#deniz işin
Explore tagged Tumblr posts
Text
Eniştem Teyzemi Doyuramıyormuş! (Erkan 22 Y., Mersin)
Merhaba, ben Erkan, 22 yaşında üniversite öğrencisiyim. Sizlere teyzemle olan ilişkimden bahsetmek istiyorum. O zamanlar ben 17 yaşındaydım ve teyzem de 29 yaşındaydı. Kendisi evin küçüğü, esmer güzeli bir kadındır. Teyzem şuan 34 yaşında, 6 yıldır evli, 3 yaşında da dünyalar tatlısı bir kızı var.
Dediğim gibi, ozaman 17 yaşındaydım. Aylardan Hazirandı ve okullar yeni kapanmış, biz de Mersin'deki yazlığımıza geçmiştik. Teyzem de yeni evlenmiş, eniştemle birlikte bize hem ziyaret, hemde bir haftalık tatil niyetiyle gelmişlerdi. Oldum olası teyzeme hayrandım, çok güzel vücudu, sexy bacaklarıyla beni benden alırdı. Teyzemi düşünerek sürekli 31 çekerdim. Teyzemler geldiğinde öğlen saatleriydi. Selamlaşma faslından sonra oturduk ve sohbet etmeye başladık. Ben yüzmeden yeni geldiğim için üstümde sadece şort mayo vardı. Badi yaptığım içinde kaslı bir vücuda sahibim. Teyzem bana, "Erkan çok yakışıklı olmuşsun, kasların süper, buralarda kız bırakmazsın sen şimdi!" dedi. Teyzem de minicik bir elbiseyle gelmiş, o sexy bacaklarıyla beni deli etmişti.
Teyzeme teşekkür ettim ve "Senin kadar güzelini bulamam teyze!" diyerek ona iltifat ettim. Teyzemin çok hoşuna gitmişti. Tabi benim de çok hoşuma gitmiş ve sikim hafiften kalkmaya başlamıştı. Ben, "Duşa giriyorum!" diyerek salondan ayrıldım ve banyonun yolunu tuttum. Amacım banyoya girip 31 çekip rahatlamaktı, çünkü teyzemi o şekilde gördükçe sikime daha fazla sahip çıkamayarak herkese belli edebilirdim. Banyoya girer girmez hemen şortumu indirip 31 çekmeye başladım. Daha birkaç dakika geçmişti ki, aniden banyonun kapısı açıldı ve ben elimde sikim 31 çekerken teyzemle birbirimize baka kaldık. Heyecandan kapıyı kilitlemeyi unutmuşum. Teyzem pis pis gülerek, "Pardon!" deyip banyodan çıktı ve kapıyı kapattı. Rezil olmuştum ve kendime çok kızmıştım.
Sonra düşündüm de, hadi ben kapıyı kilitlemeyi unuttum, ama herkesin içinde banyoya gittiğimi söylediğim halde, teyzem niye kapıyı bile tıklatmadan daldı banyoya diye kafama takıldı. İşin içinden bir türlü çıkamıyordum. 31 çekmeyi bıraktım, ki zaten heves meves kalmamıştı. Duşa girip yıkanıp çıktım. Salona geçtiğimde sofra hazırlanıyordu. Teyzem bana bakarak sürekli gülüyordu. Ben utancımdan kıpkırmızı olmuş halde geçtim köşeye oturdum. Eniştem Murat yanıma geldi ve sohbet etmeye başladık. Konu kızlardan açılınca, eniştem bana, "Sevgilin var mı? Yada sürekli takıldığın biri?" diye sorunca, teyzem gülerek araya girdi ve "Yoktur onun bir kız arkadaşı!" dedi. Yani, (Bir kız arkadaşı olsaydı 31 çekmezdi!) demeye getirip bana laf çakıyordu.
Yemek yedikten sonra, teyzem, "Hadi Erkan sahile gidelim, hem güneşlenir, hemde yüzeriz!" dedi. Teyzeme, "Tamam!" dedim ve enişteme de, "Sen gelmiyor musun?" diye sordum. Eniştem, "Yok, ben iyiyim böyle, siz gidin!" dedi. Teyzemle yalnız gidecektik ve ben az önce yaşanan olaylardan dolayı utanç içerisindeydim. Sahil eve biraz uzaktı ve yürüyerek gidiyorduk. Yolda dayanamadım ve "Teyze beni öyle gördüğün için kusura bakma!" dedim. Teyzem kahkaha attı ve "Gençsin, olur böyle şeyler!" dedi ve gözleriyle sikimi işaret ederek, "Hem o neydi öyle, hortum gibiydi!" dedi. Teyzemin bu söylediğine şok olmuştum, "Anlamadım teyze?" dedim. Teyzem de, "Enişteninkiyle kıyasla seninki hortum gibi, seninle olacak kızlar çok şanslı!" dedi.
Aman Tanrım, neler konuşuyordu teyzem! Ben bu sözlerin karşında neye uğradığımı şaşırdım ve sikimi kontrol edemez duruma geldim. Havluyla sikimi saklayarak sahile vardık. Ordan iki şezlong kiraladık ve güneşlenmeye başladık. Teyzem üstündeki deniz kıyafetini çıkardı ve bikinisiyle şezlonga uzandı. Çantasından güneş kremi çıkardı ve yüzüne kollarına sürmeye başladı. Sonra da yüzüstü döndü ve kremi bana uzatarak, "Hadi, teyzene biraz yardımcı ol bakayım!" dedi. Ben ayağa kalkmak istemiyordum, çünkü sikim şortumu yırtacak derecede kalkmış ve üstünü havluyla gizlemiştim, her ne kadar indirmeye uğraşsam da, teyzemi bikinisiyle gördükçe deli oluyordum.
Teyzem yüzünü bana döndürüp, "Hadisene!" deyince, havlunun altından elimi şorta sokup sikimi düzeltip ayağa kalktım. Her ne kadar düzeltmeye çalışsam da çok belli oluyordu. Teyzem beni o şekilde görünce yine kahkaha atmaya başladı. Ben ise utancımdan tekrar yerime geçtim oturdum. Teyzem, "Tamam tamam, özür dilerim, olur böyle şeyler, gençsin!" diyerek benim gönlümü almaya çalışıyordu. Sonra, "Hadi gel!" dedi. Utancımdan biraz inmiş olan sikimle kalkıp teyzemin yanına gittim ve sırtına krem sürmeye başladım. Ben sürdükçe teyzem, "Biraz aşağıya... biraz daha..." diyerek iyice beline kadar indirdi beni.
Teyzemin götü çok güzeldi ve ellerim onun yakınlarında gezdikçe deli oluyordum. Teyzem, "Hadi biraz bacaklarıma, oradan da baldırlarıma doğru sür!" dedi. Ben, "Teyze oralara kendin de sürebilirsin!" dedim. Çünkü yıllarca hayalini kurduğum, öpüp yalamak istediğim bacaklarına elimi sürdüğüm andan itibaren kontrolümü feci şekilde kaybedebilirdim. Teyzem de, "Hadi ikiletme beni, sana ne diyorsam onu yap!" dedi. Ama bunu emir kipiyle söyledi. Ben de, "Benden günah gitti!" dedim. Evet bunu yanlışıkla sesli olarak söylemiştim. Elime krem sürmeyi unutarak elimi bacaklarına attım. Teyzem gülmeye başladı ve "Krem süreceksin şapşal!" dedi. Ses çıkarmadım ve elime azıcık krem döküp sürmeye, hatta okşamaya devam ettim. Artık çekinmeyi bıraktım ve hayalini kurduğum bacakları okşamaya başladım.
