Tumgik
#cinselemekgüçleri
serhatnigiz · 6 years
Text
Cinsel Emek Araçları Karşısındaki İcatçı-Cins ve Kullanıcı-Cins Konumlanışları Üzerine
Tumblr media
Tarihsel ve toplumsal olarak cinsel emek ilişkilerini ve sınıfsal emek ilişkilerini belirleyen asıl şey; emek araçları karşısındaki bölümlenmeye dayalı cins konumlanışlarıdır. Bu açıdan bakıldığında burjuvayan feminizm; cinsel emek ilişkilerinden kaynaklı kadın sorununun çözümünü kadına endeksleyen ve erkeği bu sorunun çözümünde dışta bırakan bir cinsel emek aracı icatçılığı fetişizmine dayanmaktadır. Proletaryan feminizm ise; kullanıcı sınıfa dayalı emek ilişkilerindeki değişimin cinsel emek ilişkilerinde de bir değişime yol açacağını ve sınıfsal çelişkilerin cinsel çelişkileri de çözeceğini savunan bir kullanıcı fetişizm türüne dayanmaktadır. [1].
Bir taraf “sınıfsal sömürü ortadan kalkarsa cinsel sömürü de ortadan kalkar” derken, öbür taraf ise “cinsel sömürünün ortadan kalkmasını beklemeden kadınların bu sömürü ilişkilerini ortadan kaldırabileceğini” iddia etmektedir. Lakin; burjuvayan feminizm de proletaryan feminizm de meseleyi eksik ve yanlış bir biçimde ele almaktadır. Sorunun kaynağı ister sınıf ister cins olsun; toplumsal emek araçları ve cinsel emek araçları karşısındaki icatçı ve kullanıcı bölümlenmesi ortadan kalkmadan ne sınıflar ne de cins-türleri/rolleri tam manasıyla ortadan kalkabilir.
Başka bir deyişle, ne proletaryan feminist çözüm (sanayi emek araçlarının kullanıcı sınıfı olan proletaryanın proletaryalist diktatörlüğü) ne de burjuvayan feminist çözüm (kadın emeğinin kapitalist sınırlar içindeki icatçı fetişizmi), cinsel sömürü ilişkilerini (dahası kadına yönelik şiddet, tecavüz, zorbalık vs. ilişkileri) tam manasıyla ortadan kaldırabilecek bir persektife sahip değildir. Kadın hareketi içindeki bu iki ana akım; tarihsel emek hareketinin bir yanıyla nesnel-emeksel-kullanıcı-fetişizmine dayalı bir çevrimine denk düşerken, diğer yanıyla da öznel-emeksel-icatçı-fetişizmine dayalı bir başka çevrimine denk düşmektedir ki, bu açıdan bakıldığında bu iki akımda toplumsal emek araçları ve cinsel emek araçları karşısındaki bölümlenmeye dayalı olarak ortaya çıkan yanılsamalı-icatçı-sapma ve yanılsamalı-kullanıcı-sapma ayrışımlarının kadın sorunu alanında karşımıza çıkan iz düşümleri olmaya günümüzde de devam etmektedir. [2].
Doğalojik-form diyalektiğini dışta tuturak söylenmek gerekirse; cins ilişkilenimlerine ilişkin olarak emekolojik-form diyalektiği ana hatları ile şöyledir: 1-icatçı (kadın) 2-kullanıcılaşmış-icatçı (erkeksileşmiş-kadın) 3-kullanıcı (erkek) 4-icatçılaşmış-kullanıcı (kadınsılaşmış-erkek) olmak üzere 4 biçim altında ve bu 4 cins biçimin birbiri ile organik ve inorganik ilişkiselliği içinde incelenmektedir. Dolayısıyla; gelecekte de cinsel-ürün-meta/çocuk ilişkilerinin ve cinsel emek araçlarının bildiğimiz kadın ve erkek dışında olası cinsellik dışı üretimi, icatçılığın erkeğe “enjekte edilmesi” ve tersinden kullanıcılığın da kadına “enjekte edilmesi” yönündeki tüm biyoteknolojik olasılıklar/biçimlerde dahil olmak üzere, cinsel-ürün-meta/çocuk üretiminin ve cinsel emek güçlerinin üründe-metada/çocukta kristalize olan cinsel-artık-değerin, kadın ve erkek cinsi açısından bölümlenmesinde de belirli bir eşitliğe/yaklaşık eşitliğe ulaşılacağını söylemekte doğru bir öngörü olacaktır. [3].
