#cia operasyonu
Explore tagged Tumblr posts
aklingolgesi · 2 years ago
Text
VE KİMYA SAVAŞIN KADERİNİ DEĞİŞTİRİR: BITTERFELD | MESELE
Soğuk Savaş tüm hızıyla devam ediyordur; bilimsel araştırmalar, istihbarat operasyonları, teknolojik gelişmeler havada uçuşuyordur. ABD 1945 yılında yaptığı denemede dünyanın ilk nükleer bombasını patlatır. Ruslar henüz nükleer silahlanma üzerine çalışmalarda çok acemidir, CIA istihbaratlarına göre SSCB’nin bir nükleer silah üretebilmesi için yıllar geçmesi gerekmektedir. Ancak 1949 yılında SSCB…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
perge · 2 years ago
Text
kemalin seccadeye basması meralin kurşun üzerinden provakasyonu. biri dini değerlerden kaos diğeri mafya vari korku kaosu. ikisi de CIA operasyonu kuklaları seçim üzeri oynatıyorlar.
7 notes · View notes
ozel-buro · 4 months ago
Text
MOSSAD DOSYASI /// MEHMET ALİ GÜLLER : Mossad'ın AKP x CHP operasyonu
MEHMET ALİ GÜLLER : Mossad’ın AKP x CHP operasyonu 08 Ağustos 2024 İsrail istihbaratçılığı CIA’nın, CIA istihbaratçılığı da Nazi istihbaratçılığının üzerinde şekillenmiştir. Yani İsrail, emperyalist ABD’den, ABD de Nazilerden öğrenmiştir. Böylece kirlilikte birbirlerini aşmışlardır. Bu mirasın günümüzdeki versiyonu şu: İsrail’in Tahran’da Hamas lideri İsmail Haniye’yi öldürmesi, İran’ı bir…
0 notes
kurtlukiraz · 1 year ago
Link
Gerçek Gizmen Hikayeleri'nin biyografisi, dizi, konusu, oyuncular, karakterler, oyuncular, 2.sürem ne vakit, fragman, izle benzer biçimdeki aramalarınıza herdembilgiler! Biyografi dizisi hakkında 8 Eylül 2023'de Netflix yaygın dosya dosyası Netflix orijinal içeriğidir. Toplam 8 bölümden oluşan biyografi dizisi bölüm düzeni 35 ile 51 dakika içinde değişiyor. Biyografi dizininin orijinal adı: Casus Operasyonlar Biyografi dizisi IMDb'de 6,8'lik puana haiz oldu. Gerçek Gizmen Hikayeleri konusu MI6 ve CIA benzer biçimlerdeki servislerinde işçi ajanlarının casusluğu, Soğuk Harp operasyonlarının ve gizli saklı ajanlar tarafında ortaya çıkan darbelerin içyüzünü konu alıyor. Çene Kırıcı Operasyonu 11 Eylül 2001'den yalnızca beş gün sonra CIA ajanları para dolu çantalar ve Taliban'ı dağıtma göreviyle Afganistan'a varır. Just Cause Operasyonu George HW Bush'un başkanlığı sırasında ABD, Panama'nın fiilî lideri Manuel Noriega'dan özgürleşmek için ülkeyi işgal eder. Pimlico Operasyonu Çift taraflı casusluk ortaya çıktığında bir Sovyet ajanı, kendisini Moskova'dan çıkarmalarını ister. MI6, onu ifşa etmeden kaçırabilmek için cesurca bir plan yapar. Papa'yı Öldürme Planı Katolik Kilisesi'nin en mühim figürü olan Papa 2. John Paul'e suikast girişiminde bulunan bir adamdan agresif itiraflar. Tanrı'nın Gazabı Operasyonu Kısım I Mossad, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, El-Fetih ve diğer Filistinlilerin liderlerini hedef alan bir takım suikast planları yapıyorlar. Tanrı'nın Gazabı Operasyonu Kısım II Mossad, otomobillere yerleştirdikleri bombalar ve amfibi operasyonlarıyla Filistinli liderlere suikast düzenlemeye devam ediyor. Taliban Casusları Amerikan ordusu Afganistan'daki karmaşık operasyonlarda kültürel ve oluşturulan bilgiler için yerlilerin iş birliğinden nasıl yararlanıldığına dair bir nazar. Azorian Projesi Soğuk Harp'ın en şiddetli olduğu sırada Amerikan ordusu, okyanusun derinliklerine batmış bir Sovyet denizaltısını patlatmaya çalışıyor. Bu ve benzeri içerikler Instagram üstünden kovuşturmak için: Bu ve benzeri içerikler Youtube üstünden kovuşturmak için: [embed]https://www.youtube.com/watch?v=ZAYUSXc3X6M[/embed]
0 notes
gundemburadadedim · 1 year ago
Link
Gerçek Gizmen Hikayeleri'nin biyografisi, dizi, konusu, oyuncular, karakterler, oyuncular, 2.sürem ne vakit, fragman, izle benzer biçimdeki aramalarınıza herdembilgiler! Biyografi dizisi hakkında 8 Eylül 2023'de Netflix yaygın dosya dosyası Netflix orijinal içeriğidir. Toplam 8 bölümden oluşan biyografi dizisi bölüm düzeni 35 ile 51 dakika içinde değişiyor. Biyografi dizininin orijinal adı: Casus Operasyonlar Biyografi dizisi IMDb'de 6,8'lik puana haiz oldu. Gerçek Gizmen Hikayeleri konusu MI6 ve CIA benzer biçimlerdeki servislerinde işçi ajanlarının casusluğu, Soğuk Harp operasyonlarının ve gizli saklı ajanlar tarafında ortaya çıkan darbelerin içyüzünü konu alıyor. Çene Kırıcı Operasyonu 11 Eylül 2001'den yalnızca beş gün sonra CIA ajanları para dolu çantalar ve Taliban'ı dağıtma göreviyle Afganistan'a varır. Just Cause Operasyonu George HW Bush'un başkanlığı sırasında ABD, Panama'nın fiilî lideri Manuel Noriega'dan özgürleşmek için ülkeyi işgal eder. Pimlico Operasyonu Çift taraflı casusluk ortaya çıktığında bir Sovyet ajanı, kendisini Moskova'dan çıkarmalarını ister. MI6, onu ifşa etmeden kaçırabilmek için cesurca bir plan yapar. Papa'yı Öldürme Planı Katolik Kilisesi'nin en mühim figürü olan Papa 2. John Paul'e suikast girişiminde bulunan bir adamdan agresif itiraflar. Tanrı'nın Gazabı Operasyonu Kısım I Mossad, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, El-Fetih ve diğer Filistinlilerin liderlerini hedef alan bir takım suikast planları yapıyorlar. Tanrı'nın Gazabı Operasyonu Kısım II Mossad, otomobillere yerleştirdikleri bombalar ve amfibi operasyonlarıyla Filistinli liderlere suikast düzenlemeye devam ediyor. Taliban Casusları Amerikan ordusu Afganistan'daki karmaşık operasyonlarda kültürel ve oluşturulan bilgiler için yerlilerin iş birliğinden nasıl yararlanıldığına dair bir nazar. Azorian Projesi Soğuk Harp'ın en şiddetli olduğu sırada Amerikan ordusu, okyanusun derinliklerine batmış bir Sovyet denizaltısını patlatmaya çalışıyor. Bu ve benzeri içerikler Instagram üstünden kovuşturmak için: Bu ve benzeri içerikler Youtube üstünden kovuşturmak için: [embed]https://www.youtube.com/watch?v=ZAYUSXc3X6M[/embed]
0 notes
turkhabersaati · 5 years ago
Text
Büyük CIA Operasyonu! Türkiye Hattı..
https://is.gd/ceemiH
Büyük CIA Operasyonu! Türkiye Hattı..
