#dua edin lütfen ya
Explore tagged Tumblr posts
Text
annem ne zaman mutfakta olsak -olmasak da- korkunç bir şekilde bana evde kalacağımı beni alanın da(?) geri bırakacağını çünkü yemek yapamadığımı sofra düzeni bilmediğimi üşendiğimi hantallığımı iş bilmezliğimi hissettiriyor. yani dile getirdiği farklı şekiller de oluyor ama az evvel bana cacığın salatalarını az koyduğum için bir şeyleri artık öğrenmen lazım dedi? ben de zaten böyle şeyler zamanla olur dedim zaman bitti dedi??! yıllarca deli gibi ders çalışıp boş vakitlerimde de mutfağı ve ev işlerini kollayamadığım için çok özür dilerim ya zevkim o yönde gelişmediği için de sunum perisi olamadığım için de özür dilerim bir erkek beni beğenmeli ev işi yapamazsam temiz olamazsam beni kapının önüne koyar altyapısından midem bulandığı için de…. bunun sebebi ne gerçekten kızlar? ezilirim diye mi korkuyor laf söz etmelerinden mi korkuyor annen sana bir şey öğretmedi mi demelerinden mi korkuyor benim annem neden böyle hissettiriyor bana ya taş şişti sanki göğsümde ben anlamıyorum ya vallahi ben daha kendimi nasıl ispat edebilirim sırf bu sözleri söylemesin diye lisedeyken fellah köftesi yapmıştım her gün okuldan gelip bir şeyler yapıyordum tamam yemek işini pek beceremiyorum ama yani bu şartlar bana hiçbir şeyden zevk aldırmıyor daha dün bitli kurabiye de yaptım yok olmuyor yemin ederim yapışmış benim üstüme bu iş bilmezlik sıfatı yavaşlık hantallık vallahi bıktım ya elin oğluna kinleniyorum bunlar için beni sevecekse sevmesin zaten vallahi yeter ya hem bu düşüncenin altında zaten korkunç bir ‘asla seni gerçekten seven düşünen hayatı müşterek yaşayacağın bir adamla tanışmayacaksın seni kimse sen olduğun için sevmeyecek yemek yapabiliyor musun güler yüzlü müsün temiz misin bunların hiçbiri yoksa maalesef kimse seni sevip beğenmeyecek’ düşüncesi yatıyor yemin ederim o kadar bıktım öyle yoruldum ki ya kendimi korkunç yeteneksiz bir baltaya sap olamamış yetersiz hissediyorum vallahi bizim bu çektiğimiz ne ya böyle söyledikçe kendimi ezdirmemem gerekiyormuş gibi hissediyorum ya noluyoruz Allah aşkına bu bir savaş değil karşımdaki de benim düşmanım değil ya Allah bizi suistimal edecek insanlarla karşılaştırmasın işimizi gücümüzü hayatımızı kolaylaştıran insanlarla karşılaştırsın bizi daima
#çok özel bir post oldu benim için#dua edin lütfen ya#içim öyle sıkkın ki#vallahi yoruldum bitap düştüm ya#kuş gibi atıyor kalbim
46 notes
·
View notes
Text
teknoloji tasarım dersini gün haline getirmişler içine de beni atmışlar gibi bir gün
#neden diye sorarsanız#yarın ders anlatımını gözlemleyecek danışman hocam#lütfen bu kıza dua edin :“#bir de 8. sınıflara ya#başarabilirim dimi#belleepoque7
7 notes
·
View notes
Text
İşin içinden çıkamadığınızı hissettiğiniz anlar olur bazen. Tüm dünya size karşı birleşmiş, üstünüze doğru geldiğini sandığınız anlar. Nereye kaçsanız kalbinizin acısını geçiremeyeceğini bildiğiniz, kalbinize mütemadiyen batırılıp çıkarılan bıçakların dinmeyen bir acı verdiğini bilirsiniz. İnsanı en çok yıpratan da bu acı halin ne zaman geçecek olduğunu bilemeyişidir. Yani belirsizliktir. Belirsizlik insanı içten içe mahveder. Çekilen onca acıya dayanabilecek gücü bulursunuz da belirsizliğe karşı elinizi kaldıracak kuvvet dahi bulamazsınız. İçinizden "Keşke 1 hafta sonra, 1 ay sonra yahut da 1 yıl sonra geçecek ama o zamana kadar dayanmak zorundasın deseler." dersiniz de ortaya çıkan kimse olmaz. Siz ve içinizde kopan fırtınalar dışarıya sakin bir deniz gibi sürur eder. Ve en çok geceler ortak olur derdinize. İçinizi açabildiğiniz, gözyaşlarınızı gösterebildiğiniz tek zaman odur çünkü. Kendinizi güçlü bir duruşla ayakta tuttuğunuz gündüzün yorgunluğu gece olunca yere yıkar sizi. Biri su istese verecek güç dahi yoktur. İnsan bazen sorgular. Neden bu kadar acı, belirsizlik beni buldu diye. Oysa düşünemez sadece onda olmadığını.. Dünyanın yalan olduğunu bilen herkes için olur böyle haller. Bazen aşık olmuş biri, bazen işinde iflas etmiş biri, bazen sıradan bir şekilde yaşamını idame ettiren biri ve bazense şöhret ve zenginlik içinde olan biri. İnsana has bir boğulma hissidir bu. Dönemsel gelen de vardır, daimi bu hüzne gark olan da. Fakat bu saydıkarımın içinde çıkış kapısını bilen kişiler topluluğun az bir kısmını kaplarlar. O çıkış kapısı en kolayı ama en zorudur da. Allah'ın kapısı. En kolayıdır dedim çünkü bir abdest alıp elleri birleştirmeniz kadar yakındır. Zordur dedim çünkü hiçbir adım atmak istemeyiş hissi insanı yerine saplar. Burada gidin dua edin edebiyatı yapmayacağım kimseye. Ama bilmenizi istediğim bazı şeyler var. Yahut hatırlatmak istediğim. Bilin ki kimsenin gözyaşlarınızı görmediği anda gören biri var. Kimsenin İçinizdeki fırtınaları göremediği anda gören biri var. Kimsenin ağlamanız için omuz vermesi gerektiğini anlamadığı anlarda anlayan bir var. Siz ne kadar uzak hissetseniz de size çok yakın biri var. Herkesin artık yeter biraz mutlu ol deyip sizden uzaklaştığı anlarda hep sizin ona yaklaşmanızı bekleyen biri var. Sen bana bir adım gel, ben sana 10 adım geleyim diyen biri var. Herkesin size nefretle baktığını düşündüğünüzde, kulum bana yaklaşsa da yaralarını sarsam diyen bi Allah var. Her şeyin geçici olduğunu hatırlatan, dünyanın sonu geldiğinde ona yaklaşan kulları için hazırladığı, akılların almadığı, hüznün, kederin, öfkenin, nefretin olmadığı yerler inşa eden Allah var. Şimdi evvel olarak bu yazıları yazan aciz kul ben, ahir olarak da bu yazıları okuyan sen. Çıkış kapısını hatırladık. Ne yapacağımız kendimize kalmış. Ama unutmayın ki yazdıklarım boyunca Allah ile konuşursanız dünyada bu çektiğimiz haller tamamen geçecek demedim. Çünkü bu hayatın imtihan olduğunu unutmamak gerek. İmtihan deyince akıllara lütfen sadece fakirlik, açlık, savaş gelmesin. Çünkü aşk acısı çeken birirnin akıttığı gözyaşları, hüznün ellerinden kendini kurtaramayan bir gencin kalp sancısı, Evlatlarını nasıl en güzel şekilde yetiştireceğini düşünürken boğulan bir anneninn sıkkınlığı, sevgisiz büyümüş birinin yarım kalmışlık hissi, sevilmek isteyen birinin hissettikleri hep imtihan. İmtihanları küçümseyen, yargılayan biri olmaktan hep kaçın. Kimse sınanmadığı imtihanın kazananı değil. Belki acısını küçümsediğiniz bir insanın acısı size yüklense onun kadar ayakta dahi duramayabilirsiniz. Şimdi uzun uzadıya yazdığım yazılardan sonra içinizde kopan fırtınalaraın, sakinleyip güneşle beraber gökkuşağı açan huzurlu anlara kavuşmasını temenni ediyorum. Belki yazımın tamamını okuyacak sadece birkaç kişi olacak ama bu temennim herkes için. Herkese sakin bir huzur temenni ediyorum. Bu yazıdan haberli ya da habersiz herkes için.. Sevgiyle kalın, acı vermeyen bi sevgiyle..
38 notes
·
View notes
Text
Kendisini karşılayan sekretere;
Nazif Beyle görüşmek istediğini söyledi.
Bunun üzerine sekreter birden ciddileşti: 'Nazif Bey mi?'dedi.
'Evet, Nazif Bey!' diye cevap alınca,
hüzünlü bir ses tonuyla 'Nazif Bey sizlere ömür efendim, onu kaybedeli dört yıl oldu.' dedi.
Hiç beklemediği bu haberle bir acı saplandı yüreğine. 'Ya, öyle mi...?' diyebildi sadece.
Hicranlı bir suskunlukla bir müddet öylece kalakaldı. Gözlerine hücum eden yaşlar yanaklarından süzülüp göğsüne damladı. Kendisini toparlayıp 'Onun adına görüşebileceğim bir yakını var mı acaba?' diye sordu.
'Evet var, oğlu Selim Bey....'.
Titrek bir sesle 'Öyleyse Selim Beyle görüşebilir miyim?' dedi.
Görevli hanım, insanda saygı uyandıran bu kibar beyefendiye,
'Selim Bey oldukça meşgul bir insan, randevusuz görüşmek pek mümkün olmuyor; ama ben yine de kendisine bir haber vereyim”
' Dedi ve telefona yöneldi.. Sonra 'Kim diyelim efendim?' diye sordu.
'Kendimi ona ben tanıtmak istiyorum kızım.' cevabı üzerine sekreter dahili telefonu çevirdi.
Daha sonra, 'Selim Bey sizinle görüşmeyi kabul etti, lütfen beni takip edin.' dedi.
Beraber merdivenden çıktılar. İnce bir zevkle döşenmiş geniş bir salondan geçip büyük bir kapının önünde durdular, sekreter kapıyı açarak, 'Buyurun!' dedi.