Teyzemin kısık bir sesle, "Biraz yukarı, baldırlarıma doğru!" dedi. Dediğini yaptım ve biraz üstüne çıkarak, ellerimi baldırlarında gezdirmeye, çaktırmadan da arada göt yanaklarına götürerek dokunmaya başladım. Teyzem bu dokunmalarım sonrası hafiften kıvranmaya başlayıca teyzeme baktım ve dudaklarını ısırırken gördüm. Bu beni daha çok cesaretlendirdi ve artık elimi iyice götüne, hatta amına bile sürmeye başladım. Teyzem artık inlemeye başlamıştı. Az sonra bana, "Seni rahatlatmamı ister misin?" dedi. Ben, "Ne tür bir rahatlama?" diye sorunca birden kalktı ve beni elimden tutarak denize götürdü.
İyice açıldık. Bana yaklaşıp ellerini boynuma koydu, bacaklarını da belime doladı ve amını sikimin üzerine getirdi. Dudaklarımız az kalsın birbirine değecekti. Kucağımda teyzemi taşıyarak zorda olsa suya düşmemeye çalışıyordum. Az sonra olan oldu be boşaldım. Boşaldığım gözlerimden belli olmuştu ki, "Rahatladın mı?" diye sordu. Başımı oynatarak, "Evet!" dedim. Teyzem de, "Ama ben rahatlamadım, ben ne olacağım?" deyince kalbim güm güm atmaya ve sikim tekrar kabarmaya başladı. Ben duyduğum bu söz karşında dilimi yutmuş şekilde sessiz sessiz duruyorken, teyzem heyecanlı bir ses tonuyla, "Nasıl yapalım? Otele gidelim, gelirken bir otel gördüm sanki. Oraya gideriz, hem saat daha 3, zamanımız var!" dedi. Ben dilimi yutmuş gibiydim. Teyzem, "Hadisene, ne anlatıyorum ben burada?" deyince kendime geldim.
Hızlıca denizden çıkıp kurulandık. Teyzem de bir çırpıda deniz kıyafetini giydi ve elimi tutup peşinden sürükledi beni. Ben halen yaşadıklarımın şokundaydım. Yolda teyzem, "Bu yaşadıklarımız aramızda kalacak, kimse bilmeyecek, tamam mı?" dedi. Ben de, "Tamam teyze!" deyince, "Teyze yok! Bugün senin teyzen değilim, sevgilinim!" dedi. Bahsettiği otele varmıştık. "Sen dışarıda bekle, ben bize bir oda ayarlayım!" dedi. Birkaç dakika sonra da anahtarla geldi ve yine elimden tutarak odaya çıktık.
Odaya girer girmez teyzem kapıyı kapattı ve dudaklarıma yapıştı. Sömürerek dudaklarımı, boynumu, kaslı gögüslerimi öpüyor, kokluyordu. Ben de artık daha fazla dayanamadım ve teyzemi yatağa fırlatıp üstündekini bir çırpıda soyup, bikinisi üstündeyken vücudunu öpmeye başladım. Teyzem sürekli, "Erkeğim, aşkım!" diyordu bana. Ben şortumu indirdim, teyzem de bikinisinin üst tarıfını çıkardı. O muhteşem memeleri gözlerimin önündeydi, hemen yumuldum, öpüp yalamaya başladım. Teyzem de elini sikime atıp sıvazlamaya başladı. Uzunca bir süre sadece yiyiştik. Teyzem bikinisinin altını da çıkarınca ikimiz de çırılçıplak kaldık.
Teyzem hemen beni sırt üstü yatırdı ve sikimi ağzına aldı. "Ben böyle yarak görmedim!" diyerek sikimi yalayıp yutuyordu. Ben de gözlerimi kapatmış halde aldığım zevkin doruklarını yaşıyordum. Teyzem sikimden ağzını çekti ve direk üstüme çıkarak sikimi ateş gibi yanan amının içine yavaşca sokmaya başladı. Daha önce bir kızla öpüşmüş ve sakso çektirmiştim, ama ilk defa biriyle sikişiyordum ve o kişide hayallerimi süsleyen teyzemdi. Artık teyzem sikimin tamamını içine almış ve kucağımda zıplamaya başlamıştı. Ama öyle bir çığlık atıyordu ki anlatamam. Ben de ellerimi teyzemin beline atarak rahatça zıplamasını sağlıyordum...
Teyzemin zıplarken yorulduğunu fark edince, pozisyon değiştirmek için onu kucağımda tutarak altıma aldım ve amına seri şekilde pompalamaya başladım. Teyzem de hemen bacaklarını elime doladı ve altımda inlemeye başladı. Gözlerinden aldığı zevki okuyabiliyordum. Teyzem altımda inlerken o kadar güzeldi ki, dudaklarını öpmeye doyamıyordum. Teyzem fazla dayanamadı ve titreyerek orgazm oldu. Ben de kendimi tutamadım ve yanlışlıkla içine boşaldım. İkimiz de nefes nefeseydik.
Üstünde biraz kalıp, amından çıkıp yatağa devrildim. Teyzem yanıma yanaştı. Başını göğsüme koyup, elleriyle vücudumu okşarken, bacaklarını da üstüme daha doğrusu sikime doğru atarak bacaklarını sürtmeye başladı. Halen yaşadıklarımıza inanıyordum, içimde biraz da korkuyla karışık pişmanlık vardı. "Ne yaptık biz!" dediğimde, teyzem, "İkimizin de istediği şeyi yaptık!" diyerek göğsüme küçük öpücükler kondurmaya başladı. O an telefonu çaldı. Arayan eniştemdi. Telefonu açtı ve bana bakarak, "Efendim hayatım?" dedi. Ama sanki ona değil de bana demiş gibiydi. Eniştemin sesini duyuyordum, teyzeme, "Ne yaptınız, yüzdünüz mü?" deyince, teyzem, "Evet, Erkan'la çok eğleniyoruz, Erkan bir yerden bahsetti, çok güzelmiş, oraya da uğrayacağız, biraz geç geliriz!" dedi. Eniştem de, "Peki tamam!" dedi.
Teyzem telefonu kapattı ve "Mal herif boynuzlanmayı hak etti!" dedi. Ben teyzemin bacaklarını okşarken, "Hayırdır teyze, mutlu değil misin?" dedim. Teyzem, "Yok! Enişten beni sikemiyor, evlediğimizden beri ilk defa beni sen orgazm ettin!" dedi. Teyzemin adına çok üzüldüm. Bu kadar güzel bir kadın, ama doğru dürüst sikeni yoktu. "Yazık olmuş sana teyze!" deyince, "Evet, ama bundan sonra beni orgazm edecek, beni güzelce sikecek biri var artık! Senin kaslı vücudunu sabah öyle görünce o kadar çok arzuladım ki seni, senin de beni arzuladığını çoktan biliyordum, sana bilerek frikik verdim ve banyoda 31 çekmeni ümit ederek seni bastım!" dedi. O an teyzemin içine boşaldığım aklıma gelmişti. "Teyze, içine boşaldım, sorun olmaz mı?" deyince, "Yok olmaz, doğum kontrol hapı kullanıyorum, ama bundan sonra sürekli kondom kullanırsın, ne olur ne olmaz!" dedi.
