#cesur yeni dünya
Explore tagged Tumblr posts
Text

Epsilonlar çiçekleri sevmeye şartlandırılmışlardı özelde çiçeği, geneldeyse vahşi doğayı. Amaç, her fırsatta kırlara koşma isteği yaratmak ve böylece ulaşım tüketimine zorlamaktı.
"Ulaşım tüketmediler mi peki?" diye sordu ögrenci.
"Hem de çok," diye yanıtladı Müdür. "Ama başka hiçbir şey tüketmediler."
Kır çiçekleri ve manzara seyretmenin önemli bir kusuru var, bedavalar, diye açıkladı. Doğa sevgisiyle fabrikalar çalışmaz. En azından alt sınıflarda doga sevgisini kaldırmaya karar verildi, ancak ulaşım tüketimi eğilimi kalacaktı. Çünkü elbette nefret etseler de kırlara gitmeye devam etmeleri önemliydi. Sorun, ulaşım tüketimi için kır çiçekleri ve manzara seyretmekten ekonomik olarak daha sağlam bir neden bulmaktı. Gerektiği şekilde bulundu.
Müdür, "Kitleleri kırlardan nefret etmeye şartlandırıyoruz," diye başladı. "Aynı zamanda onları doğa sporlarını sevmeye şartlandırıyoruz. Bunu yaparken de tüm doğa sporlarının gelişmiş aletlerle yapılmasını sağlıyoruz. Böylece hem endüstriyel ürünler, hem de ulaşım tüketiyorlar. İşte buradan da elektrik şokuna geliyoruz."
"Şimdi anladım," diyen öğrenci hayran kalmış bir halde sustu.
Aldous Huxley - Cesur Yeni Dünya
#kitaplar#my post#kitap#kitaplık#kitapkurdu#kitap alıntısı#kitap kapağı#kitap alıntıları#kitap alintilari#kitap kesitleri#aldous huxley#cesur yeni dünya#kitap sözü#kitap sözleri#kitap satırları#kitap sayfaları#kitap önerileri#kitap önerisi
15 notes
·
View notes
Text
Atıp kurtulmak onarmaktan daha iyidir.
Aldous Huxley (Cesur Yeni Dünya)
#alıntı#kitap alıntısı#alınti#kitap alintilari#alintilarim#alıntılarım#kitap#kitaplar#books & libraries#book blog#book#books#books and reading#aldous huxley#cesur yeni dünya
21 notes
·
View notes
Text

10 notes
·
View notes
Text
TALESTORİES - ÖZEL+

TaleStories.com: Kısa Hikayeler, Korsan Masalları ve Unicorn Maceralarıyla Dolu Bir Dünya! TaleStories.com, sizi büyülü bir dünyaya davet ediyor. Kısa hikayelerle dolu bu platform, hem sürükleyici korsan masallarıyla hem de sihirli unicorn maceralarıyla size edebi bir şölen sunuyor. Kısa Hikayelerle Tanışın: TaleStories.com, kısa hikayeler ile büyülü dünyayı size sunuyor. Her bir hikaye, duygu dolu bir yolculuğa çıkmanıza olanak tanır. Sevgi, heyecan, gizem ve daha fazlası kısa hikayelerimizde sizi bekliyor. Korsan Masalları: Denizlerin kükreyen dalgalarında korsan gemileri, kayıp hazineler ve cesur denizcilerle dolu korsan masalları sizi bekliyor. TaleStories.com'un korsan masalları, macera arayanları bekliyor. Gerilim, heyecan ve bolca eğlence için hemen tıklayın! Unicorn Masalları: TaleStories.com'un sihirli dünyasında unicorn masalları ile tanışın. Renkli dünyalar, büyülü ormanlar ve dost canlısı unicornlarla dolu bu masallar, hayal gücünüzü zenginleştirecek. Unicornsuz bir dünyayı geride bırakın ve sihirli masallarla tanışın. TaleStories.com'da Neden Bulunmalısınız? Çeşitlilik ve Zenginlik: TaleStories.com, farklı türlerdeki hikayelerle dolu geniş bir koleksiyona sahiptir. Her zevke uygun bir hikaye bulmak mümkün. Eğlence ve Merak: Kısa hikayelerimiz, sizi sıradanlıktan çıkararak farklı dünyalara taşır. Korsan maceraları ve unicorn masallarıyla dolu bir dünya sizleri bekliyor. Kesintisiz Hikayeler: TaleStories.com'da her zaman yeni bir hikaye keşfetmeye hazır olun. Kısa hikayelerimiz, sıkılmadan okuyabileceğiniz, sizi içine çeken öykülerle doludur. Talestories, hikayelerin büyülü dünyasını sizlere taşıyor. Kısa hikayeler, korsan masalları ve unicorn maceralarıyla dolu bu platform, her yaştan okur için eşsiz bir deneyim sunuyor. Hemen tıklayın ve hayalinizdeki dünyalara doğru bir yolculuğa çıkın!