Tumblr media
0 notes
34-ist-34 · 2 years ago
Text
15 Temmuz-Erdoğan & Antalya Altınları
(Darbenin Bilinmeyen Kodları)
15 Temmuz Darbesi'nden önce Antalya’nın Kemer ilçesinde bir mağaraya 369 adet külçe altın konuldu.
Bunlar bulunup haberlere yansıdı.
Daha sonra anlaşıldı ki bu külçeler kireçmiş. Altın rengine boyanmış.
Peki bunlarla ne yapılmak istendi? Dikkatli okuyun.
Bu altın rengine boyanmış külçe kireçleri FETÖ'nün hazırlattığı ortaya çıktı.
Bununla neyi amaçlamışlardı?
15 Temmuz gecesi Erdoğan yakalanıp hemen Antalya'ya götürülecekti.
FETÖ'nün planına göre Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz sürecinde Antalya civarında yakalanacak, Kemer'e getirilecekti. Altın rengine boyanmış bu külçelerin önünde fotoğraflanacaktı.
Dünya basını buraya davet edilecekti.
"Erdoğan, hazineden çaldığı altınları alıp sahilde bekleyen teknesiyle yurtdışına kaçacaktı" haberleri yapılacaktı.
Erdoğan'ın bu sahte altınlarla boy boy fotoğrafları çekilip her yere servis edilecekti.
Çok kirli bir kumpas hazırlanmıştı.
FETÖ'nün bu operasyonda Antalya'yı seçmesinin sebebi, kıyıya yakın olmasıydı.
Dediğimiz gibi sahilde de bir tekne hazır bekletildi.
Erdoğan'ın altınlarla bu tekneye binip kaçacağı söylenecekti.
Buna herkesi inandıracaklardı.
Hâlâ anlamıyoruz!
15 Temmuz gecesi Erdoğan'ı yakalayıp öldüreceklerdi diyorlar.
O gece Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı öldürmeleri FETÖ'nün zararına olurdu.
Eğer öldürülseydi, Erdoğan daha da büyürdü.
Erdoğan'ı yakalayıp halkın nezdinde itibarını yerle bir edecek algı operasyonları yapacaklardı.
Tıpkı Menderes'e, "altın dolu uçakla yurt dışına kaçacaktı, Kars Ardahan'ı Rusya'ya satmış" diye itibar operasyonu yaptıkları gibi.
Zaten Menderes'i bu kirli algı operasyonunu yaptıktan sonra idam etmişlerdi.
Erdoğan için de "Altın ile kaçacak, ülkeyi satmış" v.b algı içeren konular servis edilecekti.
Darbe gecesi sırf bu işle görevlendirilmiş ekip İstanbul, Ankara ve Antalya'da ekipmanları ile bekliyordu.
��şleri tamamen algı yapmak olacaktı.
CIA ajanları ise uydu ve frekans yardımı ile tam destek olmak için Ege adası ve Kıbrıs'ta üs kurmuştu.
Erdoğan'a karşı İlk operasyon "itibara" yönelikti. Öldürmeye yönelik değil.
Anlamadık.
Unutmayın, FETÖ için Antalya çok önemlidir.
FETÖ'nün Türkiye'de gizli saklanma ve operasyonlar için kurduğu "gaybubet evlerinin" çoğu Antalya'da bulundu.
Gaybubet, yok olma anlamına geliyor.
FETÖ'nün şu anda firari olan elemanları saklanmak için bu "gaybubet evlerini" kullanmaktadır.
Bu evlerin kimine operasyon yapıldı.
Saklanan firarilerin kimi bu evlerde bulundu.
Bu evlerde üniversite okuyan öğrenciler de yakalandı.
FETÖ, kimi öğrencileri operasyonlarında ve belge saklamada aktif olarak kullanmaktadır.
Nasılsa öğrenciler tutuklanmaz diyerek bunları aktif olarak şuan kullanıyor.
Pensilvani öldüğünde Antalya'ya gömülmeyi vasiyet etmişti.
Antalya Pensilvani'nin en büyük kalelerindendi.
Türkiye, buradan esir alınacaktı.
Pensilvani, Antalya’yı yıllar önceden izlemeye almıştı.
FETÖ, Türkiye’ye Antalya’dan giriş yapacak, F-16’ların himayesinde İstanbul’a inecekti.
Fakat millet oyunu bozdu.
15 Temmuz bitmedi, devam ediyor.
Daha ağır ve şiddetlenerek devam ediyor.
15 Temmuz, başlatılan büyük bir yıkım darbesinin başlangıcıdır.
Bitişi değil.
Farklı yönlerden farklı araçlarla darbe devam ediyor.
Bitti sanıp çekildi çoğu.
Hayır hayır!
Daha ağır şartlar ve saldırılarla devam ediyor.
Magazin ile meşgul olmaktan fark edemiyoruz.
-- Mustafa Güldağı --
Tumblr media
23 notes · View notes
1-not21 · 3 years ago
Text
Afgan-Y.Òzdil
Afganistan'dan çıkıp yürüye yürüye Türkiye'ye gelmen demek, Türkiye'den yola çıkıp yürüye yürüye Hollanda'ya gitmen demek…
Arada o kadar mesafe var. Ve hâlâ, bunların yürüye yürüye geldiklerine inanan gerizekalılar var.
Hepsi erkek, hepsi eli silah tutacak yaşta, savaştan kaçıyoruz diyorlar ama, yanlarında hiç kadın yok, hiç çocuk yok, hiç yaşlı yok, gelenlerin arasında kilolu adam bile yok, hepsi zımba gibi, hemen hepsi Pakistan'da üretilen bir spor ayakkabıyı giyiyor.
Bavulları yok, ellerinde donunu fanilasını veya yarım kuru ekmek koyacağı bir poşet bile yok, güya dört bin kilometre uzaktan geliyorlar, yanlarında küçük pet şişe su bile yok, belli ki sınırı geçer geçmez, bu tür imkanların kendilerini hazır beklediğini biliyorlar.
Dolayısıyla herkes merak ediyor, neler oluyor?
1995 yılıydı.
CIA, dolar yüklü kamyonlar göndererek, peşmergeleri örgütledi, örtülü operasyonlarla Saddam'ı devirmek için düğmeye bastı.
Türkiye'den yola çıkan kamyon konvoylarında, karton kutular içinde yüz dolarlık banknotlar vardı, adam satın almak, milis güç kurmak, sabotajlar, suikastlar için yüz milyonlarca doları nakit dağıttılar.
Olmadı.
Beceremediler.
Peşmerge aşiretlerinden değil silahlı kuvvetler, zabıta teşkilatı bile kurmak mümkün değildi, hem eğitimleri yoktu, hem savaşabilme kabiliyetleri yoktu, fiyaskoyla sonuçlandı.
CIA apar topar tahliye operasyonu başlattı.
Saddam bu işbirlikçi peşmergeleri imha etmesin diye, maşa olarak kullandıkları 10 bin civarında peşmergeyi kaçırdılar.
Habur'dan Türkiye'ye soktular.
Batman'dan nakliye uçaklarına bindirdiler.
Tee pasifik okyanusundaki Guam adasına götürdüler.
Niye oraya götürdüler?
Çünkü, orada ABD'nin en önemli hava ve deniz üslerinden biri vardı.
Bu seferki girişimlerinde başarısız olan peşmergeleri, bir dahaki sefere başarılı olmaları için eğiteceklerdi.
