#dağ 2
Explore tagged Tumblr posts
siegram-com · 5 months ago
Text
Berk Atan Kimdir. Kaç Yaşındadır. Nerelidir?
Berk Atan, Türk bir aktör ve modeldir. 26 Ekim 1991’de İzmir’de doğmuştur, bu nedenle şu anda (2024 yılı itibarıyla) 32 yaşındadır. Berk Atan, çeşitli Türk dizilerinde ve filmlerde rol almıştır. Kariyerine modellik yaparak başlamış, daha sonra oyunculuğa geçiş yapmıştır. Özellikle “Güneşin Kızları”, “Cennet’in Gözyaşları” ve “Gönül Dağı” gibi popüler dizilerdeki rolleriyle…
0 notes
elisaa-suu · 7 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Temmuz ayı okuduklarım :
CHARLIE'NİN ÇİKOLATA FABRİKASI:(Roald Dahl)
Charlie adındaki bir çocuğun yoksulluk içinde büyümesi ve bu sebepdendir ki senede sadece bir sefer doğum gününde çikolata yiyebiliyor. Bi yarışma sonucu dünyanın en büyük çikolata fabrikasına girmeye hak kazanıyor. Ve o çikolata fabrikasının sahibi oluyor...
Sayfa sayısı :205
📖🤍:10/6
MACBETH(WILLIAM SHAKESPEARA)
Tiyatro türünde bir kitap birazda fantastik. Konusuna gelecek olursak hatırlamaya çalışıyorum :) macbeth adında bir gencin bir savaşta büyük başarı gösterip krallığa oturuşuna sonrasında düşmanlarının onun elinden krallık koltuğunu alışını anlatıyor...
Sayfa sayısı :105
📖🤍:10/4
PİNAKYO(CARLO COLLODI)
Gapetto adındaki bir ustanın bir odun parçasından bir Pinokyo yapışını, bu küçük çocuğun fazlasıyla yaramaz oluşunu tek dileğinin ise gerçek bir çocuğa dönüşme arzusu olduğunu anlatıyor...
Sayfa sayısı :192
📖🤍: 10/5
TOPRAK ANA (CENGİZ AYTMATOV)
Bozkırın ortasında bir Kırgız köyünde erkeklerin savaşa gidişini geride kalanların çektiği zorlukları, savaşın uzaması sonucu aşağı çekilen cepheye çağrılma yaşı, bi kadının 3 oğlunu eşini kaybedişini konu edinmiş çok acıklı ama akıcı bir roman 🤍
Sayfa sayısı :135
📖🤍:10/10
Yaşlı Adam ve Deniz (HEMINGWAY)
Yaşlı bir adamın okyanusta geçen bikaç gününü anlatıyor. Okyanusta bi tane büyük bir balık tutuyor bu balık hayallerimiz oluyor yaşlı adam biz oluyor :)) yani şöyle ki hayallerimizin peşinden gitmeliyiz bütün zorluklara rağmen. Değişik bi dili var kitabın beni böyle aşırı sarmadı kitap oysaki Nobel edebiyat ödülü almış
Sayfa sayısı :86
📖🤍:10/6
Her Şey Seninle Başlar (Mümin Sekman)
Ihımm sadece 69 sayfa okumuşum ayy bi sarmadı bi sarmadı anlatamam normalde sevmesem de bitiririm bitirmeye çalışırım ama olmadı. Kitap gözümde dağ oldu konusuna gelecek olursak kişisel gelişim kitabı insanın başarılı olması için yapması gerekenler, sürekli örnekler veriyor yazar. Ve bunu hayvanlar üzerinden yapıyor sürekli aynı şeyi tekrarlıyormuş gibi geldi
Sayfa Sayısı :238
📖🤍:10/2
KÜÇÜK PRENS (Antoine de Sint _Exupery)
Okumak için geç kaldığım tek kitap budur. Okadar tatlıydı ki pamuk gibi hissettim son sayfalarını sabah okudum neden se çok ağladım. Bana onu hatırlattı. Bitirdikten sonra bi ilk 20 sayfayı tekrar okudum daha da okurum ben bunu kafama estikçe tekrar tekrar 🌟⭐☀️🌟⭐☀️🌠🌟☀️⭐🌠☀️🌟
Sayfa sayısı :106
📖🤍:10/10
GENÇ WERTHER'İN ACILARI (GOETHE)
Fotoğrafa kitabı dahil etmeyi unutmuşum 🍂
Garip bi kitaptı, herkes aşık olabilir ama ben saplantılı aşk sevmiyorum, sevmenin de bi sınırı olmalı bence, sonu çok duygusaldı ama benim sadece sinirim bozuldu..
Sayfa sayısı :126
📖🤍:10/6 yada 5 mi bilemedim
63 notes · View notes
sexcxsblog · 2 years ago
Text
KAYNIM BENİ BOZDU-2
Neyse eve vardık girer girmez ev telefonu çaldı. Açtım Mithat bşr hafta sonra geleceğini söyledi kapattı. Bende banyo edip üstüme geceliğimi giydim. İç çamaşırı giymedim bu sefer sütyende. Oturma odasına geçtim. Kazım abi de boxer ve atletle kanepede oturup televizyon izliyordu beni gördü kapattı.
-gel Nurgül yanıma otur
-efendim abi
-bak güzelim ben seni severim şimdi bana anlat bakalım noluyor
-sorunda bu abi hiçbir şey olmuyor. Evlendiğimiz günden beri hiçbir şey olmuyor
-nasıl yani bakire misin hala
-evet abi hala kızım
-bak bizim şerefsize güzelim kızı mundar edecek. Ama bizim oğlan azgındır ben inanmadım bu dediğine.
-valla abi inanmıyorsan gel bak.
Bunları söylerken yalandan ağlıyordum. İstekli olmamı düşünmesini istemedim. Geceliğimi yukarı çektim bacaklarımı ayırdım. Ben bunları yaparken kazım abinin yarrağı boxerı deşecek gibi duruyordu. Elimle amının dudaklarını ayırdım. Pembe deliğim kazım abinin gözleri önündeydi. Hafifçe yutkundu
-vay hayvan eti yiyen böyle güzel am sikilmez mi? Of ölünür bu am için
Eliyle amımı okşamaya başladı.
-ah güzel yengem benim o sendeki cevheri kullanamadı ama ben kullanıcam
Ağzını amıma dayadı ve başladı yalamaya. Allah’ım bu nasıl bir zevkti. Sakallarının batması bile hoşuma gidiyordu.
-merak etme yengem bu amın hakkını ben veririm sen dert etme
5-10 dk yaladıktan sonra beni kucağına alıp yatak odama getirdi. Yatağa fırlatıp o kocaman yarrağını boxerdan kurtardı. Dikilmiş yarrak yalanmayı bekliyordu. Hemen üstümdeki geceliği fırlatıp yarrağa sarıldım. Susuz kalmış köpek gibi yalıyordum. Kazım abi de başımı okşuyor
-ah ne kadar susamış benim güzel yengem doya doya yala yavrum
Kazım abi zenciden hallice bir teni orman gibi kıllı vücudu vardı. Benimse süt gibi beyaz bir tenim. Taşaklarına kadar emdim. Yarrağının başına öpücükler koydum.
-şu memelerin tadına bakayım yavrum
Memelerime yumuldu. Yalıyor ısırıyor arada da tokatlıyordu. Aşırı zevk alıyordum.
-maşallah maşallah bu memeler adam öldürür
Memelerimi de yaladıktan sonra üstüme geldi yarrağını amıma dayadı
-kadın olmaya hazır mısın yenge kızlığına veda et
-hadi sok artık asıl kocam sen ol
Bunu duyunca şehvetlenen kazım abi bş anda yüklendi. Canım çok acısıda birkaç gelgitten sonra zevk almaya başladım. Onun koca kıllı yarrağı benim pembe dar amıma zar zor gidiyordu. Aynaya bakınca tenimizdeki azdırıcı uyum hoşuma gitti. Sanki dağ ayısı beni sikiyordu.
-nasıl mutlu musun karıcım
-hemde hiç olmadığım kadar kocacım
-ohh bakire am sikmeyeli uzun zaman olmuştu. Fırın gibi sıcacık ohhh
-evet erkeğim kökle körpeye
Çok geçmeden kazım abinin nefes alış verişleri hızlanmaya başladı.
-döllüyşm mi bu taze amını He amındaki yangını söndüreyim mi
-dölle kocacım
Ohh diyerek boşaldı. Yarrağını çıkarınca şarıl şarıl döl akıyordu.
-abi ne yaptın böyle ak ak bitmiyor
-e senin karıya az bile bu gel bakayım koynuma doyamadım sana.
Yarrağı hala dimdikti kucağına alıp yarrağını amıma yerleştirdi. Alttan köklemeye başladı.
-ah ah ayh
-ohhh harikasın yavrum
Kucağında zıplarken memelerim yüzüne çarpıyor. Bu baş döndürücü manzara da gözleri devriliyordu. Eliyle bir mememi tutup ağzına aldı morartacak kadar emiyordu. Ben kaç defa boşaldım hatırlamıyorum.
-güzelim geliyorum
-bu sefer ağzıma boşal döllerinin tadına bakmak istiyorum.
-a de bakayım
Yarrağını ağzıma soktuktan sonra patladı. Ben de hepsini yuttum.
-afiyet olsun yenge nasıl beğendin mi
-çok beğendim abi
İkimizde yatağa girdik koyun koyuna uyumaya başladık. Ama kazım abinin yarrağı yine kalktı. Ben yarrağı alıp ait olduğu yere soktum. Kazım abi yorgunluktan uyumuştu. Ama küçük kazım hala dimdik ayaktaydı. Ben yavaş yavaş ileri geri yapıyor zevkin tadına varıyorum. Ben ritmik hareketlerime kazım abi de eşlik etti. Çok geçmeden de tekrar amıma döllerini akıttı. Bende kadın olma gururu ile yeni kocamın kolları arasında uykuya daldım.
