Tumgik
#düşünmemem gereken bir şey mi bu
sinekkapan · 5 months
Text
ben çok abartıyorum her şeyi glb
7 notes · View notes
varolusmaktaolan · 1 year
Text
İnsan kendi hayatına yön verirken balıklama atlayabiliyor. Ancak sevdiğin bir insan ile beraberken bunu iki kez düşünüyorsun. Bazen diyorum, Eylül ayında başladığım hayatı devam ettirebilir miydim? Oraya dönme fırsatım olsa döner miydim? Bu soruya cevap veremediğim zamanlar oluyor. Ve bunun çok farklı bir sebebi var. Eylül ayında yaşadığım hayat tamamıyla bana özel, sadece kendimle olduğum bir yaşantıydı. Hatalarım beni etkiler, sorunlarım sadece bana ait olurdu. Ancak şu anda bu durumdan farklı bir hayat yaşıyorum. Gerekirse canımı ortaya koyacağım, koruyup kollayacağım bir kadın ile birlikteyim. Aşkı artık sadece kafamda dönen senaryolarda, ihtimallerde değil. Bizzat fiziksel olarak yaşıyorum. Ancak bu yaşantının dezavantajları benim için çok fazla. Çünkü alışkın olmadığım bir durum. Normal zamanda iletişimimiz yokken onun hakkında bu kadar detaylı düşünmüyor, kafaya takmıyorken, şimdi yanımda olan bu insanın anlık olarak yaptıkları benim hayatımı etkiliyor. Ve bu her zaman olumlu yönde olmuyor tabii. Onun bir birey olduğunu unutmamam, kendi yaşantısının akıp gittiğinin farkındalığından asla kopmamam lazım. Ve bu gerçeklik de beni inanılmaz derecede can sıkan bir soru ile karşı karşıya bırakıyor. Ya kendi yaşantısı, ya da bensiz herhangi bir yaşantısı onun için daha iyiyse? Ya da bu durumu özlüyorsa? Bu sorular insanın aklına gelir gelmez bir güven duygusuna sarılması şarttır. Bu duyguya sarılamadığı her an aklına gelecek her ihtimal hem kendisine hem de ona, ilişkisine zarar verir. Ancak bu güven duyguyu gerçekten kazanılan bir durum mu? Karşındaki insandan bağımsız olarak kendi içinde yaşadığın ve kabul ettiğin bir duygu mu? Yoksa karşındaki insana güvenmen ona mı bağlıdır? Bu sorunun cevabını karşıdaki insana bağlayacak olursam eğer burada başka bir soru karşıma çıkar. Aileye, arkadaşa duyulan güven ile bir sevgiliye duyulan güven arasında fark var mıdır? İlla ki vardır. Ailemin beni güvensiz hissettiği hiçbir durum olamaz yani en azından benim için. Çünkü onları tanıyorum. Arkadaşlarımın beni aldatma ihtimali umrumda olmaz, çok fazla önemsediğim bir konu değil. Ancak sevgilimin böyle bir ihtimale sahip olması ve benim bunu 0 olarak düşünmemem nedendir? Aldatmayı illa bir fiziksel temas olarak değerlendirmiyorum bu arada. Bana kalırsa içindeki en ufak bir keşke ile bana gelmesi, aklında karşılaştırmalı şüphelere sahip olması da bir aldatmadır. Benim bunları düşünüyor olmam beni özgüvensiz mi yapar? Hiç öyle bir insan değilim. Ailem tarafından arada narsist olarak da adlandırılan biriyim. Burada yine soru sorulması gerekiyor. O mu bir şey yaptı?