Bazılarını Özel Operasyon Bölümü tarafından eğitip, adı üstünde, örtülü operasyonlarda savaşçı olarak kullanacaklardı, bazılarını da akademik konularda eğitip, merkez bankası, nüfus idaresi, tapu dairesi, vergi dairesi gibi, yakında kurulacak olan Kürdistan'ın bürokrat kadrosunu yetiştireceklerdi.
Küçük bi pürüz vardı…
CIA'in peşmergeleri ABD Adana Konsolosluğu denetiminde sınırdan geçirilip Silopi'deki hac konaklama tesislerine yerleştirilmişti ama, pasaportları yoktu, kimlik bilgileri yoktu.
Daha doğrusu, elbette vardı ama, Amerikalılar yok diyor, yok dedirtiyordu, işbirlikçi peşmergelerin kimlik bilgilerini Türkiye'ye vermek istemiyorlardı.
Bize akıl öğrettiler… “Sizin pasaport kanununuzda bu tür durumlara uygun madde var, parmak izlerini alın, geçirin” dediler.
Bizimkiler hık mık etti ama, elleri mecburdu, geçirmiyoruz birader diyecek halleri yoktu.
Ankara'dan beş kişilik uzman ekip getirildi, peşmergelerin tek tek parmak izleri alındı, buyrun geçin denildi.
Parmak izi bilgileri, MİT arşivine kaldırıldı.
– (Parantez açalım… CIA peşmergelerinin, Habur'dan Batman'a transferi sırasında, ABD Ankara Büyükelçiliği'nde Batman doğumlu bir genç, ekonomist olarak çalışıyordu. Kürt kökenli bu genç, elçilik tarafından Silopi'ye gönderildi, Amerikalılarla peşmergeler arasında tercümanlık yaptı. Gel zaman git zaman, bu kabiliyetli genç adam, Akp iktidarında Türkiye Cumhuriyeti'ne bakan oldu.)
– (Hadi bir parantez daha açalım… Aynı günlerde, ABD İstanbul Başkonsolosluğu'nda siyasi ataşe olarak çalışan arkadaşın ismi neydi biliyor musunuz? James B. Bond'tu! Hem vallahi hem billahi, Amerikalı siyasi ataşenin ismi, James Bond'tu. Üstelik, yine 1995 yılında, Türkiye'de görev yapan CIA ajanlarının listesi Alman basınında yayınlanmıştı, bu arkadaşın ismi o listedeydi. Parantezi kapatalım, devam edelim.)
Üç yıl geçti.
1998 oldu.
Guam adasına götürülen peşmergeler artık iyice pişmişti, olgunlaşmışlardı, “Guamerge” olmuşlardı, gene Türkiye üzerinden, bazıları da Ürdün üzerinden, Kuzey Irak'a sokuldular.
Bu dönemde, Kuzey Irak'taki otorite boşluğundan en çok Pkk faydalanmıştı, Kandil dağına iyiden iyiye yerleşmişti.
Özellikle Guamergeler döndükten sonra, Pkk'nın bölgeye geçişi hızlanmıştı, peşmergeyle Pkk'nın işbirliği ayyuka çıkmıştı.
Acaba, Guam'a götürülenler arasında Pkk'lılar da var mıydı?
Bu sorunun cevabını bulmaya çalışan Türk istihbaratı, Barzani'ye haber saldı, Pkk faaliyetleri hakkında konuşmak üzere, bölgedeki aşiret liderlerini toplantıya davet etti.
Randevu ayarlandı, Kuzey Irak'ta, bizim kontrolümüzdeki bir adreste buluşuldu, biraz sohbet edildi, bilahare mevzuya gelindi.
Türk tarafı rahatsızlığını dile getirdi, aşiret liderleri sessizce dinledi.
O sırada çay servisi yapılıyordu. Garsonlar tabii ki garson değildi. Çaylar içildi, çay bardakları garsonlar (!) tarafından toplandı, mutfağa götürüldü, o bardağı kim kullandıysa onun ismiyle etiketlendi, kolilendi, Ankara'ya getirildi.
Guam'a götürülenlerin parmak izleriyle eşleştirildi.
Evet…
Pkk'ya açık destek veren 17 aşiret lideri, Guamerge'ydi!
Bu müthiş tahliyeyi ve Guam operasyonunu Robert Booker Baer yönetmişti, kısaca “Bob” olarak tanınıyordu.
CIA'in Irak şefiydi.
Irak'tan önce Fransa'da Hindistan'da Lübnan'da Sudan'da Fas'ta Tacikistan'da Gine'de Somali'de görev yapmıştı.
Anadili seviyesinde Arapça ve Farsça biliyordu, Fransızca, Almanca, Rusça, Çince, Tacikçe konuşuyordu, anca Belucistan'da duyabileceğiniz Beluçça'yı bile konuşuyordu.
1952 doğumluydu, Georgetown Üniversitesi ve Kaliforniya Berkeley Üniversitesi mezunuydu, 1976 yılında CIA'ye katılmıştı.
Silah uzmanı olan eşi de CIA ajanıydı, vurucu görev yapıyor, Saraybosna'da Hizbullah hedefine suikast düzenlerken tanışmışlardı, çocukları yoktu, Pakistan'dan bir kız çocuğunu evlat edinmişlerdi.
İşbirlikçi peşmergelerin devasa tahliyesi ve Kürdistan'ın temellerini atan Guam operasyonu nedeniyle, olağanüstü başarılar üzerine verilen, CIA kariyer madalyası almıştı.
Sekiz yıl daha geçti.
2006 oldu.
Syriana filmi vizyona girdi.
Başrolünde George Clooney vardı.
Senaryosu pek sürükleyiciydi… Amerikan petrol şirketleri, gizli servisler, köktendinci terör örgütleri ve Ortadoğu hükümetleri arasında dönen dolapları anlatıyordu.
Suriye'yi andıran Syriana kelimesi, Ortadoğu'yu yeniden dizayn etme projesinin, yani, Büyük Ortadoğu Projesi'nin kodadıydı.
– (Yine parantez açalım… Büyük Ortadoğu Projesi kavramı, Türkiye'de ilk kez 2004 yılında asrın liderimiz tarafından dile getirilmişti.
Başbakan sıfatıyla ABD'ye gitmiş, Yahudi Komitesi'nden cesaret ödülü almış, Katolik üniversitesi St. Johns'da cübbe giyerek, fahri doktora unvanı almış, bilahare Washington'a geçmiş, ABD başkanı Bush tarafından oval ofis'te ağırlanmış, Türkiye'ye döner dönmez “ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Diyarbakır yıldız olacak” demişti.
Büyük Ortadoğu Projesi nedir, Diyarbakır niye yıldız oluyor, mesela niye Erzurum veya Balıkesir yıldız olmuyor da Diyarbakır yıldız oluyor, kimse merak etmemişti!
Üstelik, asrın liderimiz, Türkiye, İtalya ve Yemen'in Büyük Ortadoğu Projesi'nin “eşbaşkan”ları olduğunu söylemişti.
Bu görevi bize kim, hangi yetkiyle verdi?
Eşbaşkanlık için hangi taahhütlerde bulunuldu?
Türkiye'nin yükümlülükleri neydi?
Madem Türkiye Cumhuriyeti böyle bir görevi üstlenecek, o halde neden Tbmm'nin onayına sunulmadı?
Gene kimse merak etmemişti!
Kapatalım parantezi, devam edelim.)
Syriana…
Büyük Ortadoğu Projesi'nin kodadıydı.
George Clooney bu heyecan dolu filmdeki rolüyle Oscar kazandı.
