#ekseninde
Explore tagged Tumblr posts
leblebi-19 · 7 months ago
Text
Tumblr media
Sedefli beyaz tespihi çok beğendim :))
8 notes · View notes
dipnotski · 1 year ago
Text
Tolga Gürakar, Esra Çeviker Gürakar – Kimlik ve Aidiyet Ekseninde Müslüman İspanyollar (2023)
Sosyal bilim her şeyden önce ampiriyle boğuşturulmuş bütünlüklü argümanlar, zeminli, ampirik alüvyonlarla beslenmiş izah şemalarıysa eğer, Müslüman İspanyollar kitabının yazarlarının bu türden bir muhakemenin yetkin ve gelişkin bir örneğini verdiği açık olmalıd��r. Ampiri ve teorinin bu zihin açıcı buluşmasının somut mekânı, mühtedi Müslüman İspanyollar ile ikinci kuşak mühtedi çocuklarının…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kamtarir · 7 months ago
Text
Bir plak gibi dönüp duruyorum aynı düşüncelerin ekseninde
133 notes · View notes
s4fuck · 5 months ago
Note
Seks ekseninde dönen bir ateş topu gibisin
yine seks hikayesi mi yazıyorsun feridun abi
21 notes · View notes
beppeux · 8 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Sev sen sevgili ekseninde sersefilim ben senin, hey.
30 notes · View notes
kur-an-ve-risalei-nur · 8 months ago
Text
Tumblr media
⭐⭐⭐⭐⭐
Sünneti seniyye ekseninde geçirilen Ramazan
insan için kalkan olabilecek bir mekteptir. Bu ayın sonunda affedilmiş olarak bayrama kavuşabilirsek bir sonraki Ramazana kadar şeytanın desiselerine ve nefsin hevalarına karşı daha güçlü karşı koyabiliriz. İstikamet üzere kalabilmek ve nefsi mutmain hale getirebilmek için bu önemli bir meseledir.
İşte bu mübarek ramazan böyle bir rahmet mevsimidir...
Hayırlı Ramazanlar...
____________🌺💞🌸______________
🎀
38 notes · View notes
kzapkinus · 1 year ago
Text
Sev sen sevgili, ekseninde sersefilim ben senin.
27 notes · View notes
tewhid · 1 year ago
Text
45 Derece hava sıcaklığına dayanmayan bu beden, Cehennem ateşine nasıl dayansın?
Ebedi ateşten, ebedi saadet erişmek istiyorsan, İslam'ı zannettiğin gibi değil! Kur'an ve sünnet ekseninde yaşa! Müslümanlığının geçerli olabilmesi için Kur'an'da geçen 'TAĞUT' kelimesini Kur'an ve Sünnet ekseninde araştır, TAĞUT'u söz, kalp ve fiillerin ile terk edip reddetmez isen bütün yapmış olduğun ameller boşa gider. Çünkü TAĞUT'lar insanları ŞİRK ve KÜFRE davet ederler.!!
35 notes · View notes
doriangray1789 · 2 months ago
Text
İSLAM DÜNYASI-
Dünya savaşı sonrası yeni bir sistem kuruldu. Bu sistem haklılık ya da adalet üzerine değil, güç üzerine inşa edildi. Yani savaşın galiplerinin çıkarları ekseninde planlandı. İsrail, Birleşmiş Milletler 'de veto yetkisine sahip daimi beş ülke olan ABD, Çin, Rusya, Birleşik Krallık ve Fransa'nın uzlaşısıyla kuruldu.
Çeçenistan, Darfur, Arakan, Bosna ve Ruanda'da yaşanan soykırımlar, güç ve çıkar uzlaşısı üzerine kurulu bu sistemin sonuçlarıdır. Cezayir iç savaşı, Doğu Türkistan ve Mısır'da 2013 darbesi sonrası halka yönelen şiddet iklimi, yine bu sistemin çıkarları doğrultusunda gerçekleştirildi. Uzlaşı üzerine kurulu bu sistem kendi içinde sorun yaşadığında, ABD'nin Irak, Kosova ve Afganistan'da, Rusya'nın Ukrayna ve Gürcistan'da yaptığı gibi işgallerle sonuçlandı. Fakat konu İsrail'in genişlemesi ve bu genişleme üzerinden Filistin olduğunda, uzlaşılmaması durumunda savaş çıkaran, işgal eden bu güçler, bir masa çevresinde uzlaşıyor! Filistin sorunu, İsrail'in askeri operasyonları ve politik genişlemesi bize gerçekten İslam Dünyasının birlik olmadığını siyaseten tercihen pasif kaldığını gösteriyor.
