Tumgik
#dünyanın en iyi albümü
mavikulakliklikiz21 · 2 years
Text
Bi şarkıyı dinlerken o gelir aklıma
Uzun sürmez fark etmem
O da başkasını düşünür bu şarkıda
İşte bunun ağırlığı altında ezildim ben
5 notes · View notes
Text
13.08.24 OPETH KONSERİ (ZORLU PSM)
Tumblr media
Selam dostlar! Biraz geç oldu, araya çok tatil girdi derken konserleri ihmal etmiş gibi olmayalım hemen kaldığımız yerden devam edelim. “Zorlu Psm” iki gün üst üste “Sold Out” olan “Opeth” konserlerini geride bıraktı. Yılların dinleyicisi olarak organizasyonu düzenleyenler kadar bu durum beni de şaşırttı. “Scorpions” “Megadeth” hıncahınç dolan “Kçp” konserleri tamam ama “Opeth” her zaman Türk seyircisinin kalbinde taht kurmasını bilmiş bir grup olmasına rağmen kendileri de dahil olmak üzere hiç kimse iki gün üst üste tükenecek bilet kapasitesi beklemiyordu. Mikael benim katıldığım 13 Ağustos gösterisinde konser boyunca teşekkür etmek zorunda kaldı, adamın şaşkınlıktan gözleri açıldı. (Herifler her geldiğinde ayrı bir şeyimize şaşırıyor.) Ne olmuştu, nasıl olmuştu da “Opeth” grubu ülkemize son geldikleri sene olan “Rock Off 2019” festivalinden beri bu kadar hayran toplamayı başarmıştı? Cevabı her zamanki gibi konser alanında aldım; “Aşk” Öyle bir kalabalık, öyle bir sevgi vardı ki gruba karşı kelimeler kifayetsiz kaldı. Şarkıları birlikte söyleyenlermi dersin, muhteşem “Opeth” görselleri eşliğinde kendinden geçenmi, donmuş vaziyette “Eargasm” geçirenlermi.. Bu konserde bol bol seyirci gözlemleme fırsatım oldu ama konsere geçmeden önce şu adı sık sık şaka malzemesi yapılan müthiş “Opeth” grubundan biraz bahsedelim.
Tumblr media
“Opeth” ilk dönemlerini Progressive/Death Metal hatta “Doom/Death Metal” soundlarıyla geçiren “Heritage” albümü ve sonrasında neredeyse günümüze gelene kadar (Burası şokomelli, daha sonra bahsedeceğim.) “Progressive/Rock” Sound’u ve bence tanımlamaların yetmediği daha da enteresan Soundlar yakalamış, romantik, hoş logolu ama bir o kadarda içerisinde sertlik barındıran güzide İsveç’imizden bir grup. “Opeth” müzikal olarak tanımlamak için gerçekten zor bir oluşum, her zaman zordu. “Dream Theater”, “Tool” vs. gibi ağır progresifler arasında “Opeth”te müzikal açıdan yorumlamaya kalibremin fiziken yetmediği, daha ziyade “gönül yorumculuğu” yapmaya çalıştığım bir gruptu. “Heritage” dönemine girip Mikael, Brutal vokale en azından albümlerde ara vermeden önce de grup, tarzlarını bambaşka yerlere taşıyabileceğinin sinyallerini veriyordu. Herhangi bir “Opeth” dönemi albümünü ya da şarkısını konserde, evde, arabada, okulda dinlerken kendinizi bir orada bir burada bulabilirsiniz. Brutal vokallerle bezeli son derece sert bir müzik devam ederken bir anda, ortada hiçbir sebep yokken, aniden dinlediğiniz müzik sakinleşir, sizi çayırlara çimenlere götürür, kır manzarası, çiçekler, oh oradan mis gibi kokular geldi, hafif bir rüzgar, aa inek mi o? falan şeklinde pastoral pastoral takılırken yine birden tepenize çekiç gibi Mikael Brutalleri, aşırı hızlı Riffler, davulda durmaksızın vuran Twinler falan biner. Allah’ınız şaşar, çığlık atarsınız, direksiyon hakimiyetini kaybedersiniz. Dikkat edin bazı iyi “DSBM” grupları şarkılarının özellikle başlarında bu “Opeth” etkisi diyebileceğim şeyi kullanır. Bir dönemimizi manik depresif geçirmemizin en büyük sorumlusudur bu “Opeth” Ay’ın şehri, gönlümün sultanı.
Tumblr media
“Nature”, “Death”, “Love”, “Heartbreak”, “Sorrow”, “Seasons”, “Occultism”… “Metal Archives”ta “Opeth” hakkında yazan şu temalara bir bakın. Belliki otçu baba türbesi gibi bir yer burası. Aklınıza ona göre mukayyet olun. Peki bu kadar anlatı bir Metal müzik dinleyicisi olarak “Opeth” sevgimizi anlatmaya yetiyor mu? Yetmiyor efendim alakası bile yok. “Opeth” solisti Mikael dediğimiz, Dünyanın en iyi Brutal vokal yapan adamlarından biri olan şahıs (Belki de en iyisi, konu epey tartışılır.) “Opeth”in solistliğini üstlenirken aynı zamanda “Katatonia”nın “Death/Doom Metal” icra ettiği güzide zamanların zirvesinde, Jonas Renkse’nin ses tellerinden ameliyat olması ve bir daha asla eskisi gibi Brutal vokal yapamayacak olması sebebiyle “Katatonia”nın “Brave Murder Day” albümündeki vokal kayıtlarını yapmıştır. Mikael, bence Dünyanın en iyi “Death/Doom Metal” albümü olan, asla yerine başka bir şeyi koyamayacağım bu eserde vokal yapması dışında yıllarca “Bloodbath” grubunun solistliğini de üstlendi. Kısacası, Martin Mendez, Fredrik Akesson, yeni davulcuları Waltteri ve klavye, perküsyona bakan Joakim gibi çok yetenekli müzisyenler dışında biz sadece “Opeth” izlemeye gitmiyorduk. “Opeth”ten çok daha fazlasıyla hasret giderip, kucaklaşacaktık. İşte böyle bir duygu atmosferi hakimdi güzel bir Ağustos akşamı “Zorlu Psm”ye.