Aslında genel olarak bakarsak bir olay hariç hiçbir şey çıkaramayız. En azından diğer yaşadığım şeyleri yine kendi içimde sindirip kabul edebilmiş durumdayım. Ancak duygusal bir anda edilen en ufak bir cümle, yaşanılacak olay aylara, yıllara karşı bakış açımızı değiştirebiliyor. Bazı şeyleri kafadan silip atamamıza bir cümlelik mesaj sebep olabiliyor. Yine beni en iyi tanıyan insanlar olarak ailem tarafından vurdumduymaz biri olarak tanınan ben, bu konuda bir sıkıntıya sahibim. Bu sıkıntının geçmesi yine onun hareketlerine mi bağlı olur yoksa kendi içimde çözmem gereken bir konu mu? Bilemiyorum. Aslında bunu yazmam da iyi oldu diyebilirim. Zihnimde bir rahatlama hissettim. Bazen cevap bulamayacağım şeyleri zamanla öğrenmek daha iyi olur gibi hissediyorum. Bazen aklıma geliyor, günü gelip kendim için en tepeye çıktığım günde, içimde olabilecek herhangi bir boşluktan, dolduramadığım bir duygudan dolayı kafama sıkıp her şeyi sonlandırmak yapılabilir bir ihtimal olarak geliyor. Buna bir olasılık verip yazmak bile garibime gitti. Kendimi hep Dünya'da intihar edecek son insan olarak tanıttım. İntihara bir şekilde onay vermiş olmak benim için yeni bir şey. Bunu sonradan tekrar detaylı şekilde düşüneceğim.
3 notes · View notes
cnncankus-blog · 4 months
Text
Telefonuma baktım ve yüksek sesle nefes verdim.
Tek yapmak istediğim onu alıp seni aramaktı ama yapmamam gerektiğini biliyordum.
Hayır, yapamam.
Aklımda sürekli sen kaldın, ne kadar uğraşsam da üzerimden atamadım..
Ama aramızda öyle bir mesafe vardı ki, kalbim kafamla savaşırken kendimi prangaya vurulmuş hissettim.
Seni aramamam ve mesaj atmamam gerektiğini biliyordum ama içten içe sesini duymayı çok istedi bir yanım.
Konuşmayalı uzun zaman olmuştu ve dürüst olmak gerekirse seni arasam ne diyeceğimi bile bilmiyorum..
Ama tek düşünebildiğim buydu.
Aklımdan bitmek bilmeyen sorular geçti ve ne yaparsam yapayım, oyalanıyorlar gibi duruyorlar...
Ne yapıyordun? Mutlu muydun? Beni özledin mi yoksa beni düşündün mü?
Düşünmemem gerektiğini bildiğim şeyler .. ama denesem de duramadım.
Sevdiğin birinden ayrı olmanın en kötü yanı mesafe değil, sessizliktir.
İşte o zaman duyguların en güçlü olduğunda, kalp en derin kanar ve şeytanlar en yüksek sesle bağırır.
Duygularımı her zaman kontrol eden tek insandım.. yinede seni sevmekten vazgeçemedim ne kadar istesem de..
Sanırım hayatınıza giren ve kalbinize damgasını vuran bazı insanlar var ve yapabileceğiniz hiçbir şey yok...
Ve sen benim için o insanlardan biriydin.
Yanağımdan süzülen yalnız bir gözyaşı, tüm duyguları, kalp ağrısını ve sevgiyi o bir damla duyguya hapsetti.
Geçmişi değiştiremezdim ve geleceğin neler getireceği hakkında hiçbir fikrim yoktu, ama sabit durmayı ve olmayana odaklanmayı bırakmak zorundaydım.. geri döneceğini ummayı bıraktım.
Sağlıklı değildi, beni mutlu etmedi ve bana bir faydası da yoktu.
Zayıf bir gülümsemeye zorladım gözyaşımı sildim ve geri döndüm içeri.
Kendime, olması gereken şeyin her zaman bir yolunu bulacağını anlatmaya çalıştım ve o sıkıntılı anlarda tek tesellim buydu.
Benim için yeterli olmalıydı.
Arkama bakmayı bırakmak, merak etmeyi bırakmak ve hayatımdaki nimetlere odaklanmak için elimden geleni yapardım..
Bazen düşüncelerimin hala sana sürükleneceğini bilsem de...
Ama şimdi o bölümü kapatıyorum ve yeniden başlıyorum.
Biraz zaman alacak, biraz kendimi sevmek ve biraz zor günler olacak ama üstesinden geleceğim.
Her zaman yaparım.
Yumruklarımı sıkıyorum ve bu sefer kararımı veriyorum.
Şimdi, her zamankinden daha fazla, biliyorum..
Bunu ben hallederim.
0 notes
leonsevgisi · 2 years
Text
Sevgili Tumblr,
Burayı bundan sonra günlüğüm olarak kullanmaya karar verdim, sanki daha öncesinde böyle kullanmıyormuş gibi. İşin sıkıntılı tarafı ise ben sadece kötü hissetiğim zamanlarda günlük yazarım, kimselere bir şey anlatamadığım için. Yakın zamanda kara deliğe dönecek buralar demek oluyor bu.