337 notes · View notes
yasamsallik · 9 months ago
Text
Tumblr media
""İKİ KADEH RAKI"
AŞAĞIDAKİ YAZIYI BİR ORTAOKUL ÖĞRENCİSİ, OKULUNUN DUVAR GAZETESİNE YAZMIŞ. İNANILMAZ GUZEL VE FARKLI BİR BAKIŞ AÇISI İYİ DE YAPMIŞ...
Bu ülkede yasayan her insanin bağımsızlığını ve demokrasisini borçlu olduğu insan: ATATÜRK...
Gençliğinde kot pantolon giyememiş. Sevgilisin elinden tutup hasılat rekorları kiran bir sinema filmine gidememiş...
Padişah ona Trablusgarp Cephesi'nde görev verdiğinde, lüks uçak şirketinin, first class koltuğunda viskisini yudumlayarak görev yerine gidememiş...
Halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için kortej esliğinde Mercedes'lerle gezememiş Anadolu'yu...
Kurtuluş hareketini başlatmak için 19 Mayıs'ta Samsun'a ayak basan ayağında spor ayakkabısı ya da kovboy çizmesi yokmuş....
Kazandığı her savaştan sonra savaş sahasına fırlayıp moral veren mini etekli ponpon kızlar da yokmuş...
Tarih kitaplaanlıları İzmir'den denize döktükten sonra timsah yürüyüşü de yapmamışlar...
Ülkesinde yapacağı devrimleri, unutmamak için not alacağı bir cep bilgisayarı olmadığı gibi, kendisine suikast girişiminde bulunacakları da cep telefonundan öğrenememiş!
Atatürk için üzülüyorum.
Dağ gibi adam, bir radyo programına faks çekemeden, İsmet Pasa için Safiye Ayla'dan bir istek parçası isteyemeden gitti ..
Lozan Zaferi'nden sonra veya Cumhuriyet'in ilanından sonra arabaya atlayıp sabahlara kadar korna çalıp, elinde bayraklarla sokaklarda tur atamadı.
Evinin balkonuna çıkıp, bir şarjör mermiyi havaya sıkamadı.
Atatürk'e acıyorum... Sen kalk, dört kadınla evlenebileceğin bir dönemde dünyaya gel, sonra değerini bilmeyip tek kadınla evlilik sistemini getir.
Aaaah ah...
Çılgın diskolara gitmek, sabahlara kadar içip, içip rock yapmak, babasının mersedesini alıp söyle bir Emirgan turu çekmek dururken... Bunları yapmadı Atatürk....
Keyif çatmadı... Yan gelip yatmadı... Vatan topraklarını satmadı...
Tüm hayatini ülkesinin kurtuluşuna ve uygarlaşmasına harcadı...
ISTE ONUN IÇIN BÜYÜK ADAMDI ATATÜRK HER FIRSAT ELINDE VARDI. O ISE SADECE BU MILLETIN BAGIMSIZLIGINI ISTEDI. BÜTÜN SUÇU 2 KADEH RAKI IÇMEKTI O KADAR.....
36 notes · View notes
caykoyvillakiralama · 7 months ago
Text
Tumblr media
Çayköy Villa Kiralama
Şehir yaşamının karmaşasından ve stresinden uzaklaşmak, doğanın kucağında huzurlu bir tatil geçirmek herkesin hayalidir. İşte tam bu noktada çayköy villa kiralama devreye giriyor. Türkiye'nin en güzel köşelerinden biri olan Çayköy, sunduğu eşsiz doğal güzellikler ve konforlu villalarıyla size unutulmaz bir tatil vaat ediyor. Çayköy'de villa kiralamak, hem ruhunuzu hem de bedeninizi dinlendirecek benzersiz bir deneyim sunar.
Çayköy'ün Büyüleyici Atmosferi
Çayköy, yemyeşil doğası, temiz havası ve huzur dolu atmosferiyle bilinir. Burada, doğanın kucağında kendinizi yenilenmiş hissedeceksiniz. Çayköy'de villa kiralama, size hem modern konforun tadını çıkarma hem de doğayla iç içe olma fırsatı sunar.
Doğal Güzellikler
Yeşilin Her Tonu: Çayköy, zengin bitki örtüsü ve temiz havasıyla size doğanın tüm güzelliklerini sunar. Orman yürüyüşleri yapabilir, kuş sesleri eşliğinde huzur bulabilirsiniz.
Temiz Hava: Şehrin kirli havasından uzak, mis gibi dağ havasını soluyabilirsiniz.
Sakinlik ve Huzur
Çayköy, kalabalık tatil yerlerinden farklı olarak size tam anlamıyla bir huzur vadediyor. Burada, sadece siz ve doğa var. Günlük hayatın koşuşturmasından uzaklaşıp, tamamen dinlenebilir ve yenilenebilirsiniz.
Çayköy Villa Kiralama Avantajları
1. Mahremiyet ve Özel Alan
Çayköy'de villa kiraladığınızda, size özel bir alanın tadını çıkarırsınız. Kendi bahçenizde kahvenizi yudumlayabilir, özel havuzunuzda serinleyebilirsiniz. Bu mahremiyet, özellikle kalabalık otellerde bulamayacağınız bir konfor sağlar.
2. Konfor ve Lüks
Çayköy villaları, modern yaşamın gereksinimlerine uygun olarak dizayn edilmiştir. Tam donanımlı mutfaklar, geniş yaşam alanları, lüks banyolar ve özel havuzlarla donatılmış bu villalar, size evinizde gibi hissettirecek.
3. Esneklik ve Özgürlük
Otel kurallarına bağlı kalmadan, kendi villanızda istediğiniz gibi zaman geçirebilirsiniz. İstediğiniz saatte yemek yapabilir, dilediğinizce dinlenebilirsiniz. Bu özgürlük, tatilinizi daha da keyifli hale getirecektir.
Çayköy Villa Seçenekleri
Çayköy'de farklı ihtiyaçlara yönelik birçok villa seçeneği mevcuttur. İşte bazıları:
1. Aile Villaları
Aileler için ideal olan bu villalar, geniş yaşam alanları ve çocuklar için güvenli oyun alanları sunar. Ayrıca, çocuk havuzları ve oyun odaları gibi özel imkanlar da mevcuttur.
2. Balayı Villaları
Yeni evli çiftler için romantik bir kaçamak sunan balayı villaları, özel jakuziler, romantik dekorasyonlar ve muhteşem manzaralarla doludur.
3. Lüks Villalar
Lüks ve konforu bir arada sunan bu villalar, özel hizmetler ve üst düzey donanımlar ile tatilinizi unutulmaz kılar. Özel aşçılar, spa hizmetleri ve daha fazlası ile lüksün tadını çıkarın.
Çayköy'de Yapılacak Aktiviteler
1. Doğa Yürüyüşleri ve Trekking
Çayköy'ün çevresindeki doğa yürüyüşü parkurlarında, muhteşem manzaralar eşliğinde yürüyüş yapabilirsiniz. Bu parkurlar, her seviyeden yürüyüşçü için uygundur.
2. Kültürel Turlar
Çayköy ve çevresindeki tarihi ve kültürel yerleri keşfetmek, yerel yaşam hakkında bilgi sahibi olmak için harika bir fırsat sunar. Yerel pazarlarda alışveriş yapabilir, geleneksel el sanatlarını inceleyebilirsiniz.
3. Su Sporları ve Yüzme
Villanızın özel havuzunda yüzmenin yanı sıra, yakınlardaki göletlerde ve nehirlerde su sporları yapabilirsiniz. Kano, kürek ve balıkçılık gibi aktivitelerle eğlenceli vakit geçirebilirsiniz.
Çayköy Villa Kiralama İpuçları
1. Erken Rezervasyon Yapın
Yoğun sezonlarda villa bulmak zor olabilir. Bu nedenle tatilinizi planlarken erken rezervasyon yapmanızı öneririz.
2. İhtiyaçlarınıza Uygun Villa Seçin
Aileyle mi yoksa romantik bir kaçamak için mi tatil yapıyorsunuz? İhtiyaçlarınıza uygun bir villa seçerek tatilinizi daha keyifli hale getirin.
3. Yerel Rehberlerden Faydalanın
Çayköy'ü en iyi şekilde keşfetmek için yerel rehberlerden yardım alabilirsiniz. Bu sayede gizli kalmış güzellikleri ve yerel kültürü daha yakından tanıyabilirsiniz.
Sonuç
Çayköy villa kiralama, doğanın kalbinde, lüks ve konforlu bir tatil sunar. Mahremiyet ve özgürlüğün tadını çıkarırken, eşsiz doğa manzaraları ve yerel kültürle iç içe bir deneyim yaşarsınız. Bu özel tatil fırsatını kaçırmamak için planlarınızı yapın ve unutulmaz anılar biriktirin.
Sonuç Paragrafı
Çayköy'de villa kiralamak, hem ruhunuzu hem de bedeninizi dinlendirmek için mükemmel bir seçenektir. Doğayla iç içe, lüks ve konforun tadını çıkarırken, sevdiklerinizle unutulmaz anılar biriktirebilirsiniz. Şimdi rezervasyon yaparak, bu eşsiz deneyimi yaşayın!
Sıkça Sorulan Sorular
1. Çayköy villa kiralama fiyatları nasıl?
