#edileceğini
Explore tagged Tumblr posts
Text
Burada açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 yıl içerisinde yıkılan binaların yeniden inşa edileceğini ve sahiplerine teslim edeceğini ifade ederek, "10'ar bin lira vatandaşlarımıza vereceğiz. Çadırlarda kalmak istemeyen vatandaşlarımıza da kira bedelini ödemek suretiyle konutlara geçmelerini sağlayacağız. 1 yıl itibariyle vatandaşlarım kalabilecek" dedi.
Burada açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 yıl içerisinde yıkılan binaların yeniden inşa edileceğini ve sahiplerine teslim edeceğini ifade ederek, “10’ar bin lira vatandaşlarımıza vereceğiz. Çadırlarda kalmak istemeyen vatandaşlarımıza da kira bedelini ödemek suretiyle konutlara geçmelerini sağlayacağız. 1 yıl itibariyle vatandaşlarım kalabilecek” dedi. via IFTTT
View On WordPress
#&8220;10&8217;ar#açıklamalarda#bedelini#bin#binaların#bulunan#burada#Çadırlarda#Cumhurbaşkanı#dedi.#edeceğini#ederek#edileceğini#erdoğan#geçmelerini#İçerisinde#İfade#IFTTT#inşa#Instagram#istemeyen#itibariyle#kalabilecek&8221;#kalmak#kira#konutlara#lira#merzifon#ödemek#sağlayacağız.
0 notes
Text
Kargotakip - Gold
Kargo takip, günümüzde alışveriş yapmanın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Aras kargo takip ve ptt kargo takip gibi hizmetler, müşterilerin gönderilerinin nerede olduğunu kolayca öğrenmelerini sağlar. Bu sayede, müşteriler gönderilerinin ne zaman teslim edileceğini planlayabilir ve işlerini buna göre ayarlayabilirler. Kargo takip hizmetleri, müşteri memnuniyeti açısından da son derece önemlidir, hizmetler sayesinde müşterilerin gönderileri güvende ve izlenebilirdir. Hem bireysel kullanıcılar hem de işletmeler için büyük bir kolaylık sağlayan bu sistemleri kullanarak kargolarınızı güvenle takip edebilirsiniz. Bu sayede müşteriler, gönderilerinin teslimat sürecini daha yakından takip edebilir ve gecikme gibi olası sorunlara karşı önlem alabilirler. Hizmetlerimiz için web sitemize göz atabilirsiniz.
683 notes
·
View notes
Text
Runwaykariyer - Platin
Sertifikalı bir emlakçı mı olmak istiyorsunuz? Eğer öyleyse, ilk adım ilgili bir sertifika almaktır. Myk emlak sertifikası, emlakçılık lisansınızı almanıza yardımcı olacak emlakçılık 120 saatlik sertifika sunmaktadır. Web sitemiz, sizi gayrimenkul alanında başarıya hazırlamak için gerekli tüm konuları kapsamaktadır. Emlak hukuku, finans, ekonomi, mülk yönetimi ve satış gibi konuları kapsar. Gayrimenkulün temellerini, sektörde başarılı bir kariyerin nasıl inşa edileceğini ve başarı için gerekli etik ve profesyonelliği öğreneceksiniz. Emlak sertifikası için sunulan kurs boyunca her şeyi anlayabilmeniz için destek sağlıyoruz bu sıra ise emlakçılık sertifilkası başvuruş ve sahip olma konusu geliyor. Deneyimli eğitmenlerimiz her türlü sorunuzu yanıtlamak ve süreç boyunca size rehberlik etmek için hazırdır. Runwankariyer ile emlakçılık sektöründe başarıya hazır olacaksınız. Bu yüzden beklemeyin! başarılı bir kariyere doğru yolculuğunuza bugün başlayın.
