#duyum
Explore tagged Tumblr posts
Text
mavi yaz akşamları, patikalarda dalgın,
gideceğim, sürtüne sürtüne buğdaylara.
ayaklarımda ıslaklığı küçük otların;
yıkasın, bırakacağım başımı rüzgâra.
18 notes
·
View notes
Text
Os aromas das flores me trazem boas sensações...Tocar suas pétalas e sentir sua sedosidade...Sentir sua leveza...Quem dera elas nunca morresem, e nem murchassem...Para eterniza las, faço uma pintura delas no quadro de minhas memórias, e lembrando assim, faço infinitas em meu olfato...
Los aromas de las flores me traen buenas sensaciones... Tocar sus pétalos y sentir su sedosidad... Sentir su ligereza... Ojalá nunca murieran, ni se marchitaran... Para eternizarlos, hago un cuadro de ellos en el marco de mis recuerdos, y recordando así, hago infinitos en mi sentido del olfato...
Gli aromi dei fiori mi danno buone sensazioni... Toccare i suoi petali e sentire la sua setosità... Per sentirne la leggerezza... Se solo non morissero mai, né appassissero... Per eternarli, ne faccio un dipinto nella cornice dei miei ricordi, e ricordando così, ne faccio infiniti nel mio olfatto...
Les arômes des fleurs m’apportent de bonnes sensations... Toucher ses pétales et sentir son caractère soyeux... De sentir sa légèreté... Si seulement ils ne mouraient pas, ni ne se fanaient... Pour les éterniser, j’en fais un tableau dans le cadre de mes souvenirs, et me souvenant ainsi, j’en fais une infinité dans mon odorat...
The aromas of the flowers bring me good feelings... Touching its petals and feeling its silkiness... To feel its lightness... If only they never died, nor withered... To eternalize them, I make a painting of them in the frame of my memories, and remembering like this, I make infinite ones in my sense of smell...
Die Aromen der Blumen geben mir gute Gefühle... Seine Blütenblätter berühren und seine Geschmeidigkeit spüren... Seine Leichtigkeit zu spüren... Wenn sie nur nie gestorben wären, noch verdorrt wären... Um sie zu verewigen, mache ich ein Gemälde von ihnen im Rahmen meiner Erinnerungen, und wenn ich mich so erinnere, mache ich unendlich viele in meinem Geruchssinn...
花の香りがいい気持ちにさせてくれます...その花びらに触れ、その絹のような感触...その軽やかさを感じるために...彼らが死なず、枯れなければ...それらを永遠にするために、私はそれらを私の記憶のフレームに描き、このように思い出しながら、私の嗅覚で無限のものを作ります...
Çiçeklerin aromaları bana güzel duygular veriyor... Taç yapraklarına dokunmak ve ipeksiliğini hissetmek... Hafifliğini hissetmek için... Keşke hiç ölmeselerdi, ya da solmasalardı... Onları ebedileştirmek için, anılarımın çerçevesi içinde bir resim yapıyorum ve böyle hatırlayarak, koku alma duyum içinde sonsuz olanları yapıyorum...
Fonte: 1Vidapoeticando 🌺 🍃
31 notes
·
View notes
Text
أعتقد أن عدم الوجود لا يمكن أن يوجد، يترتب على ذلك أنه إذا شعرت أنني كذلك ، فلن أتمكن أبدًا من التوقف عن فعل ذلك. من المحتمل أن تكون هناك حدود في هذا التعبير الذي يبدو ، عند مستوى معين ، أنه يبني نفسه كإحساس واحد. ولكن إذا فكرت في الأمر ، فلن تكون هناك قيود .
I believe that non-existence cannot exist, it follows that if I feel that I am, I will never be able to stop doing it. There are probably limits in this expression which, at some level, seems to build itself up as a single sensation. But if you think about it, there are no restrictions.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yokluğun var olamayacağına inanıyorum, dolayısıyla var olduğumu hissedersem, onu yapmaktan asla vazgeçemeyeceğim. Bir düzeyde kendini tek bir duyum olarak inşa ediyor gibi görünen bu ifadede muhtemelen sınırlar vardır. Ama düşünürseniz, herhangi bir kısıtlama yoktur.
