#ekolojik felaket
Explore tagged Tumblr posts
Text
Yunanistan Volos'ta Ekolojik Felaket: 1 Ay Süreyle Olağanüstü Hal İlan Edildi
Yunanistan Temsilcimiz Dr. Devrim Soukla, balık tutma hobisini deniz kenarında sürdürürken karşılaştığı ekolojik felaketin üzüntüsü içinde. Hastalıktan ölmüş balıklarla çevrili olan Devrim Bey, balık tutma tutkusunu bu manzara karşısında kaybetmiş görünüyor. Yunanistan‘ın Volos kentinde, deniz yüzeyini kaplayan tonlarca ölü balık nedeniyle 1 ay süreyle olağanüstü hal ilan edildi. İklim Krizi ve…
#balık ölümleri#deniz kirliliği#Dr. Devrim Soukla#ekolojik felaket#iklim krizi#kamu sağlığı#Karla Gölü#olağanüstü hal#ölü balıklar#Pagasit Körfezi#Volos#yerel ekonomi#Yunanistan
0 notes
Text
KAPİTALİST EKOLOJİK YIKIMIN PANZEHİRİ MARKSİZM
TEMEL DEMİRER “Marx, devrimlerin dünya tarihinin lokomotifleri olduğunu söylemişti. Belki de başka bir şeydir. Devrimler insanlığın imdat frenini çekme eylemidir.”[1] Küresel iklim krizi ya da felaket(ler)iyle karşı karşıya olduğumuz tabloda Karl Marx’ın kapitalizme yönelik ekolojik eleştiri ve değerlendirmelerinin önemi her zamankinden çok daha net biçimde ortaya çıkıyor. Soru(n) sadece…
View On WordPress
0 notes
Text
CHP den Malatya için Çözüm Önerisi
CHP Malatya il başkanlığı olarak yazılı bir açıklama yapıldı ve açıklama söyle; CHP Malatya İl Örgütü Olarak Malatya İçin Çözüm Önerilerimiz CHP Malatya il örgütü olarak doğal bir afet olan depremin felakete dönüşmemesi adına çözüm önerilerimizi şu şekilde sıralayabiliriz; Yaşanılan depremlerden gördüğümüz eksikliklerin başında koordinasyonsuzluk ve liyakatsizliğin geldiğini belirtmek gerekiyor. Örnek olarak; İlk kontrollerde ağır ya da orta hasar verilen bir binaya itiraz sonrası hafif hasar verilebildiği görülmüştür. Konusunda daha deneyimli elemanlarla yapılardaki hasar tespitlerinin yapılması hem depremzede vatandaşların hakları açısından ve hem de olabilecek yeni afetlerden etkilenme ihtimali yüksek yapıların belirlenmesi açısından oldukça önemli bir durumdur. Bununla birlikte yürütülen yıkım ve enkaz çalışmalarının daha hızlı bir şekilde yürütülmesi özellikle tehlike oluşturan binaların yıkımının bir an önce sağlanması önemlidir. Süren yıkım işlemleri gerek sağlam binalara zarar vermesiyle gerekse kuru yıkımdan dolayı oluşan aspest ve enkazların tarım arazilerine dökülmesi vatandaşları tedirgin etmekle beraber sağlıkları da tehlikeye girmektedir. Şehrin kadim merkezi olan ve aynı zamanda ticari faaliyetlerin yoğun olduğu; Akpınar, Niyazi Mısri, Bakırcılar Çarşısı, Fuzuli ve Kışla caddeleri ile Sıtmapınarı bölgesine kadar olan İnönü Caddesi derhal kentsel dönüşüme tabii tutulmalıdır. Bizler şehrini özleyen Malatyalılar alışkanlıklarımızın, kentin hafızasının yaşatılmasını önemsiyoruz. Bununla birlikte depremden önce trafiğin olduğu İnönü Caddesi’nin otoparksız, meydansız, ağaçsız bir şehir merkezi yerine daha iyi planlanmış bir şehir merkezi bekliyoruz. Şehrin çevreyolundan bakıldığında valiliğin görüleceği bir meydan Fuzuli Caddesi’nin çevreyoluna bağlandığı Halep Caddesi’nin, Niyazi Mısri Caddesi hizalarında alternatif bir cadde otopark sıkıntısının olmadığı, gelecek yüz yılın hesaplanarak oluştuğu yeni bir şehir merkezi Malatya’ya ayrı bir vizyon katacaktır. Bununla birlikte uzun yıllardır tartışılan tek şehir merkezli yapının değişmesi için de önümüze bir fırsat vardır. Bir an önce ikinci bir şehir merkezi uygun olunan yere oluşturulmalı Malatya’ya ikinci bir şehir merkezi kazandırılmalıdır. Hem yeni şehir merkezleri, yeni cazibe merkezleri ve oluşturulacak yeni konut alanları gelecek vizyonuyla ekolojik, yaşanabilir, sürdürülebilir ve kültürümüze uygun planlanmalıdır. Oluşturulacak bu yeni bölge, yeni kent merkezi olarak; bitişik nizam olmayan, altta dükkân çekme katı olmayan, üstte maksimum iki kattan oluşan toplamda 3 katlı yapılar planlanmalıdır. Evleri orta hasar ve ağır hasarlı olan vatandaşlar için ev eşyalarını koyabilecekleri güvenli depolar sağlanması, organize sanayi