928 notes
·
View notes
Text
Şu tarz şeyler çok düşündürüyor. Kocam da kocam tarzı. Her şey kocaya odaklı ve kendi için pek bir olayı yok. Karşıdaki erkek de bunu yapacak ve ben de yapacağım çok mutlu olacağız düşüncesi ütopik geliyor. Böyle yaparak erkek tarafından çok sevilecegini değil kurban edileceğini düşünüyorum. Sadece erkekler değil kiminle tanışırsanız tanışın kendi fikriniz, cizginiz ve kişisel ugrasiniz yoksa sizi çok sevmiyor ve saygı da duymuyor. Sevgiyi gösterme biçimi son yıllarda her şeyi sana feda edebilirim oldu. Niye feda ediyoruz ki birlikte yeni bir şey inşa edelim, geliselim.
48 notes
·
View notes
Text
Farkhunda
27 yaşında bir Afgan kadınıydı. İlahiyat Fakultesi mezunuydu..Öğretmen olmaya hazırlanıyordu..
19 Mart 2015 tarihinde bir caminin önünde muska satan bir molla ile tartışmasının bedelini bir grup öfkeli erkek tarafından linç edilerek ödedi. Taşlar ve sopalarla feci şekilde dövüldü, yerlerde sürüklendi, bir çatıdan aşağı atıldı, arabayla çiğnendi ve benzinle yakılarak can verdi! Üstelik o insansıların arasında bütün bu vahşetin her saniyesini videoya çekenler vardı, ibreti âlem için bütün dünya görsün ve korksun diye. İslam’a yönelik her eleştirinin yakıp kavurucu bir öfke ile karşılık bulacağını, buna cüret edenlerin sonunun ne olacağını herkes bilsin diye… Yüreği yetenler internette bulup izleyebilir.. Peki, ne yapmıştı Farkhunda? O, bir molladan kötülükleri kovmak için muska satın alan kadınları bunlara para vermeyin, bunların İslam’da yeri yoktur diye uyarmıştı sadece. Çocuğu olmayan, hastalıklarından kurtulmak isteyen zavallı insanların kâğıt parçalarından medet ummasını doğru bulmuyordu. Bunu gidip o caminin önünde o din satıcısıyla tartışma cesaretini göstermişti Farkhunda. Bedelini canıyla ödeyeceği o karşı duruşu sergilemişti. Kesesini doldurmak için küçük kâğıt parçalarına dua yazıp insanlara hap gibi din satan o mollanın bir kadının cüreti karşısında afallayıp “Kuran yaktı bu kadın” iftirasıyla ortalığı velveleye vereceğini ve bunun sonucunda oraya toplanan bir grup hayvansı tarafından vahşice linç edileceğini bilebilir miydi? “Ben bir Müslüman’ım ve Müslümanlar Kuran yakmaz” diye feryat etti ama dinletemedi. Vahşeti durdurmak için çevredeki polislerden yardım isteyen birkaç doğru düzgün insanın aldığı cevap ise, boş verin bu da İslam düşmanlarında ibret olsun şeklindeydi. O öldürülürken, bedeni paramparça edilirken öylece bekledi polisler. Sonra babasını aradılar. Gel, kızın bir ‘günah’ işledi al götür dediler. Öyle ya, bir din satıcısın sahtekârlığını yüzüne vurmaktan daha büyük bir ‘günah’ olabilir miydi? Hakkında bir sürü palavra uydurdular. Akli dengesi bozuk bir kadın Kuran yaktı dediler. Alttaki görüntüler beynime kazıldı ve çıkmıyor.
Alıntı...
80 notes
·
View notes
Text
Neler hissettiğinizi anlayan, nasıl yardım edileceğini bilen birini bulmaktır tek ilaç…
(Bukowski)
130 notes
·
View notes
Text
Palu ailesinin tüm bölümlerini izlemeyi daha yeni tamamlayabildim, Allah’ım çok zordu. Sonrasında o dönemde medyada işlenen şeylere biraz bakayım dedim, sinirlerim daha da bozuldu. Hep bir “cehalet, eğitimsizlik” vurgusu var. Tuhaf bir genelleme. Eğitim görmemiş her insan birilerine işkence etmiyor / birilerinin işkencesine maruz kalmıyor, öldürmüyor / öldürülmüyor, tecavüz etmiyor / tecavüze uğramıyor, öyle değil mi? Mevzubahis insanların psikolojilerinin feci biçimde bozuk olduğundan başka bir şey düşünemedim ben açıkçası.