Ertesi gün erken kalkmam gereken gecenin sonunda çok uzun telefon konuşmaları gerçekleşti. Bu konuşmaları sevemedim hiç. Aynı şeyleri tekrarlattığım için vicdan azaplarından ölmem yetmiyormuş gibi, her seferinde de çaktırmadan ağlıyorum.
Eksik yönlerim şunlar:
- Aynı şeyleri tekrar tekrar, kafama vura vura açıklattırmam (gerizekalıyım belli ki)
- Sürekli mutsuz olmam, kendimi dibe çekmem ve bunu bile isteye yapmam (kimse ömrünün geri kalanını kendine acıyarak hayatını sürdüren biriyle geçirmek istemez)
- Farkındalığımın az olması, farkında olduğum şeyleri de değiştirmek için bir şey yapmamam, lafta olan şeyleri icraate dökmemem
- Çözüm odaklı düşünmemem, gelen çözüm önerilerini dikkate almamam veya uygulamamam
- Çok az konuşmam, konuşacak bir şeyimin olmaması (belki de dünyanın en sıkıcı insanıyım)
Daha çok şey var, ancak kalbimi her seferinde en çok kıranlar bunlar. Sıkıntı nerede? Benim yaradılışımda mı, yetiştirilme şeklimde mi? Evreni, annemi veya babamı, hiçbir şeyi suçlamak istemiyorum, suçlu benim.
Etrafımdaki hiçbir şeyi sevmiyorum ve bunu değiştirmek adına hiçbir şey yapmıyorum, yapmak da istemiyorum.
2 notes · View notes
senayelvanstuff · 3 years
Text
Epeydir yoktum bildiğiniz üzere.
Büyüdükçe akıllanmadım. Yaşlandıkça farkına varmadım. Giderek kafayı kırdığımı hissediyorum. Dalga geçtiğim için özür dilerim Merve Boluğur; ne hissettiğini iyi anlıyorum. Gerçekten deli gibi bir şey oldum.
13 yaşında bir ergen gibi canımı acıtan herkese laf sokmak istiyorum hala. Sosyal medya benim elime üzgünken-kızgınken asla geçmemesi gereken bir şey gerçekten. Herkese lafları sokup sokup çıkıyorum... İnsanlar nasıl olgunlaşıp içlerine atabiliyor asla anlamıyorum. Beni haksız yere kovan patronumu ifşa etmek, edemesem de hak ettiği lafları söylemek istiyorum mesela. En laf dokundurmadığım halimle bile LinkedIn profilim deli bir teyze gibi.
Beni üzen ve ah ettiğim bazı insanlar var...
Geçenlerde "umarım sen de mutlu olmazsın" dememe ramak kalmıştı. Neden, neden istiyorum bunu...
Ya da üzdüğüm birine hala demek istiyorum ki "tüm o zamanlar için özür dilerim" Neden, neden demek istiyorum bunu... Geçmiş zamanın özrü neyi düzeltebilir... Düzeltmek istemiyorsun bile.
Kendi hayatımı kuramadım mı? Hala yanıtını veremiyorum. Geçmişten kopup bugüne gelmek istiyorum artık. Ama bu sefer de bugünün sorunları var karşımda. Yoluna koymam gereken bir hayat var elimde. Hayatımı kazanabilmem gerek, insanlarla doğru ilişkiler kurmam gerek. Bir ilişki yürütmem gerek, ailemin beni düşünmemesi gerek, doğru arkadaşlıklar kurmam gerek, 27 yaşımdayım artık. 10 sene önceki gibi kolay değil üzülmek. Üzülüp de her şeyden vazgeçme imkanım yok. Kedim benden mama bekler. Ev sahibim kira.
Tek başıma kendim takamıyorum tek taşımı da. Hastalanıyorum, korkuyorum, üzülüyorum. Tanrı herkesi çift yaratmamış belki ama hayatı çift kişilik yaratmış. Kolay değil 10 sene önceki gibi aşk acıosı çekmek. Aşk ne, galiba artık onu bile tanımlaymıyorum. Gerçekten, aşk ne? Bir anda gelen ve tüm bedenini, zihnini geçiren yangın mı? Yoksa yavaşca seni saran güvenli, sıcacık bir sağnak mı tutulduğun?
