Tumgik
#değişecek bir şey yok.
civcivwq · 4 months
Text
Tumblr media
19 notes · View notes
mihrimah-blog · 3 months
Text
``Konuşacak, hesap soracak çok şey var ama değişecek hiç bir şey yok. Bu yüzden vazgeçtim.
Çünkü ben kolumdan, kanadımdan değil; 'sevdaya inancımdan, güvenimden vuruldum.. ``
Tumblr media
56 notes · View notes
kelebekpapatya-72 · 1 year
Text
Anlatacak çok şey var ama
Değişecek bir şey yok...
Tumblr media Tumblr media
179 notes · View notes
bilmece · 24 days
Text
Bilmeceyle kendimizi keşfediyoruzda bugün: ben terlemekten utanıyormuşum.
Ay durun durun gitmeyin hemen bu iyice delirdi diye, anlatıyorum: ben çok terleyen bir insanım. Oldum olası öyleydim ve bunu söylerken yalnızca egzersizden spordan bahsetmiyorum. Sıcak bir günde azıcık tempolu yürüyeyim, esinti olmayan bir toplu taşımada beş dakika oturayım anında şakaklarımdan, boynumdan süzülen damlaları, dudak üstümde boncuk boncuk terleri görürsünüz. E dümdüz yaşadığımda hal böyleyken spor yaptığımda siz hayal edin! Domatese dönen bir surat, tuttuğum, oturduğum, temas ettiğim her yer ıslak.. anladınız durumu.
Ben bu durumdan hep çok rahatsız olur(d)um ve mütemadiyen kendi kendime “ıyy ter içinde kaldım yine” derdim. Herkesin böyle olmadığını da biliyor ve sarf ettiği efora rağmen terlemeyen insanları düpedüz kıskanıyordum.
Bugün dolmuşta yüzümden süzülen ter damlalarını hissedip kendi kendime gıcık olurken ilk defa şunu sordum: ben bundan niye bu kadar rahatsız oluyorum? Tabiki anlıyorum hoşlanılacak bir durum değil bunda hemfikiriz ama bu kadar kurulmanın alemi var mı? Sonuçta insan bedeninin yaptığı bir şey bu, bir çok insan yaşıyor, deodorantını kullanıyorsun kimseye bir zararın yok, ortamın değiştiğinde beş on dakika içinde değişecek bir hal, neden kabullenmek yerine bu gıcık olma hali?
Biraz deşince beni de hayrete düşüren cevaplar çıktı içimden. Öncelikli ve en belirgin olanı şu: zihnimdeki kodlara göre görülür biçimde terlemek kadınsılığa ve zerafete ters düşen bir durum (elbet spor dışı hallerden bahsediyorum). Zarif bir kadın olarak tanımlar mıyım kendimi bilmem ama anlaşılan bir yanım öyle görünmek istiyor. Bunu düşünür düşünmez aklıma magazinlerin çeşit çeşit ünlü kadının koltukaltındaki ter izlerinin fotoğrafını paylaşarak kadınları ayıpladığı kareler üşüştü. Ben kendi kendime uydurmamışım bunu, tamam.
Bununla beraber gelen başka bir olgu ise çabasızlık (effortless) kavramı oldu. Sanıyorum bu da zerafetten tamamen bağımsız değil gerçi. İnsan (ben) bir şekilde çabasızlığı çekici, büyüleyici buluyor. Burada bahsettiğim şey emek sarf etmemekten ziyade bir şeyleri rahatlıkla yapabiliyor olmak ya da öyle görünmek. Aslında farklı farklı alanlarda hepimiz kendimizi öyle göstermeye çalışıyoruz. Yılların emeği, öğrenmesi sonucu kolayca yaptığımız bir iş övüldüğünde “bu benim için çocuk işi” demek, belki de saatlerce düşündüğümüz kombinimiz beğenildiğinde “ay öylece uyduruverdim” demek buna örnek. Elbet bunlar başka boyutlarla da açıklanır fakat çok çabalamamış izlenimi vererek güzel, becerikli, başarılı, güçlü görünmek ortak bir arzumuz sanırım.
E bunun terlemeyle alakası ne derseniz de hemen söylüyorum çünkü bende ter=çaba. Yokuş çıkan iki kişiyi düşünün: biri yukarı vardığında başladığı haliyle aynı gözüküyor diğeri ise kan ter içinde. Elbette kan ter içinde olan kişi aynı yokuşu çıkmak için daha çok çaba sarf etmiş diye düşüneceksiniz. “Tamam düşünelim ne var, sonuçta ikisi de varmış yukarı ayrıca terleyen daha çok zorlanmasına rağmen yapmış bu tebrik edilesi değil mi?” de denebilir. Bu senaryoyu kafamdan geçirdiğimde ise aklıma gelen kelimeler zayıflık ve kontrol oluyor. Bir şeyin seni ne kadar zorladığını gizleyemiyor olmak bir zayıflık göstergesi diye düşünüyor ve dışarıya ne kadar bilgi verdiğimle ilgili kontrolün elimde olmasını istiyor bir yanım. Tabiki daha makul yanım çabanın kıymetini, zorlandığını gösterebiliyor olmanın erdemini biliyor ama çelişkilerle doluyuz azizim.
