#bunu niye yazdım ki
Explore tagged Tumblr posts
Text
Sayfamda hissetmediğim, gönlümün ürünü olmayan hiçbir şey paylaşmıyorum. Yazıyorum öyle iyi hissettiğim için.
Haa bir de hani insan çok güzel bir yere gider manzarası muazzamdır, suyu, şelalesi. Yolları ağaçları... ya da bir lezzet tadar ya beğenir... sonra tavsiye eder, bunu yapmadan ölmeyin der mesela. ben de durduğum yerden gördüklerimi, İslâmın nasıl muazzam ve güzel olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Görünmek gibi bir gayem asla yok. Olamaz... durduğum yeri biliyorum. Ve gitmem gereken yolu da. Ölene kadar talebeyim, ölene kadar Yunus gibi düz odun bulma telaşındayım. Hz. Ali (ra) sızım sızım inlerken, Hz. Ebu Bekir (Ra) kuş olmak isterken, Rabbim beni bu yolda haddimi aşmaktan, saygısızlıktan, hürmetsizlikten muhafaza eylesin.
رَبَّنَا لَا تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ اِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةًۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ
'Rabbimiz! Bizi doğru yola erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme, bize tarafından bir rahmet bağışla! Çünkü bağışı pek bol olan yalnız sensin!”
Âl-i İmran/8
19 notes
·
View notes
Text
15 Eylül 2023
"Fiziği güçlü insanın zihni de güçlü olur." diyor Ali.
Belki artık benim için de bütün bu hayat yorgunluğunu bırakıp güçlü kadın olma vakti gelmiştir.
Dün gece oturduk. Sadece ikimiz... Ona neden intihar girişiminde bulunduğunu sordum.
Önce yalnızlıktan söz etti. Kalabalıklar içinde yalnız hissetmenin ağırlığından. Hayatın, yaşamanın anlamını bulamamaktan söz etti.
"Yaşamanın bir anlamı da yok zaten aslında. Benim yaptığım yaşamak için yaşamak. Şu an kafamda 'en iyi nereyi görebilirim' düşüncesi var. Bunu merak ediyorum." dedi.
O dönemlerde dedesini kaybettiğinden cenazesine bile gidemediğinden bahsetti. O zamanki kız arkadaşı da Ali bu durumdayken Ali'nin ona yeterince ilgi göstermediğini söyleyerek terk etmiş onu. Her şey üst üste gelmeye devam ederken bu düşünce Ali'nin hep aklındaymış.
"Mutfakta bir şey doğrardım mesela, ' Acaba şu bıçağı boğazıma saplasam ne olur?' diye düşünürdüm. Dışarı çıkardık, mekana giderdik. Hep cam kenarında otururdum ben. 'Acaba buradan atlasam ölür müyüm' diye düşünürdüm. Öyle bir psikolojiydi. Hep aklımdaydı.
Sonra bir gün, evdeyim ama çok rahatım. Odamdayım, banyoda suyu açmışım. Odada müzik çalıyor. Sigaramı içiyorum. Not falan yazıyorum. Bunu düşünürken 'Bir gün böyle bir şey yaparsam herkese her şeyi uzun uzun, sayfalarca sebepleriyle yazacağım.' derdim. İçim öyle bi doluydu ki konuşmak istiyordum deli gibi anlıyor musun? Ama o gün şu kadarcık yazı yazdım." dedi eliyle işaret parmağı ve başparmağı arasında ufak bir boşluk yaparak.
Sonra jileti çıkarmış. Banyoya girmiş.
"Bir anda," dedi. "Hiç düşünmeden vurdum jileti bileğime. Sonra baktım, kan önce doldu oraya. Sonra akmaya başladı. Sonra ikinci kesiği vurdum. Ama ara ara kan böyle duruyormuş gibi oluyordu. Sonra ben o damarın am1ına koydum bildiğin." dedi gülerek.
Her şeyi bana benziyordu. Her anlıyor musun diye sorduğunda, onu gerçekten anladığımı bilmiyordu. Ölümle sevişmiş bir adam gülerek anlatıyordu bu anıyı. Tıpkı benim gibi.
Küçüktüm ama ben, senden de küçüktüm diyemedim.
"Sonrası var ya, dünyanın en boktan hissi. Başın dönüyor, miden bulanıyor... Artık var ya, diyorum hadi öleyim de bitsin. Ama can bedenden öyle kolay çıkar mı? Çıkmıyor işte."
Ali tüm bunları bana anlatırken ufak bir mola verip derin bir nefes aldı. Ardından gülümseyerek konuşmaya devam etti.
"Ev arkadaşım buldu beni. Ama nasıl sövüyor bana. 'Ali sen naptın oğlum senin kafanı s1keyim nasıl yaparsın...'
Havlu falan sardı işte bileğime. O ambulansı aramaya çalışıyor, ben 'Bana eşofman getir.' dedim mesela. Öyle garip bi' kafa. Bunu hatırlıyorum mesela.
(Ali anlattıklarının çoğunu kendine geldikten sonra başkalarından dinlemiş. Bileğini kestiği kısımdan sonra anlattıklarına dair kendi hatırladığı tek şey eşofman istemesiymiş.)
"Sonrası işte hastane, 'Ben bunu aileme nasıl açıklayacağım' korkusu, polis..."
Polis niye diye sordum ona bu noktada. Kendisinin yapıp yapmadığını anlamak için geliyormuş.
"Psikiyatrist falan geliyor saçma sapan bir biçimde. Öyle... Ertesi gün hastaneye tek başıma gitmeye başladım..."
Ali'nin bu cümlesinden sonra hastane bahçesinde tek başıma kitap okuyarak randevu saatimin gelmesini beklediğim günler geldi.
"İzi kaldı mı?" diye sordum ona bir ara. Kaldığını biliyordum. Önce sadece "kaldı" demekle yetindi. Ardından saatini çıkararak bileğindeki iki yara izini gösterdi.
O yara izini gördüğümde öpmeyi hayal ederdim her zaman. Ancak o an sadece bakakaldım. Aklımda tek bir şey vardı: Ali hiçkimseyi aramamıştı. Ev arkadaşı onu bulmasaydı, ölmüş olacaktı. Ben onu hiç tanıyamadan geçip gidecekti bu dünyadan. Yasını bile tutamayacaktım.
Kafe kapanınca biraz da arabanın yanında, sokak lambasının altında sohbet ettik. Kuzenimin ölümünü beklediğimden bahsettim ona.
"Ölecek biliyorum."
"Öyle düşünme," dedi Ali. "Ölüm gerçek, bunu biliyoruz. Sonuçta hepimizin sonu o. Ama henüz yaşıyorken bunu düşünme."
Sonra eve bıraktım onu. İnmeden bir garip, birbirimize baktık. Gülümsedi. Sarılsam mı bilememiştim. O da bilemedi sanki. Elimi sıktı sonra.
Bana yaşama tutunuşuyla ilham veren bu garip adam belki de bana "yeniden doğma"nın anlamını gerçekten öğretecek olan o adamdır.
Belki bu yeni hayatıma onun öğrettikleriyle güçlü başlayacağımdır.