O da içeri girdi. Kendisini ayakta bekleyen gence doğru hızlı adımlarla yürüdü, elini uzatarak,
'Merhaba, ben Prof. Dr. Mehmet Baydemir.' dedi.
'Bendeniz de Selim Cebeci... Lütfen buyurun, oturun.' dedi, genç iş adamı.
Mehmet Bey, kendisine gösterilen yere oturur oturmaz:
'Yirmi üç yıl, tam yirmi üç yıl... Vaktiyle bana burs verip okumama vesile olan insanın elini öpmek için bu ânı bekledim.' dedi ve dudakları titredi, gözleri doldu.
'Ama o büyük insanın elini öpmek nasip değilmiş, bunun için ne kadar üzgünüm anlatamam.'
Yaşarmış gözlerini kuruladıktan sonra Selim Beye döndü: 'Fakat en azından o büyük insanın oğlunun elini sıkmaktan da bahtiyarım.' Misafirin bu sözleri üzerine Selim Bey yerinden
fırladı, kulaklarına inanamıyordu. Kelimelerinin her biri birer hayret nidâsı gibi dizildi cümlelerine:
'Mehmet Baydemir demiştiniz değil mi, Tosyalı Mehmet Baydemir mi?' Profesör, delikanlının bu heyecanlı haline bir anlam veremeyerek başıyla 'Evet' dedi. Bunun üzerine Selim Beyin
gözleri sevinçle parladı.
'Babamla sizi uzun yıllar aradık; ama bulamadık.' dedi.
Profesörün yanına gelerek iki eliyle elini tuttu, candan bir dost gibi sıktı ve 'Sizi karşıma Allah çıkardı.' dedi.
Bu sözler profesörü çok şaşırtmıştı
'Uzun yıllar beni mi aradınız? Peki ama neden?' dedi.
Selim Bey gülen gözlerle profesöre bakarak
'Bizdeki emanetinizi vermek için...' deyince, profesörün şaşkınlığı iyiden iyiye arttı.
'Emanet mi?' dedi.
Selim Bey cevap vermeden yerine geçip telefonu çevirdi. Karşısındakine
'Gelebilir misiniz?' deyip telefonu kapattı.
Mehmet Bey, Şaşkın gözlerle Selim Beye bakarken kapı çalındı, odaya iyi giyimli bir bey girdi.
Selim Bey ona yanına gelmesini işaret etti, sonra kulağına bir şeyler fısıldadı. Gelen kişi bir şey söylemeden geldiği kapıya yöneldi. O çıkarken Selim Bey, misafiriyle tatlı bir sohbete başladı.
Sohbetleri koyulaştıkça, çehrelerindeki şaşkınlık, yerini birbirlerine Hasret kırk yıllık ahbapların yeniden buluşmalarındaki sevinç, samimiyet ve güvene bırakmıştı. Mehmet Bey yurt dışındaki tahsilinden, araştırmalarından ve yirmi üç yıl boyunca her yıl büyüyen memleket hasretinden bahsetti. Sonra Nazif Beyin duvardaki portresini göstererek,
'Bu günlerimi şu büyük insana borçluyum.' dedi. 'Bana yalnızca maddî destek vermedi, mânen de beni hiç yalnız bırakmadı. Yurt dışında tahsil görürken yanlışa her yeltendiğimde hayalen yanımda hazır oldu. 'Sana bunun için burs vermedim.'
Diyerek bana istikamet verdi. Ona her namazımda dua ediyorum.' dedi ve gözlerini Nazif Beyin duvardaki fotografına mıhladı. Sonra gözleri portrenin altındaki ilk anda mânâ veremediği diğer tabloya kaydı.
Son derece şık bir çerçevenin içinde, bazı yerleri yamalı ve tamir görmüş oldukça eski bir çift çorap duruyordu.
Biraz daha dikkatli baktığında çerçevede bazı cümlelerin de sıralandığını fark etti:
'Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra...'
Selim Bey, kendisine bir soru sorduğu için başını ona çevirdi; fakat aklı tabloda kalmıştı.
Selim Beye cevap verirken tabloya bir daha baktı. İkinci cümle de birinci cümle gibi üç nokta ile bitiyordu:
'Bir müddet sabredeceğiz, sonra...'
İyice meraklanmıştı. Bu ilk görüşmeleri olmasaydı, yanına gidip Tabloyu iyice inceleyecekti; fakat bu uygun düşmez, düşüncesiyle Yalnızca sohbet arasında göz ucuyla merakını gidermeye çalışıyordu.
Ancak her seferinde biraz daha artan bir merakın içinde kalıyordu. Üçüncü cümlede:
'Bir müddet yürüyeceğiz, sonra...'
diye yazıyor ve altta böyle birkaç cümle daha sıralanıyordu.
Artık aklı hep tablodaydı. Sonunda dayanamayıp,
'Selim Bey merakımı mazur görün. Şu tabloya bir mânâ veremedim.' dedi.
Selim Bey kendisine has bir gülüş ile misafirine baktı, derin bir nefes alarak
'Malumunuz, babam varlıklı bir insandı. Oldukça iyi bir hayatımız vardı. Sonra ne olduysa her şeyimizi kaybettik.
O zenginlikten geriye hiçbir şey kalmadı. Köşkümüzdeki hizmetçiler de gitti. Yemekleri artık annem yapıyordu. Hatırlıyorum da bir sabah, kahvaltıya sadece zeytin koyabilmişti. O zengin kahvaltılarımıza bedel, yalnızca zeytin...
Şaşkınlık içinde, 'Başka bir şey yok mu?' diye sormuştum. Bu soru karşısında annemin hüngür hüngür ağlayışı gözümün önünden hiç gitmiyor. Annemin ağlayışı karşısında babam: 'Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra...' dedi ve durdu, güçlü bakışlarını üzerimizde gezdirdi,'Alışacağız.'dedi.
Ve iştahla bir zeytin alıp ağzına attı. Birkaç gün sonra haciz memurları gelip köşkümüzü de elimizden aldılar. Kenar bir mahallede küçük, eski bir eve taşındık. Doğru dürüst bir eşyamız da kalmamıştı.
Annem bezgin bir sesle:
'Bu evde hiçbir şey yok! Burada nasıl yaşayacağız.' Diye haykırdı. Bunun üzerine babam:
'Bir müddet sabredeceğiz, sonra alışacağız.' dedi
Gittiğim özel okuldan ayrılmış, bir devlet okuluna yazılmıştım. Sabahleyin okula servisle gitmeyi umarken, babam elimden tuttu, 'Bu ilk günün, okula beraber gideceğiz.' dedi. Yürümeye başladık.
Okul oldukça uzak gelmişti bana, yorulup geride kaldığımı hatırlıyorum. Babam kim bilir hangi düşüncelere dalmıştı. Geride kaldığımı fark etmemişti. Biraz sonra fark edince bana döndü. İsyan dolu bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Bir an bana ızdırapla baktıktan sonra, yanıma geldi. Bir şey söylemesine fırsat vermeden, kızgın aynı zamanda nazlı bir tavırla,
'Yoruldum.' dedim.
Babam oldukça sakin bir şekilde: 'Bir müddet yürüyeceğiz, sonra alışacağız.' dedi.
Babam her sabah erkenden çıkıyor, geç saatlerde ancak dönüyordu. Döndüğünde ise küçük odaya çekiliyor, bazen saatlerce orada kalıyordu. Çoğu zaman buradan gözyaşları içerisinde çıktığını görüyordum.
Bir gün, merakıma yenilip babamın küçük odasına girdim. Yerde bir seccade, seccadenin üzerinde de bir tespih vardı.
Duvarda ise Arapça bir ibarenin altında şu yazı vardı:
'Allah borcunu ödeme niyetinde olanın kefilidir.'
Babamın dediği gibi oldu, zor da olsa zamanla alıştık. Bu hal birkaç yıl sürdü.
Bir gün babam eve çok farklı bir yüz ifadesiyle geldi.
Ağlamaklı bir yüz ifadesi vardı. Her birimize bir paket getirmişti. Köşkten ayrıldığımız günden beri ilk defa paketlerle eve geliyordu. Bizi bir araya topladı.
'Bugün, benim için ne mânâya geliyor biliyormusunuz?' dedi, kelimeleri boğazına düğümlendi, gözlerine yaşlar hücum etti. Sözlerini kesmek zorunda kaldı. Her birimize hediyelerimizi teker teker verdi ve bizi ayrı ayrı kucaklayıp yanaklarımızdan öptü, kendisi de bir koltuğa oturdu. Cebinden gazeteye sarılı bir şey çıkardı. O sırada da ağlıyordu. Hepimiz şaşkınlık içinde babama bakıyorduk.
Gazeteyi açtı, içinden bir çift yeni çorap çıkardı.
Bu gözyaşlarıyla, bir çift çorabın alâkasını kurmaya çalışırken babam, beklemediğimiz bir şey yaptı.
Çorabı burnuna götürdü, kokladı, kokladı. Arkasından hıçkırarak ağlamaya başladı.
Hepimiz şok olmuştuk, tek kelime bile söylemeden bekledik. Babam nihayet kendisini topladı ve 'Bir zaman önce, büyük bir borcun altına girmiştim. Borcumu ödeme niyetiyle yeniden çalışmaya başladığım zaman kendi kendime 'bütün kazancım, borçlarımı ödeyinceye kadar alacaklılarımın hakkıdır. Onların hakkını vermeden ayağıma bir çorap almak bile bana haram olsun.' demiştim. Bugün ise, Allah'ın yardımıyla, borcumu bitirdim. Artık kimseye tek kuruş borcum kalmadı.' dedi. Sonra gözyaşları içinde ayağındaki çorapları çıkarıp yeni çoraplarını giydi. Ben de o eski çorapları hem aziz bir baba yadigârı, hem de bir ibret sembolü olarak sakladım. Bu çoraplar her gün bana: 'Paralarını ödeyinceye kadar bütün kazancım alacaklılarının hakkıdır.' diyor'.
Selim Beyin bakışları bilinmez âlemlere dalarken o, nemlenen gözlerini kuruladı, sonra dönüp duvardaki siyah-beyaz fotografa hayran hayran baktı.
'Babanız sandığımdan da büyükmüş Selim Bey. Ben olsaydım öyle müreffeh bir hayattan sonra anlattığınız gibi bir darlıkta, herhalde çıldırırdım.
'Selim Beye döndü ve
'Siz ne yapardınız?' diye sordu.