Davranışlarımın, hislerimin üzerinde düşünmeden yaşamaya başladım. Ama bir yandan da çok düşünüyorum. Düşünmemem gereken her şeyi düşünüyorum her zamanki gibi. Geçmişi ve geleceği. Ama asla bugünü değil.
Ben büyümenin altından kalkamadım.
Yeni nesil gerçekten hiçbir şey bilmiyormuş. Daha iyi bir hayat kurduğumu sandığım her kararımın üzüntüsünü taşıyorum ve sorumluluğuyla yüzleşmek de zorundayım. Kimseye suç atamıyorum da... Hayat hangi yıllar çok güzeldi... Ya da şimdi de güzel de yine mi kaçırıyorum, yine mi saçma sapan dertlerle boğuşuyorum... Anlayamıyorum artık. Sadece sürekli panik ve stres doluyum; sürekli olmamışlık - becerememişlik hissi var ve mutsuzum. Aklım, kalbim; tüm hayatım bana ait değil gibi. Sanki öylesine bir şeyler yaşıyorum. Gerçek ben, saklanmış sanki dışarı çıkarsa işkence görecek gibi.
Ne yaşıyorum nasıl yaşıyorum hiç farkında değilim.
Günler öylesine geçiyor işte.
Saçma.
Tumblr media
3 notes · View notes
onuncuadam · 7 years
Text
Şirketçi Yapılanma, Bölüm:2
Tumblr media
     Merhaba herkese. Bu başlık altındaki ikinci yazıda ilk yazıda bahsettiğim şirketçi yapının, daha çok insanın iç dünyasına ve sosyal hayatına nasıl yansıdığını ele almaya çalışacağım. Umarım bu, kendi içimize dönük gerek yıkıcı gerek yapıcı eleştiriler yöneltmemize yardımcı olur. İç dünyaya yönelik arayış ve sosyal hayata etki etmesi hususlarını iç içe ele alacağım çünkü bu iki durum birbirini etkileyerek var olur.      Belli bir bilince sahip olmadan nelerle karşılaşırız? Meslek sahibi olmak(özellikle dönemin popüler meslekleri), askerlik, başarı, iyi bir üniversite vb. Demek istediğim doğduğumuz ortamda sizi bekleyen bir dolu kalıp ve beklenti vardır. Bunlardan sıyrılıp kendinizi kazıyıp bir kendilik bilincine ulaşabilirseniz ne mutlu. Belirli kalıpsal başarıları para harcıyla karıştırıp sıvadıktan sonra güzelce bir başarı inşaatı yapmanız gerekir. Günümüz bireyi yaşam ve paylaşımları da aslında başarı ve statü odaklıdır. İstemsizce hayata varoluşsal açıdan tutunmaya çalışan insan, doğduğu çevre şartlarında bunu gerçekleştirmeye çalışır. Dış görünüşüyle, okuduğu üniversiteyle, yaptığı askerliğiyle, kazandığı parayla, sosyal medyada paylaştığı şeylerle, aldığı eşyalarla, dinlediği müziğe kadar bir prim işlevi görürcesine diğer insanlara, hayata ve kendine bunları satmaya çalışır. Bunlar insanlarda bir karşılık uyandırmalı, bir takdir bir başarı mekanizması görmelidir. Amaç hayatını pazarlayabilmektir. Bu dönüşümlü başarı modu insana belli bir tatmin sağlar. Paylaştığı fotoğrafın 10x beğeni alması(artık ne kadar iyi pazarlıyorsan değişir), hafta sonu trafikle boğuşup bu şehrin pislik sokaklarında arkadaşlarıyla eğlenmesi, bunu paylaşması, kendini bu hayatta bir değer olarak görme çabası olmasından ziyade ‘’beğeni aptallığı’’ olması daha muhtemeldir efenim.      Evet, insanın varoluşa dair kesinlikle ortaya bir şeyler koyması gerekir, önce kendine ispatlamalıdır bunu. Fakat bunun nasıl olacağını öyle veya böyle biz seçeriz. Kendi anlamını, yazının ilk bölümünde veya yukarıda bahsettiklerim üzerinden arayabilirsin. Bunun aptalca bir şey olmasından ziyade diyeceğim şudur: Bu yolun değeri hakkında ölç, biç, eleştir, kendini bul. Bir tarafı kötülemekten ziyade biraz tespit ve biraz yorumlama yapmayı tercih ederim. Konuya dönecek olursak, bu dönemde kişilerin yaptığı eylemlerin kaçı karşılık beklenmeden yapılıyor? Buna insan iletişiminin dahil olduğu her alanı dahil edebiliriz. Arkadaşlıkların da şirketçi bir yapıda olduğunu söylemem ne kadar yanlış olur sizce?      