#dişlek
Explore tagged Tumblr posts
Text
Alkarısı/Albastı/Albıs
Türk - Anadolu - Altay mitolojisinin ileri gelen üyelerinden biri olan Albastı, lohusa kadınlara, bebeklere, atlara musallat olan ve ciğerleriyle beslenen uğursuz bir varlıktır. Bundan korunmak için yeni doğum yapan kadınlar, kırk gün kırk gece gözetimde tutulur, odalarında demir eşya bulundurulur ve yüzlerine kırımızı bir örtü örtülürdü. Onu kovmak için göğüs��ne demir iğne batırmak gerekir. Yaratılış destanında, Erlik Han tarafından demir örste dövüle dövüle yaratılırken çektiği acılar, demirden ve demircilerden korkmalarına neden olur.
Bazen kırmızılara bürünen bazen çıplak bir vaziyette, çirkin , korkutucu, uzun boylu, ayakları ters, kara dağınık saçlı, dişlek, dudağı sarkık, eklemleri olmayan uzun sivri parmak ve tırnaklı, teni yağlı, pis kokulu, sarkık göğüsleri olan bir kadın olarak tasfir edilir. Kefen giymiş bir ölü, hatta bir gelin gibi güzel ve cazibeli bir kadın olarak tasfir edildiği de olmuştur. bu şekilde görüldüğünde Alkızı- Alanası olarak da adlandırılır. Detaylar yöreye göre değişkenlik gösterebilir. Atların yelelerini örmeyi çok sever. Ademin ilk karısı olan Lilith ile özdeşleştirilir.
© Alper Anayurdu
deviantart.com/alperanayurdu
instagram.com/alperanayurdu.art
behance.net/alperanayurdu
artstation.com/alper_anayurdu
#digitalart#illüstrasyon#çizim#characterdesign#illustration#grafiktasarım#art#characterillustration#conceptart#Digital 2D#Traditional Dry Media#Mixed Media#Creatures#Horror#Character Design#NoAI#alkarısı#albastı#albıs#alper#anayurdu#alperanayurdu#alper anayurdu#witch#demon#mythology#turkish mythology#anatolia#dark art#dark fantasy
6 notes
·
View notes
Text
fark ediyorum ki hayvanlara alışmaktan, insanlara alışmaktan daha cok korkuyorum. insanlar hayatımdan ayrıldığında kendimi kandıracağım şeyler oluyor fakat masum kalplerin gidisine ne yapsam kandıramıyorum kendimi. kar çiçeği gibiydin dişlek, enerjini bebek yaşına versek bile senin ruhun kanatlıydı. içinde bulunduğum cehennemin çiçeği, gittiğin yerde bul huzuru, beni unutma diyemem ama ben hicbirinizi unutmayacağım. 17 yasındayım üc canım gibi evladım oldu. ciğerimi üç parçaya bölüyorum. sanırım artık daha fazlasını kaldıramam. güzel uyu daisy, ve bizi affet :)
3 notes
·
View notes
Text
sırtımı döndüm şehre bacası tütsün fabrikaların filtresi gırtlağımda bir öksürük boğuluyorum aç kalabalık kalakaldık
tavşan kadar dişlek bir gülüş hırkamdan denize düştü ama bir kulağım arkada olacak tüm felaketlere açık duyumdayım doğuştan özdemir asaf peltekliğiyle
gece dörtte kapanan barlar gördüm sabah beşte açılan fırınlar ekmek ve biradır öğünüm kalbim sana mayalanır
kaan uzun, tütsün yaşamım
3 notes
·
View notes
Note
sus lan dişlek
beni takip ediyorsan takipten çıkmanı ve engellemeni öneririm.
