#duygudurumdüşünümgünceleri2024
Explore tagged Tumblr posts
Text
Arasında kaynamaya dahi yanaşmadığımın kazanında uzunca bir süredir fokurduyorum. Bunu da hem suları hem de zehirleri içmeme bağlıyorum. Anlıyorum ki midem genişlemiş. Çok iyi anlıyorum ki alelade zehirler beni hafiften sersemletmekten başka bir yere gidememiş. Kim tahmin edebilirdi ki suları böyle bir rahatlıkla, zehirleri bundan daha bir kolaylıkla yudumlayabileceğimi? Bir kaç yıl gerisinde durabilseydim söylemime anca gülerdim. Hem de ne gülmek ama! Ama işte, görüm ve de geçirim. Suları da zehirleri de benim yönüm, yamacım ve yöreme getirmiş. Sonrası biraz deneyim, sonrası biraz değim. Bakıldığında ölmediğini anlamakla gerisini getirim. En kötü ne olabilir? Hafifinden bir karın ağrısından, biraz da sersemleyişten ötesine ne kadar gidilebilir? Gözükaralık pek kötü. Hele de gözü kara biri benim gibi biriyken. Üstüne bir de deneyim ve değimlerle sınırları idrak edip devamını sürekli isteyecek haldeyken. Her hali görmeye geldim. Her hali görmeye geleceğim. Ta ki midem çatlayana, ta ki zehirlerle onulmamaya kadar. Çatlayacaksa kazan anca orada çatlar.
8 notes
·
View notes
Text
Günü bugüne döndürürken ve dahi ilerisinde yarına; sanılmasın ki umarsızlık hep benden yana. Evet, yaptıklarımın her ne kadarını anlamsızlığa kayırsam da bu anlamsızlığa kayırımım da dünden bir parça. Bir miras diyeyim. Ve hatta geliştiğini de söyleyeyim ki sen anla. O kadar kolay olmuyor işler ama. Ve yüzler ve görüntüler de bunun yanında. Anlayabilmen için kaç ömür gerek daha. Bir kaç ömür bahşedilmiş mi peki sana? Hiç sanmıyorum. O yüzden özetlerin özetine giriyor oluyorum. Ki çoğu zaman konuşmuyorum. Artık özeti kavra.
11 notes
·
View notes
Text
Cennet bir cinnet dakikasında uzağıma öylece kolay gidebilecekken cehennem ne menem bir şeydir ki her daim yanı başımda bulunmakta.
8 notes
·
View notes
Text
Bedenlere övgüler yığmak olsa olsa anca yeni yetmenin işi olabilir. Evet, bedenler güzeldir. Hatta göz kamaştırıcı da durabilmektedir. Fakat övgüye mazhar olabilmiş değillerdir. Asıl övgü akıtılacak kaynak zarafetin ta kendisidir. Tüm oluşum birliğiyle gözümüzü renklendirmesinedir. Kalkıp da bunu yok sayıp bedenlere dalmak aynı ışığı yok sayıp görüntülere odaklanmak gibidir. Görüntüler de çekicidir fakat ışık olmadan bir hiçtir. Geldiği yol, aştığı sol bilinmeden öylece seyre dalmak sadece seyre dalmak olur ki ben hep bu taraftan kaçınmaya geldim. Işığı görüyorum, zarafeti de bence bunlar hepsinden iyidir.
9 notes
·
View notes
Text
Bu günler öyle günler ki o dünlerde yapabildiğim bir iş şu anın bin işine bedel desem anca yeri. Benim gibi birine çöküntü musallat olmuşsa eğer bu hale bin işin gözyaşları dökülmeli. Bin gece bin kaynak tüketmeli, bin gecenin her birinde yeni bin kaynak keşfetmeli. Ki gören bin günün bir güne denk olduğu o güne hürmet gösterebilsin. Varsa eğer yetkinliği idrak edebilsin.
