Tumgik
#da vav
Text
Something that is making me insane rn about reading all these stories and hearing about innocents that have died after interacting with Solas is like. The point of view we are getting that information
I didn't know until I'd played through DA2 twice and was working on the world state that there was a way to save the Dailish after doing Merrill 's personal quest (I always thought honesty was the best policy with them and told them the truth about what happened). My Hawke was truly trying her best to help people and, to escape with her life and the life of her friends intact, were forced to fight the entire clan in order to escape.
I'm not trying to cleanse Solas's actions because he's not perfect but after listening to vows and vengeance and hearing the sorrow at what was happening to Elio I wondered how many people he couldn't save to achieve his goals, just like the Inquisitor, just like Hawke, just like the Warden.
Hell, it's a different game, but I didn't know there was a way to save Kagha in BG3 at ALL until I was over 500 hours in. There was one playthrough where I stole the statue for the tiefling kids and accidentally got the grove killed. Interactions in DAO where I'd be traveling and all the innocent farmers or mages who sided with us were getting murdered on the road because my attack wasn't coordinated enough. Does that mean that I shouldn't have intervened in the grove and just left the tieflings to fend for themselves? That I should have slit Kagha's throat at the first chance I got because she was a jerk? That Hawke shouldn't have tried to help their friend Merrill, or that the Warden shouldn't have tried to gather allies to defeat the blight?
We don't know all the details for how the veil works. We don't even fully have an understanding of spirits or the fade or magic in the DA world! But Solas, an imperfect but undying immortal mage who was there before the fade was separated from the waking world DOES have a better understanding whether we like it or not - are we really going to tell him he shouldn't try????
I'm crazy about the screenshots from reveals this far where Rook can say "comforting, coming from the god of trickery, betrayal, etc. etc. etc." and Solas - with softness in his eyes and a patience that wasn't there before the Inquisitor and the Inquisition proved to him that they were people too - says, "depending on the story". (Link)
Depending on the story!!! Depending on who is telling it!!!! I'm not going to stop trying to do what I think is right just because you are scared of me messing up in the process!!!!
24 notes · View notes
unfortunatelyevent · 16 days
Text
an anoyances to reluctant allies to friends to lovers ship was everything I needed to be completely sold on this podcast
8 notes · View notes
ffecredalll · 6 months
Text
Vav, kainatın da simgesi sayılır. - Arap alfabesinin 6. harfi olması dolayısıyla imanın 6 şartını simgeler. - Vav, yüce yaratıcının tekliği, yaratılanın çokluğu anlamlarını da taşır. İslam alimlerine göre Tasavvuf'ta 66 sayısı, Allah kelimesinin karşılığıdır
26 notes · View notes
cristianizandoalmas · 11 months
Text
Tumblr media
El nombre de Dios:"YHWH" tiene muchos significados y uno es "Yo Soy El Que Soy" Esas cuatro letras encierra un misterio tan grande y llegó a considerarse tan sagrado que los líderes religiosos prohibieron pronunciarlo, salvo en algunos rituales muy específicos realizados por los sacerdotes, hasta que con el paso del tiempo se olvidó exactamente cuál era su pronunciación. Distintos autores apuntan a una relación fascinante entre este nombre sagrado y el sonido de la respiración.
Esas letras se pronunciarían una a una de la siguiente manera: Yod – Heh – Vav – Heh. Ahora bien, la Heh es una letra que representa el ruah divino, que significa soplo, viento o espíritu. Esta consonante es la que se repite en el nombre dos veces, lo cual da la impresión de que la «respiración» es la idea principal del nombre divino. Por lo que muchos rabinos creen que el sonido del nombre de Dios es aquel que se produce en el interior del ser humano cuando respira profundamente.
Oímos que Dios que está con nosotros y eso es verdad pero la realidad es más asombrosa que esto. Dios, יהוה, está dentro de nosotros.
Mientras lees esto, estás respirando, pero además estás haciendo algo más importante, estás pronunciando el nombre de Dios. Aunque mantengas la boca cerrada, aunque seas ateo e incluso aunque te niegues a pronunciarlo, seguirás haciéndolo.
Inevitablemente. Porque comenzamos la vida pronunciando el nombre de Dios en nuestra primera inhalación y terminamos la vida pronunciando el nombre de Dios en nuestra última exhalación.
No podemos vivir sin respirar, como no podemos vivir sin Dios. Es una necesidad fundamental.
La respiración de todo lo que vive adora su nombre, porque la respiración de todo lo que vive es su nombre.
Crédito a sus respectivos autores.
40 notes · View notes
ismail-imkurbanim · 4 months
Text
Vav Radyoyu kurandan da faaliyetine devam edenlerden de Allah razı olsun müthiş bir şey
10 notes · View notes
akinci · 2 years
Text
Tumblr media
"Üç Nokta"nın Aşkı"
Bir büyüğümden dinlemiştim vaktiyle, üç noktanın mânâsı için şöyle demişti: “Ân gelir üç noktanın anlattığını, bütün bir edebiyat şerh etmekte acze düşer.” Öyledir, bazen kelimeler kifayetsiz kalır duygular karşısında… Yazımızın konusu aşk olunca boşuna değil, yazıyla ilgili birçok başlık yazıp sildim ve az önce naklettiğim söz aklıma geldi. Evet, aşkı anlatacaksak eğer, bu yazının başlığı, üç nokta olmalıydı.
“Aşk gibi bir muallim yoktur!..” (Hazret-i Mevlânâ)
Aşk, sadece karşı cinse duyulan sevginin sonucunda oluşan bir duygu değildir. Bir yönüyle ilâhî olan aşkta; almak değil, vermektir maksat... Sevgini vermektir evvelâ, kalbini vermektir, ömrünü, kısaca seni sen yapan her şeyini vermektir aşk... Sonrasında kendinden geçerek sevgilide “hiç” olmaktır. Hiçlik kibirden yoksundur; hiçliğin riyâdan yana sıkıntısı yoktur. Gururun esâmesi okunmaz hiçliğin yanında...
“ÜÇ NOKTA” İLE NE ANLATILIR
Hakiki aşk dediğimiz duygu, her an O’nunla olabilme duygusudur. Her an görmesek de O’nun bizi gördüğünün farkında olma duygusudur, yani “ihsan” duygusunun şuurunda olmaktır. Ve ona göre hareket etmektir. Büyükler ne güzel demiş, “El kârda, gönül Yâr’da” diye…
Cenâb-ı Mevlâ’nın rızâsı için gönlümüzde büyüttüğümüz ve âşık olunası yegâne varlık Hâlık-ı Zü’l-celâl Hazretlerine duyulan nihayetsiz sevginin adıdır, aşk… Aşk, O’na ilticâ etmek, O’nunla buluşmak, O’nunla olmak değil de nedir?!
Nitekim aşk, “kuru kuruya seviyorum!” demek değildir. “Nedir o hâlde?” diye sorulsa, O’na giden yolların hepsidir, belki de en güzel cevap şöyle olmalıdır:
Kelime-i şehâdettir aşk, ki şâhitlik etmektir Rabbin birliğine ve ilâhlığına; sonra Rasûl-i Kibriyâ Efendimizin O’nun kulu ve elçisi olduğuna…
Ahde vefâdır aşk; hiçlikten çekip çıkaran, sana ruh ve nefes bahşedene hayran olmaktır… Elest bezminde verdiğin söze sâdık kalmaktır.
Ezandır aşk; dinleyeni mest eyleyen, huzurda durmaya, huzurla dolmaya çağıran… Yâr ile beraber olmaya dâvet eden…
SEVGİLİYLE BULUŞMA HEYECANI
Namazdır aşk; Efendimizin gözünün nûru olan, “…Secde et ve yaklaş!” (el-Alak, 19) buyuran Sevgili’ye ulaşmanın yoludur. Kıyâmda yüce kudret karşısında elif gibi dururken boynu bükük, secdede vav gibi durur insan, acziyeti itiraf sadedinde… Tahiyyatta diz çöker, mecâli kalmaz Sevgili’nin aşkından, selâmlaşır, duâlaşır, konuşur.
Oruçtur aşk; susuzluktan dudaklar çatlatırken gönle damla damla sevgi pınarı yerleştiren… Ramazandır aşk, yılda bir, ömürde kim bilir… Sahurdur, iftardır aşk… Hayatın her alanına aksi vurur güzelliğinin…
Zekâttır aşk; cümle ihtiyaçlardansa Rabbin rızâsı için başka ihtiyaç sahiplerini gözeten…
Hacdır aşk; gidilmesi en güzel yer olan… Kâbe’dir aşk, bakmaya doyulamayan… Arafat’tır aşk… İhramdır. Sevgili’yle buluşma heyecanını, sevincini doya doya yaşamaktır.
Kurbandır aşk; kurbiyyet kazandıran, nefsi temizleyen… Kan değildir amaç, et değildir; Sevgili’nin rızası, aşkı, muhabbetidir.
AŞK NEDİR?
Ve dahi zikirdir aşk, dilden kalbe yol alan…
Râbıtadır aşk, gönlünü sevdiğine bağlayan…
Murâkabedir aşk, huzurda huzur bulduran…
Tefekkürdür aşk, sevgiliye doyamamaktır… Büyüklüğünü tahayyül etmektir.
Tevekküldür aşk; Yâr’e gönül verdiğin gibi, tedbirini aldıktan sonra her şeyini O’na emanet etmendir.