Fiyatlar, villa tipine, sunduğu olanaklara ve sezonuna göre değişiklik gösterir. Genellikle 1000 TL ile 5000 TL arasında günlük kiralama ücretleri bulunmaktadır.
2. Villalarda hangi olanaklar mevcut?
Çoğu villada özel havuz, tam donanımlı mutfak, geniş yaşam alanları, ücretsiz Wi-Fi ve klima gibi olanaklar mevcuttur. Ayrıca, bazı lüks villalarda özel aşçı ve spa hizmetleri de sunulmaktadır.
3. Çayköy'e nasıl ulaşabilirim?
Çayköy, Türkiye'nin birçok büyük şehrinden kolayca ulaşılabilir. En yakın havaalanı ve otobüs terminalinden özel araç veya transfer hizmetleriyle ulaşım sağlayabilirsiniz.
4. Çayköy'de yapılacak aktiviteler nelerdir?
Doğa yürüyüşleri, su sporları, kültürel turlar ve yerel pazarlarda alışveriş gibi birçok aktivite yapabilirsiniz. Ayrıca, villanızda dinlenip özel havuzunuzda yüzmenin keyfini çıkarabilirsiniz.
5. Çayköy villa kiralama için en uygun zaman ne zamandır?
Çayköy, her mevsim ziyaret edilebilir. Ancak, ilkbahar ve yaz ayları doğanın en güzel olduğu zamanlardır ve bu dönemde villa kiralama talebi daha yüksek olabilir. Bu nedenle erken rezervasyon yapmanız önerilir.
Çayköy villa kiralama konusunda sunduğumuz bu rehber ile tatilinizi planlamaya başlayın ve doğanın içinde, konforlu bir tatilin keyfini çıkarın!
45 notes · View notes
beyzben · 23 days ago
Text
temizlik konusunda belli başlı prensiplere herkesin sahip olmasını diliyorum.
1- eğer bir yerde herhangi bir pislik ya da dağınıklık görülürse ve gören kişinin başka bir işi/aciliyeti yoksa HEMEN temizlenmeli. böylece az sonra temizlerimler birikip koca bir kaosu doğurmaz. her temizlik yapmaya kalkışıldığında bütün günü harcamamış olursun.
2- evden çıkılacaksa mutlaka ev temiz ve toplu bırakılmalı. böylece eve döndüğünde herhangi bir yapılacak iş seni beklemez. kapıyı açtığında gül gibi evinle karşılaşır aklında az sonra yapılacaklar listesi olmadan keyfine bakarsın. üstelik daima eve misafirle dönme ihtimalin vardır.
3- başkaları için dağınık görünüyor olabilir. sorun yok. yeter ki senin için her şey olması gerektiği yerde olsun. kendi düzenine kimsenin müdahale etmesine izin verme.
4- tuvalet/banyo alanlarını daima temiz tut. bol bol temiz havlun olduğundan emin ol.
5- nevresimlere yatağın bir parçasıymış gibi davranma. onlar da kıyafetlerimiz kadar olmasa da sık sık değişmeli. özellikle yastık kılıfları.
6- bir mutfak malzemesi kullandıktan sonra onu hemen sudan geçirip makineye koy. lavaboda bir dağ oluşmasını bekleme. kendine “off az sonra bulaşıkları yıkamam lazım” işi çıkarma.
aslında daha var ama şimdilik bunlar yeter. bence kendimize baktığımız kadar yaşadığımız yere de bakmamız elzemdir.
ÖZELLİKLE evcil hayvan sahibi olanlar, hayvanlarınının yere ne kadar yakın mesafede yaşadığını aklından çıkarmamalıdır. kendimiz her su içişimizde farklı bardak kullanmayı biliyorsak, çeşit çeşit tabaklar yayıyorsak, onların da su ve yemek kaplarını günde bir defa temizlemeyi unutmamak gerekir.
9 notes · View notes
amezhu · 5 months ago
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
230. BÖLÜM - Hünerli zar - Yuvarlanan hep yek kalbi korkutuyor - 2
Eğer devasa ilahi heykel orada olsaydı kolayca birkaç dev adımı ile karşıya geçebilirlerdi. Ama Xie Lian tarafından kötü ruhları bastırmak için kraliyet başkentinde bırakılmıştı, üç dağ ruhu da bir kılıca dönüşmüştü yani gelmemeleri en iyisiydi.
“San Lang, gümüş kelebekler bizi karşıya geçirebilir mi?” Xie Lian sordu.
“Lavın buharıyla gümüş kelebekler nehrin karşı yakasına kadar yarıya kadar eriyebilir.”  Cevapladı Hua Cheng.
Geçişin yarısında havadan düşüp lav akıntısının tam ortasına çakılmak pek de iyi olmazdı. Ancak Hua Cheng ekledi, "Ama hazır bir yol var."
Grup bakışlarını onun baktığı yere çevirdi ve bir an sonra Xie Lian, "Lavların içinde neden insanlar var?" diye haykırdı.
Bu kesinlikle doğruydu, Xie Lian halüsinasyon görmüyordu. Tam o anda lavların içinden trajik bir şekilde solgun bir elin yuvarlanarak gökyüzüne doğru uzandığını gördü. Mu Qing daha yakından inceledikten sonra, "Gerçekten varlar! Ve sadece bir tane de değil?" dedi.
En az binden fazla insan vardı, nehrin yüzeyinde yüzen bir dizi vücut ve kafa, bazıları lav akıntısının akıntısıyla yuvarlanıp dönüyordu ve hatta bazıları akıntıya karşı akıyordu. Vücutlarının hepsi tuhaf bir beyazdı, yüzleri bulanıktı.‌ ‌
Gerçek yaşayan insanlar değillerdi. Xie Lian durumu çözd��, “Onlar şu WuYong Kraliyet başkentinin boş kabuklu insanları‌...‌ lav buraya doğru sürüklenmiş.”‌
Onların savaş yeteneklerine göre bu boş kabuklu mutantları basamak olarak kullanıp zıplamak çok zor değildi. Yalnız, bu merhum ruhlar yanan akıntıda işkence görüyor gibi mücadele ediyorlardı bu yüzden üstüne onların da basması cidden trajik olurdu. Ama şu an endişelenecek zaman yoktu. İlk Mu Qing ileri atıldı, doğru yeri hedef alarak birkaç aşağı yukarı zıpladıktan sonra karşı hendeğe ulaştı, nehrin diğer kıyısında durarak geldiği yoldan geriye baktı. Xie Lian Guoshi’ye döndü, “Önce sizi karşıya geçireyim.”
Guoshi sonuçta bir savaş tanrısı veya dövüş sanatlarıyla uğraşan birisi değildi bu yüzden birinin onu karşıya geçirmesi gerekiyordu. Kafasını salladı ve ileri gitti. Ancak Hua Cheng konuştu, “Gege, ben yapayım.”
Xie Lian akışına bırakıp kabul etti, “Pekala.”
Böylece Hua Cheng ileri gitti ve yaşlı bir kıdemliye yardım ediyormuş gibi Guoshi’nin kolunu tuttu, “Guoshi, efendim, lütfen. Adımlarınıza dikkat edin.”
Guoshi dönüp ona yardım edenin Xie Lian olmadığını gördüğünde kaşlarını çattı, “Ha? Neden sensin?”
Xie Lian'ın tahminine göre, birincisi, Hua Cheng Xie Lian'ın yanına bir başkasını almasının uygun olmayacağından endişeleniyordu, ikincisi ise Hua Cheng belirli bir amaç uğruna büyüğünün önünde kendini biraz göstermek, özenli bir çalışkanlık sergilemek istiyordu ve bu yüzden görevi devralmayı teklif etti. Bunu gören Xie Lian elinde olmadan bir kahkaha attı ve bunu hafif bir öksürükle gizledi, "San lang çok içten bir şekilde size yardımcı olmak istediğini söyledi, bu yüzden ben..."
Hua Cheng ise yüzünü kaplayan bir gülümsemeyle, "Benim ya da Gege'nin olması fark eder mi? Ayrıca, size çok saygı duyuyorum efendim, bu yüzden elbette yardımcı olmaktan çekinmem, bu kadarı hiçbir şey."
Guoshi bir an için suskun kaldı ve ardından, "Eğer bana gerçekten saygı duyuyorsan o zaman yüzündeki sahte gülümsemeyi kaldır. Bu sahtelik gerçekten çok fazla..." dedi.
Hua Cheng hemen gülümsemeyi bir kenara bıraktı, "Ah." Ardından, başka bir şey söylemeden Guoshi'yi taşıdı ve bir anda çoktan diğer kıyıya taşınmıştı bile. ‌
Hareketleri acayip hızlıydı, Guoshi tepki bile veremeden önce çoktan Mu Qing’in yanına getirilmiş, tamamen serseme dönmüştü. ‌Hua‌ ‌Cheng’in çizmeleriyle üzerine bastığı boş Kabuklu insanlara gelince, üzerlerine basıldığının farkına bile varmadılar ve kafalarını kaldırdıklarında tek gördükleri bir hiçlikti, lav akıntısında yüzmeye devam ederek başlarını ovuşturdukça şaşkına döndüler. Sonunda kendine gelen Guoshi Hua Cheng’e bir bakış atarak yorumda bulundu, “Fena değil, sanırım.”
Diğer taraftan Xie Lian düşündü, ‘çok katı. Bu yeteneklere nasıl sadece fena değil denilebilir?’ Ardından seslendi, “Ben de şimdi geliyorum!”
Hua Cheng o tarafa döndü, “Gege, öncelikle orda kal, seni gelip alacağım!”
