#cinsiyetsizlik
Explore tagged Tumblr posts
ozel-buro · 1 year ago
Text
ANALİZ : Cinsiyetsizlik tercihini dayatan 'Barbie' filmi yasakla nmalı !!!!
Cinsiyetsizlik tercihini dayatan ‘Barbie’ filmi yasaklanmalı !!!! 29-07-2023 Sinemada film izlemeyeli nereden baksanız 6-7 yıl olmuştur. Şeytanın bacağını, yeni gösterime giren “Barbie” filmi ile kırmak gibi talihsizlik yaşadım. Her şeyden önce benim gibi yaşını başını almış, dede moduna girmiş birisinin izleyeceği türden bir film olmamasına rağmen, beni filmi izlemeye götüren, sözde çok izlenen…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
filozofumsu1i · 1 year ago
Text
Şu gelişen teknolojide artık izlediğimiz her videoların benzerlerinin çoğunlukla karşımıza çıktığını görüyoruz değil mi, çünkü gizlilik diye bir şey kalmamış artık verilere bakılarak bizim karşımıza beynimizi ve düşüncelerimizi sömürecek şeyler çıkarıyorlar. Nası olsa insanlar aptal(!) bir şey anlamazlar bilgisiz cahil ve körler hemen manipüle edip dünya bizim olabilir düşüncesine girmişler…tek dünya devleti cinsiyetsizlik tek din dünyası hedefleriymiş. Yılda 2030 diyolar. Böyle görününce çok korkunç dimi ama bakıp izlemesi kolay. Yav he he diyosun geçiyorsun. Ya arkadaşlar insanoğlu çok ileriye gitti hayvanların genini değiştiren insana ne yapmaz. Dünyanın evrenin sırrını çözmüşler bunlar bilimde ilimde iyiler. İnsan psikolojisini sosyolojisini iyi bilen insanlar. Boşuna okuyun bir şeyler bilim cahil kalmayın dememiş atalarımız. Bilimle uğraşmak seni uyanık yapar herkesten farklı yapar. Öyle ailevi sorunlarla seni meşgul edip ruhsal sıkıntılarla bunaltarak bide üstüne dini de kullanarak insanı tamamen akıldan yoksun bırakmaya başladılar uyuyoruz. Biz hala şeyin derdindeyiz atatürkün laikliği teröristler din islam inkılaplar siyaset devlet felan filan bunlarla meşgul olalım ki onların işine bulaşmayalım. Onlar dediklerim elin gavurları gözlerini dünyayla karatmış ilerde ölüp hesaba çekilmeyeceği bilinciyle yaşamamış kendilerini akıllı zanneden insanlar. Vatan millet önemli hemde çok ama ey türk milleti senin vatanında pkk ile terörist ile uğraştıranlar asıl terörist onlardır. Baksana birbirine düşmansın siyaseti sağcı solcu dinide dinli dinsiz diye ayırmışsın gidiyorsun. Atanı töreni geleneğini unutturmuşlar yada bıktırtmışlar sana haberin yok. Sanıyosunki din kültür vs kavramlarının sorunu!! Boşuna ata sözü gelenek görenek unutma demiyor büyüklerimiz. Adamlar bizim genlerimizle sağlığımızla oynuyor vatan millet diye beynimizi uyuşturup kendi ülkemizde türksüzleşmeye başlatılıyoruz hala diyosun din siyaset din siyaset. Biraz bilim ilim bilsen bunlar olmazdı. Elinde telefon var her şeye ulaşabilirsin vesselam. Okul sana sunmazsa bu seçeneği yapay zeka ve teknoloji sunuyor işte insanlarım bir iyi yanı bu olsa gerek. İşte sevgi saygı hoş görü israf kıymet bilmek nefret beslememek anlayışlı olmamak gibi kavramlardan yoksun olursa insanoğlu sonu böyle olur. Duygusuz insandan korkmalıyız. Çünkü insanoğlu kötü bir şeyler yaratmaması için akıl ve vicdan yüklü yaratıldı. Vicdan olmadığı sürece akı�� devreye girerse o insandan tehlikeli mahlukat olamaz. Hırs öc alma para nefsani istekler derken herkese zararı dokunur. İşte Allah bunada çözüm yaratmıştı ama bak biz naptık. İyi duygular beslemekten korkmamalıydık veya besleyenleri yargılamamalı sahip çıkmalıydık. Ailelere naptılar bunları önemsetmeyip üstüne üstlük sevgisiz ve anlayışsız yetiştirilme ortamı yaratılınca tamamaen bozuldu insan. Ya yüce rabbim bir kez daha yüceliğini varlığını belli etmedimi. Bizde hala boş konularla zihnimizi bulandırıyoruz. Yok yaratıcı neden bunu yapıyorsa şu yapmıyorda yok kuranda şu çelişiyor bu çelişiyorda bilmem ne. Evet bunlarda araştırılmalı bilinmeli lafım ona değil ama bunlardan önce uyanık olmak lazım. Her düşündüğünün sonucuna bakarsa insan çıkmaza girer zira her şeyin açıklaması bazen mümkün olmuyor olsada akıl bazen erdiremiyor kafasına öyle olur ya hani. Ülkede ekenomoiden dinden siyasetten birbirimizi yerken biz adamlar ilmiyle bilmiyle bizi öldürmeye çalışıyor ya! Ha bide bazılarıda ölmekten de memnun bunuda yüklediler içimize ya alooo ölmek kolay mı arkadaşlar! Varlığın yok artık hesaba çekilceksin sen nereye gidiceksin nolucaksın! Bugünki metafizik uzmanlarının konusuna girmiş bu konuda bile ahiret inancını destekleyen bilim adamları var. Bazı gavurlar bilimle ilgilenip bizi bozacam derken aslında Allah ın hikmetli yarattığı şeylet öğreniyorlar. Diyorlar sonra ben buldum ben yarattım. Kardeşim bazı şeyler akıl sır ermez. Bu evren enerji ile yaratıldı. İnsanoğluna olumsuzluk veriyorlar ki kötü enerji evrene yayılıp dengeyi bozalım diye erken kıyameti getiriyorlar be! İşlerine bak kaldırım mühendisleri mübarek…
1 note · View note
drakifakca · 2 years ago
Video
youtube
BTS, Blackpink, Twice, Exo, Seventeen, iKON ve Big Bang derken Kore Pop Müziği tüm dünyaya büyük bir hızla yayıldı. Gerek K-pop dans akımları ile gerek K-pop grupları ile gerekse K-pop şarkıları ile küresel bir sektör olmayı başardı. Güney Kore'ye milyarlarca dolar getirisi olan bu sektörün stratejik ve belirli amaçlarla yönetildiği hiç kuşkusuz bir gerçek.
 Dışarıdan bakıldığında kusursuz, masum bir eğlence sektörü gibi gözükse de işin aslı pek de öyle değil. K-pop idollerin intiharları, imzalamak zorunda oldukları sözleşmeler, aldıkları ağır eğitimler ve hayranlarının saplantılı yaklaşımları bu müzik endüstrisinin karanlık yüzünü oluşturuyor.
 Bunun yanı sıra K-pop hayranlarının büyük çoğunluğunu ergenlik dönemindeki bireylerin oluşturması bazı riskleri de beraberinde getiriyor. Karakterlerini oluşturma dönemindeki pek çok kişi, K-pop idollerinin cinsiyetsiz imajlarından etkileniyor ve bunu havalı bir durummuş gibi algılıyor. K-pop aracılığı ile cinsiyetsizlik ve Kore kültürü farkında olmasak da beyinlerimize ilmek ilmek işleniyor.
 https://youtu.be/5LunMgqZCP0
0 notes
felsefebilim · 4 years ago
Text
Bilimkurgu Dünyasında Bir Feminist
Tumblr media
Yakın zamanda kaybettiğimiz bilimkurgu edebiyatının önemli yazarlarından Ursula Le Guin, bilimkurgu dünyasının erkeklere özdeşleştirilmesine hep tepki göstermiştir. Cinsiyetçi fantastik yazına, beyaz adamın fetihlerine dayanan bilimkurgu dünyasının dışına çıkmayı hedef edinmiştir. Bu bağlamda 1970′li yıllarda yazdığı Karanlığın Sol Eli adlı -Hugo ve Nebula ödüllü- eserinde, o dönemde de gündemde olan toplumsal cinsiyet konusunu yadırgatıcı tarzda bir kurgu oluşturarak işlemiştir. 
Eserinde cinsiyeti olmayan bir gezegen olan Gethen’e gelen erkeğin başından geçenleri anlatır. Gezegende yaşayanlar, her ay birkaç gün boyunca, kadın ya da erkek olarak (kendi tercihlerine göre değil tamamen rastlantısal olarak) cinsel aktivite yaşadıktan sonra, ayın geri kalanını cinsiyetsiz olarak geçirirler. Gethen’de cinsiyetsizlik olduğu için cinsel saldırganlık yaşanmaz, aynı zamanda savaşma içgüdüsü de düşüktür. Erkekliğini kaybetmek istemeyen yeni gelen Ai, bu nedenle bu gezegende sapkın olarak bilinir, toplumsal hayata alışmakta çok zorluk çeker...
Yazar, eserinden yıllar sonra kitabındaki bu durum hakkında; ‘’Cinsiyeti ortadan kaldırdığımda ne olacağını görmek istedim.’’ demiştir.
Anarşist ve feminist duruşuyla tanınan, eserlerinde yarattığı ütopyalarda Taoizm, Yunan mitolojisi ve feminizmin etkilerine bolca rastlanan Le Guin, bilimkurgu dünyası için oluşturulacak antolojiye tanıtım metni yazılması istendiğinde reddetmiş ve bunu şu sözlerle duyurmuştur.
‘’Hiçbir kadın yazını içermeyip aksine çok benmerkezci, sanki bir kulüpte ya da soyunma odasındaymışsınız gibi bilhassa erkek tonuyla yazılmış bir kitabın tanıtım metnini yazarken hayal edemiyorum. Bu yüce gönüllülük değil, aptallık olur. Beyler, kısacası ben buraya ait değilim.’’