7 notes
·
View notes
Text
Dünyanın koşmak istediğim köşesinde sen duruyorsun. Ne garip. Oysa senden kaçıyorum. Fakat yine sana geliyorum. İnanilmaz bir şerit. Güzelce çekilmiş bir ip. Nerede başladığımı, nerede soluklandığımı ve nerede durduğumu hiç bilmiyorum. Sanki bir nokta dahi ilerlemiyor, bir nokta dahi gerilemiyorum. Aynanın bu yüzünden bak bir de, halime acı. Ben kendime herkesten daha çok acıyorum. Bir ömür arzuma varmak için çaba gösterirken bin ömür geçse dahi çabalarımı boş buluyorum.
10 notes
·
View notes
Text
Benim için en dramatik olaylardan biri kendimin rahatlığı için tüm rahatlığımı tek bir yere akıtmamdır. Her şeyi belli başlı kurallar düzenine uydurup, bu düzene ölesiye sadık kalma çabamdır. Oysa tüm bu kendime yükümlülük edindirdiklerimi bir kenara bıraksam dünyayı daha yaşanılabilir kılacağım. Ne olmuş aylara, günlere ve saatlere bölünmüş görevlere ya da her şeyi yerli yerinde bulabilmek için önceden belirlenmiş rutinlere? Her sabahın ışığında tıraş olmayı terk etsem kalkıp kıyamet mi kopacak yahut her cumartesi evi temizlemeyi es versem kirle mi dolacak ya da her giysileri dolaba astığımda ütülü olmalarına, renklere ayrılmalarına, belli bir yöne bakmalarına, hatta kalkıp kodlanlamalarına dikkat etmesem etrafımı düzensizlik mi saracak? Niye her şeyi mükemmelliyete erdirmeye çabalıyorum bilmiyorum. İyi ve hoş olduğunu düşünüyorum. Tamam. Beni iyi hissettirdiğini de görüyorum. Ona da tamam. Fakat bunlar ilk zamanlarda böyleyken şimdi artık önünü alamıyorum. Tıraşın en iyisini olmalıyım. Yetmiyor, güzel kokularla bunu taçlandırmalıyım. Cumartesileri üstün körü temizlikle mi yetinilir? Dip köşe her yere bakmalıyım. Hatta bence gözden kaçırmamak için liste tutmalıyım. Ki ne kadar liste hayranı olduğumu bilen bilir. Bunu yapmamak için kendimi zor tutmaktayım. Elbise dolabı öyle sıradan bir düzene mi kurban gitmeli. Yetmez. Bence daha üstün kurallarla sınıflandırmaya sarılmalıyım. Hatta yüzlerce kıyafet az geliyor; binlerce kıyafet, yüzlerce aksesuar, onlarca elbise dolabı, bir de bunlar kadar da askılar almalıyım. Ama nereye kadar? Nereye kadar gidecek bu böyle? Gücümün sınırına mı? Bence gücümün sınırında dolanmaktayım. İp gerildikçe geriliyor. Köprüden sesler duymaktayım. Yakındır, çok yakındır ip kopacak ben de yıkılacağım.
7 notes
·
View notes
Text
Evet, biliyorum. Yüzyıllardır beni bekliyorsun. Yüzyılları geçik bir özlem taşıyorsun. Ama gün bu gün de değil. Yıl, bu yıl da. İnan bana daha keşifteyim. İnan bana daha dereceleri çözebilmiş değilim. Yanına gelebilmek için. Sadece senin yanına. Tatlı kucağına. Güzelim omzuna. Ki daha ne kadar sürer hiç bilmemekteyim.
