#denizden su almak
Explore tagged Tumblr posts
pazaryerigundem · 7 months ago
Text
Edirne Keşan'da turizm sektör buluşması... Saros’un sorunları görüşüldü
https://pazaryerigundem.com/haber/177040/edirne-kesanda-turizm-sektor-bulusmasi-sarosun-sorunlari-gorusuldu/
Edirne Keşan'da turizm sektör buluşması... Saros’un sorunları görüşüldü
Tumblr media
Turizm Sektör Temsilcileri Buluşması, Edirne Valisi Yunus Sezer başkanlığında gerçekleştirildi.
Erdoğan DEMİR / EDİRNE (İGFA) –Keşan Ticaret ve Sanayi Odası Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen çalıştaya Vali Sezer’in yanı sıra, Vali Yardımcısı Eyyüp Batuhan Ciğerci, Keşan Kaymakamı Cemalettin Yılmaz, Enez Kaymakamı Muhammed Emin Tutal, Edirne İl Emniyet Müdürü Onur Karaburun, Edirne İl Jandarma Komutanı Albay Hacı Ali Büber, Keşan Belediye Başkanı Mehmet Özcan, Beyendik Belediye Başkanı Ferat Gülver, Yenimuhacır Belediye Başkanı Tamer Kıral, Edirne İl Genel Meclis Başkanı Çiğdem Gegeoğlu, Keşan İlçe Jandarma Komutanı Gökhan Çam,AK Parti Keşan İlçe Başkanı Gürcan Kılınç, Keşan İlçe Emniyet Müdürü Mustafa Yalçın, İl Genel Meclis Üyeleri kurum müdürleri ve bölgede hizmet veren turizm işletmelerinin sahipleri katıldı.
Keşan Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Şapçı, toplantıya katılan herkesi selamlayarak yaptığı konuşmada, Edirne Valiliği ve ve Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nin gerçekleştirdiği Turizm Sektör Temsilciler Buluşması’nda  Saros’ta bu sezon yapılacak ve yapılması gerekenleri ve problemlerini dile getireceklerini belirtti. Şapçı’nın konuşması sonrasına İl Kültür ve Turizm Müdürü Kemal Soytürk yaptığı sunumda, bölgedeki mevcut durum, yapılan çalışmalar, mevcut tarihi ve kültürel varlıklar ve turizm potansiyeli olarak değerlendirilebilecek destinasyonlar hakkında bilgi aktardı.
Tumblr media
Müdür Soytürk, Enez’de 19 işletmede bin 252 yatak kapasitesinin varlığına dikkati çekerek, “Keşan’da da 39 işletmede 3 bin 326 yatak kapasitesinin var” dedi. Daha sonra Özcan, Yılmaz, Tutal ve Günenç’te kısa birere konuşma yaparak katılımcılara hoş geldiniz diyerek toplantının hayırlı olmasını dilediler.
Vali Sezer, ise şunları kaydetti:
“Bu sene de turizm sezonu artık havaların ısınmasıyla bayram tatilinin gelmesiyle hızlanmıştır. Bu sektörde de yaklaşık 7 aydır bir çalışma yürütüyoruz. Sizler ie de istişare halindeyiz. Birçok arkadaşımızla defalarca görüştük. Özellikle Saros Körfezi’mizin Edirne’mize ve Türkiye’mize daha iyi bir hizmet verebilmesi ve gelecek nesillere de çok güzel bir miras bırakacak şekilde neler yapabiliriz. Bu kültürel ve turizm potansiyeli çok yoğun olan bu bölgenin en iyi şekilde nasıl değerlendirebiliriz bunun arayışı içerisindeyiz. Öncelikle bununla ilgili olarak Saros Bölgesi Master Planı çalışmasını tamamladık. Master Plan’da şu andaki potansiyellerimiz neler, eksik ve artı yönlerimizi koyacak şekilde aslında hepimizin bildiği ve uzun zamandır şunların yapılması gerekiyor dediği herkesin müşterek olduğu konular. Bu konular üzerinde çok fazla durmaya gerek yok. Hafızamızı yenileme adına ben kısa bir özet geçmek istiyorum. Edirne’nin muhteşem bir turizm potansiyeline sahiptir. 75 kilometrelik bir sahil bandımız var. Sahil bandında ekolojik değer taşıyan çok muhteşem alanlar var. Kıyı kumu dediğimiz belki de Türkiye’nin diğer sahillerinde olmayan çok büyük avantajları olan bir potansiyel var. Bölgede bulunan tarihi ve kültürel değerler, geçmişteki medeniylerin izleri, kaleleri, yerleşim alanlar ve limanlar hala daha görmeniz gerekiyor. Bununla ilgili arkeolojik çalışmalar da yapılıyor. Yani gelen ziyaretçiler sadece denizden faydalanmak için gelmiyorlar. Ekolojik gözlem dediğimiz,tarihi ve kültürel değerleri ve denizden yararlanmak için de gelmelerini temenni ediyoruz. Tarihi ve kültürel alanlar ortaya çıkartılmış bir durumda değil. Yine burası bir kültür rotası içerisinde bulunuyor. Aynı zamanda dünyanın ilk su altı müzelerinden bir tanesi burada. Dalış turizmi açısından avantajlı ve bu konuda eğilimi olan eğitim almak isteyen insanların gelip dalabilecekleri dünyada bir ilk su altı müzesi. İçerisinde yapay resiflerin olduğu bir alan olarak dile getiriliyor. Bir diğer avantajımız yaklaşık 15 milyon insan 4 gümrük kapılarımızdan giriş ve çıkış yapıyor. Bunların % 90’ının üzerindeki kişiler buradan direkt transit geçiyorlar. Bu Avrupa’dan ve yurtdışından gelen ziyaretçiler bizim açımızıdan son derece büyük bir potansiyele sahip. Geçmişte anlatırlar, Edirne’de önce kalınır sonra gidilirdi ama şimdi kalma oranları da düşmüş durumda. Dört tane kapımız var. Bu kapılardan giriş çıkış yapan tatile gelen gurbetçilerimizin de bu alanlarda yer alması için önemli bir potansiyelimiz mevcut. Bölgemizde limanlarımız var, maalesef diyorum limanlarımız turizme yönelik olarak kullanamıyoruz. Enez ve İbrice Limanı’nda malum turizm açısından maalesef, kanalizasyon, altyapı yok. İbrice de Dalış Kulüpleri konteynırlarda kalıyor. 5 ay önce bu tür yerlerde çalışmalar başladı, İbrice Limanı’nda ve Enez Limanı’nda çalışmalarımız devam ediyor. Turizmde yapılaşma da çok kötü durumdayız, mevcut alanlarda çok iyi kullanamamış durumdayız. Saros Bölgesi Master Planı ile planlama yapmamız lazım. Turizmdeki turizmci arkadaşlarla kafa kafaya verip, Saros Bölgesi’ni nereye götürebiliriz. Özel işletmeleri buraya nasıl çekebiliriz? Sezonu nasıl uzatabiliriz. Doğa turizmini nasıl açık tutabiliriz. Burayı Türkiye’nin bir incisi olacak şekilde neler yapmalıyız. Başlangıç aşamasında neler yapmamız lazım, bizim Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Halk Plajları için belirlemiş olduğu bir çalışma gerçekleştirdik. Buralar nasıl değerlendirilebilir diye konuştuk. Bir parçalı yapı var. Sahilin bir kısmı özel idarenin, bir kısmı EÇEV’de, bir kısmı MUÇEV’de, bir kısmı köy tüzel kişiliklerinde bir kısmı belediyelerde bir kısmı da Orman Bakanlığı’nda baktığınız zaman bunlar içerisinde hepsinin aynı asgari müşterek bir oluşum lazım. EÇEV ve MUÇEV’de sözleşmesi 2 ya da 3 tane sözleşmesi olan yer var. Diğer sahillerdeki alanları Özel idare olarak bir araya topladık. 75 kilometrelik sahilde insanlar geldikleri zaman asgari standartları belirleyelim. Asgari hizmet standartlarını belirleyelim, bunun üzerine de işletmeler ne kadar çıkarsa çıkabilsinler. Güvenliği çok iyi sağlamamız lazım, temizliği çok iyi sağlayalım. Sahillere vatandaşlarımızın ulaşımına engel olacak manileri kaldırmamız lazım. İşletmelerde bir standart olması lazım, çok fazla şikayet var. Çok iyi hizmet veren işletmelerimizde var, onlara da teşekkür ediyoruz. Sahil bandında 30 yerimiz vardı, 30 yerin 1’i Enez’de olmak üzere 3 tane de Keşan Kaymakamlığı’na halkımızın hizmet alabileceği ve ücretsiz olarak kullanabileceği sahil yerleri verdik. Ben her zaman sizlerin bana sorabilirsiniz.Yasaların elverdiği müddetçe size de destek olacağız. Danişment Öğretmenevi’nde de İl Genel Meclisi bir çalışma yapıyor. Enez’de Deniz Polisi olacak. Sahil bandında mobil karakollarımız olacak. Arkadaşlarımız bu noktada da sürekli sahada olacaklar. Yeşil ve Mavi Yol Projesi dediğimiz bütün sahil boyunu içine alacak şekilde bisiklet yolu yapacağız. Kışın da bu doğal güzellikleri görebileceğiz. Bunun çalışmasını da devam ettiriyoruz. Bu prejeyi de bu yıl sonuna kadar bitirmeyi hedefliyoruz. Bisiklet severler ormanın içerisinde deniz kenarında yaz ve kış boyunca bu güzelliği de görebilecekler.”
Toplantı soru cevap şeklinde devam etti.
İzlenecek stratejik plan, mevcut işleyişte ortaya konacak çözümler, yapılacak yeni proje ve yapılanma konusunda değerlendirmeler ele alındı.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
caginmumineleri · 2 years ago
Text
Tumblr media
DAVETİN EHEMMİYETİ
Numan b. Beşir'den (ra) rivâyete göre, Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Allah'ın çizmiş olduğu sınırlarda duran, çiğnemeyen kimse ile o sınırlara dalan kimsenin halleri bir gemideki şu topluma benzer: Gemidekiler aralarında kura çekerler, kura sonucu kimisine geminin üst tarafında kalmaları, kimisine de alt kısımda yerleşmeleri çıkar. Geminin alt kısmında kura sonucu yerleşenler, su ihtiyaçları olunca, hemen üste çıkıp oradan su almak zorunda kalıyorlar. Bunun üzerine geminin alt kısmına yerleşmiş olanlar, aralarında derler ki; biz ikide bir su ihtiyacımız için çıkıp üsttekileri rahatsız ediyor, biz de zorluk çekiyoruz. Bu durumda biz hissemize düşen bu kısımda bir delik açsak da, böylece ihtiyacımız olan suyu bu delikten uzanıp denizden alsak, böylece üstümüzde kalanlara eza vermesek olmaz mı? Diye konuşurlar. Alttakilerin bu arzularına üsttekiler eğer ses çıkaramaz, itirazda bulunmazlar, onları kendi hallerine bırakırlarsa sonuçta hepsi de helâk olurlar. Yok, izin vermezler de delik açmalarına engel olurlarsa, hem kendileri hem de gemide bulunan herkes kurtulmuş olurlar."
Bugün Mü'min için münkerin karşısında, onu düzeltmek adına bildiğini gizlememesi, hakkı korkusuzca haykırması ancak ümmetin hayrına olur.
[Sahih-i Buhâri Muhtasarı 536, 1135]
8 notes · View notes
aynurantt · 3 years ago
Text
Tumblr media
SARIKIZ KİMDİR ?
Sarıkız, Çanakkale iline bağlı Ayvacık’ın bir köyünde ailesi ile yaşarken, küçük yaşta annesi vefat eder.