65 notes · View notes
emretekintr · 3 years ago
Text
Birleşmiş Milletler’in cinsiyet eşitliği, feminizm ve kadının (sözde) güçlendirilmesi projelerine ve programlarına destek veren bazı şirket ve vakıflar şunlar: Bill & Melinde Gates Vakfı, Ford Vakfı, Soros’un Açık Cemiyet Vakfı, Procter&Gamble, Coca-Cola, Rockefeller Vakfı, Unilever..
Bu siyonist vakıf ve şirketlerin gayelerinin tamamen iyilik olduğunu, kendilerini sevdiğini ve bu yüzden bu programı desteklediğini düşünen gerizekalı ya da mankurtlaşmış kadınlarla dolu bu memleket..
14 notes · View notes
serhatnigiz · 5 years ago
Text
Burjuvayan-Liberal-Feminist ve Proletaryan-Sosyalist-Feminist Yanılsamalar Üzerine
Tumblr media
Hem burjuvayan-liberal-feministlerin hem de proletaryan-sosyalist-feministlerin sandığının aksine; cins kimliklerini ve yönelimlerini belirleyen asıl etken: organik ya da inorganik cinsel emek araçları karşısındaki “icatçı”, “kullanıcılaşmış-icatçı”, “kullanıcı”, “icatçılaşmış-kullanıcı” emek-konumlanışlarıdır. Dahası; cinsel-pazar, cinsel-ürün-meta, cinsel-sömürü, cinsel-tahakküm, cinsel-sermaye vb. gibi bir çok alt kategori de; yine bu tarihsel ve toplumsal bölümlenmeden kaynaklanan çeşitli türden mülkiyet biçimleri, açık/gizli iktidar ve hegemonya ilişkileri ortaya çıkartmaktadır.
Nitekim bu bölümlenme/farklılaşma bir taraftan üstün cins fetişizmine dayalı anaerkçi kadın “icatçılığına” ve egemenliğine neden olurkan, diğer taraftan ise yine üstün cins fetişizmine dayalı ataerkçi erkek “kullanıcılığına” ve egemenliğine sebebiyet vermektedir. Aslında bu iki cinsiyetçi konumlanışta; çift yönlü olarak birbirini yeniden üreten bir ikicilik, cins-düalitesinden kaynaklanmaktadır. Ve bu yüzden de; salt “kullanıcı” ya da salt “icatçı” bakış açısına dayalı her hangi bir cins konumlanışının; ne kendisini ne de kendi “karşıtı” gibi gözüken cins(iyetçilik) eğilimleri(ni) kavrayarak kendiliğinden bir biçimde “cinsiyetler-üstü” bir bakış açısına ulaşabilmesi de mümkün değildir.
İster burjuvayan-liberal-feminizm olsun, ister proletaryan-sosyalist-feminizm olsun, “icatçı-cins-kadın-fetişizmi, kullanıcı-cins-erkek-fetişizmini yener!” demek; tersinden kullanıcı-cins-erkek-fetişizmine duyulan açık/gizli hayranlığın ve psişik açıdan kendi karşıtına dönüşme istencinin bir dışavurumundan başka da bir şey değildir. Aynı durum kullanıcı-cins-erkek-fetişizmi içinde geçerlidir. O da; tıpkı icatçı-cins-kadın-fetişizmi gibi kendi karşıtına dönüşme istenci içinde yanıp tutuşmakta, “içinden çıktığı şeye” doğru bastırılmış bir hayranlık duymakta, ama bunu bir türlü kendi iç-bilincine bile itiraf edememektedir.
Bu noktada asıl hata; icatçı-kadına kullanıcı-erkek misyonu biçilerek/bilinci giydirilerek erkeğin erkekliğinin aşılabileceği yanılsamasıdır. Ve yine kullanıcı-erkeğe icatçı-kadın misyonu biçilerek/bilinci giydirilerek kadının kadınlığının aşılabileceği (bu nesnel temelin ortadan kaldırılabileceği) yanılsaması da; aynı düalist karşıtlığın kaçınılmaz bir sonucudur. Keza; burjuvayan-liberal-feminizm erkeğin maddesini yok ederek bilincini değiştirebileceği yanılsamasına kapılırken, proletaryan-sosyalist-feminizm ise erkeğin bilincini yok ederek maddesini değiştirebileceği yanılsamasına kapılmaktadır. Gerçekte ise bu ikiside “bir” ve “aynı” şeydir. Keza; maddeyi düşünceyle, düşünceyi de madde ile aşabileceğini sanmak gerçekte aynı yanılsamalı bakış açısının bir izdüşümüdür. Tarih boyunca çeşitli türden idealist ve materyalist (tarihsel düalist) filozofların içine düşmüş olduğu yanılsamalar da yine bu düal kökten beslenmektedir.
Organik ya da İnorganik cinsel emek araçları karşısındaki “kullanıcı”, “icatçılaşmış-kullanıcı”, “icatçı”, “kullanıcılaşmış-icatçı” bölümlenmesi ve bunun neden olduğu her türden eril ya da dişil baskı, sömürü, eşitsizlik vs. görülmek ve kabullenmek istenmediği için; ister icatçı-üstün-cins-fetişizmi biçimindeki “kadıncılık” olsun, ister kullanıcı-üstün-cins-fetişizmi biçimindeki “erkekcilik” olsun, bu konumlanışların tamamı kullanıcı-cins-emeği, icatçılaşmış-kullanıcı-cins-emeği, icatçı-cins-emeği, kullanıcılaşmış-icatçı-cins-emeği şeklindeki çevrimsel diyalektik cins(leşme) momentumlarını ortaya çıkarttığı içindir ki; bunlar sürekli olarak birbiri ile iç içe geçmekten ve birbirlerine dönüşmekten de kurtulamamaktadır. Bu nedenledir ki; “erkesileşmiş-kadınlık” olmaksızın bir kadın olma halinin, “kadınsılaşmış-erkeklik” olmadan da bir erkeklik halinin tarif edilmesi ne biyokimyasal, ne duyusal, ne sosyal ne de kültürel-tarihsel olarak mümkün de değildir. Bu açıdan bakıldığı zaman bile; hakim erkeklik ve kadınlık nosyonlarının emek momentumlarının birleşik hareketi tarafından şekillendirilen gerçekte “geçişken-cinsiyetsiz-kimlikler” olduğu da rahatlıkla söylenebilir. Başka bir deyişle, yeni doğmuş her bebek (ki o da cinsel bir emek ürünüdür) gözlerini dünyaya geçişken bir cinsiyetsizlik kimliği ile açmakta, daha sonrasın da ise içinde büyüdüğü toplum biçimine hakim olan toplumsal emek araçları ve cinsel emek araçları üzerindeki cins-hakimiyeti oranında “kadın” ya da “erkek” konumlanışlarını gönüllü ya da zorla içselleştirmektedir. Kısacası; bir emek momentumu olarak cinsiyet kimlikleri ve rolleri doğuştan kazanılmadığı gibi, daha sonraki süreçte organik ve inorganik emek araçlarına hakim olan cinsiyet-statüleri tarafından şekillendirilmektedir.
Dahası; özellikle embriyonun ilk oluşum sürecinde cinsiyetsiz bir süreçten cinsiyetlerin belirlendiği bir sürece doğru da dönüşüm yaşanmaktadır. Başka bir deyişle, kadının ve erkeğin, yani cinslerin birleşmesinden oluşan ilk embriyon her zaman cinsiyetsizdir. Gerçekte ise her iki cinsin birleşmesi cinsiyetsizliği doğurur; o cinsiyetsizlikte cinsiyete doğru hareket eder. Aslında bu cinsiyetlilik halide her zaman cinsiyetsizliğe doğru hareket etmektedir. Bu cinsiyetlilik halide; kadın genomunun baskın hale gelmesi ile kadın içindeki erkeğin çekinik halde sıkışması ile dişil özellik taşıyan, erkek genomunun baskın hale gelmesi ile erkek içindeki kadının çekinik halde sıkışması ile eril özellik taşıyan, cins-oluşumlarını (genom-ittifakını) meydana getirmektedir. Bu da hem kadında hem de erkekte çift cinsiyet genomunun çekinik halde varolduğunun bir göstergesidir. Bu sıkışıklık; her ne kadar öğretilmiş kadınlık ya da erkeklik olsa da, kadın ve erkek bireylerin tüm yaşamları boyunca çekinik genomlarının her an harekete geçebileceğinin de kanıtlarını sunmaktadır.
Örneğin, belirli bir dönem “erkek” olarak yaşayıp daha sonrasında o erkekteki “kadın” genomu baskın hale geldiğinde, o erkek artık “kadınsı” hareket ve dokuya bürünmeye başlarken, zamanla da cinsel erkeklik isteçlerini de kaybettiği oranda, hayatının geri kalan bölümünü kadın olarak şekillendirebilir. Ya da belirli bir dönem “kadın” olarak yaşayan bir kişi, daha sonraki dönemlerde “erkeklik” genomunun baskın hale gelmesinden dolayı hayatının geri kalan bölümünü bir erkek olarak da şekillendirebilir. Bütün bu cinsel yer değiştirmeler zorunlu olarak biyolojik bir alt yapıya da sahiptir. Dolayısıyla; toplumların baskın ahlak anlayışı bu tür bilimsel gerçekleri görmekten çok uzak kaldığı içindir ki, bu cinsel yer değiştirme ve cinsiyet-rollerindeki değişimlere karşı öğretilmiş ya da öğrenilmiş tarihsel kadın ve erkek konumlanışlarından dolayı, karşı bir reaksiyonel tepki de gelişmektedir. Misal; Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet gibi tek tanrılı semavi dinler olası cinsel faaliyet içerisinde eşcinsel veya cins değiştirme ile gelişen cinsel faaliyetleri tamamen yasaklamıştır. Her ne kadar yasak olsa da; bu tür cinsel faaliyetler, bu yasakların olduğu toplumlarda ironik bir biçimde daha da çok görülmektedir.