Hadi biri, ikisi öyle de hepsi mi be Selcan’ım derseniz; saatlerce süren o yayınları izlerken aklımda hep “Folie â deux” yani “ikili delilik” kavramı döndü durdu. “Bulaşıcı delilik, enfeksiyöz delilik” falan da deniyor. Bu durum ikiden fazla kişide de görülebildiği için “Folie â trois” (üçlü), “ Folie â quatr” (dörtlü) gibi türevleri de var. Daha da ilginci “folie â famille [aile boyu delilik]” diye bir olgu da var; hem çevresel hem genetik faktörlerden ötürü ailedeki birisinin hezeyanı aynı evdeki tüm hane üyelerine yerleşebiliyor. “Genetik faktörler” kısmı çok önemli, ruhsal bozukluğa yatkınlığı olmayan insanların empatisini kurabileceği bir şey değil bu ama biraz olsun eğilimin varsa ve aynı evi paylaştığın biri devamlı “duvarlarda karartılar görüyorum” derse, sen de bir süre sonra o karartıları görmeye başlarsın. Bunu ben değil, aktarılmış hezeyanlı bozukluk alanındaki araştırmalara yıllarını vermiş olan insanlar söylüyor.
Bu durumu tecrübe eden hastalar hem ilaç hem de psikoterapi ile normlara geri döndürülemezse cinayet de işlerler, kendilerini de öldürürler, katliam da yaparlar - ucu bucağı yok. En ama en çok ilgimi çeken bozukluklardan biri olduğu için çoook fazla vaka okudum bu konuya dair ve bir kısmı gayet de dini - kültürel kalıplardan uzak, iyi eğitim görmüş, kendisini geliştirmiş, hatta belirli bir başarı seviyesine ulaşmış insan örneklerini içeriyordu.
Bilemiyorum, akabinde hep “cahil bunlar cahilll” denmesi birazcık sığ geldi. Bu olay Amerika’da vb yaşansa Müge Anlı takip eden yayınlarda elindeki kağıtlara bakıp alkış kıyamet eşliğinde “şu kişi bu kadar ceza aldı, bu kişi şu kadar ceza aldı” demez, ailenin nasıl rehabilite edileceğini falan anlatırdı…
27 notes
·
View notes
Text
Darağacında Üç Fidan | 6 Mayıs 1972😥 Bu gece yarısından sonra, 6 Mayıs'ta Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ı asacaklar. Ve tarih utanacak!
....Bu resim 5 Mayıs'ta çekilir,
6 Mayıs'ta idam EDİLECEĞİNİ BİLİYORLARDI..
Buna rağmen DİMDİK AYAKTA, gülümsüyorlar..
Deniz,
Yusuf,
Hüseyin..
Boyun eğmediler..
Dar Ağacında Üç Fidan ��🌱🥀🌱🥀🌱
33 notes
·
View notes
Text
Türkiye’nin İlahiyat Fakültesi nezdinde ilk kadın akademisyeni, tarihçi yazar Bahriye Üçok, 33 yıl evvel bugün katledilmişti.
Cinayeti İslami Hareket adlı örgüt üstlenmiş, 6 Ekim 1990 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi’nde çalan telefonun ucundaki ses, Bahriye Üçok’u “Tesettür konusundaki düşünceleri yüzünden cezalandırdığını” söylemişti.
"Türkiye Müslümanlarının dinsel alanda zaman zaman karşılaştıkları çalkantılar, gruplaşmalar, yabancılaşmalar, tarikatçılığa itilmeler, dinini kendi öz dilinde, kendi yazısı ile okuyup anlayamamasından doğmaktadır." diyerek gerçekçi bir tespitle toplumun fotoğrafını çeken Üçok, aydın kişiliği ile dinin siyasete ve toplumun gerçek dinini öğrenmeyip din kisvesi altındaki kendisine empoze edilen gericiliğe ve cehalete nasıl alet edileceğini fark etmişti.
