#bir kız çocuğu vardı
Explore tagged Tumblr posts
Text
Bir kitap okudum. Bir mahkum vardı, suçu bilinmiyor. 3-4 yaşında bir kızı vardı mahkumun, öldüğü gün kısa bir süre görebildiği. Bir mahkum vardı, herkesin gözünün önünde bir sehpaya çıkarılan. İdam sehpasına. Kimine göre suçlu, kimine göre suçsuzdu. Bir mahkum vardı, korkuyordu bu dünyadan göçmekten. Bir mahkum vardı, herkesin gözü önünde boynundan sallandırılan. Bir kız çocuğu vardı, babasının onu bırakıp gittiğini düşünen, ona kızan. Bir kitap okudum. Yazarın kurgulayarak yazdığı, altında hisleri, gerçekleri barındıran. Bir kız çocuğu vardı kitapta, babasını çok seven. Fazla iyiydi babası, bu berbat dünyaya fazla iyi. Kanun vardı, yasa vardı ülkede. Bir kız çocuğu vardı, süper kahraman olmak isteyen. Babası söylemişti ona, süper kahraman olabilirsin diye. İnanmıştı küçük kız, gerçekleri öğrenene kadar. Bir kız çocuğu vardı, artık genç bir kadın olan. Avukattı bu kadın, babası için her şeyi yapmaya hazır olan. Kanun, yasa yoktu ülkede. Kurallar vardı sadece, kişilerin koyduğu. Bir ülke vardı, kitapların, filmlerin ve diğer her şeyin yasaklı olduğu. Bir ülke vardı, kadınların en dipte olduğunu savunan. Bir ülke vardı, 1984 kitabını okuduğu için bir kız çocuğunun babasını hapishaneye sürgün eden. Bir adalet yoktu, hapishaneye atılan mahkumların işkence çekmesini önleyen. Bir özgürlük yoktu, mahkumlara idam cezası vermelerine karşılık verebilecek. Bir kadın vardı, babasının idam kararının sadece 15 dakikada verildiğini bir aramada öğrenen. Bir kadın vardı babasına son bir kez bile sarılamayan. Bir kadın vardı, babasının en sevdiği yemeği ve kokuyu sordukları. Bir kadın vardı, ağlamayı yasaklayan bu devlete karşı çenesini dik tutan. Bir kadın vardı, babası son nefesini vermeden yiyeceği yemeği hazırlamak zorunda bırakılan. Bir kadın vardı, babasının son yemeğini hazırlarken içine zehir koyan. Bir baba vardı, gurunu ayak altına almalarına izin vermeyen, kızına onu öldürmesi gerektiğini ima eden. Bir kadın vardı, ağlamasına bile izin verilmeyen, babasının gözünün önünde acı çekerek ölmesini izleyen. Bir baba vardı, ölümünü 32 saniyeye sığdıran. Bir kadın vardı, tıpkısının aynısı olduğu babasını öldürmek zorunda bırakılan. Binbir adaletsizlik vardı, kararlarına karşı çıkan herkesi gözünü bile kırpmadan öldürten. Bir özgürlük yoktu, bir sistem yoktu, kanun, yasa, adalet yoktu. Artık sadece melek bir baba ve küçük bir kız çocuğu vardı.
#birkitapokudum#kitap#kitaplar#kitap okumak#bibliomaniamina#bibi#bibliomania#edebiyat#viktorhugo#bir idam mahkumunun son günü#beyaz leke#asli arslan#bir adam vardı#bir kız çocuğu vardı#bir ülke vardı#bir adalet yoktu
1 note
·
View note
Text
abdullah b. mesud'un küçük bir kız çocuğu vardı. onu bağrına basar, öper ve 'ey babasını ateşten koruyacak olan örtüm, merhaba' derdi.
ibn adiy, el-kamil fi duafâi’r-rical
97 notes
·
View notes
Text
Tatlı Komşum! (5) (Furkan 31 Y., Manisa)
Ertesi gün öğlen yemeğinden sonra havuza doğru yürürken, sanırım Rus, iri yarı bir adamın gülümseyerek Ebru'ya selam verdiğini gördüm. Belki yanlış görmüşümdür dedim. Bir saat kadar havuzda yüzerken adamın ve yanında süpermodel bir kadının karşıdaki şezlonglara oturduğunu gördüm. Kadın direkt bikini (pardon ipkini) üstünü çıkarıp Toppless güneşlenmeye geçti. Kadın sanki, Buranın en güzeli benim, var mı meydan okuyan? der gibiydi. 5 yaşlarında bir kız çocuğu vardı yanlarında, animatörler aldı.
Havuzdan çıkıp, Ebru, karım ve ben şeklinde sıralandığımız şezlonglara uzanıp güneş gözlüğümü taktım etrafı kesmeye başladım. Adam sürekli Ebru'ya bakıyor, Ebru da kaçamak olarak adama karşılık veriyordu. Bu beni kızdırmaktan çok tahrik etti, çünkü ben de onun karısının göğüslerinden gözlerimi alamıyordum. Göğüs uçları resmen başkaldırmış yukarı doğru bakıyor, göğsü uca doğru yukarı kıvrılıyordu, hani füze gibi denir ya...
O ara karım hareketlendi. "Ne oluyor?" dedim. "Sanırım regl oluyorum, dünden beri az bir ağrım vardı, ben odaya gidip geleyim!" dedi. Eyvah yandık, eşimin regl ilk 2 gün fena sancılı oluyor ve en az 6-7 gün sürüyordu. Tatil burnumuzdan gelecek diye düşündüm. Karım gidince, Ebruya, "Ne o kız, herif seni gözleriyle sikiyor?" dedim. "Sorma hayatım, akşam hani animasyon esnasında bira almaya gittim ya, bu herif bardaydı, bana sırasını verdi, gülümseyip teşekkür ettim. Birşeyler söyledi. Barmen de tercüme etti. Ne mutlu, sıra beklerken manzaram sizsiniz mi ne demiş. Gülümseyip teşekkür ettim. O saatten beri adam heryerde, sabah kahvaltıda tam karşımda çaprazda, sonra havuz da karşımda, öğlen yemeğinde karşımda, yemek alırken ensemde, sabah kahve makinasının orda dayayacak kadar yaklaştı nerdeyse!" dedi.
"Ne o, zevk mi aldın?" dedim. "Baştan korktum, ama şimdi cayır cayır yanıyor amım! Karısı süper güzel, adam bana niye bakar ki?" dedi. "Sen de en az karısı kadar güzelsin yavrum! Eeee, ne olacak şimdi? Adam bir hafta peşinden ayrılmaz, ya bir kuytuda bastırırsa, baksana ilk sabah sıkıştıracakmış!" dedim. "Bilmiyorum, sen ne dersen onu yapacağız. İstersen denize gidelim bugün, hem uzaklaşmış oluruz?" dedi. "Bakalım! Ama tahrik olduysan devam et biraz istersen, hem tatil renklenir!" dedim. "Ciddi misin?" dedi yüzüme bakıp. "Çok ileri gitmeden!" dedim gülerek. "Tamam!" dedi.
Havuza girip biraz yüzdük, tabii şakalaşarak. "Söndü mü biraz ateşin?" dedim amını işaret edip. "Nerdeee! Ancak sokarsan alırsın ateşimi, sikmen lazım!" dedi. "Kim alevlendirdiyse o söndürsün!" dedim gülerek. "Söndürtürsem görürsün!" dedi, güldü. İkimiz de şaka yapıyorduk güya, ama alttan alta da merak, tahrik herşey vardı. Tam o sırada kadın kalkıp sıcak tarzı bir hareketler yaptı kocasına ve havuza atladı. Kadın senkronize yüzmeciydi kesin, suyun içinde kuğu gibiydi. Ağzımız açık ona bakıyorduk. Herhalde dalmışız. Sonra kendime gelip, şezlongta bira yudumlayan adama kaydı gözüm. Adam gülümsüyor, bir karısına, bir Ebru'ya bakıyordu. Ama eli ile şortunu düzeltir gibi bir hareket yaptı. Ebru herhalde havuzu ısıtmıştı ateşiyle.
Havuz Bar'ın arkasında alt kata inen merdivenler vardı. Alt katta kadın ve erkek tuvaletleri ve geniş bir alanda ilave şezlong ve sandalyelerin üstüste yığıldığı depolama alanı vardı. Ebru'ya, "Bar'ın ordaki tuvaletlere git bakalım, gelecek mi adam, hem gelirken de bize bira al bardan!" dedim. "Başımıza iş açacağız bak!" dedi. "Birşey olmaz!" dedim.
Ebru çıktı havuzdan, biraz kurulanıp tuvaletlere doğru gitti. 30 saniye sonra adam da peşinden. Bu arada ben de kadını izliyordum, aval aval havuzun ortasında dikilip kalmıştım. Kadın tek damla su sıçratmadan yanımdan geçerken, bana bakıp gülümsedi ve kırık bir Türkçeyle, "Pardon, birşey mi oldu?" dedi. Bir an gülümsedim, "Yok, sanki olimpiyatlarda senkronize yüzme seyrediyorum, yüzmüyor adeta suda dans ediyorsunuz!" dedim. "Teşekkür ederim, gençliğimde yapmıştım o sporu, ordan kalma!" dedi. "Yani halen sporun içindesiniz, çünkü daha çok gençsiniz!" dedim. "Oooo, kadınlarla konuşmayı biliyorsunuz!" dedi.