her ne kadar olmasa bile İslam Dünyası diye seslendiğimizde, 30 milyon km2'yi bulan bir yüzölçümünden, üzerinde 1 milyarı geçen nüfustan, 60'a yakın ülkeden bahsediyor oluyoruz! Doğalgaz üretiminin %51’i, bilinen uranyum yataklarının %39’u, petrol üretiminin %65’i, kauçuk üretiminin %70’i, buğdayın %15’i, baharat üretiminin %39’u,pirincinin %17’si, fosfat üretiminin %41’i Müslüman ülkelerde üretiliyor ya da kaynak olarak Müslüman ülkelerde bulunuyor!
Oldukça yüzeysel bilgilerle ifade ettiğimde bile, ortaya büyük bir güç çıkması gerekmiyor mu? Peki ya bu sessizliğin sebebi nedir? Çünkü bahsi geçen Müslüman ülkelerin yönetimleri, Birleşmiş Milletleri tasarlayan ve Kuran ülkelere kökten bağlıdır. Bahsi geçen Müslüman ülkeler diplomatik ilişkilerini kesme ya da minimum seviyeye indirme girişiminde bulundular mı? Hava, Deniz ve Kara sahalarını kapattılar mı? Ekonomik yaptırımlarda bulunma girişiminde bulundular mı? Soruların sayısını arttırabiliriz. Lakin alacağımız cevap her koşulda aynıdır. HAYIR!
Bu ülkelerin bazıları içindeki direniş anlayışında da büyük problemler var. Bölgedeki tüm otoriter ve totaliter örgütler ''Filistin'i savunma'' “Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın muhafızı” ''Direniş cephesi'' gibi ideolojik ve dini belirlenimlerle işledikleri suçları örtme yoluna gidiyorlar. Bu örgütlerin kendi halklarına reva gördüklerini dikkatle incelerseniz, bir mucizenin eseri olarak bir gün başarmaları durumunda, o halkları bu başarının sahiplerinden de kurtarmak gerekliliği doğacağını anlayacaksınız. Sözde direnişi bir vekalet savaşına çevirmenin mantıklı sonuçları olduğunu düşünmüyorum. Saddam, Şam ve İran rejimlerinin, Husiler, Hizbullah ve Şii örgütler üzerinden bir retoriğe çevrilmesi, bu bölgeye olumlu anlamda ne kazandırdı?
İslam dünyası dünya siyasetinde yok! Olsa bile biz o dünyanın mevalisiyiz!
4 notes · View notes
kitapmagarasi · 2 months ago
Text
Tumblr media
✍🏻 BENİM OLAĞANÜSTÜ AKILLI ARKADAŞIM ~ ELENA FERRANTE
🧤 Bedenlerimiz büyürken dertlerimizin de büyüdüğünü ve bunu da Napoli'nin gelişimi ekseninde anlatan güzel bir seri. 22 dile çevrilmiş; naif, yalın ve realist. Çıkar çatışmaları ve sürekli değişen dengeler dört kitaplık seri boyunca gelişecek olayların temelini atıyor. İnsanın duygularını dürüst bir şekilde anlatan nadide bir eser. Çünkü hiçbir kitap içimizdeki sıradan ama çirkin duyguları bu kadar dürüstçe aktarmıyor bence. O kadar hızlı okunuyor ki Reading Slump yani okuma tembelliği sorunu yaşayanlar için ilaç gibi bir kitap.
Yorumun devamı için başlığa tıklayın! ⭐️
2 notes · View notes
biirpesimistingozyaslari · 11 months ago
Text
ekseninde sersefilim ben senin.
7 notes · View notes
veganlogicdinamo · 1 year ago
Text
TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE, ANTİEMPERYALİST SOSYALİSTLERLE KURULUR!