Tecrübeli CIA ajanı Bob Barnes'ı canlandırıyordu.
Bilmiyorum, Bob Barnes ismi size birini hatırlattı mı?
Tam isabet…
Filmdeki Bob Barnes karakteri, aslında Robert Booker Baer'di.
Çünkü, Syriana filminin senaryosu, bizzat Robert Booker Baer'in 2002 yılında yazdığı “See No Evil” isimli kitabından uyarlanmıştı.
Kitaptaki ve filmdeki hadiseler, Robert Booker Baer'in hatıralarından oluşuyordu.
Büyük Ortadoğu Projesi'nin kodadı, Syriana'nın ilham kaynağı, devasa tahliye operasyonuyla peşmergeleri Türkiye'ye geçiren, Kuzey Irak'ta Kürdistan'ın temellerini atan CIA istasyon şefiydi.
Kendini dünya lideri ülke zannederken, kendini başrolde zannederken, Oscar ödüllü senaryolarda “figüran” olmak, işte böyle hazin bir duygudur maalesef.
Yürüye yürüye Türkiye'ye giren Afganlara dönersek…
ABD, Afganistan'dan çekiliyor.
20 yıldır oradaydılar, mayıs ayında peyderpey çıkmaya başladılar, bu ay sonu itibariyle Afganistan'da Amerikan askeri kalmayacak.
Amerikan ordusuna çalışan 19 bin işbirlikçi Afgan'ı ABD'ye alacaklar.
Vatandaşlık sözü karşılığında sözleşme imzaladıkları biliniyor.
Bu sözleşmeye güvenerek CIA emrine girdikleri biliniyor.
ABD büyük devlet olarak verdiği sözü tutacak, bu 19 bin işbirlikçiyi illa ki göçmen olarak ülkesine alacak, geriye kalan bir milyon civarındaki işbirlikçiyi Türkiye'ye yıkacak.
Bu geriye kalan bir milyon civarındaki Afgan, diğer 19 bin işbirlikçi gibi savaşçı, ajan veya tercüman değil… Bunlar, Afganistan'daki Amerikan şirketlerinde veya Amerikan himayesindeki şirketlerde çalışanlar… Petrol, doğalgaz, maden, inşaat, gıda, nakliye şirketlerinde çalışıyorlardı.
Amerikan askerlerinin ihtiyaçları ve Afganistan'ı yeniden inşa etmek için dökülen milyar dolarlar, bir milyon civarında Afgan'a düzenli istihdam sağlıyordu, Amerikalılar bavulları toplayınca, bunların hepsi ayazda kaldı.
Afganistan'da kadınların çalışması yasak olduğu için, Amerikalılara çalışanlar arasında kadın yok.
Amerikan veya himayesindeki şirketlerde çalışanlara vize kolaylığı vaadedilmişti. Ama, bu kadar insana vize verip, hobaraa diye ABD'ye götürecek kadar keriz değiller… Bu yüzden, Kabil'deki Amerikan büyükelçiliğinin kapısına yalvar yakar dayanan işbirlikçi Afganlara “siz hemen Türkiye'ye geçin” diyorlar.
İran üzerinden Türkiye'ye geçmelerini bizzat organize ediyorlar.
Zaten aslına bakarsanız, Kabil'deki Amerikan büyükelçiliğinde görevli personel bile neredeyse kalmadı, üç ay önce personeli geri çektiler, elçiliği boşalttılar.
Bu transit geçiş için Washington'la Tahran'ın masa altından el sıkıştığı muhakkak… Yoksa İran'ın böyle tabur tabur geçişe izin vermesi mümkün değildi.
Bu transit Afganlı geçişi İran'ın işine geliyor, hem ülkesine kaçak girişi kontrol etmiş oluyor, hem haberi yokmuş gibi davranarak Türkiye'nin başına bela etmiş oluyor.
Amerikan medyası bile gizlemiyor, tüm bunları şakır şakır yazıyor.
Sayın “işbirlikçi” medyamız yazmıyor, örtüyor.
Ve hal böyleyken, ne diyor asrın liderimiz?
“Zayıf ülke olmadığımız için mültecileri alıyoruz, almaya devam edeceğiz” diyor.
Akp sayesinde ABD'den bile daha güçlü ülke olduğumuzu kavrayamayanların hakikaten utanması gerekiyor!
1 note · View note
mehmetrefikyucel · 4 years ago
Text
ÖLÜMCÜL DENEYLER VE İNSAN KOBAYLAR...
ÖLÜMCÜL DENEYLER VE İNSAN KOBAYLAR...
ABD'nin 34. başkanı General Dwight D. Eisenhower 'ın Nazi savaş suçlularına çalışmalarını Amerika'da devam etmeleri karşılığında dokunulmazlık verdiği biliniyor. Almanların sayısız insan hayatı ve hayal bile edilemeyecek işkenceler karşılığında elde ettikleri bilgileri edinmek isteyen Eisenhower, Nazi toplama kamplarında gerçekleştirilen araştırmalardan "yararlanılması" emrini vermişti. Daça toplama kampında Yahudiler üzerinde gerçekleştirdiği korkunç deneylerle tanınan Dr Hubertus Strughold ve onun gibi 34 Nazi "bilim adamı" uzay tıbbı çalışmalarına Amerikan topraklarında devam edebilmeleri için Teksas, San Antonio'daki Randolph Hava Kuvvetleri Üssü'ne getirildi. Ataç Projesi kapsamında toplam 3 bin kadar Nazi savaş suçlusuna ABD ve Kanada topraklarında çalışma izni verildiği tahmin ediliyor. Tarihçiler ve bilim adamları, CIA tarafından Amerikan vatandaşları üzerinde gerçekleştirilen deneylerin çoğunun Nazi ölüm kamplarında yapılan insanlık dışı deneylerin bir devamı olduğunu ortaya koymuşlardır. Mart 1945'te Nazi Osenberg Listesi müttefiklerin eline geçecek ve ABD’deki Araştırma Geliştirme Enstitüsü Başkanı Binbaşı Robert Staver, başta roket uzmanı Wernher von Braun olmak üzere listedeki tüm isimlerle görüşmek ve istihbarat sağlamak için talimat verecektir. İlk başta sadece bilim adamlarını sorguya çekmek olan amaç daha sonra değişikliğe uğrayarak Almanya’nın dışına çıkarmaya dönüşmüştür. Birçok Nazi bilim adamı Peenemünde’deki Araştırma Merkezinde V-2 roketiyle ilgili görevlidir. Harekatın ilk ismi değiştirilerek Paperclip olacak ve Alman bilim adamları Sovyetler Birliğinin eline geçmeden kaçırılacaktır. Roket ve nükleer fizik alanlarının yanı sıra kimyagerler, doktorlar ve silah uzmanları da Almanya dışına çıkartılacaktır. Aileleriyle beraber kendilerine uygun çalışma ortamı ve dolgun bir ücret teklif edilen 127 bilim adamı Eylül 1945'te teklifi kabul edecektir, en önemli bilim adamları arasında; Wernher von Braun, Erich W. Neubert, Theodor A. Poppel, August Schulze, Eberhard Rees, Wilhelm Jungert ve Walter Schwidetzky bulunmaktadır. İzleyen aylarda da gelişler devam edecektir. 1950’de ise bilim adamlarının ABD’de bulunma durumlarına göre yasal oturma izinleri kesinleştirilecektir. 86 havacılık ve uzay mühendisi – uzmanı, ele geçirilen Nazi uçak ve ekipmanının olduğu Wright Hava Üssüne gelerek çalışmaya başlar. Elektronik haberleşmeyle ilgili olarak ise fizik alanından Georg Goubau, Gunter Guttwein, Georg Hass, Horst Kedesdy ve Kurt Levovec; kimyacı Profesör Rudolf Brill ve doktorlar Ernst Baars ve Eberhard Both; jeofizikçi Dr. Helmut Weickmann; teknik optik uzmanı Dr. Gerhard Schwesinger; ve elektronik mühendisleri Dr. Eduard Gerber, Richard Guenther ve Hans Ziegler ekibe katılacaktır. Sentetik petrol üretim uzmanı 7 kişi de Louisiana’daki Fischer-Tropsch fabrikasında değerlendirilecektir. 