bölgesinde kullanılmayan boş fabrikaların tahsis edilmesinin sağlanması önemlidir. Depremden sonra o yerleşim yeri ile ilgili yapılacak yeni planlama faaliyetleri merkezden değil, kenti bilen, o kentte yaşayan, kentin hafızası ve kültürüne hâkim yerel mühendis, mimar ve şehir planlamacılarının önerisi doğrultusunda yapılmalıdır. Buna da örnek olarak; alelacele bir şekilde depremden hemen önce Aralık 2022’de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından Karakavak bölgesindeki mevcut imar planlarında tarım alanı olan bölgenin1/100 binlik yoğunluğun arttırılma kararı çıkarılmıştır. Bunu derhal iptal edilmesi gerekmektedir. Bu depremlerde şehrimizde ciddi bir alt yapı, çevre düzenlemesi ile sosyal ve kültürel yapı sorunu ortaya çıkmıştır. Buna ek olarak şehirden mecburi göç nedeniyle hızlı bir nüfus azalması meydana gelmiştir. Mimar ve mühendis odalarının proje denetleme ve onay süreci derhal yeniden başlatılmalı, odalar yapılaşma sürecine aktif katılmalıdır. Tüm Malatya’nın toprak sınıf haritasının bir an önce çıkarılması, mikrozemin etütlerinin yapılması ve yeni imar planlamalarının buna göre yapılması çok önemlidir. Daha öncesinde yeterince zemin etütleri yapılmadan; alüvyon zeminlerin, verimli toprak arazilerinin, sulak alanların yapılaşmaya açıldığını acı bir şekilde görmüş olduk. Bu kapsamda gerek belediyelere ve gerekse de hazineye ait olan rezerv ve daha uygun zeminli yerleşim alanlarının hızlıca yapılarak, vatandaşların kullanımına sunulmalıdır. Karakavak ve Bostanbaşı bölgesindeki imarlı alanlarda derhal bir revizyona gidilerek, hak sahipliği de düşünülerek; 4 katlı yeni imar planları hazırlanmalıdır. İmar aykırılıklarını yapanların cesaretlenmesine neden olan imar affı kesinlikle ülkenin gündeminden sonsuza kadar çıkarılmalıdır. Yeni dönemde yapı denetim firmalarının çalışma şeklinin mali müşavirlik firmaları mantığı gibi olmalıdır ve denetledikleri tüm işlerin sigortalanmasının sağlanması çok önemlidir. Bununla, ilgili yapı denetim firmaları açısından ikinci bir kontrol mekanizması sağlanmış olacaktır. Uygulamada yapı denetimlerinin yetkilerinde olmakla beraber, sadece betonun bir kısmından alınan numunenin denetlenmesi ile yetinilmemeli, beton santrallerinin yerinde de denetimlerin yapılması sağlanmalıdır. Özellikle 2018 yılındaki yönetmelikten önce yapılan binaların yapı malzemeleri yeniden dikkatle incelenmelidir. Çünkü bu tarihten önce düz demir kullanılmaktaydı ve özellikle ilimizin de dâhil olduğu şehirlerde hazır beton kullanımı ancak 2011 yılından sonra zorunlu hale gelmiştir. Yapı kullanım izin belgesi almış olan binaların en az 5 yıllık periyotlarla denetlenerek, projeye aykırı yapılacak tadilatların önüne geçilmesini sağlayacak bir şekilde ruhsatlarının yenilenmesi zorunlu kılınmalıdır. Battalgazi/��amurlu ile Yeşilyurt/Gedik arasında kalan Beydağı yamaçları, zemin durumu da uygun olduğundan, ortalama 300-500 m2 arsalar halinde parsellenerek vatandaşın kullanımına açılmalıdır. İkizce bölgesi ile Altay kışlasının bir bölümü de yine zemin uygunluğundan dolayı yerleşim alanı olarak değerlendirilmeli, yükseklik 4 kat olarak belirlenmelidir. Yeni yerleşim alanları olarak kullanılabilecek mera ve orman alanlarının vasıf değişiklikleri, OHAL döneminin yetkileri de kullanılarak hızlıca yapılmalıdır. Yıkılan ve hasarlı binalardan dolayı şehrin yapı stoklarında ciddi azalma ve hatta hafif hasarlı da olsa insanların binalara yeniden girmelerinde yaşanan korkular, şehir dışına göçü daha da artırmıştır. Bu nitelikli göçün engellenebilmesi de bir an önce kalıcı konutların yapılması ile mümkün olacaktır. İlimizin kırsal mahallelerinde bir an önce yapılması gereken AFAD konutları, mümkünse toplu olarak mümkün değilse de vatandaşın kendi arazilerinde hizmetine sunulmalıdır. Depremde iş yerleri yıkılan ve ağır hasar gören mimar, mühendis, şehir plancıları ve dönüşümde önemli katkıları olacak her türlü meslek grubu için acil olarak gerek konteyner, gerekse afet konutları şeklinde