Ben, "Bundan sonra mı?" deyince, "Ne yani, bu kadar mı zannettin şapşal? Seni kimseye bırakmam, artık sen benimsin, ben de senin! Fırsat buldukca beni sikeceksin!" dedi. Ben de, "Seve seve!" diyerek dudaklarına yapıştım. Biraz daha öpüşüp elleştikten sonra teyzem yine kıvama gelmiş ve sikim de tekrar iş başı yapmak için hazırdı. Ama bu sefer hızlı davranmayıp zevkini çıkararak sikecektim teyzemi. Hemen ayaklarına yumuldum, ayaklarını çpüp yaladıktan sonra ayaklarını sikime sürterek sikimi iyice kendine getirdim. Sonra bacaklarına yumuldum, yalayarak yukarı çıktım ve elimi amına attım. Amının sıcaklığını hissedebiliyordum. Teyzem eliyle başımı amına bastırdı. Bu amını yalamam için bir işaretti. Daha önce hiç am yalamamıştım. Yavaş hareketlerle dilimi amında gezdirmeye başladım. Teyzem yine inlemeye başlamıştı. Çok tuzlu ve ekşi bir tadı vardı amının, kokusu da biraz değişikti. Ne yalan söyleyim, çok hoşuma gitmemişti, o yüzden yalamayı bırakıp, teyzeme, "Domal!" dedim. O da hemen domaldı.
Sikimi arkadan amına sürtmeye başladım. Teyzem, "Hadi sok artık!" diye kıvranıyor, eriyip bitiyordu. Tek hamlede girdim amına ve seri şekilde pompalayarak 10-15 dakika kadar siktim teyzemin amını. Sonra pørnølarda gördüğüm gibi 66 pozisyonuna geçip, bir bacağını kaldırdım ve amına girdim tekrar. Daha girer girmez teyzem yine orgazm oldu. Bir 10 dakika da öyle sikip bu sefer biraz da olsa kendimi tuttum ve boşalırken sikimi amından çıkarttım. Döllerimin birazı içinde kaçtysa da, çoğu amının üzerine gitti. Bu benim üçüncü boşalmamdı ve hiç alışkın olmadığımdan çok yorulmuştum. Sikişmeye son verdik, akşama kadar sadece birbirimizi elleyip öpmeye devam ettik.
Akşam eve geldiğimizde hiçbir şey yaşanmamış gibi davranıyorduk. Teyzemi tatil boyunca siktim ve aradan 5 yıl geçmesine rağmen halen her fırsatta sikiyorum. Kimse bizden şüphelenmedi, çünkü süphe uyandıracak birşey yoktu, herkesin gözünde biz teyze yeğendik!
[Erkan]
170 notes
·
View notes
Text
Ah benim minnoşum, ne işin var deniz kenarında?😔😿😿
Kıyamam çok korkmuş!😔😿😿
88 notes
·
View notes
Text
BULUŞMAK ÜZERE
Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni
Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenceden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor
Derken bi de dibe dalayım diyorsun
İçine doğdu belki de
İşte çil çil koşuşan balıklar
Lapinalar gümüşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
Onların arasında bulacaksın beni
Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe mutluluğa doğru
Her işin başında sevgi diyor
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Yanında ben varım
70 notes
·
View notes
Text
🇹🇷ES-SELÂM🇹🇷 ~EY KUTLU ŞEHİR İZMİR'İM~
🗣️ "Bayrağımın kırmızısına kanım bulaşmış"
•••✍️Alsancak sokakları çok kalabalıktı. Firari askerler, kaçan insanlar ve atlar... Müfreze, adeta kalabalığı yararak Kordon'a ulaştı.
♦ 10.20 sıralarında Konak Meydanı'na gelirler ve karşılarında Hükumet Konağı.
♦ O kalabalıktan yüzbaşıya doğru koşan biri elindeki bombayı infilak ettirdi. Yüzbaşı Şerafettin ve atı yaralandı. Prof. Dr. Kemal Arı, Yüzbaşı Şerafettin'in o anlarını şöyle anlattı;
Diyor ki:
⤵️
•••✍️Kemâleddin Kâmî (Kamu), şiirinde o günlerin İzmir hasretini söyler ki enfestir: 🗣️Ve her hatırlayışımda içli bir çocuk gibi ağlarım!
İZMİR'E *TAHASSÜR
Anne, deniz nerde, yalımız nerde? Hani gideceğiz İzmir'e der de Beni uyuturdun dizinde anne!
Geçende ablam da öyle diyordu Bu bahar İzmir'e girmezse ordu Kanmam sözünüze sizin de anne!
Yeşil bir bahara büründü dağlar Bülbüllü bahçeler, üzümlü bağlar Kimlerin işine yarıyor anne!
O bağlar nerede, bahçeler nerde? Her akşam güneşin battığı yerde Gözlerim İzmir'i arıyor anne!
Şimdi bir kuş olsam, kanadım olsa İzmir'e giden yol eğer bu yolsa Bir başıma bile giderim anne!
Bir çetin bilmece sorsam Paşa'dan Söylemem memleket bağışlamadan Mutlaka İzmir'i isterim anne!
Kemâleddin Kâmî(Kamu)
*özlem
🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷
27 notes
·
View notes
Text
insan hiçbir şey yapmamayı da özler
uzun süre yoğun bir tempoda çalışıyorum yaşıyorum bu nedenle kendime alan yaratıp nefes almak için bile nasıl özlem duyuyorum.
bu durum biraz beni yıpratıyor. hayal ettiğim konumla alakam olmayan bir yerdeyim bu fazlasıyla üzüyor beni bunun yanısıra hobi veyahut kendimi geliştirmek adına hiçbir şey yapamıyorum.
istiyorum ki tercümanlık işaret dilimi geliştireyim bunun için adım dahi attım online kursa yazıldım fakat derslere katılım sağlayamıyorum. sebebi ise akşamları yorgun geliyorum vakit bulamıyorum vakit yaratamıyorum.
yine dil mevzusu ingilizce öğrenmek istiyorum ama istemekle kalıyorum.
hem güçlenmek hemde fiziksel anlamda kendimi tatmin etmek için spora yazılmak istiyorum ama türlü bahanelerle erteliyorum.
bedensel ağrılarım için pilatese gitmek istiyorum ama yine yok maddi gücüm bu ay yine yetmedi diye erteleme yapıyorum.
bağırsak ve mide soranlarım zirvede şuan onun için beslenmemi düzenlemek istiyorum ama akşamları yine yorgun olduğum için çok kötü besleniyorum.