566 notes
·
View notes
Text
"Mükemmel diktatörlük demokrasi gibi görünecektir. Mahkumların asla kaçmayı hayal edemeyeceği, duvarları olmayan bir hapishane. Tüketim ve eğlence sayesinde kölelerin köleliği seveceği bir kölelik sistemi. "
Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya
23 notes
·
View notes
Text
Türkiye’nin büyük sınavı
Ekrem İmamoğlu yalnızca Erdoğan’ın “ömür boyu liderlik” hedefinin önündeki engel değil. Aynı zamanda Türkiye’yi tarihsel çizgisinden koparıp başka bir yola sokmak isteyen, bunu yaparken her yönteme başvuran bir çevrenin karşısındaki en güçlü siyasal kişilik. Türkiye’yi belki de siyasi tarihinin en büyük sınavı bekliyor. Evet, gelinen nokta sadece demokrasi, insan hakları, özgürlükler meselesi değil. Türkiye, anlamlı bir yaşam sürme, mutlu olabilme, gelecek nesillere yaşanılabilir bir dünya bırakma gailesinin önemli bir cephesi artık
Geçen hafta, Türkiye siyasi tarihinin en karanlık gelişmelerinden biri yaşandı. Türkiye’nin bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kazanması çok muhtemel görülen, son on yılların en başarılı ve en popüler siyasetçisi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, yüzlerce polisin evini kuşatmasıyla gözaltına alındı ve ardından tutuklandı. Onunla birlikte danışmanları, belediyenin üst düzey bürokratları, İstanbul’un iki önemli ilçe belediye başkanı ve 100’e yakın kişi daha tutuklandı. İmamoğlu’nun ailesine ait şirkete ve mal varlıklarına da el konuldu.
İmamoğlu’na yöneltilen suçlamalar arasında “çıkar amaçlı suç örgütü kurmak” ve belediye seçimlerinde DEM Parti ile yapılan işbirliği üzerinden “teröre yardım” yer alıyor. Ancak Türkiye içinde ya da dışında olup bitenleri takip eden herkes bu operasyonun neden yapıldığını gayet iyi biliyor.
Erdoğan’ın kâbusu
Daha önce dört kez Erdoğan’a İstanbul’da seçim kaybettirmiş olan İmamoğlu, ilk önce belediye başkanı olarak, ardından CHP’nin olası cumhurbaşkanı adaylığı sürecinde hızla genişleyen bir toplumsal destek dalgası yakaladı. Karşısında yaşlanmış, yıpranmış ve halk desteğini kaybetmiş bir Erdoğan’ın kazanma şansı gözükmüyor. Yirmi yıldır Türkiye’yi yöneten Erdoğan için İmamoğlu, meşru yollarla alt edilebilecek bir rakip değil. Erdoğan ve müttefikleri için İmamoğlu sadece siyasi değil, varoluşsal bir tehdit.
Burada kavranması gereken asıl mesele şu: İmamoğlu yalnızca Erdoğan’ın “ömür boyu liderlik” hedefinin önündeki engel değil. Aynı zamanda Türkiye’yi tarihsel çizgisinden koparıp başka bir yola sokmak isteyen, bunu yaparken her yönteme başvuran bir çevrenin karşısındaki en güçlü siyasal kişilik. 2013’te temelleri atılan, 2016’daki darbe girişiminden sonra biçimlenen, Türkiye’de belli bir çevrenin siyasal, iktisadi ve kültürel iktidarını değişmemek üzere temellendirmeyi amaçlayan, buna rağmen hâlâ tam anlamıyla inşa edilememiş olan bu rejimin önündeki en büyük engel, İmamoğlu’nun toplumda yaratacağı dalga olarak görülüyor.
İmamoğlu’nun özgünlüğü
Ekrem İmamoğlu, Türkiye siyaset tarihinde son derece istisnai bir figür. Laiklik–dindarlık, Sünnilik–Alevilik, Türk–Kürt gibi “fay hatlarını” etkisizleştirebilen; kuşaklar arasında kolayca köprü kurabilen; kutuplaşma zemini üzerinde siyaset inşa edilmesine imkân tanımayan bir siyasetçi. Kendini ideolojik kampların dışında konumlandırıyor ve topluma yeni bir birliktelik, ortak yaşam ve dayanışma tahayyülü sunabiliyor.