Selim Bey kendisine has tebessümü ile:
'Bir müddet zeytin yerdim, sonra...' dedi ve gülümsedi.
O sırada kapı çalındı, biraz önceki beyefendi elinde bir Kutuyla içeriye girdi. Kutuyu elim Beyin masasına bırakıp çıktı. Selim Bey yerinden kalkıp kutuyu alarak Mehmet Beye uzattı.
'Buyurun, yıllarca size vermek istediğimiz emanetiniz.' dedi. Mehmet Bey bilinmez duygular içerisinde kutuyu açtı. İçinden kadife bir kese çıktı. Keseyi açıp içini kutuya boşalttığında merakı iyiden iyiye arttı.
Keseden birkaç tane cumhuriyet altını ile bir not çıkmıştı. Mehmet Bey hassasiyetle katlanmış kâğıdı açıp okumaya başladı.
Sevgili Mehmet Bey oğlum,
Bazen istediğimizi yaparız, çoğu zaman da mecbur olduğumuzu...
Tahsil hayatınız boyunca size burs vermeyi taahhüt etmiştim. Ancak eğitiminizin son altı ayında size burs verme imkânını bulamadım.
Bir müddet sonra imkânlarıma yeniden kavuştum; lâkin bu sefer de size ulaşamadım. Dolayısıyla size borçlandım ve borçlu kaldım. Eğer böyle bir borcu gözyaşı ve ızdırapla ödemek mümkün olsaydı,ben bu borcu fazlasıyla ödemiş olurdum. Zira sevgili oğlum, bu altı aylık zaman diliminde bursunu verememenin ızdırabıyla kaç gece ağladım.
Her neyse, bursunuzu tarihlerindeki değeriyle altına çevirdim. Bu altınlar sizindir.
Bunlar elinize ulaştığında, borçlarımın tamamını ödemiş olacağım.
Sevgilerimle, Nazif Cebeci.
Mehmet Bey neye uğradığını şaşırmıştı.
Bu büyük insanın yüceliği karşısında bir çocuk gibi yalnızca ağlıyor, ağlıyordu. Selim Bey de bir hayli duygulanmıştı. Onun da yanaklarından yaşlar süzülüyordu.
Bir ara yaşlı gözlerle babasının siyah-beyaz portresine baktı.
Kendisine yıllarca hüzünle bakan gözleri, bu sefer sevinçle bakıyor gibiydi.
Peki ya siz olsanız ne yapardınız?
Bir müddet zeytinle idare edebilir miydiniz?
Uzun yazıları sevmeyen bir milletiz ama bu güzel hikayeyi okuyanlar yoruma nokta bırakabilirler mi ?
10 notes
·
View notes
Text
Okuldan geldiğimden beri çok kötüyüm, hiç halim yok, bir üşüyorum bir sıkıntı basıyor beni. Başım çatlayacak gibi ve yutkunamıyorum hiç. Bu hafta da sınav haftası ya 😔 Şifa ver ya Rabbi 🤲 yarın okula gidebileyim güç kuvvet ver 🤲
Duaya çok ihtiyacım var. Lütfen bana dua edin 🤲 Ya Şafi 🤲
14 notes
·
View notes
Text
Yurt nakli yaptırıcam ya lütfen olsun... dua edin inşallah çok istiyorumm.
8 notes
·
View notes
Text
Akıl alır gibi değil gerçekten. Ya bi insanın en temel hakkından bile mahrum edilmesi beni delirtiyor. Şuan o kadar çok sinirliyim ki Allah'a dua ediyorum, edeceğim onlar için.. Sizde edin, ve susmayın lütfen..
31 notes
·
View notes
Text
kabul etmiyorum. bu kadar gerçek bi acı karşısında acı şarkılarla klipler yapılmasını kabul etmiyorum ve anlamıyorum da. zaten ülkece herkes ya herkes yedisinden yetmişine herkes perişan halde. bölgede olanlar, duadan başka çaresi olmayanlar, yardıma koşanlar… herkes eli yüreğinde bekliyor zaten. her yerde haberler videolar varken anlamıyorum amacınız ne? hüzünlü şarkıyla paylaşınca ne oluyor ya ne istiyorsunuz? klip malzemesi mi bu insanlar? yaralarımızı sarmaya başladığımızda karşılarına çıkacak neden bunu görmezden geliyorsunuz? acıya ortak olmak acıyı paylaşmak istiyorsanız dua edin, yardım edin ama acı şarkılarla lütfen bi şeyler yapmayın ya. lütfen!
1 note
·
View note
Text
seni unutmaya çalışırken daha çok hatırladım...
seni unutmaya çalışırken daha çok hatırladım,
fakat başka bir detayı atladım, unutmak diye bir şey yoktu, insan bir şeyi unutamazdı hatta unutmamalıydı da... Yaşadığımız her şey her an bizi biz yapan anlardı seni sen yapan beni de ben yapan... unutmak istediğim zamanda Allah'a yalvardığımda , her gece ağlayarak dua ettiğimde aslında olmayacak bir şey için dua ettiğimi bir anda hafızamın silinmesinin mümkün olmadığını gördüm ve yaşadım ama yalan yok tabi ki Allah'a dua ederken her zaman içim hafifledi.
insan unutmaz, sadece uyuşur o anlar ... bir masada adı geçince bir an onu ifade edince yine hatırlarsın, bilinçaltı her zaman her şeyi depolar unutmak için uğraşmak yerine kendinizi yani sizi siz yapan o ana bir tekrar gidin bir de bir aynaya geçin bakın şuan ki sizin o anki size ihtiyacı vardı. Pişman olmayın zaten artık çok geç iyi ki deyin ben o anı sonradan beni parçalamış olsa dahi iyi ki o anı yaşamışım deyin. biz zaten bir şeyleri unutabiliyor olsaydık unuturduk... KEŞKELERE ÜZÜLME,BIRAK KEŞKELERİN ÜZÜLSÜN SENİN SEÇİMLERİNE.
yaşa sadece iyisiyle kötüsüyle bazen de dur sakinleş ama geçmişe dödndüğünde sakın pişman olma çünkü orası şu anki sensin...
Bazen durun düşünün geçmişi ,şimdiyi ve geleceği sonra bir kütüphane düşünün 3 tane uzunca büyük raflarla dolu koca bir kütüphane biri geçmiş olsun biri şimdi biri de gelecek... şimdi geçmiş rafa bakın dolu dimi? şimdiki cok az dolu peki ya gelecek? geçmiş hep dolu olacak şimdiki anın şuan bunu yazarken bile bu anım geçmişe gidecek her şey döngü halinde şimdi ve gelecek halinde geçmişe gidecek... hayat geçmişten ibaret ama bunu geçmişe takılıyız olarak algılamayalım lütfen... geçmiş yaşanmışlıktır her şey orada saklanacak ee şimdi düşünelim bu döngü böyleyse cidden unutmak mümkün müymüş hayır... geçmiş zaten bir hatırlatıcıdır onunla debelenmek yerine onu kabul edin o benim deyin o beni ben yapan ben deyin sadece oraya dönüp baktığınızda suratınızda sadece donuk ama bir o kadar güzel bir gülümseme olsun ...
birini unutmaya çalışırken debeleniriz unutma kavramına dayanarak bir gün hafızdan gideceğini düşünürüz fakat yaptığımız sadece tekrar hatırlamak olur. onunla yaşanılan şeyler evet güzeldi ve özeldi hayatımızda kalması gerekseydi de kalırdı ama gitti... şimdi o gitti hayat bitmedi bak devam ediyor üzüldük yıprandık ama dön bir bak kendine o zaman ki sen misin ? güçlendin dimdik durmayı öğrendin herkesin hayatımızda kalma süresi olduğunu öğrendin zamanında girdiler hayatına evet yine birileri girecek her gidene yas mı tutacağız bir de daha halen yaşarlarken... zihin yasını bitir devam et , hatırla sonra da dön bak yap gülümsemeni dön önüne...
hayat unutmak değildir asıl hayat hatırlamaktır... bunu da sakın unutma!
1 note
·
View note
Text
Hekatean Çember Açımı
Birçok ritüelde mekânı kutsamak ve zararlı varlıklardan korumak için bir çember çizilmesi gerekebilir. Bu özellikle hassas malzemeler veya enerjiler içeren ritüeller için uygundur. Çember oluşturmanın bu versiyonu Hekatean cadılar ve büyücüler içindir, böylece alan Hekate ile iletişim kurmak ve onun yardımıyla ritüeller yapmak için kullanılabilir.
Başlamak için, çemberinizin ana hatlarını belirlemek üzere her bir ana yön noktasına bir mum yerleştirin. Hekate'yi temsil etmek üzere çemberin içine üç mum daha yerleştirin. Hekate’yi temsil eden mumlardan birini ve biraz tütsü yakın; buhur, mür veya ejderha kanı en iyi sonucu verir.
Çemberin etrafında dört kez dolaşın; bir kez asa ya da çubukla, bir kez tütsüyle, bir kez yanan mumla ve bir kez de khernips* (kutsanmış su) serperek. Her seferinde şunu söyleyin;
“Hekate Apotropaia, kötülüğün önleyicisi, bu çemberi çiziyorum ve seni çağırıyorum. Bu alanı ve içindekileri kötülüklerden ve zararlı büyülerden koru.”
Sonra yüzünüzü kuzeye dönün, kuzey mumunu yakın ve şöyle deyin;
“Hekate Chthonia, Yeraltı Tanrıçası ve Ölülerin Sahibesi, Kendisine topraktan pay verilmiş olan, burada bu çemberde benimle ol, aşağıdaki toprak gibi güçlü ve sağlam ol.”
Yüzünüzü doğuya dönün, doğudaki mumu yakın ve şöyle deyin;
“Hekate Ourania, Göksel Olan, Kendisine göklerden pay verilmiş olan, bu çemberde benimle ol, etrafımdaki hava gibi dönüştürücü ve değiştirici güç getir.”
Yüzünüzü güneye dönün, güney mumunu yakın ve şöyle deyin;
“Hekate Pyrphoros, Kutsal Ateş ve Işık Getiren, ikiz meşaleleri taşıyan, bu çemberde benimle ol, senin adına yaktığım ateşler gibi güçlü ve üretken ol.”
Yüzünüzü batıya dönün, batı mumunu yakın ve şöyle deyin;
“Hekate Einalia, suların tanrıçası, okyanuslardan pay verilen, bu çemberde benimle ol, denizler gibi besleyici ve sonsuz ol.”