Kendinde, beğenmediği fikirleri cezalandırma hakkı bulan zihniyet, belki de planlı bir gelecek için Türkiye Cumhuriyet'ini modern çizgiden İslamcı ve gitgide gericiliğin hüküm süreceği bir noktaya giden yolda hain planla Bahriye Üçok’u o gün katletmişti.
Korkunç bir planın kurbanı değerli aydın Bahriye Üçok'un bu kaybı aynı zamanda evladına bir ömür boyu travma yaşatacaktı. O günü Kumru Üçok şöyle anlatıyor;
”Bombayı anneme ellerimle verdim, kargo şirketi anneme gönderilen paketi evimize iki kere getirmiş. Bizi evde bulamamışlar. İkinci gelişlerinde eve ihbarname bırakmışlar. Ben de kargo şirketine gidip paketi aldım ve eve getirdim. O paketle de 15 dakika kadar seyahat ettim. Paketi anneme verdikten sonra arkamı döndüm ve alt kata yöneldim. Annem o sırada paketi açmaya çalışıyordu. Arkamı döner dönmez bir patlama sesi duydum. Bu olayı unutmak mümkün değil. Her gün her an aklımda. Her gün rüyalarıma giriyor.”
Fikirleri ve yazdıkları için katledilmiş değerli aydın, Bahriye Üçok'u aramızdan ayrılışının 33. yılında saygıyla anıyoruz.
69 notes
·
View notes
Text
"merhaba!" suji içeri iyi bir şekilde girmişti. bir gününü orada geçirmek zorunda kalmıştı.
"kusura bakmayın size de haber veremedim ama-" sözü yarıda kesilmişti. zolita kafasını kaldırmadan oturduğu yerden sordu.
"neden bu kadar mutlusun?", suji'nin kafası karışmıştı. herkese bakıyor ama bir türlü anlayamıyordu. ryo ayağa kalktı ardından, suji'nin üzerine yürümeye başladı. suji geri geri giderken anlamlandırmaya çalışıyordu hala.
"ryo ne oluyor?"
"ne olduğu mu var suji, sen yaptın değil mi? sen öldürdün onu? ve sen sakladın, şimdi hepimize acı çektiren zalim sensin!"
"ryo ne dediğinin farkında mısın? aptal aptal konuşamazsın."
suji durdu ve ryo'nun da durmasını sağladı.
"artık resmi olarak bir polisim, bu iftirayı bana atmanız sizi şüpheli ve suçlu yapar. ki polis olmak için çalışan birine böyle bir yargıda bulunmak zaten oldukça saçma, siz hep böyle mi kalacaksınız gerçekten?"
suji sessiz sessiz gülmeye başladı, "gerçekten aklınızı dahi kullanamıyorsunuz çocuklar. mantık bile yürütemiyorsunuz. birbirinize suç atmaktan başka bir şey yapamıyorsunuz. çünkü suç kendi üstünüze kalsın istemiyorsunuz, bu yüzden aramızdan birini çıkarmalıyız, değil mi? tahmin etmiştim, eminim hepiniz böyle düşünüyorsunuzdur. ha ryo, suç atmak gibi algılama istiyorum sadece senin bana yaptığını bende sana yapacağım. nasıl güzel bayıltıp ayıltılmayacağını çok iyi biliyorsun, çürümüş bir bedenin nasıl en iyi muhafaza edileceğini de çok iyi biliyorsun, neden sen yapmayasın? değil mi? başkalarına suç atmadan önce kendi durumunu düşüneceksin, yoksa her an vurulabilirsin. bu evde birbirinize suç atmayı kesmelisiniz. kesmezseniz, birbirinizi keseceksiniz."
suji son sözlerinden sonra oradan ayrıldı. bir şeyler biliyor gibiydi, ama bilmediğine herkes emindi. herkes birbirine bakıyor, anlamlandırmaya çalışıyordu. herkesin kafası karışık ve herkes üzgündü. mateo'nun kaybı herkesi çok kötü vurmuştu.