İnfaktır aşk; şeytan fakirlikle korkuttukça, Sevgili’ye harcanan ömür gibi harcamaktır elinde ne varsa…
Besmeledir aşk… O’nun adıyla başlayıp O’nun adıyla bitirmektir, her ne yapılacaksa bu dünyada…
Ölümdür aşk… Şeb-i arûsa vesîledir… Aşkı yaşamanın, sevgiliye kavuşmanın, düğün gecesi mesâbesinde O’na döndürülmektir.
Hâsılı, Allah aşkı varsa kişinin içinde, hayatta ne varsa, aşktır onun için… Dağa, taşa, yağmura, kara, hayvanâta ve nebâtâta baktıkça aşktır her ne var ise onun için… Uyumak da aşktır, uyanmak da… Nefes almak da aşk iledir, nefes vermek de… Nefes aldıkça Allah der âşık… Nefes verdikçe Allah…
KİME AŞIK DENİR?
Öyle girift bir duygudur ki bu aşk, her yol sevgiliye çıkar… Mürşidini seversin O’na çıkar… Peygamber Efendimizi seversin O’na çıkar… Mürşidini severken -hâşâ- “Allah sevilmez!” veya “Allâh’ı seven, Peygamberi sevemez!” mantığı çıkmasın yazdıklarımızdan… Şöyle ki Ebû Saîd Harrâz -kuddise sirruh- bir kere rüyâsında gördüğü Peygamber Efendimiz’e:
“-Yâ Rasûlallah! Beni mâzur gör. Zira Allâh’ın muhabbeti, Sen’in muhabbetinle meşgul olmama imkân vermiyor!” demişti. Bunun üzerine Rasûlullah buyurdu ki:
“-Ey mübârek! Bilmez misin ki, Allah Teâlâ’yı seven, beni sevmiş olur. (Sevgilisini seven, sevgilisinin sevgilisini de sever).” (Kuşeyrî, s:445; Ayrıca bkz: Attar, s:493)
İlâhî aşkı en iyi şekilde terennüm eden, içten içe yanan Hazret-i Mevlânâ, ömrü boyunca hep bu şekilde yanan gerçek âşıkları aramıştır. Buyurur ki:
“Bana öyle bir âşık gerek ki, içindeki alevden kıyâmetler kopmalı, gönlünün harâretiyle ateşleri bile kül etmeli! Gökler, onun güneşleri solduran nûruna bakıp da «Mâşâallâh, Mâşâallâh!» demeli!..”
Ey Rabbimiz, Senin muhabbetin ile yanan, hayatı aşk olanlardan eyle bizi… Her işini, her ibadetini aşkla yapanlardan eyle… Aşkımızı da rızâna vesîle eyle… Bizi bize bırakma, bizi Sen’den ayırma, bizi muhabbetinden ayırma yâ İlâhî… Âmîn…
Kaynak: Merve Güleç, Şebnem Dergisi, 129. Sayı, Kasım 2015
50 notes · View notes
06chrome06 · 1 year
Text
Tumblr media
istanbul puslu karaltıyla müstef'ilün bir gemi
duyulur padişah saltanatıyla bulutlara demirlediği
soğuk akşamlar çalar saatlar kadife konakta
ben uyansam da ayışığından müjgân uyumakta
o soyut kuşlar su aydınlığında atlas yorganların
yüz yıllık hüznüyle yüklü osmanlı zindanlarının
pul pul dağılırlar tasalı bol yansımalı boşlukta
ben uyansam da ayışığından müjgân uyumakta
gece hattât yesârî'nin süzüldükçe vav kayıkları
işlenir yeni baştan bütün sevmek yanlışlıkları
bilmem tamamlanır mıydık bir başka yaşamakta
ben uyansam da ayışığından müjgân uyumakta
o şarkı söylese çalgıların korkup bıraktıklarından
büyülü tamburların kendi başlarına çaldıklarından
ulaşır hâfız post'a sesi yankılarla sonsuzlukta
ben uyansam da ayışığından müjgân uyumakta
Atilla İlhan
13 notes · View notes
aynodndr · 10 months
Text
Tumblr media
MUHKEM PRENSES
Leylaklar sen kokulu, goncalar sen yüklü
Hüdhüd kuşu suskun, gözlerinde sen saklı
Güvercinler elleri boş döndü aradı da seni
Sen Sebe diyarında Belkıs imişsin bana yasaklı
Sakla gülüşlerini çalmasın hüznün yabancıları
Şam'da sabah selası gibi yokluğun böler geceleri
Ey sen ki başka diyarların muhkem prensesi
Gözlerin savaş yerimdir, mavzer mavzer heceleri
Sarıkamışta kar misali zemheri de kalmış gönlüm
Ben şehit değilim ama gözlerini yüreğimle gömdüm
Ömer Hayyam'da ilhamsın, divan-ı makam dizesi
Ağlaşır kerimeler, ağular yudumlayan ömrüm
Mevleviler semah dönsün gözlerinin rengine
Kızılırmak türkü yaksın gülüşünün ahengine
Kerem'i tutuşturan bendeki sam yelinin sesi
Zümrüd-ü anka ile yollanayım yar Babil'e
Köroğlu'ndan kıratını istedim geliyorum sana
İnce Memet Hatçesine kavuştu hasretim sana
Yazsınlar diye Nabi'ye, Fuzuli'ye söyledim seni
Elif gibi sev diyenler halt etmiş, vav gibiyim baksana!
Kuşandım aşkımı, burası sevdamın kalesi
Gönder tabur tabur bakışlarını, vursun mermisi
Alamut'ta isyankar Hasan Sabbah'da kimmiş?
Melikşah'ın yapmadığını yaptın gönlümün nefesi!
Şiir : Kürşad Berkkan
4 notes · View notes
okur46blog · 2 years
Text
Ve korumak/kollamak seni
Yüzünde gezinen o g'ezgin haritalardan
Memleket olmak viran mabedine
Kahramanı olmak abadının
Elleriyle su taşımak yaralı bir dağ ceylanına
Öylesine özgür bırakmak
Ve öylesine tutsak
Ahh direncimin kırılma noktası
Eyy incinen derdime yegâne derman
Ve bulmak seni
Tam da kaybettiğin yerde kendini
Siretine bir kûple aşk üfürmek
Bakışlarında ki mirat
Omuzuna tüneyen
ikindi gölgesi oluvermek ansızın
Vurulmak tüm kör noktalarda
Ve sınanmak seninle
Ahh acıyan y'anlarımın has ipliği
Eyy içimin çözülmez ilmeği
Ve unutmak seni
Hayatının en fiyakalı filmini izlerken
Gözlerinin sahnesinde
Tecelligâhı olmak en duru halinin
Tel tel dağılan saçlarının arasında yol olmak
Dizginsiz ama dingin
Ve öylesine mağrur
Ahh vav meclisinde diz kırdığım
Eyy b'ağrımda ki, mim durağım
Ruhu Azade
Tumblr media
20 notes · View notes
avalonunezgisi · 1 year
Text
o vav başı ya da nehri geçirten herhangi bir levha, bunlar küçümsenecek son şeyler.
5 notes · View notes
Text
Yedi Güzel Adam
Bu insanlar dev midir
Yatak görmemiş gövde midir
bir yara açar boyunlarında
Kolkola durup bağırdıklarında
- Yar kubanın olam
Dağlar önüme durmuş
Ki dağlanam
Çekip pırıl pırıl mavzerler çıkardılar oyluk etlerinden
Durdular ite çakala karşı yarin kapısında
1.
Yedi adam biri bir gün
bir kan gördü
gereğini belledi
yari asla koynuna
Ayırmaz kanı yanından
Beyaz haberlerim var kardeşlerim
- Bir güzel ince gelin
Kabartır göğsünü toz duman içinde
gelinliği durur çıkartıp bıraktığı yerde
İçerlerden bir taşlı tarladan
Kaynayan nehrin gözünde
unutmuş gelin alınlığını
Avuçları sıcacık yumulu bedenine dayalı
Kalın bilekli badem topuklu
Seyirtir o ince gelin
g r e v l i'lere şifalar götürmek için
Beyaz haberlerim var kardeşlerim
- Gölgesiz meydanlara
aklı yağmalayanlar arasından
yayılırsa karanlık fısıltılar
ya da güzel dışlı yapay çiçekleri
Muhtemel bir genç kızın
Başına atılırsa
yedi adamdan biri
Bir gün bir kan göreni
Kabukları soyulmuş
Taze devrilmiş bir ağaç gibi
Çeker çıkarır kendi kadınlarından
Fırlar yataklarından tatlı uykudan
Çıplak yalın ve güzel adaleli
O er alarak
Seyirtir danseder gibi
- Önce sağlam olmalı arkam
O ince gelin
Berilir hemen ardında erin
1000 yıl durmadan en atmış bir çınar gibi
G i d i y o r dansöz gibi
Yere ve göğe açık avucunda o kan
O işlem onda güvercin ve sevap
Onlarda en ağrımalı yara
Ve yollanıyor o güvercin onlara
Güvercin değişiyor gittikçe ondan
Güvercin değişiyor vardıkça onlara
+ ve aman ne uzun sürüyor bir düşman öldürmek +
Yedi adam artık bir kan göreni
Varıyor dengede
Kuğu gibi sarkıyor onlara
akıyor onlara
şiirler söylüyor ve mısralarında
işlek çelik kümeleri
ve kalkıyor her bir ulaşmasında
iki yanında sülüs ve vav gibi
bir vuruşta öldüren elleri
-Karanfil serpercesine
Bir kez daha vurdum ya Allah diye açtığım yaralara
-Güzelin düşmanı güzel olur
güzelin yari güzel olur
O varıyor tüm meydanlara
Kanı okşayarak ve kabartarak
Kanı okşa ve kabart
Ve sonra sabah kahvaltısında
İçinden geçirmekle varsın sofrana
Çocuklarımızın ellerinde büyüyen gagalı şeylerin
Tanrının buyruğu ile ortaya çıkarttığı
Gürbüz bir yumurta
II.