bir an önce çalışma ofisleri yapılmalıdır. Bu durum, bu şehrin bundan sonra hem doğru planlanmasına katkı sunacak hem de başlayan kalifiye eleman göçünün önüne geçecektir. Benzer şekilde yetişmiş eleman göçünün önüne geçilebilmesinin ve kent dokusunun korunmasının en önemli bileşenlerinden birisi de bu konuda çalışacak insanların çocuklarının eğitim ihtiyaçlarının bir önce yerine getirilmesidir. Yüksek enerji nakil hatlarının 1/binlik imar planlarına işlendiği gibi fay hatlarının (tüm ilçeler dahil edilerek) imar planlarına işlenmeli ve buna göre yeniden acilen bir revizyon imar planları yapılmalıdır. Köy yerleşik alanlarında ve plansız alanlarda üretilecek tip projelerle vatandaşa destek olmalıdır. Sonuç olarak; unutulmamalı ki 11 ilimizi etkisi altına alan, büyük yıkım ve acılara sebep olan yüzyılın doğal felaketi olarak adlandırdığımız bu deprem felaketi ne ilk ne de son olacaktır. Belediyelerimizin ve imarla uğraşan tüm kesimlerin en önemli görevi bu afeti fırsata çevirerek, depreme dirençli şehirler inşa etmek olmalıdır. Barış YILDIZ CHP MALATYA İL BAŞKANI Read the full article
0 notes
Text
Kurak Günler, Emin Alper'in çok konuşulan son filmi. Film taşra kasabası Yanıklar'a savcı olarak atanan Emre'nin taşradaki yerel güçler ile girdiği çatışmaya odaklanıyor. Belediye başkanı ve oğlu Yanıklar kasabasını ellerine almışlardır. Belediyenin yaptığı sondajlar sonucunda her tarafta obruklar oluşmaktadır ama buna rağmen Yanıklar susuzluktan kavrulmaktadır. Eski savcı bu durumu hukuka taşımış ama taşra baskısı sonucu tayinini başka yere istemiştir Emre ise yeni mezundur ve pek çok şeyden haberi yoktur. Bir yandan yerel basından Murat ona Yanıklar'da olan biteni anlatmaya çalışmaktadır. Bu süreçte Emre ile Murat arasında bir ilişki doğmaya başlar. Emre'ye yapılan bir komplo her şeyi altüst eder ama Emre olayın üstüne gitmeye karar verir. Film son dönemlerde Türkiye'de yaşayan herkes için bir işte bu yaşanan hissi veriyor gerilmekten son sahneler artık izlenemez bir hale geliyor. Ama muazzam bir film mutlaka en kısa sürede sinemada izlenmeli. (Film hakkında söylemek istediğin daha faza şey olduğu için bundan sonrası spoiler içeren yorumlardan oluşmaktadır). Filmin eleştirel yönü daha ziyadesiyle homofobi ve kadın düşmanlığını temel alarak yorumlandı bunda yönetmen ve yazar Emin Alper'in de katkısı var tabii ki ama filmdeki ekolojik felaket ve su kıtlığı vurgusunu da eş geçmemek lazım. Filmin ismi kurak güner ve doğrudan doğruya filmde halkın en büyük sorunu olan susuzluğa vurgu yapıyor bu başlık ayrıca yeraltı sularının fazla kullanılarak kuraklığa ve obrukların oluşumuna yol açılmasının Yanıkların belediye başkanının ve halkının sadece homofobik ve kadın düşamnı değil ayrıca doğa düşmanı olmalarına da bir örnek sunduğunu düşünüyorum. Bir diğer unsur ise filmin ikircikli yönü Emin alper verdiği bir röportajda izleyicinin savcı Emre karakteri ile özdeşleşmemesi gerektiğini çünkü onunda en az diğerleri kadar suçlu olabileceğine vurgu yapıyor ama filmde bu özdeşleşme tam anlamıyla gerçekleşiyor ve burada Alper'in başarısız olduğunu düşünüyorum. Film çıkışında kimsenin ya Emre'de tecavüzcü olabilir gibi bir hissiyatla salondan çıkmadığını aksine Emre'ye komplo yapıldığının hissiyle çıkıldığını gördüm (bende o hisle çıktım zira). Burada bir sorun olduğunu düşünüyorum çünkü Emre de diğerleri kadar devletin bir temsilcisi olma özelliğine sahip. Film izlerken bir ara "siz kimsiniz koca savcıya bunları yapabiliyorsunuz" hissiyle devletçi bir pozisyonda buldum kendimi. Bu noktada filmin devlette hala onurlu savcılar ve memurlar olabilir alt metninin yapmaya çalıştığı eleştiriye ket vurduğunu düşünüyorum. Emin Alper yine aynı röportajında iyi-kötü ilişkisini dengede tutmaya çalıştığından bahsetse de bunu başarabildiğini düşünmüyorum belediye başkanı ve oğlu, hakime hanım, komiser açıkça kötü iken Emre ve Murat'ın iyiliğinden (Murat daha fazla sorgulansa da bu konuda) çok şüphe duyulduğunu sanmıyorum.
