Tumgik
#birikmiş cümleler
1vaveyla · 10 months
Text
Tumblr media
O kadar birikmiş cümle var ki insanın heybesinde, beyanına tâkât yetmiyor..
150 notes · View notes
1worldiklim · 2 months
Text
Tumblr media
Tam metroya bineceğim,
Bir tane yaşlı amca makinenin önünde
Panik yapmış dolduramıyor kartı.
Arkasında birkaç tane genç birikmiş bağırıyor amcaya
"-hadi be n’apıyosun, flört mü ediyosun makinayla"
Tabi bunu duyunca delirdim.
N’apıyosunuz ya dedim
Gittim amcaya yardım ediyorum,
Canım amcam sen ne istiyorsun dedim,
Kartım yok dedi, doldurduk kartını dedim,
Al istediğin yere git bununla,
Hatta sen başvuru yap
Senin yaşına ücretsiz ulaşım dedim.
Neyse ben de doldurdum kendi kartımı metroya geldim.
Baktım amca orada bekliyor hala, ne oldu dedim.
Yavrum adres soracaktım beni azarlarlar diye soramadım,
Seni bekledim dedi.
Olur mu öyle şey amcam dedim,
Peki nereye gidecektin sen dedim.
Üsküdar Marmaray dedi.
Amca Kirazlıdayız, karşı tarafta o.
Nasıl buraya geldin uzak dedim.
Kafasını eğdi, dur dedim anlattım ona.
Burdan Yenikapıya git,
İrdan sarı çizgiyi takip et,
Marmaraya bin,
Ordan 2 durak sonra
Üsküdar Marmaraydasın dedim..
Baktım amca
Mahzun mahzun bakıyor,
Anlamamış durumu,
Tamam dedim amca gel gidiyoruz.
Atladık metroya gidiyoruz Üsküdara doğru, yolumuz var da var. Muhabbet olsun diye dedim “amca sen nerelisin”.
Ordu dedi.
Var mı fındık bahçesi filan dedim,
Dedi ki yavrum
Ben emekli ağır ceza hakimiyim.
Vayy be dedim içimden.
Onlarca kişiye müebbet dağıt,
40 yıl, 50 yıl hapis ver,
Sonra gel metroda kartı şaşır, ey insanoğlu...
Sonra, amca dedim
Ordu'dan İstanbula neyle geldin dedim,
Uçakla mı otobüsle mi?
Amca dedi ki, hatırlamıyorum...
Dedim amca valizler nerde?
3 yaşındaki çocuk gibi yüzüme baktı nerde? dedi....
O an anladım amca demans hastası,
Yani kişisel tarihini unutmak, kendi geçmişini silmek.
Peki amca nereye dedim,
"OĞLUM BENİ, ÜSKÜDAR MARMARAY’DA BEKLİYOR" Dedi.
Neyse dedim telefon nerde dedim..
Nerde dedi, dedim iş sıkıntı,
Neyse indik Üsküdar Marmaraya.
Oturduk bekliyoruz gelen giden yok,
Dedim amca kimliği ver.
Baktım adına soyadına, sonra bir tanıdığı aradım.
Dedim böyle böyle kimdir
Bu yakını vs bir numara bulur musun?
Sağolsun yardımcı oldu.
Harbiden Orduluymuş,
Kızının numarası geldi,
Aradım dedim gece gece rahatsız ettim ama...
Daha lafımı bitirmeden
Üsküdar Marmarayda mısınız dedi evet dedim şaşırdım da tabi.
Dedi ki size eniştenin numarasını vericem onu arayın,
Aldım numarayı aradım enişteyi,
Dedim gece gece rahatsız ediyorum ama...
O da hemen Üsküdar Marmarayda mısınız dedi, evet dedim.
Ya herkes biliyor acaba ben mi bilmiyorum niye burdayız derken,
Neyse enişte geldi birazdan.
Gelir gelmez sarıldı bana,
Ben başladım azarlamaya
Demans hastası bu adam
Niye tek başına salıyorsunuz dışarı.
3 yaşında birini salmakla aynı şey!
Kim o oğlu da burada bekliyorum diyor amca
- Abi demans hastası,
Evet geçmişindeki hiçbir şeyi hatırlamıyor, doğru.
Ama oğlu polisti.
3 yıl önce şehit oldu! Ve oğluyla son telefon görüşmesinde
"BABA ÜSKÜDAR MARMARAYDA SENİ BEKLİYORUM" demişti...
Her şeyi unuttu,
Onu unutmuyor,
Arada evden kaçıp buraya geliyor...
Dizlerimin bağı çözüldü.
Caktirmiyorum ama
Gözlerimden yaşlar akmaya başladı
Hemencecik toparladım
Kaldım öylece,..
Neyse onlar gitti kafamda cümleler dolaşıyor.
Belki dedim oğlu gerçekten de
Oraya geliyor ama biz göremiyoruz.
Sonra konu üzerinde daha sonra düşündüm.
Demans hastalığı bizim de hastalığımız,
Toplum olarak geçmişimizi unuttuk
Sağa sola savruluyoruz nereye gittiğimizi bilmeden.
Kim olduğumuzu unuttuk...
Nereye gideceğimizi unuttuk..
32 notes · View notes
uyumsuzunnotlari · 4 months
Text
"Eğer kalbinizde birikmiş cümleler, aklınızı işgal etmiş fikirler kağıda dökülmezse, bir başkasına aktarılmazsa, içten içe sizi çürütmeye başlar. Paylaşılmamış hakikatler, insan kalbini ve tüm vücudunuz zamanla kemirmeye, içten içe aşındırmaya başlar."