çeyiz dizmeye başlamam lazım ama maddi planlamamı yönetemiyorum o yüzden sürekli kalıyor.
bakanlıkta işe başladığım için sürekli takım ve resmi giyinmem gerekiyor ve ben işe başlamadan önce bile ne kadar minimal yaşıyordum maddi gücüm olmadığı için fakat şuan evet en düşük memur maaşı almama rağmen yetemiyorum çünkü her şey çok pahalı. kıyafet alsam arkadaşlarımla buluşsam temel ihtiyaçlarımı alsam zaten param ucu ucuna yetiyor ve kıyafet birikimim olmadığı için bu durum beni daha çok sıkıyor çünkü taksit olayına girmek istemiyorum ucu bucağı olmaz öyle olunca da. yani kısacası paramı yönetemiyorum bu miktarından dolayı mı yoksa benim yüzümden mi emin değilim.
canımı sıkan konular başında para, evlilik için hazırlıklar döngüsü, hiçbir hobi eğlence şu bu vakit ayıramıyorum en önemlisi psikolojik destek almak isterken bunu bile yapamadım erteledim.
bilemiyorum altan işin içinden çıkamıyorum.
mesela bakın evde bomboş durmayı bile özlemişim, tumblra girmeyi gönderilerinize bakmayı, yazı yazmayı, film belgesel izlemeyi bu kadar basit şeyleri bile yapmayı çok özledim.
bir rutin oluştu böyle monoton bir düzen bu çok sıkıcı ve bunaltıcı sadece ye iç yaşa işe git çalış gel yat böyle hayat döngüsü mü olur maalesef oluyor.
hayatımda hiç tatmadığım şeyleri canım istiyor misal gece boyunca deniz kenarında/ sahilde oturmak belki ayaklarını denize sokmak ay ışığını izlemek, bisikletle bir şehri turlamak, gezmek gezmek gezmek canım bunları istiyor daha doğrusu ruhum istiyor.
yarın kpss gireceğim niye giriyorsam boşuna yani öylesine. dgs girmiştim öylesine geçen sene ankara odyoloji geliyormuş ama ben dkt istiyorum. ee ama bu konuda ayrıca kafamı yoruyor üzüyor beni. ben bu sene dgs çalışsam fakat evlilik istiyoruz bunun aşamaları da gerçekleşse nasıl yürütcem hı şuan aklıma geldi bir müzik aleti de çalmak istiyorum ama hep istemekle kalıyorum.
hep istemekle kalıp üzülüyorum.
şuanda da yatıyorum zaten.
öyle boktan bir şey oldu ama kimse ses çıkarmadı giibi bi vaziyet altan abi.
24 notes
·
View notes
Text
Guyzz I did it 💫
Sabah minik şehrimde kahvaltı yaparken hiç aklımda böyle bi şey yokken akşam çayımı Lahey'de içtim.
Rüzgarı Liverpool sahiline göre çok.çok.çok daha hafifti ama hava çok soğuktu. İnince şehirde biraz gezdim, keşke direkt sahile gelseydim.
Ve ben hayatı ince porselen çay bardağımı yanımda taşıyacak kadar sevmeye başlamışım; wow. 🌸
Lahey'e (Den Haag) kesinlikle bir kez daha gelmek istiyorum. Hollanda'ya gelirseniz de aklınızda olsun, güzel ve tarihi bir şehir, Amsterdam'a da yakın. Eski meclisler, kralın taç giydiği bina, inci küpeli kız tablosunun olduğu müze buradaymış. Ve tabii bm'nin uluslararası adalet divanı (sanki bir işe yarıyormuş gibi) Delft ve Den Haag'a birlikte gelebilirsiniz çok yakınlar. Ben Agustos'ta hava biraz daha ısınınca gelmeyi planladım.
Maalesef arkadaşlarımın ve benim tez tracklerimiz değişti, onların yarın akşama submitleri olduğu için bu haftasonu hiçbir yere çıkamayacaklar. Solo traveller olmak da birlikte gezmek de ayrı güzel ama Ağustosta bi grupla gelsek çok daha güzel olur artık.
Ve çok tatlı bi tesadüf daha bu sabah şu deni z içindeki rüzgar tribünlerinde çalışan bir adamın işine dair bi video izlemiştim, kanal çok sevdiğim ve uzun zamandır girmediğim bi kanaldı. Ve akşamında bu deniz tribünlerini gördüm.
Video bu, insanlar inanılmaz şeyler ve işler yapıyor gerçekten 🫠
youtube
°°°
Şu sahil ve gün batımı için iki saat yol gidilir ama bunun bir de dönüşü var, bunu hiç düşünmemiştimfcklfk. Bir de Akdeniz ve sahilleri dünyanın incisi bence, keşke kıymetini daha çok bilebilsek.
Neyse sağ salim evim de evim, köyüm de köyüm inş.
Lahey (Den Haag)
Haziran 2024
35 notes
·
View notes
Text
Şimdi gidiyorsun
Git
Oysa senden tek bir damla istemiştim
Sana kocaman bir deniz sunmak için
Şimdi gidiyorsun
Git
Ne zaman başladı bu hikaye
Anımsamak zor
Gençtim
Hazırda fırtınalarım vardı dört nala sevdalarım
Komazdı öyle üç-beş nöbetleri
Geceler içimi acıtmazdı böyle
Bir insan bu kadar eksilebilir mi
Hatırlarsan sesine uyku kaçmış bir adam vardı
Bu şehrin biryerlerinde
Düşler ormanının gece bekçisi derdin sen ona
Gözlerinde gizledi o seni sen bilmedin
O adam bendim unuttun mu
Bak sevdiğin adam gülmeyi bile unuttu
Seni unutamadı
İşin kolayına kaçmadım
Uğruna ölmedim yani
Uğruna ölünecek sandığım biri için yaşadım hep
Sen bunu da bilmedin
Ben bir bakışına bin anlam yükledim
Sen aşka kestirmeden gittin
Bir hayatın özetini bırakıp avuçlarıma
Şimdi gidiyorsun
Git
Bana karanlığın ne demek olduğunu öğretmeden
Bütün ışıklarımı söndürüyorsun
Bu cehennem cinayetlerini işliyorsun
Sonra bunlara intihar süsü veriyorsun
Yazıklar olsun yazıklar olsun
Susuyorsun susuyorum susayacaklarım bitmiyor
Hani sen sevdiğini
Yarı yolda bırakacak kadar yüreksiz değildin
Düşmemeyi öğretecektin nerdesin nerdesin
Uzun lafın kısası yoktur
Anlatacağım çok şey var
Hoyrat bir rüzgar gibi geldin
Aklımı hayatımı dağıttın
Şimdi gidiyorsun
Git
Daha ayrılığa bile çarpmadan
Aşk bize döndü
Bir yılan gibi soktun koynuma kimsesiz geceleri
Artık ölüm sana dokunamamaktan kötü değil
Ama sana dokunmak da yasak bana
Göz çukurlarımdaki karanlık bunu anlatır
Sen var ya sen
Allah kahretsin
Yani şimdi
Gözleri sana benzeyen bir kızım olmayacak mı
Yani şimdi başkaları mı sevecek seni
Ben saçlarını okşadığım zaman
Ellerin öksüz kalırdı
Şimdi gidiyorsun git
Kahraman Tazeoğlu
144 notes
·
View notes
Text
Bir çoğu kendi fanusunda yaşıyor...
Kendi fanusu çapında konuşuyor ve...
İşine gelmeyince de ancak kendi fanusundaki suyu bulandırıyor...
Okyanustan haberi olan ne yazık ki çok az kişi...🤷
Ne demişti Kuşçu:
"Engin bir deniz ol! Bir taş atmayla bulanıyorsan, sen hala sığ bir susun!"
Sonuç:
Okyanus görmüş insan aranıyor!
14 notes
·
View notes
Text
Kimine derya deniz kimine bir damlayım.. Alttan bakana bir dev Üstten bakana karıncayım. İşin aslı Bakan yüreğin gördüğü kadarıncayım..