o günden sonra suç atmalar bitmiş, herkes sakinleşmişti. yavaş yavaş eski hayatlarına dönüyorlardı. mateo halen bulunamamıştı, fakat suji ve ekip arkadaşları aramayı sürdürüyordu.
mateo'nun kaybının üzerinden 1 aydan uzun bir süre geçmişti. gerçekten uzundu.
banyodan bir çığlık sesi yükseldi, "AAAAAAA!!"
herkes ona doğru koşmaya başladı. bu ses carlis'e aitti. hep beraber içeri girince carlis'i çıplak görmeden de edemediler.
titriyordu, küvette oturmuş öylece titriyordu. ash ve mavi hemen kollarından tutup kaldırdılar ve suyu kapattılar. ardından onu sakinleştirmek için biraz şekerli su içirdiler. kurulandıktan sonra bir güzel oturtturup ne olduğunu sormaya başladı herkes.
"ister inanın ister inanmayın, mateo'nun sesini duydum, onu gerçekten duydum! kulağıma doğru çığlık attı, önce bir nefes geldi kulağımın dibinden. buhardır diye pek takılmadım, ardından bu çığlık... korkuyorum çok korkuyorum."
ash sıkıca sardı kollarını carlis'e. gerçekten ürkmüş gözüküyordu ki ilk defa herkes onu böyle görmüştü. halen titriyordu.
herkes son zamanlarda olanlar yüzünden psikolojimizin altüst olduğunu ve bu yüzden bu hayal görmeler, ses duymalar yaşandığını düşündü. gerçekten korkunçtu. aylar sonra böyle bir şeyin yaşanması herkese "yine mi?" dedirtmişti.
ondan sonraki sabah herkes yine uyanmıştı, bazıları derslerine gitmiş, bazıları ise halen uyuyordu. ash mutfaktaydı yine, yemeklerini bir güzel pişiriyor, ev halkını doyurmayı amaçlıyordu. suji yaklaştı yanına.
"nasılsın kardeşim?"
"iyi suji, sen?"
"iyi, güzel yemek kokuları alınca gelmeden edemedim yine yapmışsın yapacağını."
"tabii, işe gitmiyor musun?"
"bugün öğlen gideceğim karakola, pek bir şeyin olmadığını öğrendim, sadece bilgileri öğrenip geleceğim, şimdi başlamıyorum işe. bu arada, biraz konuşalım mı?"
"tabii suji, sorun ne?"
"herhangi bir sorun yok, sadece bir fikrim var."
"dinliyorum."
"herkesin kafası çok dolu şu an. carlis'in yaşadığını gördün. psikolojisi bozuldu çocuğun, ki hepimizin. bizimkileri de alıp kampa mı gitsek? belki herkesin kafası dağılır, rahatlarız. eğleniriz belki, hm?"
"gerçekten çok iyi bir fikir... yapalım. o zaman bugün çadırları falan ayarlarız, yarın da kampa gideriz, güzel bir orman biliyorum, çok ıssız, sakin de olur. hem buralara çok uzak, yaklaşık 6 saat olması lazım."
"olur ash, gidelim. o zaman bugünden söyleyelim bizimkilere hazırlık yaparlar. sende biraz yemek yap, yolda yemek için. 1-2 hafta veya istediğimiz kadar kalırız."
"eğlenceli olacak!"
anlaşma yapıldıktan sonra bu tüm ev halkına sunuldu. herkes onay vermişti çünkü herkesin biraz da olsa rahatlamaya ihtiyacı vardı, hem ara tatile de gireceklerdi. bu en iyisi olurdu.