Ancak Xie Lian onun sözlerinden daha hızlı hareket ederek çoktan yukarı doğru sıçramış ve ayak parmakları yüzünü yukarıya çevirmiş yüzen Boş Kabuklu bir mutantın karnına hafifçe çarpmıştı. Ayaklarının altındaki katı gövdenin alçaldığını hissetti, ancak çoktan tekrar sıçrayarak ilerideki bir başka Boş Kabuklu mutantın kafasına çarpmıştı.
Bu şekilde beş ya da altı tanesinin üzerinden geçerek lav akıntısının ortasına geldi.
Xie Lian tam bir sıçrama daha yapmak üzereyken, vücudu aniden çöktü ve neredeyse dengesini kaybediyordu. Kendini sabitlemek için kıyaslanamayacak kadar hızlı tepkisini kullanarak aşağıya baktı ve ayaklarının altındaki mutant gerçekten de uzanıp botunu yakaladı!
"Ah hayır, yine mi!" Xie Lian içinden inledi.
Yine korkunç şansı ona darbeyi vurmuştu. Kendisinden önceki insanların hepsi nehri sorunsuz bir şekilde geçmişti, ama zor bir canavarla karşılaşan, sağ ayak bileğini yakalayan ve atlamasına izin verilmeyen sadece o olmalıydı!
Bu boş kabuklu mutantların içleri boş olduğundan lav akıntısının yüzeyinde yüzebiliyorlardı ama çok fazla ağırlığı destekleyemezlerdi. Kaynayan buharda Xie Lian’da terliyordu, kolluklarının bir kenarı tutuşmuştu bile. Eğer orada kalmaya devam ederse kendisiyle birlikte üzerine bastığı kabuk lavın içine batacak, tüm vücudu alev alacaktı.‌ ‌
Son saniyede, bu kriz anında Xie Lian'ın aklına bir fikir geldi ve RuoYe uçarak dışarı çıktı, yaklaşık üç metre ileriden başka bir Boş Kabuklu mutantı yakaladı ve sol ayağını mutantın sırtına basarak onu sürükledi. Böylece, iki taş boş kabuk tek kişinin ağırlığını destekleyerek kaldırma kuvvetini arttırdı, böylece hemen batmayacaktı. Krizi önleyen Xie Lian, Fang Xin'i çekip çıkardı ve onu yakalayan kolu kesti. Tekrar dışarı fırlamak üzereyken, kırmızı bir gölge çoktan yanına düşmüştü ve Xie Lian konuştu, "San Lang? Ben zaten iyiyim. Gelmene gerek yoktu."
Hua Cheng uzaktan avcunu açarak Xie Lian'ı yakalamış olan içi boş mutantı patlattı. "Kıyıya çıktıktan sonra konuşalım."
İkili kıyıya geldi ve Xie Lian, "Özür dilerim, seni endişelendirdim,"
“Benim hatam.” Dedi Hua Cheng, "Karşıya geçmeden önce seni almamı beklemeni söylemeliydim."
"Tamam, tamam." Guoshi azarladı, "Tartışmayın. Ekselansları o kadar zayıf değil, siz gitmeseniz de kendi başının çaresine bakabilir, neden gidip onu getirmek zorundaydın? Gelin! Bu taraftan."
Grup kıyıya tırmandı, bir süre daha yürüdü ve WuYong sarayının önüne geldiler.‌ ‌
Sarayın yarısı yerin altına gömülüydü, grup içeri girdikten sonraki yol eğimli ve düz bir şekilde yeraltının derin girintilerine doğru gidiyordu.
Yer üstünü terk eden kavurucu hava yavaş yavaş soğudu. Tüm yeraltı sarayı bomboştu, en küçük bir hareket bile yankılanırdı.
Gruptaki her biri ayrı ayrı bir avuç içi meşalesi yakarak çevreyi aydınlattı. Bu saray uzun zamandır mühürlenmiş olsa da hala oldukça şatafatlı ve görkemliydi, ateş ışığı birçok altın rengi, parıldayan desenleri, yontulmuş sütunları ve boyalı binaları yansıtıyordu. Ancak bir ruh olmadan hava tıpkı bunun devasa bir türbe olması gibi ölüydü.
“Burası ekselanslarının büyüdüğü yer.” Dedi Guoshi.
“Cidden burada mı?” Mu Qing sordu.
“Sence?” Guoshi cevapladı, “burası onun güçlerinin en kuvvetli olduğu yer, bu yüzden, kendinizi kollayın.”
O sırada Xie Lian aniden bir şey fark etti.
Hua Cheng'in belindeki E-Ming'in kabzasındaki gümüş göz topu hızla dönüyor, anormal derecede tedirgindi. Ancak Hua Cheng’in onu görmezden gelmiş ifadesi hala sakin ve odaklı haldeydi. Xie Lian yaklaşıp onu okşamaktan kendini alamadı, E-Ming ancak o zaman biraz daha sakinleşmişti. Hua Cheng yavaşça aşağı baktı, Xie Lian’ın elinin hala kılıcın kabzasının üzerinde olduğunu görünce konuşmak üzereydi ki o sırada büyük salonun köşelerinden bir dizi “hehehe” kıkırdamaları geldi.
Orta yaşlı bir adamın sesiydi. sanki planlanmış bir şeymiş gibi sinsi ve kurnazdı, Xie Lian’ın tüm sırt tüyleri diken diken olmuştu. Ve o sesi daha önce duymuştu.
Cenin ruhunun sesiydi.
Mu Qing bağırdı, “ORADA!” Bir izi üstlerindeki boşluğu aydınlatarak dışarı fırladı. Sarayın tavanının uzun köşelerine doğru bastırılmış beyaz bir şey topağını görebiliyorlardı, o cenin ruhuydu.
Uzun, parlak dili sanki kendi uyuzunu kaşıyormuş gibi kendi sırtını yalıyordu. Uçarak gelen alevleri görünce kıs kıs güldü ve Mu Qing'e doğru kusmuk gibi bir şey fırlattı. Mu Qing tüm yüzünde aşağılayıcı bir ifade ile ondan kaçındı. Guoshi önce yerdeki yapışkan maddeye ardından yukarıdaki cenin ruhuna bakarak iğrenti ile konuştu, “Bu cidden velet Feng Xin’in çocuğu mu???”
Xie Lian derhal seslendi, “Bekle! Cuo Cuo! Sen Cuo Cuo’sun, değil mi?”
Cenin ruhu kendi adını duyunca bir duraksadı ve ona baktı. Xie Lian, “Cuo Cuo, buraya ba… ba… babanı bulmaya geldik. Nerede olduğunu biliyor musun?”
Cenin ruhu ‘baban’ı duyunca homurdandı ve uzuvlarını kullanarak pata-pata sürünerek ortadan kayboldu. Xie Lian seslendi, “CUO CUO? Çabuk, onu bulalım!”
Grup, avuç içi meşalelerini hemen daha parlak yakarak her tarafı araştırdı. Aniden Mu Qing haykırdı, “BU YOLDAN?”
“Hangi yol?” Xie Lian cevapladı.
Mu Qing bir yolu işaret etti, “Az önce oraya gittiğini gördüm.”
İşaret ettiği yol bir saray binasının tarafında dar, unutulmaz ve kasvetli uzun bir koridordu. Nereye gittiğini söyleyemeseler bile iyi bir olmayacağı açıktı.
Peşinden Hua Cheng konuştu, “Gerçekten oraya gittiğini gördün mü?”
Mu‌ Qing‌ sinirlenerek cevap verdi, “Size yalan borcum mu var?”
Hua Cheng hiçbir duygu barındırman ve arkadaşça olmayarak ‘hah’ladı. Guoshi azarladı, “Siz ikiniz de böyle bir zamanda ne için kavga ediyorsunuz? Şüpheli olan hiçbir yeri gözden kaçırmayın, yani sadece bir baksak bile sorun değil.”
O uzun koridor çok dardı. Eskiden daha geniş olmalıydı ama görünüşe göre ezilmişti ve şimdi aynı anda sadece bir kişinin geçebileceği bir hal almıştı. Belli ki Mu Qing Hua Cheng’in şüphe dolu ses tonuna içerlenmişti bu yüzden ilk o gitti. Hua Cheng doğal olarak Xie Lian’ın önünden yürüyerek ona yol açtı ama Xie Lian Hua Cheng’in belindeki E-Ming’in gözünün yine vahşice döndüğünü fark etti. Zihni harekete geçti ve anında Hua Cheng'i arkasına çekti. Hua Cheng şaşırmıştı, “Ne oldu?”
Xie yavaşça boğazını temizledi, “Seni koruyacağımı demedim mi… Arkamda dur.”
Bir an sonra Hua Cheng nazikçe güldü.
Derine ilerledikçe Xie Lian daha da rahatsız hissetti. Söz konusu tehlike olunca onun iç güdüleri inanılmaz şiddetliydi ve onu rahatsız eden şey ileriden geliyordu.
“Guoshi, bu yolun nereye çıktığını hatırlıyor musunuz?” Xie Lian sordu, “Nasıl oluyor da ne kadar çok yürürsek, o kadar çok ağırlaştığını hissediyorum.”
Kana susamış aura.
Ve bu canlı bir kana susamış aura değildi, çok soğuk ve donmuş bir auraydı. Ne kadar derine inerse o kadar gerginleşiyordu.
Ancak Guoshi ona cevap vermedi. Bir şey Xie Lian’in zihnine tıkladı ve Lian tekrar sormak için sesini yükseltti, “Guoshi?”
Hala cevap yoktu. Xie Lian kafasını çevirdi ve kim bilir ne zamandan beri arkasında tek bir ruh bile yoktu!
Bunu daha önce fark etmemesinin nedeni, Hua Cheng ve Guoshi'nin bıraktığı fener ışıklarının hâlâ havada süzülüyor olması ve onu takip ederek ortadan kaybolan ustaların yolunu aydınlatmasıydı. Mu Qing de dönüp baktı ve şok oldu: "Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur nerede?"
