yaşam tarzı, dengeli bir beslenme ve düzenli egzersiz ile Poodle’ınızın refahını artırarak, potansiyel komplikasyonları minimize edebilirsiniz. Unutmayın ki sağlıklı bir Poodle, mutlu bir yaşamın anahtarıdır ve bu yolculukta yanınızda olan dostunuzun uzun bir ömür sürmesi için çaba sarf etmek de sizin elinizdedir.
Tüm Köpek Irkları İçin Sitemizi Ziyaret Edebilirsiniz.
Diş Hastalıkları
Poodle cinsi köpekler, diş sağlığı açısından hassasiyet gösterebilir. Diş problemleri, genel sağlık üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir ve bu da köpeğinizin yaşam kalitesini düşürebilir.
Düzenli diş temizliği ve veteriner kontrolü, “diş hastalıkları” riskini azaltır. Diş eti iltihabı ve diş taşları gibi sorunların önüne geçmek için köpeğinizin ağız hijyenine özen göstermelisiniz.
Köpeklerde diş hastalıkları, üç yaşında ortaya çıkabilen ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir.
Poodle’ınızın sağlığı için diş sağlığını ön planda tutmak önemlidir. Diş fırçalama alışkanlığı edinmek ve veteriner tavsiyelerine uymak, diş sorunlarını minimize eder. Proaktif bir tutum sergileyerek, sevgi dolu dostunuzun uzun ve sağlıklı bir yaşam sürdüğünden emin olabilirsiniz. Bu gayretiniz, hem köpeğinizin hem de sizin huzurlu bir yaşam sürmenizi destekler.
Kalça Displazisi
Kalça displazisi, poodle gibi küçük cins köpeklerde nadir görülse de genetik yatkınlık gösterdiği için önem arz eder.
Tanı Erken Konmalıdır: Veteriner kontrolleri, erken teşhis için kritik rol oynar.
Beslenme Dengelemek: Uygun bir diyet, kilo kontrolü sağlayarak displazi riskini azaltabilir.
Egzersiz Düzeni Sağlamak: Düşük düzeyde egzersiz, kasları güçlendirir ve eklem sağlığını destekler.
Gelişmiş Tedavi Yöntemleri: Gerekli durumlarda cerrahi müdahaleler, köpeğinizin yaşam kalitesini artırabilir.
Unutulmamalıdır ki, genetik faktörler tamamen kontrol edilemese de yaşam tarzı seçimleri önemli etkiler yaratabilir.
Poodle’ınızdaki semptomları gözlemlemek ve zamanında ilgili önlemleri almak, onun rahat ve sağlıklı bir yaşam sürmesine yardımcı olacaktır.
Endokrin Sistem Bozuklukları
Endokrin sistem bozuklukları, poodle gibi zeki ve enerjik cinslerde zaman zaman ortaya çıkabilen sorunlardır. Bu bozukluklar, köpeğinizin sağlık durumu üzerinde belirgin etkiler yaratabilir, ancak uygun bakım ve dikkat ile yönetilebilir. Hormonal dengesizlikler gibi problemler köpeğinizin davranışından fiziksel görünümüne kadar çeşitli alanlarda değişikliklere neden olabilir.
Endokrin Sistem Bozuklukları
Endokrin sistem bozuklukları, poodle gibi zeki ve enerjik cinslerde zaman zaman ortaya çıkabilen sorunlardır. Bu bozukluklar, köpeğinizin sağlık durumu üzerinde belirgin etkiler yaratabilir, ancak uygun bakım ve dikkat ile yönetilebilir. Hormonal dengesizlikler gibi problemler köpeğinizin davranışından fiziksel görünümüne kadar çeşitli alanlarda değişikliklere neden olabilir.
yavru poodle köpek fiyatları
En yaygın görülen endokrin bozukluklardan biri hipotiroidizmdir. Bu durum, tiroit bezinin yeterli miktarda hormon üretememesiyle karakterize edilir ve genellikle yaşlı köpeklerde daha sık gözlemlenir.
Klinik belirtiler arasında kilo alımı, letarji ve cilt sorunları yer alabilir. Veteriner hekimler, genellikle kan testi yoluyla hızlı ve doğru bir tanı koyabilirler.
Tedaviye başlanmadığında, bu bozukluklar köpeğinizin uzun vadeli refahını etkileyebilir ve yaşam kalitesini düşürebilir. Ancak, uygun bir tedavi planı ile bu zorlukların üstesinden gelmek mümkündür.
Erken tanı ve düzenli veteriner kontrolü, köpeğinizin sağlığını korumada kritik öneme sahiptir. Hormonal tedaviler ve destekleyici yaşam tarzı değişiklikleri sayesinde köpeğinizin dengeli bir yaşam sürmesi mümkündür. Köpeğinizin enerji dolu bir yaşam sürdüğünü görmek, çabalarınızın en güzel ödülü olacaktır.
Unutulmamalıdır ki, sevgi dolu bir ilgi ve profesyonel destekle, poodle’ınızın yaşam kalitesini en üst düzeyde tutabilirsiniz. Endokrin sistem bozuklukları gibi zorluklar, karşılaşabileceğiniz tüm bu süreçte, köpeğinizin yanında olmanın ve ona güven dolu bir gelecek sağlamanın önemini yeniden hatırlatır.
İlerleyici Retina Atrofisi
İlerleyici Retina Atrofisi (PRA), özellikle poodle gibi bazı köpek ırklarında sıkça karşılaşılan genetik bir göz hastalığıdır.
Gece körlüğü: Hastalığın ilk aşamalarında karanlıkta görme zorlukları yaşanabilir.
Gözde parıltı: Gözlerde normalden daha fazla parıltı fark edilir.
Azalan görme: İlerlemesiyle birlikte genel görme kabiliyetinde azalma görülür.
Tedavi yok: Maalesef, tam bir tedavi seçeneği bulunmamaktadır.
İlk belirtiler genellikle gözdeki parıltı ve gece körlüğü ile kendini gösterir. Bu nedenle, düzenli veteriner kontrolleri büyük önem taşır.
Genetik testler, potansiyel taşıyıcıların belirlenmesinde etkili olup erken tanı sayesinde hastalığın yönetimi kolaylaşır.
Sebasöz Adenit
Sebasöz adenit, özellikle poodle gibi belirli köpek ırklarında daha sık görülen nadir bir deri hastalığıdır. Bu hastalık, köpeğinizin yaşamını olumsuz etkileyebilecek semptomlar ortaya çıkarabilir.
Sebasöz bezlerin iltihaplanması sonucunda deride pullanma ve tüy dökülmesi gözlemlenir.
Genellikle 1 ila 5 yaş arası köpeklerde teşhis edilir, bu da erken farkındalığı kritik hale getirir. Düşük bağışıklık seviyesi de yatkınlıkları artırabilir.
Belirtiler genellikle kuru cilt, mat tüyler ve bazen kaşıntı şeklinde ortaya çıkar. Belirtileri tanımak ve erken harekete geçmek, köpeğiniz için daha iyi bir yaşam kalitesi sağlar.
Veteriner hekiminiz, genellikle tanı koymak için biyopsi önerir. Tedavi seçenekleri arasında özel şampuanlar, yerel uygulamalar ve kontrollü diyet değişiklikleri yer alır. Bu tür önlemler hastalığın etkilerini hafifletebilir.
Unutmayın, sebasöz adenit sürekli dikkat ve bakım gerektirir. Veterinerle düzenli görüşmeler, köpeğinizin sağlığının korunması için hayati önem taşır. Bu süreçte optimist bir yaklaşımla köpeğinize en iyi yaşam kalitesini sağlamaya çalışabilirsiniz.
Poodle Köpeği Eğitimi
Poodle eğitimi, doğru yöntemlerle uygulandığında heyecan verici bir yolculuğa dönüşebilir. Zekaları ve öğrenme hızlarıyla, bu süreci hem sizin hem de köpeğiniz için ödüllendirici hale getirir.
Öncelikle, pozitif pekiştirme yaklaşımlarına odaklanmak esastır. Poodle’lar ödülle motive olur, bu yüzden ödül mamaları ve sevgi dolu ilgi, eğitimde önemli rol oynar. Bu yaklaşım, onların yeteneklerini sergilemelerine olanak tanır.
poodle
İtaat eğitimi, poodle’ların temel davranış kurallarını öğrenmesine yardımcı olur. Otur, kalk, yat komutları, eğitimin ilk adımları arasında yer alır ve sabırla uygulandığında güçlü bir temel oluşturur. Disiplinin nazik bir elden geldiğinde nasıl etkili olabileceğini göreceksiniz.
Sosyalizasyon, poodle eğitiminin önemli bir parçasıdır. Başka köpekler ve insanlarla geçirdikleri zaman, onların güvenli ve dengeli bireyler olmasını sağlar. Her yeni deneyim onlara cesaret verir; böylece daha sosyal bireyler olarak gelişirler.
Tutarlılık ve sevgi dolu bir yaklaşım, eğitimin anahtarlarıdır. Poodle’ınızla vakit geçirirken onun gelişimini izlemek mutluluk vericidir. Eğitim sürecinde her anın tadını çıkarın.
Poodle Sahiplenirken Bilinmesi Gerekenler
Poodle sahiplenmeyi düşünüyorsanız, öncelikle bu büyüleyici ırkın, özellikle toy poodle ve teacup poodle özellikleri gibi özgün özelliklerini keşfetmelisiniz. Her poodle’ın kendine özgü bir karakteri ve ihtiyaçları vardır.
Bu canlı ve zeki köpekler, aktif bir yaşam tarzına sahip olan bireyler ya da aileler için mükemmel bir seçenek olabilir; ayrıca toy poodle fiyatı ve toy poodle fiyatları 2023 yılı için de merak edilen konular arasında yer almaktadır. Poodle’lar, sıklıkla diğer köpek ırklarına göre daha az tüy dökerler; bu da alerjisi olanlar için harika bir özellik sunar. Sahiplenmeden önce, onların zihinsel ve fiziksel uyarıma sürekli ihtiyaç duyduğunu bilmelisiniz; bu nedenle zaman ve enerji harcayabileceğinizden emin olun.
Unutmayın, poodle’lar sosyal etkileşime oldukça ihtiyaç duyarlar. Onlara her gün vakit ayırarak yürüyüşlere çıkmak veya zeka oyunları oynatmak, onların mutluluğu için önemlidir. Sosyal bir çevre oluşturmak, poodle’ınızın adapte olmasını kolaylaştırır.
Sahiplenme sürecinde seçtiğiniz köpek yavrusunun sağlık geçmişini araştırmak büyük önem taşır. Sağlam bir yetiştiriciden, iyi sosyalize edilmiş ve sağlıklı bir yavru edinmek gelecekte karşılaşılabilecek sorunları en aza indirir. Poodle’ınızın yaşam kalitesini artıracak bu dikkatli seçim, onunla aranızda uzun süreli ve güçlü bir bağ kurulmasını sağlar. Sağlıklı bir başlangıç ile hayat dolu bir arkadaş edineceksiniz.