Ben de, "Aslında suda olmasak elimin ayağımın titrediğini görürdünüz!" dedim. "Neden ki?" dedi. "Hayranlıktan!" dedim. "Ay teşekkür ederim, ben Olga!" dedi suda elini uzatıp. "Ben de Furkan!" dedim. "Sizin de yanınızda hayran olunacak kadar güzel bayanlar var, kim onlar?" dedi. "Karım ve baldızım!" dedim. "Baldız baldan tatlı mı, siz Türkler öyle diyorsunuz ya! Havuzdaki hareketlerden onu anladım da!" dedi gülerek. Gülümsedim cevapsız.
Olga, "Türkçeyi nerde öğrendin diyeceksiniz, klasik soru. Kocam Boris Ankara'da resmi görevli 4 yıldır!" dedi. "Ya siz?" dedim. "Ben de çevirmenlik, tercüme, kendimce birşeyler yapıyorum vakit geçsin diye!" dedi. "Ne kadar buradasınız?" derken elinde biralarla önce Ebru geldi, ardından da Boris. Olga, "Tanıştıralım, hem daha çok sohbet etme şansımız olur, böyle güzel konuşan bir adamla daha çok sohbet isterim. (muzipçe gülümseyip) Yarım saat sonra olur mu?" dedi. "Karıma bakayım, odaya gitmişti, sonra birşeyler içeriz hep beraber!" dedim. "Peki!" dedi. Ben havuzdan çıktım, Ebru, "Yürü odaya gidelim!" dedi. Biradan bir fırt aldım. Herşeyi bırakıp villalara doğru yürümeye başladık. Tam o sırada Boris'e baktım, bıyık altından gülümsüyor derler, ya tam da öyleydi bakışları.
Yolda Ebru anlattı. "Tuvalete girdim çıktım, biri elimi tuttu çekti beni, ben sen sandım bir an, sonra bu adammış! O sandalyelerin olduğu yer var ya, labirent gibi, arasına yürüttü, ne diyeceğimi bilemedim, direk dudaklarıma yapıştı, bana Türkçe çok güzelsin dedi. O kadar seri hareket ediyordu ki, dili dilimi resmen sikti, elini bacaklarıma attı ve bikinimin içinden kalçalarımı sıkmaya yoğurmaya başladı. Elim otomatikman şortuna gitti. Önce şortun üstünden okşadım, sonra da elime aldım. O an parmakları içime girdi. Bir sesler oldu, yakalanacağız diye elinden kurtulup Bar'a geldim. Biraları almış gelirken iki adım arkamdan gelip, Tadın damağımda dedi. İçimden bir ses cevap ver dedi. Benim de dedim adama!" dedi.
Ebru, "Yanıyorum, sikilmek istiyorum Furkan!" dedi. "Sen geç villana, ben iki dakika benimkine bakıp garantiye alayım!" dedim. Villaya girdim, karım perdeleri kapamış yatıyordu. "Nasıl oldun?" dedim. "Kötü!" dedi. "Ağrı kesici al!" dedim. "O da adeti düzensizleştiriyor biliyorsun, sonra 20 gün parça parça 2 gün çekecğim! Aşkım sen git eğlenmene bak, uyumak istiyorum!" dedi. Çıktım, Ebru'nun villasına gittim. Ebru yatağa yatmış çırılçıplak, bir eli amında, diğer eli göğüslerini sıkıyor, gözler kısık, "Gel ne olur, gel sok artık!" dedi...
Derin bir, "Ohhhh!" çekti daha kafası girince. Birkaç kez gidip geldim, "Oh oh oh oh!" diye klasik Ebru orgazmı başladı. "Çok doldum, yürürken yolda sokacaktım elimi amıma, ohhhh sik aşkım, sikkk!" diyor, kalçalarını ittirip beni kendine çekiyordu. "Şimdi seni Boris sikse daha iyi olurdu sanırım!" dedim. "Boris mi, adını nerden öğrendin?" dedi. "Karısı da Olga!" dedim. "Ohhhhh, sikişecek miyiz Olga ve Boris'le?" dedi. "Sikişelim mi?" dedim. "Eveeeet!" diye tekrar tekrar orgazm olmaya başladı. Halen azgındı ama...
"Olga bizi tanıştırmaya ve birşeyler içmeye çağırdı!" dedim. "Bekletmeyelim o zaman! Hadi aşkım boşalt döllerini heryerime, sonra da gidip daha çok tahrik olalım, ohhhhhh, sik amcığımı, ağzıma yüzüme boşalt, aşkımmm ohhhh, hadi Boris beklemesin!" dedi. "Verecek misin mi yavrum Boris'e?" dedim. "Vereceğimmm!" dedi. "Ohhhh, ben de Olga'yı sikeceğim!" dedim. "Sik aşkım, hem de ben sikilirken yanımda sikkkk, ohhhh, aşkımmmm, çok istiyorum o kabuklu yarağı yemek, elime alınca kimse gelmese domalıp siktirecektim orada!" dedi. "Ohhhh, geliyorum!" dediğimde, kalkıp oturdu önüme, yarağımı ağzına alıp somura somura boşalttı yarağımı...
Havuz başına gittik, Olga hepimizi tanıştırdı. Sikişten dolayı kıpkırmızıydık sanırım, Boris de Olga da sırıtıyorlardı. Havuza girdik biraz vücut ısımız düşsün diye. Ebru biraz daha cüretkar bir bikini giymişti. Gözler birbirine kilitlenmişti, Olga ile ben, Boris ile Ebru. Boris hareket yaptı, bira içelim mi diye. Kafa salladık. Çıkıp kurulanıp peşlerinden Bar'a gittik. Barmen imalı imalı bakıyordu biraları alırken. Olga, "Çabuk geldiniz?" dedi. Ben de, "Ebru'yu Boris hazırlamış zaten!" dedim. Gülüştük sırf. Ebru utanıp gözlerini kaçırdı Boris'ten...
Boris, "Ne yapalım, bizim odaya geçelim mi?" dedi. "Yok, tüm gün ortadan kaybolmak doğru olmaz, çocuklar falan arar, ortalık karışmasın, akşam daha müsait!" dedim. Boris ve Ebru'nun hevesi kırılsa da, Olga lafa girdi, "Furkan doğru söylüyor, Svetlana da var hem, arar odaya gelir falan, mantıklı olalım!" dedi kocasına. Ben de Ebru'ya, "Siz gidip ateşi biraz daha harlayın!" dedim. Boris anlamamıştı sanırım, "Harlamak?" dedi. Ebru, "Gel!" dedi Boris'e, tuvaletlere doğru yürüdü, Boris de 5 metre arkasından. Olga bana bakıp gülümsüyor, "Biz ne zaman harlayacağız?" diyordu. "Gel o zaman!" dedim. Biz de lavabolara yürüdük...
Usulca sandalyelerin arasına girdik. Boris iki parmağını ebrunun amcığına sokmuş, diğer elinin orta parmağı göt deliğinde, Ebru Boris'in yarağını avuçlamış, deliler gibi öpüşüyorlar. Ebru'nun hareketlerinden anladığım kadarıyla Boris'in parmaklarıyla orgazm oluyordu. Sesimizi duyunca göz ucuyla bakıp devam ettiler, tüm otel gelse o an duracak durumda değillerdi zaten. Birkaç metre ötelerine labirentin köşesine doğru geçip, Olga'nın dudaklara yumuldum. Bir elimle göğüslerini sıkarken, diğeriyle götünü avuçlamış okşuyordum. O da elini yarağıma atıp okşamaya başladı.
Bir dakia geçmeden sandalye yığınına Olga'nın ellerini dayayıp, kalçasını geri doğru alıp, arkasında yere çöktüm, amını ve göt deliğini yalamaya başladım. "Uhhhh, buna dayanamam işte, aklımı mı okudun?" dedi fısıltıyla. Sol tarafımızda birkaç metre ötede Ebru diz çökmüş Boris'in yarağını koparırcasına emiyor, Boris de hafif bükülmüş halde Ebru'nun göğüslerini okşuyordu. Sağ tarafımda bir hareket sezinledim, kafamı çevirmeden göz ucuyla baktım, ama Olga'yı yalamaya devam ediyordum. Olga, "Offf, offff, ohhhh!" diye inlerken, 10 metre ötemizde sandalye yığınının arkasında bir gölge gördüm. Ayağa kalkıp yarağımı Olga'nın amına sapladım. Derin bir, "Ohhhhh!" çıktı ikimizden de. Olga, "Dayanamadın mı?" dedi fısıltıyla. "Dayanılır mı bu güzelliğe?" dedim. "Sik o zaman!" dedi...