Yedi adam biri bir gün
bir aşk gördü
gereğini belledi
ölüm girse koynuna
Ayırmaz aşkı yanından
Beyaz haberlerim oluşuyor kardeşlerim
Daha ne kadar saklanabilirdik seninle:
Yaylalardan nasıl geçtik
Çobanlara yetişemedik ama uzaktan
zahmetsiz ve hiç kimseye değil gibi konuşan ağızlardan
Ne bilge sözler dinledik
Sığındığımız
Ve içinde saçlarımız göle girmiş gibi ıslanan
O dev O kabul eden O izin veren mağaralar
Yine açık yine buyur'lu
çekildi üstümüzden. - Çalıların
Bilen duruşlarıyla karşılaşırdık koşuşurken gizlilere
Güneşi tez gördük dağlarda
Ormanın ay çiçeği gibi uyanan hayvanlarıyla
İlk iş gövdemizin acıktığını anlamak oldu
Gittik kokladık ekmeğimizi tarlalarda
O gün gezdim seni elllerimle
Söyledin: Geniş vuruyor yüreğin
Ülkeye tez giden ayaklarımla varıyorum
Kanım temizliği seven bir kola atılıyor durmadan
Yıkanmış güneşte yeni kurumuş çarşaflar gibi
Serin ve ürpertici gövden
Yaklaşmaktasın ve & çok yakınıma taşıdığım & güller
Sana canı gönülden aşık oldum meleğim
Kollarına gümüş bilezikler düşündüm
Dostlar buldukça onlara
Kalın kaşlarını övdüm
Güzeldin
Gövden gerilmiş devinmekteydi
Bir tobloda gibi her bakmaya değişen
Karanlık anlamlardan arınan yüzünle
Hakkı verilmiş
Zehirleri alınmış kazanlarda
Demirle birlikte çeliğe koşmaktaydın
Ve döllenmekteydin mengenelerle kucaklanarak
İşçi eğilir bükülür ve doğrulur
Köylü bükülür doğrulur eğilirken
İnsan iyi maden kuyumcuda
Güzeldin & Gövden
Yeni bir iklim gibi yayılmaktaydı karalara
Ağaçlar,kırlardaki hayvanlar kasabadaki insanlarca
İşte davetliydin
Acıktık bıçaklarına kanımızı gütmekteymişin gibi
Gelip acı sözlerin için
Bir çekmece koydun yaralarımıza
Ve ellerin uçuşan yapraklar gibi
Brden
Nasıl yalnız olduğumu anladım
Kimseler yoktu ikimizden başka birbirine bakan
Susuyor sessizce
Aşkla ilerliyorum
Milletim bileniyorum
Devirmeye
Devirmeye safrası beynimi üleşen
Elleri karımın üstünde birleşenleri
Bundan böyle yekinmeye hevesli yüreğim
& sanatsever halkımıza duyrulur &
Aklım eski izlerde şimdi
İz demek
Bir geniş
Bir kendine dönük bir en ileriye
Yol demek
Usulca kalkıp gidene: Dur
Ki çevrileceksin
Toydun cesurdun
Gençtin atıldıın
Bilmezdin atıldın
Kabuğu oydun oydun
Kabukta kaldın
Sis iner örter mermeri
ağacı binayı
Sis kalkar kalkmaz
Gürünür mermer
Ağaç ve dev
Bu adamlar dev midir
Yatak özlemez gövde midir
Gül açar boyunlarında
Kolkola durup bağırdıklarında
Bomba düşmüş gibi deprenir toprak
Konuştuklarında
- Yar kurbanın olam
dola yaşmağını bileğime
Ki düşmanı güzel vuram
Çekip mavzerler çıkardılar oyluk etlerinde
Durdular ite çakala karşı yarin kapısında
III
Yedi adam biri bir gün
bir yar gördü
gereğini belledi
yari asla koynuna
Ayırmaz yari yanından
Alev gerekli kentliye
Bu ısıtma devleri kentte
bir an önce inmeli oğlum
& bütün gün badem çırptım
üzümün tehini armudun çürüğünü ayıkladım
uykuya geç vardım
yatağın içine elimi daha yeni koydum
rahatıma doymadım ama..&
ÜMMETİ GÖZETMEM GEREKLİ
Ben seni beyaz haber ustası
Olasın DİYE boğmadım - DOĞURDUM
Beyaz haberlerim için hazır olun kardeşlerim
Anam su döküyor ellerime
Bedenim hızla kaçıyor
Gözlerime toprak atan uykudan
Suyu çarptıkça yüzüme ve gözlerim yalnız
Yanıyorlar
Yemi torbanın dibine gelince beygir
İri saman saplarının arasından
İri etli dudaklarına
Küçük zor bulunan arpaları topluyor
Bir parça daha yükselen
bir parça küçülen
Bir parça daha uzak duran yıldız
Beygir ve yanında duran semeri
Evin gerisinde yığınla odun - badem dalları
Ve kuru alıç kökleri
Ve ben o zaman bilmezdim halka
Ateş gerektiğini
Çalışır gün boyu kuru ağaçları devirir
Badem çırpar budardım yaban çalıları
Gün tepeme değsin öğleye durayım
Gün tepene değsin öğleye durasın
Kökleri hem derinleri hem sığları sarmış
Durmaksızın nimet devşiren
Ceviz ağacının altında.-
Öğleye durmayı
Hiç düşündüm mü ağaç neden hayvan değil:
Çünkü kan'dır hayvan
Damardır ağaç
O ceviz ağacının altında
Dallarına ve köklerine
Bir öz su damarı gibi bağlanarak
Onlar ve ağaçlar
Toprak ve kalbinden doyurduğu hayvanlar
İşitmişler bakın onlarla
Onlar ve yapraklar
geniş bir ağızla üfürülüyormuş gibi kımıldamaya başladılar
Onlar ve tüfeğimi doğrulttuğum kuşlar
Şimdi öldürme vaktim değil
Baaşıma omuzlarıma konun
Dudaklarımdan ve kalbimden dinleyin
& İşte bakın ekmek böyle tutulur &
Öğleye durarak bağlıyorum bu tepeleri
O tepelere
Eğlenme doğada - kentte bu gece ışıklar yanmadı
Damlardan
Çorba dumanı yükselmemekte
Yufka ekmeği
Toprak ve ağaç kokulu ellerimle
& İşte bakın ekmek böyle tutulur &
Şu en artist
Ve lokmayı taşıyan parmakların ucunda
Pıt pıt bir damar gibi atan
Yemin ve billah
Sıcak bulgur aşının kalbidir
Dedim çünkü kalk
Yoksa sütüm helal olamaz
Düşündüm sol kolları kesik insanların
Ne denli mahir olduklarını sağ kollarında
Beyaz haberlerim için toplanın kardeşlerim
- Adım Mustafa ve Niyazi ve Abdurrahman
Kafkas yaylalarında çadırlarımın
Sürülerimin ocak taşlarımın
İzleri vardır & doğup yürümeye başlayınca
Çıplak basmıştım toprağa &
Yine de ana'vazım duymasam hiç uyanmam
Bedenim öylesine yorgun babam öylesine ölü
Ölü gibi kımıldamıyor dedem
Sini belli kendi belli değil
Ne bir hak torunlarında ne yaşayan bir arzusu
Ellerim yumruk dizlerimin arasında(tam üç yüz yıl)
Etim etimin sızısını alsın diye
Kalk çünkü sabah yıldızı
Bir mızrak boyu yükseldi
+ iri ve zeki
uçları nemli bir göz gibi +
IV
Yedi adam biri bir gün
bir bela gördü
gereğini belledi
Yalvarsa evleri harap kadınlar
ve ağlayan bir kaç çocuk
Kamalar salınsa karnına
ayrılmaz belalı yanından
Haberime kulak asmayıp - Duymadık
Demeyesiniz kardeşlerim
Ülkem bugün
Yariyle buluşmuş gizlilerde
Tepeden tırnağa yeni yıkanmış
Ve örtüler içinde
Göz kapakları kale kapıları
Gibi örtülü
Yassı gözlü kabarık alınlı
Kalbine ve beline zengin
Düzgün bedenli bol saçlı erkekler gibi
Ülkem
Tepeden eteğe yıkanmak için
Aşıdan sonra paklanan
Ovalara yayılmış kadınlar
Evi uçsuz bir yol gibi bekleyen
Yavruya verilecek süt gibi
En sıcak yerinde bekleten
O kadınlar gibi ülkem
- Yürürüm bayırlarda
Gücüm ne merkezde tartmak için
Kulak verir
Dinlerim ağacı
Geçerken beton döşeli apartman kaykılı toprakta
Sesim nasıl etkili yoklamak için
Durdurur sorarım kentliyi
Ne haber böyle :
Nereye :
Bela üreten elim
Nasıl davranır belalar içinde
Sınamak için
Uzanır okşarım saçlarını ey yarim
Bakarım aşık ve hoyrat ellerime
Bir gün sapsarı kesildim
Öyle bir tabiat vardı ki gövdemde
İnsanları görmezdim bile yanımdan
Bir hava bulutu gibi geçerlerdi
İçimden
Gidip dağlara
Kafa tutmak gelirdi
Bir gün ben
İri ve kaslı gövdem
Sapsarı kesildim
Hali harap bir dev çıktı önüme
Gözlerini öyle açtı ki yüzüme ve ağlamış
Sonra söyleştik
Bu bir nöbet devriydi kardeşlerim
Bizimle aşkta olanların
Eline su döksünler
Çadırlarının önüne o küçücük
kilimleri sersinler
V
Yedi güzel adam
Biri bir gün bir dağ gördü
Gereğini belledi.