19 notes
·
View notes
Text
İşin içinden çıkamadığınızı hissettiğiniz anlar olur bazen. Tüm dünya size karşı birleşmiş, üstünüze doğru geldiğini sandığınız anlar. Nereye kaçsanız kalbinizin acısını geçiremeyeceğini bildiğiniz, kalbinize mütemadiyen batırılıp çıkarılan bıçakların dinmeyen bir acı verdiğini bilirsiniz. İnsanı en çok yıpratan da bu acı halin ne zaman geçecek olduğunu bilemeyişidir. Yani belirsizliktir. Belirsizlik insanı içten içe mahveder. Çekilen onca acıya dayanabilecek gücü bulursunuz da belirsizliğe karşı elinizi kaldıracak kuvvet dahi bulamazsınız. İçinizden "Keşke 1 hafta sonra, 1 ay sonra yahut da 1 yıl sonra geçecek ama o zamana kadar dayanmak zorundasın deseler." dersiniz de ortaya çıkan kimse olmaz. Siz ve içinizde kopan fırtınalar dışarıya sakin bir deniz gibi sürur eder. Ve en çok geceler ortak olur derdinize. İçinizi açabildiğiniz, gözyaşlarınızı gösterebildiğiniz tek zaman odur çünkü. Kendinizi güçlü bir duruşla ayakta tuttuğunuz gündüzün yorgunluğu gece olunca yere yıkar sizi. Biri su istese verecek güç dahi yoktur. İnsan bazen sorgular. Neden bu kadar acı, belirsizlik beni buldu diye. Oysa düşünemez sadece onda olmadığını.. Dünyanın yalan olduğunu bilen herkes için olur böyle haller. Bazen aşık olmuş biri, bazen işinde iflas etmiş biri, bazen sıradan bir şekilde yaşamını idame ettiren biri ve bazense şöhret ve zenginlik içinde olan biri. İnsana has bir boğulma hissidir bu. Dönemsel gelen de vardır, daimi bu hüzne gark olan da. Fakat bu saydıkarımın içinde çıkış kapısını bilen kişiler topluluğun az bir kısmını kaplarlar. O çıkış kapısı en kolayı ama en zorudur da. Allah'ın kapısı. En kolayıdır dedim çünkü bir abdest alıp elleri birleştirmeniz kadar yakındır. Zordur dedim çünkü hiçbir adım atmak istemeyiş hissi insanı yerine saplar. Burada gidin dua edin edebiyatı yapmayacağım kimseye. Ama bilmenizi istediğim bazı şeyler var. Yahut hatırlatmak istediğim. Bilin ki kimsenin gözyaşlarınızı görmediği anda gören biri var. Kimsenin İçinizdeki fırtınaları göremediği anda gören biri var. Kimsenin ağlamanız için omuz vermesi gerektiğini anlamadığı anlarda anlayan bir var. Siz ne kadar uzak hissetseniz de size çok yakın biri var. Herkesin artık yeter biraz mutlu ol deyip sizden uzaklaştığı anlarda hep sizin ona yaklaşmanızı bekleyen biri var. Sen bana bir adım gel, ben sana 10 adım geleyim diyen biri var. Herkesin size nefretle baktığını düşündüğünüzde, kulum bana yaklaşsa da yaralarını sarsam diyen bi Allah var. Her şeyin geçici olduğunu hatırlatan, dünyanın sonu geldiğinde ona yaklaşan kulları için hazırladığı, akılların almadığı, hüznün, kederin, öfkenin, nefretin olmadığı yerler inşa eden Allah var. Şimdi evvel olarak bu yazıları yazan aciz kul ben, ahir olarak da bu yazıları okuyan sen. Çıkış kapısını hatırladık. Ne yapacağımız kendimize kalmış. Ama unutmayın ki yazdıklarım boyunca Allah ile konuşursanız dünyada bu çektiğimiz haller tamamen geçecek demedim. Çünkü bu hayatın imtihan olduğunu unutmamak gerek. İmtihan deyince akıllara lütfen sadece fakirlik, açlık, savaş gelmesin. Çünkü aşk acısı çeken birirnin akıttığı gözyaşları, hüznün ellerinden kendini kurtaramayan bir gencin kalp sancısı, Evlatlarını nasıl en güzel şekilde yetiştireceğini düşünürken boğulan bir anneninn sıkkınlığı, sevgisiz büyümüş birinin yarım kalmışlık hissi, sevilmek isteyen birinin hissettikleri hep imtihan. İmtihanları küçümseyen, yargılayan biri olmaktan hep kaçın. Kimse sınanmadığı imtihanın kazananı değil. Belki acısını küçümsediğiniz bir insanın acısı size yüklense onun kadar ayakta dahi duramayabilirsiniz. Şimdi uzun uzadıya yazdığım yazılardan sonra içinizde kopan fırtınalaraın, sakinleyip güneşle beraber gökkuşağı açan huzurlu anlara kavuşmasını temenni ediyorum. Belki yazımın tamamını okuyacak sadece birkaç kişi olacak ama bu temennim herkes için. Herkese sakin bir huzur temenni ediyorum. Bu yazıdan haberli ya da habersiz herkes için.. Sevgiyle kalın, acı vermeyen bi sevgiyle..
39 notes
·
View notes
Text
Karımla Karavan Anılarımız! (1) (Gökhan 48 Y., İzmir)
Merhabalar. Adım Gökhan. Bundan 4 sene önce başlayan ve evliliğimi fırtınalı bir şekilde alevlendiren olaylar silsilesini anlatmak istiyordum. O dönemler devletin yurt dışında çalışarak önemli bir mevkiinden müdür olarak 48 yaşında erkenden emekli olmaya hak kazanmış birisiydim. Karım Handan ise 32 yaşında, bembeyaz tenli, sarı saçları olan, düzgün ve şişmana kaçmadan hafif balık etli, dolgun vücutlu, göğüsleri 90C, kalçaları ise yuvarlak, hatlı ve kendini belli edecek şekilde olan bir kadındı.
Takdir edersiniz ki eşimle aramda 16 yaş gibi ciddi bir yaş farkı vardı ve bu yaş farkını her ne kadar kendime kompleks yapmasam da, bazı anlarda ciddi bir rakip gibi görebiliyordum. Bu sebepten ötürü yatakta olsun, aşk hayatında ol sun, romantizmde olsun ve maceraperest şeylerde olsun (Benden daha geçmedi!) havası verebilmek için sürekli kendimi kanıtlama gayreti içerisindeydim. Karım da bazen kavga ettiğimizde, bazen de takılmak ve beni sinir etmek için, "İstesem senden daha gencini bulurdum, ayağını denk al!"� derdi ve beni kızdırırdı.
Her ne kadar bunu sorun etmiyormuş gibi gözüksem de, içten içe bu ihtimalin doğruluğunu bilerek sinir olurdum. Neticede ben artık 50'li yaşlarına yaklaşmış, saçlarında ufak tefek beyazlar çıkan, sırf karısının yanında daha da yaşlı durmamak için düzenli olarak diyet yapan, cilt bakımı yaptıran, spora giden bir erkektim; karım Handan ise 30'lu yaşlarının başında, gayet alımlı, kendini her türlü erkeğe beğendirebilecek bir kadındı. Hatta son birkaç yıldır eşim ile aramızdaki yaş farkının iyice belirginleşmesiyle birlikte dışarıdan gelen delici bakışların bile farkına varmaya başlamıştım.