Hafif kafamı çevirdim, yine göz ucuyla baktım. Temizlikçilerden biriydi, zenci bir kadın. Farkettiğim, aşağısı görünmese de eli hareket ediyordu, bizi seyredip kendine dokunuyordu. Bu arada Boris boşalmış, Ebru yalanıyordu. Şimdi solda 2 seyirci, sağda bir seyirci varken, yarım saat önce tanıştığım Rus karısının amına pompalıyordum. Olga titriyor, orgazm oluyor, kasılıp tekrar salıyordu kendini. Boşalacağımı hissettiğimde yarağımı aniden amından çekip göt deliğine bastırdım. "Ahh!" diye küçük bir çığlık atsa da, flop sesiyle götüne daldım. "Bu muhteşem!"deyip parmaklarını amına atıp tekrar titreyip kasılmaya başladı. İşte o an ılık ılık aktım götünün içine...
Kafamı çevirdim aleni, zenci temizlikçi kadınla gözgöze geldik. Kadın fırlayıp kaçtı. Hepimiz toparlanıp teker teker çıktık labirentten. Ben Ebru'yla bar'a doğru giderken, "Aşkım, Boris yarağını sokmadan parmaklarıyla 3 kez orgazm etti beni!" dedi ve yanağımdan öpüp, "Sen de iyi siktin karıyı!" dedi göz kırparak. Biraları alıp bizim şezlonglara gittik. Boris, "Başlangıcı böyleyse gece çok güzel olacak!" dedi. Gülüşüp sohbet ettik...
Akşam yemeği için hazırlanmaya gittik. Karım uyanmış, ama darmadağın halde yatakta oturuyordu. "Ağrıdan uyuyamadım!" dedi. Duş alıp hazırlanırken oğlumuz geldi, onu da duşa sokup, sonra da giyinmesi için birşeyler çıkardım. "Gelebilecek durumda mısın?" dedim. "Yok!" dedi karım. Restorana gidip yiyecek birşeyler aldım. "Şu ağrı kesiciyi iç!" dedim. "Yok, bu gece dinlenirsem sabaha geçer umarım!" dedi. "Ama aklım sende kalıyor!" dedim. "Yok aşkım, sen git tatili zehir etme, bak ben de üzülürüm!" dedi. Oğlan fırlayıp gitti zaten, ben de çıkıp Ebru'nun kapıyı çaldım.
Onun oğlanlar da gitmiş. Siyah kısa fırfırlı eteği olan boyundan bağlamalı sırtı açık bir elbise giymiş, ayağında rugan topuklu ayakkabıları, sütyensiz göğüsleri. Küçük salınışlarda eteği kaldırıp baktım, siyah bir tanga. Azıcık makyaj yapmış. "Ufff yavrum, Boris'e mi süslendin böyle?" dedim. "İstersen gitmeyelim onların yanına, tüm gece sik beni aşkım!" dedi ama yarım ağızla. "Siktir ordan, amcığın şimdiden suları salmış Boris diye!" dedim götünü avuçlayıp. "Doğru valla!" dedi kırıtıp gülerek. Sonra çantasına uzanıp, "Şunu iç!" dedi. "Ne bu?" dedim. "Zerzevatın ilaçlarından, doktor vermişti, bu gece sana lazım olacak!" dedi. "İhtiyacım yok!" dedim artistçe. "Bence iç, Olga seni mahvedecek!" dedi. Aldım içtim.
Yemek salonuna girince Olga el kaldırdı oturdukları yerden. Yanlarına gidince ikisi de ayağa kalktı. Sanki Ebru ile sözleşmişler, Ebru'nun kıyafetinin sarısı vardı Olga'da da. Ebru gülümseyip bir marka söyledi, Olga da, "Evet, aynı marka!" dedi. Erkekler olarak kalkıp tabak hazırladık. Sonra içecekler geldi. Hepimiz rakı söyledik. Herkes sessiz ama seri biçimde birşeyler atıştırdı, ama sadece birkaç lokma. Rakı bitince kalktık...
Odaları bizim villalarının çaprazındaydı. Villalar tarafına geçip, yürüyüş yoluna girince, Boris Ebru'yu çekip öpmeye, götünü avuçlayıp, sarılarak yürümeye başladı. Bense Olga'nın elini tuttum. Olga diğer eliyle pazumu tutup, başını omzuma koydu ve "Çok incesin!" dedi kulağıma. Odalarına girince birer shot tekila doldurdu Boris, şerefe deyip fondipledik. Boris Ebru'yu kucağına oturttu koltuğa oturup. Olga da beni koltuğa oturtup önümde diz çöktü, fermuarımı açtı ve "Bugün beni tek sikişte defalarca orgazm eden şu yarağı yalamak istiyorum!" dedi. Yarağımı avuçlayıp, "Hımmm!" dedi ve kafasını yalamaya başladı. Diliyle yarağımın ucunda daireler çiziyor, resmen içimi çekiyordu.
Bizimkilere baktım, Boris çoktan, elbisesini bile çıkarmadan koltuğa domalttığı Ebru'nun tangasını kenara çekip, amına köklemişti. Gün içinde iki kez sevişmiş boşalmış ama sikişememişlerdi, sabırları kalmadı diye düşündüm.
Olga'nın yalaması biraz daha sürse ağzına boşalacaktım Olga'nın. Elbisesini çıkardım, sadece ayakkabıları kaldı. Koltuğa sırtımı dayayıp oturdum ve kucağıma aldım. Bacaklarını kırıp oturdu ve eliyle düzeltip yarağımı hizalayıp içine aldı. O kadar yavaş oturup kalkıyor, kalçalarını oynatarak yarağımı kafasına kadar getirip tekrar amına gömüyordu. Ben de dudaklarını, boynunu, göğüslerini öpüyor yalıyordum. Ama öylesine yavaştı ki, sanki ağır çekimdeydik. "Bugün amımdan çıkıp hemen götüme soktun ya yarağını, ben hayatımda öyle bir şeyi ilk kez yaşadım, sanki hem götümden hem amımdan orgazm oldum, harikasın!" deyip boynuma sarılmış, yüzümü öpüyordu...
Ebru da, "Sik, sik hadi, daha çok sok, dünden beri amımın suları kesilmedi, gözünle siktin, şimdi de yarağınla sik, ohhhh!" diye bağıra bağıra inliyordu. Boris amını sikerken orta parmağını da götüne sokmuş, parmağıyla götünü sikiyordu Ebru'nun. Onlar ne kadar erotizmdeyse, biz de o kadar romantizmdeydik. Ebru'nun sesi kaplıyordu odayı, "Oh oh oh oh!" diye. Boris de dayanamayıp boşaldı. Bense, Ebru'nun verdiği haptan mı, ortamdan mı, ben daha yeni başlıyorum gibi hissediyordum...
Olga bana birden, "Şimdi!" deyip kalktı, amından çıkan yarağımı tutarak götüne soktu ve "Bak yine oluyor!" diyerek, bu kez çok daha hızlı oturup kalkıyor, "Offff, Furkannn, offf!" diyordu. Kafamı çevirdim, Ebru ile Boris koltuğa yıkılmış halde bize bakıp, Olga'nın delirmesini seyrediyorlardı. İki elimle kalçalarını tokatlarken, Olga götündeki yarağımla dansöz gibi kıvırıyor, iki eliyle çektiği kafamı göğüslerine bastırıyordu.
Sanki kısacık gibi gelse de, bir saatten fazla olmuştu odaya gireli. Daha dayanırdım da, iyice yavaşlayan Olga'nın hareketlerinden sonra ben de bıraktım kendimi ve götünün içine boşaldım.