Tumblr media
Ortam güzel, ortam neşeli, ortam kalabalık! Zorlu’nun dış kapılarından girdiğimiz anda neredeyse yola kadar taşmış olan bir kalabalık bizi karşılıyor. Aylar öncesinden “Sold Out” olan konser e kolay değil biraz sırada beklenecek. Kontroller sonrası “Psm” tarafına geçtiğimizde, bizi bildik, tanıdık o güzel, neşeli amfi karşılıyor. Dostlarla takılmalar, konuşmalar, özleşmeler, kavuşmalar hep burada gerçekleşiyor. Ortalamanın biraz üstü fiyattaki pahalı biralarımızla takılırken eski konserlerden bahsediyoruz. Konser saati yaklaşırken içeriye geçiyoruz, “Avm” yürüyen merdivenlerinden iniyoruz, “Merch” standı aşağıda duruyor, şöyle bir göz atıyoruz, dolapta yer, cepte para kalmadı dercesine gözümüz yaşlı standın başından ayrılıyoruz. (Bu seferki “Merch”lerde gayet başarılıydı, alanlar güzel günlerde kullansın.) Alana girdiğimizde henüz yukarısı da kalabalık olmasına rağmen doğru düzgün duracak yer kalmadığını görüyoruz. Hemen orta bir yerlere sıkışmak ve konser boyunca sıkışmamak lazım. Tuvalet yapılırsa bir daha aynı yere tekrar ulaşılamayabilir. Aldık pozisyonlarımızı, tuttuk çişimizi beklemeye başlıyoruz. Etraftan gelen “Ama siz çok uzunsunuz” “Pardon” “Biraz kenara çekilir misiniz” gibi klasikleşmiş cümleleri bertaraf ettikten sonra (Bu konu hakkında ayrıca bir not alacağım buraya yazmayayım şimdi hiç. Daha iyi konser alanları yaratabiliriz, yaratamıyorsak eğer birbirimize saygı, sevgi ve karşılıklı anlayışla yaklaşabiliriz sevgili dostlar. Bizim kitlenin bunu gerçekleştirebilecek potansiyeli var.) (Yine yazmış oldum neyse...) sahnede kıpırtılar gözlemliyoruz. Rüya gibi bir atmosferde uzaklarda bir yerlerde “Opeth” grubu sahneye çıkıyor.
Tumblr media
“Seven Bowls” introsu sonrası “Opeth” “The Grand Conjuration” ile hiç affetmeden dükkanı açıyor. “Opeth” büyüsü ve mistisizmi daha dakika bir, gol bir bizi sarıyor. Konser boyunca epey bir yerde kendimi müziklerine kaptırıp mal gibi sahneye bakakaldığım çok an oldu. Başta yazdığım etki “The Grand Conjuration”da başımıza bela olmuşken bu nispeten uzun “Opeth” şarkısı bitişinde ben, nasıl hissetmem gerektiğine henüz karar verememiştim. Sakin mi? Öfkeli mi? Büyülenmiş mi? D şıkkı hepsi. İlk dinlediğim ve benim için çok özel bir yeri olan “Opeth” şarkısı “Demon Of The Fall” çalınmaya başladığında masaya yeni bir şık eklendi, Ortadoğu’da kartlar yeniden dağıtıldı. Hemen Demonic moduma girdim, Full şarj olduktan sonra Start tuşuna basılan robot gibi şöyle önce bir kendime geldim sonra derhal kafa sallamaya başladım. “Opeth”in bu konserlerde kullandığı sahne ekranları ve görselleri o kadar iyi, o kadar başarılı ki “Demon Of The Fall” çalınırken arkada gözüken dağ manzaralarında kendimi oraya tırmanırken hayal ettim. Aklıma çok sevdiğim “Death” grubunun “The Sound Of Perseverance” albüm görselini getirdim daha da gaza geldim. Bu muazzam ve yorucu şarkı sonrası iyi ayarlanmış “Setlist”lerine, “Opeth” 2014 çıkışlı “Pale Communion” albümünün ilk şarkısı olan “Eternal Rains Will Come” koymuş. Demoniclik bitti pastorale devam birazda dinlenelim, huzur bulalım kısmına geçtik, “Opeth”in “Nature”, “Seasons” temaları ile şenlendik.
Tumblr media
Grup elemanlarının profesyonelliği üst düzey olduğu için sahne performansları da üst düzeydi. Özellikle Mikael seyirci iletişimi konusunda “Frontman”liğin kitabını yazdı diyebilirim. Konser boyunca seyirciye pena fırlatmayı ihmal etmedi, sürekli iletişim halinde kaldı vs. İlk günkü konserde güzel ülkemizin ne kadar güzel olduğunu anlatmanın yanı sıra Mikael, kendisinin iyi bir Erkin Koray hayranı olduğundan ve Erkin Koray plaklarını toplamayı çok sevdiğinden de bahsetti. (İkinci günkü konserde sanırım İbrahim Tatlıses üzerinden bir şaka döndürmüş.) Türkçe Rap’in sevilen isimlerinden Sagopa Kajmer ile çektirdiği fotoğraf zaten şimdiden efsaneler arasında yerini almıştı. Anlayacağınız Mikael ve “Opeth” grubu ülkemizle gayet içli dışlıydı. Konser boyunca gitarlar çok iyi duyuldu, davul başta biraz sıkıntılıydı fakat sonradan düzeldi. (Davulcu arkadaşıma göre pek düzelmedi, ben alıştım sanırım.) Klavyenin büyülü kullanımı ve perküsyonların müziğin geneline kattığı baharat tadı lezizdi. Mikael belki eskisi kadar Brutal’lerde yükselmiyor, uzatmıyordu ama turnenin sonu sayılırdı ve adamımızın artık yaşı da vardı.