#poodle#poodle bakımı#poodle mix#poodle moth#poodle therian#poodle furry#poodle art#dog#doggo#chihuahua#dogblr#borzoi
1 note
·
View note
Text
Tiroidinizi iyileştirecek 10 yiyecek
Tiroidinizi iyileştirecek 10 yiyecek
Yeni eklenen Tiroidinizi iyileştirecek 10 yiyecek son dakika haberini aşağıda okuyabilirsin. Tiroid hastalıkları çok yaygındır. Tiroid bezi gibi önemli bir organın çalışmasındaki bozukluklar, genel sağlıkta sorunlara ve çeşitli hastalıkların ortaya çıkmasına neden olur. Çoğu durumda endokrin sistemdeki bozulmalar, insan vücudundaki vitamin ve mineral eksikliği ile ilişkilidir. Yanlış beslenme,…
View On WordPress
0 notes
Link
Bugün dünyanın sahip olduğu en önemli sorunlardan biri gıda sorunudur. Dünya nüfusunun hızla artışına rağmen kullanılabilir tarım alanlarının günden güne azalması bu sorunun önemini her geçen gün daha da artarak hissettirmektedir. Verimi artırmak için yapılan ıslah ve gübreleme gibi çalışmaların yanı verim kaybını engellemek amacıyla çeşitli zararlılara karşı yapılan mücadele de önemli bir yer tutmaktadır. Verim kaybına neden olan zararlılar için yapılan fiziksel ve biyolojik mücadele uzun, zahmetli ve masraflıdır. Bu nedenle çabuk ve etkin bir yöntem olarak kimyasal mücadele, öncelikle uygulanmaktadır. Kimyasal mücadelede, pestisit adı verilen tarım ilaçlarının kullanımı önemli bir yer tutmaktadır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında kullanıma sunulan tarım ilaçlarının bilinçsiz ve kontrolsüz olarak uygulanmaları insan ve çevre için büyük bir sağlık sorunu haline gelmiştir (Yazgan, 1997). Yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda pestisitlerin tümör veya kanser yapıcı oldukları, kısırlık, zekâ geriliği gibi çeşitli sakıncalarının bulunduğu saptanmış ve kullanılmaları kısıtlanmış veya yasaklanmıştır (Öztürk,1990). Bu kısıtlamalara rağmen ülkemizde bazı bölgelerdeki pestisit kullanımının Avrupa birliği ülkelerine yaklaştığı ve aynı zamanda daha bilinçsiz olduğu görülmektedir (Aguilar ve ark.,1997, Turabi, 2004). Bazı makalelerde “Elimizde var olan ve geliştirebileceğimiz tekniklerle iki kat daha fazla gıda elde ederek iki kat nüfusun beslenme gereksinimini karşılayabilmemiz için şu anda kullanmakta olduğumuz suni gübre miktarının 6,5 katı suni gübreye, harcadığımız enerjinin 3 katı enerjiye ve tüketmekte olduğumuz tarım ilacının 6 katı tarım ilacına ihtiyacımız vardır.” denilmektedir. Dünyadaki artan nüfusu besleyebilmek için şu anki kullanımla bile doğal dengeyi bozucu nitelik taşıyan tarım ilaçlarının 6 kat daha bilinçsizce kullanımı beraberinde nice altı katlar daha getirecek ve doğal denge düzelmez bir şekilde bozulacaktır. Son yıllarda kanser oranlarındaki artış normal ölümlerde %25’lere çıkmış durumdadır (Gül, 2017). Dünya sağlık örgütünün (WHO) 1995 yılında yayınlanan raporuna göre, her yıl dünyada kabaca 1 milyon insan pestisit sebebiyle zehirlenmekte, 20.000 kadarı da ölmektedir (Tok, 1997). Sebze ve meyvelerde kullanılan kimyasal ilaçlar, ürün üzerinde bulaşık etki veya kalıntı bırakmaktadır. Bazı ilaçlar ise sistemik ilaçlar olup, bitkilerin genetik sistemine sirayet etmektedir. Bu ilaçlar oldukça tehlikelidir. İlaçların kullanılma sırasında insanlara verdiği zararlar çok çeşitlidir. Ancak en tehlikeli olanı ağız yolu ve deriye temas yolu ile verilen zararlardır. Sebze ve meyvelerdeki ilaç kalıntıları beslenme yolu ile insana geçtiği takdirde, süt ve yağ dokularında birikme yapar. Bu ilaçlar hamile kadınlarda bebeğe de geçer. Özellikle kadınlarda DDE oranının yükselmesi yumuşak doku kanserlerine neden olmaktadır. Kanında tarımsal ilaç kalıntısı tespit edilen kadınların meme kanserine yakalanma oranı diğerlerine göre 4 kat daha yüksek olduğu araştırmalarla tespit edilmiştir. Diğer taraftan tarımsal ilaç kalıntılarının kanda belli bir oranı aşması, hamile kadınlarda erken doğumlara ve bebeğe süt verme sürecinin kısalmasına sebep olmaktadır. Erkeklerde ise en fazla prostat kanserine yol açmaktadır. Son zamanlarda bazı doğum hastanelerinde prematüre doğum oranlarının arttığı görülmektedir. Bir araştırmaya göre Klorlandırılmış Hidro karbonlar yumurta kabuğunu inceltmekte ve yumurtaların çok çabuk kırılmaları sonucu popülasyonu düşürmektedir. Bakırlı fungusitler vücutta bakır dengesini bozar pek çok organ ve enzim aktivitesini engeller. Karaciğer, beyin ve böbreklerin normal çalışmasını engellerler. Karaciğerde siroz ortaya çıkar. Eklemlerde sistemik bozukluklar, romatizma ateşi, böbrek iltihabı ve lösemi oluşur. Kükürt sülfite dönüşerek bağırsak morarması oluşur. Cıvalı fungusitler diş eti iltihabı, karın ağrısı, kanlı ishal, kusma, böbrek hastalıkları, astım ve sonunda ölüme neden olurlar. Zirai ilaç kalıntılarının beslenme yolu ile çocuklara geçmesi halinde; çocuklarda deri bozuklukları, diş çürüklükleri, boy kısalığı ve zekâ geriliği gibi olumsuz etkiler bıraktığı tespit edilmiştir. Yapılan araştırmalar, kadın ve çocukların tarımsal ilaç kalıntılarının beslenme yolu ile kana geçmesinden çok fazla zarar gördüklerini ortaya koymuştur. Erkekler üzerinde yapılan araştırmalar ise, yumuşak doku kanserinin artması ve sperm oluşumunun azalması gibi mahsurları ortaya koymuştur. Ayrıca bütün insanlarda gıda yolu ile bulaşan ilaç kalıntılarının karaciğerde birikme yaparak kansere neden olduğu da bilinmektedir Pestisitlerin insan sağlığına olan zararları genel olarak sıralanacak olursa; •Cenin ve küçük çocukların beyin gelişimine zarar verebildiği ortaya çıkmıştır. İlaçların büyük bölümü böceklerin beyinlerinde zehirli etki yapacak şekilde üretildiği için, insan beynine de zarar vermesinin olası olduğu belirtilmiştir. •Çocuklarda gelişimi engelliyor ve fizyolojik bozukluklara yol açıyor. •Kanser, gen mutasyonu, üreme bozukluklarına yol açmaktadır. • İnsanlarda akut ve kronik zehirlenmeye neden olabilir. Kronik zehirlenme belirli bir sürede düşük dozların devamlı olarak alınmasıyla ortaya çıkıyor. •Böceği öldüren bir ilaç, insanın sinir, üreme ve hormon sistemiyle endokrin sistemini etkileyebilir. Pestisitlerin en genel olarak görülen yan etkileri şu şekilde sıralanabilir: • Arılar, kuşlar ve balıklar, mikroorganizmalar ve omurgasızlar gibi hedef olmayan organizmalarda ölümler • Kuş, balık ve diğer organizmalarda üreme potansiyelinin azalması • Hedef olamayan organizmalarda dayanıklılık oluşması sonucu insanlara hastalık taşıyan böcek ve parazitlerin kontrolden çıkması • Ekosistemin yapısının ve türlerinin sayılarının değişmesi gibi uzun dönemli etkiler. Pestisitler uygulandıkları alanlardan fizikokimyasal özelliklerine bağlı olarak rüzgâr, yağmur gibi etkenlerle başka yerlere sürüklenerek çevre sorunlarına neden olmaktadır. Bir kısmı buharlaşarak atmosferde kalıcı toksik madde birikimine sebep olurken bir kısmı da fotokimyasal yolla parçalanarak toksik veya toksik olmayan maddelere dönüşmektedir. Diğer bir bölümü de toprakta tutulmakta, toprağı kirletmekte ve toprak içinde kimyasal ve 15 mikrobiyolojik parçalanma tepkimeleri geçirmektedir. Bir kısmı ise yağmur, sel ve kar suları ile topraktan sürüklenmekte, nehir, göl ve deniz sularını kirletmektedir. Tarımda pestisitlerin kullanılması nedeniyle hava, toprak ve su zamanla kirletilmektedir. Bu sebeple pestisitler, doğal besin zincirinde yer alan tüm canlıların hayatını tehdit etmektedir. Dünya pestisit pazarının büyüklüğünün yaklaşık 45 milyar dolar, Türkiye pazarının ise yaklaşık 600 milyon dolar olduğu tahmin edilmektedir (Anonim, 2014b). Pestisit tüketim miktarları bakımından Latin Amerika ülkeleri başı çekerken, Japonya, Çin, Malezya ve Yeni Zelanda ise yüksek pestisit kullanımı ile dikkat çeken ülkeler arasındadır (Plumer, 2013). Avrupa ülkelerinden de Hollanda ve İtalya yüksek pestisit kullanımlarıyla öne çıkan ülkelerdir. Türkiye’de ise pestisit tüketiminin 1,3 kg/ha olduğu tahmin edilmektedir (Burçak, 2014). Türkiye’de pestisit (tarım ilacı) tüketimi 1980’lerden 2008’e kadar gerek aktif madde ve gerekse preparat olarak bazı istisnalar dışında her yıl az ya da çok artmıştır. Bu artışa karşın ülkemizde pestisit tüketimi gelişmiş ülkelere göre halen düşüktür. Fakat seracılığın yoğun olduğu Akdeniz ve Ege Bölgelerindeki pestisit tüketimi, ülke toplamının üçte ikisine yakındır. Diğer yandan tüketilen pestisitlerin özelliklerine bakıldığında, büyük çoğunluğunun insan ve çevre sağlığı açısından önemli riskler taşıdığı dikkat çekmektedir. Geçmişe oranla daha fazla sayıda gerçekleştirilen kalıntı analizleri, ürünlerimizdeki pestisit kontaminasyonunun azaldığını, ancak AB ülkelerine giden elit ürünlerimizde bile pestisit kalıntı limitlerine uygun olmayan partilere rastlanıldığı görülmektedir. Diğer yandan, az sayıdaki çalışmalardan elde edilen bulgular bile, ülkemizde zararlı, hastalık ve yabancı otların pestisitlere karşı artan oranda direnç gösterdiklerine işaret etmektedir. Tüm bu sorunlar yanında, pestisitlerden kaynaklanan sorunların çözülmesi için bir dizi yeni yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmiş olması, bazı riskli pestisitlerin yasaklanmış olması, reçeteli satış sistemine geçilmiş olması ve planlanan diğer bazı yasal düzenlemeler, umut verici gelişmeler olarak görülmektedir. Pestisitlerin çevresel etkilerini azaltmak amacıyla: İyi Tarım Uygulamaları: Bu uygulamalar çevresel kirliliği azaltıcı modern tarımsal sistemlerin önemli bir bileşenidir. Kullanıcıların Eğitimi: Birçok ülkede pestisit kullanıcılarının eğitimi yasal bir zorunluluktur. Planlama ve Hazırlık: Tarımsal savaş konusunda mutlaka yeterli birikime sahip bitki koruma uzmanlarından yardım almaları gerekmektedir Bütün bu bilgiler kapsamında, ülkemizde gıda ve çevre güvenirliğinin sağlanması, ekonomik kalkınma adına dış ticaretimizin artırılması, pestisit kullanımının gelişmiş ülkeler standardında bilinçli ve kontrollü bir şekilde yapılması gerektiği anlaşılmaktadır. Madde madde inceleyecek olursak; Kimyasal mücadele yönteminde yararlanılan kimyasal bileşiklere genel olarak Pestisit adı verilir. Zararlılar ile mücadele ve bitki koruma amacıyla kullanılan her türlü ilaç ve preparatlar ve bunların üretiminde kullanılan her türlü maddeye pestisit denir. 