147 notes
·
View notes
Text
tuval yapayım istiyorum, param yok. sonra o tuvali sana hediye edeyim istiyorum, ortada yoksun. boyam da yok üstelik. renklerim yok. siyah beyaz yapsam. az boya az para. ne yapacağım, ne çizeceğim, kime ne diyeceğim. bilmiyorum. sen alacak misin tuvali. alacak mısın alıp çöpe mi atacaksın. bilmiyorum. fikrim yok, zikrim sensin. zeytin dalı uzatsam sana. ne dersin. uzatır mıyım. bilemezsin. bende bilemem. hem zeytin ağaçları kuruyormuş öyle duyum aldım. inandım. barışın geleceği yoksa zeytin de yemeyelim hatta. barış yoksa zeytin yok.
5 notes
·
View notes
Text
üzerimde hastalık öncesi kırgınlığı var, dokunma duyum bozulmuş sanki çok sürreal hissettiriyor her şey
#aşırı rahatsız oldum#1 2 saat önce yoktu aniden çöktü#ve ayağa kalkıncs yürümekte dahi zorlandım amk imdat?
3 notes
·
View notes
Text
HALKIN PARASINI “SERVET” DİYE PAYLAŞMA KAVGASI!
Şeyh unvanlı Abdulbaki Elhüseyni’nin geçen yaz ölümünden sonra Menzil Cemaati’nde liderlik kavgası yaşanmış ve cemaatin yönetimi Elhüseyni’nin oğulları Muhammed Saki, Muhammed Fettah ve Muhammed Mübarek arasında “eş şeyhlik” sistemine geçmişti.
Ancak durdurulamayan kriz servet kavgasına dönüşt��! Milyarlarca liralık servet, şirketler ve gayrimenkulün paylaşımı sorun olunca, cemaat içinde şeriat mahkemesi kuruldu. Yaklaşık iki saat süren kayıtlar, sosyal medyada dolaşıyor...
Üç mollanın başkanlık ettiği mahkemede, Muhammed Saki Elhüseyni, kardeşlerini “FETÖ ile bunların patronları aynı” diyerek suçluyor; “Bu iş cumhurbaşkanımıza kadar gitti. İnşallah cumhurbaşkanımız çözecek” diyerek cemaate ait varlıkların değerinin 17 milyar TL’yi aştığını, 1500 dergâh ve ev olduğu tahmin edilen 5 bin kiralık yerlerinin bulunduğu belirtiyor.
ŞERİAT MAHKEMESİ KURULAN ÜLKE TÜRKİYE CUMHURİYETİ!
Tekke ve zaviyelerin yani tarikat ve cemaatlerin, 30 Kasım 1925 tarihli devrim kanunu ile kapatıldığı ülkede oluyor bunlar.
Nasıl oluyor da laik Cumhuriyet karşıtı bu oluşumlar, 99 yıl sonra hâlâ varlığını sürdürüyor? Nasıl oluyor da bu yasadışı yapılanmalar, kamu olanaklarından faydalanıp böylesine büyük servetlere ulaşıyor, sanayi imarı çıkarabiliyor? Nasıl oluyor da taht kavgası yaşanınca anayasasında laik bir devlet olduğu yazan ülkede şeriat mahkemesi kurulabiliyor? Nasıl oluyor da meslek adının önünde “cumhuriyet” olan, temel görevi suç ilendiğine dair ihbar ya da duyum üzerine harekete geçip konu hakkında soruşturma açmak olan cumhuriyet savcıları bunlara seyirci kalıyor!
2 notes
·
View notes
Text
İntiharından önceki gün,
"Artık sabahı da kaplıyor acı." diye kısa bir not düşen
Pavese, 27 Mayıs'ta günlüğüne şunları yazar;
Güçsüzlüğüm ve hiçbir şeye bağlanmayışım yüzünden bir girdabın içine girdim;
güçsüzlüğümü seyrediyor, onu iliklerimde hissediyorum, beni ezen bu sorumlulugu yuklenemiyorum. Bunun tek çözümü var: İntihar.
Edebi kariyerinin doruğunda olmasına rağmen özel hayatı karışıktı Pavese'nin. Sonu olmayan aşk ilişkileri onu bunaltmıştı. Torino'daki bir otel odasında bütün özel kâğıtlarını yok edip, 21 adet uyku hapı alarak intihar etti.
Pavese'nin eserlerini incelediğimizde kendi ölümünü bize sindire sindire haber verdiğini anlayabiliyorduk.
Pavese içinde bulunduğu buhranı şu satırlarla anlatır: Bir şey sona ermek üzere. Oturmuş sigaranı tüttürürken içini kemiren, seni tedirgin eden bir şey olduğunu seziyorsun.