Tumblr media
“Zorlu Psm”nin orta, arka bölümlerinde ben kendi adıma güzel verimli bir sesi konser boyunca alabildim. Özellikle arka bölümde olan kısa boylu dinleyiciler haklı olarak pek bir şey görememekten şikayetçi oldu. Sahne önü zaten Full’dü. Uzak görüş, oturmalı bölüm için Mikael kendisi de bu durumu bir Müslüman şakasıyla süsleyerek “Oradan görebildiğiniz kadarıyla nasılız?” gibi bir şey söyledi. Bir yorum olarak genel alanların kademeli sistemle arka tarafa doğru yükselerek gitmesinin sağlanması taraftarıyım. Bu şekilde herkesin optimum bir görüş açısına kavuşması sağlanabilir. “Dorock XL Fitaş Venue” sahnesinin en sevdiğim yanı bu anlattığım sisteme sahip olması ve genel alanın sahneden arkaya doğru değil daha ziyade yan taraflara doğru geniş olmasıdır. Yine de daha önce Zorlu stüdyoda oturarak izlemiş olduğum “Empyrium” konseri gibi “Opeth” konseri de her ne kadar pek bir şey gözükmese de oturmalı düzende iyi şekilde dinlenebilecek konserlerden olabilir. “Saturnus” grubu için de buna benzer bir yorumum olmuştu.
Tumblr media
“The Drapery Falls” “Her şeyi unut, benimle birlikte düş” dercesine etrafımızı sarıyor. Trans haline geçtiğimiz, duygudan duyguya savrulduğumuz bu şarkı sonrası hepimizin bildiği, çok sevdiği, inzivaya çekildiğimiz zamanlarda “Playlist”imizin başında duran “In My Time Of Need” geliyor. “Opeth” ne kadar büyük bir grup abi ya bölümü burada gerçekleşiyor. Bütün seyircinin bu şarkıya eşlik ettiğini gözlerimle gördüm, kulaklarımla duydum. Bu harika anları geride bıraktıktan sonra başka bir sevgiliye; “Face Of Melinda”ya geçiyoruz. Mikael gerçekten enteresan bir adam. Ben bir insanın sahnede çok kısa aralarla hem bu kadar şeytani olup hem de akabinde bu kadar romantik olabilmesine hayret ediyorum. Gerçekten özel bir insan… “Heir Apparent” çalınırken aklım tekrardan sahnedeki ekran kullanımı ve görsellere gidiyor. Mikael ve gitarların durduğu alt bölüm, Davul, klavye ve perküsyonun bulunduğu bir üst bölüm ve bunlarında üzerinde duran dev ekranla birlikte sahnede üçe bölünmüş gibi duran, özellikle ortadaki ekranın ince bir film şeridini andıran konumuyla sahne kadrajı harikaydı. Başta değinmeye çalıştığım müjdeyi verecek olursam eğer, Mikael malumunuz tekrardan albümlerde Brutal vokal kullanımına geri dönüyor. Birkaç hafta önce yayınlanan yeni Single’ları “S1” bunun habercisi niteliğinde. Klibi de son derece sinematik olan bu şarkıda korku temaları, inler, cinler, periler, musallatlar yoğun şekilde kullanılmış. Konserde gördüğümüz yukarıda bahsetmeye çalıştığım film şeridi metaforlu “Opeth” sahnesi ve yeni çıkan Single ile yayınlanacak albümü düşündüğümüzde kolaylıkla söyleyebilirim ki “Opeth” tarafına bizi çok daha sinematik şeyler bekliyor. Neden olmasın belki “Rammstein”dan alışık olduğumuz film tadındaki klipleri korku/gerilim temaları halinde “Opeth”ten de ilerleyen zamanlarda görebiliriz.
Tumblr media
Bu korku temasının biraz daha “Hollywood” vari olacağını belirtmem gerekiyor. Çok ciddi şeyler beklememek lazım. Bu noktada aklıma tabi ki yine İsveçli “Ghost” grubu geliyor. “Ghost” görsellerinin daha renksiz bir hali bizi ilerleyen süreçte karşılayabilir. Konsere geri dönecek olursak eğer daha da geriye dönmem gerekiyor. Çok sevdiğim bir arkadaşımın telefonu (O kendini biliyor.) “Ghost Of Perdition” şarkısının açılışıyla çalardı. Yıllardır bir anda böğüren Mikael ile gelen telefon sesiyle yaşamaya alışmış olan ben, bu şarkı konserde çalındığında yine şöyle bir etrafıma bakındım ulan bizim elemanın telefonumu çalıyor diye. Şaka bir yana hiç affetmeden giren bu şarkı sonrası tamamen dağıldık. Hemen üzerine aşırı iyi bir görsel desteğiyle birlikte “Sorceress” çalınmaya başlandı. Yani konserden bir an vazgeçtim, al çerezini kolanı otur film gibi ekranda akan görselleri seyre dal düşüncesi geldi geçti kafamdan. Bu anları gerçekten tekrar yaşamak isterdim. Bol bol görüntü aldım, yapabildiğim kadar kadraj yaptım hehe. “Opeth” bu şarkı sonrasında sahneye kısa süre veda ederken biz biraz soluklanmaya çalışıyoruz. Bereket tekrar sahneye döndüklerinde Mikael hemen gelecek şarkıya girmek yerine uzun bir tartışmanın fitilini ateşliyor. “Black Rose Immortal” hafif şekilde çalınıyor gibi yapılıyor ama hemen kesiliyor ve Mikael seyirciyle akıl oyunları oynamaya başlıyor. Son olarak bir şarkı çalınacak ve bu “Black Rose Immortal”mı olacak yoksa seyircinin hep bir ağızdan bağırdığı bambaşka bir şarkımı ya da Allah’ın bildiğini kuldan saklamayalım parçası “Deliverance”mi? “Black Rose Immortal”mı? “Deliverance”mi? Limon! Sirke! Yunus idi, Hızır idi derken finalde ilk gün konsercileri olan bizim bahtımıza tekrardan “Black Rose Immortal” düşüyor. (Deliverance tahmin ettiğiniz gibi ertesi gün çalınıyor.)