Ki o dağ
Ağaçsız ve yalnız
Gökle alıp veriyordu.
Rüzgarla ürperir gibi olurdu
Beygirin derisi nasıl ürperirse boydan boya
Dokununca.
Yılanla akreple kertenkele
Tavşan keklik kurtla
Onlarla
Hayvanlarla kımıldanırdıı
Dağ bu
Serpilmiş atılmış yer kapmış
başa kuruluş.Böbürlenmeden iri kendiliğinden koca
Dağ bu
Devir. söz gelsin. kervan devri
Eteğinde ipek yolu zencefil yolu
Kara ve beyaz yolu zenci. Develer
İçerek karınlarından tüylerinden geçirerek
Dağı yiyerek. söz gelsin. beslenirlerdi
Dağ bu
Devir kuş devri
Geçerdi kartal
İşte o kartal
Renksiz ısıvermeden
Ürkmeden ürkütmeden
Kendinden geçerek süzülür
Dikine batar dikine çıkar
Coştumu
Vurur kendini dağa - ölürdü parçalanarak
Dağ bu
Devir aslan devri
Yer yer toplaşarak
erkekli dişili
Sık sık oynaşarak
Devir insan devri
Geçti geçti
İnsan geçti
Et geçti kan geçti
Göz geçti
Gelenler
Yeni gelen yeniden sonradan gelen
Geçti geçti
Dağ bu
Yılanla kımıldanırdı
Yılanla kımıldanırdı
Yedi güzel adamdan biri
Bir gün bir dağ göreni
Durdu sevmeden bilmeden devinirken
Durdu durdu seyreyledi
Sordu :
dağ nicesin
günde mi gecede misin
geçmişte şimdide
yoksa gelecek bir düşte misiin
Dağ serpildi
Atıldı yeniden yer tuttu
İlk kez yılanla kıpırdanmadı
Gözü görür görmez
Dağa göçtü güzel adam
Eteğinden yukarıya üç gün
Yürüdü.Bir yılda dolandı
Çevresini.Eğlenerek kayalarda geceleri
Yürüdü günde ve bir kuş gibi
Görerek de
Durmadan dolandı dağın çevresini
Artık dağ yılanla kımmıldamadı
Kımıldardı onunla
Hırçındı adam hep hırsla
Yaralıymışca inlerdi
Yüzü durgun gözler duru berrak
Hırslanırdı ayağıyla - avuçlarından ter akar
Omuzlarını burardı
Ola ki anlatsa dağ
Der hırçındı adam ince bilekli
Azgıın topuklu
İnce uzun parmaklı karınsız
Karşı koyan omuzlu
Yerken güzel yer doymadan kalkar
Oturarak ve hayvanlardan bile
Gizlenerek işerdi
Adam hırçındı - saçları uysal akardı
Rüzgarla kardı
Esinti olmadan zaten akmaktaydı
Uzun boylu değildi
Ama kendinden uzunu yoktu - yalnızdı
Geçince önünden
mağaralardan kuş tavşan kurt yavrusu
Dağa vururlardı
Serçe tohum düşürürdü ağzından
Tavşan yeşerince onu
Yerdi kökünden
Ot üremedi
Ağaç üremedi
Dağ ağaçsız ve yalnızca
Gökle alıp veriyorrdu
Adam küçük bir kaya düzlüğünde
Toprakta mağra içinde mağara kapısında
Kaynak başında kuru yamaçta
Dururdu
Eğilip alnını
Yaydıkça yere iki elinin arasına
Göğsü çatırdayarak eğilir
Parçalanarak doğruldukça
Dağ cezbelenir
En yüksek zirvesini kayalı alnını
Yamaçlar yamaçlara yayılan yüzünü
Adam eğilip koydukça yüzünü toprağa
Eğilip koyacak yer arardı
Dağ cezbelenince
Doğrulup eğildikce
Ovaya bir anda
Kentler serilir
Yollar fabrika çevrekleri bentler
Yedi adamdan biri
Bir gün bir dağ göreni
Yeni bir soluk çekti içine
Deeğişti aynı kalarak
İndi kente
Dağıyla
Esen başı
Serin başı geniş kollarıyla
Gözleri yüzünü kaplıyacak gibi büyüyerek
Ve şakaklarında
Avuçlarının arasında güçlükle tuttuğu
Bir şey duruyordu
Yedi adamdan bir dağ göreni
Buyruğu dağa diyeni
Dağdann buyrukla kente ineni
Suları yürüyerek geçeni
Çekip mavzerini çıkardı oyluk etinden
Durdu yarin kapısında
VI
Yedi güzel adam
biri bir gün
bir sofra gördü
gereğini belledi
Sağdan soldan
hoşça davetler gül kuyusu etler
mevkiler
sözümona kadın
entrika
tehdit
teklif pof pof
kazanç
savaş
tümü ölüm işaretleri
O ayrılmaz sofrasından.
Yedi güzel adamdan biri
Bir gün bir sofra göreni
Diğer kardeşleri gibi
tanrı adıyla başlansın cömertliğe
misillu
bir sözle
nalbantyani bıyıklarını çekerek
çöker
Mavi bir yemekle başlardı
bir kaçış
belleğime vur benim
az'ı vur debelensin
bir at ansanblesini
şaha kalkmışlığın psikodinamiğinden vurarak
çocuk avuçlarında tablolar
yalın kılıç ve ünleme isteği
ile
soy bir yanımı
uzat mahzenlerdeki ses bloklarının içine
hoyratken
ellerim birer oymak bir göçebelik
kız kazımağı
daha bayıltıcısı olmadı iliklerimde
Ha ben ha varlık göçmeni kalbimin şuuru
ağaçları dereye fırlatıtırır yamaca
bilinçle ürküp
evciliklerden
Gün - gün Gün - gün
Yar bu obada
evinde
bir laleler içinde
döşeğine ve uşkusuna
binilişine ve ekmeğine rahat
ulu önder mübareki
tasasız ve yavrusundan emin
iken
Yedi adam her biri
obalarda
bal kutusu kayalarağzında
toprağın
al suyu al tohumu
ya hak
insana doğru
kıvrımları kokuları
yükselir uçuşurken
herbiri bir bezirgan oku
bir kervan koruyanı
Her biri
bir yedi güzel adam bahadırı
beyi ya kılıççısı
olarak dolanırlar iken
obalarda
kentlerde
bahçelerde
evağızlarında
Bir gün bir sofra gören yiğit
bir kadın dövdü
elini bin tövbeyle yıkadı
Senin adınla başlarım ekmeğe
Senin izninle varsak yarenliğe
Dostluk olup yardan dostluk görerek
Göçer sözümüz dörtbaşlı ejdere
Bir gün bir sofra gören yiğit
Bir günah sevdi
Belini bin tövbeyle yıkadı
Senin adınla...
Senin izinle...
Dostluk olup...
Geçer sözümüz...
Gün - gün Gün - gün
Onlar o oada bu obada
Kan dolaşımı soluk hızlanışı safalarında
yavaşlayıp duran tunç kaplar
parmak uçlarında bakır oyukları
aşk var
ak bir mermer damarı yarıldı
toprağın derininde
üstünde
kızını ve oğlunu avutuyordu
Tayları deli dolu genç yalaz
Engin otluklarda
Bir milyar koyun keçi manda mecik
Uzaklaşıp sırlı başlardan
başıboş ve görevsiz
Çepeçevre sohbete oturmuş gibi
Dana irisi köpeklere
doğru
kuşku duymadan yaklaşarak
azgın dişleyicilerin önünden
bilmecesiz
bir köylü kalabalığı tavrıyla
geçerek
Sevgili anneciğim
Kemiğim
Uyanınca dağın bayrağını açarlar: ova
Güneş yine aynı eğriden görünür
ve sofralar binlerce
esenlik dolu kızlarla serilir
- ne de kuşlar sabırsızlanır -
Çocuklar
Anne
Ve peşlerinde
Uykunun ve yatağın çiçekleriyle
Süzülüp gelen yaşlılar
Sofranın eteklerinde
Çok oldu renk yollarını
Çatı kirişlerini
Değirmenin taşlarını
Onaran kişiler
Bileklerinde beylikleri
Sular geçirip ağızlarından
Seyirttiler
Onun sabah sofrasına
Sevgili dostum
etim
Cahit Zarifoglu
13 notes · View notes
ffecredalll · 6 months
Text
Anne karnındaki bir insan sureti ya da secdeye varmış, acizlik makamında bir kul silüeti: Vav... Çileyle yoğrulmuş bir kulun edeple eğilişi, alnını seccadeye sabitleyişi, sıfır olup sonsuzluğa uzanışı... Hepsi "vav" ismiyle müsemma! Vav, adı söylenmeye bile çekinilen bir gizli sır, bir ağır emanet gibi kalpte saklanmış. Kalbe hayat veren müstesna sevgilinin sembolüne dönüşmüş, kâinatın ta ilk gününde. Allah'ın (cc) Vahid ismini, birliğini ve benzersizliğini, temsil etme görevini üstlenmiş. Ve Rabb'in kudretiyle yarattığı kâinatın yerini tutmak bir tek vav harfine nasip olmuş.