Gündelik hayatın dertleri mi seni korkutan? Hayır. Seni korkutan içindeki boşluk. Ben hiçbir zaman dünyayı umursamadan hayatın tadını çıkarabilen rahat bir insan olamadım. Şu dünyada henüz değerini kaybetmeyen çok az şeye karşı anlayışsız, duyarsız ve duygusuz olan insanların bulunması beni neredeyse çıldırtacaktı. Bundan böyle kendi içimde bir çıkış noktası aramanın boşuna olacağı duygusuydu bu karmaşık duruma ilk tepkim.
Birtakım şeylerden düzenli ve inançlı olarak vazgeçen insan, hayatını işte bu vazgeçtiği şeyler üstüne kurar. Gözü yalnız bunları görür.
Yaşadığım farkındalık şuydu: İntiharı düşünen bir insan için en kötü şey kendisini öldürmesi değil, bunu düşünüp yapmamasıdır. İntihar düşüncesi bir alışkanlık haline gelince ortaya çıkan manevi çöküntü kadar aşağılık bir şey yoktur. Sorumluluk, vicdan, irade gelişigüzel yüzüp durur bu ölü denizde, sulara gömülse bile rastgele bir akıntıyla yeniden ortaya çıkar. Acının düzenli vuruşları başladı işte yine. Her akşam hava kararırken yüreğim gece oluncaya kadar sıkılıyor. Acının çirkinleştirdiğini, alıklaştırdığını, ezdiğini fark ediyorum. Bir zamanlar dünyayı duymamı, yoklamamı, ona yaklaşmamı sağlayan her duyum sanki kökünden kesilip kangrenleşmiş gibi.
Ve son olarak şunu da yazar Pavese:
"Bir insanı küçük düşürmenin en korkunç yolu, onun acı çektiğine inanmamaktır”.
11 notes
·
View notes
Text
Koku alma duyum bu kadar yüksek olacağına görme duyum bu kadar yüksek olsaydı
2 notes
·
View notes
Text
Kurbanda et doğrayamam diyen kızlar için etin içinden çıkamayan kızları üzdünüz, hâlâ üzüyorlar duyum alıyorum
23 notes
·
View notes
Text
Jack peralta,Ben ve mecnun gece bir masa başında çekirdek kola yapıcakmısız öyle duyum aldim wjswmsnshsns
40 notes
·
View notes
Text
İntihardan bir önceki gün "Artık sabahı da kaplıyor acı." diye kısa bir not düşen Pavese 27 Mayıs'ta günlüğüne şunları yazar: Güçsüzlüğüm ve hiçbir şeye bağlanamayışım yüzünden bir girdabın içinde girdim; güçsüzlüğümü seyrediyor, onu iliklerimde hissediyorum, beni ezen bu sorumluluğu yüklenemiyorum. Bunun tek çözümü var: İntihar
Edebi kariyerinin doruğunda olmasına rağmen özel hayatı karışıktı Pavese'nin. Sonu olmayan aşk ilişkileri onu bunaltmıştı. Torino'daki otel odasında bütün özel kağıtlarını yok edip 21 adet uyku hapını alarak intihar etti.
Pavese'nin eserlerini incelediğimizde kendi ölümünü bize sindire sindire haber verdiğini anlayabiliyorduk. Pavese içinde bulunduğu buhranı şu satırlarla anlatır:
Bir şey sona ermek üzere. Oturmuş sigaranı tüttürürken içini kemiren, seni tedirgin eden bir şey olduğunu seziyorsun. Gündelik hayatın dertleri mi seni korkutan? Hayır. Seni korkutan içindeki boşluk. Ben hiçbir zaman dünyayı umursamadan hayatın tadını çıkarabilen rahat bir insan olmadım. Şu dünyada henüz değerini kaybetmeyen çok az şeye karşı anlayışsız duyarsız ve duygusuz olan insanların bulunması beni neredeyse çıldırtacaktı. Bundan böyle kendi içimde bir çıkış noktası aramanın boşuna olacağı duygusuydu bu karmaşık duruma ilk tepkim. Birtakım şeylerden düzenli ve inançlı olarak vazgeçen insan, hayatını işte bu vazgeçtiği şeyler üzerine kurar. Gözü yalnız bunları görür. Yaşadığım farkındalık şuydu; İntiharı düşünen bir insan için en kötü şey kendisini öldürmesi değil, bunu düşünüp yapmasıdır. İntihar düşüncesi bir alışkanlık haline gelince ortaya çıkan manevi çöküntü kadar aşağılık bir şey yoktur. Sorumluluk, vicdan, irade gelişigüzel yüzüp durur bu ölü denizde, sulara gömülse bile rastgele bir akıntıyla yeniden ortaya çıkar. Acının düzenli vuruşları başladı işte yine. Her akşam hava kararırken yüreğim gece oluncaya kadar sıkışıyor. Acının çirkinleştiğini, alıklaştırdığını, ezdiğini fark ediyorum. Bir zamanlar dünyayı duymamı, yoklamamı, ona yaklaşmasını sağlayan her duyum sanki kökünden kesilip kangrenlenmiş gibi...