3 notes
·
View notes
Text
şimdiki aklım olsaydı arkadaşlıklarımda daha yapıcı olurdum. insanları hatalarıyla, eksikleriyle, yapamadıklarıyla kabul ederdim. bu dün gece bahsettiğim arkadaş, son konuşmamızda benim destansı tripli mesajlarıma karşılık noktayı "ben artık senin arkadaşlık beklentilerini karşılayabileceğimi sanmıyorum" diyerek koymuştu. ben de "zaten bir şey beklemiyorum artık" deyip kestirip atmıştım. bugün aklıma geldi bu konuşma. galiba çok şey bekliyordum insanlardan. ya da aslında beklediğim gerçekten yüzde yüz haklı ve makul bir beklentiydi ama ben bazen beklentilerimin karşılanamayacağı gerçeğine okey değildim. evet her zaman her yerde en doğruyu yapamazdı arkadaşlarım ve benim buna tahammül veya anlayış göstermem gerekirdi. ama o kadar kırgın çocuk modunda yaşıyordum ki, benimle ilgilenilmemesi beni çok öfkelendiriyordu ve kaçıp gidiyordum hep. ne oldu peki? otuz yaşımda, arkadaşlığın hiç de kolay elde edilen bir şey olmadığı gerçeğiyle kalakaldım. biriyle yakınlık kurmak, biriyle dost olmak, allah'ın bir lütfu arkadaşlar, bu öyle bi başınıza çabalayarak elde edebileceğiniz bir şey değil. tamam her şey zaten allah'ın lütfu da, hani allah ilmi dileyene zenginliği istediğine verirmiş ya, insanlar da zenginlik gibi. doğru zamanda doğru yerde allah karşınıza birini çıkarıyor. şans, tevafuk, her neyse. bu birine gidip de "hadi seninle arkadaş olalım, dost olalım, karşılıklı anlayış, ortak bir dil, hemdertlik geliştirelim!" diyerek kurabileceğiniz bir şey değil. o insan, o insanlar hayatınızın belli dönemlerinde bir şans, bir fırsat, bir zenginlik olarak sunuluyor size, işte orada bu nimetin farkına varmak ve kıymetini bilmek gerekiyormuş. he benim bu arkadaş çok mu "nimetten"di, mükemmel bir arkadaş mıydı, hayır, kıymet bilmekteki mesele zaten mükemmeli aramamak ve kıymetli tarafını görmek işte. -ki o sorun yaşadığımız yerlerde de kendi gelişimimiz için büyük fırsatlar var. büyüme dediğimiz şey bu krizleri yöneterek, zorluklarla başa çıkarak gerçekleşiyor. neyse işte. dediğim gibi şimdiki aklım olsa yapıcı olurdum. şimdiki aklım dediğim de bu arada daha bir iki haftadır bu bilinçteyim fghfh önce dört ay önce küstüğüm en yakın arkadaşıma yazdım, ayşe'ye. güya onu da net hayatımdan çıkarmıştım böyle bir arkadaş istemiyordum falan. yapan kendine yapıyor arkadaşlar sgsd niye kendime bunu yapıyorum bilmiyorum. neyse aklım başıma geldi yazdım işte. ama bu altı yıldır konuşmadığım arkadaşa bir şey yazabilir miyim bilmiyorum. biz küstükten neredeyse bir yıl sonra ömer'i aramıştı, benimle ilgili konuşmuştu, küslüğümüzden üzgün gibiydi. ama bana bir adım atmadı, ben de ona atmadım. 1.5-2 yıl sonra da arkadaşımız osman var, biz ömer'le onu görmeye gitmiştik, buluştuğumuzu gördükten sonra osman'ı arayıp beni sormuştu falan. özlediğini söylemişmiş. ama bana yine bir adım atmıyordu. ona buna soruyordu. ki ben o sıralarda zaten aman bana yazmasın diye dua eder vaziyetteydim, reddetmek durumunda kalmak istemiyordum. hâlâ çok tepkiliydim... bari o zamanlarda yazsaydım kıza ya :d neyse gelmiş geçmiş olsun hilalcim.... gelmiş geçmiş olssuuuuunnn....
3 notes
·
View notes
Text
Kaybettiğiniz biri varsa yazdıklarımı okumak çok iyi gelmeyebilir. Eğer kötü hissettirceğini düşünüyorsanız okumadan geçin <3
Vefat eden arkadaşımın aldığı ve hiç çıkarmadığım bilekliğim 2 gün önce koptu. Onda da aynı bileklik vardı ve kazada da bileğindeydi. Bunun düşüncesi bile beni çok zorluyor. Kendimi hala toplamış sayılamam. Aslında ben hiç toplarlanamadım o günden sonra. Sadece 3 ay olmuş ama bir ömür geçti gibi. Artık benim için zaman daha yavaş akıyor. Bu zamana kadar aklımı oyalayacak hep bir şeyler oldu ama artık beynimi susturamıyorum. Normalde duygularımı bastırmam derdim ama bu öyle bir şey ki ben sadece eskiden onla geçirdiğim zamandaki hislerimi geri istiyorum. Hissettiğim yeni şeyler beni korkutuyor. O yüzden kaçıyorum.
Her ölüm kabullenilmez illa ki ama genç yaşta daha hiçbir hayalimizi gerçekleştiremeden gitmesi çok yaralıyor beni. Mesela planladığımız 18. yaş gününü kutlayamadık. Hep içinde 7 var diye nefret ettiği yaşta kaldı. Kendi mezuniyetine katılamadı. Oysa elbisesi falan hazırdı. O biraz spontane biridir ama ben kontrol manyağı olarak son dakikaya kalmasın diye aldırmıştım. Keşke yapmasaydım. Mezuniyette adı okunurken belki daha az ağlardım. Sınav yerlerimiz aynı üni çıktı diye çıldırdığımız o gün mesela sınav günü aklımdan hiç çıkmadı. Hukuk okuyamadı. Başım sıkışsa gideceğim “tek avukatım” yok. Yalnızım.
Biz beraber büyüdük. Koskoca 8 yıldan bahsediyorum. Her şeyimize şahitlik ettik. Artık onun hakkında öğrenebileceğim bir şey kalmadı diye düşünürdüm. Ama şimdi çok merak ettiğim sorular aklıma geliyor Saçma sorular sorup uzun uzun sesli mesajlar alamayacağım. İyi ki bir sürü sesli mesaj atmış. Sesini unutma düşüncesinden çok korkuyorum. Ama o mesajların Hemen bitmesin diye eski mesajlarımızı bile tekrar okuyamıyorum.
Birini kaybetmek çok farklıymış. Bir arkadaşlığın bitmesiyle alakası yok. Ölüm var küslükleri unutun lafına katılmıyorum. Aksine onu üzen hiç kimseyle konuşmak istemiyorum. Daha fazla öfkeleniyorum. Onun kısacık hayatını niye böyle harcadınız diye. Biraz fevriydi. Duygularını en üstte yaşardı. (İyi ki beni buna alıştırdı) Deneyimlemediği bir duygu kaldı mı diye de çok düşündüm? Hiç aşık olmadı galiba. Birinden çok hoşlanmıştı. Gece gündüz bana onu anlatıyordu. O gün umarım aşık olmamışsındır diye başının etini yemiştim. Şimdi dua ediyorum umarım aşık olmuşsundur.