Babası Sarıkız’a “Biliyorsun anneni çok severdim, burada çok hatırası var, anneni unutmam zor oluyor. Buradan göçelim” der ve Kaz Dağları’nın eteğindeki Güre köyünün yakınlarındaki Kavurmacılar köyüne gelerek yerleşirler.
Burada çobanlık yaparak geçimlerini temin ederler. Köyde çok sevilirler. Köyün yaşlıları, gençleri Sarıkız’ın babasına akıl danışırlar. Köylüler onun ermiş olduğunu düşünürler. Aradan yıllar geçer Sarıkız büyür güzel bir kız olur. Babası da yaşlanır.
Aklında hep hacca gitme fikri vardır. Hacca gidebilmek için namazında niyazında sürekli Allah’a yalvarır. Sarıkız babasının bu isteğini yerine getirmesi için onu teşvik eder. Babasına artık büyüdüğünü kendisine bakabileceğini, daha fazla yaşlanmadan hacca gitmesi gerektiğini söyler. Babası kızını komşusuna emanet eder, hacca gider. O zamanlar hacca gitmek şimdiki gibi değil, belki altı ay, belki de daha fazla, yaya gidiliyor.
Babası hacca gittikten sonra, köyün delikanlıları, Sarıkıza talip olurlar. Sarıkız hiçbirine yüz vermez. Onlarda dedikodu yayarak Sarıkıza iftira ederler.
Baba hacdan dönünce kimse yüzüne bakmaz, selamını almazlar. Sarıkızı teslim ettiği komşusuna bunun sebebini sorduğunda, Sarıkızın kötü yola düştüğünü söyler. Baba günlerce düşünür. Adet olan hac hayrını da yapamaz.
Köyde yaşayabilmesi için namusunu temizlemesi gerekmektedir. Fakat çok sevdiği kızını öldürmeye kıyamaz. Yanına aldığı birkaç kazla, kızını, Kaz Dağının zirvesine götürüp oraya bırakır. Orada yabani hayvanlara yem olacağını düşünür.
Aradan yıllar geçer. Bayramiç tarafından gelen yolcuların dağda yollarını kaybettiklerinde, darda kaldıklarında kendilerine sarı bir kızın yol gösterdiğini, yardım ettiğini söylerler.
Kazlarının olduğunu, hatta bunların bir gün Bayramiç ovasına inerek çiftçilerin mahsülüne zarar verdiğini, köylülerin bu durumu sarıkıza söylemeleri üzerine, Sarıkızın eteğine doldurduğu taşları saçarak, bir avlu oluşturduğunu, kazlarında artık aşağılara inmediğini söylerler. Kaz avlusu diye anılan bu alanın duvar kalıntıları günümüzde bile gözükmektedir.
Bu hikayeleri dinleyen baba, bunun Sarıkız olabileceğini düşünür. Dağın yolunu tutar, zirveye vardığında, duvarlarla çevrili kazların bulunduğu bir alanla karşılaşır. Kızını bugün sarıkız tepe diye anılan yerde bulur. Sarıkız, babasını gördüğüne sevinir. Ona saygı gösterir, hürmet eder.
Babası namaz kılmak için abdest almak ister. Sarıkız, abdest alması için babasının eline su döker. Babası suyun tuzlu olduğunu söyler. Sarıkız aceleden yanlışlıkla denizden aldığını söyler ve testisini vadilere doğru uzatır. Yeni doldurduğu suyu babasının eline döker. Babası buz gibi tatlı suyu tadınca kızının erdiğini anlar.
O sırada siyah kara bir bulut gökyüzünü kaplar, Sarıkız kaybolur. Babası kızının erdiğine, sırrının açığa çıkması nedeniylede kaybolduğuna kanaat getirir. Kızına iftira edildiğini anlar ve köylülere beddua eder. Bugün Kavurmacılar köyünde yaşayan kimse kalmamış, muhtar, köy mührünü, yaşayan kimse kalmadığı için Kaymakamlığa teslim etmiş ve köyün adı kütükten silinmiştir.
Sarıkızın babası üzüntü ile tepelerde dolaşırken bugün Baba tepe denilen yerde ölür. Yöre halkı Sarıkıza ve babasına dağın yassı taşlarını üst üste koyarak mezar yaparlar. Sarıkızın mezarının olduğu tepeye Sarıkız tepe, Babasının bulunduğu tepeye Baba tepe derler. Yöre halkı her yıl ağustos ayında Sarıkızı ve babasını anmak için buralara çıkarlar.
Netten Alıntıdır
11 notes · View notes
nebiliyorsam · 5 years ago
Text
güneş ışığına yakın yaşamaktan bahsediyordum.
güneş ışığını hisseder ama ondan saklanır halde, bilmem kaç yüz tonlar boyunca altında, yüzeye yakın ama güneşin yakıcıcığından da uzakta, korunaklı.
şimdi sizi ikna etmek için bilmem kaç bin km dünya ile güneş arasındaki uzaklığı hesap edip ki hesabı yapan da ben olmadığım gibi bu araştırmaya girmek için de şu an çok yorgunum. Çok ciddiyim, çok yorgunum. Ellerim kollarım kırılmış gibi yine, içe dönük. Nasıl? Olmamış bir şeyin olduğuna inanıp sonrasında bedelini ödemek zorunda kaldığım şeyler gibi. Yok, kızgın değilim, insanlık hali, olur böyle şeyler. Böyle şeylerin olabileceğini bilmeliydim diyorum kendi kendime. Yok diyorum içimden de, hani belki olmaz diye o umuda inandım sen. kırgınım diyecektim de, demeyeyim. dedikçe gerçek oluyor, dedikçe içinden çıkamıyorum o kırgınlığın. Zaten içindeyim. Dersem, hiç çıkamam belki, belli olmaz. Ama hani söylediklerim var ya, onlar gerçek, Özlem gerçek, inanç gerçek, hepsi, baştan aşağı gerçek ve umuda dört kolla sarılmış gibiydi. Anlatamıyorum.
gözlerimi kapatıyorum, yukarıda, güneşe bakıyorum. su birikintisi demeye utanır insan. öyle bir birikinti ki, dünyayı ele geçirir isterse, ama istemiyor. ben de neler yaparım istersem de oturup hüzünlenmek, kırılmak yerine, yapmıyorum. kıyamıyorum. zaten hep kıyamamaktan kaybetmiyor muyuz? Kıyamıyorum.
yoo! utan be kendinden, hoşt! şu sözlere bak. utan. alın benden hepinize birer çirkeflik. siz de bana yapın, çekinmeyin, duruyorum bakın burada.
tuzlu su
tuzlu su üzerimi kapatıyor, burnumun hemen yarım, bilemedin bir buçuk santim üzeri. bu ikisinin arasında gidip geliyor. balina seslerini duyuyorum, konuşuyorlar kendi aralarında auuvv auuuuuuvvv vuv vuuuvv
konuşsunlar, ben de dinliyorum. gündüz, 12 civarı hep hayat burada. suyun altındayken bedenim, yüzüm, burnumun ucu da dahil buna, saat hep 12 civarında. nasıl yakıcı güneş. biraz dışarı çıkmaya yeltensem, kavuracak beni. sonra sızım sızım sızlayacak yaktığı yerler. başta güzel, usulca insanı mutlu eden o sızı, gece olduğunda sizi uykunuzdan uyandıracak tam da yattığınız çarşaf normalden fazla olan vücut ısınızla ısındığı zaman. oysa siz yatarken buz gibi çarşaflar buz gibi suların gırtlağınızdan aşağı dökülmesinden daha ferahlatıcıydı. Oysa siz, kocaman çöllerden kocaman denizlere erişmiş gibi bir Özlem ve heyecanla koşarsınız ve sarılırsınız. Hayat ne tuhaf...
acaba diyorum, aşağı insem, şu güneş ışınlarından biraz daha kaçsam olmaz mı? düşünüyorum sık sık bunu. saat 12 civarında ve güneş ışınlarının yakıcılığından kıl payı korunurken düşünecek çok şeyiniz oluyor. insan yüreği böyle, düşünecek onca şey arasında tutup biraz daha derine gitmeyi de düşünüyor. halbuki gerek yok, burada rahatsın bak. hem güneş ışınları alıyorsun, gün yüzüne yakınsın, hem de buz gibi denizler içinde korunur haldesin. şükretsene, yok, düşün onun yerine. insanoğlu böyle... rahatsın işte, duyun şu kadarcık altı sana kucak açmış. Desene, iyi ki varsın, iyi ki beni sarıp sarmalıyorsun bu acımasız güneşten. Yok, insanoğlu hep böyle..
düşünüyordum işte biraz daha dibe insem, işte birazcık daha canım, 2 ile 4 cm arası insem yüzeye uzaklığım maksimum 5.5 cm edecek. e iyi, hiç yoktan iyidir. gelir mi acaba güneş ışınları hala bana. yakmaz, orası kesin. ama gelir mi? ulaşır mı bana? tereddütteyim, tedirginim. tamam, güneş ışınlarının yakıcılığından korkuyorum da, bana ulaşmaları da benim yaşamımı devam ettirmemi sağlayan esas şey. ya diyorum, yetersiz olursa, hani zaten bunca hayatını güneşsiz geçirmişsin, karanlık ormanda, onu koru, bundan kaç, e sonunda nefes alacak denizi bulmuşsun kendine. Şansa bak, şans mı? Yok değildir. Kaderdir. Kader ile şans aynı şey mi? Vallahi değil.
Şuymuş da buymuş da, çiçeklerimiş, yahu denizin altındaki çiçekleri kim kaybetmiş ki sen bulasın? Sana mı kaldı denizlerde nefes almak, çiçeklere kavuşmak, çöllerde susuz kalıp kavrulup denizlerde korunmak? Sana mı kaldı!? Diye, aynada kendime söylüyorum bunu. Kollarım öyle olsa, iki yanımdan tutup sarsacağım kendimi. E şimdi ben bunları kime anlatacağım? Bırak, bırak beni
Bari buraya kaçayım. Bırak dedim sana! Bırak! Gerçekti diye böyle acıyor, anlamıyorsun. Bırak!
ya diyorum, işte biraz daha biraz daha derine dersen, 2-4 cm arasında kalan bu kadarı sonradan olmaz mı 5-9 cm. o zaman diyorum, ayvayı yemeye az kalır herhalde. ulaşır mı gün ışıkları denizde o kadar aşağı? bilmiyorum ki, kestiremiyorum. denizden uzaklaşalı çok oldu. sımsıcak bir tende uyumayalı da öyle. ama biliyorum, az kaldı, diye diye, nasıl da gün saymışım. Kaçıncı bu kendine yaptığın ihanet? Elimde olsa, seni çöpe atardım retro. Çöp bile kusardı belki seni.
olduğum yerde düşünüyorum bunları, olduğum yerden bahsetmiştim. yüzeyin yarim ila bir buçuk santim altındayım hemen. yüzeye çıkıp kavrulmamak, derinlere inip kaybolmamak için çok çaba harcıyorum. bilmiyorsunuz. Bilmiyor, anlatamadım. Ben öyle zannetmişim herhalde. Kaldık mı yine size? Kaldık mı yine kendi kafamızdan kurtulmak için, delirmemek için yazıp kaldığımız bu yere?
olduğum yerden biraz daha derine inme dürtüsü bu anlarda çok şiddetli geliyor. diyorum ki, şuralarda biraz gezsem. hani nasıldı oralar, unuttum. hatırlar mıyım dersin? belli olmaz, gezsem yine belki hiç hatırlamayacağım. onu bilemiyorum şu an, kestiremiyorum. ama beni korkutan esas şey, gözlerin ve tenin karanlığa daha çabuk alışıyor olduğunu bilmek. bunu iyi biliyorum, uzun sürte karanlıkta kaldım. Yine karanlığa döndüm bugün, yine size mecbur kaldım bak. Denize kavuştum diyordum ya, deniz suyu tuzlu. Deniz de acımasız...
