Tumgik
#burda zaman duruyor sanki
birkackisiyim · 8 months
Text
Tumblr media Tumblr media
dönerken çekmiştim, daha fazla gitmek lazım.
22 notes · View notes
defneylehayatadogru · 5 months
Text
06.05.2024
Sevgili tumblr,
Bugün baya güzeldi. Bi arkadaşımla en arkada oturup baya sohbet kaynattık. Onun haricinde bi kaç etkinlik vardı onlar hakkında çalıştık grupça. Beni zamanında zorbalayan kişilerle aram çok düzeldi ve bu beni korkutuyor. Sanki her şey yine başa dönücekmiş gibi hissediyorum. Biraz boş ve anlamsızdır bu hislerim ama hissediyorum işte. Bazen engel olamazsın hislerine. Tamam bunların kontrolüne girmemek bi nebze senin elindedir ancak ne zaman ne hissedeceğini bilemezsin yada kontrol edemezsin. Sadece bi süre sonra hislerini belli etmemeyi öğrenirsin. Onun haricinde okuldan sonra sahile hıdırellez kağıdımı fırlatmaya gittim. Umarım olur. Sonra spora gittim. Bu aralar yorgunum biraz. Anlamıyorum. Spordaki bi kıza çok gıcık oldum. Neyse uzun uzun anlatmayacağım. Sevgili tumblr,ben kendimin güzel olduğunu düşünüyorum ama diğer insanlarda böyle düşünseydi hayatım güzel olur muydu acaba? Ya dışardan hayatım mükemmel gözüküyor olabilir ama değil. Keşke olsa. Kim kimin içinde ne yaşanıyor bilemez. Neyse spordan çıkıp eve geldim. Uyumuşum. Kalktım ödev yaptım. Sınavlarda yaklaşıyor ama asla ders yapmıyorum. Olsun. Hallederiz bi şekilde. Buraya yazmaya başladığımdan beri iç düşüncelerimin ve hatta kafamın ne kadar karışık olduğunu farkettim. Yazarken çok fazla konudan konuya atlıyorum ve çok fazla içimi döküyorum. Belki de insanlara içimi dökmekten korktuğumdan çareyi burda arıyorum. Yazıp yazıp siliyorum hatta bazen. Herkes her şey ihanet edebilirmiş gibi. Terslik yapabilirmiş gibi. Ben daha bi kağıt parçasının varlığına güvenemeyen bi insan olduğumdan kağıda günlük yazamıyorum. Bişeyler daha diyecektim ama unuttum. Eski dostlarımı çok özlüyorum. Ama onlara adım atacak cesaretim yok. Yani sorun şuki eski bile sayılmazlar. Hayatımdan nası çıktıklarını anlamadığım insanlardı. Bu aralar eskileri çok düşünüyorum. Kafamın içinde dönüp duruyor. Ne bu geçmişe takılma mevzusu anlayamadım. Geçmiş kafamın içinde dönüp dolaşıyor ve cidden bazen nefesimi daraltıyor. Mutsuz ediyor. Yani bi insan neden üzerinden bir sürü kişi geçmişken ilkokul aşkının ınstasını bulmaya çalışırki. Onunla alakalı hiçbir şey bulamıyorum. Taşınmışlar. Şey mevzusu varya ,tam olarak veda edememiş insanlar bi daha karşılaşırlar, o gerçekten doğru mu acaba? Çünkü vedayı hakettiğimiz ancak bir vedanın bile bize çok görüldüğü ilişkiler vardı hayatımda. Belki de ben bu kadar büyütüyorum. Onların gözünde basit bi eski tanıdığımdır. İnsanlar dışardan soğuk sert durduğumu söylesede içimde bi yer var. Çok kırılgan. Çok saf. Ben zaten hiçbir zaman insanlara ne hissettiğimi nasıl biri olduğumu tam olarak açıklayamadım yada gösteremedim. Herkes anladı bişeyler. Yakın çevrem bile dalga geçti ama çıkıp ben öyle değilim diye bağıramadım. Acınası bi durum gibi. Son zamanlar yapıyorum aslında ses çıkarma işini ama ben terbiyesiz,suçlu oluyorum. Sevgili tumblr, insanlar neden bu kadar kötü ve kırıcı?
Şu an çalan şarkı;
8 notes · View notes
alkolikreaksiyonlar · 9 months
Text
Şöyle ki toprağın kokusunda hissediyorum sanki kendimi, evin içindeyim benden başka varlıklar da var evvela, ama tek başımayım ki evin gölgesindeki kişi gibi hissediyorum kendimi, belirsiz, senin dediklerine bi tepki vermeyen, görüyorum her şeyin de olabildiğince farkındayım kimseye cevap veremiyorum tıkılı kalmışım belirlendiğim alanın ötesine çıkamıyorum bu döngü böyle sürekli gidiyor. Ne kendini belli ettirebiliyorsun, ne de ben yaşıyorum lan diyebiliyorsun, yaşıyor musun da yaşıyorum dedin diyebilirsiniz, hiç bir zaman yaşamadım ki, geldim iyi hissettiğim anlar oldu, sonra acısını yaşayarak eski halime döndüm, bu halim asıl halimdir. Eh elimi kaldırıyorum da şimdi burdayım değil mi burda sizlerleyim, burada benim akıl almayacak kadar çok zamanım geçti, hesabıma da bir son vermeyeceğim, içimdekilerin bi azıcık kısmı buralarda duruyor olsun, kendi günlüğümde konuşuyorum odama oturmuşum kalemimi defterimi hazırlamışım kendimle konuşuyorum gibi düşünün, sadece düşünün, aksini ben dışında kimse bilemez, anlattım hadi bu adam kimmiş ya da böyle cümleler kurabiliyor efkarın dibini yaşıyor depresyonun çözülemeyecek evresindeymişte, son cümleleriymiş gibi konuşuyor diye, sadece yorumunuzu yapın, özünü ben bileceğim
6 notes · View notes
leherisson · 2 years
Text
ben’siz
bu öyle bir sabah ki; zaten bir ömür beklediğim ne varsa yatağın solunda bana bakıyor gözümü açar açmaz.seçtiğim, sevmek istediğim, kendi kendimi doğurduğum her şey boylu boyunca yanımda yatıyor. hardal rengi bir perde belki,en pahalısından bir oda parfümü, hiç de sıkılmayacağımı bilerek gittiğim iş yerleri, sonunda yazabildiğim şarkılar...yatağım denize 5 dakika, yürüyerek hem de.. büsbütün bir kadın, tamamen insan ve kesinlikle aklını tanıyan ben de açabiliyorum gözlerimi bu sabaha. sağımı solumu kendimle kuşatmışım. işgal denmez de, yapılan antlaşma barışı sağlamış, asayiş berkemal yani. tamamen insan derken de haklıyım üstelik. insan olmanın acısı hala göz kırpıyor çünkü, günaydın der gibi. insan olduğum tam da aklımdan yine çıkmışken. içim sıkılıyor veya her neyse istediği. o ne isterse oluyor işte. sonra içimi düşünüyorum. bak diyorum, en azından hala o seninle. sizi düşünüyorum, onları, seni. yalnızca bende var sandığım bir yatak dolusu şeyi. her şey nasıl da buldu yerini, herkes iyi kötü nasıl da bulduğunu zannetti içini. kalbinin ucundaymış meğer diye de sevdi kendini.
bu öyle bir ev ki; aslında doğduğumdan beri her şeyi bana ait gibi. sanki o abajurla bir ömür geçirdim de, patladıkça ampulünü değiştirmişim sadece. salondan mutfağa yürürken yaşım kaçtı hatırlayamıyorum, günlerden de pazar herhalde geç uyanmışız çünkü.kavga mı edeceksiniz kahvaltıda veyahut el ele tutuşmanızın adını ne koyacağım bilmeden geçip gitti seneler. ama bana aitti en azından.içimden çıkan öfkeydi, gözümden düşenden anlamadıklarınız, demek istiyorum. ama sevgiydi, yalan söyledim. bu paragraf ne zor diye iç geçirdim, ellerim buz gibi oldu. öyle buz gibi deyince de ; her şey nasıl da buldu yerini, herkes öyle ya da böyle nasıl da gitti. bak kelimeler yine kendini büyüttü benim gibi...doğduğum bu evde, sadece bir kişi ölmedi ki. ölmek yalnızca o anlama gelmiyor çünkü. insan kendi için de yaşamaya devam etmiyordu değil mi.her neyse.
size ihtiyacım olmasın diye edindiğim her şey her gece benimle başını yastığa koyuyor.  bana ait olmayan bir cümleyle uyumaya çalışıyorum. çok şükür. evet, sonunda bunu da öğrendim anne. başka neler öğrendim bir bilsen... bilmeyişine kızmıyorum da işin garibi. burda olsan, hala içim dışıma karışmamıştı belki de. ben yatağın hep sağında, deli gibi, sabaha kadar bunları sana anlatmak istiyorum üstelik. öyle bir cesaret benimki de. özlemeyi yokluğunla öğrenmedim mesela, ne tuhaf. sevmeyi, kabul etmeyi, kimsesizliği... hepsi var olurken, bu evin içindeydin. kahvaltı yine hazırdı. denize yürüyerek yine 5 dakikada gidiyorduk. şimdi  benim o kadar çok sorum var ki. öğrendiğimi iddia ettiğim cevapların adını bile koyamıyorum. tam birinizin karşısına geçiyorum, çok basit bir soruyla hem de. o,  orda karşımda duruyor. buz gibi bir mermer. adı yazıyor, sorumun cevabı bu sanıyorum.ya da bir duayla onu anlamaya çalışıyorum.sonra sana gelmek istiyorum. cevabını duymak istemediğim halde, her soru içimde başka bir yeri kazıyacak olsa bile... doğrular, yanlışlar, hak etmeler birbirini kovalıyor. içimde hiç bitmeyen bir oyun var anne.bir çocuğa ait olamayacak kadar tehlikeli, büyüdüğümü de kabul ettirmiyor üstelik. bak yine çıkmıyor işte kelimeler. kusamıyorum. bağıramıyorum. soramıyorum. sanki ilk ve son kez senin içinden çıktığım gün anlatabildim sana her şeyi. artık; hiç kimsenin, hiçbir şeyin, hiçbir yerin içinden çıkamıyorum sayende. olsun, diyorum.
o güne dönmek istiyorum ben, biraz film gibi ama olsun. saçım örülmüş, o 10 sayfalık kitabı yine okumuşum, sen salonda ütü yapıyorsun, oradasın duyuyorum.bu yüzden de huzur içindeyim. ben uyuduktan sonra beni odama götüreceksin, sabah bunun için kızacağım sana hatta. ama yatağın soluna, yastığına burnumu dayayıp uyuyakalmışım yine diye de sana ait hissediyorum.. ben sadece bunları konuşmak istiyorum. o evi, ordaki ve o zamanki seni. o odada öğrendiklerimi.
doya doya.
belki de hiçbir zaman okuyamacaksınız bunları. ama ben hissedebiliyorum. sizi çok özlemek de bu sabahın ve evin içinde...
3 notes · View notes
unutulsundiye · 5 months
Text
Bir süredir olur olmaz içime çöreklenen bir korku ve huzursuzlukla yaşıyorum. Tam olarak ne zaman başladı emin değilim. Babaannemin düştüğü gün mü yoksa S’nin kontrol tarihinin yaklaşmasıyla birlikte mi netleştiremiyorum. Rüyalarım karmakarışık. O kadar tuhaf, ayrıntı fakat birbirinden bağımsız sahneler ve insanlar bir araya geliyor ki sabah yorgun uyanıyorum. Sanki bütün gece bir savaşın ortasında kalmışım gibi. Bu beni acaba melatonin mi kullanmaya başlasam sorusunu sormaya iteliyor. Deliksiz ölü gibi uyumaya ve dinlenmiş uyanmaya ihtiyacım var çünkü. Kafam hep çok meşgul. Normalde eve taşımadığım işler, çocuklar ve sorunları sarmal şekilinde dönüp duruyor zihnimde. Sonra kendi işlerim; atölyenin kitabı, resmin kalan kısmı ve yeni çizilecek olan, bir sonraki derse hazırlık, bir türlü düzene sokamadığım dil çalışmaları vs,vs .. Kocaman bir yumak. Büyüdükçe büyüyen. Yarın netleştirmem gereken proje okul tercihleri de eklendi bu hafta üzerine. Normalde gözüm kapalı isteyeceğim şeyden şimdi emin değilim. Tuhaf bir şekilde burda kalmam gerektiğini söyleyen bir ses var içimde. Aslında geçen yıl tercihler iptal edildiğinde çok üzülmüştüm çünkü çalışmayı çok istediğim okullar projeler. İyi çocuklar görmek istiyorum artık, öğrendiklerimi ve öğrenmeye devam ettiklerimi sadece bir iki sınıfa değil herkese anlatabilmek istiyorum. Kaosla, trajik hayatlarla, ailevi problemlerle uğraşmak istemiyorum. Sadece işimi yapmak istiyorum. Dersimi anlatmak, projemi yazmak, faliyetlerimle ilgilenmek. Bu kadar. Ve iyi biliyorum ki burda kalırsam bunların hiçbiri olmayacak. Ama içimde ki ses yüksek perdeden bağırıyor. Bakalım hangimiz mağlup olacak.
*** iç sesim kazandı. Muhtemelen önümüzdeki yıl her sınıftan çıktığımda kendisine ağzıma ne geliyorsa söyleyeceğim ama hayırlısı. Bir kendim ettim kendim buldum vakası ..
0 notes
bendensanane-stuff · 2 years
Text
Gelecekteki bana bir mektup bırakıyorum. Şu an 19 yaşındayım 5 yıl sonrası için bir mektup olsun. 24 ümde okuyacağım bu mektubu. Hala tumblr duruyor olursa tabi
Sevgili ben
Umarım mutlusundur. Yaşayamadığım birçok şey vardı. Umarım onları gerçekleştirmişsindir. Sana değer veren insanlarla birliktesindir umarım. Sürekli hayatına birileri giriyor ve birileri çıkıyor. Bu seni sakın üzmesin. Bunu yazdığım zamanlarda da böyle bir durumla iç içesin. Neyse sana geçmişi hatırlatıp seni tekrardan üzmeme gerek yok. Geçmişteki sana bakıp ne kadar aptalmışım diceksin biliyorum. Ama aptal olan sen değilsin benim. Sanki şey gibi bu sen benim hiç görmediğim ikizimsin. 5 yıl sonra bambaşka olacaksın. Neyse bu yine ne saçmalıyor deme diye burda kapatıyorum.
Umarım hayvan sahiplenmişsindir. Eğer hala sahiplenmediysen ne bekliyorsun.