1 note
·
View note
Text
Bu sabah rüya gördüm 1 kapı açıldı ortada uzun 1 masa ve çevresinde oturan kişiler var bazılarını medyadan biliyorum Hakan Fidan Fahrettin Altun Hilâl Kaplan adını bilmediğim bir CB danışmanı Merâl Akşener Bahçeli İmamoğlu Mansur Yavaş Umut Oran Muharrem İnce Ahmet Türk tombul ablak suratlı sakallı adam var orta boylu 60 yaşlarında ak saçlı nur yüzlü 1 adam baş köşede diğer başta uzun boylu sarışın üçgen suratlı yabancı 1 adam Altunun yanında,izbandut gibi siyahi adam İmamoğlunun yanında Kumral dişlek yabancı 1 kadın Akşener yanında oturuyorlar İnce kıvırcık kızıl saçlı suratı akne lekeli kadınla "bunca oyun İmamoğlunu Chp ve Ülke başına getirmek için miydi Kılıçdaroğlunun emeğini oyları çaldınız"kavgası çıkardım Fidanın yanındaki şişman gözlüklü çenesini sıvazlama huyu olan adamla İmamoğlu kalktı sırtıma yumruk attı "Erdoğan bunları bilse ağzınıza eder "dedim danışmana aaa baktım gözü yaşlı eğik başlı kara kaşlı cengiz de masada Mehmet Ağar sinirli 1 şekilde sigarayı içmiyor adeta yiyor içeriye girdi Süleyman Soyluyla beraber 2 yıldız 1 işaret apoletli yabancı bir subay şaşkın bakıyordu bana😲Merâl hanıma saldırıp saçlarını yolmaya başladım mavi gözlü uzun boylu 50 yaşlarında atletik yakışıklı İngilizce konuşan adam beni kucaklayıp odadan çıkarttı Mansur başkan bunca şey olurken istifini bozmadı ayran içip bulgur pilavını kaşıkladı diğerleri sözlü ve bana vurarak hepsi tepki gösterdiler Yavaş dışındakiler,Soylu güldü "manyak ya tımarhanelik"deyip oturduğu yerden seyretti mavi gözlüm beni dışarıya çıkarınca esmer tesettürlü gözaltları ben gibi mor zayıf kısa boylu kadına ki o Türkmüş"buna 1 iğne yaptırıp evine bırakın"deyip içeriye girdi hapata kupata sesine uyandım kadın polis komşum o evden kovdular ama yukarı mahalleye taşındı eksik olmaz burdan şerife hanım Rus gelin sokak sohbeti yapıyorlar ayşe hanım torunu sünnet ettiriyormuş dargınım ama utanması yok oğlu evlenirken davetiye vermişti gitmemiştim gine gitmem ben almıyorum davetiyeyi babama veriyorlar yani bilinçaltımda ne var ki bu saçma rüyayı gördüm?😨
instagram
0 notes
Text
bunun psikolojik olarak sebebini öğrendim. sadece yakınlarımın yanında ve rahat olduğum yerlerde çok konuşmamın nedeni çocukluğumda susturulmammış. bana özel olarak sus denildiğini hiç hatırlamıyorum ama dişlek bir çocukluktan dolayı alay konusu edilip susmam gerektiğini düşündüğümü, gülmekten hatta konuşmaktan utandığımı ve konuşmak istediğim her şeyi yazdığımı hatırlıyorum. canım sıkılınca içime kapanıp susmamın sebebi de her şeyi hep kendi kendime halletmek zorunda kalmammış. bu da kalabalık bir ailenin en büyük çocuğu olmamdan kaynaklanıyor.
aslında yakınlarımın yanında çok konuşkan biriyim ama bi şey canımı sıkınca öyle bi susuyorum ki bıçak yesem ah demem.
16 notes
·
View notes
Text