[Furkan]
95 notes
·
View notes
Text
aslının aynısı
merhaba arkadaşlar . Sizlerden gelen bir anıyı daha aktarıyorum. Bol sikişli geceler. Merhaba Hasan bey ben küçük bir şehirin küçük bir kasabasında noterde çalışan 25 yaşında oldukça güzel seksi giyinmeyi Sibel Can ölçülerinde yani balık etli bir kadınım evliyim 3 kez hamile kaldım fakat doğum olmadı ya düştü ya da ölü doğum oldu . Bilirsiniz noterlik yapmak için noterlerin avukat olması şart bizim avukat 58 yaşında ama kimse 58 olduğuna inanmıyor oldukça bakımlı hergün kuaför ve güzellik salonlarına giden 175 boylarında 70 75 kg ağırlığında felaket seksi dul bir kadın avukat hanım la birlikte toplam 5 kişiyiz noterde 2 erkek 2 kadın erkekler evli kadınlardan ben evli avukat ve diğer arkadaş dul . Konumuza dönelim bu arada ben Didem avukat Emine hanım beni veznede görmek istediğini veznede ki arkadaşın benim yerime geçmesini istedi . Vezne de görevli Serkan arkadaşım 56 yaşında 3 kız 3 erkek çocuğu olan abdestli namazlı biri o kadar dürüst bir insan daha tanımadım başta yazmıştım küçük bir kasaba diye , kim ne yapmış ne almış ne satmış ilk bizim haberimiz olur. 14 Şubat 2023 günü öğle yemeği için eşimle sözleşmeş fakat eşimi en yakın arkadaşının karısıyla mesajlasırken yakalamıştım bizim yemek fiyasko olmuş içim içim eşimden nefret etmeye başlamıştım . Aynı günün akşamı eşimin telefonunu kopyalamayı öğrenip kendi telefonuma yükledim artık eşim gül ile ne yazışırsa ben görüyordum resmen 4 yıldır birlikte oluyorlarmış ben ayakta uyuyormuşum haa şunuda belirteyim gül ün kocası eşim fikret gülü sikerken masada oturup sikişlerini izliyormuş Fikret aslında çok yakışıklı bir erkek ama siki kalksada erkenden sönüyormuş WhatsApp mesajlarından okuduğum kadarıyla 1000 erkekten 1 inde çıkan nadir bir hastalıkmış ama nede olsa beni aldatıyordu o gece ayrı odalarda yattık sabaha kadar ne yapacağımı düşündüm . Sabah kahvaltısı yapmadan işe gittim moralim bozuk olduğu için pek gülmeden masama oturdum avukat hanım 10 da gelirdi geldi merhaba hayırlı işler arkadaşlar dedi benim suratımın asık olduğunu anlamış beni çağırdı durumu en ince ayrıntısına kadar anlattım mesajları gösterdim bana kısasa kısas yap boşanma dedi nasıl dedim bekle ben sana haber vereceğim dedi . Aradan 1 saat falan geçti avukat hanım Didemle ben çıkıyoruz arkadaşlar gecikirsek siz 5 te kapatıp çıkın dedi avukat hanım ın jipine binip birlikte onun bağ evine gittim 2 lüks otomobil vardı kapıda içeri girince şok oldum 4 erkek hepside çırılçıplak ben geri döndüm avukat hanım hadi kocan seni aldatıyor sende onu aldat kısasa kısas yap dedi soyunarak erkeklerin arasına girdi erkeklerin 2 sinin sikini eline aldı 1 erkek sikini ağzına soktu 1 erkek boşta kaldı oda benim elimden tutup beni kendine çekti elime sallanıp duran sikini verdi hadi bakalım sen benimsin ben de seninim bütün marifetlerini göster bakalım dedi avukat hanım halinden memnun adamın biri yere yatmış avukatın götüne sokmuş diğeri kocaman sikini amıma sürtüp girip çıkıyordu diğeri de avukat hanım ım ağzını sikiyordu o sırada benim elimden tutan sikini ağzıma dayadı ben soktaydım ne yaptığımı neden yaptığımı bilmeden adamın sikini yalamaya başladım adam sik o şekilde yalanmaz al ağzına sakso çek ağzını siktiğim orospu hadi başla dedi ipler kopmuştu zevk almaya bakacaktım dediğini yaptım sakso çekmeye başladım ben çekerken o benim üzerimdeki elbiseleri iç çamaşırlarını tek tek yırtarak çıkarttı adam bana resmen tecavüz edecekti birden titreyerek ağzıma boşalmış sikini ağzımdan çıkartmadan başımı tutmuştu mecburen hayatımda ilk defa döl yutmuştum tadı biraz tuhaf geldi boşalması bitince sikini kaldırana kadar sakso çekmeye devam ettim beni birden kaldırıp domalttı birden amıma soktu hızlı hızlı girip çıkmaya başladı bir taraftan da kalçalarıma tokat atıyordu canım yanıyor ama zevkte alıyordum belki 20 dakika bu şekilde sikti arkadaşlar gelin yardımcı olun dedi diğer erkekler etrafımda toplandı biri yere yattı getir patron ben götünü senin için hazır edeyim dedi beni yere çekti yerde yatan adam sikini götüme sokmaya başladı daha önce çok sikilmiş patron amı daha dar dedi beni ilk domaltıp ( gerisi 2 de )
100 notes
·
View notes
Text
Annem bir gün ağlayarak dedi ki: bir evde kız çocuğu doğunca dört duvar ağlarmış, senin çok çekeceğin vardı ona yandım hep. Sen doğduğunda bütün duvar üzerimize yıkıldı kızım.
44 notes
·
View notes
Text
bugün günlerden ne, hangi saatteyiz, ben uyanalı ne kadar oluyor bilmiyorum. karşımda kaçıncı kez gözyaşlarına boğuldun, bilmiyorum. benim içim hiç acımadı ama. bak, ben bunu biliyorum. ne gözlerim doldu ne de elim ayağıma dolandı. ben susmadım. belki de uzun zaman sonra ilk defa. ama yakıp yıkmadım da. sesim fısıltıyı andırırcasına sessizdi. ama biliyordum, beni duyduğunu. hatta kapının ardında duran bedenin bile beni duyduğunu. sessizdim ama işin aslını istersen çığlık çığlığaydım. içimde kopan bir fırtına vardı ve ben bunu yeni anlıyorum. içimde çığlık atan bir kız çocuğu vardı ve ben bunu yeni fark ediyorum. şimdi, küçük balkonumda usulca bir sigara yakıyorum. yanmayı dilemiyorum. yanacak kadar yandığımı anladım. sessiz usulca yitip gidiyorum. olay yalnızca bundan ibaret.
sen buna ne dersen de. ben, vazgeçiş diyorum.
24 notes
·
View notes
Text
256 notes
·
View notes
Text
"Çocuklarımızı sevmeliyiz çünkü çocukları çok seven bir peygamberimiz vardı. Bir de kız çocuğu düşkünü bir peygamberdi. Onlarca sahabisinin şehit düştüğü bir gazveden geliyordu bir seferinde. Günlerdir Medine'de değildi. Mescidini özlemişti. Ashabını özlemişti. Önce kızı Fatıma'yı görmek istedi. "Nasılsın kızım?" deyip alnından öptü. Ondan sonra diğer işlerine baktı. "Taraf tutacaksanız kız çocuğunun tarafını tutun" dedi. Çünkü kız çocuğu analık adayı, çünkü kız çocuğu saksı değil. Çünkü kız çocuğu tabiat kadar geniş. Vadiler kadar geniş. Bu sevgi ve merhamet aynı zamanda bizim de Allah'tan merhamet görmemizin nedenidir."
20 notes
·
View notes
Text
Moses Mendelssohn hiç yakışıklı bir adam değildi.
Çok kısa boyunun olmasının yanı sıra, çok garip bir de kamburu vardı. Moses Mendelssohn, günün birinde Hamburg da yaşayan bir iş adamını ziyarete gitti.
İş adamının, Frumtje adında çok güzel bir kızı vardı.
Moses, bu güzel kıza umutsuz bir aşkla tutuldu.
Fakat güzel kız onun çirkin görüntüsünden ürkmüştü. O nedenle, değil onun sevgisine karşılık vermek, yüzüne bile bakmak istemiyordu.
Ayrılma zamanı geldiğinde Moses, güzel kızın üst kattaki odasına çıktı ve tüm cesaretini toplayarak onunla son kez konuşma girişiminde bulundu.
Kızın güzelliği öylesine olağanüstüydü ki bir an için onun cennetten geldiğini bile düşündü.
Fakat kızın, başını kaldırıp da yüzüne bakmamaktaki direnci, Mosesi çok üzdü.
Güçlükle başarabildiği konuşması sırasında çirkin aşık bu güzel kıza bir soru sordu...
"Evliliklerin kutsal bir özelliği olduğuna inanır mısınız?" dedi.
"Elbette" diyerek yanıtladı güzel kız,,
ve gözlerini yine kaldırmayıp Moses in yüzüne yine bakmadan, kendi de ona bir soru sordu
"Peki ya siz?"dedi.
"Siz inanır mısınız buna?"
Moses bir an bile duraksamadı
"Evet,ben de inanırım" dedi ve ekledi,,
"Biliyor musunuz ?
Her erkek çocuğu doğduğunda Tanrı,onun evleneceği kızı belirlermiş...
Benim doğumumda da, benim evleneceğim kız belirlenmiş ve bana Senin karın kambur olacak demiş.
O zaman ben bir istekte bulunmuşum.
Tanrım, kambur bir kadın bir trajedi olur...
''Lütfen onun kamburluğunu bana ver ve onu güzel bir kadın yap''
" Moses in bu sözlerinden sonra Frumtje gözlerini yerden kaldırdı,,onun gözlerinin içine baktı ve elini uzatıp, Moses in elini tuttu.
Ve daha sonra da onun, sevgili eşi oldu...
Bu anlatılanlar bir "peri masalı" değil,, ünlü Alman besteci Mendelssohn 'ın büyükbabası ile büyükannesinin evlenmelerinin gerçek öyküsüdür..!
27 notes
·
View notes
Text
abdullah b. mesud'un küçük bir kız çocuğu vardı. onu bağrına basar, öper ve 'ey babasını ateşten koruyacak olan örtüm, merhaba' derdi.
ibn adiy, el-kamil fi duafâi’r-rical
100 notes
·
View notes
Text
Teyze Kızının Eltisi! (2) (Murat 45 Y., Aydın)
Aylarca Hale'yi sikmek için Aydın'a gidip geldim. Gidemediğim zamanlarda da telefonda ya yazışarak ya da konuşarak boşalıyorduk. Nisan ayının ilk haftasında Hale Kuşadası'ndaki yazlıklarına geldi. Ekim ayına kadar Hale yazlıkta tek başına kalıyor, Ayhan sadece hafta sonları, çocuklar ise 2 ya da 3 haftada bir yanına geliyorlardı. Bana, "Bir gece gelip kalmanı istiyorum, rakı içip, sevişmek istiyorum!" dediğinde, karıma, Pazartesi İstanbul'da fuara gideceğimi söyleyip, öğlen vakti elimdeki paketlerle gittim. Arabayı oturdukları siteden 100 metre öteye bıraktım, ama telefonla beni yönlendiriyordu. Site komşularına görünmeden girmem gerekiyordu. "Şuraya sap... patikadan geç... şimdi şu yola sap..." derken, yarım saatte zor girdim içeri, arka bahçeye açılan sürgülü cam kapıdan.