Kendine değer veriyorsun değil mi? Senden değerli hiçbir şey yok. Kendini sev kendinle zaman geçirmeyi sev kendin için bir şeyler yap. Her zaman yanında birileri olmasına gerek yok. Yalnız da mutlu olmayı öğren. Belki de şu an yalnızsın. Alış yalnızlılığa. Ayy şu an çok karamsarım pek iyi bir mektup olmuyor gibi . Neyse boşver sen bakma dediklerime. Anı yaşa çok mutlu ol. Umarım artık karar vermeyi öğrenmişsindir. Bu özelliğin beni çok yoruyor. Ne istediğimi hiçbir zaman bilmiyorum. Şu anda olduğu gibi. Umarım sen bilirsin. En kötü karar bile kararsızlıktan iyi. Lütfen bu kadar ihtimallere takılma. İhtimallerde boğulmaktan hayatın tadını çıkaramıyorsun.
Ben bu kızı seviyorum sen de sev. Kendini geliştirmeye bak. Veee hoşçakal demeyeceğim.
Her şeyin güzel olacağına inan umutsuzluğa kapılma 🎈💙🫶🏻🕊️🍀🧿
0 notes
oyasumifiratat · 2 years
Text
kimin sesi - çiğ fındıklar 1
Tumblr media
Akıntı hızlandıkça günler kısalır.
"Bana istemediğin bir şey söyle. Listeye ekleyeceğim."
"İstemediğim bir şey? Nasıl şey gibi mi?"
"Gibi. İstemediğin herhangi bir şey."
"Senden ayrı kalmak."
Bir yandan onlar dünyayı kurtarmakla uğraşırken ben burada sefa sürüyorum. Gerçi bir ilerleme katettikleri yok, işler fena durgun. Her buluştuğumuzda sadece birkaç paket sigara içip dağılıyoruz. Masada bir sürü kağıt, hiçbirinin üzerinde önemli bir şey yazmıyor. Bu işe nasıl vakit ayırıyorlar anlamıyorum. Annesiyle yaşamayan birinin yapabileceği yürden bi iş sayılmaz.
Dünyayı kurtarıyoruz dedim. Her şeyden önce mahallemizi kurtarmaya çalışıyoruz bu aralar. Yakında seçimler var ve tarikatçılar semti ele geçircek gibi duruyor.
"Başkan gerçekten karanlık lordu kontrol etmek mi istiyor?"
"Eğer Bakırköy'ü de ele geçirirse evet amacı bu."
"N'apacaksınız?"
"Hiçbir fikrim yok."
Aslında ermeni mezarlığındaki köşkten bir eşya çalacağız. Sözlerimi tutarım ben, kimseye söyleme dedilerse söylemem. Bu bize biraz zaman kazandıracak.
Ayağa kalktım, mermerden kıçıma geçen soğuk sindirim organlarıma ulaşmıştı artık. Döndüm elimi uzattım.
"Evine bırakayım seni geç oldu artık."
"Gitmek istemiyorum."
Saat yedi buçukta hava kararıyor artık. Hava da soğuk, montum olmasa zaten bu saatte burda duramazdım. Keşke gece aynı eve dönseydik, hiç böyle köşe başlarında birbirimize eziyet etmezdik.
"Ben de gitmek istemiyorum ama bizimki işten çıkıyor birazdan. Benim de orda olmam lazım."
"Beni de götür."
"Olmaz gemiye kız almıyoruz. Özür dilerim."
Suratını asma, hayır. Elimi tutup kalkarken somurtuyor. Ne zaman evli evine, köylü köyüne gidecek olsa bunu yaşıyoruz. Dünyayı kurtaracağım ben kızım. Seni nasıl peşimden sürüklerim böyle pis bir işe?
Yürürken de birbirimize bağlıyız. Parmaklarımız birbirine geçmiş dolanmışız. Montumun cırtları onunkilere yapışıyor. Evinin sokağına geliyoruz, yine köşe başı. Sarılıyor bana.
Boy farkı var biraz, komik sarılıyoruz. Kimseler görmesin diye de iyice duvara yaslanmışız, binadan biyerlerden sular damlıyor üstümüze.
Tumblr media
Günler kısaldıkça ömrün.
Pişman olmak için güzel bir gece, az daha öpüşüyorduk. Şimdi gelmiş bu deri ceketli ihtiyarların arasında pinekliyorum. Önümde neskafe bardağı var, ucuz hafif seramik kupada buharı tütüyor. Kupa plastik gibi. İçmek için çok sıcak, kağıt paketli yarısı ıslanmış küp şekerlerden birini içine atıyorum. Şeker de plastik sanki, biraz zor eriyor. Bayattır heralde, diyorum içime doğru.
"Bir şey mi dedin?" Soykan abi soruyor.
"Yok abi."
"Yok yok dedin, olum gevelemesene şu lafları. Her fikre ihtiyacımız var şu anda."
"Hayat," diyorum. "Hayat bayat."
"Sağol fikrin için amınakoduğum."
Parmağımla önümdeki buruşturulmuş şeker paketine bi fiske vuruyorum. Tıp deyip sekiyor, Kenan'ın önüne düşüyor. O çok sigara içmiş heralde, yeşil masa örtüsünün üstü beyaz beyaz olmuş küllerden, paketi alıp bi kez daha buruşturuyor, ucuz siyah plastikten küllüğün içine koyuyor.
Eleman geliyor küllüğü boşaltmaya. Dönüp soruyorum;
"Abi bu masa örtüsü kıskaçları var ya, şunlar." Gösteriyorum önümdekini, parmağımla bastırıyorum üstüne. Adam cümlemi bitirmemi bekliyor.
"He bunları nerden alıyonuz siz?" Adam bakmaya devam ediyor. "Gerçekten, bunları kim satıyo ya?"
"Ne markette ne bakkalda ne bi milyoncuda gördüm daha önce. Ama bütün çaycılarda kafelerde var." Bakıyorum adam düşünüyor gibi, devam ediyorum konuşmaya.
"Hani nalbur desem değil, nalburda masa örtüsü tutacağı olur mu ya? Ne bilim, Kenan, bunları ermeniler yapıyor olmasın?"
Herkes durup izliyor anlamsız sohbetimi. Küfürlerini duyar gibiyim. Çok da sikimde yani ben annemle yaşamıyorum.
Çaycı omuz silkip terkediyor ortamı. Başbaşa kalınca kağıtlar hışırdıyor.
Tumblr media
Ömrün de bitti işte sonunda.
"Bugün de değilmiş be ya."
Mezarın iblisi parmaklıkların tepesinde çömmüş, iç geçiriyor. "Kısmet."
"Yok ben anlamıyorum, alt tarafı şuna çekiçle vurcaz serbest kalacaksın, niye yapmıyoruz anlamadım."
"Güvenlik kamerası var şurda." Uzun turşu gibi parmağıyla gösteriyor.
"E- onu da kırarım o zaman. Kim napıcak?"
İblis yüzünü ovuyor, "Sen bilirsin Fırat, benden de isteyebilirsin yani."
"Yemezler, kimbilir karşılığında ne isteyeceksin."
İblis mühre doğru bakıyor. İç çekiyor yine. "Ne biliyorsan onu yap." Anlamıyorum ki bir şey yapayım.
"Anlamıyorum ki bir şey yapayım!" Kızıyorum iblise. Sigaramı içeri atıyorum. Sigaraya sonra bana bakıyor.
"Allah belanı versin Fırat."
1 note · View note
hellotakfa · 4 years
Text
kasabalı erkekler 2
kasabalı erkekler Merhaba ben Metin önceki hikayeyi hatırlamayan arkadaşlar için kısa bir tanıtım ve hatırlatma yapıcam.Bildiğiniz gibi ben finans mezunu bankacılık işinde çalışan maddi durumu pekte kötü olmayan biriyim elimde olmayan sebeblerle bir kasabaya tayinim cıktı.Eşim Gül ile birlikte buraya geldik ve kötü bir evde kalmaya başladık.Eşim 1.80 boyunda oldukça güzel kalçaları olan büyük göğüslere sahip spor yaptığı içinde sıkı bir vücuda sahip esmer tenli çok cilveli gülüşleri olan mükemmel bir kadın.Tek kusuruysa salaklık derecesinde saf bir kadın benim bir tanem.Biz buraya elit bir ortamdan geldiğimiz için alışmamız çok uzun sürdü gerçi hala alışamadık ama ilk günlerdeki gibi de değiliz. Eşimin sosyal olabilmesi için bazı şeylere göz yummak zorunda kalmıştım fakat şimdi hem onun sosyal olmasını sıkılmamasını sağlamaya çalışıyorum hem de kötü niyetli insanlardan korumaya çalışıyorum Apo ve Adem ne kadar karımı kullansalarda bunun muhabbetini yapmamışlardı.bu yönden onları takdir etmiştim.Sonucta bir dedikodu cıksa işler bizim için çok daha kötü olabilirdi.Spor salonundaki o berbat günden sonra karımla sevişemedim çünkü hem çok yorgundu hem de ben çok öfkeliydim zavallı kadının yürüyüşü bile değişmişti belli bir süre evden çıkarmamalıydım onu.Artık daha cok ve ilkel biçimde kıskanıyordum onu.Sabah kalktığımda ölü gibi sessiz biçimde uyuyordu hatta bir ara merak edip nefes alıyor mu diye iyice yaklaştım burnuna.Üstünde beyaz tanga tipi bir kilottan başka bişi yoktu sütyen bile takmamıştı heralde o hayvan heriflerin yaptıkları yüzünden göğüsleri de ağrıyor olmalıydı.Uyurken bir melek gibi gözüküyordu ona kıyamıyordum saf aptal eşim benim diye geçirdim aklımdan bir taraftan kızıyordum ama yatağa dönüp onun güzel yüzüne bakınca değişiyordu bütün fikrim.Aslında kendimi de suçlu buluyordum belkide en çok kendime kızıyordum.Onu daha koruyabilirdim ve koruyacaktımda ama nasıl işte bu bütün gün aklıma kurcalayan şey oldu Akşam eve döndüğümde bu sorular kafamı kurcalarken içimde kötü bir his vardı.Kapıyı açarken içerden bir inleme sesi geldi.çabucak kapıyı acıp içeriye girdiğimde Gül içerde oturmuş yorgun gözlerle televizyon izliyordu birden bunun benim aklımın bir oyunu olduğunu anladım.Gül beni görünce tebessüm edip hoş geldin kocacım dedi hoşbulduk deyip ona sarıldım bugün spora gitmedin mi diye sordum aşkım evden cıkıcak halin yoktu kanepeye oturup kaldım adem beyle aptullah beye ayıp olmamıştır umarım dedim bir an onları unuttuğunu belli ederek aaa evet aşkım ben onları tamamen unutmuşum dedim içimde zavallı karım benim nasıl unutabilirsinki onları diye geçirdim sonrada bunu düşüncem beni rahatsız etti.Ben yarın onlara yaptığım yemekten götürürüm böylece de gönüllerini alırım onları dedi olmaz mı diye gülerek baktım bana bir tanem olmaz diye cıktı birden ağzımdan hiç düşünmeden gül birden şaşırdı niye mert diye sordu bende birden izin aldığımı bir hafta onunla birlikte geçirmek istediğimi söyledim bu habere çok sevsin ve kollarıma atıldı hemen bende bulduğum ilk fırsatta bankayı arayıp iznimi aldım gizlice karımı onlardan uzak tutmak için ani gelişen doğaçlama gelişen bu plan tutmuştu fakat bir sorun vardıki bu cok kısa süreli olucaktı iznim süresince evde kitap okuyor güzel karımla ara sıra pilates yapıyorduk akşamlarıda yürüyüş yapıuorduk.Bir akşam otururken kapı çalındı bende gidip kapıyı açtım birde ne görim Adem karşımda mahcup mahcup duruyor iyi akşamlar beyim dedi ben daha şoku atlatıp iyi akşamlar demeye varmadan benim saf karım gül aa adem hoş geldin deyip ademi içeri buyur etti ve o hayvan gibi herife sanki 40 yıllık dostuymuş gibi sarıldı.GÜlün üstünde gri bir tayt üstünde göğüslerini kapatan ama göbeği açıl bırakan sportif askılı bir kıyafet vardı .Adem o kıllı kollarıyla eşime sarılırken resmen sömürücek gibi karımın kokusunu içine çekiyordu en nihayetinde bıraktı onu bende hiçbir şey belli etmemeliydim hayrola adem hangi rüzgar attı buraya seni dedim sahte bir gülümsemeyle beyim sizi merak ettim kaç gündür göremiyorum gül hanımda derslerine gelmedi bir sorun mu var diye merak ettim yok dedim ne sorun olucak izin aldım ve birlikte vakit geçiriz diye söyledim mal mal suratıma bakıyordu allahın kırosu eşimde misafir gelmesinden çok hoşnut aptal aptal gülümsüyordu.Oturduk bu allahın hanzosuyla sohbet etmeye başladık tam karşımda oturuyordu ve eşim içerden kahve getirip bana uzattığında tamamen eğilmiş şekilde onun gözü önünde duruyordu içimden bir ses pis pis sırıttığını söylüyordu nitekim eşim yanıma oturunca Adem sertleşmiş iri penisi önünde apaçık belli oluyordu bir ara beş dakikalığına mutfağa gittiğimde bu kıronun eşime gül spora gelmediğiniz ilk gün biz bütün hazırlıklarımızı yapıp sizi bekledik hemde cok ama gelmediniz en son apo daha fazla bekleyemedi ve gitti ama ben diğer günlerde sizi bekledim sizin spor yapmak çok zevkliydi gerçekten çok özledim sizin spor yapmayı dedi eşimde kikirdeyerek cilveli cilveli o zevk bana aittir adem beyciğim bende cok özledim spor yapmayı ama kaç gündür evde tıkılı kaldım gerçi eşimle olunca başka bişi düşünemiyorum ama spor yapmamanın vicdani rahatsızlığını hissediyorum dedi o zaman burda şimdi yapsak nasıl olur dedi adem açılmış büyük gözleriyle bilmemki eşim ne der dedi gül o anda bende daha fazla dayanamayarak içeri girdim noldu gül neye ne derim diye sordum duymamış gibi Adem bey burda spor yapabilir miyiz acıba diye sorduda aşkım dedi bende eşimin spor yapmayı ne kadar cok sevdiğini bildiğimden kıyamadım ve tabi aşkım yapabilirsiniz