OH! Çocuğuna Gregor Samsa diye isim koymak istiyor önümdeki adam. Nüfus müdürlüğündeki memurla tartışıyorlar. Memur yabancı isim koyamayacağını söylüyor adama. Adam sinirli. “Sen” diyor “Biliyor musun ki kimdir Gregor Samsa!” Bence bilse hiç kabul etmez ama merak ediyorum az sonra acaba nasıl tanıtacak Gregor Samsa’yı kendisine bön bön bakan nüfus memuruna. “Kimse kim” diyor memur “Olmaz.” “Ama kim!” diyor adam daha yüksek sesle. Ve daha da yüksek sesle. Ve daha daha da yüksek sesle. “Ama kim!” diye haykırıyor. Soru bulaşıcı hastalık gibi. Nüfus memurluğundan çıkıp önce mahalleye, sonra şehre, denizlere, nehirlere, köylere, tepelerdeki ıssız kulübelere, komşu ülkelere, düşman saflarına ve müttefiklere ve şehitlere ve hainlere ve casuslara ve tüm politikacılara, dolandırıcılara, para babalarına, ruhban sınıfına dalga dalga yayılıyor. Hepsi sormaya başlıyorlar, kendilerine ve birbirlerine “Kimim ben!” diye. Uzaklarda bir yerde Gregor Samsa bile duyuyor o sesi ve soruyor kendine, “Kimim ben?” diye. Nüfus memuru hâlâ sinirli. “Babanın ismini koy oğluna” diyor. “Ya da dedenin. Amcasının ismini koy. Ceddinden birinin. Osman koy mesela, Muhammed ya da. Ali koysan bile olur. Mehmet var, Murat var, Orçun var, Taylan var. Bir sürü isim var. Var oğlu var.” Arkamdaki kadın lafa karışıyor yine. “Bizimkiler torunun ismini Yusuf koydular, oldu” diyor. Onun arkasındaki adam, “Ben Can ismini seviyorum, hem anlamı güzel hem de her dilde söylemesi kolay.” Sinirli memurun yanındaki öbür memur başını işinden kaldırıp lafa karışıyor. Babanın dişlek olduğunu ima ederek “Tavşan koy çocuğun” adını diyor alaycı. Çaycı dışarıdan duymuş konuşulanları, başını içeri uzatıp, “Dem koysana” diyor ve kaçıyor. Sesleri duyan müdür odasından çıkıp yanımıza geliyor. Memur onu görünce seviniyor. “Müdürüm” diyor “Gregor Samsa koymak istiyor bu adam çocuğunun ismini.” Müdürü kaşlarını çatıyor ve soruyor “Ne münasebet?” Memur “Ben de öyle dedim ama tutturdu” diyor. “Tutturdum” diyor baba, “Evet tutturdum ve tutturacağım. Benim çocuğumun ismi Gregor Samsa olacak.” “Soyadın ne?” diyor müdür. “Kaymazoğlu” diye cevap veriyor baba. “Gregor Samsa Kaymazoğlu mu olsun istiyorsun yani?” “Hayır, Samsa soyadı zaten.” Müdür hiddetleniyor “Ha sen sadece ad değil soyadı da verebileceğini sanıyorsun çocuğa, öyle mi” diyor ve ağzından “Dangalak” diye de bir laf çıkıyor. O dangalak lafı babanın tam alnına çarpıyor. Alında kıpkırmızı bir iz. Kulakları morarıyor. Ve bakışları yeşeriyor. Arkamdaki kadın gerilimden rahatsız kendi kendine bir türkü söylüyor. “Al şu takatukaları takatukacıya götür, takatukalatmadan getir civanım” gibi bir şeyler mırıldanıyor. Ben nüfus memurunun kulağına usulca eğiliyorum ve “Veriverseniz o istediği ismi ölür müsünüz” diyorum. Ölürlermiş. Onlar ölürlermiş. Hükümet devrilirmiş. Devlet yıkılırmış. Zaman gerilermiş. İş ta Orta Asya’ya kadar gidermiş. Çölleri geçermiş. Develere binermiş. Kum fırtınası çıkarmış. Gregor Samsa mezarında yan yatarmış. “Öldü mü ki o?” diye soruyor arkamdaki kadın kulağıma eğilip. O acayip türküyü söylemekten vazgeçmiş şimdi bebek patikleri örüyor. Futbol takımlarının renklerinde. Bir de bayrağın renklerinde. Bir de devletin renklerinde. Ve tankların renklerinde. Ve silahların renklerinde. Bir de tango dilinde, “Her Türk asker doğar” diye inliyor kordon boyu apartmanlar. Nüfus müdürü kadının söylediği tangonun ritminde asabi nefesler alıyor ve elini babanın daracık omzuna koyuyor. “Bakın beyefendi” diyor... Adam da elini nüfus müdürünün geniş omzuna koyuyor ve derin derin nefesler alıyor “Bana beyefendi demeyin lütfen” diyor “Benim bir ismim var, hem de çok kolay Kafka. Franz Kafka.” “Ulan” diyor, müdür, elini çekmiş adamın omuzdan, “Hani soyadın Kaymazoğlu’ydu senin pezevenk!” “Bir sabah