Böyle zamanlarda denizin altında kalmışken, aklından geçmeyecek düşünceler yine geçmiyor. kitap, defter, kalem, aşk, schubert, gökyüzü, kış mevsimi falan yok aklında. oysa diyorsun, aklımda şu an olmayan onca şeyle geçirdim ömrümü. dediğin şeylerin, diyeceğim şeylerin haddi hesabı yok da, tenezzül etmiyorsun. mecalin yok. Nasıl ama, yine aynı şeyin ortasında kaldın mı?
Yine aynı yola gidecek olan sözleri duydun mu? Kendime diyorum, kollarım yetişse, ah bir yetişse, iki yanından tutup omuzlarımdan, söyle iyice bir sarsacağım kendimi. Her şeyi yuttum. Her baloncuk, ağzımdan içeri geri girdi, duyar duymaz. Hepsi, hepsi içeri geri yollandı. Annesi babası katledilirken yatağın altında onların kanlarını izleyen ve tadan o-ren ishii gibi.
hepiniz biliyorsunuz, denizin derinliklerinde bile, çevrenin ekolojik dengesini sağlamak için kollarının erişebildiği yere kadar uzanıp güneş ışınlarını içine geçen, sonra geceleri tüm ahaliyi aydınlatmak için çabalayan algler, yosunlar, balıklar falan var. Ama benim kollarım yetişmiyor şu an onlara. Yetişir sanmıştım, yetişmiyor. Kalakaldım öylece, ne bileyim böyle olacağını? Zaten bilsem, hepsini bilsem, hiç bunları yapar mıydım? Hiç saklandığım yerden çıkar, o görünmez patikamdan yürütür müydüm seni?
gözlerim açık ya, görüyorun etrafı. konteynerin o 5.5 metrelik kalın duvarları yok olmuş. ne ara nereye gitmişler bilmiyorum. bilmediğim çok şey var, bilmediğim gibi kalsın hepsi diyorum. gitmiş işte, gittikten sonra elinden ne gelir? sebebini öğrensen ne, öğrenmesen ne... işte bir anda yok olmuştu. Benim uzanmayan kollarıma, başka kollar uzandı sandım. Yine kaldım mı size böyle? Sevmek günah, sevmek suç, sen BÖyle seversen demişti, ağzını bunununu merdivenlerin sert yerlerine böyle böyle çarpacaksın işte. Bilsem yapar mıydım? Vallahi gerçekti, vallahi gerçek sandım. Yemin ederim kötülük olsun diye de yapmadım. Gerçek sandım.
o ekolojik dengenin sağladığı ışıkları görmek, onca zaman karanlıkta kalmış biri için bir mucize. klişe sözlerle diyeceğim ki, çölde, güneş ışınlarından aynı benim gibi korunan bir yerde değil de, konteyner gibi, çölde güneş ışınlarına böylece maruz kalan birinin gördüğü sahra gerçek oluyormuş hani, öyle bir mucize.
Diye diye bu güne geldik.
E diyorum, böyle bir mucize hani, kendimi derinlerde boğulurken bulmayayım sonra?
Bulmazsın diyor, gel. Güvendesin benimle. Cidden mi güvendeyim ben seninle? Evet diyor, güvendesin sen benimle. İnanamıyorum duyduğuma... hani duy da inanma derler ya, öyle bir şey. İnanasım gelmiyor ama, inanıyorum o sese. Şnanmak istedin çünkü diyor arkadaşım. Çünkü ona inanabileceğini bildin. Doğru, sanki 500 yıldır bilir gibi, bildiğin gibi.
Kendi kendime mi konuştum ben bunları? Eğilip kendi yanaklarımdan mı öptüm hergün? Yok diyorum, kendi kendime, kendimi öpsem böyle olmazdı ki. Kendimi öpseydim keşke. Keşke demeyle de ömür geçmiyor ki...
5 notes · View notes
enderinlere · 5 years ago
Text
Bir yabancıyla ilk kez seks yaptığımda yunan adalarında, üstsüz bir plajdaydım. Deniz oldukça sakindi ve güneş harika ısıtıyordu. Sırt üstü bir deniz keyfinden sonra biraz su içmek için plaja, şezlonguma geri döndüm.
O sırada, benimle birlikte denizden yeni çıkmış, iki-üç şezlong ötede genç ve sarışın bir kadın saçlarını kurutmaya çalışıyor, saçlarından düşen damlalar sarı bikinisinin kapattığı kalçalarına ve kasıklarına doğru düşüyordu. İstemsiz bir şekilde erekte olduğumu farkettim ama çok geç kalmıştım. Şortum bir çadır haline bürünmüştü bile.
Ardından yanıma doğru gelen genç kadın, yunanca olmadığını bildiğim bir dilde tebessüm ederek konuşmaya başladı. Anladığım kadarıyla italyanca konuşuyordu. Benim anlamadığımı farkedince kanalı ingilizceye aldık. Benden özür diliyordu, nasıl olurdu bu?
Ben de ne diyeceğimi şaşırıp alıklaşmıştım ama sonrasında güzelce bir toparladım. Konuşmaya devam ettikçe o kurulanmaya devam ediyordu. O bedenini kuruladıkça ben gözümü ondan alamıyordum. Öyle güzel kurulanıyordu ki, sanki bana özel bir işvesi vardı. Bir ara gözüm kasılarındaki tüylere çarptı ve o ufacık detay beni çok tahrik etti. 
Ben kendimi toparlarken, o kurnaz bakışlarıyla saçlarını kurularken beni izliyordu. Şortumdaki çadırı toparlamak için yeltendim ve o sessiz tebessümünün tekrar yüzünde belirdiğini gördüm. 
Plajın izole bir bölümündeydik ve fark etmediğim bir anda onun elleri baldırlarımdan kasıklarıma doğru gitti ve göz göze geldik. O sessiz tebessümünden eser yoktu. Yerini hınzır bir gülüş almıştı, gözleri parlıyordu. Benim nefes alışverişim birden bozuldu ve düzensizleşmişti. O da fırsattan istifade yanıma biraz daha yaklaşıp sikimi sıcak ellerinin arasına almak için şortumdan çıkardı. Ardından eğilip ağzına, diline ve dudaklarına sürmeye başladı. Ben hem bir tedirginlik hem bir kendinden geçmişlikle ona uyum sağlamaya çalışıyordum ve bu public seks deneyimini onunla dört duvar arasına sıkışacağımız bir mekanda sevişmek üzere sonlandırmaya karar verdim.
4 notes · View notes
serkankarayilankuafor · 6 years ago
Photo
Tumblr media
Sitemize "Denizde Durmak" konusu eklenmiştir. Detaylar için ziyaret ediniz. https://enmodaa.com/denizde-bogulmak/
0 notes
teshirsanati · 5 years ago
Text
DidimCafe - 21
poyrazın seni seyrettigini bildiginden bikininle kıvırtarak denize doğru yürüdün, denlze dizlerine kadar girdin, biraz soguktan ürperdin, orda oyalanirken poyraz da geldi, yanindan gecerken gulumsedi ve direk suya daldı. sıçrattığı sular üzerine geldi, ve sen de dalduın suya,
ikiniz de biraz acildiniz, hala ayaklariniz yerdeydi ama su seviyesi omuzlarinizdaydi, araniz 6-7metreydi, etrafta daha yakininizda kimse yoktu, biraz muhabbet ettiniz,
sonra poyraz bacakların8 aç dalarak dipten aralarindan gecicem dedi, sen yok demeye kalmadan da daldi, caresiz bacaklarini actin, az sonrada poyrazin sana geldigini gordun, bacaklarinin arasindan gecerken poyrazin elini bikininin uzerinden amında hissettin, urperdin ama hosuna da gitmedi degil, biraz sonra da 3-5 mt ötenden suyun üstüne çıktı
sen naptın, neni ellemek için mi oyle daldin diyince, arzumabla inan basta oyle niyetim yoktu ama tam gecerken cok guzeldi dokunmak istedim sadece diyince sen de tamam ama disarlarda dikatli ol biliyosun evli bi kadınım ben dedin
tekrar normal muhabbete dalmisken, poyraz birden sana, arzum abla burda cok guzel bi balık var, etrafımda dolaniyo mutlaka gormelisin dediginde, sen kafan suyun icinde yuzmeye basladin, poyrazin yanina gelince ise gordugun balik degildi ama, poyraz sortunu inditmis, sikini dışarı çıkarmıştı, ve suyun içinde olmas8na rağmen kalkmıştı, sana şaka yaptığını anlamıştın, yine de elinle simini tutup kendini ona cektin hız almak için ve ayak vurarak uzaklastın yanından
-hiç komik değildi poyrazcım
dedin, poyraz şakasının biraz fazla oldugunu anlayıp özür diledi.
öğleden sonra babasiyla bulusacagini soylediginde, poyraz tekrar onbinden fazla veememesini, babadinin mutlaka razi olacagini soyledi.
denizden ciknca üzetjni degisip az biraz daha güneslenip eve gidecegini annenle babanla da vakit gecirmen gerektigini soyluyosun, poyraz dışarda buluşup bişiler yiyip içsek dediginde de kısmet diyorsun gülümseyerek ve yüzerek çıkıyosun denizden, bu arada farkına varmadın sen ama, bikininin sağ tarafı poponun icine girmis resmen, çıkıp gururken arkadan erkekler popona bakiyo, poyraz dahil
şezlingdayken yine piyrazin goxleri uzerindeydi, ve bakislarini farkettilce denizde balık diye sana gosterdigi siki aklına geliyodu, ve bu ıslanmana yetiyodu, sonunda eve gitmeye karar verdin, whatsuodan poyraza bi foto cekipnyollayayım bari dedin ve alttaki fotoyu cekip, hoşçakal canım ben çıkıyorum diye yazdın
Tumblr media
poyrazı gene çıldırtmıştın
harikasın arzumabla, benimkini kazık gibi yaptın, nasıl kalkıp yürüyeceğim bu önümdeki şişkinlikle yazınca, sen de
A P ; havan artar plajda poyrazcım, bak benim de denizden cikarken bikinimin alti popomun icine kacmis bi taraftan, herkes baktı, baksın
P : evet arzumabla ben de gördüm harika görünüyordu
A P : hadi öptüm canım. annemler yemege bekliyolar beni
plaj elbiseni giydin ve çantanı alıp dışarı yürüdün
öğlen yemwğini annenlerle evde yedikten sonra bikac saat muhabbet ettin
bu aeada emlakçı selimden 15 dakikaya kadar ordayim mesaji gelince de hızlıca hazırlandın, selimi bi on dakuka beklettin fazladan, kısa kollu bi elbise giydin, poyrazın babasi biraz muhafazakar oldugundan,
aşağı inince de selimden ozur dileyerek hemen arabaya binip ciktiniz
poyrazin bavbasiyla konusurken aynen poyrazin defigi gibi yaptin, ve adan onbine ok dedi, selimbey kontrati hazirlar yarin imzalariz dedi, el s8kışarak ayrıldınız
selim bişiler içmeyi teklif etse de sen eve bırakmasını, zaten hava çok sıcak bi de kısa kollu bile olsa kollu ve uzun elbise giydigini eve gidip rahat bişiler giymek istedigini soyleyince, selim de,
-o zaman, akşam yemeğine davet ediyorum , hem kontrat ile ilgili detayları da konişuruz, hem de küçük bi kutlama yaparız
diyince sen de kabul ettin. bu arada poyrazdan mesaj geldi
P : abla babamla konuştum, anlaşmışsınız, hayırlı olsun, çok sevindim buna, hetürlü yardım için arayabilirsin
A P : evet poyrazcım, evet hayırlı olsun, sağol sen sözünü unutma takım arkadaşların başka cafelere gitmicek artık :)
P : senin oraya gelip seni bi gorduklerinde başka yere gitmez onlar abla, ama uyarayım seni şimdiden hepsi asılır sana, baştan tavrını koy derim ben :)
A P : o iş bende canım, hadi öptüm
P : ben de arzumabla, bol kazanclar olur isallah
bu arada eve varmıştınız, akşam 8 için selimle okleşip arabadan indin
akşama doğru ç8kıp önce bir duş aldın, sonra da ne giysem diye düşünmeye başladın, aslında aç8k sexi bişiler gitmek istiyodun, belli ki güzel bivuere cıkaracaktı seni,
sonra poyrazın fikrini almaya karar verdin, aslında bi bahaneyle poyraza elbiseli hallerini de gösrermek istiyordun
A P : selam poyrazcım napıyosun
P : iyiyim arzumabla, takimdan bikac arkadasla plajdayız, keşke sen de burda olsan. günbatımı çok guzel burda
A P : yemeğe çıkıcam dışarıya poyrazcım, ekran8nı kimse görmüyo dimi
P : görmüyo abla, sexi fotolarından mı göndericen bana
A P : poyrazcım senle napcam ben. aklın fikrin sexi şeylerde,
P : yok abla ya, şaka yapıyorum, evet kimse görmüyo
A P : tama, ne giyecegime bi turlu karar veremedim yemege cikarken, yardımcı olurmusun bana seçmemde
P : zevkle arzumabla, atsana resimler
A P : tamam
A P :
Tumblr media
P : mhhhh çok güzel, beyaz çok yakışıyo sana
A P :
Tumblr media
A P : bu nasıl peki
P : bu da çok güzel, ama kimle yemege cikiyosun abla, ona gore de karar vermek lazim
A P : selim abinle canım, kira kontratın8 falan konuşacağız, bi de kutlama hesabına cağırdı
P : bilemedim abla şumdi daha bi feminen mi, yoksa kot etek gibi daha bi spor mu giymek lazım, ama ikisinde de bacxkların super gorunuyo
A P : dur daha bikac tanee daha gosterecem sana
Tumblr media
P : offf abla o gögusteki dugmeleri selim abinin karş8sında açmıcan dimi :)
A P : sana açarken iyiydi poyrazcım :) benim nerde açacağım hiç belli olmaz aşkım :)
P : bu da çok guzel duruyo
A P :
Tumblr media
P : abla manken gibisin ya, ne giysen yakışıyo, ama bu biraz fazla degilmi is yemegi icin, ama bacaklarının ve gögüslerinin güzelligini ortaya cikarmis, bunu didimde giyersen herkes sana bakar o restoranda abla
A P :
Tumblr media
P : mhhhhh çok güzelsin abla
A P : hepsine guzel diyosun poyrazcım, ben karar veremedigim icin sana soruyorum zaten
P : ama gercekten zor karar vermek abla, hepsi o kadar guzel duruyoki ustunde
3 notes · View notes
45egeli45 · 6 years ago
Text
Tumblr media
↘️️AMAN ALLAHIM !!!!