dedim ne de olsa adem benim yanımda bişi yapamaz diye düşünüyordum bi yandanda Adem bey biz o zaman şurdaki boş odaya geçelim küçüktür ama idare ederiz dedi benim bitanem Ademde hayhay gül hanım idare ederiz tabi dedi pis pis sırıtarak müsadenle ben geçeyim mert beyim diye bana baktı bende tabi buyrun tabi eviniz gibi rahat edin dedim artık vakit akşamdı ve 10 dakikadır onları yalnız bırakmıştım acıba napıyorlar diye meraktan cıldırıyodum ve kıskançlıktan kuduruyodum sonra odaya yaklaşınca kapının biraz aralık olduğunu fark ettim sessizce yaklaşıp kapıdan baktığımda eşimin kalçalarını kasıklarına dayayıp eliyle onun beline baskı yapan bir ayı gördüm o an kafamda şimşekler çaktı benim evimde nasıl böyle bir şey yapabilirdi diye düşünürken gül ün sesiyle irkildim ve kendime geldim biraz daha eğilin gül hanım ve kalçaları daha cok dışarı cıkarın ayaklarını ayrılmasın belinizi olabildiğince kırın bu pozisyonda alnınızı yere değdirin ve sonra yukarı kaldırın derin derin nefes almayı unutmayın gül hanımcım dedi adem bu işten büyük bir zevk aldığı belliydi eşofmanından koca aleti net bir şekilde belli oluyordu bu işe hemen bir son vermeliydim ama daha yeni spor yapmaya başlamışlardı nasıl kesebilirdimki en iyisi bir yarım saat daha beklemek ama gözetlemeyide bırakmamak dedim kendi kendime ara sıra gidip geliyor onlara bakıyordum ben bir yandan tırnaklarımı yerken adem kırosu işe gülümü benim biricik saf eşimi pozisyondan pozisyona sokuyor ve ona sürtünüyordu vakti doldurup güle bağırdım aşkım cok yormadın mı kendini ikiside terli terli odadan cıkıp kanepeye attılar kendilerini zavallı gül gerçekten spor yaptığını sanıyordu ama bu terlemeler sadece adem hanzosunun onu sıkıştırmasından kaynaklanıyordu her neyse uzun süre ademle muhabbet ettik ne kadar istemesemde eşimin önem verdiği birisiyle onla samimi olduğumu göstermek için muhabbet ediyordum ve zaman su gibi akıp gitmişti bu arada gül bize ikramlarda bulunuyor o eğilip kalkarken ikimizde gözümüzü ondan alamıyorduk bir ara ben lavaboya gittiğimde tam dönerken ademin güle gül hanım eczaneci beyin bana verdiği bir haptan getirdim size unutmuşum söylemeyi aslında tam spor sonrası verecektim ama unutmuşum dediğini duydum karım gülde aaa diye kıkırdadı bune bu gül hanım spor sonrası vücudun toparlanması için yanılmıyorsam ağrılarınızdan bahsetmiştiniz işte bununla o ağrılar geçicek ve ertesi gün yine aynı enerjiyle spor yapabileceksiniz dedi aa öylemi diyip çok iyi diyip hemen ağzına attı benim aptal karım ben ilk başta salak gibi hiç şüphelenmesemde bir saat sonra o hapın ne olduğunu anlayacaktım bu sırada saat ilerlemişti Adem beyim artık geç oldu ben kalkayım diye ayaklandı bende bir an önce defolup gitmesini istiyordum ama nezaketen ya geç oldu adem bey kalın isterseniz dedim bunu bekliyormuş gibi öyle mi dersin beyim dedi faltaşı gibi açılan gözleriyle dilimi eşek arısı soksaydıda söylemeseydim keşke diye söylendim içimden ama adem öyle söyleyince saf aptal aşkım her zamanki güleryüzüyle tabi tabi adem bey zaten saat geç oldu nasıl gidiceksiniz demez mi ademde tam kem küm edicekken tak diye lanet kasabanın elektriği gitmesin heh dedim içinden tam oldu şimdi gül içeri gidip bir mum yaktı geldi birazda karanlıkta oturup sohbet etmeye başladık gülün terlemeye başladığı gördüm gerçekten sırılsıklam olmaya başlamaıştı mum ışığının ona vurmasıylada çok seksi gözüküyordu güzel karım aşkım terledin neden gidip üstünü değiştirmiyorsun dedim tamam aşkım diyp beş dk içinde geri geldi altında rahat ama kısa bir beyaz bir etek üstündede göbeğini açık bırakan göğüs dekolteli bir tşört vardı fakat fark ettimki hayla terlemeye devem ediyordu eli bir türlü durmuyor istemsizce bacaklarına kasıklarına gidiyordu ademse uzun süredir karıma değil bana bakıyor sürekli benimle sohbet etmeye çalışıyprdu bunu gerçekten anlaşılmaz bulmuştum adem birden abartılı ve sahte gelen bir esnemeyle beyim ben sizi daha fazla tutmıyım gül hanım bana bi yatak sersin orda kıvrılıyım size zahmet olmazsa dedi gülde tabi tabi sereyim adem bey bu saatten sonra elektirikler gelmez heralde yatalım artık di mi aşkım dedi bende madem misafirimiz öyle istyor saatte geç oldu zaten yatalım dedim yatak odasına gittim bir mumla ve diğerinide eşime bırakıp bir an önce pijamalarımı giyip uyumak istiyordum gül gelip odadan yorgan aldı ve ademe götürdü dur bakıyım napıyor bunlar diye sessizce yaklaştım odanın kapısı tamamen açıktı gül yer yatağına yorganı sererken arkadan birden adem cıktı ve inanamadım adem tamamen çıplaktı ve aleti bütün sertliğiyle dikilmiş duruyordu gül hanım diyince gül birden dönmesi ve ay diye sıçraması bir oldu gülün, kıkırdayarak ve gözlerini adem beyin aletinden alamayarak efendim adem bey dedi adem pis pis sırıtarak gül hanım biliyorsun biz senle samimi arkadaşız sana bir şey söylemek istiyorum dedi buyrun adem bey tabiki biz samimi arkadaşız bana her şeyi söyleyebilirsiniz dedi güm büyük ihtimalle bütün bunları ademin penisine bakarak söyledi karım büyülenmiş gibiydi bu nasıl olabilirdi sonra birden aklıma ademin verdiği hap geldi ve bu kadar cok terlemesinide o zaman anlamdırdım ben bunları düşünürken adem hanzosu pis pis sırıtarak yalnız yatmaktan korktuğunu anlatıuordu benim saf karıma ve ekledi acıba samimi arkadaşınız olarak rica etsem en azından aynı odada uyusak olmaz mı dedi yuh dedim içimden kocaman adamsın neyden korkuyosun gerçi ben senin niyetni biliyorum olum diye geçirirken içimden gül yine aptal aptal gülerken ve kıkırdarken buna inanmış şekilde bilmemki adem bey nasıl olur dedi bütün kan beynime sıçramıştı ayıoğlu ayı benim evimde karımı götürücekti buna hemen son vermeliydim yavaşça yatağa geçip gül diye bağırdım gülde hızla yanıma geldi hayla çok terlemekteydi hadi aşkım seni bekliyorum dedim oda hemen geceliğini giyip yanıma uzandı bacaklarını okşadığımda ateş gibi yanıyordu amıda öyle aşkım ben seni iyi edicem diyip üstüne cıktım gözlerini devirip duruyordu 10 dk içinde iki kez boşaldım ama onda tık yoktu hafif inlemeleri dışında sesde cıkarmamıştı ama ben tamamen bitmiştim hayla yanıyordu ama elimi kaldırıcak halim kalmamıştı gözlerim yavaş yavaş kapanırken o terler içinde uyumaya çalışıuordu bir yarım saat ya geçti geçmedi bir tıkırtı duydum oday büyük bir gölge girdi gözlerimi kısarak baktım ve altında sadece donu olan bizim hanzoyu gördüm kısık sesle gül hanım dedi uyudunuz mu gül yavaşça doğrularak hayır adem beycim uyumadım hayrola gül hanım ben uyuyamıyorum size bahsettiğim gibi acıba benimle uyurmusunuz dedi kıro sevgili eşimse adem bey bu isteğinizi yapamam eşim sabah kalkınca bu durumu yanlış anlayabilir ademse büyüyen gözleriyle gül hanım sizden dostluğumuza güvenerek ricada bulunmak istemiştim kesinlikle sizi zor durumda bırakmam ben erken saatte kalkarım hep eşinizden önce kalkar evimin yolunu tutarım sizide uyandırır eşinizin yanına yollarım olmaz mı lütfen hadi kırmayın beni dedi benim salak karımsa hapların vermiş olduğu kafa karışıklığıyla ve samimi dostunu kırmamak için peki öyle diyorsanız size güveniyorum umarım eşim bizi görüp yanlış anlamaz tabi tabi gül siz merak etmeyin gerekirse ben her şeyi açıklarım durun kalkmanız için yardım ediyim önümde bu olanlar içimi ateş gibi kavuruyordu ama napıcağımı bilemiyordum adem bir elinde mum bir elindeyse eşimin nazik eliyle onu odasına götürdü sessizce son gücümle resmen yerde sürünerek arkalarında gittim bir beş dk sonra kapı yarı aralıktı mumu söndürmemişlerdi yorgan sadece ademin üzerinde vardı gül hanım siz niye yorganı üstünüze almıyorsunuz üşümüyormusunuz dedi canım karımsa safça bilmiyorum adem beycim cok sıcaklıuor ben hasta filan mı olucam diyerek dudaklarını ısıyordu hakkınız var gül hanım bende sıcakladım şu yorganı şuraya atalım diyip yorganı kaldırdığı gibi attığı bir oldu sonra ellerini eşimin yüzüne götürdü gerçekten cok yanıyorsunuz gül hanım peki neden tamamen soyunmuyorsunuz belki üstünüzdekilerde sizi terletiyordur dedi adem öküzü bilmemki dedi gül her gün giydiğimi şeyler bir yandan terlemeye devam ediyor dudaklarını kemiriyor sanki örtmesi gerek bir şeyler varmış gibi dizlerini kasıklarına çekiyordu iyice kaybetmişti kendini gül hanım siz beni dinleyin çıkarın üstünüzü tamamen daha iyi olucak yoksa bana güvenmiyor musunuz onca şeyden sonra yok yok dedi gül belki kocam yan odada olduğu için çekiniyorumdur biraz diyp doğruldu durun ben size yardımcı olıyım dedim adem önce geceliğini çıkardılar benim bitanecik eşimin sonra adem sütyenin kopçasını çekti gülün eşsiz dirilikti ve büyüklükteki göğüsleri o kadar güzeldiki tamda mum ışığında o kadar mükemmel gözüküyorduki adem hıyarıda bende sanki bir resme bakıuorduk gül bu arada ayağa kalkıp kalçaları adem dönük şekilde kilodunuda çıkarsı muhteşem bir görüntüydü ademe tamamen güveniyoe ve onun yanında rahat hareket ediyordu ama hala terliyordu bu arada ademde donunu cıkarmıştı eşim sırtüstü yatıyor ademde yan dönmüş onu bakıyor o büyük aletinin yarısı ise eşimin tam göbeğinin üzerinde duruyordu hiç çekincesi yoktu adamın katil olucaktım nerdeyse bütün kan beynime sıçrıyor ama hem yorgunluktan hemde eşimin üzülmesini istemediğinden bir türlü ne yapmam gerektiğine karar veremiyordum adem birden kolunu kaldırdı ve pazusunu sıktı gül hanım sizce kollarım büyükmü diye sordugül gülerek ve dudaklarını ısırarak evet cok büyük adem beycim dedi baksanıza sıkılığına dedi gül elini adem pazusuna götürerek ah evet cok büyük ve sert dedi kendini kaybetmiş gibi büyk bi arzuyla bakıyordu hanzonun kollarına gül hanım siz hala terliyosunuz dedi ıslak saçlarında ellerini gezdirerek gülün evet adem beycim bana noluuor bilmiyorum peki halsiz mi hissediyorsunuz nasıl hissediyorsunuz kendinizi hayır dedi gülerek gül aksine hiç uykum yok kıvranıp duruyorum benimde hiç uykum yok gül hanım dedi yarağım yine kalktı ve inmek bilmiyor bu sizi görünce hep böyle yapıyor yaramaz dedi gül kikirdeyerek ademin yarağına baktı ve sorun değil adem beycim nasıl bir yaramaz oldığunu biliyorum ben onu dedi adem iyice gevşemiş bir şekilde vücudunu esneterek gül hanım şu kuluçlarımı filan üzerme cıkarak ovar mısınız dedi gül büyülenmiş gibi tabi adem beycim sorun değil dedi ve sırtını dönmüş şekilde pozisyonunu değiştirdi gül üzerine cıkıp bir süre sırtını ovaladı sonra adem yüzünü döndü ve ikiside birbirine bakıyordu artık ademin bütün dişlerini görebiliyordum gülde ellerini adem kıllı göğsünde gezdiriyor kollarını sıkıyor omuzlarını ovuyordu gül hanım cok terliyosunuz diyerek saçlarını düzeltti kürek gibi elleriyle zavallı karım hipnotize olmuş gibi evet adem bey cok yanıyorum neden anlamadım dedi adem bir eli gülün saçlarında bir eliyse doktor kontrolü yapar gibi gülün göğsündeydi zavallı karımın göğsü o kürek gibi elden taşıyordu gülse robot gibi hala ademi yoğurmakla meşguldü gül hanım dedi bir dakika anladım galiba diyerek bir elini gülün ıslanmış vajinaya götürmesiyle beraber gül sanki rüyadan uyanmış gibi ah