Xie Lian geldikleri yoldan geri dönmek için tek kelime etmeden dışarı çıktı. Mu Qing onu yakaladı, "Ne yapıyorsun? Neredeyse vardık! Ayrıca, Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur’un geri döneceğini gerçekten düşünüyor musun?"
"...Hayır." diye yanıtladı Xie Lian. Hua Cheng'in tek kelime etmeden asla tek başına geri dönmeyecek olması korkutucuydu!
Xie Lian aniden Hua Cheng'in üzerinde bıraktığı şeyi hatırladı ve bakmak için aceleyle elini kaldırdı. Üçüncü parmağındaki Hua Cheng’in iyi olduğu gösteren kırmızı ipin hala parlak ve aydınlık olduğunu görünce‌ ‌Xie‌ ‌Lian‌ rahatça iç çekti.‌ Yine de Hua Cheng'in onlar gelmeden önce yuvarladığı iki tekli zarı hatırladığında kaşlarının gerginliği arttı.
"Geri dönsen bile büyük olasılıkla hiçbir şey bulamayacaksın." Dedi Mu Qing, "Öyleyse neden ilerlemeye devam edip içeride tam olarak ne olduğunu görmüyorsun? Aksi takdirde geri dönüp hiçbir şey bulamazsan ve tekrar geri gelmek zorunda kalırsan zaman kaybetmiş olmaz mısın?"
Xie Lian tam konuşmak üzereydi ki aniden nefesini tuttu, "Şşşt. Dinle. Bu ses de ne?"
Mu Qing de dikkatle dinledi.
Bu, derin ve sessiz nefes alan bir adamın sesiydi.
İleriden geliyordu!
İkisi de tetikteydi ve silahlarını sıkıca kavrayarak ileri doğru yürüdüler.
Sonunda uzun koridordan çıktılar ve bir odaya geldiler. Mu Qing dikkatle odanın etrafını kolaçan ederken, Xie Lian parmağıyla bir fiske vurarak ön tarafa küçük bir alev ışığı gönderdi ve anında yere yığılmış bir figürü aydınlattı.
Xie Lian o figürün arkasını görür görmez onu tanıdı ve hemen ayağa fırladı, "FENG XIN?!"
Ters dönmüş adam cidden de Feng Xin’di. Her yeri derin kesikler ve yanıklarla kaplıydı ama hayati bir tehlikesi olmamalıydı. Xie Lian kendine gelene kadar bir süre sırtını sıvazladı, uyandığı an küfürler savuruyordu ki Xie Lian’ı fark ettiğinde küfürler etmeyi bıraktı, “Ekselansları??? Neden geldiniz?”
Xie Lian bir nefes verdi, “Neden önce bana buranın neresi olduğunu söylemiyorsun?”              
Feng Xin oturdu ve etrafına baktı, “Burası neresi?”
Beklendiği gibi Feng Xin de bilmiyordu, Xie Lian bir şey sormadı. Xie Lian başını salladı ve uzandı, “Önce kalk. Seni bulduğumuza göre San Lang’ı aramalıyız.”
“Çiçeğe Uzanan Kızıl Yağmur’dan mı bahsediyorsun?” Feng Xin sordu, “Ona ne oldu? Seninle değil mi?”
“Öyle bir şey.” Xie Lian başladı, “Beraberdik…” Cümlesini bitiremeden Feng Xin elini kaldırdı, “Bekle! Arkandaki kim?”
Xie Lian arkasına baktı ve sadece gölgelerin içine gömülmüş, hareketsiz bir figür gördü, “O Mu Qing. Ne oldu?”
Feng Xin’in göz bebekleri aniden küçüldü, “TUT ONU! ÇABUK!”
13 notes · View notes
g-denizz · 9 months ago
Text
Tumblr media
""İKİ KADEH RAKI"
AŞAĞIDAKİ YAZIYI BİR ORTAOKUL ÖĞRENCİSİ, OKULUNUN DUVAR GAZETESİNE YAZMIŞ. İNANILMAZ GUZEL VE FARKLI BİR BAKIŞ AÇISI İYİ DE YAPMIŞ...
Bu ülkede yasayan her insanin bağımsızlığını ve demokrasisini borçlu olduğu insan: ATATÜRK...
Gençliğinde kot pantolon giyememiş. Sevgilisin elinden tutup hasılat rekorları kiran bir sinema filmine gidememiş...
Padişah ona Trablusgarp Cephesi'nde görev verdiğinde, lüks uçak şirketinin, first class koltuğunda viskisini yudumlayarak görev yerine gidememiş...
Halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için kortej esliğinde Mercedes'lerle gezememiş Anadolu'yu...
Kurtuluş hareketini başlatmak için 19 Mayıs'ta Samsun'a ayak basan ayağında spor ayakkabısı ya da kovboy çizmesi yokmuş....
Kazandığı her savaştan sonra savaş sahasına fırlayıp moral veren mini etekli ponpon kızlar da yokmuş...
Tarih kitaplaanlıları İzmir'den denize döktükten sonra timsah yürüyüşü de yapmamışlar...
Ülkesinde yapacağı devrimleri, unutmamak için not alacağı bir cep bilgisayarı olmadığı gibi, kendisine suikast girişiminde bulunacakları da cep telefonundan öğrenememiş!
Atatürk için üzülüyorum.
Dağ gibi adam, bir radyo programına faks çekemeden, İsmet Pasa için Safiye Ayla'dan bir istek parçası isteyemeden gitti ..
Lozan Zaferi'nden sonra veya Cumhuriyet'in ilanından sonra arabaya atlayıp sabahlara kadar korna çalıp, elinde bayraklarla sokaklarda tur atamadı.
Evinin balkonuna çıkıp, bir şarjör mermiyi havaya sıkamadı.
Atatürk'e acıyorum... Sen kalk, dört kadınla evlenebileceğin bir dönemde dünyaya gel, sonra değerini bilmeyip tek kadınla evlilik sistemini getir.
Aaaah ah...
Çılgın diskolara gitmek, sabahlara kadar içip, içip rock yapmak, babasının mersedesini alıp söyle bir Emirgan turu çekmek dururken... Bunları yapmadı Atatürk....
Keyif çatmadı... Yan gelip yatmadı... Vatan topraklarını satmadı...
Tüm hayatini ülkesinin kurtuluşuna ve uygarlaşmasına harcadı...
ISTE ONUN IÇIN BÜYÜK ADAMDI ATATÜRK HER FIRSAT ELINDE VARDI. O ISE SADECE BU MILLETIN BAGIMSIZLIGINI ISTEDI. BÜTÜN SUÇU 2 KADEH RAKI IÇMEKTI O KADAR.....
31 notes · View notes
tamamsenkazandn · 7 months ago
Text
Dağ 2 den ve BÖRÜ'den kesitler izleyerek başladık güne, bu ne sulu gözlülük be kardeşim.
14 notes · View notes
tatilvillasi · 1 month ago
Text
Orman Köşkleri; bungalov kiralama talepleriniz için size tavsiye edeceğimiz Uludağ'ın Sarıalan mevkiinde ve Teleferik istasyonuna yürüme mesafesinde bulunan bungalov evlerimizdir. Tatil evleri, 2 yatak odası ve kusursuz doğa ile iç içe olan konumu ile 4 kişilik aileler ve balayı çiftleri için ideal bir villa tatili seçeneği olacaktır. Son derece modern olarak dizayn edilip lüks mobilyalar ile döşenmiş olan Orman Köşkleri; bir tatil evinde ihtiyaç duyabileceğiniz her türlü konfora sahiptir.
1. Yatak Odası: 1 çift kişilik yatak, elbise dolabı, klima,
2. Yatak Odası: 2 tek kişilik yatak, elbise dolabı, klima,
Salon: Oturma grubu, Tv, klima, ortak banyo, yemek masası,
Yıllık, sezonluk, aylık, haftalık yada günlük kiralama yapabileceğiniz tatil evlerinde konaklayan misafirlerimizin talepleri doğrultusunda günlük ev temizliğinin yanı sıra Uludağ tanıtım video ve gezi sayfalarında sıklıkla bahsedilen Uludağ günübirlik turları içinde en uygun fiyatı sunmaktayız. Sezonun yoğun geçen dönemlerinde değişiklik gösteren Orman Köşkleri fiyatları ve tatil evlerinin müsaitlik durumu hakkında detaylı bilgiyi çağrı merkezimizden alabilir size sunacağımız en uygun fiyat avantajlarından yararlanabilirsiniz.
*** Kış tatili ve dağ evi kiralama sektörünün Türkiye'deki en güvenilir firmalarından olan Dreamofholiday olarak; Bursa tatil evi kiralama seçenekleriniz için seçmiş olduğunuz Uludağ dağ evleri ve tatil villalarımızda hiç bir sorun yaşamayacağınızın ve kesinlikle rahat edeceğinizin garantisini şimdiden verebiliriz.
Not 1: 4 kişilik tatil evleri dışında 6 kişilik tatil evi seçeneklerimizde mevcut olduğundan kalabalık aile ve arkadaş grupları birden fazla ev kiralama şansı bulabileceklerdir.
Not 2:  Doğa içerisinde konumlu tüm villa ve tatil evlerinde kelebek, böcek, karınca, sinek vs çıkma ihtimali vardır. Buna karşı düzenli olarak ilaçlanmaktadır. Bu not bu villa ile ilgili olmayıp doğa içerisinde konumlu tüm tatil evlerimiz için geçerlidir.