️BEN NEDEN KANSER OLDUM?↙️
-Doktor bey, hayatım boyunca spor yaptım, sigara, alkol kullanmam.
Ben neden kanser oldum?
*hayatında hep şeker oldu. çayı, kahveyi şekersiz içmedin. kahvaltıya reçelsiz ve krem çikolatasız oturmadın. beyaz pirinç ve ekmeğin şeker olduğunu unuttun. içinde yüksek oranda fruktoz bulunan meyveleri kiloyla yedin. içinde glukoz ve aspartam olan ürünler tükettin. kolanın ve gazlı içeceklerin şeker ve zehir karışımı olduğunu bile bile içtin. önce insülin direncin başladı sonra şeker hastası oldun 150 kilo oldun ama durmadın.
*palm yağı, ayçiçek yağı, mısır özü yağı, margarin ve trans yağ içeren ürünleri kullandın. tereyağı ve zeytinyağı tüketmedin ki organlarından biri iflas edene kadar bunları yedin.
*paketlenmiş hazır sıvı ve katı tüm ürünlerdeki koruyucu kimyasalların seni kanser edeceğini önemsemedin. salçanı, makarnanı, turşunu hatta, limonu sıkıp limon suyunu bile kendin yapmadın. hazır almak kolayına geldi. pazardan nohutunu, fasülyeni bile almadın, bunları konserve satın almak yemek basitti.
*insanlar 4000 yıldır misvak vb doğal malzemelerle diş fırçalarken sen gittin 35 açılı sentetik diş fırçasını ağzına soktun. oda yetmedi; bildiğimiz çamaşır deterjanının şeker ve naneyle karıştırılmış şekli olan diş macunu ile hayat boyu diş fırçaladın ve bunun bir kısmını yuttuğunu göz ardı ettin. bal ve karbonatın dişlerini tartarlardan bile temizlediğini bilmedin ve dişleride o macunlarla çürüttün.
*çamaşır deterjanının ve yumuşatıcının vücud ısısı ile deri tarafından emildiğini ve deri kanserinin en büyük nedeni olduğunu umursamadın. çamaşırlarını borax ve karbonat karışımı ile yıkayıp yumuşatıcı gözüne elma sirkesi koyarak muhteşem bir temizlik elde edeceğini umursamadın.
*bulaşık makinesine deterjan ve parlatıcı koyduğunda, o deterjanı ve parlatıcıyı yediğini fark etmedin. deterjan yerine karbonat, parlatıcı yerine sirke koyarak hem sağlıklı hemde tertemiz bulaşıkların olacağını önemsemedin.
*evde basitce kostik ve zeytin yağını karıştırıp kalıplara dökmek ve kendi doğal sabununu yapmak dururken, gidip içerisinde bin tane kimyasal zehir olan o sabunlarla her sabah yüzünü bedenini yıkadın. her gün bu dahada iyi diye pazarlanan o şampuan zehirleriyle saçını yıkadın.
*evini arap sabunu gibi doğal yağlarla üretilmiş bir sabun yerine,temiz olsun diye çamaşır suyuyla sildin. o su buharlaştıkça soludun akciğer kanseri oldun.
karıncaları, böcekleri, sinekleri; limon karbonat fesleğen acı biber vb doğal yollarla evinden uzak tutmadın. bastın böcek zehrini, o ağır kimyasalları temizlesen bile gitmezi unuttun. soludun ve eşyaların üzerinden ellerinle ağzına soktun. (o kadar kandırıldınki, böcek zehrine neden böcek ilacı dendiğini bile sormadın)
*yaşamını mahveden büyük şehirde egzost solumaya ve araba kullanmaya devam ettin.
*resmen radyoaktif olan cep telefonunu kulağına 2 saat yapıştırdın. radyoaktif olan wifi vericisini evin içine soktun, radyoaktif olan alıcı bilgisayarıda kucağından indirmedin.
*doğal beslenmeyen hayvanları, sebzeleri, meyveleri ve tahılları yedin. ve adınada "doğal beslenme" dedin.
*yiyeceklerini cam ve toprak kaplarda saklamak ve pişirmek yerine çelik ve bilmediğin kaplamalar kaplı kaplarda pişirdin yedin. en önemlisi mutfağının her yerine plastik, teflon ve alüminyum soktun ve çizildikçe onları yediğini unuttun.
*denize lağım ve fabrika atıkları boşaltırken o denizden çıkan balığı yedin, midyeleri yedin.
*fastfood un her aşamasının zehir ve ölümcül olduğu bas bas bağırılırken sen tepsi kadar pizzaları götürüyordun, 3 katlı burgerleri yuvarlıyordun.
*evine naylon torba, naylon kıyafet, sentetik ayakkabılar terlikler soktun. kıyafetlerinde sadece pamuk, bambu lifi, keten tercih etmedin.
*soba yı attın evine klima soktun.
*toprağa dokunmuyor ve stresten gülümsemeyi unutuyorsun.
Dr. Joseph Erdem
ALİNTİDİR ...
6 notes · View notes
yazi-yazan · 6 years ago
Text
Ruh Döngüsü
Alacakaranlık vakti pencerenin önünde duruyor, aşağıyı izliyordu. Deniz, iskelenin yosunlu eteğine kara halini çırpmaktaydı. Sonra karşıya baktı. Göz hizasına... Griye çalan bulutların önünde, koca bir dağ uzanıyordu. Yürürse, bir saate tepe noktasına ulaşacak kadar yakın gelmişti. Tepenin üzerinde oyalanan gözünü tekrar denize kaydırdı. Kokusunu almak için derin bir nefes çekti. Koku gelmedi. Tekrar bir nefes... Yok. Yine... Hayır. Gelmedi. Son bir kez daha... Derin derin... Ve yine yok.
Bu kez aklına izin verip, odaklanmadan denedi. Başı dönmekteyken derince bir nefes daha. Ve eski bir koku ilişti burnuna, hem ölüm gibi hem de güzeldi. Heyecanlanıp dudaklarına dokundu. Ancak, hatıralarında bulduğu geniz yakan anıyı, bir anda savuşturarak, kaşlarını kaldırdı. Kurumuş dudaklarını fark edip, pütürlü ve sert yüzeyinde parmakları dolanırken "Su" dedi. "İçersem nemlenir." O anda içinde yanma hissetti. Göğüs kafesiyle kasıkları arasında bir yol vardı, yangın orada başlamıştı. Giderek büyümesinden korkup pencerenin açık camından kafasını çıkardı. Kokusuz ama nemli olan soğuk havayı hızlıca içine çekti. İyi gelmesini beklerken, alevler daha da körüklendi. Havasız ateş olmazdı. Nefes alış verişini durdurdu. Bu kez de terlemeye başladı. Elini alnına götürdü. Boncuk boncuk... Boyuna doğru birleşe birleşe gelen damlaların örgütünü bozmak için omzuyla kafasını birleştirmek, onları silmek istedi. Kafasını sağa çevirdiği sırada, pencerenin duvara yaslanmış camından yansımasını gördü. Gördüğüyle, gözleri - bir baykuşunkiler gibi- donuk kalmışken nefesini bırakıvermişti. Kollarını uzattı, titreyen ellerini gördü. Kafasını eğip bedenine baktı. Göğsüne, penisine, bacaklarına... Çıplaktı... Çıplak, savunmasız ve şaşkın...
Kafasını kaldırdı "Su! " dedi tekrar. Pencereye arkasını dönüp, yıllardır içinde olduğu odayı ilk kez gördü. Upuzun, bomboş... Ne bir dolap vardı ne de yatak. Yalnızca duvarlar, duvarları da kaplayan bordo kağıtlar bulunuyordu. Sanki daha önce kağıdın varlığından bir habermiş gibi dokunmak isterken aklı gitti geldi. Nasıl girdiğini ve bu pencereye kadar gelip de, uzunluğuna rağmen odayı neden hatırlamadığını düşünmeye, çalışmaya çalıştı. Düşüncelerine çomak olan bir nesne belirdi odanın içinde. Gözlerini kısıp incelemeye çalışırken bir yandan yürümeyi seçti. Nereden geldiği belli olmayan ışık hüzmesinin çarpmasıyla nesne ortaya çıktı. Küçük tahta bir masa, üzerinde de koca bir bardak dolusu su vardı. "Su"diye bağırdı. İşte tam o an alevler tekar nefes almaya başladı. İçinde kahkahalar kopuyor, bir dans pistindeki dansçılar gibi zıplıyorlardı. O ise masaya doğru attığı her adımda daha da terliyordu. Vardığı anda" Su " diye haykırarak bardağı eline alıp ağzına götürdü. Dudakları kavradığı sırada; bir el girdi göğüs kafesinden içeri, tek tek parmaklarıyla kavradığı ruhunun her bir zerresini, geriye doğru çekti. O yavaş yavaş havada süzülürken, bardak yerdeki tahtalarla buluşup bin parçaya ayrıldı. Yolunu bulan su ise evin başka bir bölümüne sürüldü. Ama o kendini yine aynı pencere önünde buldu.