diye inledi adem gayet ciddi bir şekilde gül hanım tam tahmin ettiğim gibi sizin sorununuz boşalma nasıl yani adem bey anlamadım dedi gül safça gülerek gül hanım hatırlarsanız spor salonunda yarraklarımız çok şişmişti sizinde amınız sulanmıştı ve birbirimizi dostça boşaltmıştık ama bilmemki adem bey dedi gül o zaman hemen eşimin yanına gitmeliyim nede olsa bir oda yanda dedi ademse bıyıklarının altından gülerek gülün belinden tuttu ve aşk olsun gül hanım eşinizi bu saatte uyandırmanın anlamı ne ben burda dururken bir yandanda koca aletini eşimin arkasından sürtüyrdu bunları söylerken gül bilmemki adem bey size zahmet vermek istemem sonuçta misafirimizsiniz hem eşim uyanırsa bi yanlış anlaşılma olabilir aramızda estafurullah gül hanım ne zahmeti ben sizin gibi bir kadın daha önce görmedim sizinle olmak cok zevkli hem eşinizde bu saatte uyanmaz artık elleriyle gülü daha sıkı kavrayıp kasıklarından aldığı gücü hoplattı yerinde gülü dıgıdık dıgıdık yapalım hadi gül hanım dedi şeytanca gülümseyerek ay bilmemki dedi gül cilveli bir şekilde gülerek adem bir eliyle gülü hala belinden kavrarken bir elinide kendi aletine götürerek tam gülün ıslak amına doğru götürdü ve hadi gül hanım hem size borcumu ödemek istiyorum hemde dostluğumu göstermek istiyorum gül tamamen kontrolü kaybetmiş vaziyette peki ama lütfen bu sefer acıtmayın adem beycim demesiyle adem gülü kaldırıp yavaşça yarağının başını çaresiz saf gülümün vajinasına doğru soktu sonrada hiçbir şey yapmayıp ellerini başının arkasında birleşti ve keyifle bütün kontrol sizde gül hanım dedi gül gözlerini kapatmış tavana bakıyor bir elinin yardımıylada ademin koca sikini içine alıyordu tamamen üstüne oturduğunda dudadığını sıkıca ısırdı ve ah diye inledi mum ışığında o kadar mükemmel gözüküyorlardıki adem bile gözüme yakışıklı gözükmüştü şimdi karım ademin üstünde yavaş yavaş hareket ediyor ve inliyordu adem bey bu yanlış mı adem bey cok büyük adem bey cok sıcak merak etmeyin gül hanım geçicek devam edin evet ah ah adem bey cok büyük bu cok büyük gül daha fazla dayanamadı ve ademin üstüne yığıldı zavallı karım nefes nefese kalmış şekilde başını göğsüne yaslamıştı adem yine pis pis sırıtarak bir eliyle gülü kavradı ve alttan alttan yavaşça köklemeye başladı zaman zaman hızlanıyor gülün yalvarmalarıyla bazen insafa gelip yavaşlıyordu
Adem kendinide gülüde doğrulttu gülüm kaldırıp kaldırıp oturttu koca sikine ve birden ikiside boşalmaya başladılar ikiside yanyana devrildiler nasıldı gül hanım nasıl siktim sizi rahatladınız mı gül o kadar derinden derinden nefes alıyorduki ancak heceleyerek konuşabiliyordu adem bey adem bey cok iyiydiniz cok rahatladım teşekkür ederim ne demek gül hanım bugün ben size yarın siz bana arkadaşlar bugünler için var ademin eli dursa ağzı durmuyordu her fırsattan istifa ediyor ya güzel karımı mıncıklıyor ya da öpüyordu gene kara bir gölge gibi üstüne çökmüştü gülün üzerine gül derin derin nefes alırken o bir göğsü ısırıuor sonra diğer göğsünü ısırıyor elini vücudunda gezdirmedik yer bırakmıuordu gül hanım sizin hala ateşiniz var sabaha kadar devam edebilirm ben nedersiniz evet adem bey hala yanıyorum beni biraz serinlettiniz ama yetmedi galiba sizede zahmet olmayacaksa devam edebiliriz ne zahmeti canım gül hanım ama önce siz bana bir zahmet su getirin olmaz mı tabi dedi gül güçlükle ayağa kalkarak onun ayağa kalkmasıyla bende karanlıkta kendimi bir köşeye attım o odaya tekrar girdiğinde bende eski yerimi aldım adem gülün elinde suyu alıp bir dikişte içti oturur vaziyette gülde ayaktaydı bardağı bir köşeye birden elinden tutup kucağına oturttu gülü, gül cilveli bir şekilde ay dedi bütün dişlerini görebiliyordum zavallı karım benim nasılda ne yaptığını bilmiyor ademde yine karıma gömülmüş yalanmadık öpülmedik yer bırakmıuordu sonra yastıkları üstüste koydu gülün o muhteşem sıkılıktaki ve büyüklükteki poposunu en zirveye gelicek şekilde yerleştirdi yastıkların üzerine mum ışığında o kadar güzel bir manzaraydı bu kadar saattir hareket etmeyen pipimde bile bir hareketlenme olmuştu adem bir yan şapurşupur gülün amını yalıyor hemde parmaklıyordu gülün nasıl zevkten deliye döndüğünü görebiliyordum adem bey adem bey diye inliyordu adem yalamayı bırakıp gülün üstüne cıktı terli saçlarından seç bir şekilde tuttu gül acıyla bir ah çekti sonra bütün yüzüne o cilveli aldığı zevk her halinden belli olan gülüş yayıldı seni sikmemi istyor musun dedi adem gülün omuzlarına öpücükler kondururken evet adem bey istyorum ne istiyorsunuz gül hanım anlamadım beni sikmenizi istiyorum adem bey lütfen sizi tokmaklamamı mı istyorsunuz gül hanım diyerek sertçe kendine çekti saçlarını yine gül acıyla ve zevkle gülerek evet adem bey tokmaklayın beni seni düzmemi mi istyorsun gül hanım evet adem bey beni düzün tek bir şartla yaparım gül hanım söyleyin söyleyin yeter adem bey bana erkeğim diye hitap ediceksiniz ben sizi tokmaklarken tamam tamam adem bey yani erkeğim başımdan kaynar sular boşalmıştı saf aptal karımda kontrol diye bir şey kalmamış elin adamına artık erkeğim demeyi kabul ediyordu gözlerimin yaşardığını hissettim dolu dolu oldular nerdeyse ağlıycaktım derken adem hayvanı tak diye gülün içine girdi bitanecik eşim derin bir ah çekti adem bir eliyle eşimin saçlarını bırakmıuor yükselttiği poposunaysa hızlı bir şekilde pompalıuordu hayvan herif bir taraftan gülün sırtını omuzlarını hatta boynunu dişliyor küçük morluklar bırakıuordu adem bey lütfen iz bırakmayın lütfen kocam yanlış anlayabilir kendime hakin olamıyorum gül hanım çok güzelsiniz esmer teniniz beni deli ediyor hadi şartı yerine getirin yoksa daha sert sikerm demesiyle dahada hızlanması bir oğlu allahın kırosunun ah ah adem bey yani yani erkeğim lütfen lütfen daha yavaş ol tamam işte böyle şimdi ne istediğinide sayıkla erkeğim yavaş daha yavaş tokmakla beni seni tokmaklamamı seviyor musun gül hanım he seviyormusun evet evet cok seviyorum aklımı ucuruyosun tokmakla beni sürekli tokmakla ah çok güzel ah erkeğim çok güçlüsün erkeğim düz beni oh gül hanım kocaman memelerin var oh erkeğim adem ayısı karımı hiç tanımadığım birine dönüştürmüşken benim ağzım beş karış açılmış onları izliyordum adem karımı ısırıp duruyor ata binmiş bir kovboy gibi gülün kalçalarının üzerinde gidip geliyor gülse 32 dişinide görebileceğim kadar zevkten kendini kaybetmiş erkeğim erkeğim diye inliyordu adem bir eliyle gülün memelerin sıkıyor bir eliyle saçlarını sertçe çekiyor derinden derinden nefes alıyordu bir hamleyle yastıkları cekip aldıktan sonra ikiside üst üste yığıldı adem bey lütfen lütfen daha yavaş olun dedi gül gülerek adem tam o anda gülün yan dönmüş başında onun dudaklarıyla kendi dudaklarını birleştiri az önceki sertlikten eser kalmamış şimdi çok daha yumuşak bir şekilde gel gitlerde bulunuyor bazen gülün dudaklarına yapışıyor bazense rastgele öpücükler konduruyordu adem yavaş yavaş gülün kalçalarının üstünde gidip gelirken gülde sanki daha fazla alması mümkünmüş gibi kalçalarını yukarıya doğru kaydırıyor o cilveli gülümsemesini yüzünden eksik etmiyordu adem bey adem bey diye zayıf zayıf inliyordu ARTIK gücüm kalmamıştı kendi zorla topladım ve yatağıma geçtim yapabileceğim bir şey yoktu çaresizdim yarı uyur vaziyette evde yankılanan sesleri dinliyordum adem ayısının homurtuları zavallı karımın inlemeleri ve kıkırdamaları arasında sabaha kadar uyumaya çalıştım biraz daldıktan sonra kalktım tekrar dönüp odaya baktığımda sanki dün gece olan her şey kabusmuş gibi derli topluydu oda zavallı karım gül bir köşeye yatmış uyuyordu
173 notes · View notes
kurguyu-bekliyor · 4 years
Text
2. Gün
Dün tam da 1. gün değildi ama bugün tam 2. gün. Senden vazgeçtim. O kadar zayıfım ki nefret ediyorum kendimden. Karşılıksız da olsa seni sevebilmeyi iki satır da olsa konuşabilmeyi beceremedim. İçimde yaşadığım fırtınaya karşı koyamadım. Kendi kendime acı çektirdim ve dayanamadım.
Hala geri dönesim var ama tutuyorum kendimi. Dramamla daha fazla boğamam seni. İçimde de tutamıyorum rol de yapamıyorum. Hiçbir şeyi beceremedim yani yanında olmak için. Hala geri dönesim var ama acıyla baş edemeyeceğimi biliyorum. Seni unutmam gerek.
Keşke daha az sevseydim seni. Bu kadar ilgi beklemezdim belki o zaman sen de beni sev istemezdim bütün o kıskançlık paranoya kendimi sana yakıştırmadığım için hırpaladığım egom falan.. Daha az umursasaydım gitmemi gerektirecek bir şey olmazdı. Hayatımda olurdun. 
Seni kaybettim. Giden benim güya. Öyle olmuyor ama işte o işler. Sen bir şey kaybetmedin ki. Senin dertleştiğin sırlarını paylaştığın bir dostun bile değildim ki. Arada sırada sana günaydın yazan arada sırada oyun oynadığın biriydim işte. Kimbilir onlardan kaçtane vardır değil mi? Bak işte yine kıskançlıklar bişeyler. Sanki haddime gibi. Neyse ama buna kendim için ne kadar üzülsem de senin için seviniyorum. Üzmek istemem çünkü seni. Üzüleceğini bilsem gidemezdim zaten. O yüzden böylesi iyi yani.
Senle kafamın içinde konuşurken bile hatta burada yazarken bile daha söyleyecek çok şeyim olmasına rağmen yarım bırakasım geliyor devam edip kafanı şişirmek istemiyorum resmen :D ama içimden atmam lazım. Aşmam lazım yavaş yavaş. Çünkü gelecekteki mutlu günler umudum yok benim. Asla yanına gelip seninle olamayacağım çünkü. O kadar vaktim yok malesef. Kalan günlerimi de acı içinde kıvranarak geçirmek istemiyorum. İstesem kabullensem bile o acıyı dayanamıyorum. Dayanamıyorum işte.
Hala yemek yiyemiyorum. Belki sana ulaşacağım her yolu kaparsam ve artık kabullenirsem seni kaybettiğimi biraz olsun rahatlarım diye düşünmüştüm, olmadı. Dün bir paket çubuk ve bir luppo yedim bugün hala bir şey yiyemedim. 3 kilo vermişim 4 günde. Uyuyamıyorum da zaten. Kabuslarla boğuşuyorum uyanıyorum biraz dalıyorum ama böyle derin uyumak gibi değil hala kafamın içindekileri duyabiliyorum. Sürekli başım ağrıyor ve fiziksel olarak kalbim acıyor ve nefes alamıyorum sanki. Ama geçicek di mi? Daha seni görmemiştim bile. O kadar kötü aşık olmuş olamam di mi?
Ama keşke bir kere görebilseydim seni. Senle aynı havayı solusaydım. Belki sarılırdım kokunu içime çekerdim. Gözlerine bakar yüzünü severdim. Bir kerecik öpseydim seni. Bir kere senin olsaydım.. Yok boşver böylesi daha iyi. Yoksa nasıl unutabilrdim seni. Şimdi belki bir şansım olur. Hem zaten sana dokunmayı hak edecek ne yaptım ki?
Of şu yazdıklarıma bak sürekli mızmızlanıyorum bir takım ağlak haller her şeyden şikayet etmeler falan. Ah nasıl nefret ediyorum kendimden. Bak yine şikayet fdklgndfh amk duramıyorum resmen. Neyse tamam duruyorum burda bitiyorum bunu yoksa sabahtan akşama kadar yazacağım gibi duruyor.
Seni unutmadığım her gün yazmaya çalışacağim buraya. Nihayet bir gün seni unuttum yazacağım. Belki de yazamam gerçi. Çok vakit kalmadı. 9 ay. Belki biraz daha fazlası. Gideceğim burdan ve bütün bu acı bütün bu boğuşma hepsi anlamsız olacak o zaman. Bu beni biraz teselli ediyor biraz olsun nefes alıyorum. Neyse yine uzatmaya başladım susyorum şimdi.
Hoşçakal bitanem.