Ne kadar burjuvayan-liberal-feminizmden kopmuş olduğunu iddia etse de; proletaryan-sosyalizan-feminizmin gerçekte dönüp dolaşıp geleceği yer kullanıcı-erkek bilinci giydirilmiş icatçı-üstün-kadın-fetişizminden başka da bir şey değildir. Başka bir deyişle, proletaryan-sosyalist-feminizm; maddeye dayanan materyalist kadın nesnesinin idealist erkek öznesine giydirilmesi yanılsamasından ibarettir. Tersinden burjuvayan-liberal-feminizm ise; maddeye dayanan idealist kadın nesnesinin materyalist erkek öznesine giydirilmesi yanılsamasından ibarettir. Bu nedenledir ki; bu iki yanılsamalı bakış açısı ancak bir araya geldiği zaman “eş zamanlı bir bütünsellik” oluşturabilmektedir. Özetle; birbirini aştığı varsayılan bütün bu materyalist-feminist ve idealist-feminist yanılsamalar aslında tek bir yanılsamanın farklı farklı görüngüleri biçiminde karşımıza çıkmaktadır.
Bu durum psikoemeksel açıdan ele alındığında; her iki feminizm türü de, insanal-cins momentumlarının doğa karşısındaki konumlanışları ve duruşları gereği sürekli olarak birbirine dönüşme eğilimi sergilemekte ve ortaya çıkan devinim ölçeğinde de birbiriyle uzlaşmaz olmayan tezatlıklar üreterek, yine birbirini koşullandırmayı sürdürmektedir. Başka bir deyişle, bu iki feminizm türü de birbirine yapışık kardeşler gibi ancak birlikte varolabilmektedir. Dolayısıyla; yanlış bilince dayalı böylesi bir koşullandırma: özü itibariyle yanılsamalı ve fetişist bir cinsiyetçi-duruş olmaktan öteye de geçememektedir.
Ne yazık ki; bazı istisnalar dışında genel olarak ne burjuvayan-liberal-feministler ne de proletaryan-sosyalist-feministler, erkek-kadın ya da kadın-erkek meselesinin tarihsel çatışkı noktalarını anlamaktan çok uzaktır. Başka bir deyişle, bu meseleyi onca anlatı, söylence ve mitolojik hikaye üzerinden deşerek, eksik ve yalan-yanlış bilgiler yığını içinde boğulmaktansa; belirli bir emekolojik yöntem dahilinde meselenin özüne inerek bir cins-fetişizmi ve cins-hegomonyası eleştirisi yapmak daha mantıklı olacaktır. Keza; böylesi bir eleştirel bakış varolmadığı müddetçe, bütün bu konumlanışları aşan cinsiyetler-üstü bir bilimsel yaklaşımın ortaya konulması da mümkün değildir. Aynı şekilde; tüm bu cinsel seçilere eşit mesafe de duran ve bir seçinin diğer bir seçi üzerindeki üstünlüğünü temel alan her türden “kadıncı” ve “erkekçi” eğilimler karşısında da, cins konumlanışlarını cinsler-üstü bir bakış açısı ile ele alan etik bir yaklaşımın sürekli geliştirilmesi, böylesi bir eleştirel bakış açısının oluşturulabilmesi içinde elzemdir.
Emekolojistler dışında; ne burjuvayan-liberal-feministler ne de proletaryan-sosyalist-feministler, erkeğe ya da kadına atfedilen icatçı ya da kullanıcı “tanrısallaşma” rolünün kökeninde, toplumsal emek araçları ve cinsel emek araçları ile kurulan ilişki biçimlerinin olduğunu açıkca dile getirmemektedir. Keza; çeşitli feminizm türleri tarafından sürekli olarak ataerkil “kullanıcı-erkek-egemenliğine” dayandırılarak açıklanmaya çalışılan kadın emeğinin/cinsinin baskılanması ve sömürülmesi gerçeğinin arka planında, doğrudan doğruya toplumsal emek araçları ve cinsel emek araçları üzerindeki cins-hegemonyası/egemenliği yatmaktadır. Ve yine bu cins-hegemonyası da/egemenliği de; sırf cinslerin öznel-emeksel dünyasından (ideolojik evreninden) değil, o dünyayı meydana getiren organik ya da inorganik nesnel-emeksel-araçlar üzerindeki tahakküm ve mülkiyet ilişkilerinin oranları ölçeğinde meydana gelmekte ve oluşmaktadır.
Kadınların erkekler, erkeklerin kadınlar üzerindeki; ve tabi kii her türden cinsel yönelimin/dürtünün başka bir cinsel yönelim/dürtü üzerindeki baskı kurma çabasının toptan ortadan kalkabilmesi için, toplumsal emek araçları ve cinsel emek araçları karşısındaki nesnel eşitsizlik konumlanışlarının iç içe geçerek birbirinde sönümlenmesine bağlı olarak öznel bir eşitlik düzlemi; yani bir anlamıyla cinsiyetsiz-cinsiyet kimlikleri ortaya çıkmaksızın, cinslerarası her türden hegomonik ilişkilerin tümden son bulması da mümkün gözükmemektedir. Toplumsal emek araçları ve cinsel emek araçları karşısında tam bir “eşdeşlik” olmasa da; yaklaşık eşitlikte bir eşitlik düzlemi ortaya çıkmaksızın, cinslerarası cinsel-tahakküm ve baskılandırma girişimlerinin tümden ortadan kalkacağını düşünmekte safça bir ütopizmden başka da bir şey olmayacaktır.
Kendinde ya da kendi için tikel belirlenimlilikte tümel toplumsal emek araçları ve cinsel emek araçları karşısındaki erkek ya da kadın cins konumlanışlarının oran ve orantı ilişkilerine bakıldığı zaman; Antik/köleci toplum formasyonunda av emek araçlarının icatçılarının çoğunluğunun erkek olmasından dolayı, bu toplum biçimi zorunlu olarak ataerkil bir yapıya sahipti. Keza; kılıç, kalkan, yay, ok vb. gibi av emek araçlarının (ki bunlar aynı zamanda av emeğinden türetilmiş ölümcül silahlar biçimini de almıştı) "sert" araç biçimler olmalarından kaynaklı, bu araçların kullanımı noktasında kadınlara kıyasla erkekler her daim "fiziksel-güç" açısından bir tık önde oldukları için, toplumsal emek araçları ve cinsel emek araçları karşısındaki bu dağılım zorunlu olarak kadın cinsinin erkek cinsi tarafından zorunlu emek-köleliğini de/cinsel tahakkümü de beraberinde getiriyordu. Lakin; bu her zaman böyle de değildi. Keza; ilkel komünal dönemde erkeklere kıyasla kadınlar "yumuşak" toplayıcı emek vasıtasıyla (ki kadınlar erkeklere kıyasla "narin" ellerini/organik emek araçlarını daha etkin bir şekilde kullanabiliyordu) hem kendileri hem de çocukları için daha fazla artık-ürün toplamak zorunda oldukları için, bu dönemde zorunlu bir anaerkillikte söz konusuydu. Hatta anaerkil ilkel yaşantı içinde bugün pek çok feminist bu gerçeği kabul etmek istemese de, kadınlar da erkeklere “zorla tecavüz” edebiliyordu. Örneğin; anaerkil yapı ve hiyerarşi içindeki genç bir erkeğin kendisinden çok daha avantajlı konumda olan yaşlı bir kadın tarafından zorla cinsel ilişkiye zorlanması, bu toplumsal emek formasyonun da gayet “normal” karşılanan bir durumdu.
Kısacası; toplumsal emek araçları ve cinsel emek araçları karşısındaki konumlanışlara göre şekillenen üstün anaerkçi icatçı cins fetişizmi biçimindeki kadın egemenciliği ile üstün ataerkçi kullanıcı cins fetişizmi biçimindeki erkek egemenciliği her daim nesnel ve öznel emek araçları karşısındaki oran orantı ilişkilerine göre şekillenmekte olduğu için; o toplumsal emek formasyonunun icatçılık/yöneticilik oranı yüksek olan cinsi diğer cinse karşı daha fazla tahakküm ilişkileri kurabiliyorken, toplumsal formasyonun kullanıcıları/yönetilenleri ise baskın olan emek türünün icatçılığı oranında daha fazla sömürü ve zorbalık ilişkilerine de maruz kalabiliyordu.
Günümüzde ise; nicel de olsa sanayi emeği karşısında her geçen gün daha da güçlenmekte olan teknik/elektronik emek dolayımıyla kadın icatçılığındaki artışa da bağlı olarak, kadın cinsinin erkek cinsi karşısındaki “özgüven artışının” arka planında yatan temel etken, yine emek türlerinin birleşik diyalektik hareketinden bağımız bir olgu da değildir. Teknik/elektronik emek oran orantı ilişkileri açısından baskınlık karakteri kadın icatçılığının/emeğinin ön plana çıktığı bir emek türü olduğu için, erkekleri pek de “kolay günlerin” beklediği söylenemez. Haliyle sallantıda olan ataerkçi kullanıcı erkek fetişizmine son darbeyi vuracak olanlar da devrimci protek kadınlardan başkası da olmayacaktır.
Kuşkusuz bu süreç (bugünden bakıldığında kimilerine “delice” gelse de); icatçı-cins ve kullanıcı-cins bölümlenmesine dayalı cinsiyetçi-sınıflaşmaların zamanla iç içe geçerek ve birbirinde sönümlenerek cinsiyetler-üstü cinsiyetsizliğe dayalı bir tarihsel ve toplumsal yapının ortaya çıkması için gerekli olan koşulların oluşmasını da hızlandıran bir emek-momentidir. Keza; cinsiyetçiliğin er ya da geç varacağı “son nokta” cinsiyetsiz-cinsiyet kimliklerinin ortaya çıkması olacaktır. Kuşkusuz bu da; ancak bilim emek araçları karşısındaki toplumsal icatçı emeğin tüm toplum nezlinde kolektifleştiği cinsiyetler-üstü bir komünist/sınıfsız evrede tam manasıyla gerçekleşebilecektir.