Aynı dağa aynı denize baktı. Havayı süzdü burnu. Buram buram yanık kokuyordu. Eli siper oldu kokuya karşı. Pencereden hala bakınırken, denizin dalgalarını vurduğu duvarın üzerinde bir ışık gördü. Kıpır kıpır hareket eden sarı bir ışık. Hayır hayır, bu alevdi. Ama yanık kokusu daha yakından geliyordu. Hemen arkasına döndü. Boş oda artık o kadar da boş değildi. Yerde boylu boyunca uzanmış çıplak bir beden yatıyordu. Ürperti sardı etrafını. Neden geldiği duymadığını sorguladı. "Ya da hep oradaydı da neden görmedim? " dedi. O bunları düşünürken sırtından soğuk soğuk terlemeye başladı. Tam beline ulaştığı sırada huylandı. Sağ elini istemsizce attı oraya ve soğuk, metal bir şey hissetti. Ne olduğunu anlamadı başta. Eli hala belindeyken düşündü : Neydi o? Önceden evliydi. Bir yüzük olabilir miydi? Elini yavaşça göz hizasına getirdi. Evet, yüzüktü.
Diğer elini burnundan çekip yüzüğe dokunduğunda ciğerleri yanık kokusuyla tutkulu bir ilişkiye adım attı . Yüzüğe gelince, çok zarifti. Bir hikaye anlatır gibi, altının üzerinde iki damat oyuntusu vardı. Pahalıydı da. Ama o kokuya odaklanmak için dikkatini topladı.
İki elini yana salmış, burnunu dikip derin derin soluyordu. Gözü bir yandan yerdeki bedendeydi. Kim olduğunu anlamıyordu. Ama içinden bir ses kokuyu takip etmesini söylüyordu. Bedeni biraz geçince koku azalmaya başlıyordu. Anladı ki; yanan bir şey yoktu, sadece üzerine sinmiş kokuydu bu. Yavaş ve temkinli bir şekilde yaklaştı, odanın karanlığından doğru düzgün bir şey göremiyordu. İyice yanına sokulmak zorunda kalınca gördüklerine inanamayıp geri kaçtı. Yerde yatan kendisiydi.
Daha da çok terlemeye başladı. Neler olduğunu anlayamıyordu. Korkusu utanmasa vücut bulacaktı. Derin derin nefes alıp vererek kendini sakinleştirmeye çalıştı. Tekrar yaklaştı bedene. Dokunmak istedi."Ölü müyüm ben?"dedi
Acaba ölü müydü? Kafasının yanında bir zarf vardı. Eline aldığında onun bir mektup olduğunu düşündü. Okusa ayıp olmazdı herhalde. Bulunduğu ev kime ait bilmiyordu ama burada ondan ve " kendinden " başkası yoktu. Zarfı açıp kağıdı çıkardı, okuması için ışık lazımdı. Hüzmeyi hatırladı. Uzun odanın bitiminde, hala orada duruyordu. Artık masa ortalıkta yoktu. Koşarcasına gidip kağıdı okudu "Sana lazım olan bedenin içinde. Onu parçala ve kilide ulaş." "Kilitli miyim?" dedi, kilitli miydi? Ama demek istenene uyarak harekete geçti. Bu onu korkutsa da yapacaktı.
Kendine doğru yürüdü. Kafasından, elleriyle parçalamak geçiyordu. Ama onun yerine, mektubun olduğu yerde artık bir neşter vardı. Gördüğü anda soğuk alete elini atıp aldı. İki parmağı arasında tutup inceledi. Yüz ifadesi yoktu, mimikleri silinmişti adeta. Bir elini bedenin göğüs kafesine yerleştirdi, diğer eliyle neşteri canlandırdı. Uzunca bir çizgi çekti. Derisi kuru mısırın patlaması gibi ayrıldı.
Yaptığını izledi, kendini kesmişti. Peki, kesik olan yerde kan olurdu değil mi? Burada neden yoktu? Sonra düşündü. "Beni kan tutar, iyi ki kanamadı" dedi. Yüzündeki siliklik devam ediyordu. Ardından küçükçe bir nefeste boğulmaya başladı. Öksürük... Öksürük... Yanık kokusu artmıştı. Eli tekrar burnuna siper oldu. Hızla bedenin yanından kalkıp pencereye gitti. Ciğerlerini tazelemek istemişti. Öksürük... Derin nefes... Öksürük...Nefes... Nefes... Bunları yaşarken arkasında bıraktığı alevler pencereden gelen havayla büyümüştü.
Kokunun yayıldığını fark ederek hızla arkasına döndü. Artık o beden için bir şey yapamazdı, külleşmesini izlemekten başka. Ateş öyle narin narin sevdi ki yerdeki kendisini, kimi zaman çığlığı basmak istese de, mimiksiz kaldı. Çok geçmeden alevler söndü. Beden, baş kollar ve bacaklar olarak kalmıştı. Elleri yanmış etlerin arasına saldırıp anahtarı aradı. Külleri eşelerken karanlığı delip, parlayan bir şey gördü.
"İşte buldum seni!" dedi. Üzerine yapışmış küllerle avucuna koydu, üfleyerek temizledi. Beklediği sıradan bir anahtardı ama karşısına çıkan garip oyukluğu olan bir metaldi.
Evirdi çevirdi "Bu nereye takılacak?" diyerek baktı. İyi görebilmek için yine ışık hüzmesine ilerledi. Tam o sırada yine bir el girdi göğüs kafesinden içeri. Ruhunu kavrayıp pencerenin önüne bıraktı.
Dağa baktı, denize baktı. Bu kez bir de elindeki yüzükle tamamlanan anahtarla baktı. Oyuklar ve çıkıntılar, bir biri içine girmiş mutluydular. "Çıkış var mı bu dünyadan?" dedi. Kafasını esen soğuk ve nemli rüzgarla kaldırdı. İskeleye baktı, duvarın üzerine oturup, ayaklarını denize doğru sarkıtmış, pencereye bakıp, elinde yanmakta olan sarı ışığı sallayan bir adam vardı. (😂) Sonra ayağa kalkıp elindekini yere bıraktı. Denizin hırçın dalgalarının kollarına atladı.
Pencerede duran adamın içi bir anda hop etti. Gidip kurtarma istemiyle, elindeki altın renkliye baktı. Arkasını pencereye dönüp hızla odanın -aslında ezbere bildiği- kapısına ilerledi. Artık oda küçülmüştü ve tamamen doluydu. Yatak, kapıyla pencere arasındaki boşlukta, duvara yaslı başlığı ve her iki tarafında da birer komodinle duruyordu. Kapının tam yanında başlayan uzun duvarda aynalı bir dolap vardı. Yatağın karşısındaysa en sevdiği tablo. Boş oda içinde minik bir masa ve üzerinde de su...
Kapıya gelince anahtara gerek duymadan kolu çevirip açtı.
Koşa koşa merdivenlerden inip iskeleye ulaşıncaya kadar duraksamadı. Vardığındaysa ışığın kaynağının bir fener olduğunu gördü, eğildi aldı. Kararmış denize doğru "Geri Dön. Beni bırakma" diye bağırırken elindekiyle denizi aydınlatmaya çalışıyordu.
Ağlayarak dizlerinin üzerine çöktü. Kendine engel olma gibi bir niyeti olmadığından ağlamaları bağırışla karışmıştı. Daha sonra bir ışık hüzmesi yükseldi denizden. Göğüs kafesinden içeri bu kez iki el girdi. Sol el sağ eldeki yüzüğü çıkarıp adamın kalbine astı, ardından sessizce rüzgara karışıp günü doğurdu. Adamsa hala yanmakta olan feneri alıp kokusunu içine çeke çeke pencereye döndü.
.
.
.
2 notes · View notes
bobofaegean · 3 years ago
Photo
Tumblr media
Kaz Dağları Sarı Kız Efsanesi "Sarı kız Balıkesir iline bağlı Akçay ’ın bir köyünde ailesi ile yaşayan sarı saçlı çok güzel bir kız çocuğudur. Küçük yaşta annesi vefat ettiği için babasıyla yaşayan kıza, babası bir gün karısının hatıralarıyla dolu bu yerden başka bir yere göçelim der. Kazdağı eteklerindeki Güre Kavurmacılar Köyüne yerleşirler ve geçimlerini çobanlık yaparak sağlarlar. Baba kız kışları köyde, yazları Kaz Dağlarında yaşar. Baba Cılbak, Sarıkız’a vaktini değerlendirmesi için kazlar alır ve bir süre sonra kızını Güre’deki bir imamın ailesine emanet ederek hacca gider. Bu süre zarfında köyün delikanlıları Sarıkız ile evlenmek ister ancak Sarıkız, babasının yokluğunda gelen bu teklifleri reddeder, kazlarıyla ilgilenmeyi seçer. Reddedilmeyi gururlarına yediremeyen delikanlılar, Sarıkız’ın gıyabında konuşur, ona iftiralar atar. Derken babası hac’dan gelir, kendisine ve kızına karşı köyün bir soğukluk içinde olduğunu fark eder. Bunun sebebini komşusuna sorduğunda kızı hakkındaki kötü söylentileri öğrenir. Köyün örf ve adeti gereği kızını öldürmesi gerekir. Kızına kendisi kıyamayan baba, yanında bir kaç tane kazı da alarak Kazdağları’nın zirvesine kızını bırakır… Aradan yıllar geçer. Dağda yolunu kaybeden yolcuların kendilerine dillere destan güzelikte sarı bir kızın yardım ettiklerini söylerler.. Yanında da bir sürü kazın olduğunu hatta bu kazların bir gün Bayramiç ovasına inerek çiftliklere zarar verdiğini Sarıkız’a söylediklerinde eteğine doldurduğu taşlarla kazları için avlu oluşturduğunu anlatırlar. Anlatılanların üzerine Sarıkız‘ın babası dağın yolunu tutar, duvarlarla çevrili şimdiki Sarıkız Tepesi alanında kazlarla ilgilenen kızını görür. Onu gören kızı mutlu olur, babasına saygı gösterir, babası namaz için abdest almak istediğinde ona su getirir babası suyun tuzlu olduğunu söylediğinde aceleden denizden aldığını söyler, yönünü vadilere doğru dönüp su aldığını gören babası kızının ermiş olduğunu anlar. Sarıkız siyah bir bulutun içinde kaybolmuştur. Sonrasında kızına iftira edildiğini anlayan baba köylülere beddua eder. İnanışa göre de Sarıkız’ın babasının bedduası nedeniyle bu köyde Kavurmacılar Köyünde bugün kimse yaşamaz…. https://www.instagram.com/p/CYWuod5gLWA/?utm_medium=tumblr
0 notes
aynurantt · 4 years ago
Text
Tumblr media
SARIKIZ KİMDİR ?
Sarıkız, Çanakkale iline bağlı Ayvacık’ın bir köyünde ailesi ile yaşarken, küçük yaşta annesi vefat eder.
Babası Sarıkız’a “Biliyorsun anneni çok severdim, burada çok hatırası var, anneni unutmam zor oluyor. Buradan göçelim” der ve Kaz Dağları’nın eteğindeki Güre köyünün yakınlarındaki Kavurmacılar köyüne gelerek yerleşirler.
Burada çobanlık yaparak geçimlerini temin ederler. Köyde çok sevilirler. Köyün yaşlıları, gençleri Sarıkız’ın babasına akıl danışırlar. Köylüler onun ermiş olduğunu düşünürler. Aradan yıllar geçer Sarıkız büyür güzel bir kız olur. Babası da yaşlanır.