2 notes · View notes
ihtiyardivit · 6 years
Photo
Tumblr media
Maviliğime mektup 48… Sevgili Hazretleri… Güzel yanım, huyum, zirvem… Seni sevmek başlı başına özel bir yetenek bence. Bu yetenek senden sırayet eden bir gen belki de… Hani biz seninle BİR'iz ya? O işte… Özüm… Saat 23:11 Sana seni sevmenin nasıl birşey olduğunu anlatayım günüm, güneşim, gün eşim… Ömrümden bir 24 saat daha gidiyor az sonra. İçine sığdığın 86400 saniye daha geride kalıyor yolun yarısına adım adım yaklaşırken… Her gün 86400 kez düştüğün kirpiklerim terledi, saç dilerim biraz daha küheylan şahlanışı gibi hınca hınç huzurlu şimdi… Ki parmak uçlarım seni anlatacak herhangi bir harfe boyun eğercesine koşar gibi. Çay soğudu bak… Güzel Maviliğim… O kadar güçsüzüm ki, sana herhangi bir beyit'ten senli örnek verecek olsam çaresizim ; çünkü sesim bile çıkmıyor. Saat 23:40… Uyusam mı bilmiyorum… Uyanmaktan korkmasam uyanmadan yüz yıl uyurum sanki ve ağaçlar, evler, kuşlar bile uykuya dalar az ötelerde az sonra. Bir lokma alabilir miyim uykundan? Bu sıralar bir garip, bir tuhaf, bir huysuzum ki sorma… Sana söyleyemediklerimi bak gaybına söylüyorum içinden konuşma bence, ayıptır ardımdan konuşman. Bu yeryüzü tamam ; bu gökyüzü iyi - güzel : amenna… Ya sen? Nasılsın? Bu arada, her işte bir hayır vardır bu doğru ; bunları geçmeyelim ancak ben bıktım artık hayırdan şer, şer'den hayır damıtmaktan. Misal, şimdi yanyana uyumak da vardı. Uyumamakta hayır var da, uyumakta ne mahsur var ki? Bir güzel olsak ya seninle.. Bu anlaşmazlıklar niye sence?.. Secdelere küs alnımda bir kara, bir kara… Yani şimdi biz seninle kalksak gitsek ya bütün mahallenin zillerine basıp basıp kaçsak, nefes nefese kalsak koşarak ve bir an dursak, hızlı hızlı nefes alırken gözgöze gelsek, ben o an içimden ; “öyle güzel ki az önce yanımda geçirdiğin saniye, içinde ki dakika, içinde ki saat, içinde ki gün, hafta, ay, yıl, asır… Öyle güzel ki… Ve güzel olan herhangi bir şey gibi bu anlar da bitmeyesice olsa…” diye iç geçirsem… Belki Abant olur, belki Porsuğun kenarı ama illa bir yer olur bir bayram namazı sonrası ben anlatsam sen anlasan, beraberce ağlasak… Ya da sadece sen anlasan, ben öylece yansam… Ağlamak anlamaktır aslında. Birlikte ağlasak mı acaba…? Biliyor musun herhangi bir alengirli sevginin dibiyim gibi ; uykundan bir damla, saçının terinden bir damla… Seni sevmek eşittir huzura eş, seni sevmek başlı başına önemli meziyet. Sevgili Sözüm, Özüm… Şimdi biz seninle denk düşsek aynı güneşin altında ki saçakların gölgesinde ve sen kafam karışık giyip gitsen, benim ilk ekmek soran Ermiş ile aramda geçecek diyalog şöyle olur muhtemelen ; - Gitti… - Sen ne yaptın? - Hiçbir şey… - Nasıl hiçbir şey? - Öyle işte, hiçbir şey yapmadım. Gitti. Ağladım sadece, öylece içli içli ağladım. Önce gözlerimle ağladım, sonra tüm vücudumla sarsıla sarsıla ağladım. - O ne yaptı peki? - Bana mı ? - Sana, kendisine…Neden gitti yani? - Bilmem… Kafası karışık mış… Kendini iyi hissetmiyor muş… Gitmesi gerekiyor muş… Öyle işte… - Sevmiyor muymuş seni ? - Seviyor muş aslında… Ama kafası karışık mış işte. - Tutsaydın ellerinden, bırakmasaydın. Gözlerini gözlerinden kaçırmasına izin vermeseydin? Neden bıraktın.? O zaman gidemezdi belki? - Denedim. Ama beceremedim, gücüm yetmedi. - Ama böyle de olmaz. Gidelim hadi… - Nereye? - Gidelim. Sevenin üzülmeyeceği bir yere… - Ben de üzmüş olabilirim belki… Saçını tararken canını acıtmışımdır, gözüne toz kaçtığında çıkarırken gözüm kamaşıp fazla üflemişimdir belki. Bilmiyorum… - Olsun, gidelim biz. Kimsenin kimseyi üzmediği, sözün öz olduğu bir yere gidelim. - Var mı öyle bir yer? - Var. Ama uzak biraz, dönüşü de olmaz ama… - İsterdim. Ama gelemem. - Neden? - Beklemem lazım. - Onu mu? - Evet onu. Beklemem lazım, belki gelir. - Gelir mi? - Bilmem. Umut işte. Belki gelir, belki umudumu kesmediğimi, ağlamanın vazgeçmek olmadığını, eğer dönerse yaralarını iyi edebileceğimi hisseder ve gelir.. Yalnız kalınca içi acır belki onun da. Eksikliğimi hisseder belki. Ensesine dokunmamı, saçlarını okşamamı falan ister belki. Bilmiyorum işte, belki diyorum. İhtimal. Belki kendi gelir, belki bana gel der. Benim beklemem lazım. - Ya gelmezse? Ya gel demezse? - Olsun. Beklerim ben. Usul usul ses çıkarmadan, sadece yağmurlu havalarda ağlayarak beklerim ama yine beklerim. Hem ya gelirse? - Haklısın. O zaman gelmiyorsun benimle? - Hayır… - Hoşçakal o zaman… - Bakalım… Tastamam böyle bir diyalog olur.. Benim gözde güzide Sevdiğim… Çayım bitti, yenisini doldurdum. Soğumuş, ısıttım ve biliyor musun öylece durup demliğin kapağının fokurdayan suyun kuvvetiyle titremesini izlerken sana titreyişimi sığdırdım demliğin kapağı arasına… Sonra dedim “her neyse…” Beni biliyorsun, ağlamaktan usanmış iki gözü olan Sen'den ibaret BEN'im… Sence sızısı olur mu gözyaşının ? Oluyor… Böyle tadı tuzu yüzünü sancıtır gibi… Ve sana bir sır vereyim mi? Bu hayatta ağlamaktan benim kadar nefret eden bir insan daha yoktur. 9 yaşımdayım, sabah 5-6 civarı. Dedem bisiklete binmiş, mahallenin yokuşundan çıkıyor. Ekmek almaya gidiyor efendimiz. Sulu kar yağıyor, hava buz gibi… Ben ilkokul 3'e gidiyorum Köprübaşı ilkokulunda. Simit tablam alüminyum, havanın etkisi resmen işlemiş simit tablama… Ayağımda siyah lastikler, uçları yırtık ama babam naylon iple uçlarını içine muşamba koyup dikmiş. Biraz tamir etmiş işte canını sevdiğim güzel kalpli idolüm… Elimde eldiven yerine çorap, ellerim soğuğun etkisinden metal simit tablama yapışıyor ve evden çıktığım daha birkaç dakika olmuş. Pantolonum kısa geliyor biraz, ayak bileklerim açık kalmış. Ama şimdi moda o tip pantolonlar. Burnum, kulaklarım buzhane de dondurulmuş gibi donmuş. Biliyor musun “Islak karın sancısı” diye kitap yazsam, o soğuğu yine de anlatamam sana. Neyse, planım her sabah olduğu gibi simit fırınına sabah 7'de ulaşıp erkenden simit alabilmek için fırına ulaşan ilk simitçi olmak. Çünkü ilk alan olunca fırının yakınında ki zengin mahallesinde ki binalarda hemen bitiyor simit. Böylece bir tabla bitirip okul vakti gelmeden ikinci tablayı da alıp satabilirim. Bir de orada ki binalar hep yüksek bina, bağırınca ses yankı yapıyor ve yüksek sesle bağırmaya gerek kalmıyor. Boğazım ağrımıyor, çok yorulmuyorum kısacası… İşte ilk simitleri ben alırsam, erken biter ve ikinciye gider tekrar alırım öğlene kadar onları da bitirip okula gidebilirim. Bir seferde 10 simit taşıyabiiyorum, iki sefer de 20 simit satmak , havalara uçmak demek benim için… Mahallenin yokuşundan çıkarken dikenliklerin ardında çimenliğe çökmüş çöpü karıştıran köpekleri gördüm. Olduğum yerde durdum, geri dönemiyorum, ileri de gidemiyorum. Öylece kaldım. Simit tablamı tuttum iki elimle, öylece bekledim bi süre birisi gelir onunla beraber geçerim düşüncesiyle. Yerden çakıl taşları alıp yeleğimin cebine doldurdum önce montumu açıp, sınıf arkadaşım Ferdi'nin annesinin artık Ferdi'ye olmadığı için bana verdiği, ama bana da kolları kısa gelen montumun ceplerini de taş doldurdum… Artık cesaretliyim. Birkaç adım attım ve orada ki köpekler hemen ayağa kalktılar. Bağırsam mı acaba diye düşündüm, bağıramadım.. Bağırırsam saldırırlar belki diye.. Bağırmadım korkudan. Fikrim… Bir anda ne oldu biliyor musun? Dedemi gördüm… Bisikletle geliyor. Öyle bir sevindim ki, o an birisi gelip bana ayakkabı alıp giydirse, birisi mont giydirse, birisi bir seferde 100 simit alsa benden, o kadar sevinmezdim… Ciddiyim o an yaşadığım sevincin tarifi yok. Yanıma kadar geldi dedem. Ellerim, yüzüm, ayaklarım buz tutmuş orada birkaç dakika da. Simit fırınına da geç kaldım zaten. Dedem geldi yanıma ve ben içimden diyorum ki ; “Dedem büyük, o korkmaz köpeklerden. Şimdi kovar köpekleri, ben de bisikletin arkasına binerim, Dedem beni Devoğlu-Çark Caddesi dolmuşlarının kalktığı durağa bırakır.” Biraz da burnum akıyor tabi… Kolları kısa gelen montumun kolları ile bazen de avuçlarımın içiyle, elimin tersiyle burnumu siliyorum ; parmaklarım donmuş. Dedemin yanıma gelir gelmez ilk söylediği şey ; “ Neye gezirsen la burda hayvan oğli hayvan, itin döli.”…. İçimde ki o heyecanın tamamı kayboldu. Ve sana yemin ederim o an o köpeklerin orada olması umrumda bile olmayıp yürümeye başladım Dedeme “Simite gidirem,köpekleri gördüm durdum ısırırlar diye.” dedikten hemen sonra. Bu cesaretim fazla sürmedi ama, köpekler saldırdı. Kaçabilecek alan da yok. Düştüm ben dikenliğin üstüne. Köpek ısırmıyor ama bana doğru dişlerini çıkarmış hırlıyor ve yaşadığım korku tarif edilemez. Dedeme baktım bi an… Bisikletin üstünde öylece duruyor kendini korumak için. Sonra bisikleti köpeklerin üstüne sürdü, taş attı ve gitti köpekler. Bisikletine binip geldi benim düştüğüm dikenlerin önüne. Üzerim sırıl sıklam, ellerim ayaklarım buz tutmuş. İndi bisikletten küfürler ederek, elinde ki file lastiğiyle vurdu bana. Ayağıma bi de yüzüme denk geldi. Vücud Islak olunca o lastiğin verdiği sancı en az milyon kat artıyordur herhalde… Ben köpekleri saldırtmışım. Öyle dedi. Suçlu benim… Üstüm ıpıslak, her yanım donmuş. O lastiğin canımı nasıl yaktığını bilemezsin. Bak yemin ederim, o anın bir saniyesi bile hayatım boyunca aklımdan hiç gitmedi. Ellerime, kalçama dikenler batmış hep, zor kalktım oradan. Tabi dedem bindi bisikletine gitti. İçli İçli ağlaya ağlaya çıktım yokuşu. Seyran yenge vardı bizim uzaktan akraba komşu, o gördü beni yokuşun başında. Halk ekmek satılırdı mahallenin aşağısında, ucuz diye herkes oradan alırdı ekmeği sabahın ilk saatlerinde. Oraya gidiyormuş Seyran yenge de. Ne oldu dedi, anlattım. Bir dolu beddua etti dedeme. Ama ben içimin dopdolu şekilde ah etmesini dile dökemedim. Elimden tuttu, yolun karşısına geçirdi beni. Gittim fırına üşüye üşüye. Üzerim sırıl sıklam. Fırıncı yaşar abi beni fırının yanına oturttu, alev rüzgarıyla üzerimi kuruttu uğraşarak. Çay verdi bana, simit verdi sıcacık. Pantolonum, montum, yeleğim hepsi kurudu. Yaşar abi çok iyi adamdı, çok seviyordum onu. Şimdilerde ayakkabı satıyor Aziziye camisinin orada ki simit fırınının yerinde, çok yaşlanmış, baya da kilo almış. Arefe günü iftar yaptık birlikte Ülkü Ocağında. Bana çok doyumsuz bir huzur verdi Allah razı olsun. Her neyse, ben o gün simitleri aldım, hiç bağıramadım. Zaten yüksek binalarda hiç satılmadı simit. Benden önce simit alan simitçi satmış oradan geçerken ondan almışlar. Sulu kar vardı, montumu serdim simitlerin üstüne, kısa geldi, bazıları ıslandı satamadım … 10 simitten 6 tane kaldı, gittim kahvehaneye. Sulu karın ardından sert yağmur başladı. Öğleden sonra okul var ve ben yol parası kadar simiti ancak satmışım 20 simit satarım diye düşlerken. Ayaklarım ıpıslak, donmuş. Ellerim buz gibi donmuş simit tablamı tutamıyorum elimde eldiven niyetine giydiğim çoraplar da ıslak… Elim sanki metalden olan simit tablama yapışır gibi oluyor soğuktan. İnan bana, bir an bütün Dünyanın en güçlü, en cesur, en zengin insanı niye ben değilim ; niye hemen şimdi güneş çıkmıyor ve benim hemen şu an güneşi çıkaracak gücüm niye yok, bu yağmuru durduracak gücüm niye yok diye hayıflandım içli içli. Gözlerim dolu, ellerim ayaklarım buz gibi… Gittim Özkan abinin “Garaj Kıraathanesi” isimli kahvesine… Cam da bir yazı : “Seyyar satıcı giremez.” Ben kendimce uyanığım ya hani? Dedim oralet içicem desem kahvenin önünde ki masada oturmama izin verir kahveci. Simit tablamı masanın üstüne koyup içeri girdim, oralet istedim ; soba var kahvenin ortasında tüm hırsıyla yanıyor. 10 kuruş bir oralet. 