Arkadaşlar bir şeyler paylaşığı için arkadaştır ve şu anda kaçımız dolu dolu sohbet edebiliyoruz zaman geçirdiğimiz arkadaşlıklarımızla?  Bir yandan da insanların her zaman haklılık savunucusu olması durumu var. Fakat yalnızca kendilerinin haklılığı. Şirket yapısının insanlara yansıttığı çıkarcı doğrusalının arkadaşlık ve ilişkilerde kullanılması gerçeğini yadsıyamayız. Herhangi bir şirket yöneticisinin veya çalışanının aile ve sosyal yaşantısına bakmak bize birçok şeyi açık edecektir. Kendi çevrenizde bunu gözlemleyebilirsiniz çünkü bu insanlar her yerde.      Diğer yandan modern dönemin bir sızlaması da ‘’Zamanım yok.’’ klasiğidir. Bunun ardından da ‘’İnsan istediği her şeye zaman ayırabilir.’’ klasiği gelir. Ahmak insanlar ikincisine kafa sallamayı tercih edip android hayatlarına devam ederler. Kaldı ki ilk soru insana gerçekten istediği bir şeye müsaade ediliyor mu ki ona zaman ayırma konusu öne çıksın? İş hayatında çalışan ortalama bir insanı ele alalım. 5 veya 6 gün çalışıyor 9/5 mesai yapıyor. Diyelim ki spor yapmak istiyor. Bir spor salonuna gidecek. Hafta sonu 2 gün mü gidecek yoksa hafta içi mi? Bu insanın ailevi sorumlulukları olmasa bile –ki bu durumdan az bulunur- kendi ihtiyaçlarını karşılaması gereken bir paraya ihtiyaç duyar. Hadi spor salonuna verebildi parayı peki sosyal hayatı? Dinlenme ve kendine vakit ayırma süresi, uyuma saatleri vb. etmenler kahramanımızın yolunda bir sürü engel oluşturuyor. Ne yapmaya çalışırsa çalışsın hep yarım kalacak. Bu örnek üzerinden açıklar bulup ama böyle ama şöyle diye çıkarımlarda bulunabilir, kendinizi kandırabilirsiniz. Özellikle bu bahsettiğim zaman ayırma konusu 30 yaşın üzerinde daha da zorlaşıyor. Bunu okuyorsanız, kendinize,isteklerinize ve sevdiklerinize ne kadar zaman ayırabiliyorsunuz? Bütün bunları teraziye koyduktan sonra büyük resmi karşınıza alın düşünün. Hayatınızı, yaptıklarınızı, cebinizdeki arkadaşlıkları, kalbinizdeki sevgiyi ölçün, karşınıza alın temaşa edin.      Bunun yanında kişisel gelişimci zırvalıklar Amerikanvari ‘’Sen de yapabilirsin!’’ on adımda on iki adımcı anlayışlar, şirketçi ve ahmak bizlere önderlik etmeye çalışmaktadır. Kadınları nasıl tavlarsınız, özgüveninizi  nasıl sağlarsınız, kariyerinizde nasıl yükselirsiniz, nasıl arkadaş edinirsiniz vb. kitaplar popüler olup müthiş bir ilgi görmektedir. Bu konuyu çok uzatmamak adına kısa bir alıntı yapıp yazıyı bitirmeye doğru gidiyorum; ‘’Benim yerime düşünen bir kitabım, vicdanımın yerini tutan bir din adamım, perhizim ile ilgilenerek sağlığım için karar veren bir doktorum oldu mu, zahmete katlanmama hiç gerek kalmaz artık. Para harcayabildiğim sürece düşünüp düşünmemem de pek o kadar önemli değildir; bu sıkıcı ve yorucu işten başkaları beni kurtaracaktır…’’ Merak edenler; Immanuel Kant’ın ‘’Aydınlanma Nedir?’’ makalesine göz atabilirsiniz. Keyiflidir kendileri.      İnsan istediği şeye zaman ayırır fakat kendi istediği şekilde bir yaşam kurabildiyse mümkündür bu. Şirketçi bir yaşamı benimsemiş biri o hayata göre istekler şekillendirir ve bunları yapabildiği kadar mutlu ve memnun olur. Fakat hem şirketçi bir yaşam seçip hem de kendi iç dünyanızı barındıran bir dünya beklemeyin. Şirketçi hayatın kapısında parası olmayan giremez yazar. Kendi hayatınız ve zamanınız karşılığında pislik şehirlerde daha fazla barınabilmek için para kazanırsınız. Patronlar zamanınızı kiralayarak size belli miktarda kira öder. Kendi hayatımızı kiraya verip bir de üstüne çöplük gibi kokuşmuş yaşamlar ediniyoruz kendimize. Giydiğimiz takım elbiseler bir evsiz insanınkinden çok daha kirli. Kafalarımız yeni araba kredisi için çalışırken koltuk takımını sevgiye yeğ tutuyoruz. 