Cumhuriyet, yüz yıl önce halkı saltanatın ve hilafetin sömürüsünden kurtardı, “tebaa” statüsünden çıkararak yurttaşlık bilincini geliştirdi. 21. yüzyılda halkın sermayenin, ve gericiliğin sömürüsünden kurtuluşunu ise Cumhuriyetçiler ile sosyalistlerin birliği sağlayacak; Aydınlanma Devrimi, laiklik ve emek odaklı politikalar ekseninde yoluna devam edecektir. Tarihin akışına uygun olan ilerleme bu ittifaktır!
En nihayetinde, tam bağımsız Türkiye, ancak bağımsızlığa inanmış sosyalistlerle kurulur!
13 notes · View notes
mrs-yargici · 3 months ago
Text
"Yabancısın, ama yine de buradasın. Bildiğim ama unuttuğum bir şarkı gibi. Melodi kafamın içinde çalıp duruyor ama ben o sözleri hatırlayamıyorum. Kim olduğunu bilmiyorum hakkında hiçbir şey bilmiyorum ama sürekli kendimi senin ekseninde buluyorum."
3 notes · View notes
etaali · 3 months ago
Text
🇵🇸🇾🇪Yemen'de milyonların yürüyeceği açıklaması:
Kudüs ekseninde Cihad ve Direniş'e, Allah'ın düşmanlarına, O'nun peygamberlerinin düşmanlarına ve insanlığın düşmanlarına saldırın, cevabın dünyayı sarsacak ve inanan bir halkın kalplerini iyileştirsin diyoruz.
2 notes · View notes
haldenhale · 11 months ago
Text
Tumblr media
Bu gördüğünüz taşlara Osmanlı'da "misafir taşı" denir. Genelde camilerin yanında bulunur.
Bir şehre gittiniz.. fakirsiniz paranız yok gidecek yeriniz yok. Bu taşlardan birine oturursunuz. Taş sahibi gelir kolunuza girer bişey sormadan sizi evine götürür yedirir içirir misafir eder cebinize harçlık koyup uğurlar.
Yine rivayetlere göre buradaki on bir taşın her biri bir komşuya aitti. Mekana gelen misafir hangi taşın üzerine oturduysa o haneye misafir olurdu.
İSLAM eşsiz bir hayat nizamı ile birlikte hayırda yarış medeniyetini de beraberinde getirmiştir.
İSLAM insanı merkezine alan bir nizamdır. O, insanı ve ihtiyaçlarını hayatın merkezine yerleştirmiş ve onu vahy ekseninde doğru bir şekilde çözüme kavuşturmuştur.
İSLAM, Allahu teala nın bize merhameti ve verdiği değerin bir ifadesi olarak indirilmiştir.
Halife Ömer bin. Abdülaziz döneminde Insanlık tarihinde vuku bulmamış bir zenginlik ve refah oluşmuş, yardım edecek fakir insan kalmadığı için Halife dağıtılmayı bekleyen yardımlardan hayvanlara pay ayırmış ve şu meşhur sözü söylemiştir
"Dağlara yem serpin, İslam beldesinde hayvanlar aç kalıyor demesinler"
İşte İslam farkı..
Evet, var mı başka medeniyetlerde bununla boy ölçüşecek benzer bir vaka?
Insana ancak İSLAM hak ettiği izzet ve şerefini verebilir. Insanoğlu İSLAMI kabul etmek ve hayatına uygulamak sayesinde dünyada izzet ve şerefe kavuşacağı gibi ahirette de sonsuz bir nimet olan Cenneti kazanacak ve böylece hakiki mutluluğu yakalayacaktır.
14 notes · View notes
belkidebirharfimben · 7 months ago
Text
Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur
"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den.