Şuan bunları niye yazdım hiçbir fikrim yok. Ki yazdıklarımdan anlamışsınızdır düşüncelerimi toparlayamıyorum. Bu bileklik olayı içimdeki kalp kırıklarını sadece daha çok acıttı. Ondan kalan bir parçayı daha yitirmek korktuğum duygularla beni yüzleştirdi. İzmir’i çok severdi. Sürekli deniz kenarında yürürdük. Şimdi bu şehri bi süreliğine arkada bırakacak olmak, onu burada bırakacak olmak ihanet gibi geliyor. Ama şuan karşımda olsa da gitmemi isterdi. Bunu çok iyi biliyorum. Farklı şehirlerde okuma düşüncesine karşın sürekli kendini hazırlıyordu. Belki böyle bir durum olsa daha ayrı hissederdim. Çünkü her an aklımda. Hep yanımda. Öyle de kalacak. (Playlistine eklediği son şarkı bu. Eklemek istedim)
3 notes
·
View notes
Text
Bir anda hayatınıza biri girer , o bile fark etmez hayatınıza girdiğinin. Duygular bir anda ortaya çıkmaya bayılır. Kendimizi ne kadar şartlarsak şartlayalım olmaz. Büyük konuşmamak lazım ben bunu çok iyi anladım. Bir anda öyle bir konumda oluyorsunuz ki , kendinizi tanıyamıyorsunuz, kendini suçluyorsun . Burada asıl suçlanması gereken birisi yok ama bize hep , her şey için bir suçlu bulmamız gerektiği öğretildi . Suçlamak neyi değiştiricek ki sana ben söyleyim, eğer sorun sendeyse kendini kabul eden barışık biri değilsen onu suçlu bulmak senin kendinden kaçman demek. Olay aslında tamamen bizimle ilgili kendinle ilgi , ben kendimi ne kadar seviyorum, tanıyorum, anlıyorum, kabul ediyorum . Bakıldığında ne kadar basit kısa kelimeler ama altlarında yatan anlamlar çok büyük. Biz hayatı , insanlar kendimizi zülmediyoruz. Sor kendine bazen neden bunları yapıyorum, kendimi neyden koruyorum, neyden kaçıyorum. Dün birisinin sayfasında bir yazıya denk geldim kendinden, ilişkiye olan bakış açısından, hayatına nasıl bir insan alıcağından. Bu kişi kendini hep insanlardan koruyor ama kabul etmiyor , nasıl mı etmiyor (Kendim gibi benim gibi olan birisiyle olurum , denerim) diyor. Aslında bir yerde haklı niye bana göre olmayan bir insanla vakit kaybedeyim ama o insanın sana göre olup olmadığını nerden bilebilirsin. Önce tüm duvarlarını yıkman gerek , sen gerçekten kendim gibi senin gibi bir insanla beraber olabilir misin , ya bu sana iyi gelmezse sana senin tam tersin bir karakterinde bir insan iyi geliyorsa. Sevmek bir insanı hayatına almak mantıkla , istekle olucak bir şey değil . Sevmek onun her şeyini sevmek ikimizin tezatlığı bizim asıl uyumumuz olur..
Konudan konuya atlamış olabilirim içimden aklıma direk gelen şeyleri yazdım. Konuşun sadece konuşun bazen okumakta konuşmakta konuşmatır...
#i am alone#yanlızkadın#içimden geldi#hayattan alıntı#aesthetic#kafamın içi#iç huzur#iyileşiyorum#sevgi#aşk#inanmak#bul beni kaybolmuşum#kendinisev#kendini bulmak
4 notes
·
View notes
Note
bi arkadasım (erkek) dc de sunucuya davet etti yakınım diye gittim orda baska bi cocukla tenistim tmm mı çocuğun yaklaşık 2 yıllık manitası olduğunu öğrendim ve bütün muhabbetim ona göreydi her zaman. bi olay oldu bana danıştı yardım ettim sonra onla daha çok konuşmaya basladık wp geçtik vs sınırım hep belliydi btw neyse aradan 3 ay geçti bunun bana karsı fikirlerinin baya değiştiğini hissettim ve bunu dile getirdim sevgilisiyle evlilik planları kurduğunu ailelerinin tanıştığını vs söyledi karım falan diye bahsediyordu zaten rahat ol bn bütün arkadaslarımla böyleyim diyince bn kuruntu yapıyorum herhalde dedim (burda fazla polyanacılığı oynadığımı düşünüyorum bana karsı ilgisi olduğu icin sanki muhtacmisim gibi ...asla yok da orda hatam var bence neyse) bu muhabbetin boku çıkınca ben dedim biraz mesafe koymalıyız ben rahatsız oluyorum ben öyle diyince bu cocuk demesin mi ben ondan ayrıldım (inanan vr mı adjahj) 2 hafta oldu sen de beni yanlış anlama diye sana söylemedim vs dedi sonra bana senle ilerlemek istiyorum hoşlanıyorum demesin mi ... ben kendine gel mk daha dün karım diyordun neyin sovunu yapıyorsun falan dedim tartıstım biraz küfürden sonra wp den de instadan da engelledim sonra dc de aynı ortamda oldugumuz icin benim ordaki durumumdan rahatsız olmuş beyefendi 2 gün sonra ben barıştım haklıymışsın falan dedi sanki sorduk amk neyse bende dedim ki amk barışıyorsan bana niye hala yazıyorsun derdin ne dedim sonra olayı yine senle olmak istiyoruma getirdi ben de dedim ki la oruspucocugu sevgilinle barışmışsın daha hala neyin kafasını yasıyorsun diyince bana demesin mi sen istersen ayrılırım diye .. ben de küfür ettim ordan da engelledim sevgilisin intasını hatırlamadığım için bulamayınca dedim ki kızın haberi olsun diye ortak arkadaslarına yazdım(kızın yakını) kız da bana demesin mi onlar su an çok iyiler bozma diye .. cocukla bungalov tatili yapmışlar keyifleri yerine gelmiş herhalde amk iğrençliğe bak
ewwwww mk
5 notes
·
View notes
Text