9 notes · View notes
cuy-i-ruh · 4 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
anlatacak paylaşacak bir kaç şey birikmiş galiba. Gün batımları çok güzeldi mesela ben burada yokken. sonra bir gün kendime ettiğim eziyeti koydum eke, evet o tıkırtılı botlar canıma okudu. Toplantı var diye şık olayım dedim ama olmaz olaydım. Hiç bana göre değil. canım spor ayakkabılarım siz olmasanız ben ne yapardım. (Çünkü düz taban olmak bunu gerektirir.) tavsiye üzerine alınan yeni bir kitaba başlandı. 60 sayfa kadar okundu da ama sonrası henüz gelmedi. başmühendislik sınavına hiç çalışmadan girildi. tabi ki kötü geçti ama umursanmadı, gülüp geçildi.
yürüyüşe çıkılıp bazı kuşlarla tanışıldı, sonra çıtır nohut diye bir şey varmış o keşfedildi. niyetlenildi, tek başına iftar açıldı.ve en nihayetinde bugünkü iftar yalnız olmasın diye yandaş arandı ve bulundu. size Ankara Tava yapan arkadaş candır. (:
Peki faili ben olmama rağmen tüm cümleler neden edilgen? bilmem. sınavda çıkan dönüşlü çatıyı hatırlayamadığımdan olsun hadi (:
3 notes · View notes
ikraa123 · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media
O kadar birikmiş cümleler var ki insanın heybesinde, beyanına tâkât yetmiyor .
22 notes · View notes
aynodndr · 7 months
Text
Uzun cümleler kuramıyorum bugün...
Öyle paramparça dökülüyor içimde birikmiş ne varsa...
İçimde bir hüzün,
Bir keder,
Bir yalnızlık,
Ve yalnızlığın getirdiği o kahrolası sensizlik...
Canım sıkkın,,
Kalbim dargın....
İki nefes arasında yaşar gibi...
Hani çöl susuzluğu olur ya...
İşte öyle,
Hasretten çatlayarak ÖZLÜYORUM seni...
#neyseee
3 notes · View notes
bulutluluk · 2 years
Text
Tumblr media
Bazen tek bir cümlede takılıp kalıyorsun; virgüle ihtiyaç görülmemiş, noktası çoktan konmuş tek bir cümle. Her kelime çekip gidiyor yanından, her sözcük başka başka anlamlarda başka hayatlarda yer buluyor.
Gün geceye dönüyor kaç kez, iklim değişiyor.
Bildiklerin bilmediklerine yenik, sen bir orada bir burada, ne kendine, ne hayata sığmayan kimlikler yaşıyorsun.
İçinde birikmiş ama bir türlü kuramadığın cümleler.
Hep devrik kalıyor başkalarına sığınmak...
Sonra birden; 'ben benim' diyorsun, akıyorsun zamana.
Zamanda ağır aksak yaşamaya çalışıyorsun.
Hangi sen içinin sindiği,
hangisi koca bir tuzak,
hangi sen sana hiç olmadığ��/n kadar uzak hiç düşünmeden...
Bazen tek bir cümleye takılıp kalıyor işte hayat.
Tek bir gecenin sabahı bekleniyor halihazırda, tek bir dokunuş tendeki, yüzdeki tek bir gülüş, tek bir bakıştaki göz, tek bir dildeki söz...
Zaman işte tam da orada donup kalıyor.
Sözcüklerin kalmıyor yeni cümleler kurmaya...
Suskunluğun kendi içine bile sığamıyorken ne kadar da zor duyuluyor başkalarının sözlerinde fısıldanmak...
Sonra birden; ''ben kimim diyorsun'', soruyorsun zamana.
Zamanda o kaybettiğin kendini arıyorsun.
Hangisi gerçekti, hangisi sadece bir düş, hangisi yüreğinden, aklından telafisi olmayan bir düş/üş hiç anlamadan...
Bazen...
Geçip gidiyor da herşey
Sen sadece bekliyorsun.
Aslında kendini;
Sadece kendini beklediğinin farkında olmayarak..
Pınar Söylemez
48 notes · View notes
siiravcisi · 1 year
Text
O kadar birikmiş cümleler var ki insanın heybesinde, beyanına tâkat yetmiyor...🖇️🥀
6 notes · View notes
Text
düşünüyorum, insan neden bile isteye, yüzde yüz farkında olarak kendini mahvedecek bir şeye kalkışır? cevap? elbette yok..
“olduğum olacağım ve olmak istediğim arasındaki bağı çözemiyorum”
böyle yazmıştı, özgün cümlelere aç olduğum bir dönemde verdiği alıntılarla dolu mektubunda. sen ve ben sadece sen ve ben’iz işte. isimlerimiz değişecek. şunlar şunlar olacağız ama sonunda hep sen ve ben kalacağız. öyle, sevgili dostum. o zamandan bu zamana bile isimlerimiz çokça değişti, hatta öyle ki ben kendi aklımda taşıyamadım bunları. bir ütopyaya kaydettim. unutmaktan mı korktum yoksa hatırlamak mı paraladı beni bilmiyorum ama işte gördüğün gibi şimdi buradayız; ben, kuzgunum ve beyaz saçlarım. sen, baykuşun ve kızıl saçların. sen ve ben. işler o zamandan beri onlarca cisme büründü. sen ve ben kaldık. gelenler gidenler ve kalacağını iddia edenler (dönmeyeceğini söyleyenleri de eklemek istiyorum, onlar olmasa bunu yazamazdım.) oldu. hepsini film şeridi gibi seyrettim, bazen duygulanıp ağladım, bazen huzurlu hissettim. sen neler hissettin bilmiyorum. hep söylediğim gibi, en büyük acım hissedilenleri hissedememek. ruhumu satar mıydım? dikkat, raven. dorian.