2012 yılı başından itibaren Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü ‘nün ruhsatlandırılmak için yurt dışından getirilen ilaçların ruhsatlandırılmasında, ilaç için yapılan analizlerden vazgeçilip, beyanın esas alınması, yeni bir sorun kaynağı olmaya adaydır. AB ‘de yasak olan aktif maddelerin gecikmeli de olsa Türkiye ‘de de yasaklanmış olması, olumlu gelişmedir. Ancak yasaklanan ilaçların stokların bitirilmesi için 2 yıllık tanınan geçiş süresi, bu istisnayı kötüye kullanmak isteyenler stoklarını artırmışlardır. Herbisitler (ot ilaçları) den fenol bileşiklerinin çözünürlükleri çok azdır. Hidrofobdur. Toprağa sürekli sulu atılırlar. Toprakta çok kuvvetli tutulurlar. Çabucak çözeltiden ayrılıp absorbe olurlar. Çok az mobildirler ve çok dayanıklıdırlar. İnsektisitlerden klorlandırılmış hidrokarbonlar toprakta 30 yıla kadar dayanabilirler. Besin zincirinde birikirler. Fungusitlerden hexachlor benzen gurubu suda çözünmez çok dayanıklıdır. Kuvvetli derecede sorbe olurlar. Kullanımları sakıncalıdır. Pestisitlerin yanı sıra, vücutta ve doğada parçalanma ürünleri olan metabolitleri de insanlara zehir etkili olabilmektedir. Bu maddelerin bir kısmı birikime uğradığı, bir kısmı da birikmediği halde sinir hücrelerinde tahribat yapar. Pestisitlerin çoğu kanserojenik, mutajenik, alerjik, tahriş edici etkiler gösterebilir. Pestisitler, çiftlik hayvanlar üzerinde de olumsuz etkilere sahiptir. Hayvanlarda da ani ve yavaş zehirlenmelere yol açar. Çiftlik hayvanlarının ürünlerinde birikebilir Sebze ve meyvelerde kullanılan kimyasal ilaçlar, ürün üzerinde bulaşık etki veya kalıntı bırakmaktadır. Bazı ilaçlar ise sistemik ilaçlar olup, bitkilerin genetik sistemine sirayet etmektedir. Bu ilaçlar oldukça tehlikelidir. Sebze ve meyvelerdeki ilaç kalıntıları beslenme yolu ile insana geçtiği takdirde, süt ve yağ dokularında birikme yapar. Bu ilaçlar hamile kadınlarda bebeğe de geçer. Elimizde var olan tekniklerle iki kat daha fazla gıda elde edebilmek için şu anda kullanmakta olduğumuz suni gübre miktarının 6,5 katı suni gübreye, enerjinin 3 katı enerjiye ve tüketmekte olduğumuz tarım ilacının 6 katı tarım ilacına ihtiyacımız vardır. Doğanın dengesini bozan ve insan sağlığına olumsuz etkileri bulunan pestisitlerin kullanımında oldukça sıkı tedbiler alınmalı ve dozaj ayarlamaları yapılmalıdır. Kalıntı kontrolü her ürün için zorunlu olmalıdır. Konu bir tivit zinciriyle hallolabilecek basitlikte değil. Kabaca belli başlıkları yazdık. Ayrıntılı bilgi edinmek için inceleyebileceğiniz bazı yayınların linki aşağıda yer alıyor; https://bahcebitkileri.org/tarim-ilaclarinin-insan-ve-cevre-uzerine-etkileri.html…https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/236259…http://zmo.org.tr/resimler/ekler/afd8346a677af9d_ek.doc?tipi=40&turu=X&sube=0
0 notes
Link
Bugün dünyanın sahip olduğu en önemli sorunlardan biri gıda sorunudur. Dünya nüfusunun hızla artışına rağmen kullanılabilir tarım alanlarının günden güne azalması bu sorunun önemini her geçen gün daha da artarak hissettirmektedir. Verimi artırmak için yapılan ıslah ve gübreleme gibi çalışmaların yanı verim kaybını engellemek amacıyla çeşitli zararlılara karşı yapılan mücadele de önemli bir yer tutmaktadır. Verim kaybına neden olan zararlılar için yapılan fiziksel ve biyolojik mücadele uzun, zahmetli ve masraflıdır. Bu nedenle çabuk ve etkin bir yöntem olarak kimyasal mücadele, öncelikle uygulanmaktadır. Kimyasal mücadelede, pestisit adı verilen tarım ilaçlarının kullanımı önemli bir yer tutmaktadır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında kullanıma sunulan tarım ilaçlarının bilinçsiz ve kontrolsüz olarak uygulanmaları insan ve çevre için büyük bir sağlık sorunu haline gelmiştir (Yazgan, 1997). Yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda pestisitlerin tümör veya kanser yapıcı oldukları, kısırlık, zekâ geriliği gibi çeşitli sakıncalarının bulunduğu saptanmış ve kullanılmaları kısıtlanmış veya yasaklanmıştır (Öztürk,1990). Bu kısıtlamalara rağmen ülkemizde bazı bölgelerdeki pestisit kullanımının Avrupa birliği ülkelerine yaklaştığı ve aynı zamanda daha bilinçsiz olduğu görülmektedir (Aguilar ve ark.,1997, Turabi, 2004). Bazı makalelerde “Elimizde var olan ve geliştirebileceğimiz tekniklerle iki kat daha fazla gıda elde ederek iki kat nüfusun beslenme gereksinimini karşılayabilmemiz için şu anda kullanmakta olduğumuz suni gübre miktarının 6,5 katı suni gübreye, harcadığımız enerjinin 3 katı enerjiye ve tüketmekte olduğumuz tarım ilacının 6 katı tarım ilacına ihtiyacımız vardır.” denilmektedir. Dünyadaki artan nüfusu besleyebilmek için şu anki kullanımla bile doğal dengeyi bozucu nitelik taşıyan tarım ilaçlarının 6 kat daha bilinçsizce kullanımı beraberinde nice altı katlar daha getirecek ve doğal denge düzelmez bir şekilde bozulacaktır. Son yıllarda kanser oranlarındaki artış normal ölümlerde %25’lere çıkmış durumdadır (Gül, 2017). Dünya sağlık örgütünün (WHO) 1995 yılında yayınlanan raporuna göre, her yıl dünyada kabaca 1 milyon insan pestisit sebebiyle zehirlenmekte, 20.000 kadarı da ölmektedir (Tok, 1997). Sebze ve meyvelerde kullanılan kimyasal ilaçlar, ürün üzerinde bulaşık etki veya kalıntı bırakmaktadır. Bazı ilaçlar ise sistemik ilaçlar olup, bitkilerin genetik sistemine sirayet etmektedir. Bu ilaçlar oldukça tehlikelidir. İlaçların kullanılma sırasında insanlara verdiği zararlar çok çeşitlidir. Ancak en tehlikeli olanı ağız yolu ve deriye temas yolu ile verilen zararlardır. Sebze ve meyvelerdeki ilaç kalıntıları beslenme yolu ile insana geçtiği takdirde, süt ve yağ dokularında birikme yapar. Bu ilaçlar hamile kadınlarda bebeğe de geçer. Özellikle kadınlarda DDE oranının yükselmesi yumuşak doku kanserlerine neden olmaktadır. Kanında tarımsal ilaç kalıntısı tespit edilen kadınların meme kanserine yakalanma oranı diğerlerine göre 4 kat daha yüksek olduğu araştırmalarla tespit edilmiştir. Diğer taraftan tarımsal ilaç kalıntılarının kanda belli bir oranı aşması, hamile kadınlarda erken doğumlara ve bebeğe süt verme sürecinin kısalmasına sebep olmaktadır. Erkeklerde ise en fazla prostat kanserine yol açmaktadır. Son zamanlarda bazı doğum hastanelerinde prematüre doğum oranlarının arttığı görülmektedir. Bir araştırmaya göre Klorlandırılmış Hidro karbonlar yumurta kabuğunu inceltmekte ve yumurtaların çok çabuk kırılmaları sonucu popülasyonu düşürmektedir. Bakırlı fungusitler vücutta bakır dengesini bozar pek çok organ ve enzim aktivitesini engeller. Karaciğer, beyin ve böbreklerin normal çalışmasını engellerler. Karaciğerde siroz ortaya çıkar. Eklemlerde sistemik bozukluklar, romatizma ateşi, böbrek iltihabı ve lösemi oluşur. Kükürt sülfite dönüşerek bağırsak morarması oluşur. Cıvalı fungusitler diş eti iltihabı, karın ağrısı, kanlı ishal, kusma, böbrek hastalıkları, astım ve sonunda ölüme neden olurlar. Zirai ilaç kalıntılarının beslenme yolu ile çocuklara geçmesi halinde; çocuklarda deri bozuklukları, diş çürüklükleri, boy kısalığı ve zekâ geriliği gibi olumsuz etkiler bıraktığı tespit edilmiştir. Yapılan araştırmalar, kadın ve çocukların tarımsal ilaç kalıntılarının beslenme yolu ile kana geçmesinden çok fazla zarar gördüklerini ortaya koymuştur. Erkekler üzerinde yapılan araştırmalar ise, yumuşak doku kanserinin artması ve sperm oluşumunun azalması gibi mahsurları ortaya koymuştur. Ayrıca bütün insanlarda gıda yolu ile bulaşan ilaç kalıntılarının karaciğerde birikme yaparak kansere neden olduğu da bilinmektedir Pestisitlerin insan sağlığına olan zararları genel olarak sıralanacak olursa; •Cenin ve küçük çocukların beyin gelişimine zarar verebildiği ortaya çıkmıştır. İlaçların büyük bölümü böceklerin beyinlerinde zehirli etki yapacak şekilde üretildiği için, insan beynine de zarar vermesinin olası olduğu belirtilmiştir. •Çocuklarda gelişimi engelliyor ve fizyolojik bozukluklara yol açıyor. •Kanser, gen mutasyonu, üreme bozukluklarına yol açmaktadır. • İnsanlarda akut ve kronik zehirlenmeye neden olabilir. Kronik zehirlenme belirli bir sürede düşük dozların devamlı olarak alınmasıyla ortaya çıkıyor. •Böceği öldüren bir ilaç, insanın sinir, üreme ve hormon sistemiyle endokrin sistemini etkileyebilir. Pestisitlerin en genel olarak görülen yan etkileri şu şekilde sıralanabilir: • Arılar, kuşlar ve balıklar, mikroorganizmalar ve omurgasızlar gibi hedef olmayan organizmalarda ölümler • Kuş, balık ve diğer organizmalarda üreme potansiyelinin azalması • Hedef olamayan organizmalarda dayanıklılık oluşması sonucu insanlara hastalık taşıyan böcek ve parazitlerin kontrolden çıkması • Ekosistemin yapısının ve türlerinin sayılarının değişmesi gibi uzun dönemli etkiler. Pestisitler uygulandıkları alanlardan fizikokimyasal özelliklerine bağlı olarak rüzgâr, yağmur gibi etkenlerle başka yerlere sürüklenerek çevre sorunlarına neden olmaktadır. Bir kısmı buharlaşarak atmosferde kalıcı toksik madde birikimine sebep olurken bir kısmı da fotokimyasal yolla parçalanarak toksik veya toksik olmayan maddelere dönüşmektedir. Diğer bir bölümü de toprakta tutulmakta, toprağı kirletmekte ve toprak içinde kimyasal ve 15 mikrobiyolojik parçalanma tepkimeleri geçirmektedir. Bir kısmı ise yağmur, sel ve kar suları ile topraktan sürüklenmekte, nehir, göl ve deniz sularını kirletmektedir. Tarımda pestisitlerin kullanılması nedeniyle hava, toprak ve su zamanla kirletilmektedir. Bu sebeple pestisitler, doğal besin zincirinde yer alan tüm canlıların hayatını