Geleneksel solun ve sağın iddialarını sentezleyebiliyor. Mesela Cumhuriyet’in ve sol geleneğin üzerine oturduğu kamusallık vurgusunu, Türk sağının klasik söylemi olan “icraatçılık” anlayışıyla bir arada yadırgatıcı olmadan anlatabiliyor. Bireysel özgürlüklerle geleneksel değerleri, “halk” ile ��millet”in temsil ettiği farklı toplum tasavvurlarını aynı potada eritebilen bir siyasal akıl sunuyor. Erdoğan’ın kutuplaştırıcı siyasetine karşı etkili; toplumun duygularıyla güçlü bir bağ kurabilen kapsayıcı, barıştırıcı, demokratik bir lider olarak Erdoğan’ı gölgeliyor. Bazıları İmamoğlu’nu Erdoğan’a benzetiyor. Halbuki o adeta Erdoğan’ın antitezi.
İmamoğlu aynı zamanda yıllardır Türkiye’yi kilitlemiş Kürt meselesinde cesur bir yaklaşım sergileyebilen bir siyasetçi. “Türklüğüme hayranım ama aynı zamanda milyonlarca vatandaşımızın dili olan Kürtçeyi öğrenmeyi bir sorumluluk olarak görüyorum” diyebilecek bir özgüvene sahip. Tutuklanmadan hemen önce Diyarbakır konuşmasında bu cesaretini açıkça ortaya koydu. Bahçeli-Öcalan ekseninde şekillenen “sürecin” mottosu olan Türk-Kürt kardeşliğini, bu kardeşliğin büyük-küçük kardeş ilişkisi barındırdığını söyledi, eleştirdi ve eşit bir paydaşlık önerdi. DEM Partili siyasetçilerin dile getiremediği “kadife eldiven içindeki demir yumruk” siyasetinin içindeki tehdidi ifşa etti. Suçlama konusu olan Kürtlerle İstanbul’da yapılan ortak siyasal zemin arayışının güçlü şekilde arkasında durdu. Tarihi bir konuşmaydı.
Ekrem Bey son yıllarda kendini çok geliştirdi. Bireysel olarak düşünsel donanımını derinleştirdi. Ekibi, çok geniş kesimlerle Türkiye’nin bu otoriter tek adam rejiminden kurtulup tarihsel deneyimi üzerine demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi ve gelişmeci bir cumhuriyet tasarımı üzerine çalıştı. Bu tasarımı yavaş yavaş İstanbul tecrübesi ile hayata geçirmeye başladı, CHP’nin tarihsel ve ideolojik çerçevesi ile eklemledi.
Türkiye’yi köşe bucak gezerken, bir yandan da dünya ile güçlü ilişkiler kurdu.
Unutmayalım: Erdoğan rejiminin İmamoğlu operasyonu sadece bir siyasal lideri değil, Türkiye’yi dönüştürme kudreti yakalama potansiyeli olan kapsamlı bir siyasal programı ve hareketi tasfiye etmeye yöneliktir.
Yeni rejimin inşası önündeki engel
Türkiye’de Erdoğan rejiminin niteliği hâlâ tam olarak anlaşılamadı. Hâlâ çoğu zaman Erdoğan rejimi yerine bu yapıyı normalleştiren “Erdoğan iktidarından” söz ediliyor. “Devlet ayrı, iktidar ayrı” gibi ifadeler dolaşımda olmaya devam ediyor.
Son yıllarda kamuya alımlardaki muazzam artış, bir yönüyle kamu kaynaklarıyla taban genişletme çabası; aynı zamanda devlet aygıtını rejimin emrinde yeniden şekillendirme girişimiydi.
Bunun yanında, bazen rejimin sınırlarını çizen, bazen onu sıçratan, devletin tarihi akışının ve ruhunun muhafızı olduğunu iddia eden MHP…
Diğer yandan, rejim yalnızca iç dinamiklerle değil, uluslararası bağlam içinde de şekilleniyor. Malum, dünyada ABD öncülüğünde kurulmuş olan “Demokratik Batı Bloku” fikri çökmekte. Trump’ın ikinci kez iktidara gelmesi, “demokratik ülkelerin siyasal ve ekonomik bir birliktelik kurabileceği” yönündeki düşüncenin sonunu işaret ediyor. Trump, bir yandan ABD’deki köklü kurumlara saldırırken, öte yandan yalnızca kaba güç temelli ve neo-merkantilist bir dış politika yürütüyor. Avrupa Birliği, uzun süredir içinden çıkamadığı krizleri şimdi aşırı sağın yükselişiyle daha da derin yaşıyor. Bu esnada Çin ve Rusya, alternatif bir dünya düzeninin mümkün olduğunu göstermeye çalışıyor. Ancak bu alternatifte özgürlük, refah, sosyal adalet ya da toplumsal barıştan söz etmek yalnızca bir propaganda faaliyeti olur.