Sadece plaj elbisesi vardı üzerinde. İçinde bir şey olmadığını, "Çok özledim!" diyerek sarıldığında yumuşacık göğüslerinden anladım. Elimi kalçalarına atıp avuçladım. "Kalacaksın ha, offf ne zamandır hayal ediyordum!" dedi. Elimdeki paketi görünce, "Ne getirdin?" dedi. "Sürprizim var, ama sonra!" dedim. Gelirken bir tane Cial*s alıp yutmuştum, etkisini gösterdi hemen. "Yatak odası nerde?" dedim elimden tutup götürdü. Soyunurken, "Akşam sikti mi Ayhan?" dedim. "Hı hı sikti, sabah kalkınca da sikmek istedi, ama sen geleceksin diye bir an önce yolladım!" dedi. "Hımm, özledin yani yarağımı?" dedim. "Hem de çok!" deyip yarağımı ağzına aldı. "Açayım mı perdeleri?" dedim gülerek. "Manyaklaşma! dedi.
Evlerin arası uzaktı, her evin 4 tarafı en az 20'şer metrelik bahçelerle çevriliydi. "Kalk, kalın perdeyi aç sadece, tül kalsın!" dedim. "Ciddi misin hayatım, gören olur!" dedi. "Görmezler!" dedim. Kalkıp açtı istemsizce. Yastığı yükseltip yarı oturur pozisyonda kucağıma oturttum. Bu sayede ben de dışarıyı görebiliyordum. Amcığına aldığında sanki akşam kocasıyla sikişen o değilmiş gibi derin bir, "Ohhhh!" çekti. Oturup kalkarken parmağımı arka deliğine soktum. "Ohhhh, yazlıkta perde açık, hem amım sikiliyor hem götümmm, ohhhh, sik aşkım, doyur deliklerimi!" diye inliyordu. Gözü sürekli dışarıdaydı. İlk başta yoldan geçenler veya kumsala gidenler olduğunda duruyordu. Dikkatimi bir şey çekti. 18-19 yaşlarında bir genç 10 dakikada 3 kez geçti, hem de ev tarafına bakarak. O geçerken Hale daha isterik şekilde oturup kalkıyordu. Başkaları geçerken görmesinler diye duruyordu.
Çocuğu görebiliyordum. Çapraz evin verandasına oturmuş, bu tarafa bakıp sigara içiyordu. Hale'nin hafif çapraz arkasında kaldığından, direk bakamasa da kafasını sallıyor gibi yapıp arkaya çocuğa doğru baktığını görebiliyordum. "Kim o?" dedim. "Kim kim?" dedi. "Şu genç!" dedim çenemle işaret edip. "Haa o mu? Mustafa, komşunun oğlu, elimizde büyüdü!" dedi kucağımda zıplamasını yavaşlatıp. Amcığını yarağıma sürter gibi kıvırıyordu. "Sürekli buraya bakıyor!" dedim. "Markete falan giderken her gün uğrar 2 yıldır, biraz tuhaf ama sürekli gözü burda!" dedi. Nerdeyse durmuştuk. Çok yavaş hareket ediyorduk. "Ergen çocuk seni sikmeyi hayal ediyordur!" dedim. "Sanırım, ama utandığından yanaşamıyor!" dedi. "Gösterip azdırıyor musun kız yoksa?" dedim. "Daha önce yapmazdım, ama bu yıl!" dedi.
Yavaş yavaş hızlanıyordu. "Senle sikişmeye başlayalı, beni iyice azgın yaptın, geçen sahilde seninle yazışırken pembe bikinim vardı üzerimde..." dedi. "Eeee, anlat ne orospuluklar yaptın?" dedim. Daha da hızlanıp, "Ohhhh! Şezlongda dalmışım, bacaklarımı aralamışım, güneş gözlüğümün altından baktım, denize beline kadar girmiş, amcığıma bakıyor, bir ara elimi attım ıslaklığım dışarı vurmuş amımın olduğu yer ıslak, o da direk oraya bakıyor, sen de habire yazıyorsun şöyle sikecem böyle sikecem diye, sularımı da tutamıyorum, baktım olacak gibi değil çok yanmışım gibi havluyu örttüm üzerime!" dedi. "Ohhhh orospum benim, siktirseydin bari!" dedim. "Ohhhh, siktirsem mi?" dedi. Bu sözlerden sonra ikimiz de deliler gibi boşaldık...
İçeriye geçtik. Tam kahve yaparken verandadan çocuğun sesi geldi, "Hale abla markete gidiyorum, bir şey lazım mı?" diye. Hale plaj elbisesini üzerine geçirip kapıyı açtı. Ben salon tarafında olduğum için kapıdan görünmüyordum. "Mustafa sana zahmet bir ekmek alır mısın?" deyip çocuğa arkasını döndü. Kapının yanındaki portmantoya uzandı. Benim olduğum yerden gördüğüm, resmen baldırlarının üst kısmına kadar sıyrıldı plaj elbisesi, biraz da oyalandı para çıkarma bahanesiyle. Çocuk gidince geldi yanıma oturdu. "Sen hergün cüzdandan böyle para veriyorsan, çocuk günde 10 kere bakkala gidiyordur herhalde!" dedim. "Gördün mü showumu?" dedi. Zaten sütyensiz göğüslerinin uçları elbiseden fırlıyordu.
"Bazen çamaşırları asarken öyle denk getiriyorum ki, öne çarşafları asıyorum sadece çaprazdan görüleyim diye, özellikle diğer daha kısa olan elbiseyi giyiyorum, yukarıya uzanınca küloduma kadar sıyrılıyor, aşağıya eğilince de göğüslerim fora ediyor, o kadar ıslanıyorum ki, içeri girip sana yazıyorum elim amımda!" diye anlattı. Kahveler bitmişti o ara. "O zaman artık elinle uğraşmayacaksın!" deyip, internetten aldığım büyük plastik yarağı çıkardım kutusundan. "Oha aşkımmm, bu ne?" dedi. "Bak şimdi!" dedim ,bacaklarını aralayıp amcığının dudakları arasına sürtmeye başladım. "Oğğğıııhhh!" diye tuhaf sesler çıkarıyordu. Önce kafasını soktum biraz sürttüre sürttüre, sonra milim milim kaydırdım içine. "Ohhhh, çok kalın, çok uzun, ohhhh çok güzel, aşkımmmm bu harika bir hediye, ohhhh, aşkım ağzıma ver yarağını!" dedi. Koltukta ilginç bir hal aldık. Yarağımı emerken, "Immmhhh, offf, ıhhhhh!" diye inliyor, plastik yarak amcığına girip çıktıkça kalçalarını oynatıyordu.
Tam o sırada Mustafa'nın sesi duyuldu, "Hale abla!" diye. Aceleyle toparlandı, gidip kapıyı açtı. Farkında değildi ama aldığı zevkten göğüs uçları kocaman olmuş üstündeki elbiseye isyan ediyordu. Teşekkür edip ekmeği alırken, Mustafa herhalde daha çok dikizlemek için, "Denize gelecek misin bugün?" diye sordu. Hale de, "Gelirim, ama çok işim var, ne zaman biter bilmem!" dedi. Mustafa iyice kafaya koymuş olmalı ki, "Benim yardım edebileceğim bir şey varsa seslen yeter Hale abla!" dedi. Resmen kapıda cilveleşiyorlardı. Hale, "Olursa hemen çağırırım Mustafacığım! Hafta sonu Ayhan abin vardı, çarşaflar falan kirlendi (bak orospuya!) çamaşır yıkıyorum, o yüzden belki geç gelirim denize, zaten benim de canım çok istemiyor, ancak sen gidersen gidecektim, hem bikinimi de yıkadım!" dedi.
Mustafa, "Pembe olanı mı Hale abla?" diye sorunca, "Evet onu!" dedi. Mustafa, "Çok yakışıyor sana..." dedi. İçimden, (Kızım gir içeri, çocuk seni şimdi veranda da sikecek!) dedim. Hale, "Tamam Mustafacığım, denize gidecek olursam sana işaret ederim!" dedi (Seslenirim yok, yani gözlerini benden ayırma diyor hatun!). Hale içeri geldiğinde benim yarak kazık gibi olmuştu. Hale'nin bacaklarının içlerinden amcık suları süzülüyor, sanki göğüs uçları zonk zonk atıyordu. Bacaklarını işaret edip, "Kız suları saldın, görmüştür çocuk!" dedim. "Gördü valla, kaç kez gözlerini devirdi bacaklarıma!" dedi. Sonra da gelip kıçını döndü, yarağımı tutup götüne hizalayıp üzerine oturdu. "Versene şunu!" deyip plastik yarağı da elimden kaptı, amcığının dudaklarına sürtmeye başladı...