tehdit etmektedir. Dünya pestisit pazarının büyüklüğünün yaklaşık 45 milyar dolar, Türkiye pazarının ise yaklaşık 600 milyon dolar olduğu tahmin edilmektedir (Anonim, 2014b). Pestisit tüketim miktarları bakımından Latin Amerika ülkeleri başı çekerken, Japonya, Çin, Malezya ve Yeni Zelanda ise yüksek pestisit kullanımı ile dikkat çeken ülkeler arasındadır (Plumer, 2013). Avrupa ülkelerinden de Hollanda ve İtalya yüksek pestisit kullanımlarıyla öne çıkan ülkelerdir. Türkiye’de ise pestisit tüketiminin 1,3 kg/ha olduğu tahmin edilmektedir (Burçak, 2014). Türkiye’de pestisit (tarım ilacı) tüketimi 1980’lerden 2008’e kadar gerek aktif madde ve gerekse preparat olarak bazı istisnalar dışında her yıl az ya da çok artmıştır. Bu artışa karşın ülkemizde pestisit tüketimi gelişmiş ülkelere göre halen düşüktür. Fakat seracılığın yoğun olduğu Akdeniz ve Ege Bölgelerindeki pestisit tüketimi, ülke toplamının üçte ikisine yakındır. Diğer yandan tüketilen pestisitlerin özelliklerine bakıldığında, büyük çoğunluğunun insan ve çevre sağlığı açısından önemli riskler taşıdığı dikkat çekmektedir. Geçmişe oranla daha fazla sayıda gerçekleştirilen kalıntı analizleri, ürünlerimizdeki pestisit kontaminasyonunun azaldığını, ancak AB ülkelerine giden elit ürünlerimizde bile pestisit kalıntı limitlerine uygun olmayan partilere rastlanıldığı görülmektedir. Diğer yandan, az sayıdaki çalışmalardan elde edilen bulgular bile, ülkemizde zararlı, hastalık ve yabancı otların pestisitlere karşı artan oranda direnç gösterdiklerine işaret etmektedir. Tüm bu sorunlar yanında, pestisitlerden kaynaklanan sorunların çözülmesi için bir dizi yeni yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmiş olması, bazı riskli pestisitlerin yasaklanmış olması, reçeteli satış sistemine geçilmiş olması ve planlanan diğer bazı yasal düzenlemeler, umut verici gelişmeler olarak görülmektedir. Pestisitlerin çevresel etkilerini azaltmak amacıyla: İyi Tarım Uygulamaları: Bu uygulamalar çevresel kirliliği azaltıcı modern tarımsal sistemlerin önemli bir bileşenidir. Kullanıcıların Eğitimi: Birçok ülkede pestisit kullanıcılarının eğitimi yasal bir zorunluluktur. Planlama ve Hazırlık: Tarımsal savaş konusunda mutlaka yeterli birikime sahip bitki koruma uzmanlarından yardım almaları gerekmektedir Bütün bu bilgiler kapsamında, ülkemizde gıda ve çevre güvenirliğinin sağlanması, ekonomik kalkınma adına dış ticaretimizin artırılması, pestisit kullanımının gelişmiş ülkeler standardında bilinçli ve kontrollü bir şekilde yapılması gerektiği anlaşılmaktadır. Madde madde inceleyecek olursak; Kimyasal mücadele yönteminde yararlanılan kimyasal bileşiklere genel olarak Pestisit adı verilir. Zararlılar ile mücadele ve bitki koruma amacıyla kullanılan her türlü ilaç ve preparatlar ve bunların üretiminde kullanılan her türlü maddeye pestisit denir. 2012 yılı başından itibaren Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü ‘nün ruhsatlandırılmak için yurt dışından getirilen ilaçların ruhsatlandırılmasında, ilaç için yapılan analizlerden vazgeçilip, beyanın esas alınması, yeni bir sorun kaynağı olmaya adaydır. AB ‘de yasak olan aktif maddelerin gecikmeli de olsa Türkiye ‘de de yasaklanmış olması, olumlu gelişmedir. Ancak yasaklanan ilaçların stokların bitirilmesi için 2 yıllık tanınan geçiş süresi, bu istisnayı kötüye kullanmak isteyenler stoklarını artırmışlardır. Herbisitler (ot ilaçları) den fenol bileşiklerinin çözünürlükleri çok azdır. Hidrofobdur. Toprağa sürekli sulu atılırlar. Toprakta çok kuvvetli tutulurlar. Çabucak çözeltiden ayrılıp absorbe olurlar. Çok az mobildirler ve çok dayanıklıdırlar. İnsektisitlerden klorlandırılmış hidrokarbonlar toprakta 30 yıla kadar dayanabilirler. Besin zincirinde birikirler. Fungusitlerden hexachlor benzen gurubu suda çözünmez çok dayanıklıdır. Kuvvetli derecede sorbe olurlar. Kullanımları sakıncalıdır. Pestisitlerin yanı sıra, vücutta ve doğada parçalanma ürünleri olan metabolitleri de insanlara zehir etkili olabilmektedir. Bu maddelerin bir kısmı birikime uğradığı, bir kısmı da birikmediği halde sinir hücrelerinde tahribat yapar. Pestisitlerin çoğu kanserojenik, mutajenik, alerjik, tahriş edici etkiler gösterebilir. Pestisitler, çiftlik hayvanlar üzerinde de olumsuz etkilere sahiptir. Hayvanlarda da ani ve yavaş zehirlenmelere yol açar. Çiftlik hayvanlarının ürünlerinde birikebilir Sebze ve meyvelerde kullanılan kimyasal ilaçlar, ürün üzerinde bulaşık etki veya kalıntı bırakmaktadır. Bazı ilaçlar ise sistemik ilaçlar olup, bitkilerin genetik sistemine sirayet etmektedir. Bu ilaçlar oldukça tehlikelidir. Sebze ve meyvelerdeki ilaç kalıntıları beslenme yolu ile insana geçtiği takdirde, süt ve yağ dokularında birikme yapar. Bu ilaçlar hamile kadınlarda bebeğe de geçer. Elimizde var olan tekniklerle iki kat daha fazla gıda elde edebilmek için şu anda kullanmakta olduğumuz suni gübre miktarının 6,5 katı suni gübreye, enerjinin 3 katı enerjiye ve tüketmekte olduğumuz tarım ilacının 6 katı tarım ilacına ihtiyacımız vardır. Doğanın dengesini bozan ve insan sağlığına olumsuz etkileri bulunan pestisitlerin kullanımında oldukça sıkı tedbiler alınmalı ve dozaj ayarlamaları yapılmalıdır. Kalıntı kontrolü her ürün için zorunlu olmalıdır. Konu bir tivit zinciriyle hallolabilecek basitlikte değil. Kabaca belli başlıkları yazdık. Ayrıntılı bilgi edinmek için inceleyebileceğiniz bazı yayınların linki aşağıda yer alıyor; https://bahcebitkileri.org/tarim-ilaclarinin-insan-ve-cevre-uzerine-etkileri.html…https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/236259…http://zmo.org.tr/resimler/ekler/afd8346a677af9d_ek.doc?tipi=40&turu=X&sube=0
0 notes
Photo
PSİKOPAT PLASTİK Plastiklerin çevremizdeki tehlikesine vurgu yapabilmek adına bu ironiyi yapmak zorundaydım. Dünya bankasının tahminlerine göre insanlık tarafından yıllık 1,4 milyar ton çöp üretilmektedir.Bu çöplerin %10 u plastiğe tekabül etmektedir. Son çalışmalar bizlere plastiğin sadece gözlerimizle gördüğümüz pet şişe veya poşet benzeri plastiklerin yanı sıra gözle görülemeyen mikroskobik düzeyde nano ve mikro partikül şeklinde de doğada bulunduğunu göstermiştir. Bu nano-mikro partiküllere (psikopatlara) dünyadaki tüm canlı organizmalarda rastlanabilmektedir.Ürkütücü bir örnek verebilirsek;her yenidoğan bir bebeğin göbek kordonundan alınan kanın da bile bu plastiklere rastlanmıştır. Hal böyle olunca;maruziyetin belli bir eşiği geçmesi vucüdumuzda imbalansa ve hastalıklara sebebiyet verecektir. Şu anda bilimsel dünyamızca da sıkça konuşulan bu psikopatların vucüdumuza verdiği hasarlar nelerdir? 📌Soluduğumuz havadaki mikroplastikler;akciğer kanseri,interstisyel ac hastalığı,astım. 📌Yuttuklarımız;sindirim sistemi toksisitesi,endokrin bozukluklar (erken ergenlik),#kanser (meme kanseri),bağışıklık sisteminin baskılanması,otoimmün hastalıklar. 📌Nörolojik sistemde;davranış bozuklukları #otizm,dikkat eksikliği vb. Yukarıda saydıklarımla mikro-nano plastik ilişkisi son zamanlarda yoğun bir şekilde bilim dünyasınca tartışılmaktadır. Bundan dolayı bugün sizlere poşet çaylar ve yuttuğumuz psikopat mikro-nano plastiklerle ilgili bir post hazırlama gereği duydum. Bu çayların kullanımına yönelik alternatif öneriler neler olabilir? 🌱Öncelikle; çayınızı french press(plastik olmayacak)veya demleme yöntemiyle içebilirsiniz. 🌱Toz haline getirip(kahve değirmeninde) sıcak suya karıştırabilirsiniz.Örneğin;maça çayı gibi. 🌱 Şekil 3e bakınız paslanmaz çelikten üretilmiş çay küresini kullanabilirsiniz. 🌱Çaylardan veya tozlardan kendi tentürünüzü veya sıvı extraktınızı yapıp kullanabilirsiniz. 📌95 derecede suyun içerisine koyduğunuz tek bir #çay poşeti ile vucüdunuza milyonlarca mikroplastik alırsınız. Plastik gibi bir psikopatı asla hayatınıza sokmayın derim çünkü; bir kere girdikten sonra ne yapsanız da sizi terketmezler. #plastik #noplastic #drnatureco #psikopat #toksin https://www.instagram.com/p/CEtc75agtab/?igshid=924growplpsx
0 notes
Text
0 notes
Photo
ÇOCUKLARDA BOY KISALIĞI Çocuklarda büyüme sorunları pek çok sağlık sorununun habercisi olabilmektedir. Bu sorunlar beslenme bozuklukları, süregen enfeksiyonlar, böbrek hastalığı, vb uzun süreli hastalıklar olabilecekleri gibi endokrin bozukluklar da olabilir.
0 notes
Text
Kadınlarda stres, mevsimler ve diğer saç dökülmesi nedenleri
Kadınların% 40'ında, 35 yaşındayken saç yavaşça dökülmeye başlar. Bu durumun birçok normal nedeni vardır. newsyou.info bildirildi.
Kadınlarda stres, mevsimler ve diğer saç dökülmesi nedenleri
Güz mevsimi
Kural olarak, saç dökülmesi sonbaharda başlar. Ve bu kesinlikle normal olarak kabul edilir. Tabii ki, bir kadın anemi veya hormonal bozukluklar yoksa. Her şey, ilk "programa" göre her saçın uzaması ile açıklanır. Şekillendirme sonbaharda başlar, tıpkı hayvanlar gibi. Genellikle en fazla üç ay sürer ve otomatik olarak durur.
gerginlik
Stres ve duygusal stres saç dökülmesine neden olabilir. Bu en yaygın nedenlerden biridir. Stresli saçlar kan dolaşımını bozan ve saç büyümesini yavaşlatan özel hormonlar üretir. Çoğu folikül dinlenir ve stresli bir durumdan sonra saç dökülür.
Hormonal başarısızlık
Kadınlar doğumdan sonra sıklıkla kellik gösterirler. Bu işlemden birkaç ay sonra saç bütün dişlere düşebilir. Bu kadın vücudunun fizyolojik tepkisidir. Mesele şu ki, hamilelik sırasında saçın çok yoğunlaşması. Plasenta kıl miktarını yaklaşık% 10 arttırır. Ama sonra vücut plasental hormonlar gibi yiyeceklerden mahrum kalır ve saç dökülmeye başlar. Emzirme durumu kötüleştirir. Ancak birkaç ay içinde, saç büyüme döngüsü sıklıkla modası geçmiş olur. Ayrıca, kadınlarda saç dökülmesinin nedeni hormonal ilaçların keskin şekilde ortadan kaldırılmasıdır. Bu nedenle, saç büyümesi için uygun koşullar zarar görebilir. Bu durumda soruya doktorla birlikte karar verilmelidir.