Böylece kökleri ilkel komünal toplumun üst evresine, yani toplayıcı emek ile av emeğinin iş bölümü mekaniğinin ayrışmasına kadar uzanan; “avcı erkek” ve “av kadın” imajı da teknik emek ve bilim emek ile birlikte geri dönülemez bir biçimde değişmeye başlayacak ve cinsel-icatçılığın ve cinsel-kullanıcılığın birbirinde sönümlenmesine de bağlı olarak, bu durum kadın ve erkek arasındaki tarihsel yarılmanın, yani iki cins arasındaki cinsel bölümlenmenin de ortadan kalkmasına yol açabilecektir. Dahası potansiyel olarak insan toplumu iki temel cins formundan tekli bir cins formuna (yani “cinsiyetsizliğe”) doğru hareket etmiş olacaktır. Belkide bugünden 5-10 asır sonra kadın ve erkek kimlikleri ortadan kaldırılıp tek cins bir insana dönüşebileceğini söylemek hayal olmayacaktır. [4].
Komünizmin ilerleyen aşamalarında; sınıfların ortadan kalkması gibi, cinslerinde ortadan kalkabileceği bir insan momentine ulaşılabileceği fikri, bugünden bakıldığında fantastik ve korkutucu gözükse de, emeğin doğaya müdahale ederek geldiği o an ki aşama düşünüldüğünde, bu kesit cins-türlerinin farklılaşmasına yepyeni bir insanal müdahale tarzı anlamına da geleceği içindir ki, bu durum bugünden bakıldığında bizi ne kadar şaşkına çevirse de ve hatta kızdırsa da, o kesit için olası bir durumdan başka bir şey değildir. Bu sayede kadın ve erkek arasındaki cinsel-ürüne-metaya/çocuğa ve cinsel-artık-emeğe sahip olma mücadelesi ve tarihi belirli bir ölçekte cinsiyetsizlik içerisinde eriyerek/sönümlenerek, cinsel baskı ve sömürü ilişkilerini de tamamen tasfiye edecebilecek bir noktaya ulaşabilecektir.
Emekolojik değer ölçütleri açısından “cinsel emeğin üretim, dolaşım, tüketim ve miras ilişkileri” 4 biçim altında incelenmektedir: 1-cinsel-üretim-değeri 2-cinsel-dolaşım-değeri 3-cinsel-tüketim-değeri 4-cinsel-miras-değeri olmak üzere, cinsel emek ilişkileri, emekolojik değer kuramının formları ölçeğinde incelendiğinde görülecektir ki; cinsel-ürün-meta/çocuk (eski terminoloji ile konuşmak gerekirse) ister “kullanım-değeri” isterse de “değişim-değeri” yaratsın, aile kurumunun tarihsel kökleri, oluşumu ve anaerk-ataerk çatışmasının emek toplumlarındaki görüngüleri takip edildiğinde cinsel aidiyetin-dairiyetin ve cinsel mülkiyet ilişkilerinin cinsel emek araçlarındaki bölümlenmeden kaynaklandığını ve bu bölümlenmenin toplumsal emek araçları ile olan korelasyonu ölçüsünde de cinsel-statülerin, cinsel-servetin, cinsel-pazarın, cinsel-sermayenin vs. belirlediğini görmemek ham bir hayalperestlikten başka da bir şey olmayacaktır.