1990 yılına gelindiğinde toplamda 1.600 bilim adamı Almanya'dan çıkarılmış, diğer devletler tarafından kullanılmaya başlamış durumdaydı. ABD'de yayınlanan "Operation Paperclip: The Secret Intelligence Program that Brought Nazi Scientists to America (Ataç Operasyonu: Nazi Bilim Adamlarını Amerika'ya Getiren Gizli İstihbarat Programı" adlı kitap, ABD Genelkurmay Başkanlığının 1945'ten sonra bin 600'den fazla Alman bilim adamını nasıl ülkeye getirdiğini belgeleriyle anlatıyor.   Gazeteci Annie Jacobsen tarafından yazılan kitap, Ataç Operasyonu çerçevesinde 21 Nazi bilim adamının ABD'nin Soğuk Savaş dönemindeki etkinliklerinde nasıl bir rol oynadıklarını betimliyor.   Jacobson'a göre bilim adamlarından bazıları Nazilerin lideri Adolf Hitler'e sarin gazı ve hıyarcıklı vebanın kitle imha silahlarına dönüştürülmesi için yardımcı olmuş ve savaş suçlarından yargılanmış.   Kitapta ABD'nin kendi kimyasal ve biyolojik silahlarını üretmek, havacılık ve uzay tıbbı alanında ilerleme sağlamak için "Üçüncü Reich'ın" beyin gücünü kullanmak üzere "Ataç Operasyonu" düzenlediği savunuluyor.   Nazi bilim adamlarını işe alan, onlara ABD'de çok gizli hükümet projelerinde çalışmaları karşılığında dokunulmazlık ve yeni kimlikler veren ABD Dış işleri Bakanlığı, Ordu İstihbarat ve CIA, 1945 tarihinde ''Program F'' ‘i  ABD Atom Enerjisi Komisyonu aracılığıyla başlattı. Bu program, atom bombası üretimindeki en önemli kimyasal maddelerden biri olan 'florid' in insan sağlığı üzerindeki etkilerini araştıran en geniş kapsamlı çalışmaydı. Araştırma sırasında floridin insanoğlunun bildiği en zehirli kimyasallardan biri olduğu ve merkezi sinir sistemi üzerinde büyük hasara yol açtığı anlaşıldı; ancak elde edilen bilgilerin büyük bölümü atom bombalarının yapımının engelleneceği korkusuyla ulusal güvenlik adına gizli tutuldu.
Kimyasal silahların konuşulduğu dönemde kendi gaz maskelerinin dayanma gücünü ve silahların etkisini ölçmeye çalışan Amerikan hükümeti 60.000’den fazla kişiyi denek olarak kullandı. Farklı derilerin ve genlerin tepkilerini de ölçebilmek adına başka ırklardan insanlar da bu deneye dahil edildi. Gaz odalarına doldurulan insanlar koruyucu giysilerin dayanıklılığını ölçmek adına kimyasal saldırılara maruz kalıyordu. Söylentilere göre bir gruba koruyucu elbise dahi verilmedi.
1943 yılında ABD Donanması kendi denizcilerini hardal gazına maruz bıraktı. Resmi olarak, Donanma, Birinci Dünya Savaşında çok korkunç olduğu kanıtlanmış olan bu ölümcül gaza karşı yeni kıyafetlerin ve gaz maskelerinin etkinliğini test ediyordu. Deneylerin en kötüsü Washington’daki Deniz Araştırma Laboratuvarında meydana geldi. 17 ve 18 yaşındaki erkek çocuklara, sekiz haftalık acemi eğitim kampından sonra, savaşı kısaltmaya yardımcı olacak bir deneye katılmak isteyip istemedikleri soruldu. Çocuklar, Araştırma Laboratuarına ulaştıklarında, deneyin hardal gazı olduğunu öğrendiler. Neredeyse tümü dış ve iç yanıklara maruz kaldı. Deniz Kuvvetleri tarafından bu durum göz ardı edildi ve hatta bazı durumlarda bu katılımcılar, Casusluk Yasası ile tehdit edildi. 1991’de, nihayet Kongre’den önce raporların gizliliği kaldırılarak ve alındı.
1946 yılında Savaş gazilerine hizmet veren hastanelerdeki hastalar, tıbbi deneylerde kobay olarak kullanıldı. Kuşkuları ortadan kaldırmak için ne zaman böyle bir hastanede gerçekleştirilen bir çalışmayla ilgili rapor hazırlansa, ''deney'' sözcüğü yerine ''araştırma'' ya da ''inceleme'' sözcüklerinin kullanılması emredildi. 1947 ABD Atom Enerjisi Komisyonu, insan deneklere damardan radyoaktif maddelerin verileceği deneylere başlayacağını bildiren gizli bir belge yayımladı. CIA, Amerikan istihbaratı tarafından silah (zihin kontrol, beyin yıkama aracı) olarak kullanılabilmesi için LSD araştırmalarına başladı. Hem sivil hem asker denekler haber verilerek ya da verilmeyerek bu deneylerde kullanıldı. 1950  yılında Savunma Bakanlığı, nükleer silahların çöllerde denenmesi ve bombanın etki alanı içinde kalan insanların sağlık problemlerinin ve ölüm oranlarının gözlenmesi için planlar yapmaya başladı. Amerikan kentlerinin bir biyolojik saldırı durumunda ne ölçüde zarar göreceğini belirlemek için ABD donanmasına bağlı gemiler San Francisco kentine bakteriden oluşan bir bulut püskürttü. Çok sayıda insan zatürree benzeri belirtiler göstererek hastalandı. 1951 yılında Savunma Bakanlığı hastalığa neden olan bakteri ve virüslerin kullanıldığı açık hava deneyleri başlattı. 1969 yılına kadar süren bu deneylerde geniş kitlelerin bu bakterilere maruz kaldığından kuşkulanılıyor. 1953 yılında ABD ordusu, kimyasal maddeleri dağıtmak konusunda ne kadar etkin olduklarını belirlemek amacıyla Fort Wayne, Minneapolis, Winnipeg, St Louis ve Leesburg, Virginia'da çinko kadmiyum sülfür gazıyla yüklü bulutlar saldı. Ordu, Donanma ve CIA'nın ortaklaşa gerçekleştirdiği deneylerde New York ve San Francisco'da yaşayan on binlerce kişi solunum yoluyla bulaşan mikroplara maruz bırakıldı. CIA, MKULTRA projesini başlattı. Resmi olarak 11 yıl süren bu araştırma programı, zihin kontrolünde kullanılabilecek ilaçların ve biyolojik silahların üretimi ve denenmesi için tasarlanmıştı. 1956 yılında Amerikan ordusu, sıtma mikrobu taşıyan sivrisinekleri Georgia'nın Savannah ve Florida'nın Avon Park bölgelerine bıraktı. Her deneyin ardından kendilerini kamu sağlığı görevlileri olarak tanıtan ordu ajanları mikrobun kurbanlar üzerindeki etkilerini inceledi. 