benden bir konuda ( aslında birikmiş onlarca konu var ama onları da hallederiz.) çok cümle bekledin biliyorum. tatmin olmadın çünkü hala kırgın görünüyordum. hala öyle miyim? olabilir. görünüş olarak yani. kırgınlık suratıma yapışmış gibi hissediyorum bazen. her neyse . konudan uzaklaşmayalım.
bana kimsenin beni yerimden edemeyeceğini söyledin. ben, onların yerinde oturuyor gibi hissediyorum mimoza. dilerim bu cümle tüm hislerimi anlatabildiğimi düşündüğüm gibi senin de anlamanı sağlar. bunları sana yazamıyorum çünkü diyalog kurmaya hazır değilim. o yüzden burda zamanla kaybolacak (asla kaybolmayacak) bir blogda bırakıyorum. daha mı güvenli sanki? yani, duygusal anlamda bir güven. her neyse, bilmiyorum.
 sevgili Tanrı’m, bizimle ne kastettiğini sahiden merak ediyorum. yaşamamızın özel bir sebebi var mı yoksa sadece milyonda bir olmak isteyen milyonlardan biri miyiz? bunu okurken onlar da merak edecek. hepimizin içinde tutkulu bir şekilde efsane olmayı isteyen narsist biri var. ya da kendimden biliyorum. tek bencil insan benim. yine de bu düşüncenin peşine belirtmek isterim ki, dünyadan elini eteğini çekmek deyiminin vücut bulmuş haliyim son zamanlarda. açıklamaya kalkışmayacağım. Selim usanırsın benden, demişti. usanırsınız benden.
mektuplardan söz ettim, açıp tekrar okudum, ilk aldığımda üstünkörü okuduğumu hatırlıyordum. ilk mektubu okudum okuduğunuz metnin ilk cümlesini günlüğüme karaladım. sonra diğer mektupları, yine o zamanki acemiliğimle, cümleleri seçerek, metni katlederek, ortasından okudum. Turgut gibi. içim ürperdi. Turgut’tan da Selim’den de nefret ettim. sonra onları yine seveceğimin yüzde yüz farkında olarak. bağırdım, yakacağım tutunamayanları. nefret ediyorum tutunamayanlardan. ee raven? oturdun yine Selim de Selim, Turgut da Turgut diye sayıklıyorsun. bu ne istikrar güzelim? sessiz ol artemis, yazı yazmaya çalışıyorum. kafamı meşgul etme. her neyse. (herneyse bitişik yazılsa kendi çapımda mutlu olurdum,)
yaklaşık 3 saattir kulaklığımda (yıllar sonra bu anlar için de utançtan güleceğim, yıllara gerek bile yok, aylar sonra pişman da olabilirim.) ne zaman nasıl bağlandığımı bilmediğim birinin nefes alıp verişini dinliyorum, uyuyor. insanın masum kalabildiği tek an. uyku. her neyse, bu minik detayı daha sonraları okuduğumda ne hissedeceğimi merak ettiğim için ekledim. şu an içimi ısıttığı her zaman öyle kalacağı anlamına gelmiyor.
bu yazı uzar, uzadıkça değerlenir, değerlendikçe murphy kanunlarına bulaşır. yanlışlıkla elim çarpar, silinir gider. o yüzden her şeyi yazmanın bir anlamı yok. bugün ölecek değiliz ya, (pekala, ölebilirsin raven.) onları da başka bir gün yazarız. bir dahaki gelişime fotoğraflar şarkılar ve başka şeyler de bırakacağım. hatta belki mimozanın defterinden ve alucardın resminden de söz etme fırsatı bulurum.(önce onları ele geçirmem lazım :D) hoşça kalın canım insanlar. 
a bu arada 2 gün önce doğum günümdü. hiç hediye almadım, hatta normal günlerime göre daha fazla kırıcı cümleyle karşılaştığım bir gündü. ayrıca aylar önce doğum günümde kendime hediye edeceğim diyerek çizdiğim karikatürü de bu sabah kahve yaparken hatırladım. vermeyi unuttum. hangi defterimde onu bile hatırlamıyorum. belki gelecek doğum günüme kadar hatırlarım. insanın çok defterinin olması yorucu. mimoza buna tebessüm edecek. önce ben gidersem bütün defterlerim senin mimoza’cığım. ağlama hemen.
4 notes · View notes
1vaveyla · 28 days
Text
Tumblr media
Bilinmedik bir hüzün var içimde, bir gariplik. Anladım ki, ya ben fazlayım bu şehirde yada biri eksik..
15 notes · View notes
zaaflardaolurmus · 2 years
Text
eğer kalbinizde birikmiş cümleler, aklınızı işgal etmiş fikirler kağıda dökülmezse, bir başkasına aktarılmazsa, içten içe sizi çürütmeye başlar.