Konuyla bağlantılı yazılar:
Burjuvayan-Proletaryan Feminizmin Sonu ve Emekolojik-Feminizmin Doğuşu, 30.07.2016
http://serhatnigiz.tumblr.com/post/148192505027/burjuvayan-proletaryan-feminizmin-sonu-ve
Emekolojik-Feminizm Tartışmaları Üzerine Notlar, 18.09.2016
http://serhatnigiz.tumblr.com/post/150591003577/emekolojik-feminizm-tart%C4%B1%C5%9Fmalar%C4%B1-%C3%BCzerine-notlar
Patriyarkal Yanılsamalar Üzerine, 24.11.2016
http://serhatnigiz.tumblr.com/post/153611374962/patriyarkal-yan%C4%B1lsamalar-%C3%BCzerine
Lou Andreas-Salomé ve İdeasal-Zihinsel-Aşk Üzerine, 03.03.2017
http://serhatnigiz.tumblr.com/post/157941551212/lou-andreas-salom%C3%A9-ve-ideasal-zihinsel-a%C5%9Fk-%C3%BCzerine
Cinsel Emek Araçları Karşısındaki İcatçı-Cins ve Kullanıcı-Cins Konumlanışları Üzerine, 26.04.2018
http://serhatnigiz.tumblr.com/post/173324544652/cinsel-emek-ara%C3%A7lar%C4%B1-kar%C5%9F%C4%B1s%C4%B1ndaki-icat%C3%A7%C4%B1-cins-ve
18.08.2019
Serhat Nigiz
1 note · View note
menemennpastirma · 2 years ago
Text
Tumblr media
Tuğçe Kazaz - 23 Eylül Cuma günü Sultanahmet Meydanı’nda buluşalım.
Bu protestonun organizasyon ayağında görev almak isteyenler [email protected] adresine mail atabilirler. Bir arkadaşımız sizden gelen mailleri cevaplayıp koordinasyonu sağlayacak.
(Kaynak: https://www.youtube.com/shorts/M4agVQveyj8)
1 note · View note
turkhabersaati · 5 years ago
Text
Aptamil Ne yapmaya çalışıyor! Çocuklar üzerinden Eşcinsellik çağrısı
https://is.gd/vMzmS2
Aptamil Ne yapmaya çalışıyor! Çocuklar üzerinden Eşcinsellik çağrısı
Tumblr media
0 notes
aynurantt · 3 years ago
Text
YENİ BİR TEHLİKELİ AKIM BAŞLADI ÇOCUKLARIMIZI TAKİP EDELİM.
Selcan T. HAMŞİOĞLU
K-Pop tarikatı!
11 Ağustos 2021 Çarşamba
Konunun yabancısı olanlar için, dünün en garip haberlerinden biriydi;
"İstanbul'da yaşayan ve 'K-Pop fanı' olan üç kız çocuğu 'Kore'ye gitmek için' evden kaçtı."
Biri henüz 11, biri 13, biri de 15 yaşında olan çocuklar, başlarına bir fenalık gelmeden, sağ salim bulundukları için belki es geçilecektir; son üç-dört yıldır hızla yayılan ve özellikle ergenlik çağındaki çocuklar için ciddi tehdide dönüşmüş olan böyle bir akım var.
K-Pop dinleyen ve K-Drama izleyen ergenlerin oluşturduğu "army(!)"ler, en iddialı trol çetelerine taş çıkartacak hızla, sosyal medyada, çoktan "Ne alakası var" kampanyasına başladılar;
"K-Pop da bir müzik türü sadece…"
*
Değil ama…
Bir sözde "kültür"; çocukların o güne değin donanmış olduğu bütün değerleri, öğrenilmiş/edinilmiş bütün nitelik ve alışkanlıklarını sıfırlayıp onları "sadık" birer robota dönüştüren bir "kültür(!)" üstelik de!
"İdol"lerin her biri cicili-bicili giydirilmiş, şirin mi şirin, güzel mi güzel kız ve erkekler; neredeyse birer oyuncak bebek gibiler.
Asi, serseri, kirli, dağınık, pespaye olmayan bu fazla "temiz görünüm"ün etkisiyle olmalı, çoğu aile tepkisiz karşılıyor ilk anda çocuklarının bu yeni "bağımlılığını".
Halbuki, K-Pop'un temel hasarı çocuğu önce ailesine karşı bağsızlaştırması.
Uyuşturucu yok, ırkçılık yok; sorsan K-Pop şarkıları sadece "kendilerini sevmeyi" öğütlüyor/öğretiyorlar; kendilerini en sevmedikleri çağda olan ergenlere.
Nobel verilirse yeridir; öyle dev yani insanlığa hizmetleri!
Çocuklar, belki de en değersiz hissettikleri dönemde "ne kadar değerli" olduklarını anlıyor dinledikleri müzik sayesinde!
"Love myself/Kendimi seviyorum" neredeyse marş olmuş dillerinde.
Ve fakat bu öyle bir kendini sevmek ki; kendilerinden başka hiçbir şeyi önemsemez hale geliyorlar zaman içinde.
Onlar o kadar değerliler ki; hiç kimse, hiçbir konuda, onlara tek söz edemez… Anne-babaları dahil hiç kimse "tercihlerine" müdahale edemez, yol gösteremez, uyarıda bulunamaz… Onlar zaten "mükemmel"ler; her şeyi, herkesten daha iyi bilirler! Çocukların sadece müzik dinleyerek böyle bir dönüşüme uğrayabilecekleri gerçekçi gelmiyor olabilir. Emin olun sadece müzik dinlemiyorlar!
Karşısından ayrılmadıkları o bilgisayar ekranında, "öteki mükemmel"leri arıyorlar. Wi-Fi bağlantısında verilmiş isim bile ipucu onlar için; mahallelerinde, gittikleri kafede, okulda, başka bir fan olup olmadığını kolayca fark edebiliyorlar bu yolla. Bazı grupların "okul temsilcileri" bile var!
Kendilerini "army" diye adlandırıyor BTS grubu hayranları mesela; ordulaşıyorlar(!)
Yegane insani semptomu narsizm olan bir robot ordusuna dönüşüyorlar.
Hayranı oldukları idollerce, yardım kampanyası benzeri etkinliklerle toplu tavır almaya, toplu hareket etmeye yönlendiriliyorlar; ortalama bir sivil toplum kuruluşundan çok daha organize ve yoğun çalışıyorlar. Kendileri ait haberleşme altyapıları, dilleriyle birlikte bir de olmazsa olmaz şartları var:
Sadakat!K-Pop idolleri dünyanın dört bir yanındaki hayranlarından "sadakat" istiyorlar; milyonlarca çocuk "sadakatle bağlı oldukları" idolün emrini bekliyor bilgisayar/telefon başında! Bu mu "sadece müzik"?
Bunun herhangi bir tarikat yapılanmasından ne farkı var; kendi ailelerinden, kendi değerlerinden, kendi ortamlarından tamamen koparılmış, K-Pop idollerinin "askeri"ne dönüşmüş milyonlarca çocuktan söz ediyoruz…
En büyük hayalleri Güney Kore'ye gitmek; bunun planlarını yapıyorlar aralarında! "Bir uçak bileti" uğruna yapmayacakları yok!
Ve tabii şu cinsiyetsizlik meselesi; "anne" ve "baba"nın kimliklerini "ebeveyn1" ve "ebeveyn2"ye dönüştürmeyi tartıştıracak boyuta varmış durumda, kız veya erkek değil de "nötr" olmak dünyada!
Okul gibi, meslek gibi, "ergenlikten sonra kendi iradeleriyle seçmeleri gereken" tercihe tabii bir unsur olarak görüyor K-Pop'çular cinsiyeti!
Sadece bu zihin işgaline maruz kalan çocuklar değil işgalci çocuklar da kurban aslında.
Tam bir esaret var o pırıltılı görünümün arkasında.
K-Pop üyeleri, Güney Kore gettolarından daha 7-8 yaşlarındayken seçiliyorlar. Sözde "kendini sevmeyi" öğreten idoller, herkesin beğenebileceği kadar "kusursuz" görünebilmek için düpedüz işkenceye uğruyorlar. Daha çocuk yaşta estetik ameliyatlar geçiriyorlar. Her hafta tartılıyor; zayıf görünmek için neredeyse aç geziyorlar.
Öyle bir elleri yağda bir elleri balda lüks içinde sanılıyor ama yurt benzeri yerlerde ve toplu halde yaşıyor, katı bir disiplinle eğitiliyorlar.
Hitap ettikleri çocukları kural tanımamaya itiyorlar ama kendilerinin bir tek karar bile yok alabildikleri kendi haklarında. Saç renkleri, giysileri, makyajları; dahil oldukları projenin yöneticileri belirliyor hepsini.
Evlenmeleri yasak.
Cep telefonu üzerinden milyonlarca çocuğun hayatını etkiliyorlar ama kendilerinin cep telefonu taşımaları yasak özel hayatlarında!
Türk çocuklarının yeryüzü cenneti Güney Kore, dünyada teknoloji bağımlılığında zirvede, intihar vakalarında ise ikinci ülke; 40 dakikada bir kişi intihar ediyor. İntihar edenlerin çoğu 20'li yaşlarında ve intiharlar K-Pop idolleri arasında da yayılmaya başladı son yıllarda.
Sözün özü;
Ey anneler! Ey babalar!