1 simit de o kadar zaten. Sabah ki dayak, ıslanmak, üşümek, korku, simitlerimin ıslanması, saat neredeyse öğlen olduğu halde benim henüz 4 simit satmış olup birinin parasını da oralete verecek olmam ve kahvede ki bazı insanların bana acıyarak bakması… Birkaç saat içinde hepsi üst üste . Aldım oraleti, 5 tane de şeker aldım kahvecinin kızgın bakışları arasında. Dışarı doğru çıkarken önce bir elimle, sonra diğeriyle bardağı tutarak ellerimi ısıttım, masaya koydum bardağı dışarı çıkınca, ellerimi ısıtıp ısıtıp dudağıma yanağıma sürdüm yüzümü de biraz ısıttım. Biraz açım… Oraletle birlikte bir simit yiyeyim dedim, en ıslak olanını seçtim “nasıl olsa ağzımda ıslanacak” diyerek kendimi ikna edip… Islak simit yedin mi hiç? Hiç tadı yok… Yedim onu, oraleti de içtim… Üşüdüm, pantolon kısa geldiği için açıkta kalan ayak bileklerim iyice dondu… Ayaklarım sandalye de otururken yere değmiyor ve bir defasında fırıncı yaşar abi şöyle demişti ; “eğer sandalye de otururken ayakların yere değiyorsa büyüdün demektir.” Ayaklarım yere değsin diye sandalyenin ucuna oturdum, yine de yetişmedi ayaklarım. Değmedi yere. Büyümemişim daha… İyice üşüyünce çaresiz içeri girdim tuvalete gidicem bahanesiyle… Sobanın yanından yavaş geçip tuvalete gittim, bekledim biraz tuvalette, sonra geri dönerken de aynı şekilde yavaşça geçtim sobanın yanından. En az 10 defa böyle yaptım. En sonunda kahvede bir masada oturan mükemmel kalpli bir abi çağırdı beni… “Simitçi, üşümüşsün. Otur sobanın yanına. “ dedi… Eğer yaşıyorsa Allahım ona asla zor gün göstermesin. Hayatta değilse de zaten o kalbi ile cennettedir. Çok sevindim… Şu an bile hatırlıyorum o anı. Devamında ekledi ;” Simitlerini de getir, dışarıda durmasın. “ Gittim getirdim simit tablamı. Yanıma geldi o abi. Bana oralet söyledi. Bir de simit aldı benden. Islanan simitlerimin hepsini sobanın üstünde kuruttu. Ellerimden çorapları çıkardı, ısıt ellerini dedi. Lastiklerini de çıkar, çoraplarını da kurut dedi… İlk başta çok utandım lastiklerimi çıkarmaya. Çoraplarımın ikisi de başka renkli çorap, uçları yırtık… İkinciye tekrarladı, zaten çok aşırı üşüdüm diye çıkardım lastiklerimi, çoraplarımı da çıkardım. Aldı çoraplarımı sobanın borularına sarıp kuruttu… İçim, gözlerim ışık ışıl… "Bir çocuğun içine dokunmak” deyimi var ya hani ? İşte o abi benim içimde o an pamuk şekeri dağıttı… Isındım iyice, çoraplarım kurudu, lastiklerimin içleri bile kurudu. 5 simitim kaldı, kalktım onları satıp okula gidicem öğleden sonra okul var. Okuldan çıkınca kaymak satmaya gidicem kahvelerde. O gün birkaç saat içinde şöyle birşey oldu adeta ; Sabah köpek korkusu ve dedemin dayağı, üşümek, simitlerimin ıslanması eşittir ölmek. O abinin bana oralet söylemesi, simit alması ve benim terleyene kadar ısınmam eşittir dirilmek. En yalın haliyle böyle açıklanabilir. Sabahki korku ve üşümek başıma ağrı sokmuştur kesin, şu an hatırlamıyorum ama üşümem ve korkum hiç gitmedi aklımdan. 3 numara traşlı yine saçım, biraz uzamış. Saçlarım dümdüz, simit tablamı kafamın üzerinde taşıyorum diye saçımı dümdüz yapmış. Çıktım kahveden, yağmur durmuş… Kaldırımdan, suyun olmadığı yerlerden gittim Yeşilyurt - Hendek arabalarının kalktığı “Eski Garaj” denilen yere. Orada hemen biter çünkü simitler. Yolcu otobüsünün içine çıkınca hemen alıyorlar yolcular. Ve o garajda izbandut gibi bir simitçi mesken edinmiş orayı, kimseyi sokmuyor simit satsın diye. İstisnasız beni her gördüğünde zevk için bile olsa, simitlerim bitmiş bile olsa döven birisi. Sabahki köpek korkusunun gözlerimi doldurmasının bire bir aynısı yine… Gözlerim doldu, ayaklarım oraya gitmek bile istemiyor… Ve ben artık çok güçlü olup o Simitçiyi dövmek istiyorum. Dövmeyi geçtim, artık beni dövemese bana o da yeter… Yine gördü beni. Kafamda simit tablam, simitlerim düşmesin diye koşamıyorum ama hızlı adımlarla Kaldırımdan yürümeye başladım o yetişti bana.. “ Ulan piç, ben sana demedim mi Bidaha girme buraya diye. S.ktir git burdan.” diyip tekme vurdu ayağıma, kalçama. Benim boyum onun beline ancak geliyor… Yeryüzünün delinmesi ne demektir sence? Ya da gökyüzünün yere çakılması? Ben yere düştüm, simitlerim düştü… Ve emin ol yer delindi, gök parçalandı çektiğim acıdan. Çamur, yağmur suyu ve az önce sobanın yanında kuruttuğum üzerim sırıl sıklam yine. Simitlerim her dayak yediğimde olduğu gibi yine çamurlandı, suya düştü… Gözyaşı, yağmur suyu, çamur, simitlerimin suya düşmesi ve çamurlanması, içimin yangısı, içli içli ağlamam, yaşadığım korku… Etrafta ki esnafın camların ardından bakıp karışmaması, kafamı ne yana çevirsem bir dolu umursamaz “büyük”… Simitlerim düşünce o kahvede ki abinin verdiği simit param da düştü suyun içine, kayboldu. Simit tablama koyuyordum her zaman en son sattığım simitin parasını, simit tablama bereket getirsin diye. Simitçi arkadaşım Bekir öyle derdi, ben de öyle yapardım hep. Simit tablam, simitlerim düşünce o da düştü kayboldu. Ve bu simitçi beni ne zaman dövse hep param kayboldu. O tablama koyduğum param her dayak yediğimde kayboldu. Simitlerim ıslandı, çamurlandı ve ben yine birşey yapamadım, simitlerim tamamen su gibi oldu, susamları hep dağıldı. Artık sobada ısıtmak da işe yaramaz. Kaybolan paramı da bulamadım. Çaresizim ama içimden neler diyorum neler. Bir simit parasını da oralete vermiştim. Sadece 3 tane simit parası var ve o da ancak yol parası zaten. Kalktım yerden, avucum soyulmuş, üzerim tamamen su gibi. Ve büyüdüğüm zaman mutlaka bu Simitçiyi dövücem diyorum her dayak yediğim zaman. Sana yemin ederim o gün yaşadığım iç yangısı bambaşkaydı. Ağlamak çare midir bilmem ama insan acımasaydı bilemezdi yüreğinin yerini. Ben yüreğimin yerini o gün daha iyi anladım. Kalktım o suyun içinden, oturdum önünde çöp kovası olan bir bakkalın cips kutusunun üstüne. Bakkalcı da kızdı, kalk ordan dedi… Her yanım ıslak… Ağlamak nedir sorusunun en yalın örneği haldeyim. Simit tablam elimde, yürüyerek okula gittim, öğretmenim Suzan KAYA üstümü görünce eve yolladı. Geldim eve, Annem ağlıyor. Hem de nasıl ağlamak. 9 yaşında bir çocuğun Dünyayı yerinden oynatacak güce sahip olmak istemesi kadar korkutucu birşey olmaz herhalde. Ama yok işte, çok istesem de olmadı o gücüm. Ne oldu Anne dedim… Niye ağladığını demedi, ağlamaya devam etti. Başına eşarbını yazma şeklinde bağlamış. Başı ağrıyınca öyle bağlardı hep… Benden küçük olan ortanca kardeşime sordum, “Dedem dövdü” dedi. Sabah beni mahallenin yokuşunda gören Seyran yenge anneme demiş mahalleye dönünce. “Mustafa dede çocuğu set'in orda dövmüş, üstü ıslanmıştı, gitme simit satmaya dedim dinlemedi ağlayarak gitti” demiş… Annem de gitmiş dedeme, “Baba ne yaptı çocuk sana, niye dövdün” demiş. Dövmüş annemi, çok dövmüş… Ben durur muyum. Aldım elime bisürü taş, gittim bütün camlarını kırdım, evin her camını en az 50 defa kırmışımdır ben toplamda… Ne zaman bizden birini veya beni dövse gidip camlarını kırdım. Şimdi bütün akrabalarım halen daha söyler, “çok dövdü sizi ama senin cam kırmanı birtürlü engelleyemedi” derler… Hani diyorum ya, çok güçlü olmak istedim… Çok güçlü olmak istedim ama hiç olmasa bari dayak yemesem, her fırsatta annemi yada babamı bir şekilde dövmesine engel olabilsem veya o simitçinin beni dövmesine, simitlerimin yere düşmesine, paramın kaybolmasına engel olabilsem de bana yeterdi… Olmadı işte, ben o yaşlarda hiç güçlü olamadım. Ne o Simitçiyi, ne de Dedemi durdurmak mümkün olmadı. Ben camları kırarken Nenem alt katta odunları kömürlüğe diziyor, bağırmaya başladı, “Mustafa koş camları kırıyor.” Ben durur muyum hiç , yakalarsa bayıltana kadar döver. Kaçtım o aşağı inene kadar. Onların evin iki ev yanında inşaatta kalıyorduk, adamın birisi tek katlı gecekondu yapmış, inşaat halindeyken yarım bırakmış imar izni yok diye. Biz de kendimize ev yapana kadar orada kalıyoruz. Sadece duvarlarını yapıp üstüne beton yapmış adam, ne tuvalet ne kapı pencere, ne elektrik ne su hiçbir şey yok. Bildiğin inşaat hali… Babam kış diye camlarına naylon çakmış, battaniye çakmış naylonun üstüne, soğuk geçirmesin diye. Kaçtım oraya ben, dedem geldi peşimden… Annem dedemin önüne geçti, ben inşaatın arka camından atlayıp kaçacaktım aslında ama annemi yine döver diye kaçmadım, geldi yanıma, elinde şemsiye var, vurmaya başladı bana. Düşmanına bile öyle vurmaz eminim. Annem vurma diyip engel olmaya çalıştıkça ona da vurdu… Ona vurdukça ben engel olmaya çalıştım, ikimizi de dövdü, dövdü… Annemin saçından tutup çekti, tekme attı. Bak sana yeminler ederek söylüyorum, kendi yediğim dayaklar hiç önemli değil ama annemi öyle dövmesi beni öldürüyordu sancıdan her defasında. Ve ben ona öyle çok ah ettim ki, ona kolay ölüm nasip olmayacak. Asla…. Peki Dünyanın yerin dibine girmesini istedin mi sen hiç? Ben istedim… Neden biliyor musun? İnşaatta tuvalet yok diye babam bir yağ tenekesinin üstünü kesmiş, üzerine sünger çakmış, onu klozet gibi tuvalet olarak kullanıyoruz, dolunca annem yada babam götürüp bir çukura döküyorlar. Biliyorum miden bulandı belki ama bu malesef böyle. Dedem bizi iyice dövdükten sonra çıkarken o tenekeyi gördü, ayağıyla ittirip döktü inşaatın ortasına. Ve bütün o pislik yere saçıldı. Yeryüzünün tamamı parçalansın istedim o an. Parçalanmadı. Komşulardan Dilber yenge, Aysel yenge ve Halime yenge annemin ve benim ağlamalarımıza geldiler inşaata. Zaten en ufak kardeşimle benim ufağım çılgına dönmüş korkudan. Akşama kadar sürdü ağlamamız annem ve kardeşlerimle. Ablamlar geldi tarladan, onlarla birlikte annem temizledi inşaatın pisliğini. Kovayla kapının önünde biriken yağmur suyunu alıp yıkadılar yerleri annemin sessiz ama sanki göğü parçalayan ağlaması gölgesinde. Ben ne sanıyordum biliyor musun? Dedem Dünyanın en güçlü insanı ve biz ömür boyu hergün ondan dayak yiyeceğiz. Biz ömür boyu her gün üşüyeceğiz. Her gün elektriksiz evde oturacağız. Ben onun yaşattığı sancıları hayat boyu unutmak bile istemiyorum hiçbir zaman onun gibi bir insan olmayayım diye. Neyse… Şu an bile o anları hatırlayınca içimde dinmeyen sancılar oluşuyor ama Allah büyük. Çok büyük. Kolay ölüm nasip etmeyecek. Belki şimdi ah etsem tutmaz, bilmiyorum. Ama 9 yaşımdayken benden öyle ah aldı ki, eğer biz onunla aynı Allaha inanıyorsak o ayağıyla yıkıp yere saçtığı o tuvalet pisliği gibi pisliğin içinde ölecek. Maviliğim, işte ben en çok o gün nefret ettim ağlamaktan…. Sabahın en erken saatinde üşüyüp, elim ayağım buz tutmuşken, köpek korkusundan gözlerim dolup dizlerim titrerken dedemden yediğim dayak, öğlende bir tekmeyle yere serilip Simitlerimi çamurun içinde görmek ve çektiğim acı ; vücudumun buz tutması, aynı gün yine dedemden annemle birlikte tonlarca dayak yemek, inşaatın ortasına tuvalet pisliğinin saçılması… Ağlamaktan ben tam olarak en çok o gün nefret ettim. Ve Maviliğim… Ağlamak, çok satabilmek için ağlak edebiyat yapanların algılayamayacağı bir iç yangısıdır. Bir Simitçi çocuk ağlar, bin yazar yazamaz. Anlıyorsun değil mi ağlamak nedir ? İşte seni sevmek, ağlamanın olmadığı herhangi bir an kadar güzel. Öylesine huzur, öylesine yeniden doğuş. Yeryüzümün tek rengi… Seni sevmek, ıslanan Simitlerimi sobada kurutup yeniden satabilecek olmak kadar iç cıvıltısı, göz kamaşması, bir çocuğun heyecanı ile bire bir aynı… Ve ben Seni Seviyorum. Belki hayatın boyunca hep duyarsın bu cümleyi başka başka bisürü insandan ama ben başka seviyorum. Cino çikolatanın jelatinine sarmalayarak seviyorum. Ağlamanın olmadığı herhangi bir an kadar çok seviyorum. Rengi şeffaf olan göğün ve okyanusun Maviliğisin sen… İhtiyar Sana Mecbur…
3 notes · View notes
maviyse0lur · 7 years
Photo
Tumblr media