Mürşidim, Ramazan Risalesi'nin 7. Nüktesinde, şöyle bir ifade kullanıyor: "(...) savmı ile Samediyete bir nevi âyinedarlık etmektir." Bu ifade bir mecliste medar-ı müzakere oldu. Neden? Çünkü 'Samediyete aynalık' mevzuunda hemfikir olamadık. Bir kısmımız metnin öncesini de delil göstererek dediler ki: "Burada kastedilen 'ihtiyaçların azaltılmasıyla' Samediyetin aynası olmaktır." Diğer bir kısmımız da dediler ki: "Samediyete ihtiyaçsızlık üzerinden ayna olmak mümkün değildir. Çünkü insanın ihtiyaçsız bir ânı yoktur. Hatta orucu dahi 'ihtiyaçsızlığı' değildir, aksine, 'fakrın tezyidi'dir. Yani ihtiyaçların arttırılmasıdır. İnsan oruçluyken kendisini Allah'a daha muhtaç hisseder. Niçin? Zira karşılayabileceği ihtiyaçlarını dahi karşılayamamış haldedir. Yani 'bile-isteye fakrını arttırmış' haldedir."
Tabii, tarafların durdukları eşiklerden bakınca, metnin öncesine yaklaşımlar da değişiyor:
"(...) yemek içmek gibi nefsin gafletle hayvanî hâcâtına ve mâlâyâni ve hevâperestâne müştehiyâta girmemek için, oruçla mükellef olmuş. Güya muvakkaten hayvaniyetten çıkıp melekiyet vaziyetine veyahut âhiret ticaretine girdiği için, dünyevî hâcâtını muvakkaten bırakmakla, uhrevî bir adam ve tecessüden tezahür etmiş bir ruh vaziyetine girerek, savmı ile Samediyete bir nevi âyinedarlık etmektir..." denildiğinde tam olarak ne anlaşılmalıdır? Sözü uzattığımdan farketmişsinizdir. Ben de ikincilerin tarafındayım. Ve 'Samediyete aynalık' kavramlaştırmasını 'ihtiyaçları azaltma' ekseninde okumuyorum. Evet. Allah'a 'herşeyin Ona muhtaç olması ama Onun hiçbirşeye muhtaç olmaması' yönünden ayna olabileceğimizi sanmıyorum. Hatta bir parça 'teşebbüh-ü bilvacip' kokusu da alıyorum önceki yaklaşımdan. Ürküyorum. Eşyasının Allah'a ayna olduğu doğrudur da aynılığı mümkün değildir. Samediyete ihtiyaçsızlık üzerinden bir mazhariyetse mahlukatın üstesinden gelemeyeceği bir iştir.
Fakat Samediyete aynalığa, tam tersi şekilde, 'ihtiyaçlarımızı arttırarak' muvaffak olabileceğimizi düşünüyorum. Dolayısıyla, 'hayvaniyetten çıkma' tefekkürümde 'ihtiyaçların azalması' değil, 'ihtiyaç şuurunun şiddetlenmesi.' Neden? Çünkü, oruç tuttuğumuzda, karşılanması âdet u ülfet haline getirilerek kanadıkları neredeyse unutulmuş yaralarımızı tekrar hayatlandırıyoruz. Fakirliğimizi kaşıyoruz. Onlara kasten maruz kalıyoruz. Melekleşiyoruz, evet, ama melekleşmek Allah'a daha az ihtiyaç duymak mıdır? Hâşâ. İslam'ın bize öğrettiği melek tasavvuru böyle birşeyi kapsamıyor. Aksine, melekler ihtiyaçlarına duyarlılık bağlamında bizden daha şuurlu varlıklar, tesbih u zikirlerini asla aksatmıyorlar, gaflete düşmüyorlar. Hep uyanıklar yani. Allah'a olan ihtiyaçlarının hep farkındalar.
Bizse düşüyoruz. Hem de biz gaflete daha çok 'otomatik karşıladığımız ihtiyaçlar' üzerinden düşüyoruz. Otomatikleşme, robotlaşma, ihtiyaç şuurunu köreltiyor. Hergün doğan güneş için yeterince şükrediyor muyuz? Fakat bir öyle bir böyle olan şeyler bizi kendileri için şükretmeye sevkediyorlar. Bir esnaf, ihtimallere bağlı hissettiğini kazancı için, daha çok şükretme ihtiyacı hissediyor. Güneşin doğuşu gibi garanti görmüyor çünkü. Sabit maaşla çalışan memur o kadar hissetmiyor. Oruç bu yönüyle ihtiyaçlarımızı ortadan kaldırmıyor. Hayır. Onun yaptığı bu değil kesinlikle. O 'otomatikleşmeyi' ortadan kaldırıyor. Âdetimizi, alışkanlığımızı, ülfetimizi bozuyor. Yaralarımızdan kaçmamayı öğretiyor.