Çocuğunuzu, bir gün "başkalarının değerli hissettirmesine muhtaç kalmayacakları" kadar çok sevin, sahiplenin; ilgi ve emeğinizi esirgemeyin…
Doğa boşluk kaldırmı
13 notes · View notes
aynurant · 3 years ago
Text
YENİ BİR TEHLİKELİ AKIM BAŞLADI ÇOCUKLARIMIZI TAKİP EDELİM.
Selcan T. HAMŞİOĞLU
K-Pop tarikatı!
11 Ağustos 2021 Çarşamba
Konunun yabancısı olanlar için, dünün en garip haberlerinden biriydi;
"İstanbul'da yaşayan ve 'K-Pop fanı' olan üç kız çocuğu 'Kore'ye gitmek için' evden kaçtı."
Biri henüz 11, biri 13, biri de 15 yaşında olan çocuklar, başlarına bir fenalık gelmeden, sağ salim bulundukları için belki es geçilecektir; son üç-dört yıldır hızla yayılan ve özellikle ergenlik çağındaki çocuklar için ciddi tehdide dönüşmüş olan böyle bir akım var.
K-Pop dinleyen ve K-Drama izleyen ergenlerin oluşturduğu "army(!)"ler, en iddialı trol çetelerine taş çıkartacak hızla, sosyal medyada, çoktan "Ne alakası var" kampanyasına başladılar;
"K-Pop da bir müzik türü sadece…"
*
Değil ama…
Bir sözde "kültür"; çocukların o güne değin donanmış olduğu bütün değerleri, öğrenilmiş/edinilmiş bütün nitelik ve alışkanlıklarını sıfırlayıp onları "sadık" birer robota dönüştüren bir "kültür(!)" üstelik de!
"İdol"lerin her biri cicili-bicili giydirilmiş, şirin mi şirin, güzel mi güzel kız ve erkekler; neredeyse birer oyuncak bebek gibiler.
Asi, serseri, kirli, dağınık, pespaye olmayan bu fazla "temiz görünüm"ün etkisiyle olmalı, çoğu aile tepkisiz karşılıyor ilk anda çocuklarının bu yeni "bağımlılığını".
Halbuki, K-Pop'un temel hasarı çocuğu önce ailesine karşı bağsızlaştırması.
Uyuşturucu yok, ırkçılık yok; sorsan K-Pop şarkıları sadece "kendilerini sevmeyi" öğütlüyor/öğretiyorlar; kendilerini en sevmedikleri çağda olan ergenlere.
Nobel verilirse yeridir; öyle dev yani insanlığa hizmetleri!
Çocuklar, belki de en değersiz hissettikleri dönemde "ne kadar değerli" olduklarını anlıyor dinledikleri müzik sayesinde!
"Love myself/Kendimi seviyorum" neredeyse marş olmuş dillerinde.
Ve fakat bu öyle bir kendini sevmek ki; kendilerinden başka hiçbir şeyi önemsemez hale geliyorlar zaman içinde.
Onlar o kadar değerliler ki; hiç kimse, hiçbir konuda, onlara tek söz edemez… Anne-babaları dahil hiç kimse "tercihlerine" müdahale edemez, yol gösteremez, uyarıda bulunamaz… Onlar zaten "mükemmel"ler; her şeyi, herkesten daha iyi bilirler! Çocukların sadece müzik dinleyerek böyle bir dönüşüme uğrayabilecekleri gerçekçi gelmiyor olabilir. Emin olun sadece müzik dinlemiyorlar!
Karşısından ayrılmadıkları o bilgisayar ekranında, "öteki mükemmel"leri arıyorlar. Wi-Fi bağlantısında verilmiş isim bile ipucu onlar için; mahallelerinde, gittikleri kafede, okulda, başka bir fan olup olmadığını kolayca fark edebiliyorlar bu yolla. Bazı grupların "okul temsilcileri" bile var!
Kendilerini "army" diye adlandırıyor BTS grubu hayranları mesela; ordulaşıyorlar(!)
Yegane insani semptomu narsizm olan bir robot ordusuna dönüşüyorlar.
Hayranı oldukları idollerce, yardım kampanyası benzeri etkinliklerle toplu tavır almaya, toplu hareket etmeye yönlendiriliyorlar; ortalama bir sivil toplum kuruluşundan çok daha organize ve yoğun çalışıyorlar. Kendileri ait haberleşme altyapıları, dilleriyle birlikte bir de olmazsa olmaz şartları var:
Sadakat!K-Pop idolleri dünyanın dört bir yanındaki hayranlarından "sadakat" istiyorlar; milyonlarca çocuk "sadakatle bağlı oldukları" idolün emrini bekliyor bilgisayar/telefon başında! Bu mu "sadece müzik"?
Bunun herhangi bir tarikat yapılanmasından ne farkı var; kendi ailelerinden, kendi değerlerinden, kendi ortamlarından tamamen koparılmış, K-Pop idollerinin "askeri"ne dönüşmüş milyonlarca çocuktan söz ediyoruz…
En büyük hayalleri Güney Kore'ye gitmek; bunun planlarını yapıyorlar aralarında! "Bir uçak bileti" uğruna yapmayacakları yok!
Ve tabii şu cinsiyetsizlik meselesi; "anne" ve "baba"nın kimliklerini "ebeveyn1" ve "ebeveyn2"ye dönüştürmeyi tartıştıracak boyuta varmış durumda, kız veya erkek değil de "nötr" olmak dünyada!
Okul gibi, meslek gibi, "ergenlikten sonra kendi iradeleriyle seçmeleri gereken" tercihe tabii bir unsur olarak görüyor K-Pop'çular cinsiyeti!
Sadece bu zihin işgaline maruz kalan çocuklar değil işgalci çocuklar da kurban aslında.
Tam bir esaret var o pırıltılı görünümün arkasında.
K-Pop üyeleri, Güney Kore gettolarından daha 7-8 yaşlarındayken seçiliyorlar. Sözde "kendini sevmeyi" öğreten idoller, herkesin beğenebileceği kadar "kusursuz" görünebilmek için düpedüz işkenceye uğruyorlar. Daha çocuk yaşta estetik ameliyatlar geçiriyorlar. Her hafta tartılıyor; zayıf görünmek için neredeyse aç geziyorlar.
Öyle bir elleri yağda bir elleri balda lüks içinde sanılıyor ama yurt benzeri yerlerde ve toplu halde yaşıyor, katı bir disiplinle eğitiliyorlar.
Hitap ettikleri çocukları kural tanımamaya itiyorlar ama kendilerinin bir tek karar bile yok alabildikleri kendi haklarında. Saç renkleri, giysileri, makyajları; dahil oldukları projenin yöneticileri belirliyor hepsini.
Evlenmeleri yasak.
Cep telefonu üzerinden milyonlarca çocuğun hayatını etkiliyorlar ama kendilerinin cep telefonu taşımaları yasak özel hayatlarında!
Türk çocuklarının yeryüzü cenneti Güney Kore, dünyada teknoloji bağımlılığında zirvede, intihar vakalarında ise ikinci ülke; 40 dakikada bir kişi intihar ediyor. İntihar edenlerin çoğu 20'li yaşlarında ve intiharlar K-Pop idolleri arasında da yayılmaya başladı son yıllarda.
Sözün özü;
Ey anneler! Ey babalar!
Çocuğunuzu, bir gün "başkalarının değerli hissettirmesine muhtaç kalmayacakları" kadar çok sevin, sahiplenin; ilgi ve emeğinizi esirgemeyin…
Doğa boşluk kaldırmı
6 notes · View notes
ilkercakirunseren · 5 years ago
Text
Tumblr media
ÂŞK NEDİR...??
ÂŞK; İNSAN YAŞAMINDA BİRÇOK YENİLİĞE, AÇILIMA NEDEN OLAN ÇOK ÖNEMLİ BİR HİSSEDİŞ.
UÇLARDA YANMA İLE YAŞANILAN BU ALGIDA, KENDİMİZE SORDUĞUMUZ; 'BEN
NE YAPACAĞIM..?' SORUSU BİZLERİ TRANSFORM EDECEKTİR..!
Tarihte Yaşanan
Birçok Örnekte Olduğu Gibi...
Burada Üzerinde Durduğumuz ÂŞK, Beş DuyuylaYaşanan
Birşey Değil Elbette.!
ÂŞK Özden Bir Çıkış Hali. Ancak Bazı Özel Durumlarda, ÂŞK Yaşanmadan'da Sevgiyle Dolu Bir Frekans Açılabiliyor.
Kastettiğimiz Açıklık Veya Kapalılık, Bizlerle Alakalı Bir Durum Değildir..!
Bu'Yüzden Bu Duyguyu"Allah"(c.c) Dilediği Zaman; Seçtiği Kimselere Verir Dersek, Doğru Bir Yaklaşım Yapmış Oluruz..!
ÂŞK'ın Değişik Halleri Var;
Biri MECZÛP'LUK Diğeride;
KARA SEVDÂ'dır.
Meczûp, Âşkı Kendince Yaşar, Ancak Dengesizdir.
Kara Sevda'ya Yakalanan, Artık İflah Olmaz..!
ÂŞIK'ta Ene, Sinir ve Kızgınlık Halleri Yoktur..!
ÂŞIK Sağlığını Koruma Derdine, Güzelleşme Derdine, Düşmez..!
ÂŞK'ın;
ÂŞIK Üzerindeki Yansımaları,
ÂŞK'ın Halleridir. Nasıl'ki Bazen Kendimizi Sâkinleştirmek,
Rûh Halimizi Dinginleştirmek İçin İlaç Alırız,
Aynı Şekilde, Sistemde Yapılan Minik Müdâhalelerle Olası Taşkınlıklar Önlenir..!
Örneğin Mesnevi'de Bir Kesit Bizlere Şu Şekilde Aktarılır: "Çığlıklar Arasında Sağır ve Dilsizim,
Ne Duyup Anlatmaya İsteğim, Ne'de Konuşup Anlatmaya Mecâlim Var.