1 note
·
View note
Photo
#Criminal Minds#criminal minds alıntıları#criminal minds replikleri#kedi#kediler#ekolojik felaket#dr. spencer reid#spencer reid#dizi#dizi replileri#ilginç bilgiler#dizi film#yabancı dizi#yabancı diziler#yabancı dizi film replikleri#replik#replikler#assonance13#03x10
2 notes
·
View notes
Quote
Ekolojiye dair değerlendirmeler genellikle insanlarla (ve onların teknolojileriyle) doğa arasındaki ikiliğe yönelme eğilimindedir. "Doğanın korunması"na veya "karbon ayak izlerimiz"in azaltılmasına ilişkin ifadelerin altında yatan şey şudur: Doğa el değmemiş bir halde varlığını sürdürür ve insanların görevi de onu korumak için doğadan çekilmektir. Bu düşünme biçimi nihai olarak insanların doğanın ayrılmaz bir parçası olan, doğal, biyolojik varlıklar olduğunun inkârıdır; farklı bir yolla olsa da aynısı, organik dünyadan bütünüyle azade olmak için bilincin bilgisayara yüklenmesine can atan trans-hümanizm biçimleri için de geçerlidir. Doğanın, insan müdahalesinin yokluğunda istikrarlı ve zamansız bir denge hali içinde var olduğu görüşü, dengesiz, bozulma ve sürekli değişimin karakterize ettiği fiziksel dünyaya dair derin bir yanlış anlamayı açığa vurmaktadır. Doğa tarihi henüz insanlar sahnede yokken bile, aşırı nüfus artışı, ölümler, soy tükenmesi ve iklim değişiklikleriyle doluydu. Şayet ekolojiyi değişmeyen bir doğayı koruma projesi olarak görüyorsanız, felaket tellallığı yapan nihiliste dönüşmeniz kaçınılmazdır: Doğayı olduğu haliyle korumanın veya eski saf haline döndürmenin hiçbir yolu yoktur; en azından bir taraftan da insan toplumlarını korumaya çalışırken mümkün değildir. Nihayetinde doğa bizi umursamaz; ne menfaatleri ne de arzuları vardır; vardır, o kadar. Hamamböcekleri ve farelerle dolu bir kıyamet sonrası yeryüzü de, Nuh'un gemisindeki çeşit çeşit canlıyla dolu bereketli ve yemyeşil bir dünya gibi ekolojik bir sistemdir. Biz insanlar kim oluyoruz da birinin diğerinden daha üstün olduğunu söyleyebiliyoruz. İklimi, ekosistemleri veya türleri korumaya dönük her türlü çabaya nihayetinde, ister doğrudan neslimizi devam ettirmek ister tabiatın yaşam kalitemizi arttıran yönlerini korumak amacıyla olsun, insan ihtiyaç ve arzularına hizmet etmesi amacıyla girişilir. Etrafı cansız bir yıkımla çevrili mühürlü kubbeler altında yaşayacağımız bir gelecekten kaçınmamızın sebebi, bunun korkunç bir yaşam biçimi olmasıdır. Bazı çevreciler sadece balinaları kurtarmak istiyor olsalar bile, bu içinde balinaların olduğu bir dünyada yaşayabilmeye verdikleri önceliği gösterir. "Derin ekoloji"nin insanlığı doğanın başına gelmiş ve yok edilmeyi hak eden bir hastalık olarak gören uç biçimleriyse, insan merkezli ekolojiyi ondan kaçınmaya çalışırken saçmalığa indirgemekle kalır, çünkü kendi nihilizmlerini umursamaz bir dünyaya yansıtmaktadırlar.
Peter Frase, Dört Gelecek, çev., Akın Emre Pilgir, (İstanbul, Koç Üniversitesi Yayınları, 2017), sayfa: 76-77.
3 notes
·
View notes
Text
Delilere Çare
Tarih ve toplum analizinde en bariz olan şey, durum çok değiştiğinde, artık onu eskisi gibi aynı kavramlarla tanımlayamayacağınızdır: yenilerini yaratmalı veya eskilerini eleştirel bir şekilde iyileştirmelisiniz.