Götünde ben olduğum için amına sokmaya çalıştığı plastik yarağın ancak kafası giriyordu. "Ohhhh amcığım da götüm de dolu, ohhh, her deliğimden sikilmek istiyorum, iki gerçek yarak doldursun içimi!" diye inliyor, bağırmak istiyor ama bağıramıyordu. Gözleri sımsıkı kapalı, hem Mustafa hem de benim aynı anda siktiğimi hayal ediyordu sanırım. "Gel Mustafa, gel!" dedim, sanki çocuk kapıdan girmiş gibi. Gözlerini bir açısı vardı ki, "Korkuttun beni yaaa!" dedi. Ben götünden çekilince plastik yarağı itiyor, ben yüklenince çekiyordu, tempoyu tutturmuştuk. Cial*s bayağı etkili bir hapmış ki, iki kez boşaldım götüne hiç çıkarmadan. Hale ise 3 kez orgazm oldu.
Biraz dinlendikten sonra beni mutfak penceresine götürdü, "Sen burdan seyret, en iyi burdan görürsün, hem bizim veranda hem de Mustafa'ların veranda görünür. Ben çamaşır asmaya çıkacağım şimdi!" dedi. Perdenin arkasından baktım, Mustafa ciğerci önünde bekleyen kedi misali neredeyse gözlerini kırpmadan buraya bakıyordu. İki dakika sonra Hale elinde çamaşır sepeti, ama az önce üzerinde olan plaj elbisesi yerine daha ince askılı, götünün 2 parmak altında mini etekli kavuniçi bir elbise ile kapıyı açıp verandaya çıktı. Yüzünü görmesem de sanırım Mustafa'ya gülümsedi ki, çocuk el kaldırıp sırıttı.
Önce nevresim takımını en ön ipe serdi. Veranda sanki kapanmıştı, yoldan geçen kimse içersini göremezdi. Solda ve sağda verandayı kapatan sürgülü siyah cam kapılar yarısına kadar açık olduğu için, sol ve sağ çapraz karşıdaki evler hariç kimse verandayı göremezdi. Önce sepeti özellikle yere koyup, Mustafa'ya doğru domaldı. O mesafeden çocuğun gözlerinin büyüdüğünü gördüm sanki. Hale o kadar yavaş hareket ediyordu ki, sütyensiz göğüsleri çamaşırları silkelerken hopluyor, elbisenin içinden çıkar gibi oluyor, uzanıp çamaşır ipine zor yetişiyor gibi yaptığında alttan sıyrılan etek simsiyah külodunu ortaya seriyordu. Mustafa'nın eli de resmen masanın altında hareket ediyordu. Hale, sepeti bir sağına bir soluna alıyor, eğilip sepetin içinden çamaşır alırken, kah göğüs uçlarını kah götünü sergiliyordu.
Bu oyun yarım saate yakın sürdü. Yarağım yine taş gibi oldu. Sevgilimi bu genç oğlanın sikişini seyretmek istiyordum. Hale içeri girip kapıyı kapatır kapatmaz altındaki külodu çıkarıp attı. Beni de kazık gibi yarakla görünce, hiç yer değiştirmeden perdenin arkasında, "Çabuk sok hayatım diye!" inledi. "Şu anda beni odanın birine saklayıp, Mustafa'yı çağırmanı ve dölleri bitene dek sikişmeni istiyorum sevgilim!" dedim. İnleyerek, "Offff ben de hayatım, ben de! Nasıl azdırıyorsun beni, kendimi orospu gibi hissediyorum! Mustafa gelse, o gencecik döllerini attırsa her yerime, ikiniz beraber sikseniz, ağzım boş kalacak, biri daha lazım aşkımmmm, ohhh!" diye diye orgazm oldu. Ben geleli daha 3 saat bile olmamıştı, kendimi tutup boşalmadım.
15 dakika dinlendikten sonra, akşam için birşeyler hazırlamaya başladık. Mutfakta ben de elimden geldiğince yardım ediyordum. Hatta iki defa tezgaha dayayıp arkadan amcığına soktum, 5'er dakika boşalmadan siktim, sürekli azgın kalsın istiyordum. O ara sordum, "Bu çocuğun anne babası nerde?" diye. "Onlar çalışıyor karı koca, bazen akşam gelir sabah giderler, bazen de sadece hafta sonları geliyorlar. Sol yanımdaki Almancı, o Temmuz ya da Ağustosta gelir, 1 ay kalır gider. Karşı ev Hatice abla, kocası öldü, çocukları gelir haftasonları. Sağ çaprazdakiler genç emekli, onlar bizim yaşlarda, Almanya'dan geldiler, yaz kış burdalar, ama çok hareketliler. Ayhan geldiğinde onlarla otururuz genelde, masa kurarız, bazen içer, bazen okey oynarız..." diye anlattı. Bir çırpıda siteyi öğrendim. Hem meze hazırlıyor hem konuşuyorduk...
Haleye, "Aşkım, bu üçüncü kişiyi de aramıza alma işine ne dersin, bunu düşünmek bile yarağımı dimdik yapıyor, senin de çok zevk aldığın belli!" dedim. "Sorma, hatırlıyor musun, ben 69 yapmayı bilmiyordum ya, 69'un ne olduğunu Melek anlattı!" dedi çapraz Almancıyı işaret edip, "Şimdi ise başkaları da olsun, beraber sikin istiyorum, bak!" dedi, elimi tutup amına götürdü vıcık vıcıktı. "Bugüne dek istemedim, ama bugün nerdeyse Mustafa'yı içeri çekip aranızda Tost olmak istedim, Tost'u da Melek anlattı, ama Mustafa çok genç, yarın çenesini tutamaz rezil oluruz!" dedi. "Biliyorum! Başka birilerini buluruz!" dedim. "Kimi bulacağız ki?" dedi. İki kez Melek demişti. Bunu bilinçli yaptığını biliyordum. "Anlat bakalım şu Melek nasıl bir tip?" dedim.
"Gel, bak!" dedi, perdenin arkasından onların verandayı gösterdi. At gibi, en 1.75 boyunda, ama tam ideal kiloda, siyah saçlı, irice göğüsleri olan, az önce Hale'nin giydiği plaj elbisesinin lacivertini giymiş, esmer güzeli bir kadın plaj havlusunu asıyordu. Bir an sanki beni görüyormuş gibi baktı. Hale, "Hayatım ben gidip 15 dakika takılayım şuna, yoksa biraz sonra aramaya gelir! Gidince salmaz genelde, ama işim var der kaçarım!" dedi. "Tamam!" dedim. O gidince ben de çabucak bir duş alıp, buzdolabına baktım. Soğuk bir bira açtım, perdenin arkasına geçip verandada oturan iki afeti seyretmeye başladım.
Mustafa'ya baktım, aralarında bir ev olduğu ve aynı hizada kaldıklarından Melek'lerin evini göremiyor, bir içeri bir dışarı çıkıp girip duruyordu. Hatunlar hani teraslara konulan salıncaklar var ya, onda oturuyorlardı, birbirlerine yüzleri dönük ve kahkahalarla birşeyler konuşuyorlardı. Melek benden tarafta oturuyor, yanladığı için bacak bacak üstüne atıp devirdiği götü muhteşem görünüyordu. Hale ise Meleğe doğru dönmüş, bağdaş kurmuş, sanki çok sıcaklıyormuş gibi kısacık eteğini sallıyor, amını havalandırıyordu. Benim baktığım açıdan görüldüğünü biliyordu. Bir ara Melek ayağa kalktı, Hale de uzanıp eteğinin arkasını kaldırdı. Melek basenlerini ve baldırlarını tutup Hale'ye gösteriyordu. Bense Meleğin (Gel beni sik!) diyen Tanga külotlu götüne dalıp kaldım. İki dakika sonra Hale ayağa kalktı, ikisi de kahkaha atıyorlarken, Melek dönüp direk benim olduğum pencereye baktı. Sonra da Hale eve geldi.
"Ne oldu, neden gülüştünüz o kadar?" dedim. "Evde sevgilim bekliyor, perdenin ardından bakıyordu, az önce senin götü de gördü, kaldırmıştır adam dedim!" dedi. "Ciddi misin, beni biliyor mu?" dedim. "Biz herşeyi konuşuruz! Sen geleceğini yazdığında beraberdik, o zaman söyledim. Zaten ilk geldiğimde geçtiğimiz yıllarda telefonla bu kadar ilgilenmediğim için bu sene sürekli telefon elimde diye huylanmış, bir akşam bir poşet bira alıp gelmiş, açıkcası sarhoş edip anlattırdı herşeyi. Kızdın mı?" dedi. "Yok be, ne kızayım!" dedim. "Zaten o da çok azgın, Kız bana da bulsak ya birini diyor, kocası sırf bundan kaçmak için küçük bir tekne aldı, erkenden balığa çıkıyor, geç vakit geliyor!" dedi. "Hımm.. O zaman bak ne yapalım, bir gün al izmir'e getir, ben de arkadaşlardan birini ayarlayayım, tanıştırırız!" dedim. "Aşkımsın!" deyip dudağıma yapıştı. Sonra eline teli alıp Meleğe, "Valla tamam!" diye mesaj yazdı.