ÂŞK Diye Birşey Yaşıyorum;
Ne Tek Taraflı Olduğunu Söylemeye Dilim Var,
Ne'de Karşılıklı Olduğuna İspatım, Sadece Sessizce Bekliyorum."
Mevlâna’nın Şems İçin Yazdığı Bu Sözlerin Hissedişleri İçimizi Titretir..! Şems’imiz Bizden Ayrılmadan, Yanımızdayken, Onun Kıymetini Bilmeli ve Onu Sonuna Kadar Değerlendirmeliyiz..!
Eşitlik, Cinsiyetsizlik Kavramları Her'ne Kadar Mevcût Olsa'da,
Kadının ve Erkeğin Sistemdeki Yeri Farklıdır..!
Kadın, Fizyolojik Yapısı Gereği; Hormonlarından Daha Fazla Etkilenir, Daha Karmaşık Bir Düşünce Yapısına Sahiptir..!
Bu Yapı İnsanı Bir Noktada, Bedenselliğe Çeken Mekânizmayı Çalıştırır..!
Erkek İse;
Kişilikten Uzaktır.
Fakat Âşkın Kapısı Sevgiyle Açılır. Hormonlarımızın, Sevmeyi Bize Mümkün Kılması Gerekir..!
Ancak Bu Kapıdan Geçtikten Sonra ÂŞK Mümkün Olabilir;
Bu nedenle Mevlâna ve Şems Arasında Yaşanan ÂŞK, İçinde Yetiştirici İlişkisinide Barındırabilir..!
Diğer Yandan, AbdulkâdirGeylânide (r.a) İçin 50 Sene Sahralarda, Çöllerde Dolaşmış..!
Hz.Ali(k.v) İse; Hayatını Mekke’de Dağlarda, Bayırlarda Hz.Muhammed'in
(A.s)Yanında Geçiriyor..!
Ali'nin(k.v) ÂŞK'ı 'Akıl Yönlü Şuurlu Bir Akış' İçinde Devam Etmiştir..!
Şâyet ÂŞK'ı Anlamak İstiyorsak, Derin Plandakilerin Yaşadıkları ÂŞK'ları Bir Gözden Geçirmeliyiz..!
Basit Yaklaşım İçinde Olanlar, AŞK'ta Huzur Mutluluk Arar, Bulamadıklarında Hemen Orayı Terk Ederler..!
Çünkü Yaşadıkları Herşeyde Kayıt ve Şartlanmalar Devreye Girer ve Küçük Bir Sorunda,
O Değerli Şeyi "AŞK'ı" Bırakıp Yollarına Devam Ederler..!
Orada Hormonal Baskı ve Samimiyetsizlik Devrededir, O Yüzden Böyle Davranışlar Sergilenir..!
Bazen Kendimizi Anlamamız İçin, Geriye Dönüp Bakmamız Gerekir..!
Birtakım Geri Bildirimler, Kendimizi Tanımamıza Yardımcı Olacaktır..!
Bunuda Ancak, Kendimizi Kritik Ederek, Samimiyetle Sorular Sorup Cevaplayarak Anlayabiliriz..!
İşte O Zaman Belki Bir Zamanlar,
Çok Değer Verip;
'Onsuz Nefes Alamam' Dediğimiz İnsanı, Sadece Zaaflarımız İçin Sevmiş Olduğumuzu Fark Edebiliriz..!
Fakat Akıllı İnsan, ÂŞK'ı Böyle Yaşamaz..!
O Kendi Duygularını Terk Etmiş,
O Yoldan Yürüyordur.
ÂŞIK Biran Bile, Madde'de Kayıtlı Kalmaz, Çünkü; “Onlarda Korku ve Mahzûnluk Yoktur..!” Herkes Bildiğini İddia Ediyor Ama ÂŞK'ın Yanına Dahî Yaklaşamıyor..!
Bu Konudan Bahsedebilmek İçin Yaşamamız Gerekir. İlmi Alabiliriz Ama Yaşam Boyutuna Taşıyamıyorsak, Ancak Taklidi Birtakım Şeyler Yaşarız..!
O Zaman Bu'da ‘ÇAKMA ÂŞK’ Olur..! 'Rabbim Beni ÂŞK'la Helâk Et' Diyoruz, Öyleyse Helâk Olmayıda Bileceğiz. Ders Almak Öyle Kolay Değil..!!!
Birşeyden Ders Alacağız Diye Bedenselliğe Yönelirsek, Orada Birçokşeyide Kaybedebiliriz..!
ÂŞK, Zaman ve Mekân Kaydından Uzaktır..!
Daha Fazla Yer, Daha Fazla Heyecan Arayışı İçinde Kendimizi Oyalarken, Gerçeklikten Uzaklaşırız..!
Sorunlarımızdan Uzaklaştığımızı Düşünürken,
Sadece'Kendimizden Kendimize' Kaçarız..!
İyi Bilinmeli'ki;
Beyin Mekânizması, Ekstrem Düşünce Tarzlarının Üzerinde Durmaz..!
Örneğin Tefekkür Etmek İçin;
Kitap Okumak,
Birşeyler Araştırmak, Namaz Kılmak Veya Oruç Tutmak Yetmez
TÜM BİLGİ BEYNİMİZDE MEVCÛT,
ONU OKU'malıyız..!
Çünkü Beyinde; Sayısız Galaksi, Gelecek, Yaşanmış Anlar, Sistemler Var, Ancak Bu Alanlar Genellikle Kapalıdır..!
MESELÂ İNSANLAR
BİRŞEY YAŞAMAK,
HİSSETMEK İÇİN, KADİR GECESİNİN
VAKTİNİ ÇOK MERAK EDERLER FARZ EDELİM'Kİ BULDUK;
Ne Değişecek Veya Bir Bilge İle Tanıştın, Sohbetine Nâil Oldun;NeDeğişecek? Derinliğine Giremiyorsan...
Hangi Anda Açılım Söz Konusuysa, O AN'ın Tabiiki'de, Bir Farkı Vardır..!
Fakat Önemli Olan Onu Bizâtihi Çıkarandır.
Senin KADRi Aramanla, Senin Allah’ı(c.c)Aramanla, Senin Bir Veliyi Tanıman Arasında Hiçbir Fark Yoktur; Cuma Sana
Gelmedikçe,
Veli Seni
Tanımadıkça,
Allah (c.c) Seni Bulmadıkça;
Sen Ne CUMA'yı,
Ne Veliyi,Ne'deAllah’ı
(c.c) Bulabilirsin..!
İşte ÂŞK'da Böyle
Birşeydir..!
ÂŞK'ı Yaşadığını İddia Eden Birçok İnsan Var Ancak Gerçeği Asla Öyle Değil;
Birini Görmek, Yanında Olmak; Onun Derinliğini, Yâni ÂŞK'ı Yaşamak Demek Değildir..!
ÂŞK;
ÂŞK'ı Yansıtan Özelliklerle Açığa Çıkar..!
ÂŞK'taki Aynalama Tâbiri Bu Şekilde Gerçekleşir..!
Doğrusuda Budur. Bazıları Sevgisini Gösterir, ÂŞIK'mış Gibi Yapar..!
Kendi Mutluluğunu Yaşamak İçin,
Bunu Dener Ama,
Bu Hali İle, Gerçek ÂŞK'ın Yanından Dahi Geçmez..!
ÂŞIK Olunca,
Maddi Planda Olan Bir Takım Düşünceler Yok Olur.
Âşık Olmak İsteyen,
Muhammedi(s.a.v) Bir Yaşam Arzu Ediyorsa, AŞK Nebîsi'nin ÂŞK İçin Torununu Nasıl Fedâ Ettiğini Bir Düşünsün
Hayatını Örnek Alsın. Allah Resûl’ünü Ancak Bu Şekilde Derinliklerimde Buldum, Diyebilmeliyiz..!
DİLERİM BU
PAYLAŞTIKLARIMIZ,HAKİKAT YOLUNDA,
BİR NEBZEDE OLSA,
YOLUMUZU KISALTIR VE ÂŞK
KAPIMIZI ÇALAR..!
4 notes · View notes
cnarozyilmaz · 3 years ago
Photo
Tumblr media
zekâyı yüceltip yükseltmezsek yücelip yükselemez v bunda cinsiyetsizlik v üstüne pozitif ayımcılık yapmazsak(umarım gerek kalmaz bir gün) vasat v altı ataerkil ilkel bilinç enerjisinde yaşamaya devam ederiz!! malûm her şey enerji v bizde enerji varlıklarız!! #SedefKabaş (Düzce) https://www.instagram.com/p/Cb2QdqOKnV5/?utm_medium=tumblr
0 notes
drakifakca · 2 years ago
Video
youtube
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank'tan LCWaikiki'ye 'LGBT' tebriği:
“Çalışanlarına elektronik posta gönderip 'LGBT çağrışımı yapan ürünleri üretmeyin' dedi. Dünyada bir LGBT dayatması, cinsiyetsizlik dayatması varken, LCW’nin bu inisiyatifi almasını değerli buluyorum. Çok teşekkür ediyorum. Kimse kusura bakmasın. Siz, ne yapıyorsanız yapın. Biz, aileyi savunmaya devam edeceğiz!”
https://youtu.be/8bx-AOkL9Pg
0 notes
gazetehaberi · 3 years ago
Photo
Tumblr media
“Akıl, Beyin, Kültür”de bu hafta cinsiyet-cinsiyetsizlik konuşulacak
0 notes
serhatnigiz · 7 years ago
Text
Cinsel Emek Araçları Karşısındaki İcatçı-Cins ve Kullanıcı-Cins Konumlanışları Üzerine
Tumblr media
Tarihsel ve toplumsal olarak cinsel emek ilişkilerini ve sınıfsal emek ilişkilerini belirleyen asıl şey; emek araçları karşısındaki bölümlenmeye dayalı cins konumlanışlarıdır. Bu açıdan bakıldığında burjuvayan feminizm; cinsel emek ilişkilerinden kaynaklı kadın sorununun çözümünü kadına endeksleyen ve erkeği bu sorunun çözümünde dışta bırakan bir cinsel emek aracı icatçılığı fetişizmine dayanmaktadır. Proletaryan feminizm ise; kullanıcı sınıfa dayalı emek ilişkilerindeki değişimin cinsel emek ilişkilerinde de bir değişime yol açacağını ve sınıfsal çelişkilerin cinsel çelişkileri de çözeceğini savunan bir kullanıcı fetişizm türüne dayanmaktadır. [1].