Tekrar kuzeye dönün ve Hekate mumlarından birini daha yakın, sonra şöyle deyin:
“Dört yöne bakan Hekate Tetraoditis'i, Kavşakların Sahibesini çağırıyorum, bu alanı dört kat korumanla korumanı ve bu daireyi bir kavşak, bir dönüşüm ve güç alanı haline getirmeni istiyorum.”
Son Hekate mumunu yakın ve şöyle deyin:
“Hekate Pharmakeia'yı çağırıyorum, Cadıların Kraliçesi, büyülü olan her şeyin Sahibesi, lütfen bu alanı kutsa ki içinde büyü yapılabilsin. Burada yaptığım tüm büyü ve ayinlerde yardımını esirgememeni rica ediyorum.”
Devam edin:
“Tanrıça Hekate, Ateşli Olan, Yerin, Denizin ve Göğün Tanrıçası, lütfen bu alanı kutsa ve bu çemberi koru. Buraya pozitif enerjiler getir ve bana zarar vermek isteyen herkesi kov. Burada benimle iletişim kur ve çalışmalarımda hazır bulun, çünkü bu ayinleri senin adına yapıyorum!”
*Kherpnis nedir ve nasıl yapılır?
Kherpnis Helen dininde Tanrılara dua etmeden önce suyla yapılan spiritüel bir temizliktir. Böylece miasma denilen spiritüel kirlerden arınırız.
Kâseye bir miktar su dökün; kaynak suyu ile deniz suyunu karıştırın. Hiç su yoksa ev yapımı tuzlu su veya musluk suyu da yeterli olabilir. Kurutulmuş otları (mine çiçeği veya defne gibi), bir çubuk tütsüyü, bir meşaleyi veya hatta kurutulmuş bir yaprağı veya dalı suyun üzerinde ateşe verin ve suyun içinde söndürün. İsterseniz onları orada bırakabilirsiniz. Suya bırakırken tek bir kelime söyleyebilirsiniz, “Xerniptosai” okunuşu “zer-nip-tos-aye-ee” - “arınmak” anlamına gelir.
Ellerinizi suyla yıkayın, sonra yüzünüzü yıkayın. "Χερνιπτομαι" ("Kherniptomai") diyebilirsiniz, yani ‘parlak suyla yıkanıyorum’. Bölgeye ve varsa ritüele katılan herkese khernips serpin ve şöyle deyin:
"Εκας εκας εστε βεβηλοι" ("Hekas hekas este bebēloi") veya "defol, defol kutsal olmayan!"
Alternatif olarak, “Απο απο κακοδαιμονες” (“Apo apo kakodaimones”) veya “defolun, defolun kötü ruhlar!” diyebilirsiniz.
Ellerinizi ve yüzünüzü bezle kurulayın
Artık Tanrılara yaklaşabilirsiniz!
Kaynaklar:
https://www.tumblr.com/hekateanwitchcraft/630022515967901696/hekatean-circle-casting?source=share
https://hellenicfaith.com/making-khernips/
0 notes
Text
Türkçe Aşk Duası
Türkçe Aşk Duası : Sevgili Allah'ım, sana olan sevgimle ve saygımla sana geliyorum. Kalbimde derin bir aşk ve sevgi hissiyatıyla doluyum ve bu sevgiyi paylaşmak için senin yardımına ihtiyacım var. Lütfen aşkın için bana yardımcı ol. Benim için en uygun ve en sevgi dolu ilişkiyi bulmak istiyorum. Rabbim, bana içimdeki sevgiyi ve umudu korumamı ve başkalarına karşı açık ve dürüst olmamı sağla. Şefkat ve anlayışla dolu bir kalp ver bana, böylece diğer kişilerin ihtiyaçlarını anlayabilirim. Yüce Allah'ım, benimle uyumlu ve sevgiyi paylaşacak bir partnerin gönder. Kalplerimizin birlikte atmasını sağla ve birbirimize destek olabilmemiz için bize güç ver. Türkçe Aşk Duası Esirgeyici Allah'ım, kalbimi kırmış olan geçmiş ilişkileri unutabilmem ve affedebilmem için yardım et. Yeni bir aşka ve sevgiye açık bir kalp ver bana. Bana doğru yolu göster ki, sevgi dolu bir ilişki kurabileyim. Allah'ım, aşk duası ile sana yalvarıyorum. Beni sevgiyle, minnetle ve mutlulukla dolu bir ilişkide yaşamama yardım et. Kalbimi dolduracak bir aşkı bulabilmem için bana rehberlik et. Türkçe Aşk Duası Şimdi ve her zaman sana olan güven ve inancımı koruyorum. Dualarımı kabul edip bana en uygun aşkı göndereceğine inanıyorum. Tüm dualarımı sana yönlendiriyorum, çünkü sadece sen bana gerçek ve kalıcı bir aşkı verebilirsin. Şükranlarımı sunuyor ve dualarımı kabul etmeni umuyorum. Amin. Türkçe Aşk Duası
Aşk Duası Okunuşu
Eş-şeyhül Muhyiddin Abdul Kadir Geylani hazretleri “Ya Vedûd” ismini okumak suretiyle Peygamberimize (s.a.v.) hitaben dua ederdi. Buna mukabil eğer seven bir kimsenin kalbi yaralı ise, günde 312 defa Ya Vedud ismi şerifini okur ve on sefer Ya Atıyye ismi şerifini okuyup “Ya Mustağni, Ya Atiyye” derse mükemmel bir vrafa kavuşur ve Cenab-ı Hakk Teala bir maşuk mevkiinde gözetir. Her iki isim de Yedi Kelime-i Tevrir’de vardır. 312 defa Ya Vedudu okuyup “Ya Atiyye” deyince, Hz. Musa ve Yusuf aşkı, Hz. Muhammed ve Ali aşkı ve İmam Ali’nin aşkı ile Hakk Allah aşkı kabul olur.
Türkçe Aşk Duası Yani aşık olan bir kimse 312 defa Ya Vedûd ismi şerifini tık sonra yine on sefer “Ya Atiyye” deyip zikir ve yakarışta bulunursa sevdiğine hâkim olur. Akşam için 112, sabah için 200 defa okunabilir. Bu şekilde okunması tavsiye edilmiştir. Tarif edilen sezgiye, hisseye, aşka sahip yani paraya mal olan aşklarda on sefer “Ya Atiyye”nin ardından “Ya Vedûd” birleşmeği daha güzeldir. Sonra tamahkarlar için onarar defa “Ya Camii” ilave olunur, ama bundaki bi rizik ve niyet akiye, şeriki takdiri hârikalar yapar. İki el ve iki çene yere sere sermek ve salivermek müşterek bir şükran olarak yapılır. Türkçe Aşk Duası İşte bu şekilde oldukça kuvvetli olan bu dua istenilen aşkın gerçekleşmesi için okunmaktadır. Dualarınızın kabul olması temennisiyeleriyle size bilgiler sunduk.
Etkili Aşk Duası Nasıl Edilir?
Etkili bir aşk duası için aşağıdaki adımları takip edebilirsiniz: 1. Hazırlık: Duanızı yapacağınız bir yer seçin. Rahat bir ortamda, sessiz ve huzurlu bir alan olması önemlidir. Eğer bir mabed veya camiye gitmek isterseniz, bunu yapabilirsiniz. 2. İç huzur: Duanızı yapmadan önce zihninizi sakinleştirmek için biraz zaman ayırın. Nefes alıp verme egzersizleri veya meditasyon gibi yöntemlerle iç huzurunuzu sağlayın. 3. Niyet: Duanızı yaparken niyetinizi belirleyin. İyi niyetle, sevginizin veya aşkınızın gerçekleşmesi için dua ettiğinizi düşünün. Türkçe Aşk Duası 4. Besmele çekin: Duaya başlarken “Bismillahirrahmanirrahim” diyerek besmele çekin. Bu, işe başlamak için Allah’ın adını anma ve O'nun rahmetine sığınma anlamına gelir. 5. Dua dilinizi: Dua etmek için dilinizi kullanın. İster kendi kelimelerinizle dileklerinizi ifade edin, ister kutsal kitaplarda geçen aşk dualarından birini tercih edin. Önemli olan, samimi bir şekilde duygularınızı ifade etmektir. 6. Allah'ın isimlerini anın: Allah'ın isimlerinden birini veya birkaçını zikrederek duanıza güç katın. İstediğiniz aşkın gerçekleşmesini dilemek için uygun isimleri seçebilirsiniz. Örneğin, "Ya Vedûd" ismini zikrederek kuvvetli bir aşk için dua edebilirsiniz. 7. Teşekkür etme: Duanızı bitirirken Allah'a teşekkür edin ve inancınızla birlikte güvende olduğunuzu hissetmeye çalışın. İnanç ve sabır önemlidir, çünkü dualarınızın zamanında kabul olması bazen beklemeyi gerektirebilir. 8. Düzenli olarak tekrar edin: İstediğiniz aşkın gerçekleşmesi için dua etmeye devam edin. Bu dua için düzenli bir zaman ayırarak, sevginizi veya aşkınızı güçlendirmek için Allah'a yönelin. Türkçe Aşk Duası Unutmayın, duaların kabul olması Allah'ın takdirindedir. Başkalarının isteğine zarar verecek veya özgür iradeyi etkileyecek şekillerde dua etmekten kaçının. Aşk dualarınızı samimi bir kalp ile yapmak ve dualarınızın olumlu bir niyetle olduğuna inanmak önemlidir.