Tumblr media
Gotik bir köprüyle bezenmiş albüm kapağına sahip “Opeth”in “Morningrise” albümünden “Black Rose Immortal” açın şu an dinleyin. Nasıl? Kendinizden geçtiniz dimi yirmi dakika boyunca. İşte bunun konserde canlı çalındığını hayal edin. Yirmi dakika, belki daha fazla süre boyunca duygudan duyguya geçiyorsunuz, bir süre geçtikten sonra şarkının hiç bitmeyeceğini hissetmeye başlıyorsunuz. Şarkı, “Opeth” sizi ele geçirmiş, bir kara delik misali içeride sıkışıp kalmışsınız “Loop”ta dönüyorsunuz, etrafınızdaki yıldızlar, gezegenler de sizinle birlikte dönüyor. Vahşi ve hızlı bir şekilde başladığınız yolculuğunuz sizi yormuş, zaman geçtikçe yaşlanıyorsunuz, sakinleşiyorsunuz, müzikte sakinleşiyor, uzay boşluğu, sessizlik, hiçlik… Bu ve buna benzer daha anlatamayacağım tonlarca çeşitli duyguyla birlikte şarkıyı dinlemiyoruz, “Opeth”i sahnede izlemiyoruz resmen yaşıyoruz. Bu şarkı bitiyor, konser bitiyor ve ben aklımdan hala “Opeth” tanımlamaya uğraşıyorum. Bugün bu tanımı kendimce daha iyi yapabileceğimi düşünüyorum. “Opeth” bir “Sanat” grubu arkadaşlar. Seversin, sevmezsin, anlarsın, anlamazsın ayrı konu ama “Opeth” her zaman bulunduğu yerde “Sanat” için var olmaya devam edecek bir grup. Aşk, Nefret, Doğa, Öfke, Mistisizm, Büyü kelimelerini aklımda düşünürken hepsinin üzerine bir sünger çeker gibi Mikael’in Brutal vokalini duyuyorum ve rüyadan uyanıyorum.
Tumblr media
Evet… “Sanat” dolu geçen bir “Opeth” konserinin daha sonuna geliyoruz. Kendimi toparlamaya çalışıp, konser alanında çıkışa doğru ilerlerken her zamanki gibi bir “Opeth” konserinden daha mutlu olarak ayrılıyorum. İki gün “Sold Out” şekilde verilen konser serisinden olan tek hayal kırıklığım iki farklı günde çalınan iki farklı şarkı oluyor. “Black Rose Immortal” dinleyenler olarak biz “Deliverance” de dinlemek isterdik, keza ikinci gün konsere gidenler için de tam tersi geçerlidir muhakkak. Maalesef herkes her iki konsere de katılamıyor ve dinleyemediği eser insanın aklında kalıyor. Bu da işin nazarlığı olsun diyoruz. Konser alanından çıkıyoruz, merdivenlerden yukarıya, kapılardan geç hoop tekrardan amfidesin. “Opeth” konseri kritikleri bitmiyor, belki elli kişiyle konuşuyorum. “Nasıldı abi?” “Ses iyi miydi” “Çok iyilerdi abi ya” cümleleri havada uçuşuyor. Çok güzel anılarla evin yolunu tutuyoruz, bir sonraki “Opeth” konserini dört gözle bekliyoruz. Yeni albüm, yeni “Opeth”, yine yeni yeniden Mikael Brutal vokali diyoruz. Hepinizi gözlerinizden öpüyoruz. Nice konserlere!
Tumblr media
2 notes · View notes
bunecileapt · 2 years
Text
sertab erener lal'in dünyanın en iyi albümü olduğu kanaatindeyim
6 notes · View notes
kitapsiparis · 7 months
Text
Tavsiye Kitaplar
Boş zamanı en iyi değerlendirme aracı kitaplar, öğretileri ile de en yakın dostlarımız. Bu sayfada; toplumcu, anlatı, tarihi, kısa hikayeler ve içinizi ısıtacak kitap seçkileri veriyoruz. Aşağıdaki kitap çalışmasında Yusuf Has Hacip'ten Haşmet Babaoğlu'na, Tarık Akan'an Panait Istrati'ye kadar dünyanın çeşitli yazarlarını ve eserlerini bulabilirsiniz. Umarız, beğenirsiniz.
İçindekiler:👉Tavuk Suyuna Çorba
👉Tezer Özlü'ye Armağan 
👉Kutadgu Bilig 
👉Esnaf Hikayeleri 
👉Akdeniz 
👉Anne Kafamda Bit Var
👉Kurt Adam kitabı
👉Çılgın Bir Dünya👉Rüyalarını Ver Bana
👉İnsan Ne İle Yaşar
Tavsiye Kitap; Tavuk Suyuna Çorba, Jack Canfield 
Kitapta verilen mesajlar; annelik, evlilik, yaş almak, kuşak farklılığı, benliğe saygı, sevgi yeşermesi ve benzeri konularda neşelenecek hatta rahatladığınızı hissedeceksiniz. İster çalışan kadın olun, ister genç, ister büyükanne olun ister ev emekçisi kadın olun bu kitabı yıllarca okuyacak, başucunuzdan eksik etmeyeceksiniz. Kızlarınıza veya torunlarınıza miras bırakacağınız nitelikte ve önemde olduğunu okudukça kavrayacaksınız. Yürekleri ısıtacak öyküler için tıkla. Kitabın yazarları; Jack Canfield, Mark Victor Hansen, Jennifer Read Hawthorne, Marci Schimoff... Kitabı dilimize kazandıran isim ise yine bir kadın olan Gülder Tümer.
Tezer Özlü'ye Armağan, Sezer Duru
Genç yaşta kaybettiğimiz yazarı anlatan Tezer Özlü'ye Armağan kitabında yazarın kitapları, hayatı, karakteri, kaleminin gücü, yaşantıları yer alırken, onun hakkında düşüncelerini dile getiren Doğan Hızlan, Selim İleri, Can Yücel gibi isimlerin yazılarına da yer veriliyor. Kitabın son kısmında kendi yazıları hakkında görüşleri de bulunan Tezer Özlü'nün bir de fotoğraf albümü kitabı süslüyor. Yer yer burukluk bırakan anlatıma sahip Tezer Özlü'ye Armağan kitabı, yazarın bilinmeyen yönlerini, Avrupa günlerini, yazarlığa kattığı emekleri de içeriyor. Tezer Özlü yaşantısını okumak için tıkla.