Aynı zamanda, tam bu dönemde iki büyük savaş, dünyanın sarsılmış dengesini daha da sarsıyor. Ukrayna savaşı, Avrupa’yı büyük bir güvenlik krizine itiyor. ABD’nin desteğini alamama ihtimali, Avrupa’nın jeopolitik önceliklerini yeniden şekillendirmesine neden oluyor. Bu ortamda, Suriye kaynaklı göçün Avrupa’ya yayılmaması karşılığında Türkiye’deki rejim değişimine sessiz kalan AB, bir anda Türkiye’yi kendi güvenlik mimarisi açısından hayati bir unsur olarak görmeye başlıyor. 7 Ekim 2024’ten bu yana Orta Doğu’da yaşanan gelişmeler, Avrupa’nın ve elbette ABD’nin yalnızca demokratik rejimlerin çöküşüne değil, soykırımlara dahi sessiz kalabileceğini gösteriyor. Gazze savaşının ürettiği şiddet, dünya toplumlarının ortak bir gelecek tahayyülü içinde yaşama olasılığının ne kadar zayıfladığını kalın harflerle ortaya koyuyor.
İşte böyle bir küresel ortamda, Erdoğan kendisine ve kurmakta olduğu rejime yönelik en güçlü tehdidi temsil eden İmamoğlu’nu siyaseten tasfiye etmenin mümkün olduğuna kanaat getirdi. Kürt hareketinin en etkin lideri Selahattin Demirtaş, MHP dışı milliyetçi akımın en etkin lideri Ümit Özdağ, şimdi de muhalefetin sınırlarını çoktan aşan bir güce erişmiş Ekrem İmamoğlu.
Erdoğan’a göre zamanın ruhu, Türkiye’de kurulacak yeni rejim için sadece uygun değil, bir zorunluluk. Demokrasinin, hukukun, özgürlüklerin, evrenselliğin anlamını yitirmekte olduğuna inanılan bu zamanda, rejimin kendisini yoğun güvenlik tedirginlikleri ile meşrulaştırmanın kolay olacağına inandı. CHP ile DEM arasında oluşan yakınlaşmayı sona erdirmeye yönelik olduğu netleşen Bahçeli merkezli sürece senkronize biçimde, bir süredir hazırlanmakta olan İmamoğlu operasyonu hayata geçirildi.
Şimdi de CHP’ye kayyum atanması ihtimali konuşuluyor. Rejim/sarayın içindeki “şahin” grup, sürecin hızlı bir şekilde sonuna kadar gidilmesinden ve CHP’nin tamamen rejimin kontrolüne çekilmesinden yana.
CHP’ye karşı operasyonu muhalif ya da tarafsız basına da uzatıp, yapmışken büyük bir “saha temizliği” yapmak istiyorlar. Kayyum atanma maliyetini çok görürlerse, CHP içi dengeleri kolayca manipüle edebileceklerini gösterdiler. Görünen o ki, her halükârda yoğun bir kampanya ile Ekrem İmamoğlu’nun toplumdaki karşılığının yok edilebileceğine inanıyorlar.
Rejim tek yönlü bir yola girmiş gözüküyor. Bu aşamada, rejimin sertleşmesini içeriden frenleyecek bir güç çıkması oldukça zor.
Toplumsal tepki ve olağanüstü demokratik siyaset
19 Mart’tan bu yana toplum güçlü bir tepki ortaya koydu. CHP’nin ön seçimine 15 milyon insan katıldı. Üniversite öğrencileri etkili gösteriler düzenleyerek toplumsal tepkiyi omuzladı, omuzluyor. Türkiye, Gezi’den beri tarihinin en büyük gösterilerine sahne oluyor. CHP bu uyanışı iyi yönetti. Özgür Özel, Silivri’deki Ekrem İmamoğlu ile diyalog içinde, çok güçlü bir liderlik sergiledi. Bu hafta gösteriler yeni bir aşamaya geçecek mi? Saraçhane, demokrasi mücadelesinin kalbi oldu. Bu kalp nasıl atacak, göreceğiz.
Bu toplumsal uyanış, bu dizginlerinden boşanmış rejimin çılgınlığını engelleyebilir mi? Engelleyebilir; ama bu hiç de kolay olmayacak. Türkiye’yi belki de siyasi tarihinin en büyük sınavı bekliyor. İmamoğlu tutukluyken, muhalefet toplumun büyüyen mutsuzluğu, dinmeyen kaygıları, öfkesi, vicdanı, geleceği çalınan gençlerin enerjisiyle birleşerek harekete geçebilmek zorunda. Bugün sokakları, meydanları, çarşıları, üniversiteleri geri vermemek üzere kazanmak çok önemli. Bu, büyük bir özveri ve koordinasyon gerektiriyor. Diğer yandan, vatandaşların sadece oy haklarının değil, bankadaki paralarının, tapularının, diplomalarının, yurttaş olmaktan doğan tüm haklarının artık güvence altında olmadığı iyi anlatılmalı.