Aşk Duası Nasıl Yapılır ?, Türkçe Aşk Duası
Aşk duası yapmak için aşağıdaki adımları izleyebilirsiniz: 1. Hazırlık: Duanızı yapacağınız bir yer seçin. Sessiz ve huzurlu bir ortam tercih edin. Rahat bir pozisyonda oturun veya uzanın. 2. Zikir ve tesbih: Zihninizi sakinleştirmek için bir süre zikir yapabilir veya tesbih çekebilirsiniz. Bu size iç huzur sağlayacaktır. 3. Niyet: Duanızı yapmadan önce niyetinizi belirleyin. İyi bir niyetle, sevginizin veya aşkınızın gerçekleşmesini istediğinizi düşünün. 4. Besmele çekin: Dua etmeye başlamadan önce "Bismillahirrahmanirrahim" diyerek besmele çekin. Bu, Allah'ın adını anma ve O'na sığınma anlamına gelir. Türkçe Aşk Duası 5. Allah'a dua edin: Dua etmeye başlayın ve samimi duygularla Allah'a hitap edin. Kendi kelimelerinizle aşkınızı veya sevginizi ifade edin. İsteklerinizi açık ve net bir şekilde dile getirin. 6. Namaz kılın: Dua etmek için namaz kılmak da etkili bir yöntem olabilir. Namazda Allah'a dua etmek ve isteklerinizi O'na iletmek için bir fırsatınız olur. Türkçe Aşk Duası 7. Allah'ın isimlerini zikredin: Allah'ın isimlerinden birini veya birkaçını zikrederek dua etmek de güçlü bir etkiye sahip olabilir. Allah'ın isimlerini anarak, dualarınızı destekleyebilirsiniz. 8. Teşekkür etme: Duanızı tamamladığınızda Allah'a şükredin ve inancınızla birlikte beklemeye başlayın. Sabır ve inanç önemlidir, çünkü duaların kabul olması zaman alabilir. Aşk duaları, sadece Allah'tan yardım istemek ve dilemek için kullanılmalıdır. Başkalarının iradesine müdahale etmek veya zarar vermek amaçlı kullanılmamalıdır. Aşk dualarınızı samimi bir kalpten yapmak ve dua ederken Allah'a teslim olmak önemlidir.
Aşk Duası Kaç Günde Etki Eder?
Aşk dualarının etki süresi kişiden kişiye ve durumdan duruma farklılık gösterebilir. Kimi insanlar dua ettikten hemen sonra sonuç alırken, kimileri için etki süreci daha uzun olabilir. Ancak önemli olan, sabırlı olmak ve inançla beklemektir. Duanın ne zaman ve nasıl gerçekleşeceğini Allah bilir ve karar verir. Duaların kabul olması bazen hemen, bazen de uzun bir süre sonra gerçekleşebilir. Sabırlı olmak, dua etmek ve inancını kaybetmemek önemlidir. Her durumda, Allah'a güvenerek dua etmek en doğrusudur.
Aşk Duası için Neler Gereklidir?, Türkçe Aşk Duası
Aşk duası yapmak isterseniz aşağıdaki adımları takip edebilirsiniz: 1. Hazırlık yapın: Dua etmeden önce içsel bir hazırlık yapmak önemlidir. Bu, niyetinizi belirlemeniz, samimi bir şekilde hissetmeniz ve Allah'a yönelik içsel bir bağlantı kurmanız anlamına gelir. 2. İstiğfar edin: İstiğfar etmek, hatalarınızı ve günahlarınızı telafi etmenin bir yolu olarak kabul edilir. Bu, Allah'a yönelik bir arınma ritüeli olarak düşünülebilir. Duanızı daha kabul edilebilir hale getirmek için istiğfar edebilirsiniz. Türkçe Aşk Duası 3. Niyyet edin: Dua edeceğiniz konuyu belirleyin ve niyet edin. Aşk duası yapmak istiyorsanız, niyetinizi aşkla ilgili bir konuda yardım ve destek için yapabilirsiniz. 4. Namaz kılın: Dua etmek için namaz kılmak, Allah'a daha yakın olmanızı sağlayabilir. Namaz kıldıktan sonra, Allah'a samimi bir şekilde dua edebilirsiniz. 5. Dua edin: Aşk duası yaparken, ihtiyaçlarınızı, dileklerinizi ve beklentilerinizi Allah'a açıklayın. İçtenlikle dileklerinizi ifade etmek, dualarınızın kabul olma olasılığını artırabilir. 6. Tahassur etmek: Duanızı bitirdikten sonra, bir süre sessizce oturup Allah'ın size yardımcı olacağına, dualarınızın kabul olacağına dair güvenle tahassur edebilirsiniz. Türkçe Aşk Duası Unutmayın ki dualarınızın kabul olması tamamen Allah'ın takdirindedir. Önemli olan, samimi bir şekilde dua etmek, inancınızı kaybetmemek ve sabırlı olmaktır. Daha fazla aşk duaları için bakınız. Read the full article
0 notes
Text
Erkeğe Yapılan Bağlama Duası İnsanlar genel olarak ya mevcut ilişkilerinin daha güçlü hale gelmesi için ya da Erkeğe Yapılan Bağlama Duası için büyü ve dualara başvururlar. Bu iki işlem türü de bir yol ve yöntem olarak görülür. Çünkü inanların dilekleri, istekleri, amaçladıkları her şey dualar ya da büyüler aracılığı ile yerine getirilir. Büyüler cinler ile iletişime geçilip onlar kullanılarak yapıldığı için çoğu insan büyü yapmaktan ya da yaptırmaktan çekinir ve dua yöntemi önem kazanır. Dua yönteminde kişi tüm istekleri için sadece Allahtan yardım istemektedir. Günümüzde çoğu insan çeşitli isteklerinin gerçekleşmesi amacı ile dua yöntemini yapar. Erkeğe yapılan bağlama duası da bu tarz dualardan bir tanesi olarak bilinir. Biz de bu yazımız içerisinde bu konu ile ilgili olan en net ve güvenilir bilgileri sizler için derledik. Bu bilgiler sayesinde bu dua ile ilgili bilmeniz gereken başlıca hususları göreceksiniz. Duanın ne anlama geliyor olduğunu, etkilerinin ve belirtilerinin nasıl olduğunu, güçlü olup olmadığını ve nasıl yapıldığını görebileceksiniz. Yazıyı okuduktan sonra internet sitemize girerek diğer dualar ile ilgili bilgileri de içeriklerimiz arasında görebilirsiniz. Erkek Arkadaşıma Bağlama Duaları, Erkeğe Yapılan Bağlama Duası Bu yazımızın ana konusu olan erkeğe yapılan bağlama duaları aynı zamanda erkek arkadaşıma bağlama duası yapmak istiyorum diyen kişiler tarafından da tercih edilir. Çünkü bu dua yazının en başında da belirtmiş olduğumuz gibi hem yeni bir ilişki için hem de mevcut olan ilişki için uygulanabilir. Bu duayı eğer erkek arkadaşınız için yapmak istiyor iseniz ilk olarak kesinlikle bir ilişkinizin olması gerekmektedir. Erkek arkadaşınız ile sevgili, nişanlı ya da evli olmanız şarttır. [caption id="attachment_1186" align="alignnone" width="300"] Erkeğe Yapılan Bağlama Duası[/caption] Eğer herhangi bir ilişkiniz yok ise erkek arkadaşa yapmak amacı ile bu duayı uygulamamalısınız. Erkek arkadaşınıza bağlama duası yaptığınız zaman ilişkinizin çok güçlü hale geldiğini görürsünüz. İlişkideki sorunların bitiyor olduğunu, artık kavga etmediğinizi, ilişkiyi tehlikeye sokan aldatma gibi durumların asla yaşanmıyor olduğunu ve aranızdaki aşk bağının ne kadar güçlü hale geldiğini fark edersiniz. Erkeğe Bağlama Duası Nasıl Yapılır Şimdi erkeğe bağlama duası nasıl yapılır konusunda sizlere bilgi verelim. İlk olarak şunu belirtmemiz gerekiyor: Bu başlık içerisinde size hangi duanın nasıl okunuyor olduğunu, en detaylı bilgileri vermeyiz. Bazı internet siteleri bu bilgileri verse de onlara güven duymamalısınız. Çünkü bu bilgileri yalnızca bu alanda gerçekten bilgili olan uzman insanlar size vermelidir. Bu insanlar sadece gerçek din adamları veya hocalardır. Lütfen buna dikkat ederken hareket edin. Bu duanın uygulanış ya da yapılış biçimi her hocaya göre değişiklik gösterir. Çünkü her bir hocanın kendisine has dua uygulama tarzı bulunur. Görüştüğünüz hoca size hangi yapım yöntemini verir ise onu uygulamanızda bir sakınca yoktur. Bazı hocalar veya din insanları bu bağlama duasını kişiye ait olan fotoğrafları kullanarak yapar. Bazıları başka nesneler, ayna, bez parçaları veya kâğıtlar gibi nesneleri kullanırlar. Bazıları ise hiçbir nesneye ihtiyaç duymaz. Sadece duayı okuyarak işlemiş yerine getiren hocalar da vardır. Erkeğin Bağlanması İçin Dua, Erkeğe Yapılan Bağlama Duası Erkeğe yapılan bağlama duası etkileri konusuna gelecek olur isek de şu ilgileri size vermemiz mümkündür: Bu dua, erkeğin bağlanması için dua gerçekten önemli etkilere sahip olan kuvvetli bir duadır. Yapılışı gayet basittir, pratik haldedir. Kolay yapılan bu duanın etkileri ise çok güçlü ve belirgin haldedir. Bu dua yapıldıktan sonra sadece birkaç gün içerisinde etkileri görülmeye başlanır. Bu etkiler ortaya çıktığı an zaten her iki taraf da bu belirtilerin fakrına varır. Aşk, saygı, sadakat gibi önemli bağlar yenilenir. Hiç yok ise de birden bire ortaya çıkar. Kişiler çok kuvvetli bağlar ile birbirine bağlanır. Erkeğe Okunan Bağlama Duası Eğer erkek
arkadaşınızı kendinize daha da bağlı hale getirip ilişkinizi bir ömür boyu yaşamak istiyor iseniz bu duayı uygulayabilirsiniz. Ya da erkeğe okunan bağlama duası sayesinde eğer bir ilişkiniz yok ise istediğiniz kişiyi kendinize çok kolay bir biçimde bağlı hale getirebilirsiniz. Tek önemli olan şey gerçekten yaratana iman duymanızdır ve duayı inançlı bir şekilde doğru okuyarak uygulamanızdır. Böylece dua kesinlikle tutar ve amacınıza ulaşırsınız.
0 notes
Text
Bir Müddet Sabredeceğiz. Sonra...