1965 yılında Philadelphia'daki Holmesburg Eyalet Ceza evindeki tutuklulara, ABD'nin Vietnam Savaşında bitki örtüsünü ve ormanları yok etmekte kullandığı yüksek oranda zehire sahip Portakal Gazının kimyasal bileşeni olan dioksin verildi. Tutukluların daha sonra kanser taramasından geçirilmeleri, Portakal Gazının başından beri kanserojen bir madde olduğundan kuşkulanıldığını gösterdi. 1966 yılında CIA, yine MKULTRA'nın devamı olan Proje MKOFTEN'ı başlattı. Bu, belli kimyasalların insanlar ve hayvanlar üzerindeki zehirleyici etkilerini araştıran bir projeydi. ABD ordusu tarafından New York kenti metrosuna Bacillus subtilis mikrobu verildi. Ordu bilim adamlarının bakteriyle dolu ampulleri havalandırma ızgaralarına atmaları sonucu bir milyonun üzerinde insan bu zehirli havayı soludu. 1969 yılında Savunma Bakanlığından Dr. Robert MacMahon , 5-10 yıl içerisinde, ''insanın bağışıklık sistemine saldıran ve hiçbir ilaçla tedavi edilemeyen sentetik bir virüs geliştirmek için'' Amerikan Kongresinden 10 milyon dolar ödenek talep etti. Ödeneğin sağlanmasının ardından CIA gözlemi altında yürütülen proje, ordunun çok gizli biyolojik silah tesisi olarak bilinen Fort Detrick'teki Gizli Operasyonlar Bölümünde başlatıldı. Burada, AIDS benzeri virüsleri ayrıştırmak için moleküler biyoloji teknikleri kullanıldığı yolunda spekülasyonlar giderek arttı. ABD, DNA'larındaki genetik değişiklikler ve varyasyonlar nedeniyle hassas olan belli etnik grupları hedef almak ve yok etmek amacıyla tasarlanmış ''etnik silahları'' geliştirme çalışmalarını yoğunlaştırdı 1975 yılında Fort Detrick'deki Biyolojik Silah Merkezinin virüs bölümüne Fredrick Kanser Araştırma Tesisleri adı verilerek Ulusal Kanser Enstitüsü'nün (NCI) denetimine verildi. ABD Donanmasının burada kansere neden olan virüsleri geliştirmek amacıyla özel bir virüs kanser programı başlattığı tahmin ediliyor. Bilim adamları burada, aynı zamanda, hiçbir bağışıklığın bulunmadığı bir virüs ayrıştırdılar. Bu virüse sonradan HTLV (İnsan T- hücresi Lösemi Virüsü) adı verildi. 1977 yılında Senato'da yapılan oturumlarda 239 yerleşim bölgesinin 1949-1969 yılları arasında biyolojik maddelerle zehirlendiği doğrulandı. San Francisco, başkent Washington, Key West, Panama Kenti, Minneapolis ve St. Louis bu bölgelerden sadece birkaçı. 1978 yılında Salgın Önleme Merkezi (CDC) tarafından gerçekleştirilen deneysel Hepatit B aşılama çalışmaları New York, Los Angeles ve San Francisco kentlerinde başladı. Araştırma denekleri bulmak için verilen ilanlarda özellikle çok eşli eşcinsel erkekler arandığı vurgulandı. 1981 yılında İlk AIDS vakalarının New York, Los Angeles ve San Francisco'daki eşcinsel erkekler arasından çıktığı doğrulandı. Bu olayların ortaya çıkması AIDS'in Hepatit B aşısı yoluyla bulaştığı yönünde spekülasyonların da yayılmasına neden oldu. Ulusal Bilimler Akademisi Tutanakları'na göre HIV ve VISNA virüsleri, HTLV ile neredeyse aynıydı (ufak bir kısım hariç yüksek oranda benzerlik taşıyordu). Bu bilgi, HTLV ve VISNA virüslerinin, doğada hiçbir bağışıklığı bulunmayan yeni bir virüs ayrıştırmak amacıyla birleştirilmiş olabileceği spekülasyonlarını doğurdu. 1994 yılında Houston'daki MD Anderson Kanser Merkezinden Dr. Garth Nicholson, ''gen izleme'' adı verilen bir teknikle, Çöl Fırtınası Operasyonundan dönen askerlerin birçoğunda, biyolojik silah yapımında kullanılan bir mikrop olan mycoplasma incognitus'un değiştirilmiş bir cinsini keşfetti. Moleküler yapısının % 40'ına HIV protein tabakası katılmış olması mikrobun insan yapımı olduğunu göstermektedir. Senatör John D. Rockefeller , Savunma Bakanlığının en az 50 yıldır yüz binlerce askeri personeli deneylerde kobay olarak kullandığını ve bilinçli olarak tehlikeli maddelere maruz bıraktığını açıklayan bir rapor yayımladı. Bu maddelerin arasında, hardal gazı, sinir gazı, radyasyon ve Körfez Savaşı sırasında kullanılan kimyasallar bulunuyor. 1996 yılında Savunma Bakanlığı, Çöl Fırtınası'na katılan askerlerin kimyasal maddelere maruz kaldığını kabul etti.
ALINTIDIR…
2 notes · View notes
wozwaldllik · 6 years ago
Text
Eğitim ve Varoluş
Tumblr media
1980’lerin sonunda CIA (Merkez Haberalma Teşkilatı) Ortadoğu’da petrol durumunu kontrol edebilmek adına Standart Oil’in (Dünyanın en zengin ailelerinden Rockefeller’ların kurduğu dünyanın en büyük tekel petrol şirketi.) çıkarlarını korumak için Sovyetlere karşı hareket edecek bir baskı grubu kuruyor. Bu baskı grubunu, tabii ki kendi ordusunu Ortadoğu’ya göndererek kuramaz, savaş çıkar. Peki ne yapıyor, ortamdaki işsiz gençleri kutsal bir amaç uğrunda toplayabilecek ve bölgeyi iyi bilen küçük bir ekip gönderiyor. Bu ekip, ihtiyaçlarını karşıladıkları Müslüman gençleri kısa zamanda örgütlüyor ve zaten biat kültürü içinde yetiştirilmiş, soru sormadan emri uygulayan bu gençleri asker gibi eğitmeye başlıyorlar. İşte El Kaide böyle kuruluyor Amerika tarafından. Amaçları da güya tüm dünyaya egemen bir Sünni Müslüman imparatorluk kurmak.
  CIA’nın en yetkili ajanlarından Tim Osman yani Usame Bin Ladin. Usame adım adım CIA’nın verdiği talimatları yerine getirip kendisine gönderilen dolarlarla ciddi bir örgütlenme oluşturmayı başarıyor. İlk işi Sovyetlerin Afganistan’a girmesini engellemek oluyor. Sonra aktif bir şekilde kendini Allah’ın savaşçısı gibi göstererek, Ortadoğu’da sisteme başkaldıran kuruluşları, kişileri ortadan kaldırmaya başlıyorlar.
Bugün düzeni korumakla görevli olanlar artık taktik geliştirdiler. El Kaide gibi desteklenmiş ama bu sefer işi terörle değil de hukukla halletmesi gereken bir sürü yapı yarattılar. Terörün modası geçti artık. Demokrasiyi hukukla ele geçirme operasyonu hem daha kansız hem de daha ekonomik. Bunun için tüm Ortadoğu’da 22 ülkede, aynı konseptte hatta aynı adla partiler kuruldu ve buna İslam Kardeşliği adı verildi ki El Kaide’nin korumasında bir yapıya dönüşebilsin. Tüm bu partileri biat kültürüyle şekillenmiş bir kitlenin üstüne oturttular. Soru sormayan, itaat eden bir halktan daha iyi köleler olabilir mi?