Halihazırda tek dünya hükümetinin uygulanmasının ortasında, siyasi analistlerin, üniversitede veya medyada, eski "ulusal devlet", "ulusal iktidar" "," uluslararası ilişkiler "," Serbest ticaret "," demokrasi "," emperyalizm "," sınıf mücadelesi "," etnik çatışmalar "vb. kavramlarına dayanan kamusal analizleri nasıl sunmaya devam ettiklerini gözlemlemek acıklıdır.
Son 60 yılın en temel olayları şunlardır: Birincisi, küreselci güçlerin yükselişi, herhangi bir tanımlanabilir ulusal çıkarla bağlantısının kopması ve sadece bir dünya devletinin değil, aynı zamanda birleşik, tamamen yapay bir gezegensel sözde medeniyetin inşası. ikincisi, bu güçlerin ellerinde biriktiren insan bilimlerinin, diğer zamanların tiranlarının asla hayal etmediği sosyal egemenlik araçlarını biriktiren muhteşem ilerlemesidir.
20 yıl önce, General Systems Theory'nin yaratıcısı Ludwig von Bertalanffy (1901-1972), bilime olan katkısının gereksiz amaçlar için kullanıldığının farkındaydı, zaten uyarmıştı: “Modern totaliter sistemlerin en büyük tehlikesi belki de onların sadece fiziksel veya biyolojik teknik açısından değil, aynı zamanda psikolojik teknik açısından da son derece gelişmiştir. Kitlesel öneri yöntemleri, insan canavarının içgüdülerini özgürleştirme, düşünceyi koşullandırma veya kontrol etme yöntemleri, müthiş bir etkinliğe ulaşana kadar geliştirildi: Modern totalitarizm o kadar korkunç derecede bilimseldir ki, ona yakın olarak, önceki dönemlerin mutlakıyetçiliği daha az kötü, amatör ve nispeten zararsız görünür."
Ekolojik İmparatorluk veya Ekolojinin Küreselleşme Tarafından Yıkılması (1998), Pascal Bernardin tarafından yazılan, Genel Sistemler Teorisinin, son 10 yılda kesinlikle tasarım durumundan patent gerçekliğine geçen küresel bir totaliter sistemin inşası için nasıl temel oluşturduğunu daha ayrıntılı olarak açıklayan bir kitap bulamazsınız. (Kitap Fransızcadır)
Sırf ne kadar ilerlediğine dair bir fikir edinebilirsiniz diye, örnek vermek gerekirse; dünyadaki hemen hemen her ülkenin en az 20 yıldır yürürlükte olan eğitim programları, doğrudan BM tarafından empoze edilen homojen normlar tarafından belirlenir ve istihbarat geliştirmeyecek şekilde hesaplanır, yeni nesil çocukları karaktersiz, uysal yaratıklar ve ahlaki açıdan vicdanlarını, küresel elitin amaçları için yararlı gördüğü herhangi bir yeni sloganın, tartışmasız, coşkuyla bağlı kalmaya hazır, olacağı şekilde kolayca biçimlendirir.
Bunun için kullanılan araçlar, kurbanı otorite dayatmalarına boyun eğdirmek, bunu yapmakta özgür hissettirmek ve özneyi eleştirel bir şekilde incelemenin basit önerisine mantıksız savunmanın anında tepki vermesini sağlamak için tasarlanmış “caydırıcı olmayan” kontrol teknikleridir.
Matematik ve bilim dahil tüm konular, psikolojik manipülasyon amaçlarına hizmet etmek için yeniden şekillendirildi. Pascal Bernardin, bu şeyi titizlikle tanımlamıştır. Okumaya devam edin ve çocuğunuzun neden bir lise denklemini çözemediğini ya da üç tekillik olmadan bir cümleyi tamamlayamadığını öğreneceksiniz, ancak okulda kabadayı gibi bir şekilde konuşarak ailesini “politik olarak doğru” davranıştan dolayı suçlayarak döndüğünü öğreneceksiniz.
Çoğunun keyfi, gülünç ve hatta absürt olduğu zihniyetteki ani değişikliklerin, sanki reddedilemez bir mantıktan değil de göz ardı edilebilir bir makyavelizmden kaynaklanıyormuş gibi, en ufak bir direnişle karşılaşmadan evrensel olarak kendilerini dayatmalarının hızı, basit okulla açıklanabilirdi.
AKP'nin eğitim sistemini sürekli değiştirmesinin sebebi buydu; Çocukları yeni dünya emirlerine ilahi olarak kabul etmeye hazırlayan eğitim.
Ancak, elbette, okul bu sonucu üretmeyi taahhüt eden tek kurum değildir. Bugün kitlesel olarak küreselci şirketlerin ellerinde yoğunlaşan ana akım medya, kitleleri şaşkına çevirmede kilit bir role sahipler.