Kendisini karşılayan sekretere; Nazif Bey’le görüşmek istediğini söyledi. Bunun üzerine sekreter birden ciddileşti: “Nazif Bey mi?” dedi. “Evet, Nazif Bey!” diye cevap alınca, hüzünlü bir ses tonuyla “Nazif Bey sizlere ömür efendim, onu kaybedeli dört yıl oldu.” dedi. Hiç beklemediği bu haberle bir acı saplandı yüreğine. “Ya, öyle mi.?” diyebildi sadece. Hicranlı bir suskunlukla bir müddet öylece kalakaldı. Gözlerine hücum eden yaşlar yanaklarından süzülüp göğsüne damladı. Kendisini toparlayıp “Onun adına görüşebileceğim bir yakını var mı acaba?” diye sordu. “Evet, var, oğlu Selim Bey…”. Titrek bir sesle “Öyleyse Selim Bey’le görüşebilir miyim?” dedi. Görevli hanım, insanda saygı uyandıran bu kibar beyefendiye, “Selim Bey oldukça meşgul bir insan, randevusuz görüşmek pek mümkün olmuyor; ama ben yine de kendisine bir haber vereyim.” dedi ve telefona yöneldi.. Sonra “Kim diyelim efendim?” diye sordu. “Kendimi ona ben tanıtmak istiyorum kızım.” cevabı üzerine sekreter dahili telefonu çevirdi. Daha sonra mütebessim bir çehreyle, “Selim Bey sizinle görüşmeyi kabul etti, lütfen beni takip edin.” dedi. Beraber merdivenden çıktılar. İnce bir zevkle döşenmiş geniş bir salondan geçip büyük bir kapının önünde durdular, sekreter kapıyı açarak, ‘Buyurun!’ dedi. O da içeri girdi. Kendisini ayakta bekleyen vakur ve mütebessim gence doğru hızlı adımlarla yürüdü, elini uzatarak, “Merhaba, ben Prof. Dr. Mehmet Baydemir.” dedi. “Bendeniz de Selim Cebeci. Lütfen buyurun, oturun.” dedi, genç iş adamı. Mehmet Bey, kendisine gösterilen yere oturur oturmaz: “Yirmi üç yıl, tam yirmi üç yıl. Vaktiyle bana burs verip okumama vesile olan insanın elini öpmek için bu ânı bekledim.” dedi ve dudakları titredi, gözleri doldu. “Ama o büyük insanın elini öpmek nasip değilmiş, bunun için ne kadar üzgünüm anlatamam.” Yaşarmış gözlerini kuruladıktan sonra Selim Beye döndü: “Fakat en azından o büyük insanın mahdumunun elini sıkmaktan da bahtiyarım.” Misafirin bu sözleri üzerine Selim Bey yerinden fırladı, kulaklarına inanamıyordu. Kelimelerinin her biri birer hayret nidâsı gibi dizildi cümlelerine: “Mehmet Baydemir demiştiniz değil mi, Tosyalı Mehmet Baydemir mi?” Profesör, delikanlının bu heyecanlı haline bir anlam veremeyerek başıyla “Evet” dedi. Bunun üzerine Selim Beyin gözleri sevinçle parladı. “Babamla sizi uzun yıllar aradık; ama bulamadık.” dedi. Profesörün yanına gelerek iki eliyle elini tuttu, candan bir dost gibi sıktı ve “Sizi karşıma Allah çıkardı.” dedi. Bu sözler profesörü çok şaşırtmıştı. “Uzun yıllar beni mi aradınız? Peki, ama neden?” dedi. Selim Bey gülen gözlerle profesöre bakarak “Bizdeki emanetinizi vermek için…” deyince, profesörün şaşkınlığı iyiden iyiye arttı. “Emanet mi?” dedi. Selim Bey cevap vermeden yerine geçip telefonu çevirdi. Karşısındakine “Gelebilir misiniz?” deyip telefonu kapattı. Mehmet Bey, şaşkın gözlerle Selim Beye bakarken kapı çalındı, odaya iyi giyimli bir bey girdi. Selim Bey ona yanına gelmesini işaret etti, sonra kulağına bir şeyler fısıldadı. Gelen kişi bir şey söylemeden geldiği kapıya yöneldi. O çıkarken Selim Bey, misafiriyle tatlı bir sohbete başladı. Sohbetleri koyulaştıkça, çehrelerindeki şaşkınlık, yerini birbirlerine hasret kırk yıllık ahbapların yeniden buluşmalarındaki sevinç, samimiyet ve güvene bırakmıştı. Mehmet Bey yurt dışındaki tahsilinden, araştırmalarından ve yirmi üç yıl boyunca her yıl büyüyen memleket hasretinden bahsetti. Sonra Nazif Beyin duvardaki portresini göstererek, “Bu günlerimi şu büyük insana borçluyum.” dedi. “Bana yalnızca maddi destek vermedi, manen de beni hiç yalnız bırakmadı. Yurt dışında tahsil görürken yanlışa her yeltendiğimde hayalen yanımda hazır oldu. ‘Sana bunun için burs vermedim.’ diyerek bana istikamet verdi. Ona her namazımda dua ediyorum.” dedi ve gözlerini Nazif Beyin duvardaki fotoğrafına mıhladı. Sonra gözleri portrenin altındaki ilk anda mana veremediği diğer tabloya kaydı. Son derece şık bir çerçevenin içinde, bazı yerleri yamalı ve tamir görmüş oldukça eski bir çift çorap duruyordu. Biraz daha dikkatli baktığında çerçevede bazı cümlelerin de sıralandığını fark etti: “Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra… “Selim Bey, kendisine bir soru sorduğu için başını ona çevirdi; fakat aklı tabloda kalmıştı. Selim Beye cevap verirken tabloya bir daha baktı. İkinci cümle de birinci cümle gibi üç nokta ile bitiyordu: “Bir müddet sabredeceğiz, sonra…” İyice meraklanmıştı. Bu ilk görüşmeleri olmasaydı, yanına gidip tabloyu iyice inceleyecekti; fakat bu uygun düşmez, düşüncesiyle yalnızca sohbet arasında göz ucuyla merakını gidermeye çalışıyordu. Ancak her seferinde biraz daha artan bir merakın içinde kalıyordu. Üçüncü cümlede: “Bir müddet yürüyeceğiz, sonra…” diye yazıyor ve altta böyle birkaç cümle daha sıralanıyordu. Artık aklı hep tablodaydı. Sonunda dayanamayıp, “Selim Bey merakımı mazur görün. Şu tabloya bir mana veremedim.” Selim Bey kendisine has bir gülüş ile misafirine baktı, derin bir nefes alarak: “Malumunuz, babam varlıklı bir insandı. Oldukça iyi bir hayatımız vardı. Sonra ne olduysa her şeyimizi kaybettik. O zenginlikten geriye hiçbir şey kalmadı. Köşkümüzdeki hizmetçiler de gitti. Yemekleri artık annem yapıyordu. Hatırlıyorum da bir sabah, kahvaltıya sadece zeytin koyabilmişti. O zengin kahvaltılarımıza bedel, yalnızca zeytin… Şaşkınlık içinde, ‘Başka bir şey yok mu?’ diye sormuştum. Bu soru karşısında annemin hüngür hüngür ağlayışı gözümün önünden hiç gitmiyor. Annemin ağlayışına mukabil babam: ‘Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra…’ dedi ve durdu, güçlü bakışlarını üzerimizde gezdirdi, ‘Alışacağız.’ dedi. Ve iştahla bir zeytin alıp ağzına attı. Birkaç gün sonra haciz memurları gelip köşkümüzü de elimizden aldılar. Kenar bir mahallede küçük, eski bir eve taşındık. Doğru dürüst bir eşyamız da kalmamıştı. Annem bezgin bir sesle: ‘Bu evde hiçbir şey yok! Burada nasıl yaşayacağız.’ diye haykırdı. Bunun üzerine babam: ‘Bir müddet sabredeceğiz, sonra alışacağız.’ dedi . Gittiğim özel okuldan ayrılmış, bir devlet okuluna yazılmıştım. Sabahleyin okula servisle gitmeyi umarken, babam elimden tuttu, ‘Bu ilk günün, okula beraber gideceğiz.’ dedi. Yürümeye başladık. Okul oldukça uzak gelmişti bana, yorulup geride kaldığımı hatırlıyorum. Babam kim bilir hangi düşüncelere dalmıştı. Geride kaldığımı fark etmemişti. Biraz sonra fark edince bana döndü. İsyan dolu bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Bir an bana ızdırapla baktıktan sonra, yanıma geldi. Bir şey söylemesine fırsat vermeden, kızgın aynı zamanda nazlı bir tavırla, ‘Yoruldum.’ dedim. Babam oldukça sakin bir şekilde: ‘Bir müddet yürüyeceğiz, sonra alışacağız.’ dedi. Babam her sabah erkenden çıkıyor, geç saatlerde ancak dönüyordu. Döndüğünde ise küçük odaya çekiliyor, bazen saatlerce orada kalıyordu. Çoğu zaman buradan gözyaşları içerisinde çıktığını görüyordum. Bir gün, merakıma yenilip babamın küçük odasına girdim. Yerde bir seccade, seccadenin üzerinde de bir tespih vardı. Duvarda ise Arapça bir ibarenin altında şu yazı vardı: ‘Allah borcunu ödeme niyetinde olanın kefilidir.’ Babamın dediği gibi oldu, zor da olsa zamanla alıştık. Bu hal birkaç yıl sürdü. Bir gün babam eve çok farklı bir yüz ifadesiyle geldi. Ağlamaklı bir yüz ifadesi vardı. Her birimize bir paket getirmişti. Köşkten ayrıldığımız günden beri ilk defa paketlerle eve geliyordu. Bizi bir araya topladı. ‘Bugün, benim için ne manaya geliyor biliyor musunuz?’ dedi, kelimeleri boğazına düğümlendi, gözlerine yaşlar hücum etti. Sözlerini kesmek zorunda kaldı. Her birimize hediyelerimizi teker teker verdi ve bizi ayrı ayrı kucaklayıp yanaklarımızdan öptü, kendisi de bir koltuğa o turdu. Cebinden gazeteye sarılı bir şey çıkardı. O sırada da ağlıyordu. Hepimiz şaşkınlık içinde babama bakıyorduk. Gazeteyi açtı, içinden bir çift yeni çorap çıkardı. Bu gözyaşlarıyla, bir çift çorabın alakasını kurmaya çalışırken babam, beklemediğimiz bir şey yaptı. Çorabı burnuna götürdü, kokladı, kokladı. Arkasından hıçkırarak ağlamaya başladı. Hepimiz şok olmuştuk, tek kelime bile söylemeden bekledik. Babam nihayet kendisini topladı ve ‘Bir zaman önce, büyük bir borcun altına girmiştim. Borcumu ödeme niyetiyle yeniden çalışmaya başladığım zaman kendi kendime ‘bütün kazancım, borçlarımı ödeyinceye kadar alacaklılarımın hakkıdır. Onların hakkını vermeden ayağıma bir çorap almak bile bana haram olsun.’ demiştim. Bugün ise, Allah’ın yardımıyla, borcumu bitirdim. Artık kimseye tek kuruş borcum kalmadı.” dedi. Sonra gözyaşları içinde ayağındaki çorapları çıkarıp yeni çoraplarını giydi. Ben de o eski çorapları hem aziz bir baba yadigarı, hem de bir ibret nişanesi olarak sakladım. Bu çoraplar her gün bana: Paralarını ödeyinceye kadar bütün kazancım alacaklılarının hakkıdır.’ diyor”. Selim Beyin bakışları bilinmez alemlere dalarken o, nemlenen gözlerini kuruladı, sonra dönüp duvardaki siyah-beyaz fotoğrafa hayran hayran baktı. “Babanız sandığımdan da büyükmüş Selim Bey. Ben olsaydım öyle müreffeh bir hayattan sonra anlattığınız gibi bir darlıkta, herhalde çıldırırdım.” Selim Beye döndü ve “Siz ne yapardınız?” diye sordu. Selim Bey kendisine has tebessümü ile: “Bir müddet zeytin yerdim, sonra…” dedi ve gülümsedi. O sırada kapı çalındı, biraz önceki beyefendi elinde bir kutuyla içeriye girdi. Kutuyu Selim Beyin masasına bırakıp çıktı. Selim Bey yerinden kalkıp kutuyu alarak Mehmet Beye uzattı. ‘Buyurun, yıllarca size vermek istediğimiz emanetiniz.’ dedi. Mehmet Bey bilinmez duygular içerisinde kutuyu açtı. İçinden kadife bir kese çıktı. Keseyi açıp içini kutuya boşalttığında merakı iyiden iyiye arttı. Keseden birkaç tane cumhuriyet altını ile bir not çıkmıştı. Mehmet Bey hassasiyetle katlanmış kağıdı açıp okumaya başladı. Sevgili Mehmet Bey oğlum, Bazen istediğimizi yaparız, çoğu zaman da mecbur olduğumuzu… Tahsil hayatınız boyunca size burs vermeyi taahhüt etmiştim. Ancak eğitiminizin son altı ayında size burs verme imkanını bulamadım. Bir müddet sonra imkanlarıma yeniden kavuştum; lakin bu sefer de size ulaşamadım. Dolayısıyla size borçlandım ve borçlu kaldım. Eğer böyle bir borcu gözyaşı ve ızdırapla ödemek mümkün olsaydı, ben bu borcu fazlasıyla ödemiş olurdum. Zira sevgili oğlum, bu altı aylık zaman diliminde bursunu verememenin ızdırabıyla kaç gece ağladım onu Rabbim bilir. Her neyse, bursunuzu tarihlerindeki değeriyle altına çevirdim. Bu altınlar sizindir. Bunlar elinize ulaştığında, borçlarımın tamamını ödemiş olacağım. Sevgilerimle, Nazif Cebeci. Mehmet Bey neye uğradığını şaşırmıştı. Bu büyük insanın yüceliği karşısında bir çocuk gibi yalnızca ağlıyor, ağlıyordu. Selim Bey de bir hayli duygulanmıştı. Onun da yanaklarından yaşlar süzülüyordu. Bir ara yaşlı gözlerle babasının siyah-beyaz portresine baktı. Kendisine yıllarca hüzünle bakan gözleri, bu sefer sevinçle bakıyor gibiydi…
0 notes
Text
Kendisini karşılayan sekretere;
Nazif Beyle görüşmek istediğini söyledi.
Bunun üzerine sekreter birden ciddileşti: 'Nazif Bey mi?'dedi.
'Evet, Nazif Bey!' diye cevap alınca,
hüzünlü bir ses tonuyla 'Nazif Bey sizlere ömür efendim, onu kaybedeli dört yıl oldu.' dedi.
Hiç beklemediği bu haberle bir acı saplandı yüreğine. 'Ya, öyle mi...?' diyebildi sadece.
Hicranlı bir suskunlukla bir müddet öylece kalakaldı. Gözlerine hücum eden yaşlar yanaklarından süzülüp göğsüne damladı. Kendisini toparlayıp 'Onun adına görüşebileceğim bir yakını var mı acaba?' diye sordu.
'Evet var, oğlu Selim Bey....'.
Titrek bir sesle 'Öyleyse Selim Beyle görüşebilir miyim?' dedi.
Görevli hanım, insanda saygı uyandıran bu kibar beyefendiye,
'Selim Bey oldukça meşgul bir insan, randevusuz görüşmek pek mümkün olmuyor; ama ben yine de kendisine bir haber vereyim”
' Dedi ve telefona yöneldi.. Sonra 'Kim diyelim efendim?' diye sordu.
'Kendimi ona ben tanıtmak istiyorum kızım.' cevabı üzerine sekreter dahili telefonu çevirdi.
Daha sonra, 'Selim Bey sizinle görüşmeyi kabul etti, lütfen beni takip edin.' dedi.
Beraber merdivenden çıktılar. İnce bir zevkle döşenmiş geniş bir salondan geçip büyük bir kapının önünde durdular, sekreter kapıyı açarak, 'Buyurun!' dedi.
O da içeri girdi. Kendisini ayakta bekleyen gence doğru hızlı adımlarla yürüdü, elini uzatarak,
'Merhaba, ben Prof. Dr. Mehmet Baydemir.' dedi.
'Bendeniz de Selim Cebeci... Lütfen buyurun, oturun.' dedi, genç iş adamı.
Mehmet Bey, kendisine gösterilen yere oturur oturmaz:
'Yirmi üç yıl, tam yirmi üç yıl... Vaktiyle bana burs verip okumama vesile olan insanın elini öpmek için bu ânı bekledim.' dedi ve dudakları titredi, gözleri doldu.
'Ama o büyük insanın elini öpmek nasip değilmiş, bunun için ne kadar üzgünüm anlatamam.'
Yaşarmış gözlerini kuruladıktan sonra Selim Beye döndü: 'Fakat en azından o büyük insanın oğlunun elini sıkmaktan da bahtiyarım.' Misafirin bu sözleri üzerine Selim Bey yerinden
fırladı, kulaklarına inanamıyordu. Kelimelerinin her biri birer hayret nidâsı gibi dizildi cümlelerine:
'Mehmet Baydemir demiştiniz değil mi, Tosyalı Mehmet Baydemir mi?' Profesör, delikanlının bu heyecanlı haline bir anlam veremeyerek başıyla 'Evet' dedi. Bunun üzerine Selim Beyin
gözleri sevinçle parladı.
'Babamla sizi uzun yıllar aradık; ama bulamadık.' dedi.
Profesörün yanına gelerek iki eliyle elini tuttu, candan bir dost gibi sıktı ve 'Sizi karşıma Allah çıkardı.' dedi.
Bu sözler profesörü çok şaşırtmıştı
'Uzun yıllar beni mi aradınız? Peki ama neden?' dedi.
Selim Bey gülen gözlerle profesöre bakarak
'Bizdeki emanetinizi vermek için...' deyince, profesörün şaşkınlığı iyiden iyiye arttı.
'Emanet mi?' dedi.
Selim Bey cevap vermeden yerine geçip telefonu çevirdi. Karşısındakine
'Gelebilir misiniz?' deyip telefonu kapattı.
Mehmet Bey, Şaşkın gözlerle Selim Beye bakarken kapı çalındı, odaya iyi giyimli bir bey girdi.
Selim Bey ona yanına gelmesini işaret etti, sonra kulağına bir şeyler fısıldadı. Gelen kişi bir şey söylemeden geldiği kapıya yöneldi. O çıkarken Selim Bey, misafiriyle tatlı bir sohbete başladı.
Sohbetleri koyulaştıkça, çehrelerindeki şaşkınlık, yerini birbirlerine Hasret kırk yıllık ahbapların yeniden buluşmalarındaki sevinç, samimiyet ve güvene bırakmıştı. Mehmet Bey yurt dışındaki tahsilinden, araştırmalarından ve yirmi üç yıl boyunca her yıl büyüyen memleket hasretinden bahsetti. Sonra Nazif Beyin duvardaki portresini göstererek,
'Bu günlerimi şu büyük insana borçluyum.' dedi. 'Bana yalnızca maddî destek vermedi, mânen de beni hiç yalnız bırakmadı. Yurt dışında tahsil görürken yanlışa her yeltendiğimde hayalen yanımda hazır oldu. 'Sana bunun için burs vermedim.'
Diyerek bana istikamet verdi. Ona her namazımda dua ediyorum.' dedi ve gözlerini Nazif Beyin duvardaki fotografına mıhladı. Sonra gözleri portrenin altındaki ilk anda mânâ veremediği diğer tabloya kaydı.
Son derece şık bir çerçevenin içinde, bazı yerleri yamalı ve tamir görmüş oldukça eski bir çift çorap duruyordu.
Biraz daha dikkatli baktığında çerçevede bazı cümlelerin de sıralandığını fark etti:
'Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra...'
Selim Bey, kendisine bir soru sorduğu için başını ona çevirdi; fakat aklı tabloda kalmıştı.
Selim Beye cevap verirken tabloya bir daha baktı. İkinci cümle de birinci cümle gibi üç nokta ile bitiyordu:
'Bir müddet sabredeceğiz, sonra...'
İyice meraklanmıştı. Bu ilk görüşmeleri olmasaydı, yanına gidip Tabloyu iyice inceleyecekti; fakat bu uygun düşmez, düşüncesiyle Yalnızca sohbet arasında göz ucuyla merakını gidermeye çalışıyordu.
Ancak her seferinde biraz daha artan bir merakın içinde kalıyordu. Üçüncü cümlede:
'Bir müddet yürüyeceğiz, sonra...'
diye yazıyor ve altta böyle birkaç cümle daha sıralanıyordu.
Artık aklı hep tablodaydı. Sonunda dayanamayıp,
'Selim Bey merakımı mazur görün. Şu tabloya bir mânâ veremedim.' dedi.
Selim Bey kendisine has bir gülüş ile misafirine baktı, derin bir nefes alarak
'Malumunuz, babam varlıklı bir insandı. Oldukça iyi bir hayatımız vardı. Sonra ne olduysa her şeyimizi kaybettik.