Androjenik kayıp
Kadın tipi kelliklerin kronik şekli, endokrin arka plandaki dalgalanmaların sonucudur. Bir kural olarak, hormonal dengesizliğe neden olan ve vücuttaki androjenlerin miktarını artıran yumurtalıkların ve adrenal bezlerin işlevsizliği ile açıklanmaktadır. Bunlar saçın ömrünü kısaltan erkek hormonlarıdır. Başka bir deyişle, kadınlar gibi erkekler kelleşir. Bu tip saç dökülmesi genellikle kalıtımla ilişkilidir.
from WordPress https://ninovalib.com/kadinlarda-stres-mevsimler-ve-diger-sac-dokulmesi-nedenleri/
0 notes
Text
“İmmünoterapi bağışıklığı harekete geçiriyor”
24 Ekim 2019, Perşembe 10:00
İstanbul
İmmünoterapinin akciğer, böbrek gibi 20’den fazla kanser türünün tedavisinde kullanıldığını anlatan Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Umut Demirci, “İmmünoterapi tedavisi, kanserli hücrelerin bağışıklık sistemi üzerinde yarattığı baskıyı ortadan kaldırarak, bağışıklık sisteminin harekete geçmesini ve T hücrelerinin kanseri yok etmesini sağlar” dedi.
Yeni nesil tedavi yöntemi immünoterapi ile kanser hastalıklarının tedavisinde başarılı sonuçlar elde ediliyor. Kemoterapi ve hedefe yönelik akıllı tedavilere göre çok daha az yan etki gösteren immünoterapi tedavisinin, etkisi daha kalıcı ve tedavi başarısı daha yüksek oluyor. Yurtdışında akciğer, böbrek gibi 20’den fazla kanser türünün tedavisinde kullanılan immünoterapi, 2018 yılından itibaren meme kanserinin üçlü negatif adındaki bir alt grubu için kullanılmaya başlandı. İmmünoterapinin özellikle metastatik kanserlerde sağkalım süresini uzattığını belirten Memorial Ankara Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Umut Demirci, kanser tedavisini bir adım daha ileri taşıyan immünoterapi yöntemi hakkında bilgi verdi.
“BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ ÜZERİNDEKİ BASKIYI KALDIRIYOR”
Vücuttaki bazı hücrelerin günlük yaşantının akışında tümör hücresine dönüştüğünü anlatan Prof. Dr. Umut Demirci, “Ancak insanın bağışıklık sisteminde bulunan ve ‘asker hücre’ olarak tabir edilen ‘T hücreleri’, kanserli hücreleri çok büyük oranda yok etmektedir. Bir grup kanserli hücre bu saldırılardan kurtularak, T hücresine karşı direnç geliştirmektedir. Kanserli hücreler, asker hücrelere yabancı olmadığı mesajını vererek yok olmaktan kurtulurken, bağışıklık sistemini baskılamaktadır. İmmünoterapi tedavisi, bağışıklık sistemi üzerindeki bu baskıyı ortadan kaldırarak, bağışıklık sisteminin harekete geçmesini ve asker T hücrelerinin kanseri yok etmesini sağlamaktadır. Yani kişinin kendi bağışıklık sisteminin, kanserli hücrelerle savaşması için uyarıcı etki göstermektedir” diye konuştu.
YURTDIŞINDA 20’DEN FAZLA KANSERİN TEDAVİSİNDE KULLANILIYOR
İmmünoterapinin yurtdışında 20’den fazla kanser türünde tedavi yöntemi olarak uygulandığını belirten Prof. Dr. Demirci, “Yıllardır uygulanan kemoterapi ve hedefe yönelik akıllı ilaçların ardından, 2011 yılında cilt kanseri türü olan melanomun tedavisi ile başlanan ve hali hazırda geliştirme çalışmaları devam eden immünoterapi, yurtdışında 20’den fazla kanser türünde tedavi yöntemi olarak uygulanmaktadır. İmmünoterapilerin hücre ve aşı tedavileri gibi birçok farklı çeşitleri olsa da ülkemiz şartlarında immünoterapi denilince, ‘check point’ (kontrol noktası) inhibitörleri’ olarak algılanmaktadır” ifadelerini kullandı.
SAVUNMA HÜCRELERİNDE HAFIZA OLUŞTURARAK KALICI TEDAVİ SAĞLAR
İmmünoterapi tedavisinin kemoterapi ve hedefe yönelik akıllı tedavilere göre çok daha iyi ve uzun süreli yanıtlar sağladığını açıklayan Prof. Dr. Demirci, şöyle devam etti:
“Kemoterapi ve hedefli tedavilerdeki en önemli sıkıntı tedavi yanıtının kalıcı olmaması iken immünoterapilerde bir grup hastada kalıcı ve uzun süreli yanıtlar sağlanabilmektedir. Bu kalıcı yanıt bağışıklık sisteminde T hücrelerinde bir hafıza oluşturarak sağlanmaktadır. Erken evre kanser hastalarında tam şifa sağlanabilirken, metastaz yapmış hastaların çoğunda tam şifa sağlanamamaktadır. Tedaviyle hastalarda yaşam kalitesini bozmadan yaşamlarının uzatılması amaçlanmaktadır. İmmünoterapi metastatik kanserlerde de uygulanmaktadır. İmmünoterapi, kemoterapi ve hedefe yönelik akıllı tedavilere göre daha kolay tolere edilebilir yan etkiler göstermektedir. Kemoterapide hastalar bulantı, kusma, saç dökülmesi, kan değerlerinin düşmesi, halsizlik ve yorgunluk gibi yan etkiler yaşamaktadır. İmmünoterapi tedavisinde ise bu yan etkiler çok azalmakta; cilt döküntüleri, ishal, endokrin bozukluklar gibi daha hafif yan etkiler ortaya çıkmaktadır.”
MEME KANSERİNİN ÜÇLÜ NEGATİF TÜRÜNDE KULLANILIYOR
İmmünoterapi ilacının meme kanserinin üçlü negatif alt türünün metastatik evresinde yaşamı uzattığını ifade eden Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Umut Demirci, “Yurtdışında onay alarak kullanılmaya başlanıldı. Bu hastalarda daha önce sadece kemoterapi uygulanırken, günümüzde ise immünoterapinin etkinliği net bir şekilde ortaya konulmaktadır. Yine yakın zamanda sunulan bir çalışmada üçlü negatif meme kanserinde erken dönem hastalıkta diğer bir immünoterapi ilacı olarak pembrolizumab yüksek yanıt oranı ve sağkalım başarısı göstermiştir. Günümüzde meme kanseri, immünoterapilerin etkinliğinin gösterildiği ve gelişmelerin devam ettiği bir hastalıktır” dedi.
Kaynak: DHA
Bu Yazı “İmmünoterapi bağışıklığı harekete geçiriyor” adresinde ilk olarak yayınlanmıştır. BakNeDio.Com.
source https://baknedio.com/immunoterapi-bagisikligi-harekete-geciriyor/
0 notes
Text
Kısırlık Tedavisinden Sonra Tekrarlayan Düşükler
Kısırlık Tedavisinden Sonra Tekrarlayan Düşükler
Bu yazımızda sizlere kısırlık tedavilerinden sonra gebe kalmış kadınların gebe kaldıktan sonra yaptıkları düşüklerin ve kısırlık tedavisinden sonra tekrarlayan gebelik düşükleri hakkında bilgi vermeye çalışacağız.
Bu yüzden yazımızın ana amacı kısırlık tedavisinden sonra tekrarlayan düşüklerdir.
Kadınların %5’ lik oranında peş peşe 2 gebelik, %1’ inde peş peşe 3 gebelik düşer. Tekrarlayan düşüklerin çeşitli nedenleri bulunmaktadır.
Kısırlık tedavisinden sonra tekrarlayan düşüklük nedenleri olarak;
Kromozomal bozukluklar: Fetüste otomozomal trizomi, turner sendromu, poliploidi ve ailede dengeli translokasyona olabilir.
Uterin bozukluklar: Hipoplazi, Uterin bikornis, Uterin septus veya Uterin subseptus olabilir. En sık olarak Uterin bikornis gebelik kaybı yapar. Asherman sendromu embriyonel kaviteyi bozar. Doğumsal veya sonradan oluşmuş servikal yetmezlik olabilir. Myomlar, Uterin kavitesini bozabilir.
Enfeksiyonlar: Toksoplazmozis, sifilis ve klamidya enfeksiyonlarında görülebilir.
Hormonal bozukluklar: PCOS, hipotiroidi, DM ve Luteal faz yetmezliği olabilir.
İmmun bozukluklar: Antifosfolipit antikorlar uteroplesental damarlarda yetmezliğe yol açabilir.
Çeşitli etkenler: Anemi, kardiyak ve renal hastalıklar, sigara, uyuşturucu ve alkol bağımlılığı olarak sayılabilir.