Görünen köy klavuz istemez; komünizmin bilim emeğinin ve bilim emek araçlarının tüm dünyada global-merkezleşmesine dayalı üst evresinde; sınıf, cins, devlet ve haliyle aile kurumu da ortadan kalkacağı içindir ki, tüm sınıflı toplumlar tarihi boyunca cinsel emek araçları karşısındaki bölümlenmeye bağlı olarak bir cinsel-ürün-meta olan çocuk ile aile de birbirinden ayrışarak (ki bu aynı zamanda aile içi üreme ile cinselliğinde tamamen birbirinden ayrışması anlamına gelmektedir), yine eski bir deyimle; bu sayede iki cins arasında “yorgan gidince, kavga da bitecek!” gibi gözükmektedir. Kısacası; cinsel emek araçları karşısındaki icatçı-cins ve kullanıcı-cins konumlanışları iç içe girerek biribirinde sönümlenmediği ve ortaya içinde icatçı-kullanıcı soğurmasının olduğu “tek cinsiyetli” bir yapı oluşmaksızın cins konumlanışlarına bağlı sorunların bütünüyle ortadan kalmasını beklemekte ham bir hayal olarak kalacaktır.
Açıklayıcı Dipnotlar:
[1] Nasıl ki toplumsal sınıfları belirleyen toplumsal emek araçları karşısındaki konumlanış ise, cins kimliğini ve yönelimlerini belirleyen de organik ve inorganik cinsel emek araçları karşısındaki konumlanıştır. İster sınıf, ister cins kimliği olsun vs. bütün bunların asıl nesnel ve somut temelini oluşturan emek araçlarıdır. Hiçbir emek türü "araç biçime" oturtulmadığı müddetçe; ister sınıf, ister cins meseleleri olsun, bunlar çeşitli türden soyut ve öznel yaklaşımlar/yanılsamalar olmaktan da öteye geçemez. Kabaca söylemek gerekirse; 'bana hangi aleti kullandığını şöyle, ben sana kim olduğunu ve emeğin hangi türünü kullandığını söyleyim!". Bugüne kadar ne burjuva bilimlerinde ne de Marksizm'de böyle bir yöntem olmadığından dolayıdır ki; ne sınıf konusunda ne cins kimlikleri konusunda Marksizm kendisini burjuva bilimlerinden de ayrıştıramamıştır. Cinsel organik ve inorganik emek araçları ile bağlantılı olarak kullanıcı, icatçılaşmış-kullanıcı, icatçı, kullanıcılaşmış-icatçı konumlanışlardan kaynaklı ortaya çıkan cins kimlikleri, yönelimleri, tahakkümleri, sömürüleri vs. gibi bir ton alt başlık vardır ki, şimdilik "emekolojik-feminizm" başlığı altındaki yazılarda bu konulara değinmeye çalıştım. Dileyen bu yazılara da bakabilir.
[2] Burjuvayan feminizm icatçı kadın bilincinin erkeği dışta tutarak aslında kullanıcı erkeğe icatçılık misyonu taşıma girişimidir. Burjuvayan feminizm bu icatçı kadın misyonunun kullanıcı erkeğe taşınması edimi ile erkeğin erkekliğinin yok edilebileceğinin zannedilmesinden başka da bir şey değildir. Bu sapma; maddeye dayanan idealist kadın nesnesinin materyalist erkek öznesine giydirilmesi yanılsamasıdır. Tersinden bakılacak olursa; proletaryan feminizm ise burjuva feminizmin tam zıttıdır. Keza; toplumsal emek araçlarındaki erkek egemen formun bitimlenmesinin yönetilen kadın formunun da yönetilmekten kurtulması anlamına geleceğini iddia etmektedir. Dolayısıyla; toplumsal emekteki icatçı ve kullanıcı bölümlenmesi bitimlendiğinde cinsel emekteki toplumsal emeğin baskınlığı da sona ereceğinden cinsel emekteki icatçı kadın rolü daha da çok öne çıkmış olacaktır. Bu durumda da icatçı-kadın ile kullanıcı-erkek arasındaki tahakküm ilişkisi de tersine çevrilmiş olacaktır. Bu sefer de sömürülen kullanıcı-erkek formunun kurtuluşu için mücadele öne çıkmış olacaktır. Yani ataerkil toplumlarda kadınların cinsel ve toplumsal sömürüye tabi olma durumu değiştiğinde, cinsel emek araçlarındaki icatçı-kadın bölümlenmesi egemen olacağı için, bu sefer de kullanıcı-erkek formunun sömürüsü gündeme gelecektir. Bu konulara proletaryan feminizm çözüm getirememiştir. Keza; proletaryan feminizme göre cinsel emek etkinliğinin “patronu” kadın egemenliğidir. Kısacası, bu sapma maddeye dayanan materyalist kadın nesnesinin idealist erkek öznesine giydirilmesi yanılsamasıdır. Başka bir deyişle, burjuvayan feminizm tarihsel erkeğin kullanıcı öznel yanını (maddesini yok ederek bilincini) yok etme yanılsamasına düşerken, proletaryan feminizm ise tarihsel erkeğin kullanıcı nesnel yanını (bilincini yok ederek maddesini) yok etme yanılsamasına düşmektedir. Bu açıdan hem proletaryan feminizmin hem de burjuvayan feminizmin yanılsamalı görüşler taşıması her ikisinin de “tabiatının” ayrılmaz bir parçasıdır.