Bu ufak girizgahtan sonra, seks hayatımızı ve belki de evliliğimizi canlandıran, beni de ilişkimiz hakkındaki tüm endişe ve kaygıdan kurtaran o malum güne geçmek istiyorum. Lakin daha öncesine yine ufak birkaç şey anlatmak isterim. Ben emekli olduktan sonra, karımla birlikte en büyük hayalimiz olan karavan alma işine iyiden iyiye tutulmuştuk. Söylediğim gibi hem yurt dışı görevi, hem de iyi bir makamdan emekli olduğum için güzel de bir tazminat almıştım ve elimize geçen tazminat ile birlikte, yaptığımız birkaç aylık araştırmanın sonucunda Mayıs ayında güzel bir karavan almıştık.
Karım özel okulda bir öğretmenlik yaptığı için yaz aylarına kadar beklememiz gerekiyordu gezi yapabilmek için, ancak bu benim açımdan bir problem değildi. Ben de o sırada bu yeni karavana alışmaya çalışıyor ve onun ufak tefek eksiklerini gideriyordum. Zaten para konusunda da pek sıkıntımız olmadığı için karımın esasında çalışmasına bile gerek yoktu; ancak o prensipler gereği çalışmak istiyordu.
Haziran ayının ilk haftasından sonra okullar da kapanınca önümüzde 3 aylık muazzam bir boşluk oluştu. Ben zaten emekliydim ve beni eve bağlayan bir şey yoktu; karımın da 3 ay boyunca tatilde olması sebebiyle kendimize bir rota çizdik. İlk rotamız (daha önce hiç karavanla seyahat etmediğimiz için) daha bildiğimiz yerler olacaktı. O yüzden de İzmir'den başlayarak Akdeniz'e inecek ve Mersin'e kadar gidecektik. Sonraki seyahat durağımıza (eğer vakit kalırsa) oradan sonra karar verecektik. Biraz da yol bizi nereye götürürse mantığındaydık.
Haziran ayının 16'sında, sabahın ilk saatlerinde yola koyulduk. Gayet güzel geçiyordu ve istediğimiz yerde durup, istediğimiz yerde devam ederek birkaç gün boyunca seyahat etmiştik. Her gittiğimiz yerde denize girmeye ve bol bol gezmeye de çalışıyorduk. Eşim vücudunu sergilemeyi seven ve bundan çekinmeyen bir kadındı. Ben de asla baskıcı bir erkek olmadım. O zamanlar gerçekten böyle bir hissim yoktu ve karıma bakılması veya bakılmaması pek dikkatimi çekmiyordu. Bundan hoşnut durumda olup olmama gibi bir hissiyatım yoktu. Karım ne isterse giyebilir diye düşünen bir erkektim sadece.
Ancak her şeyi değiştiren şey, yolculuğa çıkışımızın 3. günü olan 19 Haziran'da meydana geldi. Karımla o gün bir şey yüzünden tartışmış ve sinirlerimizin de gergin olmasından dolayı daha önce etmediğimiz şekilde ciddi ve ağır bir kavga etmiştik. İkimiz de birbirimizle konuşmuyor, sadece yola bakıyorduk. Tam hatırlamasam da Muğla civarlarında bir yerde devam ederken bir otostopçu genç gördük. En fazla 19-20 yaşlarında olan bu genç muhtemelen üniversite öğrencisiydi ve yaz tatilini değerlendirmek için otostop çekerek geziyordu. İkimiz de otostop konusunda pek bilgili insanlar değildik, çünkü geldiğimiz ailelerin maddi durumları, yaşadığımız yerler gereğince bugüne kadar otostop çekmemiş veya otostopçu almamıştık.
O an o çocuğu almamı sağlayan etken neydi bilmiyorum, ama bir anda arabayı yavaşlatmaya başladım. Karım, uzun süren sessizliği bozarak, "Alma o çocuğu!" dedi; lakin onun dediğinin tersini yapacağım ya, "Alacağım!" diyerek arabayı durdurdum. Tabii daha o bir şey söyleyemeden çocuk hemen karavanın kapısını açarak içeriye geçti. Karım bana öyle ters ve hırçınca baktı ki (Demek sen benim dediğimi yapmazsın, görürsün o zaman!) der gibi bir ifade vardı yüzünde. Çocuk teşekkür ederek karavanın içindeki koltuğa oturdu.
Ben de ortamdaki gergin havayı ve sessizliği dağıtmak amacıyla çocuğa birkaç soru yönelttim. Adı Akın'mış, tahmin ettiğim gibi 19 yaşında ve üniversite öğrencisiymiş. Tüm sene boyunca biriktirdiği parayla birlikte o da bizim gibi gezgin olarak tatil yapmak istiyormuş. Ben o çocukla sohbet ederken, eşimin sinsi planlar yaparak beni yenmeye çalışacağını tahmin edemiyordum tabii. Aşağı yukarı çocuğu 40 kilometre kadar götürecek, sonra onu ayrılması için bir anayolun ayrımında bırakacaktım.
Birkaç kilometre gittikten sonra karım ayağa kalktı ve yanımdaki koltuktan, arkaya geçti. Üstünde, kalçalarının altına kadar gelen bir mini kot şort ile hafif dekolteli bir askılı bluz vardı. Göremiyordum ama karım ayağa kalkıp tüm endamını sergilediğinde, eminim bu 19 yaşındaki genç, karımı baştan aşağı süzmüştü. Karım, işveli bir sesle, "Bir şey içer misin Akıncığım?" dedi. Akın biraz tutukça bekledikten sonra, "Zahmet olmazsa soğuk bir şeyler alırım." dedi. Karım ona bir şeyler ikram ettikten sonra yanımdaki koltuğa oturmak yerine arkada, çocuğun oturduğu koltuğa oturdu. Ben de dikiz aynasından yola bakıyormuş gibi yaparak onları seyrediyordum.
Sohbet bir yerden sonra ben odaklı olmaktan çıktı ve karım ile Akın arasındaki bir diyaloğa döndü. Ben de bir şey demeden yolu takip ediyor ve ara ara da onları izliyordum. Karım bacak bacak üstüne atmış, saçıyla oynayıp ara ara da şuh gülüşler atıyordu. Amacını anlamıştım; beni kıskandırmak ve biraz da kızdırmak istiyordu. Onun oyununa gelmeyeceğim diye hiç sallamıyormuş gibi yapıyordum. Hatta güneşi bahane ederek güneş gözlüğümü takmıştım ki, onları izliyor olduğum belli olmasın diye; ama maalesef hayatımın hatalarından (veya önemli davranışların dan) birisini yapıyordum.
Ona müdahale etmeyip, tepkisiz kaldığımı gören karım biraz daha işi abartarak, konuşurken çocuğa dokunmaya başladı. Davranışları beni bile dimdik eden karım, bu 19 yaşındaki gencecik çocuğun eminim aklını almıştı. Zaten çocuk da oturuş pozisyonunu sürekli değiştirerek, erekte olmuş sikini saklamaya çalışıyordu. Ben ise halen olanları önemsemiyormuş gibi yaparak güneş gözlüğümün altından karımı ve çocuğu izliyordum. Karım o kadar şuh hareketler yapıyor, o kadar tutkulu ve istekli davranıyordu ki, beni bile dimdik etmişti. Karımın en iyi becerdiği şeylerden birisi de, istediği an istediği yerde bir hareketiyle erkeği tahrik edecek kadar becerikli olmasıydı. En yorgun olduğum ve seks istemediğim anlarda bile defalarca kez beni azdırıp benimle sevişmişliği vardı. Tabii benim yaşlarımda bir adam bile dayanamıyorken, 19 yaşında bir çocuğun buna dayanmasını beklemek mümkün değildi.