Genetik Faktörler: Kromozomal, tek gen, çok etkenli
Endokrin: Luteal faz yetmezliği, troid hastalıkları, DM
Enfeksiyon: Bakteri, virüs, parazit
Anatomik Faktörler: Doğumsal, edinsel
Endokrin: Otoimmün, alloimmün
Kalıtsal Trombofililer: Leiden
Kısırlık Tedavisinden Sonra Tekrarlayan Düşükler
#düşükler#endokrin#fetüste otomozomal#gebelik düşükleri#hipoplazi#homonal bozukluklar#immun bozukluklar#Kısırlık#kısırlık tedavisi#tekrarlayan#tekrarlayan düşük#tekrarlayan düşükler#tekrarlayan gebelik
0 notes
Text
Akupunktur ile de zayıflayın
Zayıflamak isteyenler kiloları ile başı dertte olanlar hiç Akupunktur, ile zayıflamayı denediniz mi? Enerjik zayıflamanın yolu akupunkturdan yol alıyor. Midede yanma, ekşime olmadan ve stresle mücadele etmeden, istediğiniz forma girmek için huzurlu bir yöntemdir... Bizlerin kilo almasının temel nedeni olan, beslenme alışkanlıklarını değiştirmesi hiçte kolay değildir. Normalde diyet yaparken oluşan ve en nihayetinde diyeti bırakmaya neden olan halsizlik, midede yanma ve ekşime, baş ağrısı ve baş dönmesi, ellerde titreme, stres ve sinirlilik hali gibi sorunlar akupunkturla beraber yok olur. Yeni beslenme alışkanlıklarının edinilmesi sırasında, akupunktur hastaya çok büyük kolaylıklar sağlar. Şişmanlık ve akupunktur hakkında sorularımızı Dr.Emre Çiçek yanıtlıyor... Obezite (şişmanlık) nedir? Obezite tüm dünyaca kabul edilen bir hastalıktır; yaşam kalitesini ve süresini olumsuz yönde etkileyen, birçok hastalığa davetiye çıkaran, yüzyılımızın en önemli sağlık sorunlarındandır. Obezite vücut yağ miktarının sağlığı bozacak miktarda artmasıdır. Enerji dengesinin bozulması sonucunda ortaya çıkar. Diyet, egzersiz ve genler enerji dengesini oluştururlar. Enerji alımının, tüketiminden daha fazla olduğu durumlarda enerji dengesi bozulmaktadır. Obezite kalp, şeker, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, solunum rahatsızlıkları, karaciğer yağlanması, akciğer, eklem ve safra kesesi hastalıkları gibi birçok hastalığın altında yatan nedendir. Bunun yanında depresyon, sosyal ayrımcılık, benlik algısında bozulma (kendine güvensizlik) gibi olumsuz etkileri de vardır. Obeziteyi oluşturan faktörler nelerdir? Fiziksel aktivitelerde azalma, beslenme alışkanlıkları ( denetimsiz beslenme, birden fazla yerde beslenme, dışarıdan yemek yeme, paket servis, aşırı enerjili besinlerin tüketimi ve aşırı meşrubat tüketilmesi), cinsiyet (bayan), ırksal faktörler, yaş, eğitim düzeyi, evlilik,doğum sayısı, sigara bırakma, alkol, genetik ve çevresel etkenler, psikolojik bozukluklar (emosyonel stres, depresyon vb), endokrin hastalıkları (hipotiroidizm (guatr), cushing sendromu, tip 2 diabet), metabolik ve hormonal bozukluklar (steroid kullanımı ve hormon replasman tedavisi), teknolojinin ilerlemesi ile günlük enerji tüketiminin azalması olarak özetleyebiliriz. Obezite nasıl tespit edilir? Obezite tespitinde iki yöntem kullanılır. 1. Beden kitle indeksi(BKİ) veya Body Mass Index(BMI) Kolaylıkla hesaplanan bir yöntemdir. BKİ=Vücut ağırlığının(kg olarak), boy uzunluğunun (metre cinsinden) karesine bölünmesiyle hesaplanır. Buna göre standartlar şöyledir: BKİ= Çok şişman (morbid obez) 2. Bel çevresinin ölçümü; buna göre de standartlar şöyledir: Bel Çevresi Risk Yüksek risk Erkek >94cm >102cm Kadın >80cm >88cm Bel / Kalça oranı normalde 0. 95'dir. Akupunkturun zayıflamadaki etkilerini nasıl sınıflandırabiliriz? 1- İştah ve acıkma hissini en aza indirir. Akupunktur beyindeki hipotalamus bölgesinde noradrenalin seviyesini düşürüp, seratonin yani özellikle çikolata yedikten sonra ortaya çıkan mutluluk hormonunun seviyesini artırır. Bu şekilde yiyerek değil, yemeyerek mutlu olmamızı sağlar. 2- Midede kazınma, yanma ve ekşimeyi önler. Kulaktan yapılan akupunktur, kulaktan mide ve barsaklara kadar uzanan sinir uçlarını uyararak mide asidini azaltıyor. Kontrol altına alınan mide asiditesi sayesinde, diyete bağlı olarak boşalan midede herhangi bir rahatsızlık olmuyor. Keyifle diyet uygulanıyor. 3- Düşük kalorili beslenmeye bağlı olarak oluşan halsizlik ve bitkinliği önler. Tam tersi zinde olmamızı ve daha çok enerji vererek kolay kilo vermemizi sağlar. 4- Akupunktur uygulaması sırasında; vücutta seratonin ve endorfin hormonlarının seviyesi artmaktadır. Bu da diyet yapan kişiye huzur verir, sedasyon sağlar. Böylece kişide istediği her şeyi yiyememekten dolayı oluşan stres ve gerginlik yaşanmaz. Sonuçta; kişi sakin ve huzurlu bir şekilde diyetine devam eder. 5- Metabolizma hızını düzenleyici rolü vardır. Akupunkturla tedavi gören kişinin metabolizma hızı arttığı için diğer kişilere göre, zorlanmadan daha kolay kilo verir. Akupunkturda kesin kilo verilir mi? Verilmesi gereken kilo nasıl hesaplanır? Bunların hepsi bir araya gelince kişinin kilo vermemesi için hiçbir sebep yoktur. Akupunktur tedavisi haftada 1 veya 2 kez yapılır. Vereceğiniz kilo miktarı yaşa, cinsiyete, ilaç kullanımına ve verilecek kiloya göre değişir. Bu oran yaklaşık 2 ayda mevcut kilonuzun % 10-15'i kadardır. Uluslararası standart haftada 0. 5-1 kg yani ayda 2-4 kg'dır. Akupunkturda ayda 4-8 kg zayıflama normal kabul edilir. Sağlıklı ve kalıcı zayıflamak için kişi hızlı kilo vermekten kaçınmalıdır. Tedaviyi maroton gibi değerlendirirsek, hızlı koşarak değil, tempolu ve standart koşarak marotonu tamamlayabiliriz. İdeal kiloya erişince bir de bu kiloyu korumak var... Hangi kiloda olursak olalım, hiçbir yan etkisi olmayan akupunktur tedavisi ile istediğimiz ideal kiloya ulaştıktan sonra, bu kiloyu koruma programına geçilir. Bunun için akupunktur 4-6 ay süreli ayda 1 veya 2 kez manyetik bilye (mıknatıslı mercimek büyüklüğünde aktif kömür) ile devam edilir. İdeal kilomuzu koruma esnasında diyet değil sağlıklı ve dengeli beslenme yapılır. Böylece kilolar sabitlenir ve formumuz korunmuş olur. Yaşamımızın herhangi bir dönemlerinde mesela; - hamilelik, kürtaj, düşük doğum yapma olduğunda, - kortizon, hormon, yoğun antideprasan ilaç kullanımında, -boşanma, işten ayrılma, iflas etme, yakınının ölümü, deprem, vb. gibi ani şok oluşturan olaylarla karşılaşıldığında, kişinin metabolizması etkilendiği için kişide huzursuzluk yaratan kilo artışları yaşanabilir. Bu durumlarla karşılaşılırsa, 1 ay içersinde akupunktur doktorunuzla bağlantıya geçerseniz, hazır istediğiniz kiloya inmişken tekrar kilo alımınızı önlemiş olursunuz. Bu arada akupunktur uygulayan kişinin doktor olması, akupunktur eğitimini almış olması ve aldığı eğitimin TC Sağlık Bakanlığı tarafından verilen bir sertifika ile onaylanmış olması gerekmektedir.
0 notes
Text
Etiyoloji Nedir, Türleri Nelerdir?
Etiyoloji neden bilimi olarak da bilinir. Tıbbi bir terim olarak kullanıldığında bir hastalığın arkasında yatan nedeni belirtmektedir. Etiyoloji kelimesi, Yunanca’da neden anlamına gelen “aita” kelimesinden türemiştir. Bir şahsın semptomları olduğu zaman, hekim, etiyoloji belirler. Buna göre durumu hastalıkla en iyi uyuşan bir kategoriye yerleştirmiş olur. Hekim, röntgen, tıbbi ��ykü ve fiziki muayene kombinasyonları yaparak etiyoloji belirlemiş olur. Etiyoloji kavramı yalnızca tıpta kullanılmamaktadır. Psikoloji, fizik, felsefe ve biyoloji gibi diğer alanlarda da bu terim kullanılır.
Yasal Etiyoloji Nedir?
Yasal etiyoloji pataloglar ve tıbbi muayene ile bir kişinin ölüm nedeninin belirlenmesi olarak tanımlanabilir. Öykünün nedeni belirlenmesi açısından kan testleri, fizik muayene, röntgen vb. araçlardan faydalanılabilir. Bazı durumlarda hekimlerin nedenselliği tespit etmesi için daha fazla araştırma yapması gerekebilir. Bir kişinin öldüğünü düşünelim. Ölümün arkasında yatan nihai etiloji oksijen eksiliğidir. Patolog bu noktada durur ve ölüm etiyolojisini kazara boğulma olarak adlandırır. Eğer yakınlarda ciddi bir kafa yarası da varsa, ölüm nedeninin cinayet olma ihtimali vardır. Kişi bu durumda künt travması yaşamış, suya düşmüş ve boğulmaya başlamış olabilir. Etiyoloji daha sonra boğulma ve öncesinde başın künt travmasına bağlı cinayettir. Patalog eğer ölmüş bireyde alkol ya da uyuşturucu bulursa ve herhangi bir travma belirtisi yoksa, etiyoloji boğulma ve alkol, ilaç zehirlenmesi olabilir.
Bakteri nedir, özellikleri nelerdir? Bilgilerine de bakabilirsiniz.
Hastalık Etiyolojisi Türleri Nelerdir?
Hastalık etiyolojisi türleri 3 kategoride incelenmektedir. Bu kategorilerin doğru belirlenmesi için bulmacanın farklı yerlerinin bir araya getirilmesi gerekir. Hastalık etiyolojileri içsel, dışsal ve idiopatik olarak incelenmektedir. İnstrinsik etiyolojiler içsel anlamında kullanılmıştır. Yani vücut içinde meydana gelen herhangi bir değişim, iç faktörler sonrasında ortaya çıkmıştır. İçsel etiyolojiler şu şekilde sıralanabilir:
Metabolik ve endokrin bozukluklar,
Hormon bozuklukları,
Aşırı kanamanın yol açtığı hastalıklar,
Ebeveynde size aktarılan koşullar,
Diyabet,
Vücut hücrelerinin kontrol dışında büyümesi,
Bağışıklık sisteminde aşırı tepki veren alerji gibi bağışıklık sorunları.
Bu durumlar vücutta kimyasal sinyalizasyon ve etkileşimdeki anormallikler olarak bilinmektedir.
Ekstrensik Etiyoloji Nedir?
Ekstrensik etiyoloji dışsal etmenler olarak tanımlanabilir. Ekstrensik faktörler şu şekilde sıralanabilir:
Hayvan ısırıkları ve sokmaları,
Bakteriler, mantarlar, virüsler,
Parazitler ve enfeksiyöz ajanlar,
Elektrik,
Kimyasallar,
Radyasyon,
Tıbbi ya da mesleki profesyonelin eylemlerinden kaynaklana nedenler.
Son etiyoloji kategorisi idiyopatiktir ve bu kategoride olayların nedeni bilinmez.
Hastalık Etiyolojileri Nedir?
Hastalık etiyolojileri temelleri şu şekilde sıralanabilir:
Psişik nedenler,
Genetik nedenler,
Canlı etkenler,
Fiziksel etmenler,
Bilinmeyen nedenler,
Beslenme bozuklukları,
Kimyasal bozukluklar.
Hastalıklar bu nedenlerden bir tanesinin ya bir kaçının bir araya gelmesiyle oluşmaktadır. Hastalıkların oluşmasında kolaylaştıran bazı faktörler de bulunmaktadır. Bu etmenler etnik özellikler, bünye, yaş, cinsiyet olarak sıralanabilir.
Özellikle bazı hastalıklar belli yaş gruplarında daha sık görülmektedir. Yenidoğanlarda bronşit, diyare ve burun nezlesi görülme ihtimali yetişkinlere kıyasla daha fazladır. İleri yaştaki insanlarda ise kalp damar hastalıkları ve romatizma gibi şikayetlerin görülme riski yüksektir.
Cinsiyete göre hastalıkların görülme sıklıkları da değişkenlik göstermektedir. Kalp ve damar hastalıkları, sindirim, solunum erkeklerde yüksek oranda görülürken, kadınlarda safra kesesi hastalıkları daha sık görülmektedir.
Hastalıklarda ırklara göre duyarlılık farklı olabilir. Yapılan çalışmalar siyah ırkın, tüberküloza karşı beyaz ırka göre daha duyarlı olduğunu ortaya koymuştur. Hastalık oluşmasında etkili olan son etmen bünye ve organizmanın durumudur. Diyabetli kişilerde her türlü enfeksiyon kolayca yayılmakta ve iyileşmesi uzun sürmektedir. Uzun süre steroid ve antibiyotik kullanan kişilerde daha sık hastalık oluşmaktadır.
Aspirasyon nedir? Hakkında detaylar yazımızdadır.
Canlı Hastalık Etiyolojileri Nelerdir?
Canlı hastalık etiyolojileri arasında yer alanlar şu şekilde sıralanabilir:
Helmintler,
Protozoonlar,
Riketsiyalar,
Mantarlar,
Virüsler,
Bakteriler.
Yukarıda sayılanların hepsi, doğada yaygın bulunur. Bu nedenle insan ile sürekli ilişki içindedirler. İlişki parazit yaşantı, kommensal ve simbiyoz şeklinde olabilir. Aslında simbiyoz yaşantıda vücutta bulunan mikroorganizmalar hastalık oluşmasına neden olmazlar. Aksine karşılıklı bir yararlanma söz konusudur. Bu duruma örnek vermek gerekirse bağırsak florasında yaşayan e coli isimli bakteri buradaki besinlerden yararlanır. Organizma da bu sırada bakterilerin yaptığı K vitaminini kullanır.