Buna girmedim ama belki beden algımla da alakası var bu yüksek dozda rahatsız olmamın, olabilir, olsun. Her ne ise sebebi ben artık utanmayacağım. Hem huysuz ve tatlı kadın oluyorsa terli ve zarif kadın da olur bence asdfjslfşj (asla ciddiyetle yazı tamamlayamıyordu).
22 notes · View notes
savasbitti · 8 months
Text
gecenin saat 3'ü. uyku tutmuyor, çünkü bir hafta içinde uyku düzenim bozulmuş. içeride bunalmışım, hava soğuk ama soğukla açılmak için balkona çıkıyorum. bir metre kare bile olmayan balkondayım. gökte yıldızlar aklımda düşünceler, içimde sıkıntı, kalbimde ağrı. düşünüyorum. sokakta birkaç kişi var, köşedeki tekel bayii her zamanki gibi açık, karşısındaki fırında öyle. fırının önünde bir köpek yatıyor, masalarda bekçiler oturuyor, mesailerini bitirmek için vakit öldürüyorlar. gecenin saat 3'ü, aklımda nazım hikmet'in bir dizesi var ama arkada ismet özel'in sesi geliyor. karnım hafif aç, öğlen kahvaltı yaptığım için ve akşam hiçbir şey yemediğim için sürüyor bu açlık. birkaç yarasa oradan oraya uçuyor. geçen sene aldığım gül ağacı baharın gelmesini bekliyor. aloeveralar su vermesem de patlamaya, çoğalmaya devam ediyorlar, hâlbuki küçük bir aloevera almıştım ben, şimdi bir sürü oldular. balkona çıkıp da aşağıya bakan her insan gibi içimden "şimdi buradan atlasam ne olur" diyorum. sonra çekiniyorum bunu yapmaktan hatta korkuyorum kendimi geri çekiyorum. kedim dosto içeriden bana bakıyor, yüzünde meraklı ve şaşkın bir ifade var. kaç gündür kendi içime çekilmişim. okunacak kitaplarım, izlenecek filmler beni bekliyor. sabah haftaya yeni bir giriş olacak, tekrar eski düzene adapte olmam gerekiyor. uyan, işe git, gel ve tez çalış. sürekli aynı döngüde olmak sıkıyor insanı ama aynı zamanda bu döngüye o kadar alışmışım, bu döngü o kadar benim "güvenli bölge"m olmuş ki buradan çıkmak cesaretini de gösteremiyorum. geçen sene bu zamanları düşünüyorum. günler ardı ardına geçip gitti. çok şey kaybettim geçen sene içinde, çok şey kaybettik. geçmişte verilen sözlerin bir değeri olmadığını anladım. bundan sonra nasıl güveneceğimi bilmiyorum. kendim için bir şey demiştim. terapiye başlamıştım ama faydasını göremedim. ilaçlarım masada duruyor, bu hafta bitecekler gidip yenilerini yazdırmam gerekecek. şimdi gidip uyuyayım diyorum, uykuya kaçayım ama bu ne değiştirecek. bazen rüyalarla gerçeği karıştıracak duruma geliyorum. uyandığımda "hangisi gerçekti?" diye soruyorum kendime. doğrusu ben de içimdeki şarkının bitmesinden korkuyorum. içimdeki şarkı biterse bileklerime yine falçata vuracağım. kanım damardan akacak ama dibe inemeyeceğim. ruhumdaki acıyı farklı bir yere aktarmak, fiziksel acıya çevirmek bir nebze iyi geliyor ama kendime zarar verdiğimin de farkındayım. hâlâ kendimi önemsemiyorum. beni önemseyen kimse yok artık çünkü. aynalara bakmaya hâlâ korkuyorum, yüzümde bir çirkinlik emaresi görecek olmak korkutuyor beni. kendimi o kadar güçsüz ve çaresiz hissediyorum ki. şurada birkaç ay kaldı hayatımın alt üst olmasını sağlayan günlerin yıldönümü olmasına. gecenin saat üçü şimdi ben yine düşünüyorum. aynı şeyler de değil düşündüklerim, başkalarının acıları, dünyada yaşanan savaşlar, ülkenin durumu vs. vs. vs... kendimden