Sessizlik Alfabesi - Haydar Ergülen Ah!: Didem’in (Madak) Ah’ı çığlık çığlığa değil, yaprak yaprak usulca yayılıyor ormanda, Ah’lar Ağacı oluyor sonra. Füruğ’un (Ferruhzad) Ah’ı ayet olup, gökten yere değil, yerden göğe çıkıyor. Gülten’in (Akın) Ah’ı kimsesiz hâlâ, “kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya”. “Bah hele”: “haydar bah hele!” Bunu en güzel kim söyler, olsa olsa bir kara çocuk söyler-di, Karaların Ahmet. Erhan. Ah. Bah hele Ahmet bah! Ali İsmail Korkmaz daha 19’unda ölmüş, Ahmet ilk şiirlerine bakıp gülmüş, ama Gezi’yi de görmüş, “ölmem gam yemem gayrı” da demiştir, sonra da Ali İsmail’in ardından göğe yürümüş: “Haydar bah hele bah” diyor, “bu haziran / sevinçten ölmeyip de ne yapardı insan?” Ca: Yok, bildiğim kadarıyla bir şey demek değil, Neşet Ertaş’ın “Cahildim dünyanın rengine kandım” dizesini tekrarlamak istedim, ondan. Bu kadar sessiz çığlık da az bulunur, “hayale aldandım boş yere yandım...” İyidir, böylece hiçbirimiz hiçbir şeyin ‘ilelebet’ kalmayacağını, bizim hiç olmayacağını, olmaması gerektiğini de öğrenmiş oluruz. İnsan bile ne kadar kendinde olursa olsun, kendisinin olmayan bir varlıkken hem de! Öyleyse bir daha ca!!! Çıt: “O ruhunu dışarda bırakmayan çıt-kanat / yoktu ki şehirde konacak yeri, duydum / kanatlandı içine, başkasının gövdesine / sığınan bir ruh gibi kırıldı, duydum: /... / Meğer ateşli bir hastalıkmış meğer!” Canım Nilgün Marmara, benim güzel arkadaşımız! Dom: “Biz bir şairi şiir yazsın için ölümle korkuturuz dom!” (“Mektup Nadajlıdır Dom” şiirinden, Ece Ayhan.) Korktum. Dom. Yazdım. Dom. Selam Ece. Dom. Dom. Dom. Ey: “Ey yağmur sonraları loş bahçeler akşam sefaları / söyleşin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum” (“Gelmiş Bulundum” şiirinden, Edip Cansever.) ‘Ey!’, çok şiirdir. ‘Ey!’de çok şiir bulunur. ‘Ey!’ şiirindir. Ece Ayhan’ın bir de “anlaşılmayacaksın ey kanatsızlık” dediğidir, “Ey Kanatsızlık” şiirinde. Fır: “Seni düşünürüm / anamın kokusu gelir burnuma / dünya güzeli anamın. / ... / Binmişim atlıkarıncasına içimdeki bayramın / fır dönersin eteklerinle saçların uçuşur / bir yitirip bir bulurum al al olmuş yüzünü.” Nâzım Hikmet’in 7 Ağustos 1959 tarihli şiiridir. Aşkın fır döndüğü yer de şiir adlı lunaparktır. Çocukluk nerdeyse aşk oradadır, gökyüzü de! Git: “Heeeeey! / Ne duruyorsun be, at kendini denize; / Geride bekleyenin varmış, aldırma; / Görmüyor musun, her yanda hürriyet; / Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol; / Git gidebildiğin yere.” Şiir Orhan Veli’nindir ama adı “Hürriyete Doğru”dur. Öyleyse Timur Selçuk da son dizeyi “giiiiiiit git git gidi git gidebildiğin yereeeeee!” diye, neredeyse hürriyete kadar devam ettirecektir. Şiiri ayrı, şarkısını apayrı severim ya da şiiri başka, şarkısını bambaşka... Ğ: Söylenemeyen ‘r’lere de, ‘yumuşak g’den mülhem niye ‘yumuşak r’ demiyoruz? “Hişt Hişt”: “Nereden gelirse gelsin; dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, hayvandan, ottan, böcekten, çiçekten... Gelsin de nereden gelirse gelsin!.. Bir ‘hişt hişt!’ sesi gelmedi mi fena. Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları... - Hişt hişt! Hişt hişt! Hişt hişt!” (“Hişt Hişt!” öyküsünden, Sait Faik Abasıyanık.) I-ıh: Yani! İskender: “Bak! Gece geliyor! Sakın üstüme basma!” dedi “Karaltı” şiirinde, kitabın adıysa Papağana Silah Çekme! (1998) idi. küçük İskender hem sessizlik hem de kaos alfabesinin adı ve soyadı idi. İdi. J: (Kirtim Kirt) J yerini ödünç olarak Enver Gökçe’ye veriyor, o da halı tezgâhlarının çalışırken çıkardığı sesle “Kirtim Kirt” şiirini yazıyor, Dost Dost İlle Kavga’da (1973): “Evvel madde / ahir fikir / Dolan göğümdeki hava / Salın yanımdaki fakir / Salın proletarya / Geber başımdaki bit / Kirtim kirt / Kirtim de kirt / Kirtim de kirtim / Kirtim kirt”. Ko: “Ko, yarın sabah da ortalık ışımayıversin; / Ko, buluşmayalım şu kuytu haziranda;” (Metin Eloğlu’nun Odun (1959) kitabındaki “Hadisene” şiirinden.) Bay Metin, azıcık da İstanbul iste, der ve ekler: “Kosunlar o denizi bi çanağa.” ‘Yitikçi’ şiirinde yazar bunu da ve yollar, şimdi yok bir İstanbul’a ya da eskisi yok bir şehir nasıl oluyorsa ona! Leylim: “Leylim leylim dünyamızın yarısı / al-yeşil bahar / yarısı kar olanda” (“Leylim Leylim” şiirinden, Ahmed Arif.) Şairin çığlığı, şarkısı, selamı, sevdası hepsi bunun içindedir. Makiniiiist! Yine film mi koptu! Yoook nerede o günler, internet bağlantısı koptu, eh öyleyse küçük kıyamet de koptu sayılır! Sayılmaz mı yoksa, iyi siz bilirsiniz! Seyhan Erözçelik, nam-ı değer Sansar’ımızın en şahane kitaplarından Kır Ağı’ndaki (1991) ‘bir Karadeniz havası’ olan “Aynayşe”deyse şiir kopacaktır: “Gong! / Ay vurduğunda ayşe oynuyordur yanarak / bıraktığında kendini denize fütursuz /... / Seyirciler Açç! Açç! Açç! / ... / Makiniiiist! Açç’şe”. Ne: “Ne doğan güne hükmüm geçer / ne hâlden anlayan bulunur” der, sonra araya bahçeler, kuşlar gibi doğal dizeler ya da doğanın dizeleri girer, bitirirken de “her mihnete kabulüm / yeter ki gün eksilmesin penceremden” diyecektir Tarancı. Mutlu olmak için deliler gibi çırpınan güz şairi. Asıl ‘Garip’ şair! Oyy: “Sen içerde / ben dışarda / oyy mapusluk mapusluk!” Arkadaş Z. Özger “Göğü kucaklayıp getirdim sana / kokla / açılırsın” dizeleriyle başladığı “Sevdadır” şiirini ‘mapusluk’la bitirir, arada da unutulmaz bir şey daha der: “Kadere inansaydım / sana inanırdım”. Öylece: “Öylece bırakılmış gün bitiyor / Öylece bırakılmış akşamlardan geçerek / Öylece bırakılmış bir güne başlıyoruz.” Afşar Timuçin’in aynı adlı kitabında yer alan, 1984 tarihli şiiri “Ey Benim Güzel Sevdalım” bu dizelerle bitiyor, ama ‘öylece’ diye biten şeylerin güzelliğini duyurarak. Öylece güzeldir. Pes! “Pes! Ben de cumhuriyetçiyim!” (Ece Ayhan) Biz de hâlâ, ama arayarak cumhuriyeti! Ayyaşın “akşamdaaaan akşama” deyişi gibi, bizimki de “bayramdaaaan bayrama” cumhuriyet mi oldu yoksa! Rahaaaat! Komut serttir ama rahatlığa davet eder, ne ironik mi demeli yoksa neme lazım mı? Akif Kurtuluş, hadi komiklik olsun, top da gelmişken yollayalım da çocuklar yorulmasın diye, hem bu top mop işlerini de sever, bkz. Gümüşlükspor, “neme lazım” demeyenlerden, diyelim! 