Vav, hayatın özeti bir nevi, yaşantısı Allah'a (cc) yakın olan bir kulun büyük sevdası, bir hattatın baş tacı her daim... Hat sanatının ilk öğrenilen harfi o. O yazılınca, diğerleri peşinden bir bir dökülüveriyor. Diğer bütün harfleri, kelimeleri bir araya getiren, eksik parçaları tamamlayan harf "vav". Tıpkı ayrı duran hatları sımsıkı birleştiren bir çengel gibi... Bir de rahlenin önünde kendini vav çekmeye hazırlayan öğrencinin imtihanı. Çekilmesi en zor harf olduğundan bu. Koca bir kalp dolusu aşk, çok maharet, çok sabır istiyor...
22 notes · View notes
yaohuhcosta · 1 year
Text
🥀🥀𝕆 ℂ𝕆𝔻𝕀ℂ𝕆 🍁🍁
​​​​​​​​​​🇭​🇪​🇧​🇷​🇦​🇮​🇨​🇴​ 🇦​🇷​🇨​🇦​🇮​🇨​🇴​
𐤉𐤄𐤅𐤄 𐤉𐤄𐤅𐤔𐤏
𝔸ℂℍ𝔸𝕍𝔼 𝕆 𝕊ℍ𝕌𝔸𝕄​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​
🇾​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​🇦​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​🇴​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​🇭​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​🇺​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​🇭​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​ ​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​
🇾​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​🇦​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​🇴​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​🇭​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​🇺​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​🇸​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​🇭​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​🇺​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​🇦​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​🇭​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​
𝔸 ℍ𝕚𝕤𝕥𝕠́𝕣𝕚𝕒 𝕍𝕖𝕣𝕕𝕒𝕕𝕖𝕚𝕣𝕒 𝕕𝕠 𝕍𝕖𝕣𝕓𝕠 𝕕𝕖𝕤𝕔𝕠𝕟𝕙𝕖𝕔𝕚𝕕𝕒 𝕡𝕠𝕣 𝕌𝕞 𝕄𝕦𝕟𝕕𝕠 ℝ𝕖𝕗𝕖́𝕞 𝕕𝕖 𝕌𝕞 KEHUVIN 𝔸𝕟𝕛𝕠 ℂ𝕒𝕚́𝕕𝕠: ℕ𝕠 𝕔𝕠𝕟𝕥𝕖𝕩𝕥𝕠 𝕕𝕒 ℂ𝕣𝕚𝕤𝕖 𝔼𝕩𝕚𝕤𝕥𝕖𝕟𝕔𝕚𝕒𝕝.
𐤉𐤄𐤅𐤄 𐤀𐤅𐤋𐤇𐤉𐤉𐤌 𐤄𐤅𐤃𐤔𐤅𐤏𐤄
𐤉𐤄𐤅𐤔𐤏𐤄 𐤄𐤅𐤋 𐤌𐤉𐤄𐤔𐤇𐤉𐤉𐤌 𐤀𐤅𐤋𐤄𐤉𐤌 𐤄𐤅𐤃𐤔𐤅𐤏𐤄 𐤓𐤅𐤇𐤄 𐤉𐤄𐤅𐤔𐤏𐤄 𐤀𐤅𐤋𐤄𐤉𐤌 𐤄𐤅𐤃𐤔𐤅𐤏𐤄
𝕐𝔸́𝕆ℍ𝕌ℍ-𝕌𝕃𝕂ℍ𝕐𝕀𝕄, ℂℝ𝕀𝔸𝔻𝕆ℝ 𝕆 ℂ𝕆́𝔻𝕀𝔾𝕆 𝔼́ 𝔸 𝕃𝕀́ℕ𝔾𝕌𝔸 ℍ𝔼𝔹ℝ𝔸𝕀ℂ𝔸 𝔸ℝℂ𝔸𝕀ℂ𝔸 𝔼 𝔸 ℂℍ𝔸𝕍𝔼 𝔼́ 𝕆 ℕ𝕆𝕄𝔼 𝔻𝕆 𝕍𝔼ℝ𝔹𝕆-𐤉𐤄𐤅𐤄 𐤉𐤄𐤅𐤔𐤏𐤄 𝕆ℕ𝔻𝔼 𝕊𝕌𝔸 𝔽𝕆ℝ𝕄𝔸 ℂ𝕆𝕄ℙ𝕃𝔼𝕋𝔸 𝔼́ :
𐤉𐤄𐤅𐤄 𐤀𐤅𐤋𐤇𐤉𐤉𐤌 𐤄𐤅𐤃𐤔𐤅𐤏𐤄
𐤉𐤄𐤅𐤔𐤏𐤄 𐤄𐤅𐤋 𐤌𐤉𐤄𐤔𐤇𐤉𐤉𐤌 𐤀𐤅𐤋𐤄𐤉𐤌 𐤄𐤅𐤃𐤔𐤅𐤏𐤄 𐤓𐤅𐤇𐤄 𐤉𐤄𐤅𐤔𐤏𐤄 𐤀𐤅𐤋𐤄𐤉𐤌 𐤄𐤅𐤃𐤔𐤅𐤏𐤄
𝕆 ℂ𝕆́𝔻𝕀𝔾𝕆 𝔼́ 𝔸 𝕃𝕀́ℕ𝔾𝕌𝔸 ℍ𝔼𝔹ℝ𝔸𝕀ℂ𝔸 𝔸ℝℂ𝔸𝕀ℂ𝔸 𝔼 𝔸 ℂℍ𝔸𝕍𝔼 𝔼́ 𝕆 ℕ𝕆𝕄𝔼 𝔻𝕆 𝕍𝔼ℝ𝔹𝕆-𐤉𐤄𐤅𐤄 𐤉𐤄𐤅𐤔𐤏𐤄 𝕆ℕ𝔻𝔼 𝕊𝕌𝔸 𝔽𝕆ℝ𝕄𝔸 ℂ𝕆𝕄ℙ𝕃𝔼𝕋𝔸 𝔼́ :
𐤉𐤄𐤅𐤄 𐤀𐤅𐤋𐤇𐤉𐤉𐤌 𐤄𐤅𐤃𐤔𐤅𐤏𐤄
𐤉𐤄𐤅𐤔𐤏𐤄 𐤄𐤅𐤋 𐤌𐤉𐤄𐤔𐤇𐤉𐤉𐤌 𐤀𐤅𐤋𐤄𐤉𐤌 𐤄𐤅𐤃𐤔𐤅𐤏𐤄 𐤓𐤅𐤇𐤄 𐤉𐤄𐤅𐤔𐤏𐤄 𐤀𐤅𐤋𐤄𐤉𐤌 𐤄𐤅𐤃𐤔𐤅𐤏𐤄
𝕐𝔸́𝕆ℍ𝕌ℍ 𝕌𝕃𝕂ℍ𝔸́𝕐𝕀𝕄 ℍ𝕆𝔻𝕊ℍ𝕌𝔸ℍ-𝕐𝔸́𝕆ℍ𝕌𝕊ℍ𝕌𝔸ℍ-ℍ𝕆̂𝕃 𝕄𝕐𝕀ℍ𝕌𝕊ℍ𝕂ℍ𝔸́𝕐𝕀𝕄 𝕌𝕃ℍ𝕐𝕀𝕄 ℍ𝕆𝔻𝕊ℍ𝕌𝔸ℍ-ℝ𝕌́𝕂ℍ𝔸ℍ 𝕐𝔸́𝕆ℍ𝕌𝕊ℍ𝕌𝔸ℍ 𝕌𝕃ℍ𝕐𝕀𝕄 ℍ𝕆𝔻𝕊ℍ𝕌𝔸ℍ.
- 𝕆 ℂ𝕆́𝔻𝕀𝔾𝕆 𝔼́ 𝔸 𝕃𝕀́ℕ𝔾𝕌𝔸 ℍ𝔼𝔹ℝ𝔸𝕀ℂ𝔸 𝔸ℝℂ𝔸𝕀ℂ𝔸 𝔼 𝔸 ℂℍ𝔸𝕍𝔼 𝔼́ 𝕆 ℕ𝕆𝕄𝔼 𝔻𝕆 𝕍𝔼ℝ𝔹𝕆-יהוה יהושעה 𝕆ℕ𝔻𝔼 𝕊𝕌𝔸 𝔽𝕆ℝ𝕄𝔸 ℂ𝕆𝕄ℙ𝕃𝔼𝕋𝔸 𝔼́ :
יהוה אולחיים הודשועה - יהושועה -הול מיהושחיים אולהים הודשועה -רוחה יהושועה אולהים הודשועה.
𝕐𝔸́𝕆ℍ𝕌ℍ 𝕌𝕃𝕂ℍ𝔸́𝕐𝕀𝕄 ℍ𝕆𝔻𝕊ℍ𝕌𝔸ℍ-𝕐𝔸́𝕆ℍ𝕌𝕊ℍ𝕌𝔸ℍ-ℍ𝕆̂𝕃 𝕄𝕐𝕀ℍ𝕌𝕊ℍ𝕂ℍ𝔸́𝕐𝕀𝕄 𝕌𝕃ℍ𝕐𝕀𝕄 ℍ𝕆𝔻𝕊ℍ𝕌𝔸ℍ-ℝ𝕌́𝕂ℍ𝔸ℍ 𝕐𝔸́𝕆ℍ𝕌𝕊ℍ𝕌𝔸ℍ 𝕌𝕃ℍ𝕐𝕀𝕄 ℍ𝕆𝔻𝕊ℍ𝕌𝔸ℍ...