Tavsiye Kitap; Kutadgu Bilig, Yusuf Has Hacip
Bahsi sık sık geçen, hepimizin bildiği bir eserdir diyebiliriz onun için. Ama Balasagunlu Yusuf hakkında detaylı bilgiye kaynaklarda pek rastlayamıyoruz. Yusuf Has Hacip, Kuz-ordu denilen şehirde dünyaya geldiği bilinse de, doğum ve ölüm tarihi hakkında kesin bilgi elimizde ne yazık ki mevcut değildir. Toplama veya kırıntı bilgiler ışığında ancak onun ve kitabının hakkında bir şeyler yazabiliriz. Bunlardan biri de kitabın bitiş tarihinin1070 yılına denk geldiğidir. Zamanına göre yüksek eğitim aldığı, Arapça ve Farsça bilen yazarın, bu kitabı başkent Kaşgar'da yaklaşık iki yılda yazdığını söyleyebiliriz. Küt, yani mutluluk için insanoğluna doğruluk ve iyilik gereklidir diyen Yusuf Has Hacip, bütün isteklere kavuşmak için en büyük araç olarakta bu görüşü merkezde topluyor. Doğrularla yaşayan insanın hayat düzeni kendiliğinden kurulur, diyen yazar; doğru insanın gittiği yerlerde hıyanetin de dağılacağına işaret ediyor. Kutadgu Bilig Eseri Oku...
Tavsiye Kitap 2; Esnaf Hikayeleri, Fehmi Çaluk 
Gazeteci meraklıdır, sorular sorar, gözlem yapar ve sonuçları ilişkilendirir. Fehmi Çaluk, gazeteciliğin verdiği bu merakla kaleme kağıda sarılmış, sımsıcak hikayelerle kitabını okuyucuya sunmuştur. Ahi Evran geleneği ile iç içe bir kitap olması, esnafın manevi değerini de su üstüne çıkarırken, halk olarak bizlerin de esnafı bir simge ve yakın akraba konumuna nasıl taşıdığımızı  aktarıyor. Hak yemeyen, kuruşuna kadar hesap yapan esnaf sıcaklığını kitabında yer yer duyuran yazarımız, haktan ve halktan yana olan esnaflarımızı bir kere de hikayeleri ile hatırlatıyor. 144 Sayfalık bu kitabı zevkle okuyacağınızı umuyoruz. Esnaf Hikayeleri ile tanışın...
Tavsiye Kitap 3; Akdeniz, Panait İstrati 
Fransızca bilmezdi belki, ama sözlükten yararlanarak kitap yazacak kalitede bir yazardı o. İnsanı politikadan bağıms��z gören gözlere ve duyarlılığa sahipti, önce insan derdi. İstanbul dahil, Beyrut'a kadar pek çok şehir gezmiş, pek çok insanla haşır neşir olmuş biridir ayrıca.  Balkanların Maksim Gorki'si olacak kadar edebi gücü olan bir yazardan bahsediyoruz bugün. Eğer, kitaplığınızda bir Panatit İstrati yoksa, işte fırsat...  İstrati'den Adriyen Zografi maceraları için tıkla.
Tavsiye Kitap; Tarık Akan Anne Kafamda Bit Var Kitabı
İstanbul 13 Aralık 1959 doğumlu Tarık Akan'ın asıl adı Tarık Tahsin Üregül. Yazarlık ve oyunculuğunun dışında yapımcıdır. Cankurtaranlık yaptığı dönemlerde Ses dergisinin açtığı yarışmaya katılmış, birincilik derecesi almıştır. 1972 Yılında ilk sinema filmini Fatma Girik'in de oynadığı Solan Bir Yaprak Gibi ile oyunculuk kariyerine başlamıştır. Yeşilçam'ın en yakışıklı oyuncusu olan Tarık Akan, 1972 yılında Suçlu filminde oynamış Altın Portakal Film Festivalinde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kapmıştır. Aynı yıl hepimizin çok sevdiği Canım Kardeşim filminde Halit Akçatepe ile beraber oyunculuk kalitesini göstermiştir. 1975 Yılında Hababam Sınıfı ile Damat Ferit olarak karşımıza çıkan Tarık Akan, 1976 yılında Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı ile serinin ikinci kendisinin bu seride son filminde rol almıştır. Adını dünyaya duyuran Yol filmini ise 1982 yılında çekmiştir. 1990 Yılında çektiği Karartma Geceleri filmi ise Yeşilçam klasikleri arasında yer alır.  Akan, 1986 yılında evlenmiştir. 1991 Yılında Bakırköy'de Taş Mektep isimli ilkokulun ortaklarından biri olmuştur. 16 Eylül 2016 yılında 66 yaşında hayata gözlerini yummuştur.
Can Yayınları, 2002 yılı basımı Anne Kafamda Bit Var kitabı 198 sayfa.
Tarık Akan, kitabında Atıf Yılmaz, Zeki Ökten, Burhan Apaydın, Şerif Gören anılarına da değinirken, Yılmaz Güney ile Yol filminin hikayesini de anlatıyor.
Tavsiye Kitap; Kurt Adam kitabı
Şair, mühendis, oto yapımcı, senarist, caz müzisyeni, oyun yazarı, düz yazı ustası Boris Vian, ölümünden sonra anlaşılan yazarlardan biri. Mezarlarınıza Tüküreceğim / I spit on Your Grave) romanının sinemaya uyarlanması ve gala gecesinde kalp krizi sonucu ölümü ile hatırlanır. 1946 Yılında kaleme aldığı 13 öykünün sıralama Kurt Adam kitabı, "Nereye gidiyorsun, kentsoylu?" sorusuna aradığı cevabı da vermektedir. Taklit edilmez güçlü kalemi ve özgür tarzı ile her zaman dikkat çekmiş olan Vian, sansürlenmiş kitapları ile de gündemde kalmıştı. "Bu saatten sonra sende fırtına kopsa, bende yaprak kımıldamaz." gibi pek çoğumuzun bildiği, ama kime ait olduğunu bilmediği sözleri de mevcuttur. Yazarın 10 Mart 1920'de başlayan dünya yolculuğu 23 Haziran 1959'da Paris'te son buldu.