Ve son olarak şunu yazar Pavese: Bir insanı küçük düşürmenin en korkunç yolu, onun acı çektiğine inanmamaktır.
3 notes
·
View notes
Text
YÜREĞİMDE İSYAN VAR
Sanma ki çok mesudum sen gideli buradan
Kaburgamın altında inceden bir sızı var
Saymadım ki ayları kaç yıl geçti aradan
Sensiz geçen her güne yüreğimde isyan var
Gözlerim kan çanağı hasretin uyutmadı
Vuslat için kurduğum hayallerim tutmadı
Söylediğim yalanlar gönlümü avutmadı
Sensiz geçen her güne yüreğimde isyan var
Her akşamım çok gamlı geceler sensiz oldu
Kurumadı kirpiğim gözlerim densiz oldu
Hayatım darmadağın her şey düzensiz oldu
Sensiz geçen her güne yüreğimde isyan var
Sanki sen mihrabımdın ben önünde diz çöktüm
Duvardaki resmine saatlerce dil döktüm
Ses vermedin çağrıma garip boynumu büktüm
Sensiz geçen her güne yüreğimde isyan var
Bil ki matem tutuyor bedenimde beş duyum
Nefesim daralıyor çekiliyor can suyum
Bilirim can çıkmadan değişmez benim huyum
Sensiz geçen her güne yüreğimde isyan var
Çekip indireceğim şu güneşe bir ersem
Yeter mi oy balam ömrümden ömür versem
Ölümüme razıyım gelişini bir görsem
Sensiz geçen her güne yüreğimde isyan var
S.SAMYELİ
5 notes
·
View notes
Text
Öyle sevdim seni, öyle bağlandım,
Artık çıkaramam seni canım dan,
Çok hasretlik çektim yürek dağladım.
Artık çıkarmam seni canım dan🌹
Anlatamam sana olan sevgimi,
Senden başkasına demem derdimi,
Nasıl unutmuşum sende kendimi,
Artık çıkaramam seni canımdan.🌹
Sana çok bağlandım, ben aşık oldum...
Ben Sensizliğin de, senle kayboldum
Seni düşünmekten sarardım soldum
Artık çıkaramam seni canımdan.🌹
Sen aldığım nefes içtiğim suyum
Seninle değişti bak bütün huyum
Senle bütünleşir,benim beş duyum
Artık çıkaramam seni canımdan .🌹
Ey benim gönül sızım, kara sevdam,❤️
Çıkaramam seni kalbimden💌
Bir sen oldun beni fet eden
Canımı vermişim canım dan.
İşte ben seni öylesine değil ölesiye sevdim
Sevda Gülüm🌹
3 notes
·
View notes
Text
Acının düzenli vuruşları başladı işte yine. Her akşam hava kararırken yüreğim gece oluncaya kadar sıkılıyor. Acının çirkinleştirdiğini, alıklaştırdığını, ezdiğini fark ediyorum. Bir zamanlar dünyayı duymamı, yoklamamı, ona yaklaşmamı sağlayan her duyum sanki kökünden kesilip kangrenleşmiş gibi...
Bir insanı küçük düşürmenin en korkunç yolu, onun acı çektiğine inanmamaktır.