Eğitmediğimiz, hor gördüğümüz, yardım etmediğimiz herkesi bir gün karşımızda göreceğiz… Üstelik ellerinde silahlarla. İçindeki adalet savaşçısını daha bebekken öldüren bir kesim, adaletli bir yaşam için savaşmaya hazır bir kesimi resmen yağmalıyordu. İnsanlığı korkutarak kontrol eden, korkuyla beslenen bu sistem başı sıkıştığı her an, korku salan bir düşman yaratıyordu. Bu düşman bazen bir terör örgütü, bazen açlıktan ölen insanlık, bazen bir ülkenin ürettiği nükleer silahlar, bazen bir salgın hastalıktı ama her zaman vergilerimizden kesilen paraların gittiği yerdi korkularımızın kaynağı.
Eğitimin amacı artık insan yetiştirmek değil, düzene insan yetiştirmek olmuştu. Bu düzenin içinde çalışacak, görev alacak kişileri düzene en iyi hizmet edebilecekleri şekilde biçimlendirmekti. Eğitim insanlık adına yapılan bir şey değildi. 1900’lerde sanayi devrimiyle oluşan işlerde çalışmaları için toplumu sınıflandırmaktı. Sanayi devrimi öncesini düşündü, o zamanlar da usta-çırak ilişkisiyle yapılanmış, yemeğini topraktan çıkaran, yeteneklerine göre sınıflandırılan bir organizmaydı insan. İnsanı kalıplara sokmak değil, içindekini mükemmelleştirmekti aslolan. Potansiyellerine adanmak için var olmuştu insan.
             Azra Kohen, Çi
16 notes · View notes
teknobist · 2 years ago
Link
0 notes
netbilge · 2 years ago
Text
Cezayir Türk kimdir? Gerçekte kim, gerçekte var mı? Ben Bu Cihana Sığınmazam Cezayir ?
Cezayir Türk kimdir? Gerçekte kim, gerçekte var mı? Ben Bu Cihana Sığınmazam Cezayir ?
Cezayir Türk kimdir? Ben Bu Cihana Sığmazam Oktay Kaynarca kaç yaşında, nereli? Ben Bu Cihana Sığmazam dizisinde Cezayir Türk karakterine Oktay Kaynarca hayat veriyor. Cezayir Türk karakterinin hikayesi ise şöyle;. Çok genç yaşta İstanbul’un yer altı dünyasında nam salmış bir kabadayıyken, ağabeyinin bir CIA operasyonu sonucu öldürülmesi üzerine intikamının peşine düşmüş bir adam. İntikamın…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kubilaykaratas35 · 3 years ago
Text
MİT Yeni Kalesi ile CİA Etkisini Kırdı
MİT Yeni Kalesi ile CİA Etkisini Kırdı
Emekli İstihbaratçı Cenap Serdar, Gaziantep Üniv. Öğrt. Üyesi Doç. Dr. Ali Fuat Gökçe ve Türk Medya Ankara Temsilcisi Melik Yiğitel, MİT’in son günlerde yabancı istihbarat servislerine ve terör örgütü PKK’ya yönelik operasyonlarına ilişkin yorumlarda bulundular. 24 TV ekranlarında gerçekleşen konuşmada MİT’in Teşkilatı Mahsusa’dan günümüze yaşadığı gelişmeler ele alındı. Dün, MİT operasyonu…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
ozel-buro · 6 months ago
Text
PKK ÖRGÜTÜ DOSYASI : CIA/MOSSAD'ın PKK'yı kurtarma operasyonu
CIA/MOSSAD’ın PKK’yı kurtarma operasyonu Ankara-Şam yakınlaşmasının ardından düğmeye basıldı. Tertip, Kayseri, Gaziantep, Kilis, Hatay’da sığınmacı karşıtlığı ile Afrin’de ise Türk bayrağına ve Mehmetçiğe yönelik saldırılarla iki koldan yürütüldü. İçişleri Bakanı gözaltına alınan 474 kişiden 285’inin sabıkalı olduğunu açıkladı 02 Temmuz 2024 Kayseri’deki kışkırtma ve Suriye’de Türkiye’nin…
0 notes
cnarozyilmaz · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Reposted from #repost @epphilliapkennedy Bugun konumuz #TEDGUNDERSON olacak! * FBI SPECIAL AGENT * TED'I KONU ALMADAN ONCE, *FINDERS operasyonlari* hakkinda bilgi edinin!! FBI ajani Ted, Ifsa ettikleri sebebiyle oldurulmustu. Bugun o konulari ele alacagiz! Cok konu var ifsa ettigi! *Gorsel ceviri ** Fuhuş, pornografi, yüksek teknoloji silahları , bebek cocuk istismarligi, zihin kontrolü, yeraltı yabancı kontrollü tesisler, çocuk köleligi, beyaz cocuk seks köleliği ve anlatılmayan binlerce Amerikan ve dunya çocuklara yapilan şeytani ritüeller, seytani cinayetler icin çocukların kaçırılması icin, CIA 'e çalışan ajanlar sokaklari bir oyun alana cevirdi ve "Finder" adlı gizli bir CIA operasyonu yaratti. Finders operasyonu, çocuklara karşı en endişe verici ve en aşağılık gizli operasyonlardan biridir, ancak Kongre veya Başkan tarafından verilen direktifler altında hükümet temsilcileri tarafından yurutuluyor. Insanlara karşı işlenen gizli #Gestapo benzeri eylemlerden sadece bir tanesidir, ancak daha doğrusu, ABD'nin Gizli veya Shawdow hükümetini ve dünyadaki diğer tüm büyük hükümetleri kontrol eden Illuminati olarak bilinen uluslararası Satanistler tarafından . "Finders" operasyonu 1960'larda başlatildi Ve bugüne kadar çocukları kaçırmaya devam ediyorlar dedi... --cocuklara, şeytani cinsel eylemlerde bulunan hukumet yetkililerini örtbas etmek icin gorevlendirilmisti. -yilda maruz brakilan 3-5 yaş arasi cocuklar yaklaşık 400 çocuktu diye kitabinda da geciyor.. #TrustThePlan #pizzagate #QAnonstorm #qanon4chan #qanonpub #inspectorgeneral #cicada3301 #clintoninvestigation #ClintonFoundation #clintonfoundationcrimeagainstchildren #clintonfoundationfraud #GreatAwakening #TrustThePlan #OutofShadows #MKUltra #OperationMockingbird  #PodestaEmails #WWG1WGAWORLDWIDE #PIZZAGATEISREAL #HumanTrafficking #ChildTrafficking #BillGates #Rothschild #rockefeller #Clinton = #Cabal #epphilia (Düzce) https://www.instagram.com/p/B_Zt6liF9IC/?igshid=fjn4gri7h2nl
0 notes
ha-kan-kara-yel · 5 years ago
Text
Tumblr media
ŞEHADETİNİN 23.YILINDA
#AbdullahÇatlı😪
Ey Asala diye nara atmadı
İcraat yaptı 🤔🇹🇷
Ömer Sırrı Kafalı
Abdullah Çatlı; 1956 yılında Nevşehir’de doğdu. 1977'de Ülkü Ocakları Ankara İl Başkanı, 25 Mayıs 1978'te de Ülkücü Gençlik Derneği Genel Başkan Yardımcılığı'na seçildi.