Bir ara artık ses gelmemeye ve konuşmalar kesilmeye başladı. Dikiz aynasından bir kere daha baktığımda ise karım ile Akın'ın öpüşmeye başladığını gördüm. Akın tamamen gözlerini kapatmış ve olan bitenden habersiz bir şekilde (belki de, Adam arabayı sürüyor, ben arkada karısını götürüyorum!) diye düşünerek öpüşüyordu; ancak karımın gözleri açıktı ve çocuğu öperken bir yandan da beni kesiyordu. O da aptal birisi değildi, elbette onları izlediğimi biliyordu, ama ses çıkartmadığım için onları görmediğimi (!) düşünerek elini çocuğun sikine attı pantolon üzerinden. Karmaşık duygular içerisindeydim; bir yanım çocuğu hemen arabadan atmak istiyordu, ama bir yanım da bu anın keyfi içinde olanların seyrinin doğal bir biçimde sonlanana kadar ne olacağını görmek istiyordu. Müdahale etmedim ve ben müdahale etmedikçe de karım biraz daha işi uçlara sürüklemeye başladı.
Yaklaşık 5 dakika sonra bir fermuar sesi duydum. Karım oturduğu yerden kalkmadan çocuğun önüne doğru eğilerek sakso çekmeye başlamıştı. Akın ise kasıntı ve tedirgin bir şekilde (Acaba fark eder mi?) endişesiyle birlikte mükemmel bir zevk alarak koltukta oturuyordu. Karım, dudaklarını iyice aralamış ve Akın'ın sikini yavaş yavaş, tadını çıkartırcasına emiyordu. Akın'ın dimdik, taze ve kalın siki, karımın dudaklarının arasında iyice ıslanmıştı. Karımın o güzel saksosundan sonra artık geriye kalan tek şey seks olmuştu.
Benden herhangi bir tepki gelmeyince karım yavaşça ayağa kalktı. Hemen üstünkörü, sanki bir bar tuvaletinde yaparmış gibi çabucak bitirmek istercesine şortunu ve külotunu aynı anda indirip, Akın'ın kucağına oturdu. Sırtı Akın'a dönük bir şekilde, Akın'ın sikini yavaşça am dudaklarına dayadı ve bir anda içine aldı. Karım zevkle zıplıyor ve sözde sesini duyurmamak ister gibi de dudaklarını sıkarak inlemesini azaltmaya (!) çalışıyordu. O an aniden direksiyonu sağ ve sola çevirerek şeritlerde zigzag çizmeye başladım ve karımın dengesini bozarak tamamen o çocuğun kucağında oturmasını sağladım. O da anlamış olacak ki, "Hayatım bir sorun mu var?" diye seslendi. Onları sözde göremeyeceğim bir yerde oldukları için bir yandan benimle konuşuyor, bir yandan da Akın'ın kucağında zıplamaya devam ediyordu. "Hayır canım, misafirimizle ilgileniyor musun? Çok trafik var ilgilenemiyorum pek!" dedim.
Karım gülerek, "İlgileniyorum canım, merak etme!" dedi. Birkaç dakika kadar sonra Akın ile eşimin fısıldaşarak konuştuklarını duydum. Fısıltıları duyuyordum, ama ne konuştuklarını anlayamıyordum; fakat karımın hareketlerinden, Akın'ın boşalmaya yakın olduğunu anladım. Herhalde üstünden kalkar ve başka bir yere boşaltır diye düşünmeme rağmen, karım yine aynı hızla hoplamaya başladı ve en sonunda Akın'ın, ne kadar zorlasa da tutamadığı, ufak bir iniltisini duydum. Karımın amına boşalmıştı. Çocuk ne kadar panik olduysa, karım üstünden kalkar kalkmaz hemen toparlandı ve ineceği yere daha 24 kilometre varken, "İzninizle ben burada ineyim." diyerek karavandan indi. Karım ve ben baş başa kalmıştık...
[Gökhan]
155 notes
·
View notes
Text
bir organ nakli gibi sevmiştim seni; çürük gözlerine bağışlanan ellerim, yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim... darmadağın kadınların, darmadağın ettiği erkekler gibi sevmiştim seni. çok eskitilmiş bir aşkın hatırlanması, sevgilinin resmi karşısında çocuksu bir iç kanaması. aslında işin açıkçası; rüzgârın fırtınaya dönüşmesi gibi, hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi, geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi sevmiştim seni. ruhum kan kaybederken nasıl tutarım seni şimdi deniz gibi? neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi ortalık yerde durup dururken sevmiştim seni. atlara kalırsa çoktan kaybettik savaşı, mızraklar kırıldı, kalkanlar delindi, ganimetler paylaşıldı. kasaba meydanında birbirini dövmekten yorulan iki kovboy gibi, bir tabancanın namlusuyla, tetiğiyle, kendisinden farklı, kendisinden ayrı, bir silahın şarjöründe tanışan iki soğuk mermi gibi, aynı bedene sıkılan iki el kurşun gibi, katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşla sevmiştim seni.
15 notes
·
View notes
Text
pekiii.. fırtınaları çıkaran kimdi?
.
e. ve ben, metroda yanyanayız.
gözüm sürekli istasyonların isimlerini takip ediyor, sanki bir an gözümü ayırsam zaman kırılacak, ya da saçma sapan başka bir şey olacak, bir an kendimizi ineceğimiz istasyondan fersah fersah ötede bulacakmışız gibi- bir tehlikeye karşı,
gözümü istasyon isimlerinden ayırmıyorum.
.
e. kolumu sıkıyor. bunu yaptığının farkında değil. ineceğimiz durağa henüz var, boş konuşmaya karar veriyorum, şöyle soruyorum-
hani filmlerde bazen bir sahne olur, mesela.. kız, oğlanı hiç beklemediği bir anda yanağından öper. oğlan duraksar, kıza şaşkın şaşkın bakarken elini kendi yanağına götürür, öpüldüğü yere dokunur, hissettiğim gerçek mi? der.
evet bu bir klasik diyor e.
evet diyorum, bu bir klasik.. ama sence ne manaya geliyor?
.
tekrar istasyonların isimlerine bakıyorum, daha önce hiç bilmediğim bazı kelimeler var. doğru hatta olduğumuzdan emin misin? diyorum, bu istasyonları hiç duymamıştım.
.
bence beklemediği bir anda öpüldüğü için oğlan sadece şaşırıyor diyor e. işte, şaşkınlıkla elini yanağına götürüyor (suç mahallini işaret ediyor).
ama, acıyan yerimize de bastırırız biliyorsun diyorum.
mesela, heyecanla merdivenlerden aşağı koştuğunu düşün -sanırım kapının zilini duymuşsun, sevgilini bekliyordun ya- ama öyle heyecanla koşuyorsun ki gözlerin buğulanıyor, ayağın takılıyor, tepetaklak yuvarlanmaya başlıyorsun, düşüyor düşüyorsun, yüzün ellerin, dizlerin dirseklerin, muhteşem tatmin edici bir şekilde her yerini çarpıyorsun- neresinin ağrıdığından emin olamıyorsun.
ama diyelim ki en fena dizini çarpmışsın, can havliyle dizini iki elinin arasında alıyorsun, sıkıyorsun, ağrı hissini bastırmaya çalışıyorsun.
ağrıyı örtbas etmeye çalışmak-
işte diyorum, oğlan da yanağındaki öpücük hissine aynısını yapıyor, bu hissin beynine ulaşmasını engellemeye çalışıyor.
ah diyor... e.
senin bir romantik olduğunu sanıyordum.
hayır diyorum. ben bir gerçekçiyim.