kaçıp bir şeylere sığınarak geçecek sanıyorum, kendimi oyalayamaya çalışıyorum sürekli. insanlar sürekli tavsiye veriyor bana: şöyle yap, böyle yap, düşünme, üzülme diye ama bunun mümkün olmadığını bir türlü anlatamıyorum onlara. küçük sevinçler de yaşamıyor değilim ama yaşadığım bu sevinçler, iyi şeyler de uyuşturmuyor ne kalbimdeki ne de ruhumdaki acıyı. birileri okusun diye yazmıyorum bunları aslında kendime söylüyorum. iyi geliyor sanki yazmak. hem bunları yazsam ne değişecek, bugün ölsem kim üzülecek, sadece üç gün yas tutulur bilirsiniz bu ülkede. ilk kez bu kadar uzun bir yazı yazıyorum buraya, belki de en içten olduğum hâlimle. bazen yanımda olanlara da teşekkür etmek istiyorum, hakları geçmedi değil bana. teşekkür ederim deyip terk etmek gerekiyor sanırım. evet, dünyayı terk etmek, ruhu ait olduğu yere göndermek. bunlar çocukça gelmişti zamanında çok sevdiğim birine ama o da anlamamıştı. ona da anlatamamıştım içimde geçen düşünceleri, acıları, yoğun karmaşaları. gecenin saat üçü ben sanki içimi ferahlatacak gibi bir şiire, bir şarkıya sığınıyorum ve de gökteki şu yıldızları var eden yaratıcıya. hakkınızı helal edin deyip kaybolmak istiyorum artık. omzumdaki yük o kadar ağır geliyor ki...
36 notes · View notes
girifit · 1 year
Text
yalnızlık hissinin vurduğu bir gece yarısı, hastanede yapayalnız. kimse yok yanında. kolunda bir serum, ellerinde tırnak izleri. aile dediğin insanlara seslensen duymazlar. bir kedi yavrusu misali o iğrenç kokan hastane yatağında kıvrılıp ağlamak ne acı verici, bilir misin sen o acıyı. vurur her o hastane kokusunu içine çektiğinde. bir şeyler değişecek diye inandırmaya çalışırken kendini, bir sik değişmez. bilmiyor musun sanki, ne diye çabalayıp duruyorsun. o gece bitti. bir gün geçti. yeni bir gün doğdu. kaç paket içtin, saymadın. kaç kez ağlamaktan döndün, bilmiyorsun. susup gitmek değil dileğin. artık sesini duysunlar istiyorsun. bir şeyler olsun ve elini tutsunlar. çocukça bir istek bu. kandırma kendini. kimse sen düştün diye parçalanmış dizlerini öpmeyecek. kimse sen ağladın diye yaşlarını silmeyecek. bir sokak sonu veya başı, hiç fark etmez. kaçıncı dalın bu, kaçıncı intiharın. saymadın. ölüm arzusu filizlendi bak yine içinde. yine ağlamaklı oldun, yine titredi sesin, doldu gözlerin, büzüldü dudağın. çocuk değilsin sen, kendine gel. savaş, dik dur. ölüm kolay ama sana zor. duymasınlar sesini, duymazlar zaten hiç. kimse tanımaz seni. yaraların var, kimse öpmez. kandırma artık kendini, ölüm çözüm. ama korkaksın işte. ne ölmeyi bilirsin ne yaşamayı. sus ve gülümse şimdi. hayat böyle. uçurum güzel ama kendini atacak yürek yok sende. otur o uçurumun kenarına. ayaklarını salla. hiç çocuk olmadın sen. kimse seni salıncakta sallamadı. düştüğün an ağlamak gibi bir şansın olmadı. ağlamak hep yasaktı. şimdi ister yorgun ol ister bitik. hiçbir şey değişmeyecek. hep yalnızdın, yalnız kalacaksın. çocuk olma, hakkın yok. çiçek verilmez senin gibi kadınlara. rakı içip ağlarsın yalnızca. aç rakını, yak sigaranı. ölüm bir nefes kadar yakın artık sana.
51 notes · View notes
dengesizim · 6 days
Note
Gerilmek çok normal çünkü tek başına bir şehirde olacaksın. Her şey değişecek tüm düzenin.