Evet, gelinen nokta sadece demokrasi, insan hakları, özgürlükler meselesi değil. Rejim artık toplumun makul çoğunluğundan koptu ve radikalleşti. Sadece Kürtler değil, toplumun önemli bir kısmı artık bu devleti kendi devleti olarak konumlandırmıyor. Toplumsal sözleşme ortadan kalkarken, ülkede büyük bir meşruiyet krizi yaşanıyor. Rejim bunu görmüyor ya da başka çaresi olmadığına, geriye dönüş seçeneğinin bulunmadığına inanıyor. Ya da bu durumu bir fırsat olarak görüyor.
Bugün cesaretle birçok şeyi göze almak gerekiyor. Türkiye için büyük bir sınav bu. Bu sınavı geçmek, önce bu rejimin hedefi olan geniş kitleleri ortak bir dil, şuur ve direniş ekseninde toplamak; ardından toplumun daha geniş kesimlerini bu direniş ekseniyle buluşturmakla mümkün. Kutuplaşmanın panzehri bir siyasetçi olan Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması, tam da bu kavganın ruhunu veriyor. Dışarıda ise bu mücadelenin en ağır yükü Özgür Özel’in sırtında. Diğer yandan, hepsi olmasa bile sağda konumlanan çoğu muhalefet partisinin – hele yeni kurulan bir tanesinin – İmamoğlu’nun aktif siyasetten çekilmesini büyük bir fırsat olarak gördüğü kesin. Ama neyin fırsatı?
Son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Türkiye’deki siyasal ve toplumsal muhalefetin cesareti ve kararlılığı sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da geleceği için çok önemli. Türkiye, yükselen otoriter rejimlere karşı verilmesi gereken sivil mücadelenin merkezlerinden, ilham kaynaklarından biri olmalıdır. Bugün Türkiye yalnızca dizginlerinden boşanmış otoriterliğe karşı mücadelenin değil; hayatta kalma, anlamlı bir yaşam sürme, mutlu olabilme, gelecek nesillere yaşanılabilir bir dünya bırakma gailesinin önemli bir cephesi artık.
Ali YAYCIOĞLU
#aliyaycioglu
#ankara#ali yaycıoğlu#türkiye#otorite#ekrem i̇mamoğlu#ekrem imamoglu#chp#geliyor gelmekte olan#akp#rte
2 notes
·
View notes
Text

- Nâzım'ın Bavulu - Nâzım’ın bavulunda ne var? Bunu bilmeyecek ne var? Dünya var, dünyanın derdi var, büyük insanlık var. İnsanın bütün hâlleri var. Eski var, yeni var, ileri var. Kavga, sevda, hasret, gurbet, karşı kıyı memleket, “memet memet” var. Baskı, zulüm, ihanet zaten var. “Hoş geldin bebek yaşama sırası sende” dediği şiirinde ne varsa, onun hayatında da o var. Arkadaşı, yoldaşı Vâlâ Nureddin, kısaca Vâ-Nû ile ulusal kurtuluş savaşına katılmak üzere İnebolu’dan Ankara’ya bazen eşek sırtında, bazen yürüyerek giderlerken yolda yazdıkları şiiri hep taşıdı Nâzım Hikmet: “Alnımızda yanar gençliğin tacı.” Kalbi genç, eli genç, yumruğu genç, ruhu genç, kafası genç, şiiri genç, kavgası genç... O, “Yol Türküsü”nde dediği gibi yaşadı, “Yorgunluğun anasını satarız.” Bütün çağlarında devrimciydi; 20 yaşında da, 40 yaşında da, son yaşında da. Ne mutlu ona ki, devrimler çağında yaşadı. Türk Devrimini de gördü, Bolşevik Devrimini, Çin Devrimini, Küba Devrimini de. Anday’ın “(d)ünyada geçirdim çocukluğumu” demesine benzer, “devrimlerle yaşadım hayatımı” diyebileceği zamanlarda yaşadı. Bavulu ise bir açık bir kapalı oldu. Hep hazır tuttu. Sanki savaşa, kurtuluşa, devrime, seferberliğe çağrılacakmış gibi. Çağrıldı da. Memleketini sever gibi memleketinin hapisanelerini de sevdi. O hapisaneler ki, onun arka odası, çalışma evi, işliği, okulu gibiydi. Memleketinden insan manzaralarıyla da çoğun oralarda karşılaştı, tanıştı, şaşırdı, hayran oldu, korktu. “Topraktan öğrenip/ kitapsız bilen”ler de onlardı, “Hoca Nasreddin gibi ağlayan/ Bayburtlu Zihni gibi gülen”ler de. “Toprakta karınca,/ suda balık,/ havada kuş kadar çok” ve “korkak,/ cesur,/ cahil,/ hakim/ ve çocuk” olanlar da. Adı hiç eskimeyen mavi bir deftere yazıldı Turgut Uyar tarafından ve ‘Büyük Gurbetçi’nin