[3] Bu noktada asıl tartışması gereken konu doğurma (rahim) özelliğinin teknik açıdan kadından alınıp erkeğe verilmesi meselesi değil, üreme ve cinselliğin hangi evrede birbirinden ayrışacak olmasıdır. Yani ne zaman erkek ya da kadın üremek için (yani ortaya cinsel-ürün-meta/çocuk çıkarmak için) cinsel bir edim de bulunmak zorunda kalmayacakları bir aşamaya gelirlerse; cinsel-ürün-meta ilişkilerine bağlı olarak aidiyet ve dairiyet ilişkilerinin karşılıklı olarak sönümlendiği bir evreye, yani cinsler arası bölümlenmeye neden olan "icatçı" ve "kullanıcı" konumlanışlar da o vakit ortadan kalkabilir. İşte o vakte kadar; bu bölümlenmenin sönümlenmesi için hem teknik-emek-güçlerinin/araçlarının hem de bilim-emek-güçlerinin/araçlarının yaratacağı olanaklar, cinsler arası ilişkilerde de göreli ve mutlak olarak eşitlenmeyi/yaklaşık eşitlenmeyi beraberinde getirecektir ki, muhtemel o aşama da artık çocuklar erkeklere ya da kadınlara (dolayısıyla aile kurumuna) ait ya da dair olmaktan tamamen bağımsızlaşıp, toplumun sorumluluk ve güvenlik kapsamı içinde olan ve kendi özgün varlıklarını kendi seçilerine göre yaratma imkanlarına sahip bağımsız insanlar olarak varlıklarını sürdürebileceklerdir. Yoksa meseleyi emekolojik-bilimsel bir perspektif ışığında değil de, "erkeğe rahim takma", "erkeğe vajina takma" vb. gibi karikatürize ederek tartışmak (ki gelecekte bunlarda biyoteknolojik olarak mümkün hale gelecek gibi gözükmektedir), tartışma yöntemi açısından kısmi olarak zihin açıcı olsa bile, bizi pekte doğru sonuçlara götürmeyecektir.