7 notes · View notes
la-isla-anita · 2 years
Text
kapı-17722
Tumblr media
Kapılarla bir problemim var. Her gece mutfaktan odama dönerken daire kapımız kapalı mı diye kontrol ediyorum. Bazen bir tekrar yetiyor. Bazen her geçişimde elim tekrar kapı koluna gidiyor. Tabii ki var bir sebebi. Tabii ki gözyaşı dökmeden başlamıyor böyle takıntılar. Onu hatırlıyorum. Kendi evinin kapısını açtıktan sonra vuruluşunu. Cenazesinde bir gelin kadar güzel olduğunu. O günden beri kapının ardı hep korku bana. O günden beri hiç kimse, kendi evinde bile güvende değil.
Sabaha karşıydı. Bir mesaj kaç kez okunabilirse, o kadar okudum. Sayısız satırdan aklımda kalan sadece iki kahverengi kelimeydi. O iki kahverengi kelimenin zihnimde açtığı odalar. O odalarda otuz üç senedir biriktirdiğim tüm o kara cümleler. O iki kelimenin tercümesi o odalardaki cümlelerin toplamına eşitti çünkü. Dünyanın en kibar insanının elinden, bir kadeh zehir.
Hep söylerim , aşk arabesktir.
Güçsüz olmaktan nefret ediyorum. Aciz anlarımda kendimi terk etmek, bir yabancı gibi çekip gitmek istiyorum. Nefesim her azaldığında. Yanaklarım her ıslandığında. Tek odağım iğne yemeden nefesime kavuşmak. Salt güçsüzlük. Düpedüz acizlik. Bir kadını arıyorum. Kadın kadının yurdu. Kadın kadının nefesine hakim. Şimdi sakin ol, belki yanlış okuyoruzdur, şimdi nefesini yavaşlat, şimdi bana güven. Öyle değil. Öyleyse de dert değil.
Gün geçiyor. Gün geçmek zorunda. Görülecek insanlar var. Anlatılacak dersler. İnsan kimliğimi bir kenara koyup, sadece öğretmen oluyorum bir süreliğine. Gözlerim balon gibi. Öğretmenim, bugün yorgun görünüyorsunuz. Ve gece olduğunda, gece olup da kendimle kaldığımda başlıyor her şey bir daha. En yakın arkadaşım arıyor. Bir şey mi oldu? Nereden anladın, diyorum. Yıllardır anlıyorum ben seni, diyor. Çok fazla fotoğraf paylaşmışsın. Ve tekrar kaleme kağıda uzanmışsın. Doğru söylüyor. Beni yıllardır, belki de benden daha iyi tanıyor.
Diyorum ki kapı. Diyorum ki beni evinden çıkarıp kapıyı kapadı. Diyorum ki ben orada dururken döndü anahtar delikte. Ben kilitli bir kapının ardında kaldım. Ben zihnimin kırmızı odalarında birikmiş ne var ne yoksa hepsinin altında kaldım. Ben bir kez daha kalmıştım tam da bu noktada. Sonrası iyi değildi. Yine iyi olmayacak. Bana yine aynı şeyi yapacaklar. Ben on iki sene önce, en güçlü halimde bile kaldıramamıştım bunu. Ben sonrasında dönüştüğüm o çok daha güçsüz halimle bunu bir daha yaşayamam Ekin. Aynı şey olursa, ben artık ayağa kalkamam. Konuştukça anlıyorum. Bu beni tetikledi. Ben on iki senedir ilk kez böyle hissediyorum. Konuştukça berraklaşıyor durum. Konuştukça görüyorum. Nur topu gibi bir travmam varmış meğer benim. Ben bu ana, bu dakikaya dek bunun bir travma olduğunu bile bilmemişim. Ekin, diyorum sonra. Ekin. Farkına vardığım şeyi söylerken kekelemeye başlıyorum. Ama ne kekelemek. Hayatımda ilk defa. Dakikalarca, ağzımdan çıkan her kelimede kekeliyorum. Kekeledikçe korkuyorum. Ekin, neden korkuyorum?
Bu fark ediş anı neden bu kadar sarsıcı, bunu görmek neden bu dehşet hissi yaratıyor anlamıyorum. Açıp o dönemde yazdığım satırları okuyor ve görüyorum ki, aynı şey yaşanmadığı halde, harfi harfine aynı hisleri tecrübe ediyorum. Ekin, ben galiba yirmi bir yaşıma ağlıyorum.
Kapının bir yanı korku. Diğer yanı yalnızlık. Buz gibi fayansların üzerinde, yalın ayak bekleyen ben. Avuçlarımda panik, ceplerimde özlem.
Keşke beni şu dünya gözlerimle bir kere mutlu görsem.*
17722
edirne  
2 notes · View notes
d-aktilo · 12 days
Text
3 Mayıs
İki haftadır bu an için çok bekledim. Özellikle son bir hafta boyunca, odamda ekrana bakamaz halde dönüp dolaşırken, müzik dinleyip yatağımda uzanırken, kafamda cümleler uçuşurken deli gibi kendimi bu beyaz sayfanın karşısında hayal ettim. Bir daha, bir daha. Aklımda o kadar çok yazı yazdım ki, zihnimdeki kelimeleri durdurmadan klavyeye dokunmayı öyle arzuladım ki, gözlerimi iyi hisseder hissetmez kendimi burada buldum.
Anlatacak çok şeyim birikmiş gibi, gözlerim her an kötüleşir korkusuyla duraksıyorum arada, ağrı kesici aldım, ağrısa da hissetmeyeceğim. Günler geçti, haftalar geçti. Birikmişleri nasıl toparlayacağım düşüncesiyle, en baştan, yola attığım ilk adımı anlatarak başlayayım.