Benim İstanbulda (eğer yanlış hatırlamıyorsam İstanbul üniversitesinde tıp fakültesinde okuyordu) birkaç kere konuştum daha önce onunla sormuştum zamanın kalıyor mu kendine diye evet hatta baya kalıyor sürekli geziyorum demişti (bana da okuyacaksan üniversite İstanbulda oku demişti) eğer öyle okul birinciliği gibi bir hedefin yoksa sınav gününden 1 2 hafta önce çalışmaya başlıyorum falan demişti şuan net hatırlamıyorum yanlış bir şey söyleyip farklı yönlendirmek istememm (çevremde İstanbula giden bir kız vardı yengemin yeğeni maddi imkanlar zor diye adanaya gelmişti) maddi olarak da biraz zor ama istedikten sonra yapılamayacak bir şey değil hem ben inanıyorum sana eminim çok iyi ve güzel geçecekkk
söylediklerinin aynısını ben de başka bir akrabamdan duydum aücşwücöaüxöqxü ama hadi bakalım belki okul birinciliğini zorlarım, istanbula da sadece kayıt için gitmiştim onun dışında pek tecrübem yok ama yine de çok zorlanmadan alışabileceğime inanıyorum. umarım öyle de olur
2 notes · View notes
otadam · 2 months
Text
Direksiyonu Tutuyorum, Uçuruma Doğru Sürükleniyorum
Hayatımın direksiyonunu ben mi çevirdim, yoksa o beni mi bu uçuruma sürükledi? Belki de cevabı bilmek bile umurumda değil şu an. Çünkü artık son çok yakın ve kaçacak yer yok. Gözlerimi yola dikmişim, son nefesimi vermeden önce ne göreceğimi merak ediyorum.
Hızlı mıyız, yavaş mıyız? Fark etmiyor. Her an bir öncekinden daha değerli, her saniye bir ömür gibi geliyor. Geçmişte kalan pişmanlıklar ve hatalar zihnimden geçiyor. Fakat değişecek bir şey yok. Artık sadece kabullenmek ve sonuma bakmak kalıyor.
Belki de buraya kadar gelmemin sebebi cesaretim değil, korkaklığımdı. Korkularımla yüzleşmek yerine onlardan kaçtım ve bu uçurumun kenarına kadar sürüklendim. Belki de hırslarım ve tutkularım beni kör etti, önümü göremedim. Ya da belki de sadece akışa kapıldım ve kontrolü kaybettim.
Nedenini bilmiyorum. Ama biliyorum ki bir son var. Bu sonun bir sona da işaret ettiğini biliyorum. Belki de bu, yepyeni bir başlangıcın habercisi. Belki de ruhumun özgürleşmesi ve sonsuzluğa kavuşması anlamına geliyor.
Sonuç ne olursa olsun, önemli olan bu anı kabullenmek ve ondan ders çıkarmak. Geçmişte kalanları bırakmak ve geleceğe bakmak gerekiyor. Ölümden korkmamak, onun güzelliğine ve gizemine hayran kalmak gerekiyor.
Çünkü ölüm, hayatın doğal bir parçasıdır. Ve her son, yeni bir başlangıcın habercisidir.
Uçurumdan aşağı doğru sürüklenirken, bir huzur kaplıyor içimi. Artık savaşmak yok, artık çabalamak yok. Sadece var olmak ve bu son ana tanıklık etmek var. Belki de bu yüzden korkmuyorum. Belki de bu yüzden özgür hissediyorum.
Direksiyon hala bende. Ama nereye gideceğimi ben seçmiyorum. Artık kader beni yönlendiriyor ve ben de bu yolculuğa teslim oluyorum.
Son nefesimi vermeden önce aklımdan geçenler bunlar. Belki bir gün birisi okur bu yazıyı ve belki de bir ders çıkarır ondan. Belki de bir gün bir başkası da benim yerimde olur ve bu uçuruma doğru sürüklenir. Kim bilir?
Hayat bu işte. Bir yolculuk. Ve her yolculuğun bir sonu var.
Benim yolculuğumun sonu da bu uçurum olacak gibi görünüyor.
Ama olsun.
Hazırım..
3 notes · View notes
unutulmakk · 2 years
Text
Sabahı zor ettiğim gecelerde , kimsenin umurunda olmadığım her dakika , vazgeçtim ben. Vazgeçtikçe eksildim , kendimi kaybettim. Üstelik değmeyen onca insan için . Hata mı ettim bilmem ama kendimden çok düşündüm herkesi. Eskiden kendimi açıklayabilirdim. En azından çabalardım. Ama bundan da vazgeçtim. Şimdi bir cümle bile kuramayacak kadar karışığım.Sustukça da birikiyor içimde kelimeler. Söyleyemediğim her şey çığlık çığlığa içimde . Artık daha az uyuyor , daha az konuşuyorum . Sürekli içimde birisi göğsüme yumruk atıyormuş gibi hissediyorum. Anlatıcak çok şey var ama değişecek bir şey yok. Vazgeçtim...
35 notes · View notes
keemlenyekun · 6 months
Text
Neyin seçimi?