defteri oldu bu. “Ve elleri öyle büyük işler için/ hazırlanmıştı ki devin” gurbeti de büyük olacaktı, hasreti de. İçindeki hiçbir şeyi susturmadan yaşadı o da. Bir senfoni orkestrası gibi. Devlet senfoni orkestrası değil, diyalektik senfoni orkestrası. Çoksesli, çokrenkli, çoksevinçli, çoközleyişli, çokdirençli, çokiçli, çokkederli... Ancak vicdanından kaçan insan, kaçak sayılır. Nâzım Hikmet ülkesinden ayrıldı ama vicdanını terk etmedi, hep onunla yaşadı, eyleminde de, şiirinde de, özleminde de asıl devrimin vicdanlarda olduğunu hiç unutmadı. Yoksa anavatanında da kolaydı işi, devrimin ilk yapıldığı ama sosyalizmin gerçekleşmediği Sovyetler Birliği’nde de. Daha devrimin önderi Lenin hayattayken başlayan iktidar kavgasında güçlünün değil, haklının yanında yer aldı Nâzım Hikmet. Bürokratik sosyalizmin en beter suçlama ifadesi olan ‘troçkist’ yaftası da ömrü boyunca yakasından düşmedi. Dolu yaşamlar, deli kafalar ister. Deli kadınlar, deli adamlar ister. Ancak gelişkin bir kafa içeriyi dışarısı gibi yaşayabilirdi. 60 yıllık bir yaşamın 20 yıldan fazlasında memleketinin hapisanelerinde ağırlanan bu sevdalı bulut, yalnızca kendisinin değil aşkın da en güzel şiirlerini oralarda yazdı. Hem de en hakikisinden: “Bir de kim bilir/ sevdiğin kadın seni sevmez olur/ ufak iş deme/ yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir/ içerdeki adama.” Nâzım Hikmet: Gayriresmî şairlerin birincisi. Her türlü iktidara karşı oldu, devrimin başkentinde bile huzur bulamadı. Böyle bir dünyada bir devrimcinin, bir şairin huzur bulması da biraz tuhaf olmaz mıydı zaten? Varsın bulamasın. Nasıl olsa memleketin de dünyanın da saat ayarı olacağı yok. Hem biraz da huzur bozmak gerekmez mi? Şair dediğin huzurda el pençe divan duran değil, divan kuran, gerekirse de divan bozan kişidir.
“Kırk şair birden olsam, yazamam bir hevesi” diye yazmıştım, 40 yaşındaydım. Bu 20 yılda Nâzım Hikmet’in şiirlerini defalarca okudum, hakkında çıkan kitaplara yenileri eklendi, seminerlerde, derslerde şiirini, yaşamını, kavgasını, aşklarını anlattım. Anlattıkça da öğrendim. Yazmak gibi anlatmak da öğretici bir şey. Böyle böyle anladım ‘büyük insanlık’ın şairi Nâzım Hikmet’in de bir ‘büyük insan’ olduğunu. Kırk şairin şiirini yazdığını, kırk şairin hayatını yaşadığını, kırk devrimcinin çilesini çektiğini ve kırk âşığın yerine sevdiğini. Şiir yazan birisi bir şairin şiirine, hayatına heves ediyorsa bu ancak Nâzım Hikmet’in şiiri ve yaşamı olabilir. Bunu elbette dünya görüşüne, sosyalizme inancına bakarak da söylüyorum. İnsanlığın kurtuluşunun sosyalizmde olduğunu düşünen ve tüm yapıtını bu düşünce, inanç ya da daha iyisi bu düş yolunda oluşturan bir şairi, hem şiirine hem yaşamına baktığımızda ‘sözünün insanı’, ‘sözünün şairi’ olarak niteleyebiliriz. Romantik bir komünist. Devrime inancında, sosyalizme bağlılığında, şiire adanmışlığında ve kadınlara duyduğu aşkta hem romantik hem komünist olarak, ‘heves’ ettiğimiz bir insan, bir yoldaş. Bavulunda ‘heves’ duruyor, paylaşmak, ortaklaşmak, çoğaltmak için. - Haydar Ergülen, Nâzım’ın Bavulu (Şairin Bavulu / Portreler) - Fotoğraf: Walter Mori (Nâzım Hikmet, Uluslararası Yazarlar Kongresi, İtalya-Floransa, Mart 1962) - Fotoğraf Düzenleme, Renklendirme: Enver Gezmiş
#Nâzım Hikmet#Nâzım'ın Bavulu#Haydar Ergülen#Nâzım Hikmet Ran#Şair#Türk Şairi#Dünya Şairi#Nâzım#3 Haziran 1963#Yürekbalı#Şairin Bavulu#Ölüm Yıl Dönümü#Enver Gezmiş#Walter Mori#Şiir
11 notes
·
View notes
Note
23 yaşındayım kendimi geç kalmış hissediyorum diyen kardeşime benden abla tavsiyesi:))
Bu yıl 27 yaşına giriyorum. Ailevi bir çok sıkıntı yaşadım tek başıma kardeşlerimi büyüttüm. Açıktan okudum.. üniversiteyi maddi imkanlar yüzünden bıraktım.