Hergün serbestçe yeyip içtiğimiz için açlık hükmünü üzerimizde icra edemiyor. Varlığımızın parçası olduğunu gereğince hatırlatamıyor. Susuzluk yeterince hissedilemiyor. Onlarla bağlantılığı diğer zaaflar da ortaya çıkamıyorlar. Bu anlamda, pek kusurlu akledişime göre, melekleşmek de ruhlaşmak da 'ihtiyaç azalması'nı ifade etmiyorlar. Ya? 'İhtiyaçlarının daha fazla farkında olmayı' ifade ediyorlar. O da 'fakrın tezyidi' meselesine götürüyor beni. 'Fakrın tezyidi' nedir? Sılasını misafir edelim öncelikle:
"Evet, bütün yeryüzünü bir sofra-i nimet eden ve bahar mevsimini bir çiçek destesi yapan ve o sofranın yanına koyan ve üstüne serpen bir Cevâd-ı Kerîmin misafirine fakr ve ihtiyaç nasıl elîm ve ağır olabilir? Belki, fakr ve ihtiyacı, hoş bir iştiha suretini alır; iştiha gibi, fakrın tezyidine çalışır. Onun içindir ki, kâmil insanlar, fakr ile fahretmişler. Sakın yanlış anlama, Allah'a karşı fakrını hissedip yalvarmak demektir. Yoksa fakrını halka gösterip dilencilik vaziyetini almak demek değildir."
'Sakın yanlış anlama...'dan sonrası aradığımız tılsımı fısıldıyor sanki: "Allah'a karşı fakrını hissedip yalvarmak demektir." Demek ki, ihtiyaçların hissedilmesinde korkulacak birşey yok, asıl korku 'teşebbüh-ü bilvacib'in olabileceğini düşlemek. Peki 'teşebbüh-ü bilvacip' ne?
"Hattâ, silsile-i felsefenin en mükemmel fertleri ve o silsilenin dâhileri olan Eflâtun ve Aristo, İbn-i Sina ve Fârâbî gibi adamlar, 'İnsaniyetin gayetü'l-gayâtı teşebbüh-ü bi'l-Vâcibdir, yani Vâcibü'l-Vücuda benzemektir' deyip firavunâne bir hüküm vermişler. Ve enaniyeti kamçılayıp şirk derelerinde serbest koşturarak, esbabperest, sanemperest, tabiatperest, nücumperest gibi çok envâ-ı şirk taifelerine meydan açmışlar. İnsaniyetin esasında münderiç olan acz ve zaaf, fakr ve ihtiyaç, naks ve kusur kapılarını kapayıp ubûdiyetin yolunu seddetmişler..."
Bakınız burada da Bediüzzaman Hazretleri acz ve zaaf, fakr ve ihtiyaç, naks ve kusur kapılarını kapamayı 'tehlikeli bir alan' olarak işaretliyor. 'Ubudiyet yolunu seddetmekle' itham ediyor. O halde 'Samediyete aynalık'ı böyle anlamak doğru olabilir mi? Ramazan'ın böyle birşey olduğunu söylemek çok isabetli gelmiyor bana. Allahu a'lem. Doğru olan, bunun yerine, mürşidimizin "İnsan üç cihetle esmâ-i İlâhiyeye bir âyinedir..." tefekkürünü hatırlayıp 'Birinci Vecih' hakkında daha fazla düşünmektir:
"Birinci vecih: Gecede zulümat nasıl nuru gösterir. Öyle de, insan, zaaf ve acziyle, fakr ve hâcâtıyla, naks ve kusuruyla bir Kadîr-i Zülcelâlin kudretini, kuvvetini, gınâsını, rahmetini bildiriyor, ve hâkezâ, pek çok evsâf-ı İlâhiyeye bu suretle âyinedarlık ediyor. Hattâ hadsiz aczinde ve nihayetsiz zaafında, hadsiz a'dâsına karşı bir nokta-i istinad aramakla, vicdan daima Vâcibü'l-Vücuda bakar. Hem nihayetsiz fakrında, nihayetsiz hâcâtı içinde, nihayetsiz maksatlara karşı bir nokta-i istimdad aramaya mecbur olduğundan, vicdan daima o noktadan bir Ganiyy-i Rahîmin dergâhına dayanır. Dua ile el açar. Demek her vicdanda şu nokta-i istinad ve nokta-i istimdad cihetinde iki küçük pencere, Kadîr-i Rahîmin bârgâh-ı rahmetine açılır, her vakit onunla bakabilir..."