Ameliyata çoktan karar vermiştim, nasıl bir şeyin içine düşeceğimi bilmeden, başka çıkar yolum yok zaten düşüncesiyle 'evet,' dedim, 'artık bir şeyler değişsin istiyorum kendimde.' İmzalar attım, parayı ödettim, geri dönüş zaten yoktu artık, 24 Nisan tarihinde ameliyathanede beklerken kafamdan defalarca 'geri dönüş yok, yalnızca ileri' cümlesi geçti.
Ameliyata girdim, gözlerimin önünde birtakım işlemler yapılırken, çeşitli cihazlar gelip giderken, doktor beni konuşturmak için 'sakinleştirici mi verdiler sana, çok uyumlu ve sakinsin, dilara şarkısını sever misin sen, ben bayılırım' gibi cümlelerle zihnimi meşgul etmeye çabalarken ben hâlâ geri dönüş yok diyordum.
Ellerimi sıktım, bekledim, eve dönüp gözlerim acırken de bekledim, ertesi gün lens çıkınca bulanık görürken de bekledim, ekrana bakamazken ve bu yüzden sıkıntıdan bunalırken de bekledim, bir sürü podcast bölümü dinledim. Merdiven Altı Terapi'yi açıyordum, bölümler rastgele çalıyordu, devamlı kulağımda aynı insanın sesiyle sürekli bir şeyleri sorguladım. Sorgulamak rahatlattı, toplumu, ailemi, insanları, iç dünyamızı, çocukluğumuzdan itibaren birilerinin devamlı bizi yönlendirme ve yargılama halini, bunun üzerimizdeki izlerini, evde kalıp kalmamayı, bir gün hayatımı kendim idame ettirmem gerekeceği için belki de bir an önce kopup gitmem gerektiğini...
Bir yandan da gün geçtikçe gözlerim netleşiyordu. İnsanlarla sesli olarak iletişim kurmaya çok aç hissettiğim için herkesi arıyordum ve beni arasınlar diye bekliyordum. Bir anda içimde sosyal enerji patlak verdi, biliyordum bu yanımı ama yıllarca uyumuş bir hayvan gibi uyanır uyanmaz etrafa sosyal açlıkla saldıracağını, sevdiğim insanlarla iki saat bile konuşsam bıkamayacağımı, yalnız kaldığımda beni bunaltıp sıkacağını ve 'hadi birileriyle konuşalım sıkıldım yeter' dedirteceğini hiç düşünmemiştim.
(devam etmedim)
1 note · View note
onderkaracay · 1 month
Text
Tumblr media
🎯 NEDEN YAZIYORUM 🎯
Mensur koşuk olarak kaleme aldığım eserlerimi paylaştığım bir site neden yazdığım ile ilgili bir yazı talep etti.
Çok ilginç cümleler kurmuşum. Paylaşmak istedim.
Hayatta nefes almak kadar önemlidir yazmak..
Yazmakta ki tek amacım yaşadığım toplumun ve insanlığın kulağına aydınlığı fısıldayan metinler bırakmaktır.
Yazın insanları, insan ruhunun ve yaşamın iç mimarlarıdır.
Kendimden kendime yolculuğun bir hikayesidir yaşamım.
Bir yeryüzü tanığı olarak gördüklerimi görmemezlikten gelemedim.
Yazdıklarım bana diyor ki öldükten sonra daha çok çok yaşayacaksın.
Yaşamak için çırpınan her yürek bunu hak eder.
Öldükten sonra ki yaşamları ölene kadar olan yaşamlarından daha uzun olan insanları örnek alarak yaşama çabası içinde olmanın bedeli bu demek ki!
Ölmeden önce kalıcı bir isim olmaktan çok okunmaya değer yazı ve mensur yır bırakmaktır amacım.
Yaşama kendimiz olmak ve o kemale ermek için geldik.
Mükemmel biri olmaya değil.
Ozanlar mana çözerler.
İnsanın kendisi için yaptıkları kendisiyle birlikte ölür, ölümsüz olan insanlık için yapabildikleridir.
Yazılmaya değer bir yaşam yaşayıp, okunmaya değer bir şekilde yazmak felsefemdir.
Bir yır yazmak yıllar alır.
Birikmiş duyguların birleştirilmiş olgunlukların resimleridir yır.
İnsanın bilinçaltı albümünü dolduran derin duygulardır.
Yır; uzun yorgunlukların, kısa cümleleridir.
Yır kanayan bir yüreğin çığlığa dönen bir duygu tohumunun çiçekleri veya dikenleri gibidir.
Kimi insanın yüzünde tebessüme dönüşür, kimi insanın suratını düşürür.
Çoğu zaman kanayan bir yaranın duygusudur yır.
Yırr; insan aklının gönlüne açtığı yaraları tedavi eden bir ilaçtır.
İnsanın kendi gölgesi ile dans edebilen iç sesin musikisidir yır.
Yır; en anlamlı sözlerin en güzel şekilde ifade etme biçimi olarak mana ve tarzı bir araya getirme sanatıdır.
Yır ölçüsüz olmalıdır. Öcünü başka türlü alamaz.
Yır duygu ve düşünce söylemez, duyumsatır, düşündürür.
Yır bir gerçeği düştüğü yerden kaldırır.
Yır güzelleme yapmak demek değildir.