Ülkemizde seçimlerin değerinin mayıs seçiminde son bulduğunu düşünüyorum. Hala öyle. Parti ayırt etmeksizin vatandaşımız (yüzde 10 kadarını tenzih ederek) aklıyla oy vermediği kesinleşmişti zira o seçimlerde. Bu sebeple de seçimlerle değişecek bir şey kalmadı ülkemizde.
Mayıs seçimleriyle ilgili bu düşüncemin ana kaynağı şuydu: kimi seçeceğimizden çok ülkede olan biten onca şeyi görüp cezalandırma ihtiyacı hissetmeyen başkanını gönülden sevdiği için oy atılmasıydı. Oysa ki ülkeyi yönetenlerin şunu görmesi lazımdı: eğer kötü yönetirsen ne olursan ol seni postalarım diyebilen bir seçim olsun istemiştik. Ama olmadı. Bunda tabi ki seçmenin düşüncesizliğinden çok saçma sapan türk tipi başkanlık sisteminin de kabahati vardı. Ama halkımızın bir tepki koymaması ne yazık ki seçimlerin boşluğu hakkında net bir yargı koymuştu ortaya.
Bu düşüncede olduğum için belediye seçimlerinin bir önemi de yoktu. Hala yok.
Bunu samsunda belediyelerden ince kulislerden haberdar olan birisi olarak söylüyorum. Babamın 40 yıllık belediyeci olması sebebiyle belediyelerin ne tür pislik yuvası olduğunu çok iyi bilirim. Üstüne az da olsa biraz idari hakimlik ekleyince imar rantı falan çat diye görünür oluyor gözlerime.
Umurumda olsa atakumda herkesin imar izni ile uğraşırım. Ama umrumda değil. Misal sel olan dere yatağına pıtır pıtır ruhsat verildi. Büyükşehir mi verdirdi? Evet. Sahilde atakum belediyesinin yalı kafesini aldılar sırf chp kazandı diye. Yerine cafe yaptı büyükşehir. Mahkeme 4 5 defa durdurdu inşaatı. Çünkü kıyı şeridine bu kadar yüksek yapı yapamazsın. Ne oldu durdu mu? Noooo. Yetmedi. Yalı kafenin yeri iller bankasınındı, oradan almak için çok daha değerli araziyi meteorolojinin arsasını belediye iller bankasına verdi takasla. O arsa da sahilde malum. Ne oldu peki. İller bankası anında ihaleye çıkardı. Kim kazandı. Baran inşaat. Ne yapılıyor oraya. Avm. Yaşam merkeziymiş. Tek şerit yolu olan sahile avm yapılıyor. Olacak iş değil. Yeşilyurt gibi. City mallin iznini bakanlığın vermesi gibi. Veriyorsun parayı ruhsat kapında. Yoksa türkiş kavşağı yoğunluğuna otoparkı göstermelik olan bir avm ruhsatı verilir mi? Ne güzel değil mi?
Bunun gibi binlerce olay vardır. İlim yaymadan bir beyfendi başka bir ilçe belediyesine müdür olarak gelir misal. Başlar işine 60 bin tl maaşla. Olur bunlar. Belediyecilik böyle çünkü. Sokarım böyle belediyeye. Puahahaha.
Hepsinin ortak paydası var. Samsun için hiç olmazsa. Ortak payda. Aynı partiden kaynaklı sorunlar olması. He bu demek değil ki chp ya da ip bunları yapmıyor. Yapmak istiyorlardır illa ki. Deveci beyin kardeşini alması gibi. Yanlışın masumu olur mu? Ancak muhalefet belediyelerinin şöyle bir özelliği var ceza kesiliyor. Seçilmiyor. Seçmen ceza kesmekte direnmiyor. Bilet kesiyor. Böyle olması lazım çünkü. Lanet seçimler bunun için var. Bu şehirde büyükşehir belediyesinin mali birim müdürü rüşvetten cezaevinde yattı. Niye rüşvet almış peki? Müteahhitten para almış. Çarşamba ovasına yapılan havanın bir tarafına koyan biyokütle enerji santraline izin veren belediyenin cezalandırılması gerekirdi. Ama cezalandırılmadı. Bu sebeple seçimlerin bir anlamı yok. Amacına hizmet etmeyen bir halk refleksi var zira.
Bu sebeplerle seçim sürecini hiç takip etmedim. Sonuçlara mecburen baktım. Sevindiğim tek sonuç oldu. Üsküdar. Puahahaha. Değişim iyidir. Kuzguncuk..nevmekanların adı değişir mi? İşin şakası bir yana. Sevindik ailecek üsküdara.