İşte, arkadaşlar, Ramazan Risalesi'ndeki 'Samediyete aynalık' meselesi, ancak 'Birinci Vecih' perspektifinden anlaşılabilir bence. Eğer bu perspektif bırakılıp da İkinci Vecih'in bakış açısı kuşanılırsa, bize de Samediyetten bir parça verilmiş gibi düşünülür ki, çok tehlikelidir. İnsan Samediyete bu yönüyle aynalık edemez. Zira Samediyet İkinci Vecih'te misal verilen sair sıfatlara benzememektedir:
"İkinci vecih âyinedarlık ise: İnsana verilen nümuneler nev'inden cüz'î ilim, kudret, basar, sem', mâlikiyet, hâkimiyet gibi cüz'iyatla, Kâinat Mâlikinin ilmine ve kudretine, basarına, sem'ine, hâkimiyet-i rububiyetine âyinedarlık eder, onları anlar, bildirir. Meselâ, 'Ben nasıl bu evi yaptım ve yapmasını biliyorum ve görüyorum ve onun mâlikiyim ve idare ediyorum. Öyle de, şu koca kâinat sarayının bir ustası var. O usta onu bilir, görür, yapar, idare eder' ve hâkezâ..."
İnsan, varlık anlamında, nerede 'Samediyet aynası' olduğunu iddia edebilir ki? Samediyete bu cihetten ayna olmak herhangi bir mevkide 'Allah gibi ihtiyaçsız olmak' ve de 'herşeyin size ihtiyaç duyması' gibi birşeydir. Beşer böyle olamaz ki. İnsan hangi konumda olursa olsun, yine muhtaçtır, yine muhtaçtır, yine muhtaçtır. Arızî olanın Hayy u Kayyum karşısındaki pozisyonu değişmez. Ancak bilinci noktasında değişebilir. Yani, biz, her zaman Allah'a sonsuz derecede muhtacız da, bazen bunu idrakimiz diğer zamanlardan yüksek-eksik olabilir. Ramazan bize böylesi bir zenginlik katar. Farkındalığımızı yükseltir. Fakrımızı tezyid eder. Onunla yüzleştirir. Yoksa Samediyette Allah'a benzetmez, yüzbin hâşâ. (Mutasavvıfların çile, riyazet vs. gibi uygulamalarını da yine bu 'fakrın tezyidi' ekseninde kavrayabiliriz.)
En doğrusunu Allah bilir. Şuraya bağlayarak bitireyim sözü: 'Emanet ayeti' aldığımız yükü haber verdikten sonra hemen 'çok zalim' ve 'çok cahil' olduğumuzun altını çiziyor. Belki de burada aldığı emanetle duracağı yeri şaşıran insana kıymetli bir hatırlatma var. Evet. Üzerimizde İkinci ve Üçüncü Vecihler itibariyle görünen bazı emanetler var. Bazı aynalıklar yapıyoruz. Fakat bu emanetler hiçbir zaman mahlukiyetteki konumumuzu değiştirmeyecek. Kulluğumuzu yerinden oynatmayacak. Zalimliği-cahilliği varlığımızın ayrılmaz bir parçası olarak sırtımızda taşıyacağız hep. Hep eksik kalacağız. Hep yaralı olacağız. Hep arayacağız. Neden? Çünkü emanetçilik sahiplik değildir. Sahiplik ancak yaratıcılıktır. Yaratmayan hakiki sahip sayılamaz. Yoktan varedemeyen yoksunluk çekmekten kurtulamaz. İşte beni 'Samediyete aynalık' meselesinde uzun uzun kelam etmeye iten bu oldu kârilerim. İnşaallah meramımı anlatabilmişimdir. Tevfik ise Allah'tandır. Biz de inayetini, rahmetini, keremini Samediyetinden dileriz.
3 notes · View notes