Yır evrenseldir.
Ne adres arar ne adres sorar. Yır muhatap aramaz.
Muhatap aratır.
Kim diye sordurur.
Yıllardır yazarım henüz sırtımı yaslayanileceğim bir cümle kuramadım.
İktisadi ve idari bilimler eğitimi aldım. Ticari şirketlerinin hesabını tutmak yerine bir bankada çalışmak bana 12 Eylül 1980 sonrası ülkemize yapılan organize ayrımcılığın arkasında kimlerin olduğunu, neler yaptıklarını ve daha ne tür kötülükler yapmak istrdiklerine şahit olmamı sağladı. 16 Eylül 1996 tarihi ile 12 Eylül 2012 tarihine kadar bu karanlığın adeta sicilini tuttum. Bu zulme içlerinde varken karşı çıktım. Kişisel husumet besleyenler bankayı ve yetkilerini kullanarak bankanın beni 12 Eylül 2012 tarihinde yaptıkları ayrımcılığın farkında olmadan kendi ayaklarına kurşun sıkmak ve bankacılık sektörünün bilinmeyen ikiyüzlü halini deşifre edeceğim fırsatı bana vererek sebepsiz beni işten çıkartarak ekmeğimden ederek beni dizginlemek istediler. Sonra yazdıklarım, eylemlerim banka lehine tehditleri artırdı. Adamın kolunu bacağını keserler sen kimsin bu banka ile başa çıkabilir misin tehdidi bardağı taşıran son damla oldu. Bütün gemileri o gün yaktım. Böyle gelmiş böyle gitmez dediğim gün o gündü.
Kendi yazdığım kitabımı kendim yayınevinden paramla bile satın alamayacak boyutta engeller bile durduramadı beni. Kitabı satır satır yazarak internet aracılığıyla duyurdum/duyurmaya devam ediyorum. Mobbing Bank kitabım 12 Eylül zulmünün devam ettiğini ve çözümü yazan bir kitaptır. Atatürk'ün Nutku bir mücadelenin eseridir. Mobbing Bank o devrimleri korumak ve yarım kalan devrimleri tamamlamak adına bir mücadele başlatmak adına yazılmıştır. 12 Eylül zulmüne bir yurttaş tarafından verilmiş muhtıradır.
Bu anlamda dünyada bir ilktir.
Direnmek İçin Nasıl Değiştim?
Değişmeme sebep iki etken var;
Birincisi okuduğum kitaplar ile bilgim, yaşadıklarım ile tecrübem arttı.
İkincisi yaşadığım acılar ile bu acıyı yaşatanlara karşı katılaştım.
Dayatmacı ve sömürgeci her ziyniyete karşı sorgulayan yaşam tarzımla, yazarak ve itiraz ederek direnmeye başladım.
Taraftar toplamak gibi bir derdim olmadı.
Ne bir menfaat beklentim var ne de menfaat beklentisi olanlar ile bir araya gelmek gibi bir girişim içine girmedim.
Bir araya gelmeden sömürgeci dayatmaya karşı nasıl üstün geleceğiz sorusunun yanıtını acı yaşayarak canı yananların çoğalması sonucu kendiliğinden doğal, toplumsal bir refleks olarak gerçekleşeceğine inanıyorum.
Genel çıkarı kişisel çıkar sağlamaktan üstün tutan insan sayısı geçtiğinde bu düzen tersine dönecek.
Bu toplumun kulağına küpe olacak tüm uyarıları yaparak insanlık ödevimi tamamlama çabası içindeyim.
Hayatta ne kadar zıtlık varsa siyah beyaz, artı eksi, ileri geri, alt üst, yukarı aşağı, aydınlık karanlık, doğu batı, gerçek yalan vb zıtlıkların karşılaştırmalı birbirlerine olan etkilerini yazmaya çalıştım.
Hayat hepimize başlangıçta bir isim verir. O isme değer katan yaşadıklarımız ve yaşattıklarımızdır.
Hayat; hem hayati önem hem de hayati tehlike taşıyan bir süreçtir.
Yazmaya değer her konu işte o yaşantıdan çıkar yol alır.
Yazmak sağaltıcı bir büyüdür.
Ozanlık düşkırıklığı toplamaktır.
Çocukluğumdan bu yana yaşadıklarım ve beni etkileyen her konuyu edebiyat ile aktaracağıma inanıyorum.
Yeryüzüne ve insana dayanabilmek için edebiyata sığındım.
Kollektif bir metindir yeryüzü. O metnin bir parçasıdır her yazı.
Kendimi yargılamadan hiçbir kimseyi yargılamadım.
Kendi savaşımdan sağ çıktığım için zalimler ile pazarlıksız savaşabiliyorum.
Beyin savaşları komutanı Mustafa Kemal Atatürk'ün askeriyim.
İnsanlığı eleştirirken kendimizi de insan yerine koyarak eleştirmeliyiz diye düşünüyorum.
Yazdıklarımda gerçekliğe dayanmayan ve kendi öz duygu ve düşüncelerim dışında esinlendiğim, örnek aldığım edebiyat dünyasının önemli kalemlerinden alıntılar dışında tek bir satır bulunmaz.
Benzer duyguları her çağ her insana yaşatır.
Zaman kendini tekrar eder, dünya bu tekrarların sahnesidir.
İnsanların şaşırmadığı, hatta kendilerini bulduğu insana ait sıradanlığı anlatmaya gayret ediyorum.