8 notes
·
View notes
Text
Gerçekten aklım mı zayıf yoksa ben mi onu zayıflığın sınırlarında dolandırıyorum pek anlayamıyorum. Her gün söyleniyorum, onun kusurlarından bahsediyorum. Mesela unutkanlıklarını dillendiriyorum, dikkatini bir yere verememesinden yakınıyorum veya eskisine nazaran işlevini iyi göremediğini sürekli tekrarlıyorum. Fakat kalkıp gücüne güvendiğim zamanları hiç hatırlamıyorum. Hatırladığım tek bir şey varsa o da kusurlarını fark ettiğimden beri birtakım çabalarla önünü alıyor olduğumdur. Ki bu önünü alımlar kendisinin şahsiyetine hakaret sayılıyordur. Ellerini, kollarını bağlıyordur. Böylece onu gücendiriyor da oluyorum. Ama bana kızmasın. Bunu onun selameti için gözetiyorum. Elbette bilinir ki çehrelerden bahsedilmek istenilirse önce onu görmek, detaylarına inmek, belli bir vakit maruziyetine girmek gerekir. Ama ben artık korkularımdan ötürü hiç bu yola gelmek istemiyorum. Şu an önü alınmış aklın bana yeteri kadar yettiğini düşünüyorum. Ne bileyim; o kalkıp unutkanlığa giriyorsa hatırlaması için günlükler yazıyor, tarihlere kazıyorum. Ne bileyim; o dikkatini bir yere veremiyorsa kritik yerlerde sınırlarını zorlatıp kendisini erkenden bitiriyorum. Ne bileyim; işlevini iyi göremiyorsa zarar dahi sayılsa işlev kazandıracak yöntemlerle destekliyorum. Gerçekten kendisini o kadar seviyor olmalıyım ki tüm dünyayı kendisine koşturuyorum. Böylece hem kontrolü ona bırakmanın korkusundan kaçıyor hem de desteklerle kendisini ayakta tutuyorum. Ama bu zannedilmesin ki kolay bir iş. Dediğim gibi tüm dünyayı ona koşturmanın ayrı bir yorgunluğunu yaşıyorum. Terazi ve kefeleri kurup, ağırlıkları koyuyorum. Ne gariptir ki tartıda kim ağır çekiyor henüz bilemiyorum. Bunu yıllar gösterecek. Yılların sonunda ya bitmiş ve tükenmiş bir akıl ya da onu sağlığına kavuşturmuş bir ben gözükecek. Bir o kadar güzel, bir o kadar korkunç Sanıyorum ki çok büyük bir kumar oynuyorum. Kaybettiğimde bir hayatı ellerimin arasından kaydırıyorum. O zaman kadehler kazanıvermeye!
7 notes
·
View notes
Text
Dağları devirmiş olan ben, kendimi ne övgüye ne sövgüye ne de yergiye boğmak istemediğimden burada açık olacağım. Günlerce dağları devirirken öğrendiklerimden buraya bir kaynak akıtacağım. Ki bir göl olsun ya da taşımlarıyla bir deniz veyahut okyanus. Kısacası faydalanmak isteyen için bir fanus. Sularımı damla damla da alabilirler, isterlerse de kepçe kepçe. Hiç bir şekilde bunun şikayetinde olmayacağım. Çünkü ben besi kaynaklarımla her türlü eksiğimi dolduracağım. Gerekirse taşacağım. Günlerdir görüyorum, günlerdir gördüklerimi geçiriyorum. Kurdun dişinden, yılanın zehrinden, tüm dost ile düşmanlarımın merhemlerinden anlıyorum ki fayda gözetiminde olmanın insanı zarar eşiğini kavrayamamaya uğratması gibi bir sıkıntısı var. Misalen bilmem kaç ay önce başladığım serüvenin beni taşıdığı bu yerde sızlanmaktayım. Acılar, ağrılar ve sızılar yatağında yatmaktayım. Bir nevi kendimin kendime açtığı açık yaraya bakmaktayım. Düşünüyorum da ne içindi, niyeydi, umduğum amaç neydi? Pek bir getiri alamamışım. Hatta getiriden fazla götürüler bataklığına saplanmışım. Şimdi bunun da şikayetinde olmaktayım. Fakat şikayet kalkıp bir şeyi kalkıp düzeltmiyor değil mi? Daha fazla debelenmek gerekli. Haliyle daha fazla bataklığa batmak. Üstüme, başıma, boğazıma daha fazla çamur almak. Yoldan dönmek bile bataklığa gelmek, içine girmek ve batmak kadar meşakkatli. Oldukça gülünç bir durum sanki. Ama bataklıktaki adam ben olduğumdan halime gülemiyorum ne yazık ki. Kalkıp ağlasam ne kadar yeri? İşte bunu hiç bilemiyorum. O günlerde yolun başından sonuna baktığımda erişmem gereken bir yaşam görüyordum. Ki bu yaşama erişmek için de her şeyi oldurdum. Kalıplardan bahsettiğim, bunu gerekirse detaylarıyla sergilediğim her halükarda biliniyordur. Şimdiki kalıp da ayan beyan görülüyordur. İstediğimi almak için her bir şeyin zıttı oldum. İyi bilinsin ki bu kalıpta kendimden nefret ediyorum.