uyandım” diyor baba “Yatağımda kendimi Kafka’ya dönüşmüş buldum.” Az önce örgü ören ve ağzında farklı ritimlerde şarkılar geveleyen kadının hemen arkasındaki genç oğlan gülmeye başlıyor. “Abi” diyor “Ne güzel sıyırmış, Kafka’ya dönüşmek güzelmiş moruk.” “Hiç güzel değildi” diyor baba. “Kâbus gibiydi. Kapkaranlıktı. Hiç kurtulamayacağım boğucu bir hayat, adı konmamış dertler, görülmeyen davalar, ulaşılmayan şatolar, hep kasvet, hep kasvet.” Oğlan bir adım geri atıyor “Tamam abi” diyor “Geçmiş olsun.” Geçmiş. Şimdi iyiymiş. Oğlu olduktan sonra her şey daha iyi olmuş. Örgü ören kadın dikkatle onu dinliyor. Genç oğlan artık onu dinlemiyor. Müdür sinirli sinirli nefesler alıyor. Memur kaleminin ucunu açıyor. Sıraya yeni eklenenlerle memurun önündeki kuyruk uzadıkça uzuyor. Kuyruktakiler söylenmeye başlıyor. “Çocuğun adını Gregor Samsa yazın, gidiyim ben artık” diyor baba. “Daha alışveriş yapacağım, faturaları yatıracağım, temizlemeciye uğrayacağım, kahveye bir bakacağım, belki bir tur okey atarım, mezarlığı ziyaret edeceğim, ölülerime bir Fatiha okuyacağım, vapura bineceğim, köprüden geçeceğim, şehrin eski hâlini hayal edeceğim, dehlizlerinde gezeceğim, saraylarını yakacağım, devleti yıkacağım. Hadi.” “Peki” diyor müdür birden “Peki.” “Yaz” diyor, memura, “Çocuğun isim hanesine Gregor Samsa yaz. Gitsin. Alışveriş yapsın, faturaları yatırsın, temizlemeciye uğrasın, kahveye bir baksın, belki bir tur okey atsın, mezarlığı ziyaret etsin, ölülerine bir Fatiha okusun, vapura binsin, köprüden geçsin, şehrin eski hâlini hayal etsin, dehlizlerinde gezsin, saraylarını yaksın, devleti yıksın. Hadi.” Memur yazıyor, müdür imzalıyor, baba çıkıp gidiyor. O an yeryüzündeki bütün faturalar ödeniyor. Temizlemecilere uğranıyor. Kahvelere bakılıyor. Bir tur okey atılıyor. Mezarlıklar ziyaret ediliyor. Ölülere Fatihalar okunuyor. Vapurlara biniliyor. Köprülerden geçiliyor. Şehrin eski hâlleri hayal ediliyor. Dehlizlerinde geziniliyor. Sarayları yanıyor. Devletleri yıkılıyor. Oh! - Mine Söğüt, Triatlon (Gergedan / Büyük Küfür Kitabı) - Görsel: @ Nachan
#Mine Söğüt#Triatlon#Gergedan#Büyük Küfür Kitabı#Öykü#Hikâye#Franz Kafka#Gregor Samsa#Kafka#Yürekbalı#Nachan
28 notes
·
View notes
Text
waow different
küçükken arkadaşlarımı izlerdim, birinin dişinde diş teli vardı. Diğerinin çilleri bazılarının kirpikleri çok uzundu bu insanların içinde kendime sorardım seni özel kılan ne diye. Kendimde özel bulduğum hiçbir şey yoktu normal boy normal kilo yaşıma göre pürüzsüz bir cilt sıradan siyah saç kahverengi gözler. Kendimde de bir farklılık görmek istiyordum. Mesela diş teli, kahkül, gözlük, çok uzun boy
ama farklılığım yoktu vücudum diğerlerine göre sıradandı onlar ‘’çilli’’ ‘’zürafa’’ ‘’dişlek’’ gibi lakaplar alıyorlardı ama önemsemiyordum farklı göründükleri için o lakapları vardı. Özel olsaydım benimde olurdu diye düşünüyordum. Bir gün bir arkadaşımın arkadaşına bunu anlatmıştım ama basit düşünen bir asalak olduğu için bana ‘’sen x’in diş tellerini mi kıskanıyorsun yanii??’’ demişti. O zaman yanlış anlaşılma ve kendimi anlatamama korkum vardı insanların benim hakkında düşündüklerini deli gibi merak eder çok özenli davranırdım ve telaşlanmıştım o an düzelttim anladığı şeyi ama kız salaktı benden büyüktü anlamayacak kapasite de değildi. belki de öyleydi..