Kommensal yaşantı türünde, mikro organizmalar organizmaya zarar vermeden yaşamlarını sürdürür. Vücut floraları örnek verilebilir. Ancak parazier yaşantıda mikro organizmalar insan vücuduna zarar vermeye başlamıştır. İnsanlarda hastalık oluşturan canlı etkenler patojen mikro organizmalar olarak bilinir. Patojen mikro organizmalar vücuda yerleşip hastalık yaptıkları zaman, enfeksiyon hastalıkları meydana gelir.
Etiyoloji ile Patogenez İlişkisi Nedir?
Etiyoloji ve patogenez terimleri sıkça bir arada kullanılmaktadır. Hastalık patogenezi hastalık oluşurken meydana gelen biyolojik değişimleri tanımlar. Etiyoloji hastalığın neden geliştiğini tanımlar. Patogenez ile hastalığın nasıl geliştiği ile ilgilidir. Bu iki terimin birbiri ile bu kadar ilişkisi olması sebebiyle etyopatogenez teriminin kullanıldığını duyabilirsiniz. Hastalıkların adlandırılma biçimleri bize hastalığın nasıl oluştuğu konusunda bilgi verir. Örneğin; akut kronik, primer nüks gibi… Hastalığın meydana gelmesinde ekstrensek nedenler canlı ve cansız olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Cansız etmenler fiziksel etkilerken, canlı etkiler infeksiyonlar olarak bilinir. Cansız etmenler şu şekilde sıralanabilir:
Kimyasal,
Elektrik,
Radyasyon,
Nem,
Sıcaklık,
Travma,
Zorlama.
Canlı etmenler ise şu şekilde sıralanabilir:
Yılan,
Böcek,
Parazit,
Mantar,
Virüs,
Bakteri.
Farmakoloji nedir? Ayrıntılarını da inceleyebilirsiniz.
İyatrojenik Etiyoloji Nedir?
İyatrojenik etiyoloji farklı nedenlerden kaynaklanmış olabilir. Bu nedenler şu şekilde sıralanabilir:
Tıbbi yetersizlik,
Dikkatsizlik,
Gerekli bir tedavinin kaçınılmaz sonucu,
Beklenmeyen ya da olağan dışı reaksiyon,
Kazalar.
Ameliyat sırasında safra yolunun yaralanması kazaya örnek verilebilir. İlaç alerjileri ise beklenmeyen reaksiyonlar arasında yer alır. Total gastrektomi sonrasında hastada demir eksikliği ortaya çıkması gerekli tedavinin kaçınılmaz bir sonucudur.
Etiyolojinin Bulunması Neden Önemlidir?
Etiyoloji bulunmasının önemi üzerinde durulmalıdır. Çünkü etiyolojinin ortadan kaldırılması hastanın tedavi edilmesi anlamını taşır. İnfeksiyon durumunda kültür yaparak hastalığa neden olan bakterinin tipinin tespit edilmesi sayesinde o bakteriye özel geliştirilen bir antibiyotik verilmesini sağlar. Ayrıca hastalık etiyolojisi bilindiği zaman önceden önleyici tedbirlerin alınması mümkün olur. Bu tedbirler proflaktik olarak adlandırılmaktadır. Bulaşıcı hastalıklara karşı aşılama yapılması etiyolojiye örnek verilebilir. Kaptan James Cook eğer tayfalarında görülen skorbüt hastalığının C vitamininin eksikliğinden kaynaklandığını bilseydi, uzun yolculuklar için gemisinde C vitamini yüksek olan sebze ve meyveleri saklardı. Bu da hastalığın önlenmesini sağlardır.
Etiyoloji mi Doğru Etyoloji mi?
Etiyoloji kelimesi bazı kaynaklarda etyoloji olarak da geçmektedir. Kelimenin kökenine baktığımızda Yunanca Aita kelimesi karşımıza çıkar. Bu keime sebep anlamına gelir. Logos ise bilim anlamındadır. Kelimenin İngilizce karşılığı 2 tanedir. Hem etiology hem de aetiology kelimesi kullanılmaktadır. Türk Dil Kurumu’na göre kelime etiyoloji olarak yazılmaktadır. Eğer her iki kelimeyi de aratırsanız Google’da sonuç bulabilirsiniz. Her iki aramada da benzer olmakla birlikte farklı sonuçlar görebilirsiniz. Önemli kaynaklardan bir tanesi kabul edilen Wikipedia’da etiyoloji kelimesi doğru kabul edilmiştir.
Amilaz nedir? Hakkında merak edilenler yazımızdadır.
The post Etiyoloji Nedir, Türleri Nelerdir? appeared first on Zovovo - En İyi Bilgi Sitesi.
Kaynak: https://www.zovovo.com/etiyoloji-nedir-turleri-nelerdir/
0 notes
Link
Bugün dünyanın sahip olduğu en önemli sorunlardan biri gıda sorunudur. Dünya nüfusunun hızla artışına rağmen kullanılabilir tarım alanlarının günden güne azalması bu sorunun önemini her geçen gün daha da artarak hissettirmektedir. Verimi artırmak için yapılan ıslah ve gübreleme gibi çalışmaların yanı verim kaybını engellemek amacıyla çeşitli zararlılara karşı yapılan mücadele de önemli bir yer tutmaktadır. Verim kaybına neden olan zararlılar için yapılan fiziksel ve biyolojik mücadele uzun, zahmetli ve masraflıdır. Bu nedenle çabuk ve etkin bir yöntem olarak kimyasal mücadele, öncelikle uygulanmaktadır. Kimyasal mücadelede, pestisit adı verilen tarım ilaçlarının kullanımı önemli bir yer tutmaktadır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında kullanıma sunulan tarım ilaçlarının bilinçsiz ve kontrolsüz olarak uygulanmaları insan ve çevre için büyük bir sağlık sorunu haline gelmiştir (Yazgan, 1997). Yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda pestisitlerin tümör veya kanser yapıcı oldukları, kısırlık, zekâ geriliği gibi çeşitli sakıncalarının bulunduğu saptanmış ve kullanılmaları kısıtlanmış veya yasaklanmıştır (Öztürk,1990). Bu kısıtlamalara rağmen ülkemizde bazı bölgelerdeki pestisit kullanımının Avrupa birliği ülkelerine yaklaştığı ve aynı zamanda daha bilinçsiz olduğu görülmektedir (Aguilar ve ark.,1997, Turabi, 2004). Bazı makalelerde “Elimizde var olan ve geliştirebileceğimiz tekniklerle iki kat daha fazla gıda elde ederek iki kat nüfusun beslenme gereksinimini karşılayabilmemiz için şu anda kullanmakta olduğumuz suni gübre miktarının 6,5 katı suni gübreye, harcadığımız enerjinin 3 katı enerjiye ve tüketmekte olduğumuz tarım ilacının 6 katı tarım ilacına ihtiyacımız vardır.” denilmektedir. Dünyadaki artan nüfusu besleyebilmek için şu anki kullanımla bile doğal dengeyi bozucu nitelik taşıyan tarım ilaçlarının 6 kat daha bilinçsizce kullanımı beraberinde nice altı katlar daha getirecek ve doğal denge düzelmez bir şekilde bozulacaktır. Son yıllarda kanser oranlarındaki artış normal ölümlerde %25’lere çıkmış durumdadır (Gül, 2017). Dünya sağlık örgütünün (WHO) 1995 yılında yayınlanan raporuna göre, her yıl dünyada kabaca 1 milyon insan pestisit sebebiyle zehirlenmekte, 20.000 kadarı da ölmektedir (Tok, 1997). Sebze ve meyvelerde kullanılan kimyasal ilaçlar, ürün üzerinde bulaşık etki veya kalıntı bırakmaktadır. Bazı ilaçlar ise sistemik ilaçlar olup, bitkilerin genetik sistemine sirayet etmektedir. Bu ilaçlar oldukça tehlikelidir. İlaçların kullanılma sırasında insanlara verdiği zararlar çok çeşitlidir. Ancak en tehlikeli olanı ağız yolu ve deriye temas yolu ile verilen zararlardır. Sebze ve meyvelerdeki ilaç kalıntıları beslenme yolu ile insana geçtiği takdirde, süt ve yağ dokularında birikme yapar. Bu ilaçlar hamile kadınlarda bebeğe de geçer. Özellikle kadınlarda DDE oranının yükselmesi yumuşak doku kanserlerine neden olmaktadır. Kanında tarımsal ilaç kalıntısı tespit edilen kadınların meme kanserine yakalanma oranı diğerlerine göre 4 kat daha yüksek olduğu araştırmalarla tespit edilmiştir. Diğer taraftan tarımsal ilaç kalıntılarının kanda belli bir oranı aşması, hamile kadınlarda erken doğumlara ve bebeğe süt verme sürecinin kısalmasına sebep olmaktadır. Erkeklerde ise en fazla prostat kanserine yol açmaktadır. Son zamanlarda bazı doğum hastanelerinde prematüre doğum oranlarının arttığı görülmektedir. Bir araştırmaya göre Klorlandırılmış Hidro karbonlar yumurta kabuğunu inceltmekte ve yumurtaların çok çabuk kırılmaları sonucu popülasyonu düşürmektedir. Bakırlı fungusitler vücutta bakır dengesini bozar pek çok organ ve enzim aktivitesini engeller. Karaciğer, beyin ve böbreklerin normal çalışmasını engellerler. Karaciğerde siroz ortaya çıkar. Eklemlerde sistemik bozukluklar, romatizma ateşi, böbrek iltihabı ve lösemi oluşur. Kükürt sülfite dönüşerek bağırsak morarması oluşur. Cıvalı fungusitler diş eti iltihabı, karın ağrısı, kanlı ishal, kusma, böbrek hastalıkları, astım ve sonunda ölüme neden olurlar. Zirai ilaç kalıntılarının beslenme yolu ile çocuklara geçmesi halinde; çocuklarda deri bozuklukları, diş çürüklükleri, boy kısalığı ve zekâ geriliği gibi olumsuz etkiler bıraktığı tespit edilmiştir. Yapılan araştırmalar, kadın ve çocukların tarımsal ilaç kalıntılarının beslenme yolu ile kana geçmesinden çok fazla zarar gördüklerini ortaya koymuştur. Erkekler üzerinde yapılan araştırmalar ise, yumuşak doku kanserinin artması ve sperm oluşumunun azalması gibi mahsurları ortaya koymuştur. Ayrıca bütün insanlarda gıda yolu ile bulaşan ilaç kalıntılarının karaciğerde birikme yaparak kansere neden olduğu da bilinmektedir Pestisitlerin insan sağlığına olan zararları genel olarak sıralanacak olursa; •Cenin ve küçük çocukların beyin gelişimine zarar verebildiği ortaya çıkmıştır. İlaçların büyük bölümü böceklerin beyinlerinde zehirli etki yapacak şekilde üretildiği için, insan beynine de zarar vermesinin olası olduğu belirtilmiştir. •Çocuklarda gelişimi engelliyor ve fizyolojik bozukluklara yol açıyor. •Kanser, gen mutasyonu, üreme bozukluklarına yol açmaktadır. • İnsanlarda akut ve kronik zehirlenmeye neden olabilir. Kronik zehirlenme belirli bir sürede düşük dozların devamlı olarak alınmasıyla ortaya çıkıyor. •Böceği öldüren bir ilaç, insanın sinir, üreme ve hormon sistemiyle endokrin sistemini etkileyebilir. Pestisitlerin en genel olarak görülen yan etkileri şu şekilde sıralanabilir: • Arılar, kuşlar ve balıklar, mikroorganizmalar ve omurgasızlar gibi hedef olmayan organizmalarda ölümler • Kuş, balık ve diğer organizmalarda üreme potansiyelinin azalması • Hedef olamayan organizmalarda dayanıklılık oluşması sonucu insanlara hastalık taşıyan böcek ve parazitlerin kontrolden çıkması • Ekosistemin yapısının ve türlerinin