🌾🥀ℂ𝔸ℕ𝔸𝕃 𝕐𝔸𝕆ℍ𝕌ℍℂ𝕆𝕊𝕋𝔸🌿🍃
https://youtu.be/3JbwopRCedY
MEUS TRABALHOS E OS DE TODOS OS POVOS DA TERRA DEEM DEI-ME PROSPERIDADE E QUE NADA ME FALTE FAZENDO-ME ESCOLHER ANTES DE TUDO A MELHOR PARTE A QUAL NUNCA ME SERÁ TIRADA EU FALAR DIZER SEMPRE EM NO SUAM [NOME] DE 'יהושועה𐤉𐤄𐤅𐤔𐤏-הול-מִיהוּשִחים אולהיים' EU DIZER ASSIM SIM E ASSIM SEJA EU FALAR DIZER SEMPRE EM SHÚAM [NOME] DE יהושועה𐤉𐤄𐤅𐤔𐤏 אולהיים EU DIZER (ASSIM SIM E ASSIM SEJA) QUE SEJA FEITA A SUA VONTADE E NÃO NOSSA VONTADE EU DIZER, FALAR ISTO EM [NOME] את שועם שואן, DE "יָהוּשׁועה𐤉𐤄𐤅𐤔𐤏-הול-מִיהוּשִחים-אֻולְהים".=YÁOHUHSHUAH-Hôl-MEHUSHKHAYIM.
Obs. Os massoréticos não acrescenta nada no nome pelo contrário eles substituem as letras para mostrar o som da palavra, essa é a função dos massoréticos.
יהוה 𐤉𐤄𐤅𐤄= Esse é o Nome do Criaor em caracteres hebraico. Esse é o tetragrama sagrado, lê-se da direita para a esquerda: Iôd, Rê, Vav, Rê. Transliterando para o português temos: Iôd = I, O Rê pode ser transliterado por um duplo “RR” ou por um “A” dependendo da posição dele na palavra. No Nome do Criador esse Rê = A, O Vav pode ser transliterado por um “V” um “W” um “O” ou um “U” dependendo da posição dele na palavra. No Nome do Criador esse Vav = O e o Rê final, por ser mudo ele trás o seu som original que é: RRU. Então temos o Nome do Criador que é: (IÁORRU).
יָהוּ 𐤉𐤄𐤅𐤄= Esse é o Nome do Criador com os sinais massoréticos. Qual a importância dos sinais massoréticos? É preservar o som das palavras. Esse é o tetragrama sagrado, porém usando os sinais massoréticos, lê-se da direita para a esquerda: Iôd = I, depois temos o Qamatz Gadol que tem a forma de um têzinho embaixo do Iôd, ele tem o som de “AO”, portanto ele substituiu o primeiro Rê = A e o Vav = O e juntando com o Iôd = I forma a sílaba (IAO). Depois temos o Rê final, o Rê pode ser transliterado por um duplo RR e tem o som original de RRU. No Nome do Criador, portanto, esse Rê final por ser mudo, ele trás o seu som original que é: RRU. Para obter esse som pelos massoréticos é usado o Rê mais o massoréticos “Vav Shuruq” que é um Vav com um pontinho médio a sua esquerda, isso indica que esse וּ = Vav é um “U”, portanto Juntando com Rê = RR temos RRU, que juntando com a primeira sílaba temos (IÁORRU) que é o Nome do Pai. Obs. Os massoréticos não acrescenta nada no nome pelo contrário eles substituem as letras para mostrar o som da palavra, essa é a função dos massoréticos.
יהוהושוע 𐤉𐤄𐤅𐤔𐤏= Esse é o Nome do Salvador em caracteres hebraico. Lê-se da direita para a esquerda: Iôd, Rê, Vav, Rê, Vav, Shin, Vav, Ayin. Transliterando para o português temos: Iôd = I, o Rê pode ser transliterado por um duplo “RR” ou por um “A” dependendo da posição dele na palavra. No Nome do Salvador esse Rê = A, o Vav pode ser transliterado por um “V” um “W” um “O” ou um “U” dependendo da posição dele na palavra. No Nome do Salvador esse Vav = O, o Rê = RR, o Vav = U, Shin = SH, o Vav = U, e o Ayin = A. Então temos o Nome do Salvador sem os sinais massoréticos, que é: (IAORRÚSHUA).
יָהוּשֻׁעַ 𐤉𐤄𐤅𐤔𐤏= Esse é o Nome do Salvador com os sinais massoréticos. Qual a importância dos sinais massoréticos? É preservar o som das palavras. Esse é o Nome do Salvador, porém usando os sinais massoréticos, lê-se da direita para a esquerda: O Iôd = I, depois temos o Qamatz Gadol que tem a forma de um têzinho embaixo do Iôd, ele tem o som de “AO”, portanto ele substituiu o primeiro Rê = A e o Vav = O e juntando com o Iôd = I forma a sílaba (IAO). Depois temos o Rê, o Rê pode ser transliterado por um duplo RR de acordo com a posição dele na palavra. O “Vav Shuruq” que é um Vav com um pontinho médio a sua esquerda, isso indica que esseוּ = Vav é um “U”. Depois temos o Shin = SH. Temos o massorético “Qibuts” que está substituindo o Vav e que é um “U”, são os três pontinhos embaixo do Shin e por fim temos o “Patar” que é um tracinho na horizontal embaixo do Ayin, indicando que ele é um “A”. Assim temos o Nome do Salvador que é: (IAORRÚSHUA).
Obs. Os massoréticos não acrescenta nada no nome pelo contrário eles substituem as letras para mostrar o som da palavra, essa é a função dos massoréticos.
4 notes · View notes
yalnzardc · 1 year
Text
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
اَلتَّٓائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّٓائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الْاٰمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّٰهِۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ
Tevbe sr. 112.ayet
Safvetüt Tefasir: Zeccâc şöyle der: Bu, haberi mahzüf bir mübtedadır. Yani, tevbe eden âbidler, cihat etmeseler bile Cennetliktir. Nitekim âyet-i kerimede, "Allah hepsine de en güzel olanı vaadetmiştir" buyurulmuştur. Yani, masiyetlerden tevbe edenler, ihlasla ibadet edenler, bolluk ve darlık hallerinde Allah'a hamd edenler, yeryüzünde cihat veya ilim öğrenmek için dolaşanlar -bu kelime ibret ve öğüt almak için şehir ve ıssız yerlerde gezmek manasına gelen seyahat kökündendir. ,Allah'a çağıranlar namaz kılanlar yani insanları hidâyete ve doğru yola çağıran, onları fesattan ve kötülükten nehyedenler, Allah'ın emirlerini yapmaya devam edenler, O'nun helal ve haram kıldığı şeyleri yerine getirenler, Taberî şöyle der: Yani Allah'ın farz kıldığı şeyleri eda edenler, onun emrini ve nehyini yerine getirenler. İşte bütün bunlar Cennetliktir. Mü'minlere naîm Cennetlerini müjdele, burada müjdelenen nimetin hazfedilmiş olması, onun sınırlandırılamayacağına, bilakis mü'minler için gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiçbir beşerin aklına gelmeyen nimetleri olduğuna bir işarettir.
Celaleyn T : şirkten ve nifaktan tevbe edenler, ibadet edenler yani ibadetlerini yalnızca Allah için ve samimi bir şekilde eda edenler, bütün hallerde O'na hamdedenler, oruç tutanlar, O, rukua varanlar, secdeye kapananlar yani namaz kılanlar, iyiliği emir, kötülüğü yasak edenler Ve Allah'ın hududunu ahkâmını onlarla amel etmek suretiyle muhafaza eyleyenler (yok mu?) sen (boyle olan) müminlere cenneti müjdele.
Taberi T : Tevbe eden, ibadet eden, hamd eden; günahlardan ötürü bağışlanma dileyen, Rablerine ibadet eden, tasada ve kıvançta Rablerine hamd eden; seyahat eden, rükû eden, secde eden; Oruç tutan, namazlarında rükûa vararak namaz kılan ve yine onda secdeye kapanan iyiliği emredip kötülükten meneden ve Allah'ın hududunu koruyan: İnsanlara doğru yola ve hidayete uymalarını emreden, onları Allah'ın yasakladığı her türlü çirkin söz ve fiilden meneden, şeriate sarılarak Allah'ın farzlarını koruyan insanlardır. O müminleri müjdele: Allah'ın vaadini tasdik eden müminlere nimet cennetlerini müjdele.