"Mustafa ne yapıyor, bak bakalım!" dedim. "Dur, senin için yapmıştım seviyorsun diye, kabak mücveri var, bir tabak götüreyim!" dedi. "Telefonunla beni ara, telefon açık git, konuştuklarınızı duymak istiyorum!" dedim. "Tamam!" deyip gitti. Verandanın içindeki koltuğa bana sırtı dönük, bacak bacak üstüne atıp oturmuş, kahkahalarla Mustafa ile sohbet ediyordu. Hale, "Ay hafta sonu Ayhan abin vardı, çamaşır bulaşık dünya birikti, bir de Ayhan abin beni yordu (!), bugün öldüm yorgunluktan! Annenler gelecek mi bu akşam?" dedi. Mustafa da, "Yok gelmeyeceklermiş, az önce aradı!" dedi. Hale, "Eee sen ne yapacaksın?" diye sorunca, "Bilmem, iki bira alıp içerim belki.." dedi. "Sarhoş olmayasın?", "Yok abla, bana bişey olmaz!", "Bak sarhoş olup kızlara falan musallat olma!", "Yok be abla, kızların hepsi şımarık (ben senden hoşlanıyorum diyecek diye bekledim)!", "Eee yok mu sevgilin, gerçi eve de kimseyi aldığını görmedim ama..."
Tam o esnada kapıda tıkırtı gibi bir ses duydum, Hale anahtarı kapıya takıp gitmişti. "Hale?" diye bir bayan sesi. Tekrar, "Hale?" diye seslenince, şortumu giyip kapı arkasına gittim. Kapı açıldı. Melek kafasını içeri uzatıp, "Hale?" dedi alçak sesle. O zaman kapının arkasından çıktım ve "Buyrun?" dedim. İçeri girdi ve "Hale nerde?" dedi. "Mustafa'yı azdırmakla meşgul!" dedim. "Valla mı? Yine mi?" dedi gülerek. Tanıştık. "Gel bak!" dedim, perdenin arkasına götürdüm. Köşeden baktığımız için yanyanaydık. Bu arada Hale ile Mustafa sohbeti derinleştirmişler, Mustafa kışın okuldaki kızlardan biriyle yakınlaşmasını anlatıyordu. Karşıya ses gitmesin diye fısıltıyla, "Ben dinleyeyim diye telefonu açık!" dedim. Tebessüm edip, hem dinleyip, hem seyretmeye başladık.
Melek nasılsa herşeyi biliyor diye, "Hale siktirecek nerdeyse!" dedim. Melek de, "Ağzını sıkı tutacağını bilse çoktan siktirirdi!" dedi. Melek solumdaydı, omuzlarımızın arası 1 cm bile yoktu. Kulağıma yakınlaşıp, fısıltıyla, "Ben de arkadaşlarımdan ayarlayayım dediniz diye belki konuşuruz diye gelmiştim!" dedi. Fısıltıyla, "Nasıl birini istersin?" dedim kulağına dudağım değecek kadar yakın bir halde. "Hale'nin anlattıklarından anladığım kadarıyla senin kadar iyi bir sevgili olsa yeter!" dedi.
Hale'nin Mustafa'yla konuştuklarını duymak için telefonu ikimizin kulağının arasına kaldırdım tekrar. Hale, "Kız güzelmiydi?", Mustafa, "Çok güzeldi, ama şımarıktı!". Hale, "Olacak o kadar, genç kızlar biraz şımarır, üzüm yiyeceksen bağcıyı dövmeyeceksin!", Mustafa, "Ne kadar iyi davranırsan o kadar daha şımarıyorlar, o yüzden yaşıtım kızlar ilgimi çekmiyor!", Hale, "Var mı kızın fotoğrafı?" (konu kendisine gelecek diye top çeviriyordu hale), Mustafa, "Var telefonumda, ama biraz şey...". Hale, "Ney?" (sanki anlamadı, kız çıplak işte).
Bu arada heyecandan yarağım kazık gibi oldu yine. Meleğin de nefes alışverişleri hızlanmış, nerdeyse kalbinin gümbürtüsü telefondaki sohbeti kapatıyordu. Telefonun sesini açıp, "Kolum yoruldu, az sen tutar mısın?" dedim, maksat onun tarafındaki elimi boşa çıkarmaktı. Hale, "Aaaa Mustafa, bu kız yarı çıplak!", Mustafa, "Tam çıplağı da var abla!". Hale, "Sen mi çektin bunu?", Mustafa, "Evet, ben çektim!". Hale, "Lan bozdun mu yoksa kızı?", Mustafa, "Yok abla zaten bozuktu, ilk değildim ki, son da olmam!".
Meleğin kulağına, "Tamam, şimdi sikişecekler!" diye fısıldadım. Melek de benim kulağıma, "Evet, ben olsam üstüne atlamıştım!" dedi. Ben de, "Bugün kaç kez sikildi ama hala azgın güzel orospum!" dediğim anda Melek elini şortumun üstünden yarağıma attı. Ben de kalçalarına, birbirimizi okşuyor, telefonu da kulağımızdan ayıramıyorduk. Hale, "Bakalım başka nasıl fotolar var bunda?", Mustafa, "Abla başka yok ya, ver telefonu!". Hale, "Dur Mustafa, bakıyorum!", Mustafa, "Abla yaaa!". Hale, "Mustafa benim fotolarım dolu bunda?", Mustafa, "Abla özür dilerim...". Hale, "Bunu ne zaman çektin, havluya sarılı banyodan çıkmış halde?" (ben duyayım diye detay anlatıyordu). Mustafa, "Sizin arka bahçedeki erik ağacının arkasından...". Hale, "Başka da var mı? Aaaa, Ayhan abinle rakı içip oynaşırken, arka arkaya çekmişsin bir de!" Mustafa, "Abla onlara bakıyorum, sakın silme!".
Bu arada ben Meleği hafif domaltmış, arkadan amcığına yarağımı sokmuştum bile. Melek kalçasını hafif geri çıkarmış, telefon kulağımızda, sıklaşan nefeslerimizle sikişiyorduk. O an sanki Hale konuştukça daha da azıyorduk, ama telefondan ses gidecek anlayacaklar diye yavaş hareketlerle sikişiyorduk. Melek kafasını çevirip dudaklarıma yapıştı. Burnundan nefes alıp vererek kasılıyor, ardı ardına orgazm oluyordu. Ben de dayanamayıp yarağımı çıkarıp yere doğru boşaldım...
Hale, "Aaaa şaşırdım ama, bunu ne zaman çektin, koltukta her yerim açıkta uyurken?", Mustafa, "Onu Cuma akşamı çektim, daha yeni!". Hale, "Eeee, ne yapıyorsun bu fotolarla?". Mustafa, "Yaaaa Hale abla!". Hale, "Peki en çok hangisini beğeniyorsun?", Mustafa, "En çok beğendiğimi bilgisayarıma aktardım!". Hale, "Nasıl bir şey, görmek istiyorum!", Mustafa, "Ama kızmak yok!". Hale, "Önce bir göreyim de bakarız!" dedi. Mustafa kalkıp içeri giderken, Hale de bana doğru göz kırpıp, etrafına bakındı gören var mı diye ve arkasından içeri girdi. Az sonra Hale, "Oha artık!", Mustafa, "Kızmayacağına söz verdin abla!". O anda telefon kapandı.
Melek'le birbirimize baktık, dudaklarına yapıştım. Tek ayağını kaldırıp duvara dayadım, yarağımı amcığına alttan sertçe soktum. Ben Meleği sikerken, Melek, "Meraktan kuduruyorum, Hale şu anda siktiriyor mu acaba?" dedi. "Onu bilmiyorum, ama sen siktiriyorsun!" dedim. Melek, "Evet, muhteşem sikiyorsun, hayatımda bu kadar heyecanlanmamıştım!" deyip, dudaklarımı boynumu öpüyordu. Yine ardı ardına orgazm olmaya başladı. Bu kez telefon da olmadığı için, "Ahh, evet, eveettt, kökle, ohhh, harikasın!" diye diye orgazm oluyordu. Amında birkaç kez daha git gel yapıp yarağımı çıkardım, sehpanın üstündeki bezi alıp yarağıma sardım, boşalır gibi hareketler yaptım.
Melek, "Ben gideyim, Hale gelip bizi böyle görmesin!" deyip arka kapıdan bahçeye çıkıp ağaçların yanından kayboldu
114 notes
·
View notes
Text
13 YIL SONRA PİŞEN TAVUK…
Ben ünlü …..... tavukçusunun sahibiyim. Hergün yüzlerce pişmiş tavuk satan biriydim. Yaşlanınca çocuklarıma devrettim.
12-13 yıl kadar önce idi. Nar gibi kızaran tavuklar kömür etrafında dönmekteydi.
Camın önünde küçük bir kız çocuğu belirmişti.
Pişen tavukları uzun uzun seyretti.
5 dakika geçti, ama o gitmedi.
Günlerden de Cuma ve Cuma namazına yaklaşık bir saat var idi. Çalışanlarıma seslendim. Bir tavuk sarın ve çocuğa sıcacık verin dedim.
Çocuk aldı tavuğu koşarak gitti.
Sonraki Cuma günü aynı saatte yine gelmişti.
Ben yine verdim, böyle birkaç hafta hiç konuşmadan geçti.
Sonra bir hafta o koşarken tavuk ile düştüm bende gizlice peşine.
Uzakmış, belki 20 dakika sonra vardı evine. Tek katlı, eskice bir şeydi. Yanında da bir camii var idi.