Orman Köşkleri - Transferleri
İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı - Sarıalan Transfer: 145 km
İstanbul Havaalanı - Sarıalan Transfer: 195 km
Mudanya Feribot - Sarıalan Transfer: 55 km
Yalova Feribot - Sarıalan Transfer: 115 km
Bursa Terminal  - Orman Köşkleri Transfer: 45 km
Uludağ'da Yapabileceğiniz Aktiviteler
* Kış tatili,
* Doğa yürüyüşleri,
* Kültür turları,
* Uludağ gece hayatı,
* Uludağ helikopter turları;
*** Diğer kuruluşumuz Arsis Vip Transfer firmasından yapacağınız havalimanı transferleri ve Uludağ günlük gezi turları için %10 oranında indirim fırsatı sunmaktayız.
İyi Tatiller..!
3 notes · View notes
korelist · 3 months ago
Text
Tumblr media
TALE OF THE NINE TAILED 1938 // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb puanı: 7,9 Benim puanım: 8
Drama: Tale of the Nine Tailed 1938
Hangul: 구미호뎐1938
Director: Kang Shin-Hyo
Writer: Han Woo-Ri
Date: 2023
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Lee Dong-Wook, Kim So-Yeon, Kim Beom, Ryoo Kyung-Soo, Hwang Hee, Kim Yong-Ji, Kim Soo-Jin
İlk sezonun bana verdiği yetkiye dayanarak ikinci sezonun da bir o kadar kötü olacağını düşünüyordum. Çok özür dileyerek söylüyorum ki Jo Bo-Ah’ın 2.sezonda yer almaması diziye sınıf atlatmış. Oyuncu 2.sezonda konuk olarak gelmek istediğini söyleyerek para almadan ufacık görünmüş.  Gerçekten sınıf atladığını tekrar söylemek istiyorum. Hala absürt sahnelerini korusa da o kadar da rahatsız edici olmadığını fark ediyorsunuz. Benim ilk sezona bakış açım çok net olduğu için 2.sezonun eleştirisini sevgili kocam yazmak istedi. Ben kısaca fikrimi beyan edip onun yazısını aşağı bırakacağım.
Öncelikle Lee Yeon karakteri ile gönlümüzün ölüm tilkisi Lee Dong-Wook… Saç şeklinden rengine, kıyafetinden oyunculuğuna her bir adımı şahaneydi. Uzun saçlı sahneleri ayrıca ayrıca güzeldi. Boynuz kulağı geçer mi demeliyim bilmiyorum ama Lee Rang rolü ile evimizin küçük tilkisi Kim Beom abisinden rol çalıyordu. Law School ve Ghost Doctor dizileri ile rüştünü ispatlayan yakışıklı oyuncu başrolden farksızdı. Bu dizideki ikinci adam demek biraz ayıp olur.
Bence dizinin ana kadrodaki 4 isimde başrol gibiydi. Bu sezon yeni katılan isimlerden biri olan Cheon Mu-Young karakteri ile Ryoo Kyung-Soo’ydu. Itaewon Class dizisinden bizde yer eden oyuncu burada da oldukça başarılıydı. Oyunculuklar profesyonel bir seviyedeydi. Ve bu sezon yeni katılan diğer isim Ryu Hong-Joo rolü ve dizinin kadın oyuncu kontenjanından Kim So-Yeon. Tek kelime ile bayıldım. Oyunculuğuna da oynadığı karaktere de bayıldım. Kendisini, Taxi Driver dizisinin 2.sezonunun sonunda 3dk görmüştük ama bana bir şey ifade etmemişti. Tanıyan izleyiciler o kadarcık dakikasına bile baya bir yükselmişlerdi. Bunun nedenini şimdi biraz daha iyi anlamış oldum.
Bunların dışında ilk sezonun güzel yanlarından olan Goo Shin-Joo(Hwang Hee) & Sunwoo Eun-Ho(Kim Yong-Ji) çifti de 2. Sezonda boy gösteriyordu. Onları görmek güzeldi. Günün sonunda benim söyleyeceklerim bu kadar. Dizi ile ilgili genel düşüncem ise; ikinci sezonun bambaşka bir dizi olarak ilki izlenmeden bile izlenebileceği yönünde.
YORUM:
Dizilerde ikinci sezonun, ilk sezonu aşması, üstelik bunu ilk sezonun kurduğu hikaye kurgusundan ödün vermeden yapması nadir görülen bir durumdur. "Tale of the Nine-Tailed 1938" bunu son derece iyi yapıyor.
Bu yeni sezon, ilk sezonu harika yapan unsurları korumayı başarıyor: Lee Yeon ve Lee Rang kardeşler ve onların karmaşık ama kırılmaz bağları ve zengin Güney Kore folkloruna dayalı fantastik bir dünya. Bununla birlikte, daha iyi bir tempo, daha sıkı bir olay örgüsü ve daha iyi kötü adamlar ve arka plan ile orijinalini aşıyor bence. Dizinin neredeyse tamamının Mr. Sunshine dizisinin setinde çekilmiş olması da izlerken zaman zaman nostaljik anlar yaşattı. Hatta dizi aynı seti kullanmasını sahiplenerek, Mr. Sunshine dizisine birçok gönderme yapıyor. Birçok paralel sahne ile gözlerimizi yaşartıyor.
Orijinalin en büyük kusuru başrol kadın oyuncuydu. Lee Yeon ile aralarındaki kimya eksikliği ve donuk oyunculuğu ilk sezonda sevmediğim tek şeydi. Ve sadece onun bu sezon olmaması bile ikinci sezona bir şans vermek için yeterli bir sebep.
Keyfin büyük kısmı karakterler arasındaki mükemmel kimyadan geliyor. Lee kardeşler arasındaki olağanüstü yoldaşlığın ötesinde, Dağ Tanrısı üçlüsü arasındaki dostluk da aynı derecede ilgi çekici. Mizah, komik durumlar ve esprili diyaloglar her şey yerli yerinde. Dizinin geçtiği dönem itibariyle gergin tonu, mizah ve entrika, bölümleri sıkılmadan izlettiriyor.
Yazarın bazı kusurları bu sezonda hala mevcut. Senaryodaki olay örgüsündeki boşluklar her ne kadar 2. sezonda biraz daha az belirgin olsa da yine de göze çarpıyor.
İkinci sezon tam da ilkinin bittiği yerden devam ettiği için; daha iyi, daha mutlu ve yaşamı daha çok seven bir dokuz kuyruklu tilki görüyoruz. Bu yüzden ikinci sezonun başrol kadın karakteri Ryu Hong-joo ile kimyası da duygusal olarak karmaşık olmayan, esprili ve keyifli bir arkadaşlığı da diziyi izlettiriyor.
Küçük kardeş Lee Rang'ın sürpriz gücünü bir anlık olsa da görmek ve onun aşk hikayesini de seyretmek keyifliydi.
3. sezonun şimdiden duyurulmuş olmasıyla, sabırsız bekleyiş başladı.
Benim Puanım: 10 üstünden 13
OST:
Kihyun - Full Moon
Thama - Kiss The Rain
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
3 notes · View notes
zaferguleer · 4 months ago
Text
“Refakatin Esareti”
Acil serviste ortalık bir anda curcuna oluyor, herkes bağırmaya başlıyor, çığlıkların yankısı kulakları dehşete düşürüyor, hasta yakınları duvar diplerine çökmüş dualar ediyor. Dağ gibi adamların gözleri doluyor. Şöyle 2 dakika durup nefesini tutup izlediğin zaman ölümün o kasvetli nefesini yüzünde hissediyorsun.
Hiç sevmediğim şeyler; zaten kim sever ki? Oturup üzerine sayfalarca mısralar yazılır fakat içinde bulununca tüm cümleler küskün kalır.
Hastane duvarları çok soğuk oluyor, 15 derece havada bir duvar ancak bu kadar buz tutabilir. Kuşlar uçmayı öğrenince kaçıyor, bulunamayan damarlar biraz kalbini de morartıyor.
Kantinde oturuyorsun mesela, yan masada bir kadın, gözleri yorgun, saçları dağınık, gece uzun, çay soğuk… Zemin katta bir genç, belki sabaha karşı bir baba! Yeni birini bekliyor hayata. Çok tatlı bir telaş.
Dolaşıyorsun koridorlarda umarsızca. Yine karşında bir baba, yaşı da var baya, evladının son nefesine şahit oluyor, kızıyorsun o can alan demir yığını arabalara, yollara ve bariyerlere! Kahven de soğuyor tabi, tıpkı ruhunu teslim edenlerin bedenleri gibi.
Çığlık çığlığa ağlayan bir annenin sesini hangi duvar geçirmez ki? Ya da bir abinin kana bulanmış ellerini hangi ilaç temizleyebilir? Acı büyüdükçe tülden bir perdeye dönüşüyor o duvarlar sanki. Arkasını duyabildiğin, yeterince derinden bakarsan acının da gözlerini görebildiğin.
Koridorda yüzünde rengarenk maskeli saçsız bir çocuğa rastlıyorsun mesela sürekli gülümsüyor, annesi de kestirmiş saçlarını ama onun gülümsemesi çok daha acı, bir balon alıp vermek geliyor içinden ama hastanelerde balon da satılmıyor ki!
Gelirken trafikte yol kenarında oyuncak satan adamdan almadığın oyuncak için kendini suçluyorsun. El ele yürüyor annesiyle minik bebeği… Ama dediğim gibi ikisi de maskeli… Orada anlıyorsun ki kalp durmadan da ölünebiliyormuş.