Bu yıl kardeşim ile birlikte yeniden sınava girip yeniden okuma kararı aldım. Hiçbir şey için geç değil. 🕊️ Yeniden başlamaktan korkma 🕊️✨🫶🏻 Ama kendin için lütfen bir adım at 😊
Canım kardeşim,
23 yaşında her şeyin geride kaldığını hissetmek, aslında yolun ne kadar uzun olduğunu fark edememekten kaynaklanır. Yaşadığın bu his, biraz da kendine karşı olan sabırsızlığından gelir. Her şeyin hemen olması gerektiğini düşünürken, asıl güzelliklerin zamanla ve emekle geldiğini unutma.
Unutma ki, dünya üzerinde adım attığın her gün, yeni bir başlangıç için fırsattır. Hayat, seninle pazarlık yapmaz; sen onunla barış yaparsın. Geçmişe takılıp kalma, çünkü orada sadece dersler var. Geleceğe de fazla odaklanma, çünkü henüz oraya ulaşmadık. Şu an burada, tam bu anda, senin için yepyeni bir hikâye yazılıyor.
Hayatın bir şiir gibi olduğunu düşün: Her mısrada farklı bir güzellik saklı. Bazen anlamı hemen bulamayabilirsin, ama okudukça güzelliği daha derin hissedersin. Kendi mısralarını yazarken cesur ol. Hataların, başarıların, hayal kırıklıkların hepsi bu şiiri zenginleştiren unsurlar.
Ve en önemlisi, kendine şefkat göster. Dünya senden mükemmel olmanı beklemiyor, sadece kendin olmanı bekliyor. 🌸
Sevgiyle kal.
Mukemmell. Cercevelet duvara as. Gercekten cok tesekkurler genc kardeslerimize vakit ayirdiginiz iciniz 🙃
2 notes
·
View notes
Text
tek başıma bir şeylere başlama korkusunu iliklerime kadar hissettiğim bir dönemdeyim. bak şimdi, kahve soğuyor. şarkılar geçiyor arkadan ardı ardına. günün sonunda o masada yine sen varsın. kim kaldı ki? verilen sözlerin anlamı ne zamandı? ölümün bir hain gibi aralarda mi gezinmesi gerekirdi pişmanlık için? bir şehir, bir umut, bir korku. dünyanın bir ucunda da olsam, nefes aldığım sürece yaşamak zorunda olacağım. bir yerde seveceğim de yaşamayı, zorunluluk olarak görmek dışında. çok seveceğim hem de. kendi kafamda kurduğum küçük dünya başıma yıkıldığından beri, enkazından kayıp anılar çıkıyor. baş edemediği yerde kaçar insanoğlu. yüzleşmek zor olandır her zaman. yüzleşiyorum. yeni bir şehirde, bir açık kapı bırakıyorum kendime. tekrar başlayabilmek için. tekrar nefes almak için. orada da bir sokağım olur, her girdiğimde aynı kediyi sevdiğim. bir park olur belki, benimseyip her sıkıştığımda gidebileceğim. bir bankım olur, gidecek yerim olmadığında kendime ait hissedebileceğim. bir ajandam olur yine, bu sefer yalnızca kendime adadığım. belki bir gün şarkım gibi kitabım da biter, belli mi olur? suçlamak için sebep aramak yerine, bir şeylerin neden olmadığını anlamaya çalışırım belki benim için ne kadar saçma da olsa. büyürüm ya. ilaç saatim geldiğinde hatırlatan biri olmaz yanımda o zaman. belki çizgi film izlemeyi bile yediremem kendime, yaşı olmasa bile. yine de hangi yaşta olursam olayım eskisinden çok daha farklı bir dünya kuracağım kendime. çok daha güçlü. çok daha net. çok daha cesur. inanacağım orada kendime. imkansızları zorlayacağım, bir gün olacağını bilerek. çünkü o kadar güçlüyüm. ne demiş Sabahattin Ali,
ben dünyadan ziyade kafamın içinde yaşayan bir insanım.
040924
2 notes
·
View notes
Note
Kitap önerebilir misiniz?