İyi bir okuyucu olmayanların yazıları da kısırdır.
En iyi iletişimin kuralı dinlemekse, yazmanın kuralı da hayatı ve yazılanları çok iyi okumaktan geçer.
Daha önceki yıllarda yazdıklarımı tekrar yazmak en büyük zevkimdir.
Çünkü eksiklerimi ancak böyle tamamladığıma inanıyorum.
Yazmak yazarak öğrenilir.
Yazı da kalite konu seçimi ve hangi kelimelerin bir araya gelmesine bağlıdır.
Tarz kalitede bundan sonra gelir ve okuyucuyu daha çok ilgilendirir.
Yır bazen tek bir kelimedir. O kelimeden yol alır döner dolaşır o kelimede düğümlenir.
Düz yazı gibi yır, yır gibi düz yazı ekolünü savunuyorum. Mensur yır denir bu tür eserlere.
Popüler olmak ve çok okunmak gibi bir derdim yoktur.
Okunması için değil, dokunması için yazıyorum.
Varsa bir değeri o değere zamanı gelince ulaşır.
Bunu benim görüp görmememin o kadar bir önemi yoktur.
Ne korkuyla yazarım kim ne der diye bir derdim yoktur, ne de ısmarlama yazarım.
Duygular kalem oynatmadan çıkmıyor dilden..
Yazarak hayatımı kazanmayı hiç düşünmedim.
Çünkü o çok zordur.
Menfaat karşılığı yazmak gerçeklerden uzaklaştırarak çok satmaya ve popüler olmaya meyilli yazılar üretmeye sebep olur ki bu bana terstir.
Gazetelerde yazmak bu yüzden çok zordur.
Siyaset veya sermaye güdümüne girmek demektir.
Derdim insanı olması gerektiği gibi etkileyebilmektir.
Yazmak ve yaşamak arasında bir seçim yap deseler yazmak yaşamaktır derim.
Yazmak aynı zamanda düşünmenin aracıdır. Düşünmeden yazamazsınız.
Yazarlık bir meslek değildir, uğraştır.
Yazmak bir tutkudur.
İnsanın olgunlaştıkça daha iyi yazı yazacağına inanıyorum.
Yazmak hayatı tersinden okuyabilmektir, hayatı iyi okuyamayanlar yazamazlar.
Yazmak bir sanattır.
Yazmak insanın içindeki hissi uyandırarak yankı yapmasını sağlamaktır.
Sadece yazarak ve konuşarak fikirlerimizin tutsak kalmasında da yana değilim.
Fikirlerin eyleme dökülerek yaşayacağına ve özgürleşeceğine inanıyorum.
Bunu en iyi yapabileceğim dil anadilim Türkçe'nin olduğuna inanıyorum.
Türkçe aynı zamanda dünyanın en iyi duygu dilidir.
Hiçbir dil bir hissi Türkçe kadar güzel anlatamaz.
Türkçe aynı zamanda matematik, düşünce, mantık ve felsefe dilidir.
Tarih nasıl Türkler ile başlıyor ise dil de Türkçe ile başlar. Diğer diller Türk dili Türkçe'den üremiş dillerdir.
Yabancı dilin tüm topluma öğretilmesi bir dil soykırımıdır.
Her insan kendi dilini öğrenmelidir ve konuşmalıdır.
Yabancı dili herkese öğretmeyi dayatmak yerine ihtiyaç kadar ilgili mesleklerde çalışan insanlara öğretilmesi gerekir.
Ben yabancı bir ülkede yaşamayı tercih edersem o ülkenin dilini öğrenmeliyim. Yabancı biride benim ülkeme geldiğinde benim dilimi öğrenmek zorundadır. Onu memnun edeceğim diye onun dilini öğrenmek zorunda değilim.
Yır ve yazılarımda insanın bulunduğu toplum koşulları içinde şekillenen ruh hallerini, bunun sonraki yaşamlara nasıl yansıdığını, ilişkiler arasındaki uyum ve uyumsuzluğu algılama farklılıkları konu eden ölümü, hayatı, doğayı, insan psikolojisini bu pencereden anlatmaya çabalayan amatör bir edebiyat ve yazı işçisiyim.
Yır edebiyatın felsefesidir.
Ayrıca yır ve yazılarımda milli ekonomi, tarih, zaman, geçmiş, gelecek, an, duygular, aşk ve benzeri gibi konulara yer vermekteyim.
Mesleğim gereği toplumsal gelişim ve iletişim ile özel ilgim olduğundan amatör olarak tiyatro ile ilgilenmekteyim.
Bu çalışmalarımı iş hayatında motivasyon amaçlı kullandım.
İnsan ile ilgili en önemli gördüğüm sorun insanların yüzlerinde ki maskelerdir.
Yır ve yazılarımın baş konusu maskelerdir.
Başta kendim olmak üzere maskelerin düşürülmesi gerektiğine inanıyorum.
Maske, insanın kendinden çok ülkesine ve yaşadığı çağa ait olduğu için de insanlar maske yüzünden birbirinden ayrılırlar.
Maskesini kaldırabilen insanlarda kendimizi bulabileceğimize inanıyorum.
Kendini bilenler kendilerinden söz edebilirler.
Beş bine yakın kitap okudum. Altını çizerek, her kitabın özetini ve bana kalanları yazarak.
Aynı zaman da günlük, makale, biyografi ve yır yazıyorum.
Kendime ait sayısızca sözüm var.
Yerel dergi ve gazetelerde yır ve yazılarım yayınlanmaktadır.