1989’da Tören Provası’nda, “Kalbi Kanamalı Tek Ben miyim” şiirinde: “rahatda dinleyin arkadaşlar / ... / şart mıdır bir çocuğu sevmek için yetim bırakmak” demiştir, güzel de demiştir. Tamam da yahu Akif, arkadaşlar biraz rahat etseydi! Şair işte, rahat batar, gider sözcüklere çatar! Sus! “Sus, kimseler duymasın / Duymasın, ölürüm ha. / Aymışam yarı gecede / Seni bulmuşam sonra. / Seni, kaburgamın altın parçası / Seni, dişlerinde elma kokusu.” Ahmed Arif'ten başka kim böyle söyleyebilir ki? “Suskun” şiirinden. Tek, uzun bir şiir yazmış gibidir ya Ahmed Arif, mektuplar gibi, belki de arzuhal gibidir onun şiiri, sessizliğin dilekçesini yazan arzuhalci. Şehrazat: “Sen gündüzün gecenin dışında / sen kalbin atışında kanın akışında / Sen Şehrazat bir lamba bir hükümdar bakışında / Bir ölüm kuşunun feryadını duyarsın / ... / Sen öyle ki sen diye diye seni anlayamayız / Şehrazat ah Şehrazat / Sen sevgili, sen can, sen yârsın.” (“Şehrazat” şiiri, Sezai Karakoç’un ilk kitabı Körfez’den, 1959.) Trak: “trrrum, / trrrum / trak tiki tak / makinalaşmak istiyorum!” Nâzım Hikmet ünlü şiiri “Makinalaşmak İstiyorum”u 1923 yılında yazmış. ‘Makinalaşabilsek’ doğallaşabilirdik belki. Bir süreç gibi, ilki olmadı ikincisinin hiç olacağı yok. “Ne gökte ne yerdeyim / bir garip seherdeyim” şarkısındaki gibi, yoksa ‘seferdeyim’ mi diyordu? İkisi de oluyor. Uyy: “Uyy Karadeniz'in gümüş telleri / Bir vapur geçer Boğaz’a doğru / Nâzım usullacık okşar vapuru / yanar elleri...” Nâzım Hikmet, 27 Mayıs 1957’de Varna’da yazmış “Vapur”u. Hasretin bir bıçak gibi, gövdeden ruha doğru insanın göğsünü yara yara, kanata kanata gittiği bir şiir bu. Dilsizlik öncesi son harfler, yangın öncesi son an ve ölümden önce son bir bakış gibi. Ünsüz: Şiir de ‘ünsüz harfler’e dâhildir. Ünsüzlükte şiirle ve şairle hangi ünlü yarışabilir sahiden, peh! Vay: “İnsanoğlu hiç mi idi / Öksüz sevmek suç mu idi / Biz de murada erseydik / Garip olmak suç mu idi / Vay vay dünya vay”. Neşet Ertaş da dünyaya hem sitem edip hem çok da sitem edersem ayıp olur diyenlerden, “Bektaşıyık!” deyişinden de bellidir meşrebi. Doğrusu da dinin, mezhebin ne önemi ne kıymeti var ki, aslolan meşrep. Neşet’ten de bir ‘mümin’ çıkarayazdılar az kaldı, Allah muhafaza, yaparlardı da! N’olacak garip abdal, boynunu büker, sitemini içe döker, ‘peki efendim’ derdi, derdi de, içi içini, aklı fikrini yerdi, sonra da yolunu kaybetmiş düşkün gibi bu dünyadan küser giderdi! Ne dini, ne milleti kardeşim, Tevfik Fikret, 100 yıldan da eski “benim dinim insan gibi yaşamaktır, vatanım tüm yeryüzü, milletim insanlıktır” dememiş miydi? Vay ki hâlâ din davası, kin davası, kan davası, mezhep davası, senlik-benlik davası güdüyorsunuz! Vay ki vay! Yuh Yuh: “Uzaktan yakından yuh çekme bana! / Sana senin gibi baktım ise yuh! / Efendi görünüp bütün insana / Hakkın kullarını yıktım ise yuh / Yuh yuh, yuh yuh soyanlara / soyup kaçıp doyanlara / insana kıyanlara / yuh nefsine uyanlara, yuh!” Âşık Mahzuni Şerif’e kim katılmaz? Dirileri yaktıkları yetmiyormuş gibi, ölmüşleri de mezarından çıkarıp yakmak isteyenlere, yuh yuh yuh yuuuuuh! Zırrr: Seyhan’ın (Erözçelik) olmalı bu ‘zırrr’ sessizlik de! Ona uydum ben de, “Zırrr! Şair Gitti!” diye bir şiir bile yazdım. Eski kapı zilleri, eski ev telefonları gibi çalar şair ölümü: Zırrrrrr. Büyük ‘R’leri söyleyemeyen şairler için, küçük ‘r’lerin çalması, gemilerin siren çalması gibidir. Söylenmeden kalmış aşklar gibi, söylenmeden kalmış küçük ‘r’ler de mavidir! Mavi ‘r’. - Haydar Ergülen, Sessizlik Alfabesi (Nişanlılar İçin Şarkılı Alfabe) - Görsel: Sessizlik Alfabesi’nde adı geçen isimler...
#Haydar Ergülen#Sessizlik Alfabesi#Nişanlılar İçin Şarkılı Alfabe#Şair#Yazar#Şiir#Alfabe#Şairler#Kelime#Kelimeler#Edebiyat#Yürekbalı#Nâzım Hikmet#Ahmed Arif#Edip Cansever#Ahmet Erhan#Orhan Veli#küçük İskender#Didem Madak#Alıntı#Alıntılar
16 notes
·
View notes
Text
Nerede okuduğumu asla hatırlayamadığım bir araştırmaya göre, huzurevinde kalan insanlara, geçmişlerinden mutlulukla hatırladıkları anıları neler diye sormuşlar. Hemen hepsi, sevdikleriyle birlikte yemek yedikleri neşeli sofralardan bahsetmiş. Buna da duygulandım tabii ki duygulanacak bir konu varsa hiç kaçırmam biliyorsunuz.
Kim ne derse desin, insanın insana ihtiyacı var. Bağ kurmaya, temas etmeye, birlikte gülüp birlikte ağlamaya, anlatmaya ve anlaşılmaya ihtiyacı var. Günün sonunda, elimizde kalan en iyi şey bunlar oluyor. Birlikte yemek yedikleri sofraları özlüyormuş hepsi baksanıza, kıyamam valla ya. Bu kadarcık bir şey işte hayat.
Size bu kafam kadar karışık satırları niye mi yazdım ? Ben de herkes gibi yaşamaya çalışırken yer yer zorlanıyorum ve bunu gizlemek zorundaymışım gibi hissetmek istemiyorum. Bir yeni yıl dilsgi olarak, birbirimize karşı daha nazik, daha anlayışlı, daha şefkatli davranabildiğimiz bir dünyanın hayalini kuruyorum. Sen mi daha büyüksün ben mi dedim ama kimin daha büyük olduğuyla gerçekten ilgilenmiyorum. Ne yaşayacaksak onu yaşayacağımızı biliyor, hepimize kolaylıklar ve iyi şanslar diliyorum.