ama çok önemsiz o an onu anlaması ben dil döksem de anlamak istediğini anlardı yine, zamanla kilom arttı uzadım saçlarım uzadı sivilcelerim çıktı göğüslerim akranlarıma göre büyüktü ama artık özel olmak önemli değildi bu sefer ise sıradan olmak istiyordum. nankör insan, yıllarca vücudunun diğerlerinden farklı olmasını istedin fırsat var ama yaşıma göre bunu istememem normaldi. Göğüslerimden utanıyordum sivilcelerim yüzünden ağlıyordum. özelliğim vardı mesela GÖĞÜSLERİM büyüktü bununla kendimi özel hissedebilirdim ama önemsizdi artık vücudumun farklı olması, insanlara göre çünkü artık vücudumdan utanır bir hale gelmiştim. Hiç hatırlamıyorum ortaokul zamanlarımda aynanın karşısına geçip vücuduma baktığımı öyle bir anı yok hafızamda. Utanmayı öğreten bilinçsiz vurdumduymaz okumuş, okumamış cahil insanlar yüzünden utanır olmuştum bedenimden.
kimse de dememişti vücut övünülecek veya kötülenecek bir şey diye. Ayakların var ellerin var gözlerin var hepsi sağlam bunlara sahip olmayanlar var diye kimse dememişti yine bir şeyleri kendim öğrenmiştim.
Sahip olamasan bile sen özelsin diğer insanlar gibi değilsin konuşman, mimiklerin farklı harika düşüncelerin hayallerin başka hiç kimsede olmayan dememişti. Belki de ben de bu konuya çok kafa yormamıştım ki sonradan bedenimden utandığım da ben nasıl böyle oldum demedim..
1 note
·
View note
Text
bu çınar, senin nerden gıdıklandığını biliyor mu? ya da salatayı limonla mı yoksa sirkeyle mi sevdiğini biliyor mu? menemeni iyi yaptığını zannettiğini biliyor mu mesela, hı? ya da sevdiğin bir kitabı okurken kaldığın yere ayraç koymayıp da sayfanın kenarını kıvırdığını biliyor mu? sarı rengi sevmediğini de biliyor mu? ya da gülerken hep arkana yaslandığını biliyor mu? ya da bisiklet sürerken gönülçelen dinlediğini? mantar sevmediğini peki? turşu sevmediğini? düşünürken sol kaşının kalktığını? gülerken sadece öndeki hafif dişlek olan iki dişinin gözükeceği şekilde güldüğünü? çilek, mandalina ve muzu çok sevdiğini?
32 notes
·
View notes
Video
instagram
Muhabirin haber sunduğu anda kadraja giren zeytin dişli doğal bir teyze @alpintomtom #tootlesinterruption #dişlek #komik #video #komikvideo #dişlekteyze #kamerakazaları #komikteyze #lustigefrau #funnywoman #dişlekkadın #kameraşakası #anırarakgüldüm (Istiklal Caddesi)
#kamerakazaları#dişlekkadın#kameraşakası#komik#dişlekteyze#lustigefrau#anırarakgüldüm#komikvideo#video#tootlesinterruption#funnywoman#dişlek#komikteyze
0 notes
Text
Canım kara çocuğum. Güzel kirpikli çocuk. Sana veda etmeden gittiğim için bana çok kızdın. Geleceğimi defalarca söylememe rağmen. Anladım şimdi neden bu kadar kızdığını. Ben de sana kızgınım geldiğim gün gittin. Sen de benim yaptığımı yaptın bana veda etmeden gittin. Kara çocuğum ne kadar iyi kalpli hayat doluydun. Bana veda etmeden yola gidilmez öğrettin. Kimse iyi değil , bende iyi değilim hayat bu demiştin. Sen gördüğüm en iyi insandın. Durduğun yerde varlığınla huzur veriyordun. Pollyanna gibiydin. Hayat senin için ne kadar zor olsada mutluydun , mutlu olmaya çalışırdın. Mızmızlanırdım sürekli. Sen bundan hoşlanmazdın benim hoşnutsuz tavırlarıma anlam veremezdin. Öğrenmiştin ya iki de bir şerefsiz derdin bana. Ne güzel söylerdin . Çok güzel derdin birde ne güzel dilin dönerdi türkçeye. Oto neggi deyince ne gülerdin bana. Artık şerefsiz kelimesini en çok kullandığım kelimeyi kullanamıycam seni hatırlattığı için .Ben senin sayende biraz içimden geleni yapmayı öğrendim. Sabaha kadar dans etmiştik ne güzeldi. Sen gittin aniden... anladım içinden geldiği gibi davranmalı insan ve mutlu olmaya çalışmalı. Hayat kısa keşke mucize olsa gülsen o dişlek ama sana çok yakışan dişlerinle. Gelsen ya. Ben seni çok sevdim az vakit geçirdik doyamadım sana azdı ama ben seni çok sevdim. Canım arkadaşım, seni çok sevdim gittiğin yerde mutlu ol ♡ ○ 28.8.19 🌹
1 note
·
View note
Text
Lisede başka çocukların saçıyla dalga geçen kızları kel erkeklerle, dişleri bozuk diye dalga geçenleri kepçuk ağızlı ve dişlek erkeklerle, abi hiç kuul deyil yeağ diyenleri kekolarla... vb nişanlı/evli/sevgili görmek aşırı hoşuma gidiyo.