Başka biri omzuna çarparak yanından geçiyor, kızıyorsun. “Önüne baksana” diyorsun içinden. 3 adım sonra arkasında bir sedye, sevgilisi galiba, üstünde de çiçekli bir elbise, pencereler filmli içeri hiç güneş girmiyor. Zaten ne fark eder ki? Güneş doğarken de birileri ölüyor…
Karanlık yerini ışığa bırakıyor, sanki dün gece hiç bir şey yaşanmamış gibi… Yaşanmışlıkların silinmişlikleriyle beraber aydınlığa boğuluyor gözlerinden uyku akan ruhsuz bedenler. Hoş, bazen de güzel haberler alınıyor, sevinç çığlıkları atılıyor, o anda ileriye dönük güzel planlar yapılıyor. Ama bunları kimse konuşmaz ki, ne de olsa kimse morgdan taburcu olamıyor.
(Bitmemiş Öyküler)
- Zafer Güler
Tumblr media
3 notes · View notes
tozluveolagan · 7 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
in taberna quando sumus, non curamus quid sit humus. yani diyor ki; kafayı boş beleş işlere yorma. hayatı yaşa, anın tadını çıkar. bak bize, biz içerken böyle şeyler düşünmüyoruz, sen de düşünme. bu arada gezi planı yaptım ama bilin bakalım nasıl gitti, kesinlikle listeye uymadık. kafamıza göre gezdik, daha güzel oldu. gezilip görülecek yerler çok çok daha fazla. bizim rotamıza en uygun olanları ekledim, gezeceksiniz yine de bakabilirsiniz.
@oldrollcamera fx400 ile çekildi.
ayrıca kendime notlar:
1. powerbank almalısın, hatta belki 2 tane.
2. 2 mayo alıyorsun da neden 2 havlu almıyorsun!!
3. inceboğaz gibi çakıllı plajlar için prenses ayaklarına koruma almalısın, bir deniz ayakkabısı iş görür. ya da bırak yesin balıklar ayaklarını.
4. güneş kremin tırtmış, onu bi' ara değiştir. sağol nivea, kendini bile koruyamadın güneşten, eridi gitti şişen.
5. ağrı kesici, buz aküsü, küçük şişelerde duş jeli, şampuan ve araba içine ayrıca güneş koruyucu, gözlükler, şapkalar, termos, sandalyeler, ıslak mendil 10/10 aksesuarlardı, aklımıza sağlık. 😘
6. yedek ayakkabı almak benim açımdan gereksizmiş, dağ taş çok tırmanmadık, bir dahakine almayabilirim.
7. navigasyon ve yol tarifi için bir cihaz almanın zamanı gelmiş. sağ koltuk prensesi olarak muavinlik görevimden istifa etmek istiyorum 😂
ÇOK ÇOK ÖNEMLİ DİPNOT:
Çok iyi bir yüzücü değilseniz Patara Plajı'nı yüzmek için tercih etmeyin. Dalgalar çok büyük ve 2 dalga arası çok kısa, sörf yapılabilir hatta yapanlar da var. Su seviyesi belinizdeyken, dalga gelirken zıplasanız bile kafanızı geçiyor her bir dalga. 2 kez boğulma tehlikesi atlattım. Cankurtaran var ama telefondan pek başını kaldıramıyor. Ne yapsın, bu da vazgeçilmez bir GenZ özelliği.
2 notes · View notes
oguzatayinruhu · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media
2013 & 2016
Blogun ismini aldığımda 2014 falan olması lazım, Tutunamayanlar dan hemen sonra Tehlikeli Oyunlar'a başlamıştım, hatta Tutunamayanlar'a ilk seferde tutunamayanlara, tehlikeli oyunları tavsiye ediyordum. Sonra dedim bu kuyunun adı bu olsun. Öyle kaldı.
2016 da cici bi ölümün ardından bir dağ köyünde Şener Şen'in ilk öğretmenlik yaptığı yıllardaki pozu gibi bir yokluğun ortasına canımı atmıştım. Kardan nefret etmiyorum henüz daha, insanlarla aram bozulmuş ama. Öyle günlerde sözcükler dergisi ilk kez yayımlanan Atay görsellerini yayımladı. Şimdi o fotoğraflar bile çok popüler, yıllarca bu görselle odayı sanata kitaba ve yazıya boğdum, en güçsüz halimi en güzel halime çevirmeme daha 2 yıl var.
Hayatımın fotoromanlarına bakınca daha dün gibi oysa bütün yaşananlar.
5 notes · View notes
alperen1emre · 2 years ago
Note
7-Herkesin sevdiği ama senin abartıldığını düşündüğün dizi,kitap,film ?
WBDHSNSSBDHSB elleri avusturan emoji yok ama beni öyle hayal edin 😈😈
Avatar
dune
Peaky blinders
game of thrones
the godfather
dağ 2
aşk101
wednesdey
how i meet your mother
squid game
dark
parasite filmi
ezhel
aşkı memnu
19 notes · View notes
amezhu · 8 months ago
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
200. BÖLÜM - Cennete ve Dünya'ya hükmetmek; Ocaktan bir şeyler çıkıyor - 2
Tam o sırada, ikisi de aynı anda aniden bir sarsıntı dalgası hissetti, gülümsemeleri soldu, bu durum karşısında ikisi de gerildi ve dikkatle etraflarına baktılar. Xie Lian biraz gergin bir şekilde sordu, "Neler oluyor? Sarsılan bu ilahi heykel mi? Yıkılmayacak, değil mi?"
Belki de yıkılabilirdi. Ne de olsa ocağın üstü kötülükle dolu milyonlarca tonluk kayalarla kaplıydı. Eğer Hua Cheng’in yaptığı bu güzel devasa taş heykel girişi kırdığı için parçalanacaksa, o zaman kendini çok kötü hissedecekti.
Hua Cheng, "Merak etme, sorun yok. Sarsılan dağ." dedi.
Altlarında ağır bir kar tabakası sel gibi çökmüş ve bazı bölgelerde dağın gövdesi açığa çıkmıştı. Görünüşe göre, bir şey ocaktan çıkmak üzereydi.
Hua Cheng Xie Lian'ın önüne geçerek ona kalkan oldu, Xie Lian parmağıyla işaret etti, "Bu, yüzü olmayan beyaz”.
Elbette bu devasa ilahi heykelin atacağı bir yumruğun yüzü olmayan beyazı kolayca öldürebileceğine inanmıyordu, en fazla yaratığın bir anlığına bocalamasına neden olabilirdi, bu yüzden Xie Lian hala tetikteydi.
Ancak, bir an bile geçmeden, her ikisi de yüzlerine kavurucu sıcak havanın üflendiğini hissetti.
Yanardağın ağzından dibi görülemeyen kaynar bir hava püskürüyordu ve buram buram kükürt kokusu vardı. Xie Lian içgüdüsel olarak tehlikenin yaklaştığını hissetmişti. Hua Cheng de öyle, karanlık bir sesle bağırdı "Gege, kaç!"
Xie Lian bir el mührü oluşturdu ve hemen ardından Hua Cheng'i de yanına alarak devasa ilahi heykelin bileğine atladılar ve kolundan yukarı doğru koşarak omzunda durdular.
Bu ilahi heykel onun emrine itaat etti, geniş ve dev adımlarla, yuvarlanan kar akıntısına uyarak havalandı. Bir kayış birkaç kilometreyi buluyordu ve kar dalgaları vücudunun etrafına çarpıyordu. Her iki kolu da açık olduğu için, bir milyon tonluk bir beden olmasına rağmen dengesini iyi koruyordu. Henüz dağın yarısına kadar kaymışlardı ancak tüm dağ daha da sert bir şekilde sarsılmaya başlamıştı. İlahi heykel de sarsıntılardan dolayı sendeliyor gibi görünüyordu. Xie Lian ve Hua Cheng yukarı baktılar ve devasa bir gümbürtü duydular. Ocağın tepesinden simsiyah bir duman sütunu çıkmıştı!
Bu devasa ses gökleri ve yeri sarstı, ayrıca o kapkara duman sütunu Xie Lian'ı tamamen şaşkına çevirdi. Tüm gökyüzünün kalın siyah bir duman bulutu tarafından sarılması sadece bir an sürdü. Güneşi gizleyen bu siyah bulutların içinde sayısız insan yüzü, kol, bacak ve diğer uzuvlar takla atıyor ve birbirine dolanıyordu, son derece korkunçtu.
Xie Lian böyle bir sahneye sadece yüzlerce yıl önce tanık olmuştu ve şimdi tekrar görüyordu! "Bu?.. Xie Lian ağzı açık kaldı.
Hua Cheng ciddiyetle cevap verdi: "WuYong Krallığı'ndan ölülerin ruhları." Görünüşe göre WuYong'da volkanik patlamayla canlı canlı gömülen herkes oradaydı.
Hua Cheng aniden, "Gege, aşağıda, yaklaşık on metre ötede!" diye uyardı.
Sözler Xie Lian’ın dudaklarından ayrıldığında dev taş heykelinin sağ elini parçalamak için yönlendirmişti
Karda yaklaşık on metre aşağıda, o karla kaplı alanda, beyaz giymiş bir adam figürü duruyordu. Yüzü olmayan beyazdı. Karla bir olmuş gibi görünse de onların gözlerini aldatamadı. Ağır, kalın kar katmanları, bu yarmadan dev bir beyaz tsunami gibi patlasa da hedefini vuramadı.
Muhtemelen bu hareket için karanlığa atlamış olduğundan yüzü olmayan beyaz zaten hamlesine hazır gibiydi. Beyaz figür bir anda parladı ve bir sonraki saniyede o dev ilahi heykelin dizinde belirdi. Bunun üzerine dev taş heykel diz kapağını parçalamak için bir saniye bile tereddüt etmedi. Ancak tokat hâlâ yarı yoldayken Xie Lian hemen harekete geçti ve eli zorla geri çekti, resmen dişlerini gıcırdatacak kadar zorlanmıştı "Wuh! Çok yakındı!"