2023,
Gel koçum,
Bekliyorum.
✒️Kafa Dergisi
9 notes
·
View notes
Text
ne yapmalı: güncellenelim.
Sevgili Defter,
Yazacak vakit bulamıyorum. Yüksek lisanstan aldığım bir dersin ödevi olan makaleyi yazmak öyle uğraştırdı ki beni toplam dört dersten ikisini bıraktım. Hiç gocunmuyorum. Zira sekiz senedir bırakmışım bir sene bırakınca mı üzüleceğim? Yeniden öğrenci olmak beni öyle mutlu etti ki sanırım bitsin istemedim. Şakası bir yana yüksek lisansın bitmesi benim için bir hedef değil, ama yüksek lisansta bir şeyler okuyup kendimi geliştirmek benim için bir hedef. Aslında hiç zorlanmadan basit şekilde diğer dersleri de geçebilirdim. Ama niye böyle bir şey yapayım ki? Anayasa yargısı ile ilgili iki tane makale bile okumadan neden bitirmek isteyeyim misal?
Tam da burada öğrencisi olduğum fakülteden hareketle bu kadar hukuk fakültesini hocasız açan devletimiz (biricik devletimiz) ne amaçlamaktadır? Bu hukuk fakültesinin dekan vekili tıp fakültesinden bir hoca? Hukuk mezunu olmak önemli bir şey değil mi sayın defter. Sayımız o kadar çok ki artık bir önemi yok.
Vallahi umurumda değil! Ülkenin hiç bir şeyi ile ilgilenmiyorum desem yalan da konuşmuş olmam.
Ben şaşırmayı bırakalı çok olduğu için gülüyorum sadece. Gülüyorum. Yalan değil. Gülüyorum. Hayır sayın defter yönetenler suçlu değil. Suçlu olan bizleriz. Sen ben onlar. Bu kadar basit. Yapmacık bir şeye islam diyen müminler suçlu, şehvetinden kudurmuş dedelerimiz suçlu, herkese ahlak dersi veren anne ve babalarımız suçlu, otobüs sırasına kaynak yapan memur abilerimiz suçlu, instagramda yapmacık sevinçlerini afişe eden kardeşlerimiz suçlu. Yani bizler suçluyuz. Ayrım yok. Kimse suçsuzum deyip kenara çekilemez. Ülkede her şeyin iyisi olsun kötüsü olsun fark etmiyor hepimiz suçluyuz.
Suçunu kabul edenler derneği kuruyoruz. Kayıtlarımız başladı. Lider yok. Yönetim yok. Tamamen tekil devletçiklerden oluşan bir anarşi. Hadi bakalım.
Üye no:1, Serco P.
Gözyaşı derneğine üye olamadım. Ağlayamamak gibi bir sorunum var zira. Bari buna olalım.
hoopppp. laağğnn. ülkemiz şartlarını düşündüğümüzde azıcık aklı olan herhangi bir derneğe üye olmaz. unuttuk mu yoksa. Bu yazıda yazılanların hepsi hayal ürünüdür. Ahahahah. Şaka değil sayın defter. Azıcık Yargı kararlarını okuyunca anlarsın ne demek istediğimi.
Şakalarımızı sıraladığımıza göre güncellenelim artık.
1- Stajım son hız devam ediyor. son üç ayıma girdim. Hayatımda yaşadıklarıma dair pişmanlık yaşamam genelde. yani o zaman olması gerekendi oldu deyip geçerdim. Misal Boğaziçi İşletme değil de Ankara hukuka gitmek şimdi çok saçma dursa da pişman olmadım hiç. İşte tek pişmanlığım avukat olmayıp hakimlik mesleğini seçmektir. Bir hukukçunun yükselebileceği en üstün nokta net şekilde avukatlıktır. Ne aym üyeliği, Ne danıştay başkanlığı, ne yargıtay sonsuzuncu dairesinin üyeliği. Hayır en güzeli avukatlık sayın defter. Mesleğime döndüğümde bile biraz çalıştıktan sonra kesinlikle avukatlığa döneceğim. Hukukçu olmak bir zevkse bunu yaşamanın en güzel yolu avukatlıktır.
2- Birlikte cezaevinde kaldığım, birlikte ihraç olduğum arkadaşlarımdan bir kaç tanesi iade oldu. Hayat ne garip değil mi? İstanbulda göreve başladılar. Biz de danıştay üyelerinin öğlen yemeği sonrası ağırlıklarına geldik sanırım. Ahahahah. Bu örnek şaka değil yalnız. Siz uykusu gelmiş bir danıştay üyesini sorgulayamazsınız. Ah benim ulu danıştayım.
3- Yüksek lisansta ilk makalemi yazdım. çok kötü oldu. yok şaka değil. cidden çok kötü oldu. altı sene hukuktan uzak kalan ben için bence gayet iyi ama genel şartlar için kötü.
4- Oğlum, sevgili oğlum. Dünya kupasını seninle izlemek çok zordu ama olsun. Bizi uyutmadığın her akşamın hıncını seni öperek aldığım için özür dilerim. Sayın defter anne olmak çok zor kabul. Ama baba olmak da zor. Zor yani. Misal mutfağı hep ben topluyorum. Kafayı dinlemek için kaçtığımı düşünen eşime teessüflerimi iletiyorum buradan. @itsmegoldfish
5- Yılbaşında gelenekselleşmiş kestaneli pilavımızı da yaparsak 2022 güzel şekilde nihayete erecek. 2023 zaten yayların yılı olacak diyorlar tüm burç ordinaryüs profesörleri.
6- İnanması zor ama Galatasaray da Samsunspor da güzel gidiyor.
vesselam.