10 notes
·
View notes
Text
İntiharından önceki gün, “Artık sabahı da kaplıyor acı.” diye kısa bir not düşen Pavese, 27 Mayıs’ta günlüğüne şunları yazar; Güçsüzlüğüm ve hiçbir şeye bağlanmayışım yüzünden bir girdabın içine girdim; güçsüzlüğümü seyrediyor, onu iliklerimde hissediyorum, beni ezen bu sorumluluğu yüklenemiyorum. Bunun tek çözümü var: İntihar. Edebi kariyerinin doruğunda olmasına rağmen özel hayatı karışıktı Pavese’nin. Sonu olmayan aşk ilişkileri onu bunaltmıştı. Torino’daki bir otel odasında bütün özel kâğıtlarını yok edip, 21 adet uyku hapı alarak intihar etti. Pavese’nin eserlerini incelediğimizde kendi ölümünü bize sindire sindire haber verdiğini anlayabiliyorduk. Pavese içinde bulunduğu buhranı şu satırlarla anlatır: Bir şey sona ermek üzere. Oturmuş sigaranı tüttürürken içini kemiren, seni tedirgin eden bir şey olduğunu seziyorsun. Gündelik hayatın dertleri mi seni korkutan? Hayır. Seni korkutan içindeki boşluk. Ben hiçbir zaman dünyayı umursamadan hayatın tadını çıkarabilen rahat bir insan olamadım. Şu dünyada henüz değerini kaybetmeyen çok az şeye karşı anlayışsız, duyarsız ve duygusuz olan insanların bulunması beni neredeyse çıldırtacaktı. Bundan böyle kendi içimde bir çıkış noktası aramanın boşuna olacağı duygusuydu bu karmaşık duruma ilk tepkim. Birtakım şeylerden düzenli ve inançlı olarak vazgeçen insan, hayatını işte bu vazgeçtiği şeyler üstüne kurar. Gözü yalnız bunları görür. Yaşadığım farkındalık şuydu: İntiharı düşünen bir insan için en kötü şey kendisini öldürmesi değil, bunu düşünüp yapmamasıdır. İntihar düşüncesi bir alışkanlık haline gelince ortaya çıkan manevi çöküntü kadar aşağılık bir şey yoktur. Sorumluluk, vicdan, irade gelişigüzel yüzüp durur bu ölü denizde, sulara gömülse bile rastgele bir akıntıyla yeniden ortaya çıkar. Acının düzenli vuruşları başladı işte yine. Her akşam hava kararırken yüreğim gece oluncaya kadar sıkılıyor. Acının çirkinleştirdiğini, alıklaştırdığını, ezdiğini fark ediyorum. Bir zamanlar dünyayı duymamı, yoklamamı, ona yaklaşmamı sağlayan her duyum sanki kökünden kesilip kangrenleşmiş gibi. Ve son olarak şunu da yazar Pavese: Bir insanı küçük düşürmenin en korkunç yolu, onun acı çektiğine inanmamaktır.
4 notes
·
View notes
Text
düşüncenin ne olduğu tam olarak anlaşılabilmiş değildir. insanın başlangıç durumunun bu olmadığı bellidir. düşünce oluşumu her durumda anlayışın, kavrayışın şimşek gibi hızını düşürür; adeta araya giren işgüzar ve neden dolaylı yoldan anlatımda bulunduğu belli olmayan bir tercüman gibidir. kafamızdaki her şeyi kelimelerle, cümlelerle, sayılarla işlemeye zorlar, imgeleri bulandırır ya da yok eder. düşüncenin sorunları çoktur. çocuk doğduğu andan itibaren içine doğduğu toplumun ihtiyacı doğrultusunda düşüncesi cendereye girer ve zorla şekillendirilir bu da bazısına sahte cenneti verir bazısına da deli eder; rodin'in heykelinin kopyası olan düşünen adamın bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesine konulması (orada yapılması) aslında tesadüf değildir ( dünyada bu heykeli ruh ve sinir hastalıkları hastanesine koyan tek ülkeyiz) . bence çoğu düşünce hastalığından muzdarip hastanın gözlemlenmesi ve benzerlik fark edilmesi sonucu konulmuştur. düşünme ile dünya anlaşılmaya ve açıklanmaya çalışılır**, düşünme ile kozmos ve tanrı anlaşılmaya ve açıklanmaya çalışılır**, düşünme ile toplumsal ilişkiler ağı açıklanmaya çalışılır ama hiçbirinde başarı elde edilemez. hayvanlar düşünmez buna rağmen bizden daha ileri ve doğru bir felsefeleri, yaşam biçimleri, anlayışları/kavrayışları vardır ve mutludurlar (ya da en azından mutsuz değildirler) ve acının en kötü şekli olan manevi acıları çekmezler. taşlar ve ağaçlar da düşünmez ama sırf varoluşları ile düşünce gibi şüpheli ve onlar için ölümcül olabilecek bir yöntemi kullanmadan içine atıldığımız dünyayı açıklayabilirler. düşünce bizim için adeta bir tuzak gibidir; açıklamalarla, fikirlerle, soyutlama vs. ile şeylerin özünü sırf gevezelik yapma uğruna kaçırmamıza neden olur. zaman zaman derinimizde son derece kuvvetle duyduğumuz, tabiri caizse bize bizden daha yakın diyebileceğimiz duygu/his/duyum/sezgilerin isimlendirilip, kelimelere bölünüp düşünce yoluyla ifade edilmesi ve ortaya çıkarılmasının bu duyguyu son derece zayıflattığını fark ederiz. neredeyse potansiyel patlama hasleti elinden alınmış bir bombaya dönmüşlerdir. düşüncenin dejenere eden yanına burada şahitlik ederiz. bunun bir üst seviyesi konuşma veya yazı yoluyla ifadedir ki bu adeta ışığını ve elektriğini kaybetmiş bir şimşektir. yani kısaca şimşek değil de sadece onun tarifidir.