10 notes
·
View notes
Text
Birinin hikayesinde berbat bir karakter olsam da umurumda değil. Nasıl affedileceğini ve kabul edileceğini bilen nazik ve inanılmaz bir kalbe sahibim ve eğer sizin hikayenizde kötü bir karaktersem, o zaman bunu hak ediyorsunuzdur
6 notes
·
View notes
Text
Aslında sevmeyi ve sevilmeyi çok sevdiğimi ama insanlara bunu gösterirsem suistimal edileceğini düşündüğüm için bundan hoşlanmıyormuş gibi davrandığımı fark ettim… sonra her şekilde üzüldüğümüze en azından insanlarla güzel anılar biriktirmek istediğime karar verdim.
Şimdi artık çevremdeki herkese daha fazla sevgi gösteriyorum daha çok sarılıyorum daha çok temas ediyorum sanırım temas korkumu da yenmeye başladım.
20 notes
·
View notes
Text
O kadar usandım ki, yorulduğumu birinin görmesine, gel soluklan demesine o kadar ihtiyacım var ki. Bazen sadece birinin gözümün içine bakıp 'yoruldun biliyorum ama geçecek' demesini bekliyorum bazen ise birileri yorgunluğumu görecek diye gözlerimi kaçırıyorum. İçimde ki kırgınlıkla nasıl savaş edileceğini bilmiyorum. Ne yazık ki savaşı kendisi ile olan bi çarpışmanın ne galibi, ne malubu oluyormuş.
18 notes
·
View notes
Text
Sana hangi yangına ne ile müdahale edileceğini göstermemişler belli ki. Ya da sen bunu pek önemsemediğinden sular ile bana gelmeye geliyorsun sanki. Sular gerekli mi?
5 notes
·
View notes
Text
Hz. Lokman (Lokman-ı Hakîm) şöyle diyordu:
Müminin iki kalbi vardır. Biri korku, diğeri umuttur. Amellerinin kabul edileceğini umar, ya reddedilirse diye de korkar. Müminin korkusuyla umudu tartılsa birbirine denk gelir.
4 notes
·
View notes
Text
Yasak elma. İnsanoğlu ister miydi varoluşundan beri bu kanlı elmayı? Yoksa Havva yalnızca basit bir elmanın tadına baktı diye mi cennetten afaroz edildi öylece? Mutlak bu elmada görünmez, duyulmaz sırların bir çeşit zehri olmalıydı ki yasak olsun. Neydi bu elmayı yasak ve dokunulmaz kılan... Neydi o Ademoğlunun cennetten kapı dışarı edileceğini bile bile meydan okuması güzele ve huzura. Bile bile terketmesi harikalar diyarını ve ateşe atılması. Yoksa insanoğlu huzurda bulmaz mıydı güzelliği, güzellik diye adlandırılan aslında kavuşmak istediğimiz günahların aynası mıydı? Biz değil miyiz güzelliğe aşık olan uğruna canımızı feda ettiğimiz... Öyleyse neydi aşık olduğumuz? O vakit başından beri bütün berduş arzularımızın doğurduğu bir eserin estetiğine çarpılıyordu ademoğlu. Tutuluyordu tutulmasına ancak adım atabiliyor muydu hepsi? Uzaktan mı bakıyordu bu elmaya yoksa bütün bütün arzuladığı halde. Yoksa gerçekten yasakların ve günahların albenisine karşı bir kayıtsızlığı mı vardı O'nun. Veyahut kalbinin, ruhunun her bir zerresi en kötü ve en kirli imkansızına istenç duyarken nefsine kapıları kapatıp bu sevimli ve masum görünen lezzetli zehrin kanına karışmasına red mi veriyordu? Ya da daha yolu düşmemişti bu elma ağacının çekici adresine.
Şimdi sen söyle kendine dürüstçe neyi arzuladığını, kulak ver içindeki iblisvari sese. Gel bana söyle sonra çünkü seni en çok ben anlıyorum. En çok ben hissediyorum içindeki anlam veremediğin gayrumeşru savaşı.
Bende de var çünkü; şeytanı taşlar gibi taşlanmış, bir orospuyu ayıplar gibi ayıplanmış o katliam.
Elbet en çok ben duyuyorum seni...
Ve bizim gibi hisseden, hep imkansız ve yasak kılınmış olanı arzulayanları...
2 notes
·
View notes