4 notes
·
View notes
Text
Biliyor musunuz.. bazen o kadar saçma şeyler üstüne üstüne gelir ki...anlayamazsın ne olduğunu..oturur saatlerce ağlarsın ve yarın olur tüm gün sadece tek bir noktaya baka kalırsın.. biliyorsun, biliyorsun ki bunların 5yil sonra bı önemi olmicak.. ama işte o an öyle olmadığını düşünürsün.. çok tuhaf değil mi herkese psikologluk yapıyorsun..ama kendine gelince aynanın karşısına geçip "sen aptalsın,sen aptalsın,salaksın sen" diyorsun..ahahah artık tek derdin "haydaa çizgi filmin yeni bölümünü kaçırdım be" değil.. büyüdük mü yani..,niye büyüyünce dertler de büyür ha?..bizim büyüdüğümüzü düşünüyorsun zaman evet pastadaki mumlar çoğaldi.. yapılacaklar listem büyüdü,konuşacak tüm gün Selena izlicek o arkadaşlarimin hiç biri yok, artık geceleri tavanla konuşmanın ne olduğunu da öğrendim evet..ee ee hatta artık kasada parayı kendim ödüyorum annemi beklemiyorum..karanliktan korkmuyorum evet...ama değil ben hala o çocuğum..artık bunu çok iyi hissedebiliyorum ki eğer bı gün o çocuğu da kaybedersem bu senin suçun olucak zaman... lütfen daha fazla bana "bunları yaşayacak ne yaptım" "neden benimle konuşmuyorlar benim eksiğim ne" "neden ben kız doğdum.."dedirtme nolur bunları bura neden yazdım zaten kimse okumicak..kendim okuyup kendimi üzmek galiba amacım hala yaizyorm yeter tamam bitti..:'>
3 notes
·
View notes
Text
günaydın. hiç iyi uyanmadım. zor kalktım. dün gece iyi yatamadım çünkü. yatmadan önce yüzümü temizlerken mülakatın başında bölüm başkanının bana ne dediğini hatırladım. onu o sırada farklı yorumlamıştım. dün farkettim ne demek istediğini. resmen gömmüş aslında beni. ay nasıl moralim bozuldu. ağladım ağlıcam. nasıl kırıldım anlatamam. yattım uyuyamadım kalktım günlük yazdım. beş sayfa. rahatlarım diye düşündüm rahatlamadım. defteri kapattım gece gece metodoloji okumaya başladım. ahahah. geleceğe dair kendime dair iyimserliğim çöktü resmen. zaten kırılmış bir kızım 🎶 fkfk zaten güneş satürn karşıt açım var dkfkf zaten kimse bana bir şey demeden de ben hemen su koyverebilir yıkılabilirim… üstüne bi de bana böyle şeyler demeyin ya. hepten tası tarağı toplayıp elimi eteğimi çekesim geliyor her şeyden. kendimi iyice kuytulara çekesim, kabuğuma büzüşesim geliyor. geldi işte. “benden olmaz zaten hep biliyordum” dedim. “niye uzatıyorum ki bırakayım gitsin oturayım evimde” dedim. neler dedim neler. bi noktada kendimi dengelerim bi orta noktaya çekerim zannediyordum ama olmadı. içimden “başarısızlık hikayesi olmayan bir başarı hikayesi olmaz, bu başarısızlığı itici güç olarak kullan, adam sana bunu demeseydi her zamanki gibi ilerleyecektin ama bak iyi ki bunu dedi de şimdi daha titiz daha özenli daha dikkatli olacaksın” blablabla diyen bir ses çıkmadı. belki çıktı ama çok cılız. onda da “çıktıysa bile bu benim sesim mi ki” dedim. ay toplayamadım kendimi. halimi çok utanç verici buldum. aklıma geldikçe yüzümü ellerimle kapatasım geliyor. hay skeyim ya. boktan. neyse bi kahvaltı yapayım evi temizleyeyim yoga yapayım toparlayacağım kendimi…….. inşallah……
6 notes
·
View notes
Text
Anne iki gün önce kuzenim seni aradı yanımda sesin hoparlördeydi. Sesini duydum efendim halam dediğinde ağlamaya başladım zaten. Konuştun ettin. Şuan bir adam ile kaliyormussun sobalı öğrenci evinde. Beni söyledi sana kuzenim ve ne dedin biliyor musun yazdım aradım bakmadı eskiden şey yapıyordum da şuan o kadar kalmadı... Anne. Annem bunu nasıl söyledin. Nasıl yaptın bunu. Babam bir kızı olan kadınla yeniden barıştı galiba evlenecekler. Mahfolmuslugum bin katina çıkacak. Ağzından benim adımı duymayali bile o kadar oldu ki. Anne sana dönmek istiyorum senle konuşmak.Sana sarılmak istiyorum.Ama herşeyin sahte. Bana olan özlemin sevgin herşeyin sahte senin. Sen beni aramiyorsun ki. Sen beni umursamiyorsun ki. Ben ha varim ha yokum. Gün içinde aklına geliyor muyum mesela. Neler yapıyorum neler ediyorum merak ediyor musun. Nasilim psikolojim nasıl. Hastamıyim neredeyim. Merak ediyor musun anne. 2 yıldır bir kere bile merak ettin mi beni.Etmedin anne. Beni ortada bırakıp gittin sen. Beni 14 yasimda terk edip gittin sen anne. Beni doğurduğun kızını en ihtiyaç duydugum zamanda 14 yasimda gittin. Ondan önce de yoktun adam akıllı ama seni görmek bile iyi geliyormuş bana. Sen beni terk edince işte bende kendimi kapattım herkese. Hiç bişey söylemedim. Haykiramadim ben annemi özledim diye demedim hiç bişey bi köşede kendimi yiyip durdum. Ben canımdan çok sevdiğim yigenimi daha senin kucağında görmeden o kadının kucağında gördüm anne. Ne kadar agir bir durum neden bilmiyorsun. Neden sürekli bir adama gidip duruyosun başkası başkasi. Neden kızına gelmiyorsun. Neden beni sevmiyorsun niye başımı okşayıp kızım demiyorsun. Neredeyse her gün rüyamda görüyorum seni anne. Bu çok acı bir sey anne çok kötüyüm ben.niye terkettin beni. Anne niye gittin anne. Beni 14 yaşımdan neden vurdun anne çok küçüktüm.Ben çok küçüktüm anne. Sen gittin ve yaşamayı unuttum. Dışardan herkese rol yaptım iyiyim rolü ama içim kan ağlıyordu anne. Yokluğun öyle bir koydu ki bana. Yasayamadigim hayaller öyle koydu ki. Milletin içinde herkesin annesi yani başındayken senin olmaman o kadar kötü ki anne. Sana bunları anlatsam umrunda bile olmaz. Ben kendimi mahfederken senin umrunda olmaz. Anne biliyor musun ben o kadar acı çekiyorum ki. O kadar özlüyorum ki seni. 14 yaşındaki beni bile çok özlüyorum anne. Anne neden gittin niye gittin. Tek kalan yazmanı koklayıp uyuyorum. Ses kaydına aldığım sesini dinleyip uyuyorum. Anne ben seni bu kadar seviyorum işte ama sen beni gram sevmiyorsun. Ağzından adımı duyunca o kadar yabancı geldi ki anne yoldan geçen başka bir kadın dese bu kadar acımaz içim.yabancısın anne. Sen bana neden bu kadar yabancısın anne. Benim hakkım değil miydi anneme sarilmak. Ölürsem eğer arkamdan ağlamazsin. Yaşarken ölüyüm zaten ben. Anne düzene sokmaya çalışıyorum hayatımı bir seylere odaklanmak kendimi geliştirmek ama olmuyor. Eksikliğin bir bina büyüklüğündeki kayayı üstüme atıyor eziliyorum altında ben. Ezilip ölüyorum. Günde bin defa. Boşandiktan sonra girseydin ise kendi evini tutsaydin cagirsaydin beni sana yemin ederim koşa koşa gelirdim ama sen başka bir adama gittin evlendin oda yetmiyor gibi o adamla evliyken başka bir adamla kaçıp evinde yaşıyorsun. Anne yüreğim dayanmıyor benim midem kaldırmıyor. Artık anne diyince aklımda sen canlanmiyorsun unuttum ben seni. Unuttum her şeyini unuttum.yuzunu unuttum sesini unuttum anne tamamı ile unuttum seni. Tanımıyorum kaç yaşında olduğunu bilmiyorum. Doğum gününü bilmiyorum saçının rengini gözünün rengini hiç bişeyi hatırlamıyorum. Sende beni hatırlamıyorsun. Senin için komşunun çocuğuyum ben. Anne ben dayanamıyorum artık buna bir yigenim daha oldu doğdu şükür. İki yigenim var canımdan çok sevdiğim. İkisi için duruyorum anne. İkisi için yoksa yemin olsun kiymistim canıma. İyi değilim diyorum ama beni umursayan yok. Anne seni çok özlüyorum yigenimi çok öpüyorum çok sarılıyorum çünkü sen gittin o geldi hayatima. Yerini doldurdu o büyüttü beni o şevkat verdi gözleriyle. Onun gözüne her bakışımda sanki seni anımsıyorum. Onu çok seviyorum senin sevgini de katarak. Anne beni seni çok özledim anne.....