kalbimin kuşu  üzülme  sevinç yemiyle besleyeceğim seni  ışıldayacaksın  Halina Poswiatowska * Hayat kısa, kuşlar uçuyor.. Cemal Süreya * Belki bütün kuşlar uçar, belki değil mutlaka.. Turgut Uyar  * Bir kuş olsa mavilik derdi buna. Edip Cansever * Nedir sesindeki öylesi bir hüzünle Kuşun feryat figanı? Der ki, körpeyim daha. Özlemini çektiğim ne? Sylvia Plath * Mevsimi aşka çağıran kuşların nerde senin.. İsmet Özel  * Kuşlar uçarlar uçarlar, insanlar vardı sanır.. Cahit Zarifoğlu * Kuşlar mı ki, çok şey denildi şair dilinden.. Ahmet Telli * Uçan kuşlar konsun senin göğüne.. Murathan Mungan * Kuşlar geçiyor, derken; yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.. Orhan Veli Kanık * Günler gelip geçti. Kuşlar gibi uçtu. Mustafa Kutlu * Yüreğinden beyaz kuşlar uçardı yüreğime.. Haydar Ergülen * Ah bu kuş, bu gidişle. Uça uça gök bırakmayacak. Öteki kuşlara.. Cahit Koytak * Konuk et, kanatları kanatılmış kuşlar getirdim sana.. Yılmaz Odabaşı  *  Ağaç anlatabilir kendini yağmura, hiç değilse fısıldayabilir-bunu biliyorum. Kuş nasıl tarif edecek; konsa yeryüzünde av, uçsa bir ömür boynunda vebal. Birhan Keskin  * Kuşlar boşluk boşluk uçtukça. bir şey hızla duruyor.. Edip Cansever * Kuşlar Peru’ya ölmek için uçar.. İlhan Berk  * Ah beni vursalar bir kuş yerine.. Sezai Karakoç * Utanın; kuşlar uçuyor, uçaklar düşüyor.. Özdemir Asaf * Kuşlar uçuyor, kervanlar geçiyor, bir iğne deliğinden.. Âsaf Hâlet Çelebi * Bir yastık arıyorum kuş seslerinden.. İbrahim Tenekeci * Siz söyleyin garipliğimi kuşlar.. Cahit Sıtkı Tarancı * Kuşlar gibi yalnız, yapayalnızdım açıkta.. Yahya Kemal Beyatlı  * Bir kıyısız zamana kanat vuruyor. Üzerimden uçan bütün kuşlar. Şükrü Erbaş  * Sen gökyüzüne baktığın zaman / Kuşlar yakıyorlar kanatlarını Ahmet Erhan * Pencereden tepeler görünüyordu, bulutlar ve birtakım kuşlarla devinen tepeler.. Yakınımdan geçiyordu bazı kuşlar da Edip Cansever  * Kuşlar da kaderle uçar.. Cahit Zarifoğlu  * Sen gittin gideli kuşlar anlamaz görünür.. Hilmi Yavuz * Uçun kuşlar, uçun burda vefa yok.. Rıza Tevfik Bölükbaşı  * Bence sevgilim, Söylendikçe bizim olan bir şarkıdır aşk. Dikey bir şiirdir bütün kuşları aynı anda Havalandıran. Akgün Akova * Gidersen kim sular fesleğenleri? Kuşlar nereye sığınır akşam olunca? Ahmet Telli  * Kuşlar gibi cıvıldar, tattırdığın acılar.. Cemal Süreya * Kuşlar kuşların yanına, / Yapraklar yaprakların yanına, / Hiçbir şey yalnız kalmıyor, / İnsandan başka dünyada. Edip Cansever * Bulutlar konuşur Kuşlar uyur Ses uyanır Şimdi kimindir gecenin şarkısı? Turgut Uyar * Sanki çok öpüşmelik kuşlar bunlar, çok sevişmelik Ve seninle biz iyi ki Sevmelerin ustasıyız. Edip Cansever * Soluğuma bir küçük kuş tünemiş seninse gölgen yıldız dolu gökyüzünden biçilmiş. Metin Altıok * Bu dünya, yoruldu mu kuşlar konsun diyedir.. Can Yücel  * Hasretsiz bir kanat şakırtısına, mavi gökte kuşlar yine uçar mı? Ahmet Hamdi Tanpınar  * Hiç birbirine çarpan kuş gördün mü havada. Ama insanoğluna gelince üstelik yerde, neler olduğunu biliyorsun. Ece Ayhan * Kuşlar ölürse yere düşerler, yere düşerler ve onları hep Zehra toplar.. Âh Muhsin Ünlü * Bir çocuğun, kuş olduğunu düşünmeye hakkı vardır. Tabii bu biraz tehlikelidir. Özellikle arka balkonlarda manasızca oturmayı seviyorsa. Emrah Serbes * Ve sen kuş olup gidersin. Tarık Tufan  * Takınsam kanat manat, kuş muş olsam seğirtsem.. Necip Fazıl Kısakürek  * Kuşlar gelsin hafız; onlara dair kötü hatıraları yoktur gökyüzünün onlar intihar nedir, ihanet nedir bilmezler. Bekir Erdoğan  * Uçtunuz, gittiniz siz ey kuşlar; Küçücük, ser-sefîd baykuşlar gibi kar Sizi dallarda, lânelerde arar. Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân, Şimdi boş kaldı ser-te-ser yuvalar; Yuvalarda -yetîm-i bî-efgân!- Son kalan maî tüyleri kovalar karlar Ki havâda uçar uçar ağlar! Cenap Şahabettin  * Kuşsuz kalmışsa ağzım gözlerim gülmekten Dostumdan, gökyüzüne sürmeye kuş isterim. Gülten Akın  * Bir bakardım eğilmiş su içiyor Gamzelerinden kuşlar. Didem Madak  * Her özlediğimde bir tanem Kuşlara bakıyorum. Behçet Necatigil * Gökyüzü karışıksa kuşların işi Ya içim içime sığmıyorsa Ne denir kötüdür insanların gidişi Edip Cansever  * ..kuşyemi gibi yalnızdı. Turgut Uyar  * Kuşlar toplanmış göçüyorlar; keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Cemal Süreya  * Başımada konuyor, konuyor aman martı kuşları. Gözlerimden boşanır hicran yaşları.. Orhan Veli * Göçmen kuşlar gibi çok uzaklardan. Gel artık. Ne olursun.. Yavuz Bülent Bakiler * Yüreğinde ki yaralara kuş olayım her şeyi düzeltip lütufkarca uçayım. Özmen Yıldız * Dön bana ve dinle, kuşlar uçuşuyor içimde.. Erdem Beyazıt * Kuş ölür, sen uçuşu hatırla..Füruğ Ferruhzad * Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen. Ülkü tamer  * Yağmur kuşları geçiyor avludan suru suru / Dalların hışırtısını duyuyorum, üşütüyor beni / Ötede, kentin üstünde bir şimşek çakıyor / Birden suretin yansıyor göğe ve her yağmur damlasına.. Ahmet Telli  * Geçti artık Göğsümde kuş barınmaz anladım. Metin Altıok * Ben ona dedim ki, bütün kuşlar tünedi. Göğsümdeki tek kanatsın. Şükrü Erbaş  * Mevsimi aşka çağıran kuşların nerde senin..İsmet Özel * Yüzünün orasından kuşlar kalkıyor. İlhan Berk * Kuşlarımı koymak için Bir gök resmi bulamadım. Hilmi Yavuz * Duyduk ki, bir daha / Kuş getirmek sınıfa İntihar olmuş cezası / Hal ve gidişat tüzüğünde / Biz kuşları tutmuyoruz ki / Kapıda koyveriyoruz / Dönüp onlar ceplerimize giriyorlar / N'apalım? Ece Ayhan  * Kimse beni güneşle tanıştırmayacak kimse beni serçelerin konukluğuna götürmeyecek uçmayı anımsa.. kuş ölümlüdür. Füruğ Ferruhzad  * Canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını.. Cemal Süreya * Ve saçlarına Ve boynuna Ve omuzlarına Baktım ise Ki bakmışımdır Onlar bir kuşun uçuşunu Sezme derinliğindedir Edip Cansever  * Bir kuş kadar olamadım, İki kanat bulamadım. Haydar Ergülen * Ben artık bulunduğun şehirden gittim. İnsan kuş misali.. Sen hâlâ o kalabalık evde olmalısın. Gelip gidenin çok mu bari?.. Üzgünüm Leyla dünya hali.. Behçet Necatigil * Kuş taraçanın kıyısından uçtu bir ileti gibi uçtu kuş küçüktü kuş düşünmüyordu kuş gazete okumuyordu kuşun borcu yoktu insanları tanımıyordu kuş kuş havada ve kırmızı tehlike ışıkları üstünde ve habersizlik yükseklerde uçuyordu ve mavi anları delice deniyordu… Füruğ Ferruhzad * Kuş sürülerinden bir duvar Hangi kuşu çeksem ölüyor avucumda.Edip Cansever  * Belki bütün kuşlar uçar Belki değil mutlaka ama bir tanesi mutlaka kalır.Turgut Uyar  * Yalnız sana yazıyorum bu şiiri İstersen bir şiir gibi okuma Çünkü her yıl yeniden yazacağım onu Soğuklar başlayınca havalanıp Millerce yol katettikten sonra Güneyi tadan bir kuşun sevinciyle. Edip Cansever  * Ben ağaçların soyundanım ve bu bayat havayı solumak kederlendiriyor beni. Ölen bir kuş, uçuşu unutmamayı öğütledi bana. Tüm güçlerin sonu, güneşin gerçeği ve ışığın bilinciyle birleşmekten ibarettir!Füruğ Ferruhzad * Öyle güzelsin ki, kuş koysunlar yoluna. Nilgün Marmara  * Benden sonra kuşlara iyi bakın. Nilgün Marmara 
1K notes · View notes
00-ll-00 · 6 years
Text
Aslında her tartışmadan önce zemini belirlemek gerekir ki havanda su dövülmemiş olsun.
Meclisin halkı temsil etmediği artık halkın kendisi olduğu gibi bir sav bana gerçekçi görünmüyor en başta. Nerden baksam saçma bir söz ama doğru da olsa bir önemi yok. Meclisin işlevi ne ki... daha ötesi kurumların işlevi bitti. 
Bir arkadaşım konuşmamız sırasında “Türkiye’nin dış işleri” diye bir cümle kullandı hemen itiraz ettim. Olmayan bir şey. Türkiyenin dış işleri diye bir şey yok. Türkiyenin dış işleri demek başkanın bazı ülkelerle ilişkilerinden başka bir anlama gelmiyor. Bunun gerçek olduğunu görmek gerek.
Bi kere şunu kabullenmek durumundayız. Türkiye de en genel anlamda devlet, bütün kurumlarıyla tek kişinin iradesine bağlı hale gelmiştir. Onunla özdeşleşmiştir. Yeni de değil. En azından 2013 milat kabul edilebilir.
Herkes büyük laflar etmeye bayılıyor, sanki yaprak kıpırdasa tüm ülkeyi etkliyormuş gibi. Bence öyle değil. Osmanlı imparatorluğu sınıfların poltikalarına göre mi dalgalanıyordu her an? Padişahın kişisel özellikleri imparatorluğu hiç mi etkilemiyordu? 
Tarihin ve olayların kişilerden tamamen arındırılması da bence gerçeğe götürmüyor. 
Sınıfsal temel tamam ama kişiler de tarihin yapılmasında etkilidir.
Konuyu kişiselleştirerek daralttım. Şimdi de ülke özelinden çıkacak kadar genişletmem gerekiyor. 
Yazının altında sanki Türkiye uzayda  tek başına bir ülkeymiş gibi bir kabul var. Kendi içinde sınıflar istediği yönetimi getiriyormuş, istediği rejimi seçiyormuş sanki. Bu da öyle değil.
Emperyalizm olgusunu es geçerek, atlayarak herhangi bir ülkenin rejim değişikliğinden bahsetmek eksik yada yanlış bir değerlendirme yapmakla eş anlamlıdır. Kimse kimseyi o kadar rahat bırakmaz bu dünyada. Az gelişmiş bir ülkenin rejimi değişecekse bu dünyanın efendilerinden onay almalıdır. 
Hatta bu değişiklik kendi istekleri bile değildir büyük ihtimalle. Emperyalizm yıllardan beri şu anda olanları istiyordu Türkiyeden.
Daha önce de yazdım. Bush gelip istanbulda bir halifeniz olsa ne güzel olur. İstanbul başkent olsa ne güzel olur vb diyebiliyordu. Yanlış hatırlıyorsam ve o söylemiyorsa başka amerikalılar söylüyordu kesinlikle.
**
Görüntülere aldanmamak gerek. Yönetimin keşfettiği şeylerden biri sadece ülke içinde değil ülke dışında da karşılarında homojen yapılar olmadığını bilmek. Kendileri de rakipleri gibi homojen değil ama birliktelikleri nispeten sağlam. Attila İlhan yazarak sorardı kitap kapaklarında “hangi Batı- Hangi Atatürk” diye.... Ben de onun gibi hangi emperyalizm diyorum.
Emperyalizmin en kristal hali Trump’sa evet  dünyada işler onun istediği gibi gitmiyor pek. Ama kim sordu amerikan genelkurmayı ne düşünüyor, iş çevreleri, istihbarat örgütleri ne düşünüyor, ne istiyor diye? İngilizler ne istiyor, Almanlar ne istiyor... Bunların hangisi emperyalizm?
**
Türkiye kapitalizmi  diye somut bir şey var mıdır? Ali ağaoğullarıyla eczacıbaşı yada koç gurubunun çıkarları hep paralel midir? Bütün sermaye sınıfının en büyük rakibi işçi sınıfıdır ama işçi sınıfı karakterli  dişe dokunur tek bir eylem bile olmazken nasıl olur da kapitalizm yönetsel bir buhranda olabilir?
Kapitalizmin buhranı yok. Şehirli egemenlerin kendilerinden daha aç ve bu yüzden daha saldırgan taşralı egemenlere devir teslim töreni var. Tüm gümbürtü bundan ibaret. Halk bu törenin sadece seyircisi. - Yazıya bir şey ekleyemiyorum baş taraftan tumbrun azizliği, sona ekleyim BU son cümle Türkiye özelinde.
 Dünya genelinde kapitalizm her zaman buhranda bence. Kapitalizm buhran demektir. Teorik anlamda en zayıf olduğum alan da hala iktisat. 
90lara, ikibinlerin başına göre şu anda dünyada ki en büyük fark ne desen, dünya daha kaotik bi yer derim. Bundan ibaret olur fark ettiğim fark. O da uzun bir konuya girmemi gerektirir. Yükselen çin gücü, rusyanın yeniden ülke dışına çıkması vs vs....Bunlar da özelimizde olduğu gibi egemenler arası yeni, mücadele alanları...İşte devletler arasında ve ülke özelinde fark burda ortaya çıktı: Göstermelik yasalara ihtiyaç duyulmayan bir döneme girildi. “her şey serbest” Bu mücadelede eski centilmenlik antlaşmlarına yer yok. Ne Türkiye de ne dünyada ... Kontrollü kaos gibi birseyi deniyor pastadan pay isteyen herkes.
**
En üzücü kısım bu kısım olacak: Türkiye de adı anılacak bir sosyalist hareket olduğunu sanmıyorum. Ağırlıklı olarak alevilerin ve kürtlerin kendilerini solda saymasıyla güç bulan sosyalist hareketler de bir chpden daha fazla güven vermiyor bana. 90′ların ortalarında en radikal görünen guruplar, Susurluk gibi bir durumda devleti kurtarma telaşına düşmüşlerdi. Kendi yaşadıklarımı da dışardan gözlemlerime ekleyince gerçekten bir güç olacak, başarıya ulaşacak, dikkate alınacak bir sosyalist sol olacağına dair umudum yok. 
Ben şu anda sadece potansiyeli görüyorum ama egemenlerin karşılarında hiç bir güç görmüyorum. 
Bir mücadele yok. Olursa güven veren bir solda, teorisi de, lideri de o mücadalaenin içinden doğabilir. Durduk yerde bir şey ortaya çıkacağı yok ve aslında halk duruyor. Gezinin sembolik duran adamı bitişin ilanıydı... Halk duran adam gibi duruyor.
***
Epeyce bir yılgınlık aşılayarak kutsal görevimi yapmışımdır :))
Ben gerçekten yanayım ve acı ki ülkenin aydınları, aydın sayılanları hep yüzeydeki sorunlarla uğraşmayı seviyor. Çünkü soruna geniş bir açıdan bakarlarsa umutsuzluğa düşeceklerini biliyorlar. Halbuki şu an bence doksanlara göre her şey için daha fazla umut var.
**
İşin doğrusu ben de elimden geldiğince politik dünyadan uzakta durmaya çalışıyorum artık. 
Halkın neyi hakettiği de apaçık belli olmalı. 