Sevgili defter. Bu günü unutma diye notumuzu düştük. Keşife gideceğim mahkemeylen. Vaktimizi bekliyoruz.
Mahkeme demişken. Ulu yüce danıştayımız iddksı kararını vermiş temyiz başvurum hakkında. Göremiyorum şuan kararı. Ama olumsuz olacağı kesin benim nazarımda. Çok acil aym başvurumu hazırlamam lazım. İade davamla ilgili dilekçe yazarken hep küfür moduna giriyorum. Sinirlerim bozuluyor. Bu sebeple bu ara sinir küpü olurum. Bak uzun yargılamadan bir tazminat daha almam lazım. Onu da komisyona bağladılar. Kanunu bir okumam lazım. 7.5 yıl oldu. Vay amk. Koca 7.5 yıl. Lanet 7.5 yıl. Dile kolay. Kalbe zor. Ruha hala yük. Vay anasını ya. Aym harçları ne kadar oldu yahu?
Yargıtay seçimi hakkında da yazarım sana sevgili defter. Bitsin de bi.
Vesselam.
3 notes · View notes
benmisim · 8 months
Text
bal porsuğum bugün yarım yılı devirdi. tebrikler bal porsuğum 🍯🧡 kendimi de tebrik ediyorum müthiş iş çıkardım 👌🏻 di-re-ne di-re-ne ka-za-na-ca-ğız! ooofff dkckf
altı ay altı ay gibi gelmiyo ya, yıllardır çocuğum varmış gibi geliyo. ikinciye bile hazırım şu an 🙊 ahaha. ali doğduğu gün "bir daha tövbe" diyordum, uzunca zaman da o kafadaydım ama insan cidden zaman geçince sıkıntıları unutuyomuş sadece güzel hisleri hatırlıyomuş. bir daha olursa gene ağzıma sıçılacak fdhs çok zorlanıcam falan ama neticede unutucam, şükür ki hafıza böyle çalışıyo :D
neyse dur şimdi ona daha var, sakin.
analık çok zormuş ama tünelin ucunda ışık varmış cidden. ilk zamanlar içine düştüğüm şey müthiş bir karmaşaydı. hayatım gayet durgun durağan sakin ilerlerken bir anda birisi beni bir çamaşır makinesinin içine atmış 1400 devirde döndürüyormuş gibi hissetmiştim. müthiş bir sarsıntı. hayatın başına yıkılıyor sanki. her şey tepetaklak oluyor.
"her şey mahvolmuş gibi hissediyorum" diyerek ağlıyordum ilk günler. bir yandan "bu doğru değil hilal, bu his geçecek" falan da diyordum kendime. ama aslında hayır, doğruymuş, o depresif durumdan çıkmanın yolu da bunu kabullenmekmiş. kelimeyi doğru seçmişim. mahvolmak, yani "ortadan kalkmak, yok olmak", "bozulup işe yaramaz, bir iş görmez duruma gelmek". evet her şey değilse de hayatımı değiştirmeye yetecek kadar şey ortadan kalkmış, yok olmuş, artık iş görmez olmuştu. gündelik pratiklerimin, rutinlerimin değişmesini geç, düşüncelerim duygularım dahi iş görmez hale gelmişti. her şeye baştan başlamam gerekiyordu. baştan başlıyordum. plan da yok tabi, öngörebileceğin bir durum değil bu, gelişigüzel ilerliyorsun.
yeni bir rutine alışıyorum, yeni bir insana alışıyorum, eşimin yeni kimliğine alışıyorum, yeni bir ben'e alışıyorum. insanlarla ilişkilerim değişiyor; uzak olduklarıma yakın, yakın olduklarıma uzak hissetmeye başlıyorum. yaşama, insanlığa, kadınlığa, dünyaya bakışım değişiyor. kendimi algılayışım değişiyor. yani evet, her şey mahvoluyor, yerine yenisi inşa oluyor. ve sen hayatının artık eskisi gibi olmayacağı gerçeğini ne kadar erken kabullenir, bununla ne kadar erken barışırsan, o kadar erken çıkıyorsun sanırım depresif moddan.
neden böyle tam olarak bilemiyorum ama insanlar evlenince, ebeveyn olunca, yaşlanınca, bir şeylerin değişecek olmasını kabul edemiyor. "evlenince bir şey değişmeyecek ki sadece aynı evde yaşıyor olcaz", "çocuk olunca niye her şey değişsin ki, önceden ne yapıyorsan artık çocukla yapmaya başlayacaksın, yeni bir rol eklenecek üzerine o kadar", "yaşlanınca niye geç olsun ki, hayatta hiçbir şey için geç değildir" falanlar filanlar...