140 Sayfaya sığan on üç kısa öykü 1995 yılı Altıkırkbeş Yayın basımı, eserin Türkçesi Ayça Sezen'e ait.
Tavsiye Kitap 2; Çılgın Bir Dünya, John Irving
Aile özlemi ve sosyal hayatı irdeleyen bir kitap tavsiyesine ne dersiniz? Annne olmak zor, kadın olmak daha zor. O akşamda zordu. Annesi sinemada rahatsız edilmiş ve bir erkeği yaralamıştı. Annesinin  tutuklanması ile başlamıştı olaylar. Kader demişti galiba. Mutluluk içinde film izlemek varken, taciz nedeniyle üç kere koltuk değiştirmek zorunda kalan bir kadın ve son tepkinin, son sinirin getirdiği yer hapishane olmuştu.
Genç adam belki de bu nedenle hayatını kaos olarak görüyordu. Böyle olmamalı der, çocuksu bakamazdı. Tüm kaoslarda insan iki şey beslermiş ya ; biri umut ve biri korku. Onun umudu hiç bitmemişti çocuk olsa da yaşadıklarına inat. Çalışmış, daha çok çalışmış, başarmış ve hatta sevgiyi kalbinden hiç mi hiç çıkarmamıştı. Yine de onun bakışında dünya hepten rezillik, rüsvalık içindeydi. Çılgın bir dünya derdi buna. Kısaca, herkesin dünyası kadar gerçek bir dünya... Kitap hakkında devamını okumak için tıkla.
Tavsiye Kitap; Rüyalarını Ver Bana, Haşmet Babaoğlu
Aşk yaraları hakkında kitap mı arıyorsunuz?
Sadece acı vermeyen yaraların, zaman zaman ve tatlı tatlı kaşınması asıl ruhumuzda derin yer edinmiş olan anılar diyen Haşmet Babaoğlu, yaraları aşka da benzetir. Bunca geçen kısa veya uzun zaman o yaralara o aşka bakıp iç çekmeye, bir kaç damla yere düşen gözyaşına, yeri gelen coşkuya ve heyecana bırakıp, hayata tekrar sarılma güdüsündedir. Kitap, bu yolculuğu son bakışta aşk öyküleri olarak yorumlayan ana temaya sahip. Ayrılmasak öper miydin diye sorması da belki bu nedenledir. Gazete yazıları ile tanıdığımız Haşmet Babaoğlu, gazete derlemelerini bu kitapta toplamış. Daha fazlası için tıkla.
Tavsiye Kitap 1; İnsan Ne İle Yaşar, Lev Nikolayeviç Tolstoy 
Tanrının ilkesi galiba. Bazılarımız insanlık tarihinin bolluk ve bereketi den yararlanırken, bazılarımız bir ömrü her türden sıkıntı içinde geçer. Yoksulluğun hakim olduğu Rusya'dır mekan. Tarih 1828. Anne ve baba yoktur, korkular içinde bir çocukluk, ardından muharebe meydanlarında arayışlar. Lev Nikolayeviç Tolstoy, seyahat etmeyi her zaman seven biriydi. Askerlik sonrası kendini yollarda buldu. Batı Avrupa'da Almanya, İsviçre seyahatlerini Fransa'ya kadar uzattı. Voltaire ve J. J. Rousseau okumuş olması, onların etkisinde kalmasının payı vardı bunda. Rusya'ya döndüğünde Polonya'ya yerleşti. İnsan Ne İle Yaşar kitabında ahlak anlayışı....
0 notes
anotherllove · 3 years
Text
Tumblr media Tumblr media
“Kafede karşımda oturan kız ya da geçen geceki fransız... İstiyorsun hepsi birden olsun. Yahu gönlüm, biraz gözün doysun.”
Dolu Kadehi Ters Tut / Tehlikeli İkilem
10 notes · View notes
lemonsherbett · 2 years
Text
Dershaneye ilk defa bu kadar geç gittim. Bir daha sanırım hep burakla oturucam çünkü diger turlu matematik geçmek bilmiyor. Burak fazla komik ya da kafalarimiz uyuştugu için yaptığı şeyler komik geliyor. Bugün iki arkadaşi da bulusmalarini iptal etmis ve gel beraber dolanalim dedim sahile gittik ordan da parka salincakta sallanırken blackpink dinledik ve salak salak storyler çekti sonra gidip yemek yedik eve döndüm bir bölüm dizi izledim ve su an seoul dinliyorum hareyi çok merak ediyorum az önce Tokyo dinledim ve aklımdan çıkmıyor. Bu arada mono. dünyanın en iyi albümü
5 notes · View notes
uzaylizombiler · 3 years
Text
Plastic hearts dünyanın en iyi albümü falan mı
3 notes · View notes
livianasblog · 3 years
Text
°Aldattım.
Dün gece gördüğüm dört kızla aynı anda yatdım.
12 notes · View notes
Text
Bile bile mi yapıyor? Beni ona savunuyor Sağa sola bakınıyor. Kulağına gömülüyor Sana beni soruyor mu? Bana seni soruyor Ve beni ona övüyor ve onu bana övüyor
Beni ona övüyor ve onu bana övüyor hep O bir çöpçatan! Onu bana övüyor ve beni ona övüyor hep Aşk doktoru! Beni ona övüyor ve onu bana övüyor hep Ara buluculuk! Onu bana övüyor ve beni ona övüyor hep
9 notes · View notes
yeis1 · 3 years
Text
4 notes · View notes
pariacoma · 4 years
Text
5 notes · View notes
Text
21.08.24 UADA KONSERİ (BEŞİKTAŞ IF)
Tumblr media
Uzun zamandır izlemeyi beklediğim ABD, Portland çıkışlı “Melodic Black Metal” grubu “Uada” sonunda güzel ülkemize teşrif etti. Grubu 2016 çıkışlı “Devoid Of Light” zamanlarından beri dinliyordum. “Uada” konusunda beni şaşırtan, ilgimi çeken kilit birkaç nokta vardı. Bunlardan ilki albüm kapaklarında kullandıkları “Artwork”lerdi. Grup albüm kapak görselleri fazlasıyla etkileyici, dikkat çekici, ürperticiydi. Bu görsel uzmanlıklarını grup üyeleri kendi fotoğraf çekimlerinde de enteresan bir şekilde kullanmayı başarıyordu. Öyle ki, yine ilk yıllarında çekilmiş olan bence “Black Metal” camiasında artık jenerik olmuş “Promo” fotoğrafları sayesinde birçok kişi gruba aşina olmuştu.