Beydavi T : "Ettaibun" medih üzere merfudur yani hümüt taibun demektir. Bunlardan murat edilenler de zikri geçenlerdir. Müpteda olup haberinin de mahzuf olması da caizdir, takdiri şöyledir: Ettaibune min ehlil cenneti ve inlem yücahidu. Çünkü: "Allah her birine güzellik va'detmiştir" (Nisa: 95) demiştir ya da haberi arkadan gelendir yani ettaibuna anil küfri alel hakikati hümül camiune lihazihil hisali demektir. Ye ile mansup olarak medih üzere (ettaibîne) ya da müminlerin sıfatı olarak mecrur da okunmuştur. "İbadet edenler" dinde Allah'a ihlasla ibadet edenler "hamd edenler" nimetlerine ya da bollukta ve darlıkta nail oldukları şeylere. "Seyahat edenler" oruç tutanlar demektir, çünkü aleyhissalat vesselam Efendimiz: Ümmetimin seyahati oruçtur, demiştir. Orucun seyahata benzetilmesi şehvetleri engellemesindendir ya da mülk ve melekutun gizemlerinden haberdar olmak için nefis mücadelesi olmasındandır. Ya da cihat veya ilim öğrenmek için seyahat edenlerdir. "Ruku edenler, secde edenler" namazda "iyiliği emredenler" iman ve taatla "ve kötülükten men edenler" şirkten ve isyanlardan. Buradaki atıf ikisinin aynı haslet olduğunu göstermek içindir. Sanki: iki sıfatı birleştirenler, demiştir. "Allah'ın sınırlarını koruyanlar" yani açıkladığı ve gösterdiği gerçekleri ve şeriatları koruyanlar demektir. Bunda şuna dikkat çekilmiştir ki bundan öncekiler faziletlerin açıklamasıdır, bu ise onların özetidir. Şöyle de denilmiştir: Bu şunu bildirmektedir ki sayı yedinci ile tamam olmuştur. Şöyle ki yedi tam sayıdır, sekiz ise yeni bir sayının başlangıcıdır, ona atfedilmiştir. Bunun içindir ki buna vav-ı semaniye denir. "Müminleri müjdele" yani bu faziletleri taşıyanları demektir. Müminleri zamir değil de zahir olarak kullanması onları buna götürenin imanları olduğuna ve kamil müminin de böyle olması gerektiğine dikkat çekmek içindir. Müjdesi verilen şeyin hazfedilmesi de onu büyütmek içindir. Sanki: Onları fehimlerin anlamayacağı ve sözlerin ifade edemeyeceği şeylerle müjdele demiştir.
Ömer Nasuhi Bilmen T : Bu âyeti celile cennet ile müjdelenmiş mü'minlerin pek yüksek olan dokuz vasfını beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: (-Onlar-) Nefisleri ve maları karşılığında cenneti satın almış olan samimi mü'minler (tövbe edenlerdir) küfr ve isyandan kaçınıp tevbe ve istiğfar edenlerdir. (İbadette bulunanlardır) Cenâb-ı Hak'ka tam bir samimiyetle ibadete devam eyleyenlerdir. (hamd edenlerdir) Hak Teala'nın verdiği dünyevi uhrevi nimetlerden dolayı kalp ve lisan yönünden şükre çalışanlardır. tesbih ve tehmitte bulunanlardır. (Oruç tutanlardır) Farz ve nafile oruçlara devam edenlerdir. (rukû'a, secdeye varanlardır) namaz kılanlardır, Cenâb-ı Hak'ka son derece hürmet için, kulluk için rukû'a ve secdeye kapananlardır.(iyilik ile emir ve kötülükten alıkoyanlardır) Din bakımından güzel, istenen şeyleri halka tavsiye eden din yönünden çirkin, ve yasak olan şeylerden halkı men etmeğe çalışanlardır. (Ve Allah Teâlâ'nın sınırlarını) inancına göre, ibadetlere, muamelelere dair olan Islami hükümleri (koruyanlardır) bu pek önemli dokuz özelliği taşıyanlar hakikaten cennete layık zatlardır. (İşte) Resûlüm!. Sen bu yüksek özellikleri taşıyan o (mü'minleri müjdele) artık onlar için ne büyük nimetler, mükafatlar vardır, onlara müjdele.
§ Bilindiği üzere "seyahat" yolculuk, yer yüzünde bir müddet gezip yürümek demektir. Seyahatte bulunan kimseye "saih" denir. Çoğulu: "Saihûn" dur. Bu ayeti kerimedeki "saihûn" dan maksat, çoğu müfessire göre oruç tutanlardır. Çünki oruç tutan bir zat, muvakkat bir zaman için yemekten, içmekten, ailesiyle yakınlaşmaktan ayrılmış, ibadete devam etmiş olacağı cihetle bu haline "seyahat" kendisine "saih" denilmiştir. Bir de güzelce oruç tutan bir zat, bu sebeple birçok bereketlere, tecellilere kavuşmuş olabilir, mânevî bir makamdan diğer bir makama intikal etmiş bulunabilir. İşte bu cihetle de oruca seyahat denilmiştir. Bununla beraber bazı müfessirlere göre bu ayeti kerimedeki "sâihûn" dan maksat, cihad için veya dini ilimleri öğrenmek için yurtlarından ayrılmış, seyahate çıkmış olan zatlardır. Gerçek bilgi Allah katındadır.
İbn Kesîr T :Bunlar, mü'minlerin özellikleridir. Onlar ki, yüce Allah (Celle Celalühü) onların mallarını ve canlarını bu güzel ve değerli sıfatlarla satın almıştır. Onlar ki, bütün günahlardan "tevbe edenler," tüm çirkinlikleri terk edenler, Rablerine olan ibadetlerini yerine getirip onlara devam edenlerdir. Amellerin en özeli Allah'a hamd etmektir. Bunun için yüce Allah (Celle Celalühü) "hamdedenler" diye buyurmuştur. Amellerin en faziletlisi oruçtur. O, lezzetli yemekleri, içmeyi ve cinsel ilişkiyi terk etmektir. Buradaki seyahat edenlerden kasit da budur. Bunun için burada "oruç tutanlar" diye buyrulmuştur. Nitekim yüce Allah'ın sâihât yani, oruç tutanlar sözünde Resûlullah'ın hanımları da bununla nitelenmişlerdir. Aynı şekilde rükû ve secde de namazdan ibarettir. Bunun için yüce Allah (Celle Celalühü) "rükû edenler, secde edenler," diye buyurmuştur. Buna rağmen onlar, yüce Allah'ın yarattıklarına yardım eder, onlanı, iyiliği emredip kötülükten sakındırarak Allah'a itaat et meye yönlendiriyorlar. Aynı zamanda neyin yapılması gerektiğini nelerden sakınılacağını bilmektedirler. Bunlar, Allah'ın helâl ve haram hususundaki sınınnı ilmen ve amelen korumaktadırlar. Hem Allah'a ibadet ediyor hem de insanlara nasihat etmektedirler. Bunun için yüce Allah (Celle Celalühü) "O mü'minleri müjdele!" diye buyurmaktadır. Çünkü iman bütün bunlar kapsamaktadır. Bu sıfatlarla nitelenenler tüm mutluluğu hak etmektedirler. Ayette geçen seyahatten maksad oruçtur. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve sellem) sâihin'lerin kimler olduğu soruldu da şöyle buyurdu: "Onlar, oruç tutanlardır. Bu görüşlerin en sahihi ve en meşhûrudur. Seyahatin cihad olduğuna işaret eden bir hadis vârid olmuştur. O Ebu Dâvud'un Sünen inde Ebu Umâme'nin hadisinde rivayet ettiği hadistir. Bu hadiste Ebu Umame şöyle der: Bir adam gelip Resûlullah'tan kendisine seyahat için izin vermesini istedi. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ümmetimin seyahati Allah yolunda cihattır. " İkrime'den yapılan rivayete göre o şöyle der: Onlar ilim talebeleridir. İbn Eslem, onların muhacirler olduğun söyler. Seyahatten maksat, bazılarının anladığı gibi sırf yeryüzünde seyahat etmek, dağların tepelerinde, mağara ve çöllerde yalnız başına kalıp ibadet etmek değildir. Çünkü bu, fitne ve dinde yaşanan sarsıntılar zamanı dışında meşru değildir. Nitekim Buhârî'nin Sahih'inde Ebu Sa'id el-Hudri'den rivâyetin göre Resûlullah (s.v.) şöyle der: "Öyle bir an gelecek ki, kişinin en hayırlı malı, peşinden giderek dağların tepesine ve yağmurların yağdığı yerlere çıkarak onu dini konusunda fitneden kurtaran koyun olacaktır." İbn Abbas yüce Alah'ın "Allah'ın sınırlarını koruyanlardır." sözü hakkında şöyle der: Allah'a olan itaatin yerine getirenlerdir. Hasan el-Basri de böyle söylemiştir. Hasan el-Basri'den yapılan başka bir rivayette o şöyle der: Allah'ın farzlarını koruyan ve Allahın emirlerini yerine getirenlerdir.
Ruhul Beyan T : «Bunlar;» şirkten, münafıklıktan, büyük ve küçük bütün günahlardan «tevbe edenler» dir. Tevbe, bir şeyden dönmek, vazgeçmek demektir. Bir günah işledikten sonra hemen tevbe yapılması vaciptir. Bundan önce ise, dönülen yani tevbe edilen günahın, günah olduğunu bilmek gerekir. Tevbenin kabulü için dört şey gerekir :
1) Fâsıklardan ayrılmak,
2) Sâlihlere katılmak,
3) Allah'a ibadet ve itaata başlamak. Eğer tevbe, samimi bir şekilde yapılmışsa, görürsünüz ki bedenin organları, niçin yaratılmışlarsa, onu yaparlar, yaratana boyun eğerler. Ağacın kökü sağlam olunca, dallarının meyve vermesi gibi.
4) Dünya sevgisinden uzaklaşmak.
«İbadet edenler,» samimi ve ihlâslı bir durumda Allah'a ibadet edenler. İbadet; Allah'ın yüceliğini hissettirmek üzere yapılan davranışlardır.