derinimizde yatan fikirlerin yazarak, etraflıca tartışarak, silinmeyecek bir şekilde dile getirilerek, başkalarına öğretme esnasında pekiştirilerek ortaya çıkarılması düşüncelerin büyük bir güç kaybına uğramasına yol açar. belagatli konuşma, yazma gibi medeni sayılan yollarla kendini ifade etmekte zayıf olan insanların dile getirilmeyen fikirlerinin ne denli kaba kuvvete sahip ve güçlü olduğunu biliriz. fikirler, düşünceler içimizde kendi yaşam yerlerini bulurlar, dünya üzerine çıkmak, görünür hale gelmek yapılarına aykırıdır. onlar daha ziyade sessiz ve karanlık bir uzayda dinlenmeyi severler. varlığımıza, iç dünyaya ait ilksel fikirler ve zaman içinde tanıştığımız nesneler ve kavramlar sayesinde dünyaya dair izlenimlerimiz kendi evrenlerinde var olmayı ve insanın yaşama karşı yaklaşımını, davranış kalıplarını, yaşam felsefesini oluşturmak amacıyla kendilerince açıklanması zor bir sistem içinde yaşamayı tercih ederler. görülen her nesne, deneyimlenen her an, şahit olunan her yaşantı, okunan her kitap sayfası günün birinde örneğin bir savaşın alanında, hayat memat meselelerinde, fırından ekmek alırken, politika konuşurken ortaya koyduğumuz tavırların öğretmenleridirler. bu yüzden (keşfini başkalarına bıraktığımız ipuçları vermek değil de) fikirleri tam anlamıyla dile getirip onları ifşa etmemiz düşüncelerimizi kendi toprağından koparır. köklerinden koparılıp, gurbete, yaban ellere fırlatılmış düşünceler artık eskisi gibi güçlü olamazlar çünkü ortaya çıktıkları sezgilerden, sarmalandıkları hislerden, dokundukları iplere rengini veren tecrübelerden soyulmuşlardır. düşünce bizi parçalar, fragmanlar halinde gelir. tüm bir düşünce sistemi üretmiş gibi görünen insanlar bunun için çok çalışmışlardır. yıllar içinde birbirlerinden konu olarak farklı düşünceler bir araya toplanmış, ilgilenilen konuda tasnif edilmiştir. bir sinema filminin sahnelerinin zaman ve mekan sıralamasından bağımsız çekilmesi ve bir araya toplanıp anlamlı bir film haline getirilmesine benzer. düşüncelerin, kanaatlerin, fikirlerin, bilgi, görgü, yetişme ve inançlarımıza göre oluştuğu bir gerçektir ama bunların kontrolsüz bir biçimde havadan bir yerlerden başımıza yağdığı da bir gerçektir. kimi zaman Nietzsche'nin de dediği gibi en yüksek doruklara çıkarız kimi zamanda benim demiş bulunduğum gibi lağımın diplerinde sürünürüz. bir zamanlar şu ya da bu düşünceyle flört edip onu tatlı sert bir biçimde tutsak eden insanın biz olduğumuza inanamayız. düşünce insana özgü ve sabit bir şey değildir. yakalanır uçar, tutsak edilir kaçar, uzaktan görünür elde edilemez vs.
5 notes
·
View notes