Tumblr media
Grup elemanları tabi ki siyah beyaz bir fotoğrafta karanlık ağaçların önünde sıralanmış, elleriyle yüzlerini sanki bir şeyden utanırmışçasına kapatmış, kimliklerini gizlemiş bir biçimde poz vermişti. Fotoğrafla yüzleşme sonrasında dinleyici olarak “Vay lan neymiş, kimmiş bunlar” şaşkınlığından sonra kendinizi grubu araştırma aşamasında karşılaştığınız ilk albüm olan “Devoid Of Light” görselinde buluyordunuz. (Şok 2.) Patlamış bir yanardağ önünde, kızıl atmosferde toz, toprak içinde, kemikleri sayılan, iskelet halinde kalmış bedenler... Kucağına ölü bebeğini almış, göklere feryat eden bir anne figürü… “Mordor” manzaraları arasında, her şeyin üzerinde yükselen “Uada” logosu... Bu saydıklarımın hepsi, henüz “Uada”nın müziğini dinlemeden, deneyimlemeden, hiç kendileriyle muhatap olmadan, sizi “Uada” ile bir çekim gücü sureti ile birbirinize bağlıyordu hocam. Eh insan her gün böyle sahnelere şahit olmuyordu…
Tumblr media
Müzikal anlamda ise başka bir şaşkınlık beni bekliyordu. Kendi adıma açıkçası “ABD” çıkışlı bir grubun alışık olduğumuz İskandinav usulü “Black/Melodic Black Metal” yapmasına, yapabileceğine karşı inancım zayıftı diyelim. Fakat “Uada” dinlemeye başladığımda kendimi tam zıt hissiyatlarda buldum diyebilirim. “Black/Melodic Black Metal” “Uada” tarafından hakkıyla icra ediliyordu ama esas şaşırtıcı olan işin sanki çok daha fazlasının, çok daha deneysel boyutlarının da olmasıydı. Konsept albümler içerisinde şarkı sayıları az fakat süreler uzundu. Sadece “Black Metal” altyapısı kullanmıyorlardı. Konser bölümüne geçince daha fazla bahsedeceğim gibi yer yer uzun gitar sololarla bezeli bölümlerde klasik “Heavy Metal” sayılabilecek “Sound”lara bile neredeyse yer veriyorlardı. Bunun dışında müzikleri genel olarak Melodik olmak dışında atmosferik ve bir o kadar depresifti. Çok sevdiğim “DSBM” grupları kadar bu depresiflik işine belki yükselmiyorlardı ama öyle güzel harman bir iş yapıyorlardı ki belki de diğer “Black” gruplarından en büyük farkları buydu. “Uada” içinde her şey vardı! İlk bakışta çok olumlu olarak karşılanabilecek bu yorumun dezavantajları da yok değildi. Bunlardan da bahsetmek isteyecektim tabiki.
Tumblr media
Utangaç fotoğraflarlar çektiren adamlarımızın müzikal pazarlama anlamında bir sıkıntısı vardı. (Uzun parantez alert! Çok severim böyle pozlar, “Vibe”lar. Hayata karşı çok düzgün duruşu olan bir adam bile olsanız yine de insanlığın doğaya karşı, hayvanlara karşı, birbirlerine karşı işlediği suçlardan utanan insanların belki biraz depresif ve özellikle Mizantropist bir biçimde bunu dışa vurmaları beni hep etkilemiştir. Alçakgönüllü bir iştir, en nihayetinde kendini bilme meselesidir, iyi ki bu tarz insanlar vardır. Kafasını kazıtıp üzerine “Guilty” dövmesi yaptıran “Shining”den Niklas Kvarforth adamın dibidir.)
Tumblr media
Dünyanın en Underground Metal müzik grubu bile olsanız sizi seven, müziğinize tapan dinleyicilerinize bir jest niteliği taşıyacak, müzikalleri dışında söz olarak konserlerde size birlikte eşlik edebilecekleri en azından 1 şarkı sunmanız gerekir. “Uada” konusunda bu şarkı sanırım ikinci albümleri olan ve yine çok beğendiğim “Cult Of A Dying Sun”dan “Snakes&Vultures” olmuş. Yeterli geliyor mu bilmiyorum. Dediğim gibi şarkılar çok uzun ve “Setlist” çok kısa. Sadece konserler içinde değil albümü dinlerken eşlik edebileceğiniz, özdeşleşebileceğiniz bölümler “Uada” grubunda malesef biraz kısıtlı. Belki bu durum hayran kitlelerinin genişlemesinin önünde hafif bir engel oluşturuyordur ve İstanbul konserinin doluluk oranını bu şekilde açıklıyordur. Henüz benim nazarımda hala yeni bir grup sayılan ve zaman içerisinde çok daha iyi yerlere geleceğini bildiğim “Uada”nın tek nazarlığı bu olsun diyoruz ve konsere geçiyoruz. (Fakat konser boyunca başka türlü küçük nazarlar ile de karşılaşıyoruz.)
Alana geçtiğimizde “Uada”nın bütün konser boyunca bize eşlik edecek olan muhteşem sahne görselini görüyoruz. Yine karanlık bir orman manzarası arasında göğe yükselen “Uada” monogramı, grubun sahneye çıkmadan önce çalınan “Intro”suyla birleşince gerçekten yaşanılmaya değer bir atmosferi bizlere sunuyor. “Uada” konserinde alt grup yok. Organizasyon şirketlerinin özellikle yerli alt gruplarla çalışma konusunda müthiş bir gayreti var bunu biliyorum ve gözlemliyorum. Bu kadar dolu bir konser takvimi ortasında mümkün mertebe yerli gruplarla birlikte hareket etmeyi kesinlikle destekliyorum ve bu durumun giderek önünün açılmasını umuyorum. Malesef her zaman gerekli şartlar teknik, maddi, manevi konularda karşılanamayabiliyor ve bu durumun tek sorumlusu bizim taraftan olmayabiliyor. Bu yüzden “Uada” sahneye çıkana kadar bir süre içeride bekliyoruz. Kısa süre sonra, biralar doruktayken “Uada” az önce bahsettiğim belki de en “gaz” olabilecek şarkıları “Snakes&Vulteres” ile sahneye çıkıyor. “Intro”dan itibaren duman kullanımı o kadar yoğun oluyor ki gözlerimiz kanıyor. İlk şarkıda bir süre ne sahneyi ne adamları göremiyorum. Sanırım yaratılmak istenen etkide biraz bu oluyor gizemli adamlarımız konusunda.