Türklüğe adanmışlık abidesi olan Abdullah Çatlı, Banka soymamıştır, Türk askerine, Türk Polisine kurşun sıkmamıştır, Siyasi veya Dini Kimlik kullanarak şahsi çıkar peşinde koşmamıştır. Türklerin kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletine kendisini adeta adamıştır. Günümüzün Kürşad’ı olmuştur. Türk Milletinin kanını dökmek isteyenleri kendi kanlarında boğmuştur. Hakkında söylenen her türlü asılsız çirkin iftira ve yakıştırmalar asla doğrulanamamış aksine bu saldırıyı yapanların Abdullah Çatlı’nın manevi şahsıyeti karşısında küçülmesine neden olmuştur.
1983’te Devlet temsilcileri tarafından Abdullah Çatlı’ya, Evren destekli ASALA operasyonu için teklifte bulunuldu. Abdullah Çatlı’ya “Teklifimizi kabul etmek için bizden ne istersin?” diye soruldu. Şahsı ve ailesi adına herhangi bir istekte bulunmayan Abdullah Çatlı, MHP lideri A.Türkeş’in serbest bırakılmasını ve Ülkücülerin idamının durdurulmasını istedi. O ana kadar darbe yönetimince sağ ve sol fikir tutuklusu gençler eşit orantıda idam edilmekteydi. Abdullah Çatlı’nın bu isteği ile sağ ve sol idamlar durdurulmuş ve gençler ölümden kurtulmuştu.
Asala tarafından, 1973’lü yıllardan başlamak kaydıyla 1983’e kadar yurtdışında şimdiye kadar 42 Türk Büyükelçi ile diplomatımızın şehit edilmesi üzerine devletin, milli refleksinin harekete geçirilerek Asala’yı bitirmek üzere Abdullah Çatlı’ya görev verildiğini kaydeden Zeki Çatlı, şunları söyledi: “Abim bu teklifi, o zaman cezaevinde bulunan Alpaslan Türkeş’in salıverilmesi, ülkücülerin idamlarının durdurulması şartıyla kabul etmişti. Operasyonun adı; Marsilya Operasyonu idi. Bu operasyonu yürüten ekibin başındaki kişinin Kod Adı: Ufuk = Abdullah Çatlı.
Fransa’nın Marsilya şehrinde 5 bin Ermeni’nin yaşadığı ve Kin Anıtı’nı bombalayarak başladı. Abdullah Çatlı çok gözü kara birisiydi. Daha sonra Asala’nın Fransa’daki büroları bombalandı, para muslukları kesildi. İleri gelenleri vuruldu ve en son olarak da liderleri ve beyni olan Ara Toranyan, Fransa sokaklarında Abdullah Çatlı tarafından tabancayla vurularak öldürüldü. Ermenistan devleti ve Fransa tarafından korunan ve kollanan Asala örgütü bitirildi.”
Zeki Çatlı, abisinin 6,5 yıl cezaevinde yattığını ve Fransa’da 4,5 yıl tutuklu kaldığını belirterek 1990’ın Nisan’ında Türkiye’ye geldikten sonra 1994’den itibaren PKK’yla mücadeleye başladığını söyledi.
Çatlı’nın şahsı için kimseyi öldürmediğini belirten Zeki Çatlı, “Abim PKK ile mücadele ederken bildiğiniz gibi Susurluk’ta bir kaza meydana geldi. PKK’ya finans sağlayan eroin satıp silah alan kelli felli adamları devre dışı bırakıyorlar. APO’ya ulaşacakları sırada CIA-MOSSAD işbirliğiyle kendisine suikast yapıldı” dedi.
"Korkut Eken, Emniyet'te olduğu dönemde, Abdullah Çatlı'ya ihtiyaç duymuştu... Haber gönderdi, "Ankara'ya gelsin görüşelim" diye. Aslında Çatlı'nın bir ayağı Ankara'daydı. Sık sık geliyor, görüşmelerde bulunup gidiyordu. Görüşme yeri için gizli saklı bir yer de seçilmemişti. Ankara Tandoğan'da bulunan ve bugün adı Ador olan Merit Altınel Oteli'nin lobisinde buluşma gerçekleşti.
Kahve içerken Eken, "Sana bir dış görev vereceğim. Fransa'ya gideceksin, Dursun Karataş'a bakacaksın. Almanya'da PKK'nın lider kadrosunun yerini tesbit edeceksin. Bu bilgileri on beş gün içinde temin etmeni istiyorum" dedi.
Abdullah Çatlı hiç itiraz etmedi. Bilet ve masrafları için gerekli para verildi. Ayrılırken el sıkıştılar. Korkut Eken, "Gel seni bir öpeyim" dedi ve o güçlü elleriyle Çatlı'yı kendine doğru çekip öptü. Sırtını okşarken, "Bu zor görevde sana güveniyorum" dedi.
Abdullah Çatlı, "Yarbayım, ben de size güveniyorum. Siz olmazsanız ben böyle bir görevi kabul etmezdim. Çünkü, bana yapılan bazı şeylere çok üzüldüm. Kelle koltukta görev yapıyorum ama neredeyse beni vurdurtacaklardı" diye yanıtladı.
Eken, "Merak etme, komutanına güven" deyince, Çatlı'dan şu sözcüğü duydu: "Güveniyorum Emmi."...
Birbirlerine güvenmişlerdi. Eken, Çatlı'nın getirdiği raporları okurken, rapora girmeyen özel bilgileri de dinliyordu. Bu raporlar Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'a veriliyor, raporun bir örneği de Başbakan Tansu Çiller'e sunuluyordu. Çatlı, Avrupa ülkelerinde önemli bir istihbarat ağı oluşturmuştu. "Net" bilgiler getiriyor, bilgileri fotoğraf ve filmle destekliyordu..." (Gazeteci Saygı Öztürk)
İnançlı, Samimi ve Türklüğe adanmış insanların şahsi çıkar beklemeden mensubu oldukları Türk Milletine hizmetlerini ancak yine bir Türk anlayabilir. Türk gibi görünen ama Türk olmayan Türküm diyemeyenler asla anlayamazlar onlar ancak sadece ‘’Türküm diyeceksin ama Türkçülük yapmayacaksın’’ derler oysa ‘’Türkçülük ne bir siyasi partidir, ne bir siyasi dernektir, nede bir siyasi vakıftır. Hele hele şahsi çıkarlar için kullanılabilecek bir değer hiç değildir. ‘’Türkçülük’’ birileri gibi teröristler ile masalarda pazarlık yapmayıp Abdullah Çatlı gibi ‘’Teröristle konuşulmaz, siyaset yapılmaz. Kafasına sıkılır, sevaba girilir’’ diyebilmektir, yapabilmektir. ‘’Türkçülük’’ ‘’Yakarım şu dünyayı bir tek Türkü ezdirmem, Allah şahidim olsun ki sizi bu sokaklarda rahat gezdirmem’’ diyen Abdullah Çatlı gibi Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devletine kendini adamışlık ve şehit olmaktır (03 Kasım 1996 – Susurluk), ‘’Türkçülük’’ Korkut Eken paşa gibi pkk terör örgütü ile her şartlarda her yerde savaşarak gerektiğinde mensubu olduğu Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bekası için Övün madalyası ve tüm rütbelerinden vazgeçmeyi bilmektir. ‘’Türkçülük’’ tüm benliği ile ‘’Ne Mutlu Türküm Demektir!..’’. ‘’Türkçü’’ olmak o kadar kolay değildir. Herkes Abdullah Çatlı olamaz. Herkes ‘’Türkçü’’ olamaz.
Nur içinde yat Abdullah Çatlı Reis.
Ömrün bol olsun Korkut Eken Paşam.
‘’#NeMutluTürkümDiyene!..’’
Sn. Adil Öztürk ’e teşekkürler.
0 notes