Bir taraf “sınıfsal sömürü ortadan kalkarsa cinsel sömürü de ortadan kalkar” derken, öbür taraf ise “cinsel sömürünün ortadan kalkmasını beklemeden kadınların bu sömürü ilişkilerini ortadan kaldırabileceğini” iddia etmektedir. Lakin; burjuvayan feminizm de proletaryan feminizm de meseleyi eksik ve yanlış bir biçimde ele almaktadır. Sorunun kaynağı ister sınıf ister cins olsun; toplumsal emek araçları ve cinsel emek araçları karşısındaki icatçı ve kullanıcı bölümlenmesi ortadan kalkmadan ne sınıflar ne de cins-türleri/rolleri tam manasıyla ortadan kalkabilir.
Başka bir deyişle, ne proletaryan feminist çözüm (sanayi emek araçlarının kullanıcı sınıfı olan proletaryanın proletaryalist diktatörlüğü) ne de burjuvayan feminist çözüm (kadın emeğinin kapitalist sınırlar içindeki icatçı fetişizmi), cinsel sömürü ilişkilerini (dahası kadına yönelik şiddet, tecavüz, zorbalık vs. ilişkileri) tam manasıyla ortadan kaldırabilecek bir persektife sahip değildir. Kadın hareketi içindeki bu iki ana akım; tarihsel emek hareketinin bir yanıyla nesnel-emeksel-kullanıcı-fetişizmine dayalı bir çevrimine denk düşerken, diğer yanıyla da öznel-emeksel-icatçı-fetişizmine dayalı bir başka çevrimine denk düşmektedir ki, bu açıdan bakıldığında bu iki akımda toplumsal emek araçları ve cinsel emek araçları karşısındaki bölümlenmeye dayalı olarak ortaya çıkan yanılsamalı-icatçı-sapma ve yanılsamalı-kullanıcı-sapma ayrışımlarının kadın sorunu alanında karşımıza çıkan iz düşümleri olmaya günümüzde de devam etmektedir. [2].
Doğalojik-form diyalektiğini dışta tuturak söylenmek gerekirse; cins ilişkilenimlerine ilişkin olarak emekolojik-form diyalektiği ana hatları ile şöyledir: 1-icatçı (kadın) 2-kullanıcılaşmış-icatçı (erkeksileşmiş-kadın) 3-kullanıcı (erkek) 4-icatçılaşmış-kullanıcı (kadınsılaşmış-erkek) olmak üzere 4 biçim altında ve bu 4 cins biçimin birbiri ile organik ve inorganik ilişkiselliği içinde incelenmektedir. Dolayısıyla; gelecekte de cinsel-ürün-meta/çocuk ilişkilerinin ve cinsel emek araçlarının bildiğimiz kadın ve erkek dışında olası cinsellik dışı üretimi, icatçılığın erkeğe “enjekte edilmesi” ve tersinden kullanıcılığın da kadına “enjekte edilmesi” yönündeki tüm biyoteknolojik olasılıklar/biçimlerde dahil olmak üzere, cinsel-ürün-meta/çocuk üretiminin ve cinsel emek güçlerinin üründe-metada/çocukta kristalize olan cinsel-artık-değerin, kadın ve erkek cinsi açısından bölümlenmesinde de belirli bir eşitliğe/yaklaşık eşitliğe ulaşılacağını söylemekte doğru bir öngörü olacaktır. [3].
Böylece kökleri ilkel komünal toplumun üst evresine, yani toplayıcı emek ile av emeğinin iş bölümü mekaniğinin ayrışmasına kadar uzanan; “avcı erkek” ve “av kadın” imajı da teknik emek ve bilim emek ile birlikte geri dönülemez bir biçimde değişmeye başlayacak ve cinsel-icatçılığın ve cinsel-kullanıcılığın birbirinde sönümlenmesine de bağlı olarak, bu durum kadın ve erkek arasındaki tarihsel yarılmanın, yani iki cins arasındaki cinsel bölümlenmenin de ortadan kalkmasına yol açabilecektir. Dahası potansiyel olarak insan toplumu iki temel cins formundan tekli bir cins formuna (yani “cinsiyetsizliğe”) doğru hareket etmiş olacaktır. Belkide bugünden 5-10 asır sonra kadın ve erkek kimlikleri ortadan kaldırılıp tek cins bir insana dönüşebileceğini söylemek hayal olmayacaktır. [4].
Komünizmin ilerleyen aşamalarında; sınıfların ortadan kalkması gibi, cinslerinde ortadan kalkabileceği bir insan momentine ulaşılabileceği fikri, bugünden bakıldığında fantastik ve korkutucu gözükse de, emeğin doğaya müdahale ederek geldiği o an ki aşama düşünüldüğünde, bu kesit cins-türlerinin farklılaşmasına yepyeni bir insanal müdahale tarzı anlamına da geleceği içindir ki, bu durum bugünden bakıldığında bizi ne kadar şaşkına çevirse de ve hatta kızdırsa da, o kesit için olası bir durumdan başka bir şey değildir. Bu sayede kadın ve erkek arasındaki cinsel-ürüne-metaya/çocuğa ve cinsel-artık-emeğe sahip olma mücadelesi ve tarihi belirli bir ölçekte cinsiyetsizlik içerisinde eriyerek/sönümlenerek, cinsel baskı ve sömürü ilişkilerini de tamamen tasfiye edecebilecek bir noktaya ulaşabilecektir.
Emekolojik değer ölçütleri açısından “cinsel emeğin üretim, dolaşım, tüketim ve miras ilişkileri” 4 biçim altında incelenmektedir: 1-cinsel-üretim-değeri 2-cinsel-dolaşım-değeri 3-cinsel-tüketim-değeri 4-cinsel-miras-değeri olmak üzere, cinsel emek ilişkileri, emekolojik değer kuramının formları ölçeğinde incelendiğinde görülecektir ki; cinsel-ürün-meta/çocuk (eski terminoloji ile konuşmak gerekirse) ister “kullanım-değeri” isterse de “değişim-değeri” yaratsın, aile kurumunun tarihsel kökleri, oluşumu ve anaerk-ataerk çatışmasının emek toplumlarındaki görüngüleri takip edildiğinde cinsel aidiyetin-dairiyetin ve cinsel mülkiyet ilişkilerinin cinsel emek araçlarındaki bölümlenmeden kaynaklandığını ve bu bölümlenmenin toplumsal emek araçları ile olan korelasyonu ölçüsünde de cinsel-statülerin, cinsel-servetin, cinsel-pazarın, cinsel-sermayenin vs. belirlediğini görmemek ham bir hayalperestlikten başka da bir şey olmayacaktır.
Görünen köy klavuz istemez; komünizmin bilim emeğinin ve bilim emek araçlarının tüm dünyada global-merkezleşmesine dayalı üst evresinde; sınıf, cins, devlet ve haliyle aile kurumu da ortadan kalkacağı içindir ki, tüm sınıflı toplumlar tarihi boyunca cinsel emek araçları karşısındaki bölümlenmeye bağlı olarak bir cinsel-ürün-meta olan çocuk ile aile de birbirinden ayrışarak (ki bu aynı zamanda aile içi üreme ile cinselliğinde tamamen birbirinden ayrışması anlamına gelmektedir), yine eski bir deyimle; bu sayede iki cins arasında “yorgan gidince, kavga da bitecek!” gibi gözükmektedir. Kısacası; cinsel emek araçları karşısındaki icatçı-cins ve kullanıcı-cins konumlanışları iç içe girerek biribirinde sönümlenmediği ve ortaya içinde icatçı-kullanıcı soğurmasının olduğu “tek cinsiyetli” bir yapı oluşmaksızın cins konumlanışlarına bağlı sorunların bütünüyle ortadan kalmasını beklemekte ham bir hayal olarak kalacaktır.
Açıklayıcı Dipnotlar:
[1] Nasıl ki toplumsal sınıfları belirleyen toplumsal emek araçları karşısındaki konumlanış ise, cins kimliğini ve yönelimlerini belirleyen de organik ve inorganik cinsel emek araçları karşısındaki konumlanıştır. İster sınıf, ister cins kimliği olsun vs. bütün bunların asıl nesnel ve somut temelini oluşturan emek araçlarıdır. Hiçbir emek türü "araç biçime" oturtulmadığı müddetçe; ister sınıf, ister cins meseleleri olsun, bunlar çeşitli türden soyut ve öznel yaklaşımlar/yanılsamalar olmaktan da öteye geçemez. Kabaca söylemek gerekirse; 'bana hangi aleti kullandığını şöyle, ben sana kim olduğunu ve emeğin hangi türünü kullandığını söyleyim!". Bugüne kadar ne burjuva bilimlerinde ne de Marksizm'de böyle bir yöntem olmadığından dolayıdır ki; ne sınıf konusunda ne cins kimlikleri konusunda Marksizm kendisini burjuva bilimlerinden de ayrıştıramamıştır. Cinsel organik ve inorganik emek araçları ile bağlantılı olarak kullanıcı, icatçılaşmış-kullanıcı, icatçı, kullanıcılaşmış-icatçı konumlanışlardan kaynaklı ortaya çıkan cins kimlikleri, yönelimleri, tahakkümleri, sömürüleri vs. gibi bir ton alt başlık vardır ki, şimdilik "emekolojik-feminizm" başlığı altındaki yazılarda bu konulara değinmeye çalıştım. Dileyen bu yazılara da bakabilir.