[4] Kadın cinsinin erkek cinsi tarafından baskı altına alınmaya başlandığı dönem; ilkel komünal sistemin üst evresinde toplayıcı emek ile av emeğinin iş bölümü ilişkilerinin ortaya çıkmasının sonucunda av emek araçlarının "icatçısı" olan erkeklerin kadınları ve dahası çocukları köleleştirmeye/av-ürünü-metası haline getirmeye başladığı evredir. Lakin; daha önceki dönemde, yani ilkel komünal toplumun alt evresinde toplayıcı emeğin hakim olduğu dönem boyunca; kadın cinsi hem kendisini hem de çocuklarını beslemek için daha çok toplamak zorunda kaldığı için, bu evrede "anaerkçi ilkel komünalite" ilişkileri hakim iken, eski nitel toplayıcı emeğin rahminden çıkan yeni nicel av emeği ile birlikte bu durum adım adım "ataerkçi ilkel komünalite" biçiminden, köleciliğin nitel bir tarihsel-toplumsal sistem biçimini alması sonucunda ataerkçi köleci bir sisteme dönüşmüştür. Dahası; ilk sınıf çatışmasının erkekle kadın arasında gerçekleştiği görüşü (ki bu noktada Engels “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” eserinde yerinde bir tespit yapmıştır) doğru olmakla birlikte (ki bu aynı zamanda sınıflar mücadelesinin cinsler arası mücadeleyi de içerdiği anlamına gelir), ilkel komünal dönemin alt evresinde kadın cinside erkek cinsini baskı altına alabilecek anaerkçi yönetsel ilişkilere de sahip konumdayken, örneğin bu dönemde ilkel topluluklarda, bu toplulukların yönetici kesimini oluşturan erk sahibi kadınların erkeklere karşı cinsel tahakküm ve sömürü ilişkileri kurmuş olduğunu söylemek hiçte hayali bir varsayım olmayacaktır. Keza; toplayıcı emeğin ve araçlarının icatçısı ve yöneticisi konumundaki kadınların misal canları istediği zaman genç bir erkeğe kendi rızası dışında tecavüz edebilecek ve onunla zorla cinsel ilişkiye girebilecek kadar avantajlı bir konumda olduğunu da görmemek yanlış olacaktır. Kısacası; iki cins arasındaki baskı ilişkileri, bu cinslerin cinsel emek araçları ve toplumsal emek araçları karşısındaki konumlanışlarına ve bu konumlanışlar arasında kurulan çevrimsel korelasyon ilişkilerine göre şekil almaktayken, tarihsel olarak kadınla erkek arasındaki gerçek manada ilk "sınıf mücadelesinin" toplayıcı emek ve av emek bölümlenmesine bağlı olarak ortaya çıkan "icatçı-avcı-erkek" ve "kullanıcı-av-kadın" ayrışması ile başladığını/yer değiştirdiğini söylemek de hiçte yanlış bir çıkarsama olmayacaktır. Keza; günümüzde bile kadın erkek ilişkilerinin tarihselliğinde “avcı-erkek” ve “av-kadın” rollerinin izlerine modern dünyada da raslanmak mümkündür. En basitinden “flört” kelimesinin kökeninde bile av emeğinin ve kültürünün izlerini taşıyan “kaçan” ve “kovalayan” düalitesi vardır. Lakin; av emek ilişkileri ile kıyaslandığı vakit: oran orantı ilişkileri açısından kadın emeğinin daha baskın olduğu teknik/elektronik emek biçimi ile birlikte, bu “av” ve “avcı” olma durumu hızla yer değiştirmekte; özellikle de glokal-kapitalizm altında cinsel-ürün-meta-pazar ilişkilerinde kadın cinsinin daha baskın bir konuma geçmesiyle, artık erkekler daha fazla “av” konumuna gelirken, kadınlar ise daha da fazla “avcı” konumuna gelmektedir. Kuşkusuz bütün bu yeni emek olgularının “eski emek kavramları” ile anlatılamamasının getirdiği sorunlar, temelde bir geçiş sorunsalı olduğu içindir ki, emekoloji alanındaki bilimsel ve teorik çalışmalara bağlı olarak yeni kavram, kategori ve ayraç setlerinin de geliştirilmesi bir elzemdir. Lakin; geçmişle gelecek arasında ve gelecekle geçmiş arasında köprü kuramayan hiçbir kavram, kategori ve ayraç ne yeniyi ne de eskiyi kapsayamayacağı gibi, ne eskinin ne de yeninin sorunlarına da tatmin edici cevaplar veremez.
Konuyla bağlantılı yazılar:
Burjuvayan-Proletaryan Feminizmin Sonu ve Emekolojik-Feminizmin Doğuşu, 30.07.2016
http://serhatnigiz.tumblr.com/post/148192505027/burjuvayan-proletaryan-feminizmin-sonu-ve
Emekolojik-Feminizm Tartışmaları Üzerine Notlar, 18.09.2016
http://serhatnigiz.tumblr.com/post/150591003577/emekolojik-feminizm-tartışmaları-üzerine-notlar
Patriyarkal Yanılsamalar Üzerine, 24.11.2016
http://serhatnigiz.tumblr.com/post/153611374962/patriyarkal-yanılsamalar-üzerine
26.04.2018
Serhat Nigiz
1 note · View note