.
metro yoluna devam ediyor. duraklar geçiliyor. nerede olduğumuzu anlamak için istasyon listesine bakıyorum. artık istasyon isimleri sadece bilinmedik kelimelerden değil, karmakarışık harflerden oluşuyor.
hey diyorum. sıradaki durak için smtyya yazıyor görüyor musun, bu nasıl bir kelime? .
şşşş.. diyor e. istasyon isimlerini boş ver.
.
elimde bir kitap var: "behçet necatigil - mitologya sözlüğü"
böyle metro yolculuklarında çantamdan çıkarıyor, elimde tutuyor ve çantama geri koyuyorum. bir kitabı bitirmek için çok verimsiz bir yöntem-.
e. kitabı görüyor,
pekiii... diyor. (daha evvel sormadığı bir soru bulmaya çalışıyor..) fırtınaları çıkaran kimdi?
poseidon! diyorum.
ama o denizlerle ilgili değil miydi?
işin aslı, o zamanlar her şey ama her şey biraz... ve de mutlaka, denizlerle ilgiliydi.
kimsenin aklına tarladaki ekinlerin büyümesi için dua etmek gelmiyordu. tanrılarından fırtınasız bir deniz diliyorlardı: gemiler kayalıklarda parçalanmasın, askerler yurtlarına dönebilsin, sevgililer kavuşsun, çocuklar babasız kalmasın.. bunun gibi şeyler..
anladım diyor e. poseidon. şu çatalı olan hani?
tanrılarını hep insan formunda düşlemeleri çok sevimli değil mi?
.
"gelecek istasyon-" diyor hoparlördeki ses:
ne dedi diyorum? söylediğinden hiçbir şey anlamadım? sanki uydurma bir kelime söyledi?
şşşş diyor e. elini yanağıma koyuyor, yüzümü kendine çeviriyor. gelecek istasyonun ismini söyledi, endişelenme.
ama diyorum... kapının üzerinde yazan istasyon isimleri artık karmakarışık harfler, anlamsız kelimeler. hoparlördeki sesi ayırt edemiyorum? doğru hatta olduğumuza emin misin?
şşşş. diyor e. doğru hattayız, merak etme.
.
insan formunda olmayan bir tanrı nasıl olurdu ki diye soruyor... ah-ha diyorum... mitoloji külliyatı benim elimde olsaydı, mesela, athena, göz şeklinde bir tanrı olurdu, senin gözlerin gibi.. gökyüzünde ölümlüleri izleyen, iki muhteşem göz şeklinde bir tanrı.
bu çok özgün bir fikir değil ama.. benim gözlerimin renginde bir tanrı fikri hoşuma gitti diyor e.
insancıklar senin gözlerine tapınıyorlar ve hayvanlar kurban ediyorlar. yeni doğmuş bebekleri hastalıklara yakalanmasın, askerlerin ölümcül yaraları iyileşsin, aşıklar birbirlerine kavuşsunlar diye. bir tür şifacı tanrı.. böylesi tam sana göre.
.
artık bilmediğim bir dilde konuşan ses son durağı anons ediyor... ne dediğini artık hiç anlayamıyorum. ne dediğini anlamıyorum diyorum- şşşş diyor e. son durağa geldiğimizi söylüyor- ama diyorum, biz daha önce inecektik- sakinleş diyor e.
yanağıma elini koyuyor, başımı omzuna yaslıyor- nerede ineceğimizi boşver-
.
peki, şu şifacı muhteşem yunan tanrıçası- gözlerimin renginde, gökyüzünden insancıkları izlerken, ve insancıklar ona hayvanları kurban ederken, sen ne yapıyordun? diye soruyor-
ben, diyorum.... (ben, dünyadaki en doğru cevabı vermek istiyorum- allahım. ben her zaman dünyadaki en doğru cevabı vermek istiyorum.)
bu sırada ben, senin uğruna hayvanların kurban edilmesine karşı çıkıyordum.
gökyüzündeki şu muhteşem iki gözden başka bir tanrı yoktur, ve o hayvanların kurban edilmesini istemiyor diyordum.
e.'nin gözleri ışıldıyor.
(bu renkteki gözlerin ışıldadıklarına hangi renkte ışıldadıklarını hayal edemezsiniz.)
.
kapılar açılıyor. nereye geldik diyorum. bilmiyorum diyor. vagondan inen kimse nereye geldiğimiz bilmiyor gibi, ama itiraz etmiyorlar. artık anons yapan ses tümüyle kimsenin bilmediği bir dilde konuşuyor, ama huzur verici bir karmaşa- değil mi? diyorum. e. kolumu sıkıyor. hey diyorum: metroya bindiğimizde kolumu sıkmıştın, ve her şey böyle başlamıştı-
.
seninle gurur duyuyorum diyor e. yani şu yunan tanrısı olan gözlerim, seninle gurur duyuyorlar. onun için hayvanların kurban edilmelerini engellediğin için.
hey! diyorum.. doğru yerde indiğimizden emin misin? aksi imkansız diyor. anonsu duymadın mı.- sanırım diyorum. biraz ateşim var. evet biraz öyle diyor, anlamak için elini yanağıma götürüyor -
20 notes
·
View notes
Text
Beni koyup gitme ne olursun
Durduğun yerde dur
Kendini martılarla bir tutma
Senin kanatların yok
Düşersin yorulursun
Beni koyup gitme ne olursun
Bir deniz kıyısında otur
Gemiler sensiz gitsin bırak
Herkes gibi yaşasana sen
İşine gücüne baksana
Evlenirsin çocuğun olur
Sonun kötüye varacak
Beni koyup gitme ne olursun
Elimi tutuyorlar ayağımı
Yetişemiyorum ardından
Hevesim olsa param olmuyor
Param olsa hevesim
Yaptıklarını affettim
Seninle gelmeyeceğim
Beni koyup gitme ne olursun
Attila İlhan
9 notes
·
View notes
Text
DENIZ IŞIN | sefirin kızı - ep. 28
43 notes
·
View notes
Text
🍀 Bir Organ Nakli Gibi Sevmiştim Seni
*
Bir organ nakli gibi sevmiştim seni;
Çürük gözlerine bağışlanan ellerim,
Yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim..
Darmadağın kadınların,darmadağın ettiği erkekler gibi
Sevmiştim seni...
Çok eskitilmiş bir aşkın hatırlanması,
Sevgilinin resmi karşısında çocuksu bir iç kanaması
Aslında işin açıkçası;
Rüzgarın fırtınaya dönüşmesi gibi
Hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi
Geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi
Sevmiştim seni...
Ruhum kan kaybederken nasıl tutarım seni şimdi deniz gibi,
Neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi
Ortalık yerde durup dururken
Sevmiştim seni...
Atlara kalırsa çoktan kaybettik savaşı,
Mızraklar kırıldı,kalkanlar delindi,ganimetler paylaşıldı.
Kasaba meydanında birbirini dövmekten
Yorulan iki kovboy gibi,
Bir tabancanın namlusuyla tetiğiyle,
Kendisinden farklı,
Kendisinden ayrı,
Bir silahın şarjöründe tanışan iki soğuk mermi gibi,
Aynı bedene sıkılan iki el kurşun gibi,
Katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşla
Sevmiştim Seni...
Küçük İskender
2 notes
·
View notes