Tabii ki🌿 buyrunuz sevgili anonim;
•Yaşadım demek için ne yapmalı
•Deliliğe övgü
•Güneş batarken
•Varoluş sancısı
•Öksüzlüğümüz
•Kumların kadını
•Kişisel bir sorun
•Avunamayanlar
•Erdemli insanın yol haritası
•Bulantı
•Beyaz gemi
•Süt ve bal
•Kendi hayatında ölme vakti
•Cesur yeni dünya
•Fahrenheit 451
•Martıya uçmayı öğreten kedi
•Kışı beklerken
•Yürümek
•A'mak-ı hayal
•Vücudunuz hayır diyorsa
•Tiamat
•Gece yarısı kütüphanesi
18 notes
·
View notes
Text
"Kronik vicdan azabı, tüm ahlâkçıların hemfikir olduğu gibi, hiç de istenmeyen bir duygudur. Eğer kötü bir davranışta bulunduysanız, pişmanlık duyun, elinizden geldiği kadar durumu düzeltin ve bir dahaki sefere daha iyi davranmaya bakın. Ne sebeple olursa olsun hatanızın üzerinde kara kara düşünmeyin. Temizlenmenin yolu çamurda yuvarlanmak değildir."
Aldous Huxley
Cesur Yeni Dünya
5 notes
·
View notes
Text
Önceleri Üniversitelerde görürdük bu tür mezuniyet etkinliklerini.
Şimdilerde ise seviye lise ve ilköğretime kadar çekildi. O güne kadar soyunmayan çocuklarımız, o gün kendini özgürleşmiş hissediyor ve alabildiğince dekolte kıyafetlerle güya özgürlüğünü sergiliyor…
Ağır makyajlı, cesur dekolteli, yüksek topuklu, akıllı telefonlarını yarıştıran bu kızların on dört, on beş yaşlarında olduğuna inanmak gerçekten çok zor.
Bu çocukları Müslüman anne ve babalar yetiştirmiyor mu?
Mezuniyet gününe veya bir doğum günü partisine kadar kızının dandik (bana göre) kıyafetlerle dolaşmasına izin vermeyen ebeveynler nedense o gün buna müsaade ediyor.
Neymiş efendim kızı okulu bitirmiş.
Sanki dünyadaki açlığı son buldurtacak bir keşif yaptı!
Sanki kanserin çaresini o buldu!
Okuduğu okulu bitirdi sadece.
Yani kendine düşen görevi yaptı.
Daha dur hayata yeni başlayacak ve siz anne babalar, çocuğunuza hayat boyu lazım olacak olan ar perdesini törenlere kurban veriyorsunuz.
“Ben yaşayamadım, çocuğum yaşasın” mantığından vazgeçin.
Bu düşünce, bir teline zarar gelmesini istemediğiniz çocuğunuzun sadece bu dünya hayatında yaşaması içindir.
Oysa her anne baba o çok sevdiği çocuğunun Ahiret hayatını da düşünmelidir.
“Bir defadan bir şey olmaz” diyerek yapılan haramlar, göz ardı edilen İslam’ın emirlerinin sonu hep hüsranla bitmiştir.
O güzelim kızlarımız yarınların anneleri olacak,
gelecek nesilleri onlar yetiştirecek.
Her anne baba kızlarının Hz. Meryem gibi iffet timsali olmasını istiyor.
Ama çocuklarını yetiştirirken bu şuuru veriyor mu?
Tertemiz fıtratlı doğan çocukları, gösteriş, özenti ve kirlenmiş toplum algısına ayak uydurarak
Müslüman kimliğinden uzaklaştırıyorsun.
O cesur dekolteli kıyafetle kızının markete, pazara alışverişe gittiğini görse bir anne baba aynı hoşgörüyü gösterir mi?
Bu memleketi gavur memleketine çeviren ebeveynler bunun hesabını zor verirsiniz...
Yazıktır, günahtır
Safiye Çetinkaya
2 notes
·
View notes
Text
Eğer farklıysan, yalnızlığa mahkum oluyorsun.”
Aldous Huxley – Cesur Yeni Dünya
6 notes
·
View notes
Note
Alıntıları nereden yapıyorsun?
Cesur yeni dünya
3 notes
·
View notes
Note
25 yaşım var, sənin? əslində utopiya yox antiutopiya deyəcəkdim, səhv oldu. 'Cesur yeni dünya' favori antiutopiya kitabımdı. sən necə kitablar oxuyursan?
Hmm baxaram indi süjet xəttinə. Mən həmişə qarışıq oxumuşam. Bəzən psixoloji inkişaf, bəzən psixoloji gerilim, bəzən də drama.
Ümumən yazar olaraq deyə bilərəm ki:
Wulf Dorn
Stefan Zweig
Dostoyevski
Rövşən Abdullaoglu və s. kitablarını maraqla oxumuşam
3 notes
·
View notes
Text
Ama burada her şey farklı. Delilerin arasında yaşamak gibi.
Cesur Yeni Dünya, Aldous Huxley
3 notes
·
View notes