O zenginlikten geriye hiçbir şey kalmadı. Köşkümüzdeki hizmetçiler de gitti. Yemekleri artık annem yapıyordu. Hatırlıyorum da bir sabah, kahvaltıya sadece zeytin koyabilmişti. O zengin kahvaltılarımıza bedel, yalnızca zeytin...
Şaşkınlık içinde, 'Başka bir şey yok mu?' diye sormuştum. Bu soru karşısında annemin hüngür hüngür ağlayışı gözümün önünden hiç gitmiyor. Annemin ağlayışı karşısında babam: 'Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra...' dedi ve durdu, güçlü bakışlarını üzerimizde gezdirdi,'Alışacağız.'dedi.
Ve iştahla bir zeytin alıp ağzına attı. Birkaç gün sonra haciz memurları gelip köşkümüzü de elimizden aldılar. Kenar bir mahallede küçük, eski bir eve taşındık. Doğru dürüst bir eşyamız da kalmamıştı.
Annem bezgin bir sesle:
'Bu evde hiçbir şey yok! Burada nasıl yaşayacağız.' Diye haykırdı. Bunun üzerine babam:
'Bir müddet sabredeceğiz, sonra alışacağız.' dedi
Gittiğim özel okuldan ayrılmış, bir devlet okuluna yazılmıştım. Sabahleyin okula servisle gitmeyi umarken, babam elimden tuttu, 'Bu ilk günün, okula beraber gideceğiz.' dedi. Yürümeye başladık.
Okul oldukça uzak gelmişti bana, yorulup geride kaldığımı hatırlıyorum. Babam kim bilir hangi düşüncelere dalmıştı. Geride kaldığımı fark etmemişti. Biraz sonra fark edince bana döndü. İsyan dolu bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Bir an bana ızdırapla baktıktan sonra, yanıma geldi. Bir şey söylemesine fırsat vermeden, kızgın aynı zamanda nazlı bir tavırla,
'Yoruldum.' dedim.
Babam oldukça sakin bir şekilde: 'Bir müddet yürüyeceğiz, sonra alışacağız.' dedi.
Babam her sabah erkenden çıkıyor, geç saatlerde ancak dönüyordu. Döndüğünde ise küçük odaya çekiliyor, bazen saatlerce orada kalıyordu. Çoğu zaman buradan gözyaşları içerisinde çıktığını görüyordum.
Bir gün, merakıma yenilip babamın küçük odasına girdim. Yerde bir seccade, seccadenin üzerinde de bir tespih vardı.
Duvarda ise Arapça bir ibarenin altında şu yazı vardı:
'Allah borcunu ödeme niyetinde olanın kefilidir.'
Babamın dediği gibi oldu, zor da olsa zamanla alıştık. Bu hal birkaç yıl sürdü.
Bir gün babam eve çok farklı bir yüz ifadesiyle geldi.
Ağlamaklı bir yüz ifadesi vardı. Her birimize bir paket getirmişti. Köşkten ayrıldığımız günden beri ilk defa paketlerle eve geliyordu. Bizi bir araya topladı.
'Bugün, benim için ne mânâya geliyor biliyormusunuz?' dedi, kelimeleri boğazına düğümlendi, gözlerine yaşlar hücum etti. Sözlerini kesmek zorunda kaldı. Her birimize hediyelerimizi teker teker verdi ve bizi ayrı ayrı kucaklayıp yanaklarımızdan öptü, kendisi de bir koltuğa oturdu. Cebinden gazeteye sarılı bir şey çıkardı. O sırada da ağlıyordu. Hepimiz şaşkınlık içinde babama bakıyorduk.
Gazeteyi açtı, içinden bir çift yeni çorap çıkardı.
Bu gözyaşlarıyla, bir çift çorabın alâkasını kurmaya çalışırken babam, beklemediğimiz bir şey yaptı.
Çorabı burnuna götürdü, kokladı, kokladı. Arkasından hıçkırarak ağlamaya başladı.
Hepimiz şok olmuştuk, tek kelime bile söylemeden bekledik. Babam nihayet kendisini topladı ve 'Bir zaman önce, büyük bir borcun altına girmiştim. Borcumu ödeme niyetiyle yeniden çalışmaya başladığım zaman kendi kendime 'bütün kazancım, borçlarımı ödeyinceye kadar alacaklılarımın hakkıdır. Onların hakkını vermeden ayağıma bir çorap almak bile bana haram olsun.' demiştim. Bugün ise, Allah'ın yardımıyla, borcumu bitirdim. Artık kimseye tek kuruş borcum kalmadı.' dedi. Sonra gözyaşları içinde ayağındaki çorapları çıkarıp yeni çoraplarını giydi. Ben de o eski çorapları hem aziz bir baba yadigârı, hem de bir ibret sembolü olarak sakladım. Bu çoraplar her gün bana: 'Paralarını ödeyinceye kadar bütün kazancım alacaklılarının hakkıdır.' diyor'.
Selim Beyin bakışları bilinmez âlemlere dalarken o, nemlenen gözlerini kuruladı, sonra dönüp duvardaki siyah-beyaz fotografa hayran hayran baktı.
'Babanız sandığımdan da büyükmüş Selim Bey. Ben olsaydım öyle müreffeh bir hayattan sonra anlattığınız gibi bir darlıkta, herhalde çıldırırdım.
'Selim Beye döndü ve
'Siz ne yapardınız?' diye sordu.
Selim Bey kendisine has tebessümü ile:
'Bir müddet zeytin yerdim, sonra...' dedi ve gülümsedi.
O sırada kapı çalındı, biraz önceki beyefendi elinde bir Kutuyla içeriye girdi. Kutuyu elim Beyin masasına bırakıp çıktı. Selim Bey yerinden kalkıp kutuyu alarak Mehmet Beye uzattı.
'Buyurun, yıllarca size vermek istediğimiz emanetiniz.' dedi. Mehmet Bey bilinmez duygular içerisinde kutuyu açtı. İçinden kadife bir kese çıktı. Keseyi açıp içini kutuya boşalttığında merakı iyiden iyiye arttı.
Keseden birkaç tane cumhuriyet altını ile bir not çıkmıştı. Mehmet Bey hassasiyetle katlanmış kâğıdı açıp okumaya başladı.
Sevgili Mehmet Bey oğlum,
Bazen istediğimizi yaparız, çoğu zaman da mecbur olduğumuzu...
Tahsil hayatınız boyunca size burs vermeyi taahhüt etmiştim. Ancak eğitiminizin son altı ayında size burs verme imkânını bulamadım.
Bir müddet sonra imkânlarıma yeniden kavuştum; lâkin bu sefer de size ulaşamadım. Dolayısıyla size borçlandım ve borçlu kaldım. Eğer böyle bir borcu gözyaşı ve ızdırapla ödemek mümkün olsaydı,ben bu borcu fazlasıyla ödemiş olurdum. Zira sevgili oğlum, bu altı aylık zaman diliminde bursunu verememenin ızdırabıyla kaç gece ağladım.
Her neyse, bursunuzu tarihlerindeki değeriyle altına çevirdim. Bu altınlar sizindir.
Bunlar elinize ulaştığında, borçlarımın tamamını ödemiş olacağım.
Sevgilerimle, Nazif Cebeci.
Mehmet Bey neye uğradığını şaşırmıştı.
Bu büyük insanın yüceliği karşısında bir çocuk gibi yalnızca ağlıyor, ağlıyordu. Selim Bey de bir hayli duygulanmıştı. Onun da yanaklarından yaşlar süzülüyordu.
Bir ara yaşlı gözlerle babasının siyah-beyaz portresine baktı.
Kendisine yıllarca hüzünle bakan gözleri, bu sefer sevinçle bakıyor gibiydi.
Peki ya siz olsanız ne yapardınız?
Bir müddet zeytinle idare edebilir miydiniz?
Uzun yazıları sevmeyen bir milletiz ama bu güzel hikayeyi okuyanlar yoruma nokta bırakabilirler mi ?
17 notes
·
View notes
Text
lütfen bana dua edin ya gözüm şişti çok acıyo ve yarın sınavım var ve uyumamam gerekiyo 💔
8 notes
·
View notes
Text
DUALARDA YAPTIĞIMIZ YANLIŞLAR
''Bir anne için en güzel dua 'Rabbim sana evlat acısı göstermesin' demektir'' Yapmayın bu şekilde dualar etmeyin, yanlış bir dua bu, yaptığımız bir çok yanlış dua gibi...
Ağzımızdan çıkan her sözcük evrene verilen bir enerjidir ve bize fazlası ile geri döner. Yanlış dualarla bilmeden felaketleri davet ediyor olabilirsiniz, lütfen dikkat edin.
Burada verdiğimiz enerji yaratan sözcük ''evlat acısı'' kelimesidir.
Olması gereken ise ''Rabbim evlatlarının hep hayırlı güzel günlerini göstersin'' şeklinde duadır.
Bu yanlışları çok yapıyoruz, araba alan bir yakınımıza ''kazasız belasız'' binmesi için dua ediyoruz ama gönderdiğimiz kelimeler ''kaza, bela'' kelimeleri.
Oysa ''Allah hayırla sağlıkla, mutlulukla kullanmayı nasip etsin'' dersek bu GERÇEKTEN DUA olur.
''Allah kimseye muhtaç etmesin'' şeklinde çoğu insanın ettiği dua da yanlış.
Dikkat edin halbuki ''Allah,ım bolluk içinde yaşamayı nasip eyle, ihtiyacı olanlara yardım etme fırsatı ve imkanı ver'' desek ne güzel bir dua olur..
Çocuklarınla, ailenle bir fotoğraf paylaştığında ''Allah ayırmasın, Allah bozmasın'' yorumları yapılıyor.
Allah hiç bir şeyi bozmaz ki. Allah beraberliğinizi, ağzınızın tadını DAİM ETSİN demek çok daha güzel ve doğru değil mi sizce de? Dua enerjisi çok etkilidir ve doğru edilmesi çok önemlidir...
Ya da hepsinin yerine istediğiniz her şey için olmuş gibi şükür ve Hamd olsun diyelim.
Maddi manevi RIZIKLAR için şükürler olsun, hayatım güzelliklerle dolu gibi cümleleri söyleyip ardından şükredin...
Hamdedin En büyük ve en güçlü dua şükürdür....
19 notes
·
View notes