Sosyal günlüklerde yır ve yazılarımı paylaşmaya devam etmekteyim.
Dinim; yaratan ve yaşatan, bağlı ve borçlu olduğum, bir parçası olduğum, ilham kaynağım doğadır, evrendir.
Evrenin büyüklüğü karşısında zerre bile görmem kendimi ve kimseyi.
En büyük mücadeleyi kendime karşı vermiş biriyim.
İkinci karşı olduğum konu dayatmadır.
Gelecekte filiz verecek bir kaç fikir bırakma gayreti gösteriyorum.
Geriye bir isim değil bir mücadele bırakmak istiyorum.
Geriye fotoğraf makinesi ile çekilmiş resimler değil, sözlerle; doğaya, insana, yaşama, duygu ve düşüncelere dair manzaralar bırakacağım.
Hepsi bu.
Önder Karaçay
0 notes
mezetepsisi · 3 months
Text
Asansör kapısına elimi uzattım tam kapanacakken geri açıldı.
Bir noktada parmaklarım dahi sığmayacak,kapı kapanacak.
Daha duygusuz sakin bir moddayım,mantığımı devreye almadım. Eşitlikçi değilim mantığımı devreye almayayım.
İçgüdü duygu ve neden üçgeninde içgüdünü dinleyip duygunu keşfedip neden oluşturuyorsun. Nedenleri yıkma zamanı daralıyor.
Bu geçtiğimiz günlerin s.o.s modu Ali değil, s.o.s senin için çalıyor hazır nergiz görüyorum sağda solda mevsimi bitmesin.
Yatakta pazarlık yapılmayan noktada içgüdü duygu ve neden üçgeninde içgüdüye bağlanıp nedeni tekrar yıkman gerektiğini anla.
Bunu ben söylemiyorum ilkelliğin söylüyor. İlkelliği dinle farkedeceksin. Ben hiçbir şey yapmadan buraya gelen insan ilkelliğini tekrar kazanman lazım.
Geçmişini dinlemek ve seni iyileştirmek seni toparlamak yanıma yakışan enerjinden kaynaklı.
Geçmişin iyiliği,kötülüğü veya bitirme mevzuları bile dinlenilesi değil hala tercihlerin olmasından kaynaklıdır.
Tercihlerini kafanda netleştir,kendini kandırma netleştir.
İlkel güdün buraya getirdi seni burdan gittikten sonra kafan karışık olabilir ama netliğini ilkelliğini sorgula
Gurur yapan onay almak isteyen birisi değilim.
Ben seni koruyan kollayan yaptığın doğruları onaylayan basit hatalarını düzelten insanım.
Çiçeğe ağlayan ilkelliği içgüdülerini nedene bağlayarak bastırma
İçindeki sorunu bastırarak çözemezsin. Sorunları biriktirip kendini kötü hale getirme.
Çevre ve kalabalıkları gördün ben kumarımı ve seçimimi senden yana yaptım. İlkel güdülerim yüzlerce kilometre öteden kokunu aldı enerjini hissetti. Dışarıya açılmak istemiyorum yeni bir arayış istemiyorum. Basit insanlar görmek istemiyorum.
Çocukluğunu ve boş özgüvenini kenara bırak üzüldüğünü gör ve çöz.
Sinirli sert ve sabırsız bir kumarbazı yakın arkadaşlardan çıkararak olaya gizem sokarsan ısırırım.
Isırdığım ve saldırganlığım attığın ilkel yemi yutmam değil sabrımın bir sınırı olması. Sabrım yanındayken sınırsız olurken benden uzaklaştığını hissetmek bardaktan taşan son damla yapıyor.
Ortada kavga aldatma sadakatsiz durum yok denemedeyken fazla ilgi var o da birikmiş yüksekliğin ve seni kızım gibi benimsemenin etkisi.
İlişkinin akışını bozmadan gel. Özgüvenini tazeleyip durmayacağım cümleler ve aramalarla olayı uzatmayacağım.
İçselleştirdiğin saçmalıklar empati yoksunluğum değil anlayamama veya gurur da değil. Yapılanları tüm çıplaklığıyla arkadaşlarınla konuş seni tanıyan tanımayanlarla paylaş. İçselleştirdiğin şeyler seni yönetmesin hatada olduğunun farkına var.
Kazanmak için çaba sarfetmeyeceğim seni tedavi edeceğim,tedaviyi kabul edip geleceksen acele etmen gerekiyor.
Geçtiğimiz 2 aylık süreçte yaptıklarım seni geri getirmez onu düşünme 2 ay sonra yapacaklarım seni getirecek ya da 1.5 yıl :)
Akışı bozma
0 notes
aynodndr · 1 year
Text
_____Benim En İyi Yaptığım Şey Seni Özlemek.
Kaşla Göz Arasında Bir Dünya İki Nefes Arasında Bir Ömür Kadar...!!!!
_______Hani Çöl Susuzluğu Gibi Öyle Hasretten Çatlayarak.....!!!!
_______Kıyamet Gibidir Bazı Aşklar....!!!!
İlk Gibi Yaşanır.....Kıyamet Gibi Biter.
__________Uzun Cümleler Kuramıyorum Bugün.
Öyle Parça Parça Dökülüyor İçimde Birikmiş ne Varsa. .....!!!!
Belki de Çok Karıştırdım
Hüznü Kederi Yalnızlığı
Ve Sensizliği...
YLZ
6 notes · View notes