Aklında hep hacca gitme fikri vardır. Hacca gidebilmek için namazında niyazında sürekli Allah’a yalvarır. Sarıkız babasının bu isteğini yerine getirmesi için onu teşvik eder. Babasına artık büyüdüğünü kendisine bakabileceğini, daha fazla yaşlanmadan hacca gitmesi gerektiğini söyler. Babası kızını komşusuna emanet eder, hacca gider. O zamanlar hacca gitmek şimdiki gibi değil, belki altı ay, belki de daha fazla, yaya gidiliyor.
Babası hacca gittikten sonra, köyün delikanlıları, Sarıkıza talip olurlar. Sarıkız hiçbirine yüz vermez. Onlarda dedikodu yayarak Sarıkıza iftira ederler.
Baba hacdan dönünce kimse yüzüne bakmaz, selamını almazlar. Sarıkızı teslim ettiği komşusuna bunun sebebini sorduğunda, Sarıkızın kötü yola düştüğünü söyler. Baba günlerce düşünür. Adet olan hac hayrını da yapamaz.
Köyde yaşayabilmesi için namusunu temizlemesi gerekmektedir. Fakat çok sevdiği kızını öldürmeye kıyamaz. Yanına aldığı birkaç kazla, kızını, Kaz Dağının zirvesine götürüp oraya bırakır. Orada yabani hayvanlara yem olacağını düşünür.
Aradan yıllar geçer. Bayramiç tarafından gelen yolcuların dağda yollarını kaybettiklerinde, darda kaldıklarında kendilerine sarı bir kızın yol gösterdiğini, yardım ettiğini söylerler.
Kazlarının olduğunu, hatta bunların bir gün Bayramiç ovasına inerek çiftçilerin mahsülüne zarar verdiğini, köylülerin bu durumu sarıkıza söylemeleri üzerine, Sarıkızın eteğine doldurduğu taşları saçarak, bir avlu oluşturduğunu, kazlarında artık aşağılara inmediğini söylerler. Kaz avlusu diye anılan bu alanın duvar kalıntıları günümüzde bile gözükmektedir.
Bu hikayeleri dinleyen baba, bunun Sarıkız olabileceğini düşünür. Dağın yolunu tutar, zirveye vardığında, duvarlarla çevrili kazların bulunduğu bir alanla karşılaşır. Kızını bugün sarıkız tepe diye anılan yerde bulur. Sarıkız, babasını gördüğüne sevinir. Ona saygı gösterir, hürmet eder.
Babası namaz kılmak için abdest almak ister. Sarıkız, abdest alması için babasının eline su döker. Babası suyun tuzlu olduğunu söyler. Sarıkız aceleden yanlışlıkla denizden aldığını söyler ve testisini vadilere doğru uzatır. Yeni doldurduğu suyu babasının eline döker. Babası buz gibi tatlı suyu tadınca kızının erdiğini anlar.
O sırada siyah kara bir bulut gökyüzünü kaplar, Sarıkız kaybolur. Babası kızının erdiğine, sırrının açığa çıkması nedeniylede kaybolduğuna kanaat getirir. Kızına iftira edildiğini anlar ve köylülere beddua eder. Bugün Kavurmacılar köyünde yaşayan kimse kalmamış, muhtar, köy mührünü, yaşayan kimse kalmadığı için Kaymakamlığa teslim etmiş ve köyün adı kütükten silinmiştir.
Sarıkızın babası üzüntü ile tepelerde dolaşırken bugün Baba tepe denilen yerde ölür. Yöre halkı Sarıkıza ve babasına dağın yassı taşlarını üst üste koyarak mezar yaparlar. Sarıkızın mezarının olduğu tepeye Sarıkız tepe, Babasının bulunduğu tepeye Baba tepe derler. Yöre halkı her yıl ağustos ayında Sarıkızı ve babasını anmak için buralara çıkarlar.😭😢
Alıntı
2 notes · View notes
guzelbilgiler1 · 3 years ago
Text
Rüyada deniz kenarında oturduğunu görmek
Rüyada deniz kenarında oturduğunu görmek
Rüyada deniz kenarında oturmak Deniz kenarinda oturdugunu veya yattigini gören, devlet hizmetine girer. Denizden su almak isteyen, hükümetten bir sey ister. Deniz suyunu bir kaba doldurdugunu gören, Allah (C.C.) tarafindan mal ve mülke sahip olur. Devlet ve ikbal ile yasar. Denizin suyunun çekildigini ve dibinin göründügünü görmek, o memlekete bir felaket gelecegine isarettir. Denizin üzerinde…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
geziyorum · 4 years ago
Text
Mısır(Hurgada)
   Hareket etmek, nefes almak, uçmak, yüzmek, verdiğiniz şeyi almak, keşfetmek, seyahat etmek - bu YAŞAM demek demektir.
(Hans Christian Andersen)
        Mercan resifleri, güzel kumlu plajları ve uygun fiyatları ile muhteşem Kızıldeniz, binlerce turisti Mısır'a çekiyor. Ekim ortasında, şehrimdeki hava sıcaklığı 5-10 dereceye düştüğünde, her zaman ılık ve güneşli bir ülkeye tatile gitme zamanının geldiğine karar verdim. Seçim Mısır'a düştü ya da daha doğrusu Hurgada'ya tatile aylemle birlikte gittşm. Mısır'la ilk tanışmamdan edindiğim izlenimler en çelişkili oldu.
Tumblr media
 Mısır hakkında bazı bilgiler
1.Mısır, Afrika'nın kuzeydoğu kesiminde ve Asya'nın Sina Yarımadası'nda yer alan bir başkanlık-parlamento cumhuriyetidir. Süveyş Kanalı ile birbirine bağlanan Akdeniz ve Kızıldeniz tarafından yıkanır.
2.Mısır'ın başkenti - Kahire, Afrika'nın en büyük şehirlerinden biridir. Şehir, Mısır'ın kuzeyinde, Nil'in her iki kıyısında yer almaktadır. Başkent Nil tarafından doğu ve batı kısımlarına bölünmüştür. Kahire, ülkenin başlıca turizm merkezidir. Burada Mısır kültürü ve tarihinin mirasının tam anlamıyla tadını çıkarabilirsiniz: Giza piramitlerini görün, Mısır Müzesi olan Khan al-Khalili'nin ortaçağ pazarlarını ziyaret edin, Nil Vadisi'ne hayran kalın. Ancak Kahire'nin sadece geçmişin kanıtlarını sakladığını düşünmemek gerekir. Şehirde çok sayıda alışveriş merkezi, 4-5 yıldızdan küçüğüne kadar her zevke uygun otel var ama çok rahat, sinemalar, operalar, tiyatrolar ve çok daha fazlası var.
3. Mısır'ın resmi dili Arapçadır. Aynı zamanda, İngilizce ve Fransızca yaygın olarak konuşulmaktadır.
4. Nil, kesinlikle Mısırlılar için sadece bir nehir değildir. Bu, suyun kaynağı ve dolayısıyla Mısır çöllerinde yaşam. Antik devletin tüm tarihi onunla bağlantılıdır.Nil, dünyanın en uzun ikinci nehridir. Akdeniz'e akar. Nehir, Nil'in başladığı güney bölgelerden gelen yağışlarla beslenir.
5. Başlıca ilgi çekici yerler, eski Mısır mezarlıkları: Luksor'daki Krallar ve Kraliçeler Vadisi, Giza piramitleri, soyluların mezarları; Luksor ve Abu - Simbel'deki firavun tapınakları; İslami ve Eski Kahire.
6. Mısır'da turizm aktif olarak gelişiyor. Tüm sahil beldesi kompleksleri inşa ediliyor ve modernize ediliyor. Bunların en ünlüsü Hurgada ve Sharm El Sheikh'tir..
Hurgada'da hava, deniz ve plajlar hakkında
Ekim ayında hava sıcaklığı 40-45 dereceye ulaşır. Ancak düşük nem seviyesi ve denizden esen sabit rüzgarlar sayesinde sıcaktan gelen rahatsızlık hiç hissedilmez. Gezi sırasında rehberimiz bundan söz edene kadar bu kadar yüksek bir sıcaklık fark etmedim bile.
Tumblr media
Mısır hakkında ilginç gerçekler
...Fransa'daki Louvre'un  girişindeki cam piramit, eski Mısırlılara ve onların harika dünyasına bir  övgü niteliğindedir.......
.....Mısır'da, antik dünyanın  yedi harikasından biri bulunur - Büyük Giza Piramidi (Keops Piramidi). Bu,  bugüne kadar hayatta kalan yedi mucizeden sadece biridir.....
Kızıl Deniz,gördüğüm en güzel denizidir. Hiç bu kadar ilginç bir su altı dünyasıyla tanışmamıştım. Özellikle Mısır'ın  rengarenk  balıklar etkileyicidir. Mercan resiflerinin etrafında tam anlamıyla yarım metre derinlikte yüzüyorlar. Kızıldeniz, temiz ve berrak suyu ile ünlüdür. Alt kısım otuz metre derinlikte bile görülebilir. Örneğin, Kızıldeniz'de bir yat sürerken, altta bir müren balığı ve diğer küçük balıkların yüzdüğünü gördüm.
Plajlara gelince, Mısır'da kumludur. Sahil şeridi boyunca görülebilen tüm palmiye ağaçları otel sahipleri tarafından özel olarak dikilmiştir. Çok sayıda bar ve restoranın bulunduğu temiz ve bakımlı bir plajı olan bir otelde kalıyordum.
Mutfak
Lezzetli Mısır mutfağı özel ilgiyi hak ediyor. Diğer Arap ülkelerindeki kadar sofistike olmayabilir, ancak şüphesiz basit ve lezzetli olarak adlandırılabilir. Mısır yemeklerinin temeli kuzu eti, tavuk, çeşitli otlar, sebzeler ve meyvelerdir. Artı, porsiyonlar çok cömert. Burada her zevke uygun yemekler bulabilirsiniz.
Geleneksel Mısır yemeği hamam mahşi'yi (doldurulmuş güvercin) denediğinizden emin olun. Küçük güvercinler pilav veya yeşil buğday ile doldurulur ve ardından kızartılır. Çok sulu bir yemek olduğu ortaya çıktı. Güvercin etinin tavuğa göre daha zengin bir tada ve aromaya sahip olduğu unutulmamalıdır.
Tumblr media
Orta Doğu'daki bir diğer çok popüler ve lezzetli yemek ise Davud Başa'dır (yemeğin adı Osmanlı İmparatorluğu'nun seçkin bir politikacısının adını almıştır). Hazırlanması için kıyma, maydanoz, soğan kullanılır, toplar halinde yuvarlanır ve ardından kalın bir domates sosunda kaynatılır. Pilav ve kavrulmuş çam fıstığı ile servis edilir.
Mısır, iki denizin yakınlığı nedeniyle bol miktarda deniz ürününe sahiptir. Mısır'da sıklıkla tüketilen, taze yakalanmış ve "bolti" denilen balığın tadına bakabilirsiniz. Karides veya gambari ve kalamar (kalamar) popülerdir. Mısır'da birçok balık lokantası ve kafe bulacaksınız.
Tumblr media
Susuzluğu mükemmel şekilde giderir ve vücudu kuru kırmızı ebegümeci çiçeklerinden yapılan C vitamini hibiscus çayı ile doyurur. Bu çay sıcak olarak da içilebilir. Ayrıca yerel dükkanlarda buz ve şurupla karıştırılmış çeşitli meyve suları da sunulacak.
Umm Ali, Doğu ülkelerinde çok sevilen lezzetli bir tatlıdır. Birkaç kat ekmek süte batırılır ve üzerine kuru üzüm ve fındık serpilir. Sonra kızarana kadar fırına koyun. Harika bir kremalı tatlı olduğu ortaya çıktı.
Deneyin, deneyin ve yerel mutfağın tadını çıkarın! Afiyet olsun!
Mısır gezileri
Burada da hem olumlu hem de olumsuz duygular yaşayabilirsiniz. Tatiliniz boyunca gezmek isteyeceğiniz yerlerin bir listesini önceden çıkarmaya çalışın.