     Ve günümüzün modern dünyasında insan yalnızlığa mahkumdur. O kadar materyal ve para-çokomel doğrusunda gerçekleşen ilişkilerden sonra ne beklenebilirdi? Dönemimiz arkadaşlığı ve sevgisi birlikte eğlenebilmekten geçiyor. Bir edebiyat öğrencisi arkadaşlarıyla buluşup neyse siz çok edebiyat konuşuyorsunuz diye ortamı terk eder mi? Bu dönem de insanlarıyla birlikte böyle ironik işte. Hayatımız salt bir kariyere dönüşmüş durumda. Yaptıklarımız, düşündüklerimiz birer yükselme basamağı kariyersi hayatımızda.      Nitekim demek istediğim yine başarı odaklı bireyler, başarı odaklı hayat anlayışına neden oluyor. Suçu kimseye atmıyorum. Hali hazırda suç, her şeyi bok püsüre çeviren biz insan evlatlarında. Elimizi sobaya değdirip ‘’aa niye yandı ki’’ dememiz kadar saçma bir durum içindeyiz. Umut, pandoranın kutusunda kalmamalı. Umudun bir diğer anlamı ise farkındalık. Kendi içinize ne kadar dönüp kendinizi kazarsanız o kadar farkındalık kazanırsınız. Bir konuda ‘’bence’’ demekten öteye geçer belli kavramlar temelinde argümantasyonlar üretmeye başlarsınız. Bir para makinesi değil, yaratım makinesi, düşünce makinesi oluverirsiniz. Bu da bilinç dediğimiz şeye işaret ediyor. Böylelikle ne yaparsanız yapın hayatta; içtenlikle, samimiyetle, materyal olmayan şeyler üretmeye başlarsınız. Salt bir tüketici olmaktan çıkarsınız. Doğru veya güzel olan bu mudur? Deneyelim bakalım. Kim bilir belki de güzeldir. Neden tekdüzeliğe mahkum edelim ki kendimizi? Sonuçta ressamlar, müzisyenler, filozoflar vb. şahıslar çeşitlilik, değişim ve dönüşüm sonucu ortaya çıkar. Ne demiş rahmetli C. Cornell: ‘’Be Yourself.’’      Yazıyı olabildiğince kısa tutmaya çalıştım, konu bir çok soru ve sorunları doğuruyor fakat amacım bir farkındalık yazısı olduğu için eksiği çok olması muhtemeldir. Sonuç olarak ulaşmak istediğim nokta insanda bir kendilik bilinci ve yaşamsal bir farkındalık oluşturmaktır. İlk başta dediğim gibi okuduğunuz bir kelime bile sizde bir şey uyandırıyorsa amacıma ulaşmışım demektir. Kendimize yolculuk yapmaktan korkmayalım. Bu yazı(lar) aynı zamanda kendime de bir yolculuk aslına bakarsanız.       Efenim eksiği gediğiyle yazımın sonunda size de iyi yolculuklar diliyorum.       ‘’Ölüler için üzülme Harry, yaşayanlar için üzül; en çok da sevgisiz yaşayanlar için.’’- Albus Dumbledore.    
0 notes