Büyük konuşmayın çok sevgili sanal dostlarım. Geri dönüşü mükemmel oluyo.
9 notes
·
View notes
Text
30 yılda yalnızca 4 defa görülen sıra dışı balık, kameraya bu türlü yakalandı: İşte yüksek yüzgeçli ejder balığı...
Göksoy Medya
30 yılda yalnızca 4 defa görülen sıra dışı balık, kameraya bu türlü yakalandı: İşte yüksek yüzgeçli ejder balığı...
Okyanusun derinliklerini keşfederken, neredeyse uzaylı üzere gözüken ömür formlarına rastlamak çok da şaşırtan değil. Lakin bilim insanları bazen, gerçek manada harika bir şeye de rastlayabiliyor. Bu şanslı müsabakalara son örnek, otuz yılı aşkın bir müddettir derin deniz araştırmalarında sırf dört defa görülen bir canlının Monterey Körfezi Akvaryum Araştırma Enstitüsü’ndeki (MBARI) araştırmacılar tarafından kısa bir müddet evvel kamera kaydına alınması ile gerçekleşti: Bir yüksek yüzgeçli ejder balığı.
Çok ender görülen balık, MBARI Kıdemli Bilim Vazifelisi Bruce Robison ve araştırma gemisi Western Flyer‘da bulunan meslektaşları tarafından fark edildi. Yüksek yüzgeçli ejder balığı (Bathophilus flemingi) olarak bilinen bu balık, Monterey Körfezi’nin çabucak dışında yaklaşık 300 metre derinlikte Kaliforniya sularında parıldarken yakalandı.
Metalik görünümlü balık, neredeyse bronz renkli bir denizaltı üzere görünüyor. Lakin, kameranın dışında, doğal ortamında muhtemelen daha farklı göründüğünü varsayım edebiliriz.
Robison tarafından yapılan açıklama şöyle: “Bu balıklar ya loş ışıkta ya da büsbütün karanlıkta yaşar; ikincisi yalnızca biyolüminesans ile aydınlatılıyor. Yani, doğal ortamlarındaki görünümleri, bu görüntülerde gördüğümüze hiç benzemiyor. Başka birçok balığın, etraflarına görsel olarak ahenk sağlamalarına yardımcı olmak için ortam ışığını yansıtan gümüşi kenarları vardır. Bathophilus’un derisinin metalik karakteri muhtemelen emsal bir fonksiyona sahiptir. Renk konusunda ise karşılaştığım örnekler ortasında çeşitlilik var. Kimileri bunun üzere bronzdu; öbürleri bakır, pirinç ve hatta metalik yeşildi. Rengi şartlara uyacak formda ayarlayabilirler yahut tahminen de değil, şimdi bilmiyoruz.”
Balığın yüzme istikameti biraz tuhaf görünse de, bu, ejder balıklarının avları ulaşılabilecek bir yere düşene kadar suda hareketsiz kaldıkları avcılık tekniğinin bir modülü. Daha sonra, büyük, dişlek çeneleriyle çiğneme arasındaki şanssız hayvanı yakalıyorlar.
Şu ana kadar çok fazla görünmemiş olması nedeniyle Bathophilus hakkında bol ölçüde gizem bulunuyor, lakin su sütununu kalamarlar, kabuklular ve solucanlar dahil olmak üzere güçlü bir cins çeşitliliği ve ayrıyeten kimi yırtıcı deniz memelileri ile paylaştığını biliyoruz. Robison, “Bu balıktan daha büyük olan her şey potansiyel bir yırtıcıdır. Onlar için tehlikeli bir dünya” diyor.
0 notes