Luksor'a yapılacak bir gezi, firavunların saltanatından bu yana hayatta ka
Tumblr media
lan gerçekten güzel yerleri görmenizi sağlayacak ve sizi etkileyecek bir gezidir. Çok yoğun bir gezi, tavsiye ederim!
Sahra'da dört tekerlekli bisiklet, tüm turistleri memnun etmeyecek. Araba kullanırsanız, böyle bir tatilden etkilenme olasılığınız düşüktür. Ancak karar verirseniz, vücudunuzu mümkün olduğunca kum ve tozdan koruyacak şekilde giyin.
Bir yatta dinlenin ve cennet adasını ziyaret edin. İnanılmaz derecede parlak manzaralar, masmavi su ve en hassas kumları görmek istiyorsanız, bu gezi tam size göre. Tatiliniz boyunca Kızıldeniz'de yüzmeniz, ıssız bir adada yemek yemeniz ve güneşlenmeniz teklif edilecektir. Ancak Kızıldeniz'de dalmak beni etkilemedi. İlk olarak, bir eğitmen ile sadece elle dalabilirsiniz. İkinci olarak, dalış sırasında gördüğüm her şey normal bir sahil tatilinde görülebilir.
Hediyelik eşya / alışveriş
Mısır'da çeşitli hediyelik eşyalar satın alabilirsiniz: gümüş, altın, yarı değerli metaller, nargile, satranç tahtaları, pamuk ve ipek eşyalar, parfümler, baharatlar, aromatik yağlar, kobradan yapılmış ürünler, timsah derileri ve çok daha fazlası. Unutmayın, Mısır'da, aslında Doğu'nun her yerinde olduğu gibi, pazarlık yapmayı seviyorlar. Bu nedenle, fiyatınızı teklif etmekten çekinmeyin ve bunu ne kadar ısrarla yaparsanız, satıcı o kadar çok saygı gösterecek ve kesinlikle fiyatta sonuç verecektir.
Tumblr media
İzlenim
Mısır, bin yıllık kültürü ve eski gelenekleri sayesinde unutulmaz bir deneyim sunuyor.
Folklor ve halk oyunları Mısır kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır. Nübye dansları, renkli kostümler giymiş Nubyalıların yerel şarkılara kışkırtıcı bir şekilde dans ettiği zaman özellikle ünlüdür. En çok Mısırlıların folklor ve halk oyunları beni etkiledi, hepsi o kadar renkli ve güzeldi ki Mısır gezim hakkında söyleyebileceğim bir şeydi. En eski piramitleri görmek, Kızıldeniz'de yüzmek, peygamberimizin en sevdiği tatlıyı tatmak, Sahra boyunca dörtlü bisiklet sürmek istıyorsanız o zaman kesinlikle Mısır'a gitmelisiniz.Hayal gücünüzün tüm ufkunu sizin için açacak.
0 notes
barkoturktv · 4 years ago
Text
Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin Türkiye için önemi
Tumblr media
Montrö Boğazlar Sözleşmesi, 1936'da imzalanan ve Türkiye'ye İstanbul ve Çanakkale boğazları üzerinde kontrol ve savaş gemilerinin geçişini düzenleme hakkı veren uluslararası bir sözleşmedir. MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİNİN ÖNEMİ Sözleşme, Türkiye'ye Boğazlar üzerinde tam kontrol hakkı verir ve barış zamanı sivil gemilerin özgürce geçişini garantiler. Anlaşma, ayrıca Türkiye'ye İstanbul ve Çanakkale boğazları üzerinde kontrol ve savaş gemilerinin geçişini düzenleme hakkı verir. GENEL HÜKÜMLER Boğazlar kayıtsız şartsız Türkiye Cumhuriyeti'ne bırakılacak, tahkimat (bir yeri düşman saldırısına karşı koyabilecek duruma getirmek için yapılan hendek, siper, haberleşme gibi savunma tesislerine verilen ad.) yapmak hakkı tanınacaktır. Türk Hükûmeti, sözleşmenin, savaş gemilerinin Boğazlar'dan geçişine ilişkin her hükmünün yürütülmesine göz kulak olacaktır. MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ MADDELERİ Birinci Madde Bağıtlı Yüksek Taraflar, Boğazlar'da denizden geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğü ilkesini kabul ederler ve doğrularlar. Bu özgürlüğün kullanılışı bundan böyle işbu Sözleşme hükümleriyle düzenlenmiştir. KESİM I. – TİCARET GEMİLERİ Madde 2 Barış zamanında, ticaret gemileri, gündüz ve gece, bayrak ve yük ne olursa olsun, aşağıdaki 3. madde hükümleri saklı kalmak üzere, hiçbir işlem (formalite) olmaksızın, Boğazlardan geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) tam özgürlüğünden yararlanacaklardır. Bu gemiler, Boğazlar’ın bir limanına uğramaksızın transit geçerlerken, Türk makamlarınca, alınması işbu Sözleşmesinin I sayılı Ek'inde öngörülen vergilerden ve harçlardan başka, bu gemilerden hiçbir vergi ya da harç alınmayacaktır. Bu vergilerin ya da harçların alınmasını kolaylaştırmak üzere, Boğazlar'dan geçecek ticaret gemileri, 3. maddede belirtilen istasyonun görevlilerine adlarını, uyrukluklarını, tonajlarını, gidecekleri yeri ve nereden geldiklerini bildireceklerdir. Kılavuzluk ve yedekçilik (römorkörcülük) isteğe bağlı kalmaktadır. Madde 3 Ege Denizi'nden ya da Karadeniz'den Boğazlar'a giren her gemi, uluslararası sağlık kuralları çerçevesinde Türk yasalarıyla konulmuş olan sağlık denetimi için, Boğazlar'ın girişine yakın bir sağlık istasyonunda duracaktır. Bu denetim, bir temiz sağlık belgesi (patentesi) ya da işbu maddenin 2. fıkrasındaki hükümlerin kapsamına girmediklerini doğrulayan bir sağlık bildirisi gösteren gemiler için, gündüz ve gece, olabilen en büyük hızla yapılacak ve bu gemiler Boğazlar'dan geçişleri sırasında başka hiçbir duruş zorunda bırakılmayacaklardır. İçinde veba, kolera, sarı humma, lekeli humma (typhus exanlhematique) ya da çiçek hastalığı olayları bulunan ya da yedi günden az bir süre önce bu hastalıklar bulunmuş olan gemilerle, bulaşık bir limandan beş kez yirmi-dört saatten az bir süreden beri ayrılmış olan gemiler, Türk makamlarının gösterebilecekleri sağlık koruma görevlilerini gemiye almak üzere, sağlık istasyonunda duracaklardır. Bu yüzden, hiçbir vergi ya da harç alınmayacaktır; sağlık koruma görevlileri Boğazlar'ın çıkışında bir sağlık istasyonunda gemiden indirileceklerdir. Madde 4 Savaş zamanında, Türkiye savaşan değilse, ticaret gemileri, bayrak ve yük ne olursa olsun, 2. ve 3. maddelerde öngörülen koşullar içinde Boğazlar’dan geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğünden yararlanacaklardır. Kılavuzluk ve yedekçilik (römorkörcülük) isteğe bağlı kalmaktadır. Madde 5 Savaş zamanında, Türkiye savaşmışa, Türkiye ile savaşta olan bir ülkeye bağlı olmayan ticaret gemileri, düşmana hiçbir biçimde yardım etmemek koşuluyla, Boğazlar'da geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğünden yararlanacaklardır. Bu gemiler Boğazlar'a gündüz girecekler ve geçiş, her seferinde, Türk makamlarınca gösterilecek yoldan yapılacaktır. Madde 6 Türkiye'nin kendisini pek yakın bir savaş tehlikesi tehdidi karşısında sayması durumunda, 2. madde hükümlerinin uygulanması yine de sürdürülecektir; ancak, gemilerin Boğazlar'a gündüz girmeleri ve geçişin, her seferinde, Türk makamlarınca gösterilen yoldan yapılması gerekecektir. Kılavuzluk, bu durumda, zorunlu kılınabilecek, ancak ücrete bağlı olmayacaktır. Madde 7 “Ticaret gemileri” terimi, işbu Sözleşmenin II. Kesiminin kapsamına girmeyen bütün gemilere uygulanır. KESİM II. – SAVAŞ GEMİLERİ Madde 8 İşbu Sözleşme bakımından, savaş gemilerine ve bu gemilerin nitelikleriyle tonajlarının hesabı için uygulanacak tanımlama, işbu Sözleşmenin II sayılı Ek'inde yer alan tanımlamadır. Madde 9 Deniz kuvvetlerinin, sıvı olsun ya da olmasın, yakıt taşımak için özellikle yapılmış olan yardımcı gemileri, 13. maddede belirtilen ön-bildirim koşuluna bağlı tutulmayacaklar ve, Boğazlar'ı tek başlarına geçmek koşuluyla, 14. ve 18., maddeler gereğince sınırlamaya bağlı tonajlar hesabına katılmayacaklardır. Bununla birlikte, bu gemilerin, öteki geçiş koşullan bakımından, savaş gemileriyle bir tutulmaları süregidecektir. Bir önceki fıkrada belirtilen yardımcı gemiler, öngörülen kuraldışılıktan, ancak silâhları: yüzer hedeflere karşı en çok 105 milimetre çapında iki toptan, hava hedeflerine karşı en çok 75 milimetre çapında iki silâhtan çok değilse yararlanabileceklerdir. Madde 10 Barış zamanında, hafif su üstü gemileri, küçük savaş gemileri ve yardımcı gemiler, ister Karadeniz'e kıyıdaş olan ister olmayan Devletlere bağlı bulunsunlar, bayrakları ne olursa olsun, Boğazlar'a gündüz ve aşağıdaki 13. ve sonraki maddelerde öngörülen koşullar içinde girerlerse, hiçbir vergi ya da harç ödemeksizin, Boğazlar'dan geçiş özgürlüğünden yararlanacaklardır. Yukarıdaki fıkrada belirtilen sınıflara giren gemiler dışında kalan savaş gemilerinin ancak 11. ve 12. maddelerde öngörülen özel koşullar içinde geçiş haklan olacaktır. FESİH ŞARTLARI Sözleşmenin süresi, yürürlüğe giriş tarihinden başlayarak, 20 yıl sürecektir. Bununla birlikte, sözleşmenin 1. maddesinde doğrulanan geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğü ilkesinin sonsuz bir süresi olacaktır. 20 Temmuz 1956'da sözleşmenin süresi bitmiş, sözleşmeyi imzalayan devletler Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ni değiştirmek için girişimlerde bulunmuşlar ancak başarılı olamamışlardır. Uluslararası Deniz Hukuku kuralları ve fesih şartlarında da belirtildiği gibi gemilerin uğraksız geçiş (transit değildir) hakkı gereği sözleşmenin değişmesi durumunda dahi, sözleşmenin I sayılı Ek 'i değişmedikçe Türk Boğaz'larından geçecek hiçbir gemiden zorunlu olarak, sözleşmenin I sayılı Ek 'inde öngörülen vergilerden ve harçlardan başka ücret talep edilemeyecektir. Read the full article
0 notes
baknedio · 5 years ago
Text
Havuz ve denizden koronavirüs bulaşır mı?
19 Haziran 2020, Cuma 14:45
İstanbul
Tumblr media
Koronavirüs salgını nedeniyle aylardır evlerinde olanlar, havaların ısınmasıyla tatil beldelerine akın etti. Prof. Dr. Nedime Köşgeroğlu, koronavirüsün sudan bulaşma ihtimalinin düşün olduğunu söyleyerek, sosyal mesafe kuralına, maske kullanımına ve el hijyenine dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı.