Bunun için günümüzde en yaygın kullanılan istihdam tekniklerinden biri bilişsel uyumsuzluktur. Psikolog Leon Festinger tarafından keşif (1919-1989). Nasıl çalıştığını görün;
Bugün Twitter'ı okursanız, son zamanların en sevilen insan hakları savunucusu; Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun artık gazeteler ve televizyon haberleri tarafından ağır bombardımana tutulduğunu bileceksiniz çünkü zavallı adamın gerçeği savunduğunu bildikleri halde üzerine üzerine gidiyorlar. Ahlaksızlık, hırsızlık yapan kişiler onu "meclisten çıkarıp" hapse atmakla tehdit ediyorlar. Ancak bir ayrıntı var: Birlikte yaşamayı savunduğu halde, “Kürtlere” yönelik şiddetli saldırılar, ve kapatma davaları gündemde.
Diğer yandan dinin savunucusu gibi görünen AKP. Karşılıklı olarak birbiriyle çelişen iki ahlaki kod, eşit derecede zorunlu ve kutsal olarak eşzamanlı olarak sunulur. Tüm cinsel suçları heyecanlandıran ve iten CHP, ancak aynı zamanda bunları mütevazı bir dozda eleştiren vatandaş karakter suikastiyle tehdit edilir, bir tür entelektüel çöküşle tepki verir ve artık kendine nasıl rehberlik edeceğini bilmeyen köle bir aptal haline gelir.
Diğer yandan korona yüzünden bilim kurulunu suçlamak, cinayetin suçunu silahlara yüklemek kadar aptalcadır. Tayyip gibi adamlar, hem tiranlık inşa etmeye hem de özgürlüğü yeniden kazanmaya hizmet edebilecek araçlar yarattı. Bu silahları tekel sahiplerinin elinden alma ve onları köleleştirmesine izin vermek yerine ruhumuzu serbest bırakarak ters bir işaret ile kullanmayı öğrenme yükümlülüğümüz var.
Makalemi iyi anlayan herkes, onun kaçınılmaz olarak götürdüğü örtük sonucu anlamış olmalı: "dini hakkın" yozlaşmış bir toplumu temizlemek için harcadığı ahlaki çabaların çoğu yararsızdır, çünkü sonuçta "bilişsel uyumsuzluk" makinesi tarafından kolayca emilir ve genel bir tahammül aracı olarak kullanılır.
İyi not edin: ahlak, bir Pavlov faresinin otomatikliğiyle vatandaşın ona itaat etmeye hazır, övgüye değer ve kınanacak davranışların bir listesi değildir.
Ahlak vicdan, kişisel muhakemedir, ancak yavaş yavaş açıklığa kavuşturulacak bir mükemmellik hedefi arayışı ve hayatın çelişkileri ve belirsizlikleri arasında gerçekleştirme araçlarını bulmaktır.
Niyetler, araçlar ve sonuçlar arasında ahlaki varoluşun en büyük sorununun, genel soyut kuralı bilmekten ziyade, kuralın birliği ile çoğu zaman çelişkili görevler arasında sıkıştığımız veya kendimizi uzakta kaybolduğumuz tükenmez somut durumların çeşitliliği arasında köprü kurmaktır.
Ve " LGBT bireylerini mikrop olarak görüp hedef gösteren diyanet işleri başkanlığı".
Kur'an-dan başlayarak büyük literatür, üzücü ahlaki çatışmaların örnekleriyle doludur ve iyiye giden yolun, ilahi bakış açısından yalnızca düz bir çizgi olduğunu ve her şeyi eşzamanlı bir bakışla kapsayan bir çizgi olduğunu gösterir. Zamanda ve tarihte yaşayan bizler için her şey tereddüt, alacakaranlık, deneme ve yanılmadır. Deneyim ışığı, yalnızca kademeli olarak, ilahi lütufla yönlendirilirken, görünümün sisini ortadan kaldırır.
Bilinç özellikle ahlaki vicdan veya bir nesne, sahip olduğunuz bir şey değildir. Sürekli bir entegrasyon çabasıdır, anlık kaosun ötesinde ve ötesinde birlik arayışıdır. Çeşitliliğin birleşmesi, çelişkilerin çözülmesidir.
Toplumda kutsal kabul edilen, eğitim ve kültür tarafından aktarılan davranış kuralları asla ahlaki soruna çözüm değildir: bunlar, bireysel davranışı birleştirme çabasında vicdanı destekleyen çok geniş ve genel referans çerçeveleridir. Binanın tasarımı inşaatçının işi olduğu için, her birinin vicdanına düşüyorlar: Her aşamada inşaatın nasıl yapılması gerektiğini değil, işin son şeklinin ne olması gerektiğini yerinde söylüyorlar.
Ciddi ahlaki çaba da kodlar çeşitli ve çelişkili olduğunda, uyumsuz ve tanınmaz hale gelen, ruhlar boşuna çabalar, giderek çözülmez hale gelen sorunlara karışmalarına ve çok sayıda durumda pes etmelerine neden olacak nihai biçimin kendisidir. Hakim görelilik ve ahlaksızlığın çoğu, tam olarak inanç veya ideoloji değildir: bunlar, ahlaki zekanın tükenmesiyle kazanılan ruh hastalıklarıdır.