[2] Burjuvayan feminizm icatçı kadın bilincinin erkeği dışta tutarak aslında kullanıcı erkeğe icatçılık misyonu taşıma girişimidir. Burjuvayan feminizm bu icatçı kadın misyonunun kullanıcı erkeğe taşınması edimi ile erkeğin erkekliğinin yok edilebileceğinin zannedilmesinden başka da bir şey değildir. Bu sapma; maddeye dayanan idealist kadın nesnesinin materyalist erkek öznesine giydirilmesi yanılsamasıdır. Tersinden bakılacak olursa; proletaryan feminizm ise burjuva feminizmin tam zıttıdır. Keza; toplumsal emek araçlarındaki erkek egemen formun bitimlenmesinin yönetilen kadın formunun da yönetilmekten kurtulması anlamına geleceğini iddia etmektedir. Dolayısıyla; toplumsal emekteki icatçı ve kullanıcı bölümlenmesi bitimlendiğinde cinsel emekteki toplumsal emeğin baskınlığı da sona ereceğinden cinsel emekteki icatçı kadın rolü daha da çok öne çıkmış olacaktır. Bu durumda da icatçı-kadın ile kullanıcı-erkek arasındaki tahakküm ilişkisi de tersine çevrilmiş olacaktır. Bu sefer de sömürülen kullanıcı-erkek formunun kurtuluşu için mücadele öne çıkmış olacaktır. Yani ataerkil toplumlarda kadınların cinsel ve toplumsal sömürüye tabi olma durumu değiştiğinde, cinsel emek araçlarındaki icatçı-kadın bölümlenmesi egemen olacağı için, bu sefer de kullanıcı-erkek formunun sömürüsü gündeme gelecektir. Bu konulara proletaryan feminizm çözüm getirememiştir. Keza; proletaryan feminizme göre cinsel emek etkinliğinin “patronu” kadın egemenliğidir. Kısacası, bu sapma maddeye dayanan materyalist kadın nesnesinin idealist erkek öznesine giydirilmesi yanılsamasıdır. Başka bir deyişle, burjuvayan feminizm tarihsel erkeğin kullanıcı öznel yanını (maddesini yok ederek bilincini) yok etme yanılsamasına düşerken, proletaryan feminizm ise tarihsel erkeğin kullanıcı nesnel yanını (bilincini yok ederek maddesini) yok etme yanılsamasına düşmektedir. Bu açıdan hem proletaryan feminizmin hem de burjuvayan feminizmin yanılsamalı görüşler taşıması her ikisinin de “tabiatının” ayrılmaz bir parçasıdır.
[3] Bu noktada asıl tartışması gereken konu doğurma (rahim) özelliğinin teknik açıdan kadından alınıp erkeğe verilmesi meselesi değil, üreme ve cinselliğin hangi evrede birbirinden ayrışacak olmasıdır. Yani ne zaman erkek ya da kadın üremek için (yani ortaya cinsel-ürün-meta/çocuk çıkarmak için) cinsel bir edim de bulunmak zorunda kalmayacakları bir aşamaya gelirlerse; cinsel-ürün-meta ilişkilerine bağlı olarak aidiyet ve dairiyet ilişkilerinin karşılıklı olarak sönümlendiği bir evreye, yani cinsler arası bölümlenmeye neden olan "icatçı" ve "kullanıcı" konumlanışlar da o vakit ortadan kalkabilir. İşte o vakte kadar; bu bölümlenmenin sönümlenmesi için hem teknik-emek-güçlerinin/araçlarının hem de bilim-emek-güçlerinin/araçlarının yaratacağı olanaklar, cinsler arası ilişkilerde de göreli ve mutlak olarak eşitlenmeyi/yaklaşık eşitlenmeyi beraberinde getirecektir ki, muhtemel o aşama da artık çocuklar erkeklere ya da kadınlara (dolayısıyla aile kurumuna) ait ya da dair olmaktan tamamen bağımsızlaşıp, toplumun sorumluluk ve güvenlik kapsamı içinde olan ve kendi özgün varlıklarını kendi seçilerine göre yaratma imkanlarına sahip bağımsız insanlar olarak varlıklarını sürdürebileceklerdir. Yoksa meseleyi emekolojik-bilimsel bir perspektif ışığında değil de, "erkeğe rahim takma", "erkeğe vajina takma" vb. gibi karikatürize ederek tartışmak (ki gelecekte bunlarda biyoteknolojik olarak mümkün hale gelecek gibi gözükmektedir), tartışma yöntemi açısından kısmi olarak zihin açıcı olsa bile, bizi pekte doğru sonuçlara götürmeyecektir.
[4] Kadın cinsinin erkek cinsi tarafından baskı altına alınmaya başlandığı dönem; ilkel komünal sistemin üst evresinde toplayıcı emek ile av emeğinin iş bölümü ilişkilerinin ortaya çıkmasının sonucunda av emek araçlarının "icatçısı" olan erkeklerin kadınları ve dahası çocukları köleleştirmeye/av-ürünü-metası haline getirmeye başladığı evredir. Lakin; daha önceki dönemde, yani ilkel komünal toplumun alt evresinde toplayıcı emeğin hakim olduğu dönem boyunca; kadın cinsi hem kendisini hem de çocuklarını beslemek için daha çok toplamak zorunda kaldığı için, bu evrede "anaerkçi ilkel komünalite" ilişkileri hakim iken, eski nitel toplayıcı emeğin rahminden çıkan yeni nicel av emeği ile birlikte bu durum adım adım "ataerkçi ilkel komünalite" biçiminden, köleciliğin nitel bir tarihsel-toplumsal sistem biçimini alması sonucunda ataerkçi köleci bir sisteme dönüşmüştür. Dahası; ilk sınıf çatışmasının erkekle kadın arasında gerçekleştiği görüşü (ki bu noktada Engels “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” eserinde yerinde bir tespit yapmıştır) doğru olmakla birlikte (ki bu aynı zamanda sınıflar mücadelesinin cinsler arası mücadeleyi de içerdiği anlamına gelir), ilkel komünal dönemin alt evresinde kadın cinside erkek cinsini baskı altına alabilecek anaerkçi yönetsel ilişkilere de sahip konumdayken, örneğin bu dönemde ilkel topluluklarda, bu toplulukların yönetici kesimini oluşturan erk sahibi kadınların erkeklere karşı cinsel tahakküm ve sömürü ilişkileri kurmuş olduğunu söylemek hiçte hayali bir varsayım olmayacaktır. Keza; toplayıcı emeğin ve araçlarının icatçısı ve yöneticisi konumundaki kadınların misal canları istediği zaman genç bir erkeğe kendi rızası dışında tecavüz edebilecek ve onunla zorla cinsel ilişkiye girebilecek kadar avantajlı bir konumda olduğunu da görmemek yanlış olacaktır. Kısacası; iki cins arasındaki baskı ilişkileri, bu cinslerin cinsel emek araçları ve toplumsal emek araçları karşısındaki konumlanışlarına ve bu konumlanışlar arasında kurulan çevrimsel korelasyon ilişkilerine göre şekil almaktayken, tarihsel olarak kadınla erkek arasındaki gerçek manada ilk "sınıf mücadelesinin" toplayıcı emek ve av emek bölümlenmesine bağlı olarak ortaya çıkan "icatçı-avcı-erkek" ve "kullanıcı-av-kadın" ayrışması ile başladığını/yer değiştirdiğini söylemek de hiçte yanlış bir çıkarsama olmayacaktır. Keza; günümüzde bile kadın erkek ilişkilerinin tarihselliğinde “avcı-erkek” ve “av-kadın” rollerinin izlerine modern dünyada da raslanmak mümkündür. En basitinden “flört” kelimesinin kökeninde bile av emeğinin ve kültürünün izlerini taşıyan “kaçan” ve “kovalayan” düalitesi vardır. Lakin; av emek ilişkileri ile kıyaslandığı vakit: oran orantı ilişkileri açısından kadın emeğinin daha baskın olduğu teknik/elektronik emek biçimi ile birlikte, bu “av” ve “avcı” olma durumu hızla yer değiştirmekte; özellikle de glokal-kapitalizm altında cinsel-ürün-meta-pazar ilişkilerinde kadın cinsinin daha baskın bir konuma geçmesiyle, artık erkekler daha fazla “av” konumuna gelirken, kadınlar ise daha da fazla “avcı” konumuna gelmektedir. Kuşkusuz bütün bu yeni emek olgularının “eski emek kavramları” ile anlatılamamasının getirdiği sorunlar, temelde bir geçiş sorunsalı olduğu içindir ki, emekoloji alanındaki bilimsel ve teorik çalışmalara bağlı olarak yeni kavram, kategori ve ayraç setlerinin de geliştirilmesi bir elzemdir. Lakin; geçmişle gelecek arasında ve gelecekle geçmiş arasında köprü kuramayan hiçbir kavram, kategori ve ayraç ne yeniyi ne de eskiyi kapsayamayacağı gibi, ne eskinin ne de yeninin sorunlarına da tatmin edici cevaplar veremez.
Konuyla bağlantılı yazılar:
Burjuvayan-Proletaryan Feminizmin Sonu ve Emekolojik-Feminizmin Doğuşu, 30.07.2016
http://serhatnigiz.tumblr.com/post/148192505027/burjuvayan-proletaryan-feminizmin-sonu-ve
Emekolojik-Feminizm Tartışmaları Üzerine Notlar, 18.09.2016
http://serhatnigiz.tumblr.com/post/150591003577/emekolojik-feminizm-tartışmaları-üzerine-notlar
Patriyarkal Yanılsamalar Üzerine, 24.11.2016
http://serhatnigiz.tumblr.com/post/153611374962/patriyarkal-yanılsamalar-üzerine
26.04.2018
Serhat Nigiz
1 note · View note
malatyacadde44 · 5 years ago
Link
Bebek maması Aptamil'den 'cinsiyetsizlik' skandalı
0 notes