öyle değil işte. öyle oldurmaya çalıştığınız zaman çatışmalar yaşıyosunuz. "evlenicem ama evlenmeden önceki gibi yaşıcam", "çocuğum olacak ama çocuğum olmadan önceki gibi yaşıcam", "kırk yaşına gelicem ama yirmi yaşında gibi yaşıcam" inadı insanın ilerlemesini engelliyor sadece, olan o. büyümeyi engelliyor. hani gelişim dönemleri var ya freud'da erikson'da falan. işte 0-1,5 yaş arasında belli bir gelişim hedefi, 1,5-3 yaş arasında belli bir gelişim hedefi falan böyle gidiyor. freud'da beş gelişim dönemi var ama erikson onu çok daha uzatıyor. freud 18'de bırakıyor, erikson yaşlılığa kadar götürüyor. neyse. erikson'un dediğinden ilerleyelim. doğumdan yaşlılığa kadar hayatımız belli dönemlerden oluşuyor, her dönem ulaşmamız gereken bir hedef var. eğer bir dönemin hedefine ulaşamadıysak, ulaşana kadar arayışı sürdürüyoruz. 0-1 yaş temel güven duygusunu kazanmamız gereken dönem mesela. biz bu dönemde temel güven duygusunu kazanamazsak, kazanana kadar o güveni ararız, 50 yaşına da gelsek. ve sonraki hedefleri kazanmamız da zorlaşır diyor.
bana bu biraz önce bahsettiğim korkular, bir gelişim döneminde takılıp kalmak gibi geliyor. mesele evlenmek çocuk yapmak falan değil. istersen hiç evlenme hiç çocuk yapma hayatın yine de değişecek, değişmek zorunda. evlilik & çocuk örneğinde anlatmaya çalıştığım şey o değişim korkusu kısmı. "hiçbir şey değişmesin" arzusu.
kimse kimseyi kandırmasın. ne başkaları sizi kandırsın, ne siz kendinizi kandırın... evlenmek de çocuk da yaşlanmak da (ve daha bir sürü şey) insanı değiştirir. "evlendin değiştin", "anne oldun değiştin" lafları çoğunun canını sıkar, "hayır değişmedim aynıyım" diye bağırır bazı insanlar, ve değişmediklerini ispat etmeye çalışırlar. "kalıp yargılara takılmıyorum, uymuyorum, özgür ve özgünüm" mesajı vermeye çalışırlar. ama neticede gördüğümüz şey çocuksu bir arzunun peşinde büyümeyi ve sorumluluk almayı reddeden, korkak bir insan görüntüsü olur.
bal porsuğumun altıncı ayından bahsediyordum, konu nereye geldi... bal porsuğumun ve benim anneliğimin altıncı ayı, pardon. kendimi tebrik ediyordum :D tebrik derken, oo ne müthiş annelik yaptım helal olsun bana anlamında değil. kutluyorum işte. sevincimi ifade ediyorum (kelimeleri doğru kullanmak önemli arkadaşlar :D çoğumuz çoğu zaman söylemek istediğimiz şeyi söylemiyoruz).
anne olmak başlarda yaşadığım en korkutucu şeydi. ne doğum deneyiminin ne de lohusalığın bu kadar korkunç olabileceğini pek aklıma getirmemiştim. hep iyi güzel düşünmüştüm. pozitif vibes only skdfjg hamilelere hep "negatif doğum hikayelerinden kaçının" derler ya. youtube'da zibilyon tane "pozitif doğum hikayem" videosu vardır. doğumla ilgili biri kötü bir anısını paylaşsa hemen onu susturmaya çalışırlar, "insanları korkutmayın" diye çıkışırlar. ay ne büyük kötülükmüş bu ya :D zor bir doğum yaşayana kadar bunun bir zorbalık olabileceğini hiç aklıma getirmemiştim, doğumu korkunç anlatanlara ben de sinirlenirdim "niye kadınları korkutuyosunuz" diye. ama netice belki de şu oluyordu, herkes "pozitif doğum hikayesi" basaaa basaaa kadınlar "acı değil kasılma"lı doğuma inandırılıyordu, doğum anı geldiğinde işin hiç de öyle "kasılma"lı değil, baya baya "ağrılı, acılı" bir şey olduğu anlaşılınca da "bende bir problem var ölüyorum herhalde" kafasına giriliyordu :D belki de bu kadar pozitif basmak iyi bir şey değildi yani. ayrıca doğumu çok zor geçmiş kadınlar nerede nasıl dayanışacak, dertleşecek, yazık değil mi niye susturuyorsunuz niye dışlıyorsunuz bizi sglkmsfd rabbim bütüüüün hamilelerin, anaların yardımcısı olsun, valla kolay değil.