Tumblr media
Önceki birçok “Black Metal” konserinde bahsetmeye çalıştığım gibi Beşiktaş If’in ses sistemi bu müzikle uyum içerisinde çalışıyor. Konser boyunca baştan sona yine iyi bir ses alıyoruz. Özellikle gitaristin sololarına hayran kalıyorum. Yer yer beni “Black Metal” atmosferinden çekip az önce söylediğim gibi “Heavy Metal” “Sound”unun güvenli sularına çekiyor, coşkuyu üzerimize salıyor. Gümbür gümbür çalınan ve yer yer seyircinin de iyi şekilde eşlik ettiği “Snakes&Vultures” şarkısından sonra gelen (Nakarat kısmındaki Fucking “Snakes&Vultures”tan bahsediyorum tabiki.) “Uada”nın üçüncü tam zamanlı albümüyle aynı ismi taşıyan “Djinn”de (Bu da çok enteresan isim töbe bismil.) bu tarz etkilendiğim melodileri bolca dinleme tecrübem oluyor.
Tumblr media
Grubun gitar, vokali Jake, samimiyetle söyleyebilirim ki albümlerde duyduğumuzdan çok daha iyi bir vokal performansını sahnede icra ediyor, bir hayranlıkta buradan kendisine geliyor. Bass gitarlar hareketli şekilde giderken tok bir davul “Sound”u müzikal atmosferi tamamlıyor. “Uada”nın bu müzikal çeşitliliği ya da “Janra” çeşitliliği diye ifade edebileceğim yeteneği gerçekten deneyimlemesi enteresan bir tecrübe oluyor. Konserin hülyası içerisinde “Uada”yı kendime göre tanımlıyorum; “Black Metal” bir vokal “Heavy Metal” koşturmalar, “Doom Metal” davullar ve ziller, depresif atmosfer, Paganist kaygılar..
Tumblr media
Mistik bir atmosferde Paganist şekilde devam eden “Uada” konseri yine üçüncü albümden “In The Absence Of Matter” şarkısıyla yeni bir hız kazanıyor. Grup elemanları o ana kadar ekseriyetle durağan pozlar verdikleri sahnede yerlerini değiştirmeye çalışırken ayakları yerdeki kablolara, monitörlere ya da benim göremediğim başka bir şeye takılıyor. Vokal düşecekmiş gibi oluyor derken hemen kendisini toparlıyor ve bu nazar “Level” da böylelikle geçilmiş oluyor. “Uada”nın son albümü “Crepuscule Nature” şahsen dinlemeye doyamadığım bir albüm. İçerisinde bol bol alacakaranlık, ay, doğa, orman temaları bulunan bu albümü tek başınıza, gençlik temalı bir korku filmi ormanında, kamp sandalyeniz üzerindeyken kulaklıkla dinlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.
Tumblr media
“Uada” sizi “Retraversing The Void” ile içine çekiyor. Konserde bizi bizzat çektiği için an itibariyle bu boşluktan tecrübeyle sabit bildiriyorum. Dinlerken zaten kaybolup gittiğiniz “Uada” müziğini bir de konser atmosferinde dinlemenin çok kişisel ve özel bir deneyim olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncelerimi destekler nitelikte çok sevdiğim ikinci albümleriyle aynı ismi taşıyan “Cult Of A Dying Sun” çalınmaya başlıyor. Seyircinin ikinci büyük reaksiyonu burada yaşanıyor. Öz bir “Black Metal” seyircisinin yaratabileceği en güzel etkileri burada görüyoruz. Bu şarkıda izlediğim tepkilerden anladığım kadarıyla “Uada”nın ilk dönemleri çok seviliyor, yeni dönemlerine biraz daha alışmaya çalışıyoruz. Üçüncü ve malesef son reaksiyon ilk albümlerinin son şarkısıyla geliyor. “Black Autumn, White Spring” ve artık ben bu şarkıda “Uada”nın Türkiye’de kemik bir kitlesinin olduğunu gözlemlemiş oluyorum. Saçınıza, sakalınıza sağlık çocuklar!
Tumblr media
Her ne kadar ilk albümlerinden en azından bir şarkı daha çalmalarını beklesemde, “Uada” ikinci albümlerindeki enstrümantel şarkı “The Wanderer” ile “Outro” yaparak sahneye veda ediyor. Seyirci iyi bir süre “Uada”yı ismiyle anarak sahneye geri çağırıyor fakat bundan bir sonuç alamıyor. Konserin tadı damağımızda kalıyor. “Uada” her zaman her yerde dinleyebileceğim, nerede konser verseler izleme imkanım varsa eğer konserlerine gitmek isteyeceğim bir grup. Etkinlikten bu düşüncelerle ayrılırken, yorgun bir Druid gibi alandan çıkış yapmaya çalışıyorum. Dışarısı bildiğiniz gibi, biraz daha durmakta, soluklanmakta fayda var. Geçirdiğimiz bu yoğun konser takvimi arasında “Uada” grubunu izleyebildiğim için Beşiktaş’tan her zamanki gibi mutlu, mesut bir şekilde ayrılıyorum. Hafta içi olmasına rağmen konser, muhabbetler, müzik beni kesmiyor. Eve gideyimde bir şişe “Uada” şey bir parça “Uada” açayım diyorum ve bir Ağustos akşamına daha veda ediyorum. Nice konserlerde görüşmek üzere dostlar, sevgiyle kalın!
Tumblr media
0 notes
naz-ama-kirik · 3 years
Text
5 notes · View notes
anotherllove · 4 years
Text
youtube
🥑Ananas gibi, ahududu gibi ama daha çok avakado gibi tabi...
🥑Yapma n’olursun bırak o yerimi doldursun..
9 notes · View notes
interstell4rr · 4 years
Text
13 notes · View notes
okans-stuff · 4 years
Text
Sen yanlızca benimle iyisin..
Ben yanlizca seninle iyiyimm .. :)
3 notes · View notes