1 note
·
View note
Text
MLBB 'de oyunda beni 1 kere eken bir kıza yazdım. Dedim bahane söylemene gerek yok istemiyorsan diye. Niye böyle yazdım bilmiyorum. Yanımda beni üzen düşündüren 1 ton şey varken ve bir tanesini bile soramazken niye o kıza sordum bilmiyorum. Sonra nasılsın dedim yaşıyoruz şükür dedi bana sordu. Sanki ben onun bana sormasını bekliyor gibi yazdım da yazdım. Kızım diyorum çok mu içinde tuttun da gittin oyundan birinin kafasını şişirdin. Sonra bana dedi ki takma kafana djdjdns. Aslında çok bir şey beklemiyordum ya da bekliyordum bilmiyorum işte. İçimden uzun uzun anlatmak geçti. Kaygılanmadan, olan biteni içimdeki haliyle... Sonuç ne dersiniz? Bence ne boş yaptı kız bile diyebilir :) hey ön yargılı değilim sadece başından savmak için takma kafana demesi-ki o an ne denir diye düşünüyorum cevap da veremiyorum- beni bozguna uğrattı belki. İşte bunu sevmiyorum ya... İnsanlardan sürekli beklenti içinde olmaktan nefret ediyorum. Lisede edebiyat hocam derdi ki 'kimseden bir beklentiniz olmasın' niye yapıyorum ki bunu diyorum sonra bir bakmışım hâlâ yapıyorum :)
1 note
·
View note
Text
Bazı şeyleri anlasın diye paragraflar yazdım cümleler döktüm kelimeler sarf ettim kırıldığımı anlasın diye bu sefer alttan alamayacağımı anlasın diye yazdım . Anlamadı kendini haklı gördü değmezmiş . Oysa ki bir kelimeye bakıyordu bir kelimesi bile yeterliydi onu affetmeme sahi kız kardeşim canımdan çok sevdiğim sen neden bana bunu yaptın ?
Ben senin için herkesi karşıma alırken sen neden saçma insanlar için beni karşına aldın ben seni düşünürken sen niye beni düşünmedin. Ben seni kırmamak için kelimelerimi düşünerek seçerken sen niye beni kırmaktan çekinmeden
0 notes
Text
Az önce daşborddan geçen güzel paragrafın özü: "Sadece hedefler değil hedefe giden süreçler önemli"
Bu durumu başka biçimlerde dile getirmiştim bende yıllardır. Vardığın hedef gittiğin yoldan tamamen bağımsız değil ki.
İyi bir hedefe kötü bir yoldan ulaşıyorsan artık o hedef ne kadar iyi olabilir?
Sen ne kadar iyi olabilirsin bir kere?
Geçtiğin yolun kiri pisi pası her yerine bulaşmışsa, o yolun tozunu toprağını yutmuşsan. Yorulmuş yıpranmışsan.... hatta hedefin kendisi yıpranmışsa ne anlamı var gittiğin yolun?
Manevi olarak da durum aynı: İşte politik ortamda görülüyor. Sıradan aç sefil vatandaş katile hırsıza tecavüzcüye bile bile destek oluyor. Neden?
Aç adam niye kendisini soyup soğana çevirene, aç sefil bırakana eyvallah etsin?
Onları daha yüce bir amaca giden yolda ki kirler sayıyorlar. Neden bu işte.
"Tamam ben soyuldum ama yüce davamız için soyulsam da dert değil yeterki o dava başarıya ulaşsın" diyor.
Hesap edemedikleri yolda bulaştıkları o kirler o yüce hedeflerini yerin dibine batırdı. Gidebilecekleri bir hedef, bir yüce, kutlu dava filan kalmadı ama... kimi farkediyor kimi bunu bile farkedemiyor.
---
En başından beri hem dünyada hem tumblr da gittiğim yolları hedeflerden daha çok önemsedim. Yolu yanlış buldum. Yol yanlışken doğru bir hedefe ulaşmayacağımdan hep emindim.
Başarılı da olsam yol yanlış olacaktı. Tam on üç yıl önce yazdım bu konuyu. Kendimden alıntılayım o sözü " Yanlış bir yoldan doğru bir hedefe varılamaz"
Bu söz bin yıl önce de doğruydu bin yıl sonrada bence doğru olarak kalacak.
---
Yolları önemseyen bendim. Hedefleri önemseyen toplumunuzdu, topluluğunuzdu.
0 notes
Text
Yeniçağ✔Abooooovvv bu manyak hayattamıy mış😲İnan ki fazla viagra aldı 3'lü sex yatağında fazla dürttüler kalbi durdu kanalizasyona gömdüler sanıyordum😠Kız anam kurbanınız olayım beni küçümsüyorsunuz yazdıklarım için " biraz atar"diyorsunuz valla attığım tartığım yok yalnızca ilk günler kimliğim anlaşılmasın diye bazı şehir/kişi vs isimleri değişik yazdım anılarımı değiştirdim baktım herkes kim olduğumu anlamış artık doğruları yazıyorum (tabii anlarlar profile Hoaj(Huvaj/Choadzj/Huaj)sembolü koy,Hayganuş teyze-Aret dayı/kuzen Edward/Fahri abi/Birgül abla anıları anlat akıl işte, ben inkâr ediyorum diğerleri de mantaklığımı bildiklerinden bana inanmış görünüyorlar deliyle kim uğraşacak?) Neyse! Ne diyorsam o👈Aklı başında ruh sağlığı düzgün bir insan niçin neden niye çocuk gibi davransın😨Tamam başka hesap açar(ben açamıyorum Google+Plusta denedim birkaç defa ama yazım hatalarım/saçma fikirlerim/acayip şiirlerim ele verdi beni bıraktım)çocuk gibi davranmanın amacı belli yaşı küçük insanları kandırıp tuzağa düşürmek buluşmaya çağırıp taciz etmek sonra çocukları ya tehditle korkutuyor ya da parayla susturuyor şerefsiz bu rezilin eipstein partilerine katılmadığını mı sanıyorsunuz diğerleri 1 gittiyse bu azgın 100 defa gitmiştir😤 çok çocuk doğurtması normâl mi kendi çocuklarını da taciz ediyor açık ihbardır bu ama bunu soruşturacak dünyanın hiç bir yerinde hakim-savcı-avukat vs yok paraya karşı kıçları tutmaz aaaa Trt2 nostalji yayınlıyor Sezen Cumhur Önal ve Şenay var az önce Yıldırım Gürses "bir liseli esmer kız gözleri yıldız yıldız"söyledi aman bana ne elin sapık milyarderinden biraz geçmişe gideyim bu arada bu cenabete de tüküreyim tuuuuhhhh yuuuuhhh yetmez bir kez daha tuuuhhhh😈İnstagram team yayınımı kaldırmayın seviyorsanız gidip altına yatın😴
instagram
0 notes