daha anlatsam sabaha kadar anlatırım da işi askerlik anısına döndürmeye gerek yok dkfgn kıssadan hisse hiçbir şey sonsuza kadar sürmüyor, acılar geçiyor, güzellikler hatırlanıyor. yani bende olan bu. şimdi, altı ayın ardından, bal porsuğum alişimin henüz dünyaya gelmediği zamanlardan fotoğraflara baktığım zaman, o zamanları hatırladığımda, düşündüğümde, -eskiden özleyeceğimi sanırdım ama özlemiyorum- bir şey eksik geliyor, aliş yok orada. hani sevgililer birbirleri için "seni tanımadan önce ne yapıyormuşum, ne yaşıyormuşum ben" derler ya, bal porsuğum için öyle hissediyorum. yüreğim, canım oğlum, alişim 🤍
5 notes · View notes
umrumunumrundaydi · 8 months
Note
Gerçekten değer veren sadık biriyle konuş değişir
Hiç bir şey hissedemiyorum ki ne değişecek kız arkadaslarım wp den yazıyor bakmıyorum inst ve diğer sosyal mecralarda bir sürü mesaj birikti bakmıyorum bunun değerle alakası yok kendimle alakası var güzel arkadasım
2 notes · View notes
obenolamammavigri · 1 year
Text
"Anlatılacak çok sey var ama değişecek bir şey yok . Vazgeçtik "
10 notes · View notes
rujsuzfeyza · 8 months
Text
Koşulsuz şartsız sevebilmek. Bu bana çok abartılıyor gibi gelmeye başladı bugünlerde. Sebebini bilmiyorum sanırım ben de büyük bir problem var. Bilmiyorum belki haketmediğimi düşündüğümden belki insanların sevgi dedikleri şeyi benimsemek istemediğimden belki yalnızlığı fazla sevişimden ya da kendimi buna dahil etmediğimden.
Yeri geliyor bir anne sevgisini bile reddetme eğiliminde oluyorum sevgi kazanılması ya da sunulması gereken bir şey mi olmalı illaki ? Hep onun yolunda olan mı doğrudur bence değil. Elbette sevginin varlığını küçümsemiyorum ya da değerini yok saymıyorum ama kendi adıma sınırlarını koydum bir noktadan sonra dayanamıyorum. Bugün oturdum son 5 yılda öğrenip yazdıklarıma baktım. Sevginin her şeyi iyileştirebileceğini düşünmüşüm zamanında. Tabi ki düşüncelerim değişecek değişim böyle bir şey sonuçta. Şimdi ise sevginin her şeyin ilacı olamayacağını hatta hayatımda minimum derecede tutmam gerektiğini düşünüyorum. Hayat çok garip. Belki de bu detoksa girmeliyimdir öğreneceğim çok daha farklı şeyler vardır. Sevilmeme cesareti göstermeliyimdir biraz da böyle bakalım dünyaya
3 notes · View notes
dusunenkelebek · 8 months
Text
Anlatacak çok şey var ama değişecek hiç bir şey yok
6 notes · View notes
judasizm1 · 1 year
Text
40 gün 40 gece mi?!
Bu ülkede bir seçim oldu ve en çok sevinen ve kutlayanlar suriyeli, pakistanlı, afgan, arap ve afrikalılar acaba? Seçim onların ülkelerinde mi oldu? Bu ülkede akpye oy veren Türk vatandaşı yok mu?
Bu sığınmacı adı altındaki suça meyilliler benim ülkemde silah çekip, ateş ederek kutlama yapmışlar! Ülkeyi kim yönetiyor? İçişleri Bakanı nerede? Muz cumhuriyetimiziyiz biz? (Muzların içinden pudra şekeri çıktı, hatırlatayım!)
Ey Türk Ulusu, sakın bir yere gitmeyin! Burası sizin vatanınız, sizin topraklarınız.. Sığınmacılar misafir ama gidecekler; onlar da kafalarına iyice soksunlar, bop eşbaşkanınızı alıp gideceksiniz..
Ülkenin durumuna geniş açıdan bakanlar görürler ki bop projesi hala gündemde ve bunu hep birlikte bozabiliriz. Yerel seçimlerde göreceksiniz ki ana muhalefet partisi değişecek, çünkü 13 yıldır bizi uyutanlar hala akp için çalışıyorlar.. Türk Ulusu'nun gözünden bir şey kaçmıyor ama ne ana muhalefet ne de iktidar farkında değil!..
Yerel seçimlerde görüşürüz..
Daima akıl, bilim, vicdan ve sevgiyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün izinde yürüyeceğiz..
.. .
Tumblr media
#KalpaklarımızıGiydikGeliyoruz
7 notes · View notes