O ocağın kapalı üst kısmı bu dev taş heykel tarafından zorla kırıldığından eğer diz kapağına vursaydı gücünü kontrol edemez ve bir uzvunu kaybedebilirdi. Belki de yüzü olmayan beyazın amacı zaten buydu.
Xie Lian olduğu tarafı aniden durdurdu, diğer taraftan Hua Cheng baygınca uzun, gümüş palasını çekerken yüzü olmayan beyaza sesleniyordu “Cehennemin dibine gir!”
Yüzü olmayan beyaz yukarıya onlara doğru baktı. Hua Cheng soğuk bir şekilde konuştu: “bu ilahi heykel senin lekelemen için var olmuş değil!”
Aniden Xie Lian haykırdı “SAN LANG!!!”
Ocağın zirvesinin yukarısını işaret etti. Siyah duman sütununun arkasında da üflenen bir şey vardı. Kızıl ve altın renginde bir şey akıyor ve parlıyordu.
Lav!
Kızıl ve altın renkli lav yuvarlandı ve siyah dumanla karıştı. Gökleri ve yeri kaplıyor ve ocağın ağzından aşağı doğru akıyordu. Yüzü olmayan beyaz bu şansı kullanarak aniden sıçradı ve karda kayboldu. Xie Lian o an onu yakalamayı umursamadı ve bağırdı “KAÇ!”
İlahi devasa heykel emri duydu ve geniş adımını havaya kaldırdı. DONG! DONG! DONG! Ocaktan kükreyerek aşağı atlarken gümbürdeyerek dağın eteğine dümdüz indi. Yer yerinden oynadı ve dağ yerinde sallandı.
Hızlı olsa da lav ve kara dumanın hızı da yavaş değildi, neredeyse bir kuyruk gibi takip ediyordu. İnişten sonra Xie Lian oraya öylece kalmaya cesaret edemedi. Xie Lian ilahi heykelin derhal ayağa kalmasını ve onları taşırken koşmaya devam etmesini emretti. Onlar koşarken nedense Xie Lian hızlarının yavaşladığını düşünmüştü, hızla etrafına bakındı. Dehşet ve şaşkınlık hissederken, Xie Lian sadece hayal mi gördüğünü merak ediyordu. Aniden vücudunun durduğunu hissetti ve ardından ilahi heykelle birlikte aşağıya doğru dalmaya başladı. Bir hızla ilahi heykele emir vermişti, ilahi heykel onun emrine uyarak bir dizinin üzerine çömelerek durdu.
Diz üstüne çöktükten sonra bedeni de sanki fiziksel olarak bitkin düşmüş ve bayılmak üzereymişçesine yavaşça öne doğru düşüyordu. Xie Lian’in kalbi yerinden çıkmak üzereydi.
“EYVAH! YERE YIĞILACAK”
Ateşli siyah duman akıntısı onları yakalayacaktı.
Tam o sırada Xie Lian aniden belinin etrafında bir şeyin onu sıkıca sardığını hissetti. Basit bir hareketle Hua Cheng onu kendine çekti, soğuk dudaklarını Xie Lian’in dudakları ile birleştirmeden önce bir elini onun beline koydu, diğer eli ile de çenesini kaldırdı.
“…”
Xie Lian'ın gözleri açıldı, serin ve tazeleyici hava anında ciğerlerini doldurdu, tüm uzuvlarından aktı, sanki tüm benliği yeniden canlanmış gibi. Kısa bir öpücüktü ama onu sanki tekrar hayata döndürmüştü, Hua Cheng dudaklarını ayırdı “Gege, tekrar ayağa kalkmaya çalış!”
Xie Lian aniden kendine geldi, el mühürlerini yeniden şekillendirdi, taş heykel tam önünde yüzüstü yere düşmek üzereydi, kolları güçlü bir şekilde uzandı ve yerden kendini destekledi.
İlahi heykel çok geçmeden tekrar ayağa kalktı. Görünüşe göre bu dev taş heykel artık fiziksel olarak bitkin görünmüyordu, gerçekten de fiziksel olarak tamamen tükenmişti. Böyle devasa bir ilahi heykeli kontrol edebilmek için gereken ruhsal güç de deliceydi ve Hua Cheng'in ona daha önce ödünç verdiği ruhsal gücün bir kısmı çoktan tükenmişti. Yani yavaşlamış ve sanki çökecekmiş gibi sallanması çok doğaldı. Artık yeni ruhsal güçler ona geçtiğine göre, yeniden 'canlı' hale geldi ve bu sefer öncekinden daha hızlı koştu, hareketleri de daha çevikti. Hua Cheng: “Gege, daha hızlı koş!”
Xie Lian da hızlı koşmak istiyordu ama aynı zamanda bu kontrol büyüsünün çok fazla ruhsal gücü tüketmesinden de korkuyordu, kararsız bir şekilde şöyle dedi: "Eğer daha hızlı gidersek dayanabilecek miyiz? Peki ya ruhsal güçler tükenirse?”
Ancak Hua Cheng kulağının eğildi ve seslendi ve kesin bir şekilde "Tükenmeyecek, sen sadece odaklan. Koşmaya devam et ! ‌Asla korkma, ben burada, yanındayım!”
Hua Cheng nazikçe Xie Lian’in arkasında durdu ve elleriyle onun belini sıkıca sararak destekledi. Xie Lian, sadece onunla sanki tüm dünya onun arkasındaymış gibi hissediyordu. Derin bir nefes aldı ve gözlerini kapattı. Hua Cheng’e güvenerek, "Pekala."
Daha sonra kollarını öne doğru uzattı ve tüm ruhsal güçlerini serbest bırakarak el mühürlerinin en güçlüsünü sunarak bağırdı. “---KOOOŞŞŞ!”
GÜMBÜR! GÜMBÜR! GÜMBÜR!
Dev ilahi heykel vahşice koşmaya başladı. Her adımı ile birkaç kilometre gidiyor, kanalların üstünden geçiyordu, başka bir adımıyla tepelerin üzerinden uçuyordu. Bu hızla tabii ki lavı ve siyah dumanı arkalarında bırakmışlardı.
Görmezden gelinemeyecek kadar devasa bir şeydi, her adımda kayalar düşüyor, yuvarlanıyor, güçlü sarsıntılar sebebiyle heyecan verici dalgalar oluşuyordu.
Sayısız canavar ve iblis TongLu Dağı'nın her yerine dağılmıştı, hepsi yerin delicesine sallandığını hissetmiş ve dehşete düşmüştü.
Yukarı baktıklarında çoğunluğu kara bulutun gökyüzünde dört döndüğünü ve yayıldığını görebiliyordu. Biraz hayrete düşmüş olsalar da aslında bunu umursamadılar. Sonuçta TongLu Dağındaydılar, yani ortaya çıkan tuhaf manzaralar nadir bir şey değildi. Zaten kara bulutların içindeki o kederli ruhlar değil miydi? Onlar da kederli ruhlara benzeyen yaratıklardı ve bunu her gün görüyorlardı. Korkacak bir şey mi vardı yani? Ancak, o devasa ilahi savaş tanrısının heykelinin hızla geçip gittiğini gördüklerinde, hepsi adeta donakalmıştı---
“O ŞEY DE NE ÖYLE BEE!!!”
Anında her taraftan ulumalar ve feryatlar duyulmaya başladı.
“DEVASA BİR ADAM! AAAAAAHHHHHHHHHHHH!”
Bugüne kadar asla bu kadar devasa bir heykel görmemişlerdi. Gerçekten de çok ürkütücüydü.
Xie Lian ilk başta WuYong'un kraliyet başkenti çevresinden dolaşmak istemişti çünkü onun ilahi heykeli, tarihin iki bin yıllık o eski evlerini ayaklar altına alıyor yıkıcı bir enkaz yaratıyordu. Ama aniden bir şeyi hatırladı ve sordu, “San ‌Lang, General Pei, Yağmur Ustası ve diğerleri buraya yakın mı?”
“Evet.” Cevapladı Hua Cheng.
Xie Lian hızlıca ve yüksek sesle bağırdı, “Geri dön, geri dön! Geride bir şey kaldı, onları da alıp götürelim!”
Böylece hedefin yanından koşarak geçen o dev taş heykel birkaç adım geri çekildi.‌ Tam geri dönmek üzereyken Xie Lian aniden vücudunun titrediğini hissetti. ‌Ayakları yerden kesildi ve tüm vücudu havaya fırladı.
Az önce ne olduğunu ancak havadayken fark edebilmişti.
İlahi heykel takılıp ve düşmüştü!
Xie Lian ve Hua Cheng ilahi heykelin göğsüne düzgün bir şekilde indiler ve Xie Lian, heykeli ayağa kaldırmaya çalışırken aynı zamanda heykele doğru bakıyordu. Bu dev ilahi heykeli gezdiren o değil, başka bir şeydi.
Görkemli bir dağ.
Elbette bu büyük dağ ocağın büyüklüğü kadar değildi. Ama bu devasa heykele göre yine de büyüktü. Xie Lian ilk geldiklerinde böyle bir dağın yanından hiç geçmediklerini açıkça hatırlıyordu. Böylece gözü bu dağı aşıp, onun arkasında olana baktı.
Elbette, arkasında benzer büyüklükte iki büyük dağ daha duruyordu. Bu devasa taş ilahi heykel önündeki üç büyük dağ tarafında engellenmiş durumdaydı.
Hua Cheng konuştu, “Gege, dikkatli ol. Onlar TongLu Dağı’nın muhafızları. “yaşlılık”, “hastalık”, “ölüm.”
20 notes · View notes