0 notes
mubarizhattab-blog · 7 years
Text
armağan: zeliha yenge, vahit amcayla sen, yani nasıl başladınız? (o sırada vahit alt katta oğlanlarla içmektedir. orada da aynı konu konuşulmaktadır) vahit: anasıyla babası, yirmi yaş büyük birisiyle sözlemişlerdi tanıştığımızda. ben kasaba pazarına elma indirdiydim. o da elma almaya geldi. zeliha: baktım, bu elinde elma kasası, arkası da bana dönük, öyle duruyor. şurdan iki kilo elma versene, dedim. o zaman bana yüzünü döndü vahit: dönmemle, yüreğim yüreğine zincirlendi sanki. gözleri ürkek bi ceylan, yanakları gül yaprağı gibiydi. sıkılaraktan güldü. ben de güldüm. zeliha: öyle bi gülüşü vardı ki... yani sanki böyle dağların tepelerinden gürleyip gürleyip gelen sular böyle aktı aktı aktı aktı taa böyle içime doldu. şöyle kana kana seyredeyim istedim. ikimiz bir öylece kalakalmışız. sonra bana dedi ki vahit: yolu yok! benim kadınım sen olcan, dedim! zeliha: ya olmaz, dedim. ben başkasına sözlüyüm, dedim. öyleyse seni kaçırıcam, dedi. vahit: bizi vururlar, dedi. dedim, vursunlar. biz birbirimize böyle vurulduktan sonra ne yazar zeliha: dedi. eğer elin elimde olacaksa, bayram yerine gider gibi giderim ben ölüme, dedi. ee madem öyle, kaçır beni diyivermişim vahit: kaçırdım ben de. istanbul'a geldik. tam üç sene bi akrabamın yanında, tek göz odada yaşadık. o oda var ya çocuklar... zeliha: o odaya biz kocaman bi sevda sığdırdık. o oda bizim peri sarayımızdı. sobamız bile yoktu ama birbirimize sarılıp öyle güzel ısınırdık ki... bi çocuğumuz olsun istedim, olmadı... vahit: yoksulluk... amelelik yaptım... zelihamı doktor doktor gezdirdim. ne fayda... zeliham... kısır çıktı. zeliha: aslında... kısır olan vahit'ti... ona hiçbi zaman diyemedim. diyeydim, kendini hiç bağışlamazdı yoksa... amaaaan, varsın dedim beni kısır bilsin. vahit: bizim memlekette, kısır kadına hor gözle bakarlar. biliyorsunuz... zelihamı üzmesinler diye, burda aç kaldım, yine de memlekete geri dönmedim! sevda ince iştir evlatlar!
15 notes · View notes
liyelas · 7 years
Text
Sarılmalar üzerine
Düşünün sarılmaktan ve size sarılmalarından nefret ediyorsunuz öyle ki küçücük çocuğun bile kalbi kırılıyor ama bir gün karşınıza biri çıkıyor onu canınızdan çok seviyorsunuz ve o her sabah yanınıza gelip size kocaman sarılıyor ve ben burda ne yapıyorum biliyor musunuz ? Sanki donmuş gibi ellerim havada karşılık vermeden duruyorum sanki o an zaman duruyor. Çok sevdiğiniz arkadaşınız olduğu için ona bunlardan nefret ettiğinizi de söyleyemiyorsunuz tabi sadece ona boş bakıp bi tebessümle geçiştiriyorsunuz bu düşününce onun açısından çok üzücü bi durum evet ama peki bizim açımızdan bir insanın hislerine karşılık verememenin acısı çok büyük benim için sevdiklerinize sarılın lütfen ne olursa olsun.
2 notes · View notes
serapppp-blog · 3 years
Text
Giriş yap
Samsung'un en güçlü telefonu Galaxy Z Fold 3 ve tüm detaylar!
Galaxy UNPACKED etkinliği ile karşımıza dört farklı ürün çıktı. Bunların arasından en güçlüsü Galaxy Z Fold 3 özelliklerine yakından baktık.
 Şiir, Öykü, Deneme
Seçil'in seçtikleri
 Konuyu başlatanseciL 
 Başlangıç tarihi30 May 2007
Bu konuyu okuyanlar
Toplam: 2 (Kullanıcı: 0, ziyaretçi: 2)
Önceki 
1
5
6
7
 Sonraki
1 Haz 2011
#121
seciL
Dekan
 
Emektar
Öyle biriktim ki yazamıyorum... Hiç bu kadar zayıf kalmamıştım kelimelerin karşısında... Sadece kendi kendime konuşabiliyorum, düşünce balonlarını ellerimde tutuyorum.. Söz uçuyor, yazık oluyor.
Yeniden ben gibi olabilene kadar bir şarkı olsun...
Dudağımda yarım kalan, söylenmemiş son sözümdür.
Baki olsa da ayrılık, aşk her daim ölümsüzdür.
Hatırla Sevgili o eski günleri
Çocuklar gibi
Efkar mektubudur aşkın
Sözsüz okunur.
Yalan dünya dört mevsimde bir bahar olur.
Varsın eller gönül yarası kapanır sansın
Kabuğun altında sevgili
Sen kanayansın...
Ömrümüzün son demidir
Dönülmeyen o vedalar
Kuşatıldık Zor Yıllarda
Yarım kaldı hep o sevdalar
Hatırla Sevgili o eski günleri
Çocuklar gibi
Efkar mektubudur aşkın sözsüz okunur
Yalan dünya dört mevsimde bir bahar olur
Varsın eller gönül yarası kapanır sansın
Kabuğun altında sevgili
Sen kanayasın..
Eylem Aktaş Hatırla sevgili
[video=youtube;SXkAczf1-4g]http://www.youtube.com/watch?v=SXkAczf1-4g[/video]
2 Haz 2011
#122
seciL
Dekan
 
Emektar
Bir eşi olmalı insanın şu hayatta; seveceği, düşüneceği, sevileceği, teslim olacağı biri olmalı… Yalnızlık dediğin; kaymaklı tatlı gibi, çok yediğinde insanın içini bayıyor.
Yalnızlığımı koruyup sakındım hep; tırnaklarımı ona geçirip yaşamadım ama sahip çıktım. Hala da yalnızlığımın bekaretini bozmadan hayatı tatmanın yollarını arıyorum.
Yine de; bir sevdiği, bir can yoldaşı olmalı. Sokakta yürürken başına gelen komik bir olayı, yol kenarında ezilmiş bir kedi gördüğünde kalbinde oluşan sızıyı anlatabileceğin bir eşin olmalı.
Sakarlık ettiğinde, pot kırdığında, ayağın takılıp düştüğünde seni koruyacak biri olmalı yanı başında. Gecenin bir yarısı kan ter içinde uyandığın kabusların ardından, gözleri mahmur sana sarılıp, “geçti artık, ben yanındayım” diyecek biri olmalı.
Televizyon karşısında uyuyup kaldığı gecelerde, üstünü örttüğün; horlamasının bile sana güven duygusunu verdiği bir eşin olmalı.
Birini her şeyiyle sevmek ne demek, bunu yaşamalısın. Kızgınlıklarını, patavatsızlıklarını, inadını, dağınıklığını çekmeye gönüllü olduğun bir sevdiğin olmalı.
“Bir şey lazım mı?” diye telefon etmeli akşamüstü birisi; “canının istediği yemek var mı, ne pişireyim?” diye sormalısın birine.
Herkesin çift olarak katıldığı davetlerde; kendini buz gibi hissetmeni engelleyecek biri olmalı. Her seferinde bıkmadan penaltının ne olduğunu anlatacak, kavanoz kapağını açacak, ampulü değiştirecek ve bütün bunları yapabildiği için, gizlice kendiyle gurur duyacak biri olmalı.
Saçının rengi değiştiğinde fark etmeyecek, doğum gününü son anda hatırlayacak, hazırlanmanın neden çok uzun sürdüğünü anlamayacak ama seni her halinde sevecek ve yanında huzur bulacağın biri olmalı…..
Candan Ünal
4 Haz 2011
#123
seciL
Dekan
 
Emektar
Seni anlatmaktan yorgunum. Kimseye değil, kendime.. Seni özlemekten yoruldum. Vazgeçtim, gidiyorum.
Deniz olsam kururdum herhalde hasretinden. Bu ne karmaşa; ne dolambaçlı ve korkak bir yol! Üstelik bu kadar zahmete değecek tek bir ışık bile görmezken…
Ben vazgeçtim! Al senin olsun bu gökyüzü, bu dağ, bu orman.. Ben gidiyorum! Şehrin kalabalığına karışıp, insanların arasında yok olmaya gidiyorum.
Sıradanlaştırıyorum bizi, beni, seni. Herkes gibiyiz artık, herkes kadar olağan.. Böyle daha iyi olmalı! Bana değilse bile, sana iyi geliyordur sanırım…
Ne kadar boş olduğunu göremiyorsun bu hayatın! Sırtına aldığın yüklerin gereksizliğini anlamıyorsun.
Yüreğimdekileri anlatmak ne kadar zor bilsen! Bir kadının, ruhunu böylesine temiz ortaya dökmesi kolay mı sanıyorsun?
Arz ve talep meselesi elbette! Sen ne istiyorsun? Kendinden, benden, bu hayattan ne diliyorsun?
Sana çıkan bütün yolların kapalı olduğunu üzülerek görüyorum. Elimden başka bir şey gelmiyor. Duvarlarını aşamıyorum. Zaten artık canım da istemiyor…
Hevesim kırıldı! Bilir misin bu duyguyu? İçinin kıpır kıpır olduğu bir zamanı hatırla. Elinde, yüreğinde, aklında ne varsa paylaşmak istediğin o anları anımsa. Vardır mutlaka öyle zamanların, değil mi? Yoksa, zaten ben çok yanlış bir yolda yürüdüm demektir!
Yürek kıpırtısını söndüren cümlelerinden, egonun izin vermediği düşleri küçümseyişinden, özverisiz ve donuk hallerinden sıkıldım; gidiyorum!
Hep seni sevmeye niyetli yürekler bulacağını düşünüyorsan, haklısın! Çok gönül bulursun senin durağına uğrayacak. Ancak hiçbiri seni, kendini aşmaya zorlamayacak. Son savaşçı bendim; ben de gidiyorum!
Candan Ünal
5 Haz 2011
#124
seciL
Dekan
 
Emektar
beni sevdiğim kollara geri al bana ihtiyaç duy daha önce olduğu gibi tekrar bana dokun bi kere ve hatırla seni benim kadar arayanın olmadığı zamanı gitmebiliyorsun kalbimi kıracaksın o seni benim sevdiğim kadar sevmeyecek ben kalacak olanım o gittiğinde ve biliyorsun ben burda senin için duruyor olucam seni bekliyiceğim kalbimin içinde beni seni daha fazla sevecek olanım göreceksin sana verdiğimde ihtiyacın olan her şeyi seni daha fazla seven olmama izin ver gör beni beni hiç bilmezsen tut beni böylece gidemezsin sedce bana inan görmeni sağlayacağım kalbinin bilmesi gerken her şeyi seni bekliyiceğim kalbimin içinde seni daha fazla seven olmama izin ver her ne alıyorsa biz bi yol bulacağız seni bekleyeceğim kalbimin içinde seni daha fazla seven olmama izin ver
[video=youtube;P3yJL4bbrnU]http://www.youtube.com/watch?v=P3yJL4bbrnU&feature=related[/video]
13 Haz 2011
#125
seciL
Dekan
 
Emektar
[video=youtube;wasYNNfnfVE]http://www.youtube.com/watch?v=wasYNNfnfVE[/video]
Bu sabah Bırakıyorum düşlerimi bir gül ağacına Katıyorum yüreğimi İsimsiz martının çığlıklarına Ve yine dokunuyorum Senli cümlelerle sana Sen her duamın peşindeki amin Sen yarına edilmiş ey tek yemin Görüyor musun Ömrümüz savruluyor rüzgârın kollarında Her geçen günümüz bir diğerinden daha yaşlı Gözlerimizdeki renkler soluklaşıyor Düşen yapraklarımız fazlalaşıyor her gün ağarışında Elimde yazan kalemin mürekkebi tükeniyor Günler tükeniyor Saatler tükeniyor Ömrümüz tükeniyor Gözlerim hep maviliklerde ama yorgun Yürek inançlı ama suskun Dillenemeyen bir bebek misaliyim Duyulmayan sesimin esiri olmuşum Aynı hızla çarpan bir şey var içimde Adına sen demişim Sen dedikçe benliğimi bilmişim Sen dedikçe Yaradan'a yeniden iman etmişim Sen her duamın peşindeki amin Sen yarına edilmiş ey tek yemin Artık ya yeşersin bahçemdeki güllerin Ya da çek ipini Kıyameti kopsun senli cümlelerin...
Hamiyet Akan
25 Haz 2011
#126
seciL
Dekan
 
Emektar
Kıvrandığım gecelerin göz yaşlarıma kattığı rengi bilemezsin sen...
senden gelen acının dahi beni nasıl mutlu ettiğini anlatamam sana...
Sana anlatabileceğim tek şey aşkımdır ama belki kelimeler kifayetsiz kalır ona!!
gidişine ayarladığım göz yaşlarımın akışını..
sen her gittiğinde daha bir coşkuyla akıyorlar,
çünkü seni o zaman daha çok hissediyorum..
daha çok içimi yakıyor
varlığın oluveriyor yokluğun birden..
daha çok seviyorum seni sen giderken..
daha çok özlüyorum belki de...
şimdi ağlıyorum yine,
seni severek ağlıyorum,
sevdiğim için,
gittiğin için,
ama bitmediğin için..
dedim ya sen gidince daha çok bağlanıyorum sana..
ayrılık acısı yüreğimi acıtırken daha da hissediyorum seni..
hayallerimde buluyorum gözlerini,
sanki daha gerçeksin o zaman..
beni bırakmıyorsun ya giderken bile,
ellerimi ayıramıyorsun ya yanan yüzümden..
sarılıyorsun ya son bir kez diye daha da içten..
nasıl sevmeyeyim seni söyle giderken???
hani birde sadece hayalinle kalıyorum sen gidince,
koca bir ağacın altında göklere sığmayacak kadar büyüyorya yüreğim,
senli şarkılar söylüyorum ya hep nasıl sevmeyeyim ki seni giderken.
Sen gidince her şey daha bir sen oluveriyor
25 Haz 2011
#127
kuntakinte
Profesör
Seçil alıntı yazmayanları senmi yazdın?hepsi birbirinden güzel,yüreğine sağlık arkadaşım 
bu arada söylemedende edemiycem Allah sevenleri ayırmasın maşAllah size, birlikteliğiniz daim olsun 
28 Haz 2011
#128
seciL
Dekan
 
Emektar
1 note · View note
zehrazeynepsenturk · 7 years
Text
Dinlemek istiyorum
Her ne diyorsa 
Sınırsızca dinlemek
Onunla konuşmak
.
Bir dursam
Duyacağım,
Bağıra çağıra susuyor çünkü şimdilerde
Etkinleşmeden,
Çoğalmadan,
Soyutlanarak.
.
Nefertiti gibi
İfade ediyor kendini
Orda burda
Bir yazıda, şarkıda, klavyede, çayda, havuçlu kekte.
.
‘’Ben ben’’ler çekiştiriyor
Çoğalmak çekiştiriyor
Zaman sanki duruyor.
.
Bu yazı bitmiyor..
Zeauty.
1 note · View note