«Hamd edenler,» ikram etmiş olduğu nimetlerden dolayı Allah'a hamd edenler, O'nun nimetlerine şükredenler, Allah'ı, şanına lâyık isim ve sıfatlarla övenler. Bilinmelidir ki, insanın tevhid esasını kabul etmeye muvaffak kılınması, yüce Allah'ın en büyük nimetidir. Onun için her mü'min şu ifadeleri dilinden düşürmemelidir: "Elhamdü lillâhi alâ dini'l-İslâm ve tevfikil iman." (İslâm'a ve imana ulaşma şerefinden dolayı, Allah'a hamd ederim.)
Mücahid, "Allahü Teâlâ şükredenleri bilmez mi?"(En'am: 53) âyetinin tefsirinde şöyle der: "Bunlar, tevhid esasına inandığına şükredenlerdir."
<<Seyahat edenler...» İbn Abbas (r.a.), Kur'ân'da geçen bütün 'seyahat ifadesinin, oruç anlamına geldiğini söyler. Hadiste de: "Ümmetimin seyahat, oruçtur" buyurulur. Şair'in şu şiirindeki "saihan" kelimesinin de oruç anla- minda olduğu gibi:
Onu gece gündüz namaz kıldığımı,
Oruç tutarak Allah'ı fazlaca andığını görürsün.
Orucun seyahata benzetilmesinin sebebi, insanları şehvetlerinden alıkoymasıdır. Seyahata çıkan insan, birtakım isteklerine ulaşamaz. Oruçlu da öyledir. Onun için bu benzetme yapılmıştır. Oruç, nefsâni bir riyazettir. Mülk ve melekütün gizliliklerine, oruç vasıtasıyla ulaşılır. Tıpkı seyahat edenin, bilmediği ve görmediği yerleri görüp bilmesi gibi.
Atâ şöyle der: "Âyetteki seyahat edenlerden kasit, 'Allah yolunda savaşan gâziler'dir. Bunlar, birçok yollar ve yerler katederler. Neticede küfür diyarlarına ulaşırlar ve onlarla cihad ederler."
İkrime: "Bunlar, ilim elde etmek için ülkeden ülkeye koşan ilim meraklısı öğrencilerdir" demiştir. Câbir, bir tek hadis öğrenmek için, Medine'den Mısır'a gitmiştir. Bir kimse yolculuk etmedikçe kâmil yani olgunluğa erişmiş sayılmazdı. İnsan bir yerlere göç etmeden dileğine ulaşamaz.
<«<Rükû edenler, secde edenler...» Rükû ve secde edenlerden maksat namaz kılanlardır. Çünkü namaz da bu iki fiilin ibadet ciheti diğerlerine nisbetle daha açıktır. Bir insanın ayakta durması ve oturması (kıyam-kuud) olağan durumlardandır. Rükû ve secde olayı ise, normal âdetin dışında yapılan hareketlerdir. Bu iki fiil (rükû ve secde) sadece ibadet kastıyla yapılır. Bu da namazdır.
<<<İyiliği emredip kötülüğe engel olanlar...» İman ve ibadet gibi iyilikleri emredip, şirk ve günah gibi şeylere mani olanlar.
Haddâdî şöyle der: "Ma'ruf (iyilik) Hz. Peygamber'in sünneti, münker (kötülük) ise bid'attır." İbn Mâlik, Hz. Peygamber'in 'her bidat sapıklıktır" sözü hakkında şöyle der: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yapmadığı ortaya atılan her yeni şey sapıklıktır. Çünkü sapıklık, doğru yolu bırakıp, başka yollara gitmektir. Doğru yol ise şeriattır."
Bu hükümden, güzel bidat (bidat-ı hasene) ayrı tutulmuştur. Nitekim Hz. Ömer teravih namazı hakkında: "Ne güzel bidattır" demiştir.
İlim adamları, beş çeşit bid'at olduğunu söylerler:
1) Vâcip olan bid'at: Dinsizlerin ve diğerlerinin şüphelerini gidermek için ilmî ve mantıki deliller getirmek.
2) Mendup olan bid'at: Kitap yazmak ve medreseler yapmak.. gibi.
3) Mübah olan bid'at: Yemek ve buna benzer şeylerin çeşidini artırmak gibi.
4,5) Mekruh ve haram olan bidatlar: Bunlar da bellidirler.
«Ve Allah'ın koyduğu sınırlara riayet edenlerdir. Bunlar da, Allahü teâlâ'nın belirlemiş ve bildirmiş olduğu hakikatleri yaşayanlar ve insanların da yaşamasını sağlamaya çalışanlardır. Bu şer'i mükellefiyetler bu âyette sayılanlardan ibaret değil, çok fazladır. Birçok kısımdır. Bütün bu hakikatları sayıp dökmek için, ciltler dolusu kitaplar yazmak gerekir. Yüce Allah, mükellefiyetlerle ilgili diğer hususları kısaca "Allah'ın koyduğu sınırlara riayet edenler" şeklinde ifade etmiştir.
Mükellefin fiilleri iki kısımdır: 1)Vücut organlarının fiilleri, 2) Kalbin fiilleri. Fıkıh kitaplarında organların amelleriyle ilgili mükellefiyetler uzun uzadıya açıklanmıştır. Kalbin amelleri konusunda ise, fıkıh kitaplarında pek az şey vardır. Ancak, kelâm kitaplarında bu konuyla ilgili bazı bilgiler bulmak mümkündür. Bu konudaki bazı bilgileri ise, İmam Gazâlî ve benzerleri, ahlâk ilmi başlığı altında incelemişlerdir. Bütün bunlar, Allahü Teâlâ'nın "Allah'ın koyduğu sınırlara riayet edenler" ifadesi içerisinde mevcuttur.
Haddâdî şöyle der : " Âyette belirtilen bu sıfat, kulların Allah'a itaatlarını, O'nun emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçmayı en mükemmel şekilde ifade etmektedir. Çünkü Allah, emir, nehiy ve mendup olan konuların hududunu açıklamıştır. Bazı şeyleri yapmaya kulu teşvik etmiş, ya da serbest bırakmıştır. Kul, bunlardan dilediğini seçebilir. Allah'ın emir ve yasaklarına uyup, onları yerine getirir, Allah'ın dilediğine uyarsa, işte o zaman, Allah'ın sınırlarına riayet etmiş olur."
Rivayet edildiğine göre, Halef b. Eyyüb hanımına, gecenin bir bölümünde, çocuğunu emzirmemesini emretmiş ve "iki yıl doldu" demişti. Ona, "Niçin bıraktırdın? Bu gece de emzirseydi ya ?" dediklerinde, onlara: "Allah'ın koyduğu sınırlara riayet ederler" âyeti nerede kaldı?" diye cevap vermişti.
«Mü'minleri müjdele!» Bahsedilen bu faziletlere sahip olanları müjdele. Ayette, "mü'minler" kelimesi yerine "Onları müjdele" denilebilirdi. Fakat Allahü Teâlâ, mü'minlerin imanlarına dikkat çekmek için, zamir kullanmamıştır. Neyin müjdeleneceği de, tazimden ötürü hazfedilmiştir. Sanki denmiştir ki: Sözle anlatılamıyacak ve bilinemeyecek derecede yüce bir şeyle müjdelendiniz.
5 notes · View notes
hattatismailtuluce · 2 years
Photo
Tumblr media
Vav. Vav harfinin gerek şekli gerek sembolik anlamı bakımından Türk hat sanatında da önemli bir yeri vardır. Anne rahmindeki çocuğa ve secde halindeki insana benzemesiyle sadakat ve tevazuu, ilk harfi olduğu Cenâb-ı Hakk’ın vahdâniyet sıfatı ve vâhid ismini simgelemesi, ayrıca ebced hesabına göre 6 sayısına karşılık olması bakımından imanın altı esasına işaret etmesi sebebiyle hattatlar hem “âmentü” yazılı levhalarda bu harfi öne çıkarmışlar hem de sadece bu harften oluşan levhalar düzenlemişlerdir. Ayrıca karşılıklı iki vav harfinin ebced hesabıyla Allah lafzının karşılığı olan 66’ya tekabül etmesi sebebiyle de “müsennâ” denilen yazı çeşidinde çifte vav çokça kullanılmış, bazı tarihî camilerin duvarları tek veya çifte “vav”lı levhalarla tezyin edilmiştir https://islamansiklopedisi.org.tr/vav #vav #hat #sülüs #tuluth #calligraphy #arabiccalligraphy #islamiccalligraphy #islamicart #ottomanart #tezhip #müzehhip #kamışkalem #art #artwork #sanat #sanatçı #sanatetkinligi #islam #hattatismailtuluce #emaneteserler #türkiye #istanbul #allah #muhammed #الله #محمد #mürekkep #hatsanatıaşkı #hatlevha #ketebe (Kütahya) https://www.instagram.com/p/Cpk0jSbMQcz/?igshid=NGJjMDIxMWI=
3 notes · View notes
soulmateszedits · 2 years
Note
olá eu amo o blog de vocês muitão ❤❤❤ eu poderia ter wallpapers do VAV com essas fotos? obggggg
https://www.instagram.com/p/Cnqpee5LDFW/?igshid=YmMyMTA2M2Y=
Oioi!!! Aqui está meu bem, muito obrigada pelo carinho😭😭💞 espero que goste das locks ao mesmo tanto que gosta do blog💕💘
Tumblr media
2 notes · View notes