7 notes
·
View notes
Text
Bazen bir cinnet bir cinnet olmakla kalmaz. Bunu en iyi sen bilirsin. Zamanın bir yerinde, geçirdiğin sayısız deneyimle neler neler mahvettin. Hatırla, zamanın bir yerinde bir gökkubbe devirmiştin. Hatırla, bir zamanın bir yerinde bir evi ateşlere vermiştin. Hatırla, bir zamanın bir yerinde tutmayacağın bir söz söylemiştin. Yetmeyip kitaplara yazdığını, kazdığını bilirim senin. Hatırla, zamanın bir yerinde bir yaşamı ellerimin arasından çekmiştin. Ki bunun için sana hala kin gütmekteyim. Evet; yıkımın ta kendisisin, ateşbazın birisin, yalanın sahibi ve uzak kıtalarımın katilisin. Fakat ne fayda? Bazen bir cinnet bir cinnet olmakla kalmaz. Özellikle bunu en iyi sen bilirsin. Zamanın bir yerinde tüm her şeyi mahvettin. Artık hatırlamanı da istememekteyim. Ne fayda? Gerçekten neye fayda?
10 notes
·
View notes
Text
Sinir kat sayımla oynamakta ve asabımı bozmakta olan bir sıra konu var ki hangi birine yetişeceğimin şaşkınlığında oluyorum. Yetişmek de öyle laf arasında. Sadece düşünüyorum. Sadece düşünüp deliriyorum. İnsan sadece düşünmekle delirmemeli. Delirememeli. Fakat delirdiğimi görüyorum. Ne güzel iş! Ne de güzel deliriş! Daha bugünlerde yatağımdan çıkmaya dahi güç bulamazken nasıl da güzel bir birikiş! Halledebileceğimi mi düşünüyorlar? Her birinin üstesinden suhuletle gelebileceğime mi karar kılıyorlar? Tabii anlıyorum; düşünürler ve karar kılarlar. Ne de olsa yatağında çarşaflara sarılmış o kişiyi görmüyorlar. Çarşaflardan sıyrılmak için ne tür bir savaş verdiğimi bilmiyorlar. Tabii anlıyorum; çarşaflara dahi söz geçiremeyen birini görmeyip, bilmeyip karşılarında güçlü ve vakur duran kişiye her şeyi reva görüyorlar. Öyleyse reva görüyor olsunlar. Bunun için onları suçlayamam. Reva gördükleri için bir ithamda bulunamam. Aslında her şeyi kendime bağlamam gerekli. Suçu da, ithamı da. Çarşaflar arasında dururken güçlü ve vakur duruşlu bir kuklayı dışarıya sergileyen benim. Reva görmeleri için elimden gelen her şeyi düzenleyen de yine benim. Hal bu ise yapmam gereken işleri yapıp, bir an önce tüm bu karmaşayı düzeltmeliyim. Ama hangi yönde? Kuklamı yıkıp çarşafları mı göstermeliyim yoksa çarşafları yakıp kuklaya mı dönmeliyim? İşte bir sıra konunun başında bu geliyor. Bunu halledebilirsem diğer bir sıra konuyu halledebilecekmişim gibi içime bir his doğuyor.
2 notes
·
View notes
Text
Kendimin bir kutsalı, biricik ve yekpare olanı olmadığını her seferinde dillendiriyorum. Doğrudur. Vazgeçimin battaniyesine yüzümü sürmeyeceğim şeylerin de olduğunu söylüyorum. O da doğrudur. Bakan ve gören gözce bir eğrilik peydah olsa da ben doğruluğu sınırlara bağlıyorum. O sınırların da beni pek bulacağını düşünmediğimden yolu düzlük yolunda görüyorum. Yoksa ben de vazgeçimin battaniyesine yüzümü sürmemenin benim için bir kutsal olduğunu biliyorum. Biricik ve yekpare olan olduğunu da pekala kavrıyorum. Fakat dediğim gibi düzlem sınırına varacağımı pek düşünmediğimden her defasında sorun olmaktan çıkartıyorum. Yoksa düzlem sınırına vardığımda vazgeçim battaniyesine yüzümü sürmemek şöyle dursun battaniyeyi üstüme alıp misler gibi yatağımda güzel bir uyku çekeceğimi çok iyi biliyorum. Bir iş düzlem sınırına varmışsa eğer kalkıp battaniyeye yüz sürmemeyi daha çok ahmaklık olarak görüyorum. Ama kutsallar biriktirmek hoş. Bu hoşluğun önderliğinde düzlem sınırına gelinceye dek bir hayat yolunda yürüyorum. Görene kutsallar barındırıyorum. Görüp ötesine geçene kutsallar yıkıyorum.