Bu tür durumlarda, hüküm süren karışımda, bilişsel uyumsuzluk mühendisliğini işler durumda tutmak için tüm ilkelerin yakıtlar kadar iyi olduğunu hesaba katmadan, özellikle şu ya da bu ahlaki ilke için savaşmak, felaket bir yaratıcılık olabilir.
İhbar edilmesi gereken şey şu ya da bu belirli günah değil, şu ya da bu belirli bir ahlaksızlık biçimi değil: Temelde ahlaki vicdan olasılığını yok etmek için kurulmuş bir kültürün bütün resmidir.
Yazıda bahsettiğim CHP, AKP ve Ömer Faruk Gergerlioğlu vakası binlerce vakadan biridir. Feminizm, Kürt sorunu, eşcinselliği savunanda, karşı çıkanda hep aynı medyadır. Çelişki o kadar açık ve sabittir ki, hiçbir tuhaf tesadüf kümesi bunu asla açıklayamaz.
Bu politik bir seçenektir, ahlaki muhakemenin planlı yıkımıdır. Belirli ahlaksızlıklarla skandal olan birçok insan, ahlaksızlık iddialarının üretim hattına çarklar olarak faydalı bir şekilde entegre edildiği genel ve kalıcı skandal endüstrisini uzaktan bile algılamıyor. Ya kötülüğe karşı mücadele, kafa karışıklığına karşı mücadele ile başlar ya da sadece iyiyle kötü arasındaki kafa karışıklığına katkıda bulunur.
1 note
·
View note
Text
Hidroelektrik endüstrisi İsviçre'de rekor balık ölümleriyle suçlanıyor
🇨🇭SESİ- Yüksek sıcaklıklar, yağış eksikliği ve hidroelektrikten gelen su için rekabet İsviçre'de çok sayıda balığın ölüme neden oldu. İsviçre Balıkçılık Federasyonu (SFF) “şu anda bazı türlerin yok olma tehdidiyle karşı karşıya kalmasıyla tarihi düzeyde balık ölümlerine tanık oluyoruz” dedi. Federasyon, İsviçre platosu ve Jura'nın güney tarafında balıkçıların yüksek oranlarda kuru nehir yatakları ve ölü balık rapor ettiğini belirtti. Federasyon başkanı Roberto Zanetti, bunun gerçek bir felaket olduğunu söyledi. Ne yazık ki, bunu tarif etmenin başka bir yolu yok” ifadelerini kullandı. Su sıcaklığı 20 dereceye ulaştığında balıklar strese girer. 23 derecenin üzerinde durum kritik hale gelir. 25 derecenin üzerinde ise balıkların hayatları tehlikeye girer. SFF balık ölümlerinin hidroelektrik endüstrisinden kaynaklandığına işaret etti. Balıklar için yeterli bir minimum su akışı gereklidir. Ancak, elektrik üretimine odaklanan hidroelektrik endüstrisi, balıkları ihmal ediyor. Balıkları korumak için kalan (minimum) su akışlarının daha yüksek olması gerekiyor. SFF, nehir suyunun en ufak bir damlasının bile hidroelektrik için kullanılmasına karşı olduğunu vurguladı. Kısa vadeli ekonomik faydalar, geri dönüşü olmayan ekolojik hasarlara neden olacaktır diye belirtti. SFF, acil önlemler alınması gerektiğini söyledi. Kanton yetkilileri su kullanımına kısıtlamalar getirmeli ve balıkların barındığı habitatların yeterli tatlı suya sahip olmasını sağlamalıdır” dedi. Read the full article
0 notes
Text
Afetler Psikolojik Travmalar Yaratıyor
Afetler Psikolojik Travmalar Yaratıyor
Afetlerin kişilerde Eko Anksiyete belirtilerinin tetiklenmesine neden olabileceği düşünülmektedir. Eko Anksiyete; kişinin iklim değişiklerine bağlı olarak gelişen ekolojik felaketlerden endişe duyması olarak tanımlanabilir. Eko Anksiyete belirtileri gösteren kişiler, ortada bir felaket olmadığı halde felaket olacağına ve dünyada ki tüm canlıların geleceğinin olumsuz yönde etkileneceğine dair…
View On WordPress
0 notes
Text
Afetler Ruhsal Travmalar Yaratıyor
Afetler Ruhsal Travmalar Yaratıyor
Afetler Ruhsal Travmalar Yaratıyor Afetlerin bireylerde Eko Anksiyete belirtilerinin tetiklenmesine neden olabileceği düşünülmektedir. Eko Anksiyete; kişinin iklim değişiklerine bağlı olarak gelişen ekolojik felaketlerden telaş duyması olarak tanımlanabilir. Eko Anksiyete belirtileri gösteren bireyler, ortada bir felaket olmadığı halde felaket olacağına ve dünyada ki tüm canlıların geleceğinin…