sayılarının değişmesi gibi uzun dönemli etkiler. Pestisitler uygulandıkları alanlardan fizikokimyasal özelliklerine bağlı olarak rüzgâr, yağmur gibi etkenlerle başka yerlere sürüklenerek çevre sorunlarına neden olmaktadır. Bir kısmı buharlaşarak atmosferde kalıcı toksik madde birikimine sebep olurken bir kısmı da fotokimyasal yolla parçalanarak toksik veya toksik olmayan maddelere dönüşmektedir. Diğer bir bölümü de toprakta tutulmakta, toprağı kirletmekte ve toprak içinde kimyasal ve 15 mikrobiyolojik parçalanma tepkimeleri geçirmektedir. Bir kısmı ise yağmur, sel ve kar suları ile topraktan sürüklenmekte, nehir, göl ve deniz sularını kirletmektedir. Tarımda pestisitlerin kullanılması nedeniyle hava, toprak ve su zamanla kirletilmektedir. Bu sebeple pestisitler, doğal besin zincirinde yer alan tüm canlıların hayatını tehdit etmektedir. Dünya pestisit pazarının büyüklüğünün yaklaşık 45 milyar dolar, Türkiye pazarının ise yaklaşık 600 milyon dolar olduğu tahmin edilmektedir (Anonim, 2014b). Pestisit tüketim miktarları bakımından Latin Amerika ülkeleri başı çekerken, Japonya, Çin, Malezya ve Yeni Zelanda ise yüksek pestisit kullanımı ile dikkat çeken ülkeler arasındadır (Plumer, 2013). Avrupa ülkelerinden de Hollanda ve İtalya yüksek pestisit kullanımlarıyla öne çıkan ülkelerdir. Türkiye’de ise pestisit tüketiminin 1,3 kg/ha olduğu tahmin edilmektedir (Burçak, 2014). Türkiye’de pestisit (tarım ilacı) tüketimi 1980’lerden 2008’e kadar gerek aktif madde ve gerekse preparat olarak bazı istisnalar dışında her yıl az ya da çok artmıştır. Bu artışa karşın ülkemizde pestisit tüketimi gelişmiş ülkelere göre halen düşüktür. Fakat seracılığın yoğun olduğu Akdeniz ve Ege Bölgelerindeki pestisit tüketimi, ülke toplamının üçte ikisine yakındır. Diğer yandan tüketilen pestisitlerin özelliklerine bakıldığında, büyük çoğunluğunun insan ve çevre sağlığı açısından önemli riskler taşıdığı dikkat çekmektedir. Geçmişe oranla daha fazla sayıda gerçekleştirilen kalıntı analizleri, ürünlerimizdeki pestisit kontaminasyonunun azaldığını, ancak AB ülkelerine giden elit ürünlerimizde bile pestisit kalıntı limitlerine uygun olmayan partilere rastlanıldığı görülmektedir. Diğer yandan, az sayıdaki çalışmalardan elde edilen bulgular bile, ülkemizde zararlı, hastalık ve yabancı otların pestisitlere karşı artan oranda direnç gösterdiklerine işaret etmektedir. Tüm bu sorunlar yanında, pestisitlerden kaynaklanan sorunların çözülmesi için bir dizi yeni yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmiş olması, bazı riskli pestisitlerin yasaklanmış olması, reçeteli satış sistemine geçilmiş olması ve planlanan diğer bazı yasal düzenlemeler, umut verici gelişmeler olarak görülmektedir. Pestisitlerin çevresel etkilerini azaltmak amacıyla: İyi Tarım Uygulamaları: Bu uygulamalar çevresel kirliliği azaltıcı modern tarımsal sistemlerin önemli bir bileşenidir. Kullanıcıların Eğitimi: Birçok ülkede pestisit kullanıcılarının eğitimi yasal bir zorunluluktur. Planlama ve Hazırlık: Tarımsal savaş konusunda mutlaka yeterli birikime sahip bitki koruma uzmanlarından yardım almaları gerekmektedir Bütün bu bilgiler kapsamında, ülkemizde gıda ve çevre güvenirliğinin sağlanması, ekonomik kalkınma adına dış ticaretimizin artırılması, pestisit kullanımının gelişmiş ülkeler standardında bilinçli ve kontrollü bir şekilde yapılması gerektiği anlaşılmaktadır. Madde madde inceleyecek olursak; Kimyasal mücadele yönteminde yararlanılan kimyasal bileşiklere genel olarak Pestisit adı verilir. Zararlılar ile mücadele ve bitki koruma amacıyla kullanılan her türlü ilaç ve preparatlar ve bunların üretiminde kullanılan her türlü maddeye pestisit denir. 2012 yılı başından itibaren Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü ‘nün ruhsatlandırılmak için yurt dışından getirilen ilaçların ruhsatlandırılmasında, ilaç için yapılan analizlerden vazgeçilip, beyanın esas alınması, yeni bir sorun kaynağı olmaya adaydır. AB ‘de yasak olan aktif maddelerin gecikmeli de olsa Türkiye ‘de de yasaklanmış olması, olumlu gelişmedir. Ancak yasaklanan ilaçların stokların bitirilmesi için 2 yıllık tanınan geçiş süresi, bu istisnayı kötüye kullanmak isteyenler stoklarını artırmışlardır. Herbisitler (ot ilaçları) den fenol bileşiklerinin çözünürlükleri çok azdır. Hidrofobdur. Toprağa sürekli sulu atılırlar. Toprakta çok kuvvetli tutulurlar. Çabucak çözeltiden ayrılıp absorbe olurlar. Çok az mobildirler ve çok dayanıklıdırlar. İnsektisitlerden klorlandırılmış hidrokarbonlar toprakta 30 yıla kadar dayanabilirler. Besin zincirinde birikirler. Fungusitlerden hexachlor benzen gurubu suda çözünmez çok dayanıklıdır. Kuvvetli derecede sorbe olurlar. Kullanımları sakıncalıdır. Pestisitlerin yanı sıra, vücutta ve doğada parçalanma ürünleri olan metabolitleri de insanlara zehir etkili olabilmektedir. Bu maddelerin bir kısmı birikime uğradığı, bir kısmı da birikmediği halde sinir hücrelerinde tahribat yapar. Pestisitlerin çoğu kanserojenik, mutajenik, alerjik, tahriş edici etkiler gösterebilir. Pestisitler, çiftlik hayvanlar üzerinde de olumsuz etkilere sahiptir. Hayvanlarda da ani ve yavaş zehirlenmelere yol açar. Çiftlik hayvanlarının ürünlerinde birikebilir Sebze ve meyvelerde kullanılan kimyasal ilaçlar, ürün üzerinde bulaşık etki veya kalıntı bırakmaktadır. Bazı ilaçlar ise sistemik ilaçlar olup, bitkilerin genetik sistemine sirayet etmektedir. Bu ilaçlar oldukça tehlikelidir. Sebze ve meyvelerdeki ilaç kalıntıları beslenme yolu ile insana geçtiği takdirde, süt ve yağ dokularında birikme yapar. Bu ilaçlar hamile kadınlarda bebeğe de geçer. Elimizde var olan tekniklerle iki kat daha fazla gıda elde edebilmek için şu anda kullanmakta olduğumuz suni gübre miktarının 6,5 katı suni gübreye, enerjinin 3 katı enerjiye ve tüketmekte olduğumuz tarım ilacının 6 katı tarım ilacına ihtiyacımız vardır. Doğanın dengesini bozan ve insan sağlığına olumsuz etkileri bulunan pestisitlerin kullanımında oldukça sıkı tedbiler alınmalı ve dozaj ayarlamaları yapılmalıdır. Kalıntı kontrolü her ürün için zorunlu olmalıdır. Konu bir tivit zinciriyle hallolabilecek basitlikte değil. Kabaca belli başlıkları yazdık. Ayrıntılı bilgi edinmek için inceleyebileceğiniz bazı yayınların linki aşağıda yer alıyor; https://bahcebitkileri.org/tarim-ilaclarinin-insan-ve-cevre-uzerine-etkileri.html…https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/236259…http://zmo.org.tr/resimler/ekler/afd8346a677af9d_ek.doc?tipi=40&turu=X&sube=0
0 notes
Text
Damar Sertliği Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi
https://bilmisler.com/damar-sertligi-nedenleri-belirtileri-ve-tedavisi/
Damar Sertliği Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi
Damar setliği tıp dilinde Ateroskleroz olarak adlandırılmaktadır. Damarların iç duvarlarında çeşitli madde birikimleri meydana gelmektedir. Maddelerin bu birikiminin ortaya çıkardığı kalınlaşma ise damar sertliği olarak anılmaktadır. Damar sertliği arterin daralmasına ve kanın bu nedenle akışının sınırlanmasına neden olmaktadır. Atardamar duvarlarının esnekliğini kaybetmesi nedeniyle sertleşmesi durumu halk arasında damar sertliği olarak adlandırılmaktadır.
Damar Sertliği Belirtileri
Damar sertliğinin kesin belirtileri yoktur. Damar lezyonlarının oluşmasının ardıdan ortaya çıkmaktadır. Genellikle bacak kangrenleri, beyin kanamaları, kalp ve beyin enfarktüsü gibi sağlık sorunlarına damar sertlikleri neden olmaktadır.
Kol ve bacak arterinde oluştuğu zaman: Kangren, yürüyüşlerle beraber ortaya çıkan kramp ve yaralara neden olabilir.
Beyin arterinde oluştuğu zaman: Diksiyon bozuklukları, uzuvlarda uyuşma ve gelç görülebilir.
Böbrek arterinde oluştuğu zaman: Yüksek tansiyon ve böbrek yetmezliği görülebilir.
Kalp arterinde oluştuğu zaman: Göğüste baskı, yanma ve sıkışıklık ile göğüs ağrısı görülebilir. İlerleyen dönemlerde kalp krizi yaşanma riski de bulunmaktadır.
Damar Sertliği Nedenleri
Damar sertliği farklı birçok nedene bağlı olarak görülebilir. Fakat bunlardan en sık rastlanılanları sizlerin fikir sahibi olmanız açısından paylaştığımızda;
Endokrin bozukluklar
Stres
Kanda çeşitli nedenlere bağlı olarak lipitlerin yükselmesi
Şişmanlık
Yüksek tansiyon
Sigara içme
Hareketsizlik gibi durumların varlığından bahsedebiliriz. Damar sertliği ile karşılaşmamak için özellikle birazdan risk gruplarını ele alacağımız kesimde iseniz damar sertliği nedenleri konusunda bilinçli olmalı ve bahsettiğimiz detayları kısa süreli değil de adeta bir yaşam biçimi olarak görmeli ve sürekli olarak uygulamalısınız. Bu sayede hastalık oluşmadan çok daha uzun süreli sağlıklı yaşam sürmek mümkün olacaktır.
Kadınlarda menopoz dönemi sonrasında damar sertliği riski artarken daha çok erkeklerde görülen bir rahatsızlıktır. Damar sertliği risk faktörleri arasında diyabet ve hipertansiyon da yer almaktadır.
Damar Sertliği Tedavisi
Damar sertliği tedavisi için öncelikle amaç hastalığın ilerlemesinin engellenmesidir. Bunun için kan yağ düzeyleri normal seviyelerde tutulmalıdır. Tedavi için kan basıncı düşürülmelidir. Uzman kontrolü ve tavsiyesi ile tedavi sürecinde kan sulandırıcı ilaçlar tercih edilebilir. Yine uzman görüşü dikkate alınarak kolesterol düşürmek amacıyla çeşitli ilaç kullanımları gerçekleştirilmesi mümkündür. Beslenme alışkanlıklarının değiştirilmesi ve ilaç tedavisine rağmen damarda tıkanma mevcutsa cerrahi müdahale gerçekleştirilebilir.
0 notes