3 notes
·
View notes
Text
Sadece kavramlar ve bağlamların olduğunu ne zaman öğreneceksin merak içerisindeyim. Bir orman içinde senden sadece bir tane daha oluverdiğinde ve misalen kalkıp onu boğazlamak istediğinde o zaman iyiliği mi düşüneceksin? Yoksa kötülüğü mü? Her şey aslında senin kurguna göre şekillenmekte. Sende iyiliğin ve kötülüğün aksolması da aslında senin kurgunu şekillendirme gücünü başkalarına vermende. Bir şeyi neden yanlış bulduğunu düşün mesela. Bu yanlış bulum senin süzgecinden geçmiş mi acaba? Yoksa olduğu gibi mi kabullenmişsin burada? Birini boğazlamak sadece bir kavramdır, iyilik ve kötülük gibi diğer olgular da. Bağlam ise ya taşrada, insan arasında şekillenir ya da ormanda. Hülasa taşrada ya da ormanda bir adamı boğazladığında bir adamı boğazlamış olursun. Daha fazlası değil. Buna derinlik katan taşranın ya da ormanın getirileridir aslında. En basitinden birileri vahşeti kaldıramaz, sen rahatsız edici konumda durursun; boğazladığın adam birilerinin sevgilisidir, onu elinden almış olmakla hırsız konumunda olursun; dini kurallar bütünlüğüne, günahkarlık meselelerini hiç girmiyorum; düşünsen bulursun. Fakat ormanda sadece sen oturuyorsun. Ne vahşetten korkanlar, ne kendilerinden bir şeyler çaldığını düşünen insanlar, ne de bir üst varlık gibi kavramlar. Bunların hiç biriyle uğraşmıyorsun. O vakit sence bir adamı boğazlamanın nesi kötü olur? Hatta istemin o yönde ise bu iyiye mi yoğrulur?
13 notes
·
View notes
Text
Gün dönüyor ve gün ölüyor ve gün oluyor ki hep bir çizgiyi ardımda bıraktığımı düşünmeyeyim. Düşlemine düşmeyeyim. Daha bir kaç günü doğurduğum zaman geride, benden mesafeler almış şekilde; sözde ben girerken kutsaliyet yeminlerine aynı yere vardığımı yeniden görmeyeyim. Neydi beni büyülü yataklara yatıran? Neydi bunca zamandır yorganımdan dahi bacaklarımı çıkarmayan? O kadar benimsedim ki uykuyu artık uyanmayı hiç istememekteyim. Gün dönsün ve gün ölsün ve gün olsun kimin umrunda? Ben her zaman aynı yerdeyim. O güzel büyülü yatakta. O güzel mi güzel uykuda. O hepsinden güzel rüyada. Ta ki uyanıncaya. Uyandığımda ise bedenim halen yatakta. Hiç çıkmayı aklımda geçirmemekteyim. Bir beş dakika daha, bir beş yıl daha. Güzel yüzlüm, sadece senin hatrına. Sadece sana. Bir tek sana.
4 notes
·
View notes
Text
Kalbimi yarmak için kullandığın, Ellerin değilse nedir? Ben böyle bir eser görmüşmüyüm ki? Kendi şahsına muktedir. Sözün diziminden, Özün bitiminden, Gözün görümünden, Gelen; başka ne olabilir? Ellerin diyorum, Bir ahenk ile gövdene bağlanmış ellerin; Beni büyülü uykulara yatıran, Bundan başka bir şey değildir. Ki o uykularda sadece seninim. Yarılmış gövdem, yarılmış kalbim ile; Senin önündeyim, Sadece senin.
4 notes
·
View notes