View On WordPress
0 notes
Text
Afetler Psikolojik Travmalar Yaratıyor
Afetler Psikolojik Travmalar Yaratıyor
Afetlerin kişilerde Eko Anksiyete belirtilerinin tetiklenmesine neden olabileceği düşünülmektedir. Eko Anksiyete; kişinin iklim değişiklerine bağlı olarak gelişen ekolojik felaketlerden endişe duyması olarak tanımlanabilir. Eko Anksiyete belirtileri gösteren kişiler, ortada bir felaket olmadığı halde felaket olacağına ve dünyada ki tüm canlıların geleceğinin olumsuz yönde etkileneceğine dair…
View On WordPress
0 notes
Text
Afetler Psikolojik Travmalar Yaratıyor
Afetler Psikolojik Travmalar Yaratıyor
Afetlerin kişilerde Eko Anksiyete belirtilerinin tetiklenmesine neden olabileceği düşünülmektedir. Eko Anksiyete; kişinin iklim değişiklerine bağlı olarak gelişen ekolojik felaketlerden endişe duyması olarak tanımlanabilir. Eko Anksiyete belirtileri gösteren kişiler, ortada bir felaket olmadığı halde felaket olacağına ve dünyada ki tüm canlıların geleceğinin olumsuz yönde etkileneceğine dair…
View On WordPress
0 notes
Text
Afetler Psikolojik Travmalar Yaratıyor
Afetler Psikolojik Travmalar Yaratıyor
Afetlerin kişilerde Eko Anksiyete belirtilerinin tetiklenmesine neden olabileceği düşünülmektedir. Eko Anksiyete; kişinin iklim değişiklerine bağlı olarak gelişen ekolojik felaketlerden endişe duyması olarak tanımlanabilir. Eko Anksiyete belirtileri gösteren kişiler, ortada bir felaket olmadığı halde felaket olacağına ve dünyada ki tüm canlıların geleceğinin olumsuz yönde etkileneceğine dair…
View On WordPress
0 notes
Text
Akdeniz Yazı Çıkarabilecek mi? (Fr. La Méditerranée va-t-elle passer l'été?) Alexis Maran'ın yönettiği etkileyici bir belgesel. Adından da anlaşılacağı gibi Akdeniz'in son dönemlerine odaklanan belgesel yaklaşmakta olan yeni ekolojik felakete odaklanıyor. Akdeniz çevresinde yaşayan ve Akdeniz'e gelen milyonlarca insanın bir iç denizi nasıl mahvediyor oldukları anlatılıyor belgeselde. Akdeniz’in en büyük sorunları şöyle: Milyonlarca nüfuslu devasa kentler (Barselona, Marsilya, Milano, Oran, İskenderiye, Beyrut, Atina, İzmir, Antalya sadece birkaçı) kirliliklerinin çoğunu Akdeniz'e boşaltıyor; zenginler için Akdeniz'in en güzel yerlerine marinalar, oteller ve siteler yapılıyor; hem devasa yolcu gemileri hem yük gemileri korkunç bir gemi trafiği ve kirliliği yapıyor. Akdeniz'in bir iç deniz olduğu için suyu çok zor temizleniyor (sanırım 100 yıl gibi bir zaman gerekli) bir de yukarıda bahsedilen korkunç kirletici etkiler eklenince yakında tıpkı Marmara Denizindekine benzer bir ekolojik felakete davetiye çıkarıyoruz.
2 notes
·
View notes
Text
Afetler Psikolojik Travmalar Yaratıyor
Afetler Psikolojik Travmalar Yaratıyor
Afetlerin kişilerde Eko Anksiyete belirtilerinin tetiklenmesine neden olabileceği düşünülmektedir. Eko Anksiyete; kişinin iklim değişiklerine bağlı olarak gelişen ekolojik felaketlerden endişe duyması olarak tanımlanabilir. Eko Anksiyete belirtileri gösteren kişiler, ortada bir felaket olmadığı halde felaket olacağına ve dünyada ki tüm canlıların geleceğinin olumsuz yönde etkileneceğine dair…
View On WordPress
0 notes
Text
Afetler Psikolojik Travmalar Yaratıyor
Afetler Psikolojik Travmalar Yaratıyor
Afetlerin kişilerde Eko Anksiyete belirtilerinin tetiklenmesine neden olabileceği düşünülmektedir. Eko Anksiyete; kişinin iklim değişiklerine bağlı olarak gelişen ekolojik felaketlerden endişe duyması olarak tanımlanabilir. Eko Anksiyete belirtileri gösteren kişiler, ortada bir felaket olmadığı halde felaket olacağına ve dünyada ki tüm canlıların geleceğinin olumsuz yönde etkileneceğine dair…
View On WordPress
0 notes