İstanbul Rumeli Üniversitesi Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Nedime Köşgeroğlu, normalleşme sürecinde havalarında ısınmasıyla tatile giden insanların tereddüt ettiği, ‘havuza ve denize girmek koronavirüsü için risk oluşturur mu?’ sorusuna yönelik bilgi verdi.
ODA SICAKLIĞINDAKİ SUDA 12 SAAT YAŞIYOR
Koronavirüsün deniz veya havuz suyundan bulaştığına dair herhangi bir bulgu olmadığını söyleyen Prof Dr. Köşgeroğlu, “Koronavirüsün, oda sıcaklığındaki bir suyun içinde on iki saate kadar yaşadığı, kanalizasyon aracılığı ile deniz, nehir ve göllere taşınabildiği biliniyor. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin (CDC) internet sitesinde, virüsün havuz, spa, hamam gibi ortamlardan bulaştığına dair herhangi bir kanıt olmadığı belirtilmişti” dedi.
“DENİZDEKİ YOĞUN TUZ VİRÜSÜ ETKİSİZ KILABİLİR” Koronavirüsün sudan bulaşma olasılığının çok düşük olduğunu belirten Prof. Dr. Köşgeroğlu, “Benzer şekilde İspanya’da Bilimsel Araştırmalar Üst Konseyi (CSIC), denizde çözülme olması ve yoğun tuz bulunmasının virüsü etkisiz kılabileceğine yönelik açıklamaları, İngiltere’de ise Havuz Suyu Değerlendirme ve Danışma Grubu’nun (PWTAG), salgın sırasında yüzmenin genel olarak güvenli olduğunu belirtmesi, virüsün su ile bulaşmasında risk yokmuş şeklinde yorumlanabilir. Bu bilgiler belki de bizim geçmişte olduğu gibi özgürce deniz ve havuz suyundan yararlanabilme isteğimizi canlı tuttuğu için, kendimizi bu konuda iyi ve mutlu hissedebiliriz. Virüsün deniz veya havuzdan bulaştığını gösteren kesin bir bilgi yok. Mevcut bilgilerin kanıt temelli bilgiler olmadığını, virüsün sudan bulaşma olasılığının çok düşük olduğunu söyleyebilirim” diye konuştu.
“SOSYAL MESAFEYİ MUTLAKA KORUMALIYIZ” Bu yaz yine de rahat şekilde havuza ve denize girmemek gerektiğini aktaran Prof. Dr. Köşgeroğlu, “En önemli kural, sosyal mesafenin korunması, maske kullanımına ve hijyene sıkı sıkı uyulmasıdır. Virüs havuz içinde klordan etkilenebilir ya da deniz suyunun tuzuyla pasif olabilir. Ancak saydığımız üç korunma yöntemi ihmal edildiğinde bulaşma kaçınılmaz olacaktır. Maalesef virüsün boyut değiştirme potansiyeline sahip olduğu apaçık ortada. Koronavirüsün bulaştığı fakat bazı kişilerde hastalığın yaygın semptomları ortaya çıkmadığı yani kendisi hiçbir hastalık belirtisi göstermeyen, kişilerin varlığı yine bulaşma konusunda dikkat etmemiz gereken önemli bir noktadır” ifadelerini kullandı. 
“KALABALIK OLMAYAN SAATLERİ TERCİH EDİN” Bunaltıcı sıcaklarda, kalabalık olmayan saatleri tercih etmeyi öneren Prof. Dr. Köşgeroğlu, “Öncesinde ve sonrasında duş almak koşuluyla kısa süreli havuz ve deniz suyundan yararlanabilirsiniz. Bu süreçte sürenin ve sıklığın önemlidir” dedi.
Kaynak: DHA
Bu Yazı Havuz ve denizden koronavirüs bulaşır mı? adresinde ilk olarak yayınlanmıştır. BakNeDio.Com.
source https://baknedio.com/havuz-ve-denizden-koronavirus-bulasir-mi/
0 notes
privatshop · 5 years ago
Text
Suda boğulmalara karşı ücretsiz eğitimler
Tumblr media
Arama-kurtarmadan ilk yardıma kadar birçok alanda bilgilendirme yapan TAP, bu dönemde ise artan boğulma vakalarına odaklanıyor. Dernek, suda boğulmalara nasıl müdahale edileceğine yönelik ücretsiz eğitim programları gerçekleştiriyor. İstanbul Şişli'deki bir havuzda, arama-kurtarma ekiplerine yönelik uygulamalı dersler veriliyor. Programda, alanında uzman isimler, senaryo gereği boğulan kişileri profesyonel ekipmanlar kullanılarak kurtarıyor.
Tumblr media
Dernek Başkanı Acil Tıp Uzmanı Prof. Dr. Özgür Karcıoğlu, derneğin 2014'te kurulduğunu ancak özellikle son dönemde daha aktif olduklarını söyledi. Karcıoğlu, "Deniz, kara ve hava arama kurtarma ekiplerimiz var. Bu ekiplerin içerisinde daha çok devlette çalışmış ve emekli olmuş askerler bulunuyor. Ekibimiz içerisinde Japon bir mühendis de yer alıyor. Doğada hayatta kalma etkinlikleri, çadır kurma, bir yere tırmanma ya da birisinin bacağı kırıldığında ona nasıl müdahale edileceği yönünde eğitici etkinliklerimiz bulunuyor." dedi. Bölgesel ekipleri de bulunan TAP'ın Türkiye genelinde 200 gönüllü eğitmeni olduğunu belirten Karcıoğlu, öğrencilere yönelik de bilgilendirme seminerleri düzenlediklerini ifade etti. Öğrencilerin birçoğunun daha sonra etkinliklere sürekli katıldıklarını aktaran Karcıoğlu, bu kapsamda, bir arama kurtarma ekibinde yer almak isteyen gençlerle sayılarını arttırdıklarını dile getirdi. Karcıoğlu, her yıl 200 kişinin suda boğularak yaşamını yitirdiğini ifade etti. Ege ve Akdeniz kıyılarında boğulma oranlarının daha çok olduğunun düşünüldüğünü ancak aksine Doğu ve Güneydoğu illerinde, denizle hiç alakası olmayan yerlerde daha fazla boğulma vakası meydana geldiğini ifade eden Karcıoğlu, "Bu boğulma vakaları, genelde su kaynaklarında, göletlerde ya da sulama kanallarında oluyor. Onun haricinde Karadeniz gibi gibi akıntılı ve fırtınalı bölgelerde de boğulma oranları fazla oluyor." diye konuştu.
Tumblr media
Boğulma nedenlerini anlatan Karcıoğlu, şu uyarılarda bulundu: "Bazen öyle bir akıntı oluyor ki çok iyi yüzme bilen insan bile boğulabilir. Sıkıntılı bölgelerde ya da fırtınalı havalarda denize girmemek gerekir. Bazı yerler vardır mimlidir orası, herkes diyorsa, bu yerden uzak durun, insanlar boğuluyor, oralardan uzak durmak gerekiyor. Bir de tabii önemli konulardan bir tanesi yüzmeyi bilmek gerekiyor. Diğer bir konu ise yarım yamalak yüzme bilen birisinin kendisine güvenmese de, boğulan bir arkadaşı için denize atlayıp onu kurtarmaya çalışması. İkisinin de boğulmasıyla sonuçlanıyor bu vakalar. Her yüzme bilen can kurtaramaz. Çünkü, boğulan kişi can havliyle size sarılır ve sizi aşağıya çekebilir. Bu tarz eğitimler alınmayınca tehlikeye girebiliyorsunuz ya da çok iyi yüzme eğitimi almak gerekiyor ancak bazen çok iyi yüzme bile bilseniz kurtarmıyor." Boğulan birisine karşı müdahale ederken kişinin durumunun da dikkate alınması gerektiğini vurgulayan Karcıoğlu, denizde kalbi durmuş birisine müdahale ediliyorsa önce kişinin denizden kurtarılması ve sert bir zemine yatırılması gerektiği bilgisini verdi. Yanlış bilinen yaygın bir duruma değinen Karcıoğlu, "Ancak insanlar bazen, boğulmayla karşılaşan kişinin yuttuğu suyu çıkarmaya çalışıyor. Bu doğru değil zira akciğerdeki su durmuyor zaten. O yuttuğu su kana karışıyor. Suyu çıkarmaya uğraşmak zaman kaybı. Asıl yapılacak şey kalp masajıdır." şeklinde konuştu.
Tumblr media
Boğulma vakalarının en fazla 15-25 yaş arası erkeklerde meydana geldiğini bildiren Karcıoğlu, "En fazla riskli gruplar ise kalp riski ve sara hastası olanlardır. Sarası olan birisi suda nöbet geçirebilir, bunlar saniyelik şeyler. Deniz öldürmez, cehalet öldürür. Deniz orada duruyor, doğanın bir parçası. Ne yaptığımızı bilmeden ve gerekli önlemleri almadan girersek bu cehalet canımıza mal oluyor." ifadesini kullandı. Eğitimlere yönelik bilgi veren Dernek Başkan Yardımcısı Rezzak Elazat, okullarda yaptıkları etkinliklerle 2018'de 150 bin öğrenciye ulaştıklarını söyledi. Bunların, gönüllülerin hiçbir ücret almadan yaptığı etkinlikler olduğunu aktaran Elazat, şöyle devam etti: "Ekibimiz onar kişilik katılımcılardan oluşuyor. Havuz uygulamalarında ise kurtarma eğitimi veren eğitmenler, öncesinde 6 haftalık ilk yardım eğitimi alıyor. Biz gönüllü olarak birçok etkinlik yapıyoruz. Suda can kurtarma eğitimimiz 5 aşamadan oluşuyor. Önce, başlıca yüzme teknikleri hatırlatılıyor. Doğru bildiğimiz yanlışlar çok. Korunma üzerine yüzüş teknikleri gösteriliyor. Daha sonra vakalar üzerinden metotlar ekipmanla ve ekipmansız olarak kurtarma yöntemleri gösteriliyor. İlerleyen aşamada ise dibe batmış vakayı bulma ve kurtarma kısmı gösteriliyor. Daha sonra boğulan kişiyi sudan çıkardıktan sonra ona nasıl ilk yardım yapılacağı konusunda uygulama gösterilecek." Yüzme eğitmeni ve cankurtaran Onurcan Yüksel de eğitim verdiği sırada şu bilgileri aktardı: "Havuz alçaksa bazı insanlar bilinçsizce atladığı için çakılmalar oluyor ve o atlamalarda da omurilik sakatlanmaları meydana geliyor. Ondan dolayı havuzda iki görevli olması her zaman daha iyidir. Bir kişi vakayı olabildiğince sabit tutuyor elleri arkadan kelepçe şeklinde tutuyor. Burada öncelikli amacımız kişinin hayatı. Omuriliği sabitliyorsunuz, çene tutuşu ile götürüyorsun. Ve çıkarıyorsunuz. Bazı vakalarda adam can havliyle sana sarılabiliyor. O tür durumlarda vakaya direkt yaklaşmamamız lazım. O tarz durumlarda yüzer torpidomuz ve kemerimiz var diyelim. Çapraz şekilde kemerimizi takıyoruz. İpi havuzun boyuna göre ayarlayabilirsiniz. Genelde 3 metre kadar vakaya atıyoruz. Adam buna sarıldıktan sonra zaten normal yüzerek sudan çıkarıyoruz. Hep durgun suda olmuyor örneğin denizde akıntı ya da dalga var. Adam boğuluyor zaten batıp çıkıyor o an. O tarz durumlarda bizim kafamız suyun içerisinde yüzmememiz lazım. Cankurtaran stili dediğimiz bir yüzme tekniği var kafa dışarıda. Bunun da amacı vakayı her zaman takip etmek. Sürekli vakayı izliyor olacağız. Atlarken de kişiye sesleniyoruz. Amacımız onun bilinçaltını kontrol etmek." Read the full article
0 notes