Hem Cuma namazını orada kılayım hem de çıkışta imam ile konuşayım dedim.
Uzun uzun sohbet ettik. Cemaat olarak kirasını ödediklerini, babasız bu çocuğun annesinin de kanser hastalığı ile savaş verdiğini, ellerinden geleni yapıp çocuğu okutmak istediklerini söyledi.
Meğer çocuk bırakmış okulu, kıyafet bulamamış, çanta alamamış.
Camii hocası ile bir olalım diye anlaştık.
Önce kıyafetlerini aldık. Okula başlattık.
Bir süre daha her Cuma gelip tavuğunu aldı benden.
Zarf da çıkıyordu tabii tavuk poşetinin içinden.
O para ile çok dertlerini gördüler.
Sonra bir Cuma gelmedi. Ben gittim akşama doğru camii imamına sormaya.
O gün sabah annesi vefat etmiş.
İkindi namazında ise defnedilmiş şimdi ne olacak? dedim.
Ortada kaldı benim küçük yetimim.
Sağolsun devletimiz korumaya aldı.
Ben de bir daha görmedim. Geçen ay memleketim Erzurum’a gitmiştim. Taşhan Çarşıda hafif ama kalp krizi gibi bir şey geçirmişim.
Hastaneye götürmüşler beni.
Oda da açtım gözlerimi.
Sonra baktım baş ucumda bekleyen birisi.
Dua ediyor sanki.
Beyaz önlüklü genç bir kız idi. ‘’Geçmiş olsun Ahmet Amcam, çok şükür iyi olacaksın’’ dedi. Teşekkür ettim.
Ama kimdi bilemedim. Eşim üç yıl önce vefat etmişti. Çocuklarımda haber edildi ise acaba taaa İstanbul’dan buradaki hastaneye gelmişmiydi ? Peki bu doktor kıyafetli genç kız kimdi?
O dedi ki: ‘’Tavukçunun önündeki kız çocuğuyum ben.
Senin şu an geldiğin hastane benim ilk görev yerim ve nöbetim bitti. Ama şimdiye kadar senin uyanmanı bekledim.
Ama meraklanma. Çocukların yolda.
Hem ben varım burada. Ahmet Amcam, sen iyi olacaksın.
Canı çekip alamayan ve okuyamayan daha çoook küçük kıza tavuk dağıtacaksın…
alıntı
BİR CUMA HİKAYESİ!
37 notes
·
View notes
Text
Didem Madak kimdir??
Edebiyat sahnesinin çiçekli ve anne kokan şiirlerinin güzel kadın şairi, Didem Madak’ın hayat hikayesidir....
Didem Madak, 8 Nisan 1970’de İzmir’de doğar. Annesi Füsun, Madak doğduktan 6 yıl sonra şiirlerinde bahsettiği ‘uzun siyah saçlı kız’ Işıl’ı dünyaya getirir. Öğretmen olan anne babaları ile birlikte çok mutlu olan bu iki kız kardeş aynı zamanda çok iyi arkadaştırlar.
“Işıl çocuktu o zaman, ben de öyle,
Mevsim kesin yazdı, karpuzdan feneriyle,
Hani her çocuğu başka bir çocuğa yaklaştıran bir şarkı vardır ya,
Kıyıya yanaşan bir gemi gibi.”Zorluklarla geçen çocukluk yılları
Didem Madak’ın çocukluğu fırtınalı geçmiştir. 12 Eylül döneminde babası okul müdürüyle tartıştığı için Uşak’a sürülür. Fakat annesi Füsun Hanım’ın tayini çıkmadığı için kızlarıyla birlikte Burdur’da kalır.
Ülkenin çok karışık bir süreçten geçtiği bu dönemde yalnız kalan Füsun Hanım ve kızları korku dolu günler geçirir. Füsun Hanım bir gün, geceleri onları uyutmayan arka bahçedeki mısır yapraklarının hışırtılarını engellemek için bıçakla hepsini yok eder.
Madak’ın her şiiri yaşanmış bir anıdır… Bu olayla ilgili de şu dizeleri yazmış defterine;
“Sen bir çocuk romanı annesi ol isterdim.
Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu
Ve kalbimde çıngıraklı yılan sürüleri
.Diye başlayan bir çocuk romanında.”
Annesini kaybettiği (onu şiire iten) yıllar
Didem Madak 13 yaşındayken, henüz 38 yaşında olan annesini beyin kanseri nedeniyle kaybeder. Madak’ın zorlu günleri başlamıştır.
“Ölen her kadın için şiir yazdım. Onları Muc’a evin karşılığında verdim,
Çok ucuza.
Artık bütün üzgün oluşlarımın adı: Anne!”
Füsun Hanımın ölümünden kısa bir süre sonra babası ikinci evliliğini yapar. Bu evlilik artık Didem ile babasının arasına bir duvar örmüştür.
“O günleri hatırlayınca Edip Cansever’in şu dizesi gelir aklıma: ‘Bir azarlamayla ölümü düşünen çocuklar gibi…’ Bir azarlanmayla ölümünü düşünen çocuklar gibi.” Hayatın elini beline koymuş sinirli bir üvey anne gibi bizi azarladığını ve kardeşimle el ele tutuşup hayallerden balkonumuza sığındığımızı hatırlıyorum.”
Bu olay sonrasında babası için de tabii ki birkaç dize yazmıştır Didem Madak;
“Babam…Çıkarılmış bir adam bütün fotoğraflardan.
Kader neydi sanki o zaman,
Masada açık unutulmuş Turuncu kulaklı bir makastan başka…”
“Yaşasaydın, hayatının ortasına Güller yığan bir adam olsun isterdim babam.”
Bir gün Işıl’la oturup annesinden onlara bir şey kalmamasından yakınırken, teyzeleri onlara hayatlarını değiştirecek birkaç hediye verir. Bu hediyeler el yazması bir şiir defteri ve Varlık Dergisi koleksiyonudur. Bu andan sonra Didem Madak şair olur işte…
Üniversite yılları ve ilk evliliği
Tüm yaşadıklarını kaleme dökmeye başlayan Madak Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başlar. Üvey anne ve babasıyla yaşadığı evden ayrılmak istediği için kendince bir yöntem bulur. Birinci sınıfta tanıştığı biriyle gizlice evlenir, evden ayrılır ve okulu bırakır.
“Ardımda kırık bir ayna Üvey anneleri hayatımın. Batsın diye güneşe tempo tutan o kız çocuğu… Evden kaçışımın pembe spor ayakkabıları vardı. Hüzün neydi sanki o zaman Artık kullanılmayan dikiş makinası annemden kalma.”
Evden kaçışı sonrasında çok zor dönemler geçiren Didem Madak, birçok farklı işte çalışır geçimini sağlamak için. Genç yaşta yaptığı evliliği pişmanlıkla sonuçlanır ve boşanır. Boşandıktan sonra maddi sorunlarla boğuşur ve bir bodrum katında yaşamaya başlar. Bu eve taşındıktan sonraki halini “Birden yazmaya başladım.” diye ifade eder.
Bodrum katında yaşadığı tüm zorlukları anlatır şiirlerinde. Bir söyleşide “Rutubete dayanıldığı sürece şiir yazmak için çok iyi yerler.” diye bahseder bodrum katından.
Didem Madak, bu dönemde çok yalnız kalır. Kardeşi Işıl, sadece süt ve çikolata yiyerek ayakta durduğunu, hayattan memnun olmadığını, hiçbir şeyin istediği gibi gitmediğini anlattığını söyler.
Didem Madak, üç yıl boyunca kaçar sevdiklerinden. Yakın arkadaşı Müjde Bilir bir röportajda onun kaçışını şöyle anlatıyor: “Didem beni bir akşam aradı ve annesini özlediğini anlattı. Taksiye binip bana gelmesi için ikna ettim. Geldiğinde mahcup ve çekingendi. Anne şefkatine duyduğu özlem derinden belli oluyordu. ‘Çok mutsuzum’ dedi. Ertesi gün buluşmak için sözleştik. Ancak Didem gelmedi. Didem’in evine gittiğimde duvara iliştirilmiş bir not buldum. ‘Sevgili Müjde, Maviş Anne içimden hiçbir şey söylemeden gitmek geldi. Seni seviyorum. Dün gecenin şiiri zaten yazılmıştı, ben sadece kaleme alacağım.’”
Müjde Bilir için yazdığı şiirde şöyledir;"İki kendim varmış maviş anne
Biri benmişim biri mutsuz
Ben ölürsem maviş anne, mutsuz için dünyanın bütün sabahlarına bir bilet al.
Ben ölürsem mutsuza iyi bak! ""Kadınlık kimliğimden sıyrıldım"
Sonraki üç yıl boyunca Madak’tan haber alınamaz. Sadece kardeşi Işıl’ın yanına gider ara sıra. Gidişlerinden birinde Işıl’ı çok şaşırtır. Örtünmüş olarak çıkar karşısına.
“Örtündüm ben… Her şeye karşı… Kadın kimliğimden de sıyrıldım. Bu beni rahatlattı.” der.
Didem Madak, bu dönemde tasavvufla ilgilenir. Kardeşi Işıl Madak’ın bu dönemiyle ilgili “Çok umutsuzdu. Kapanarak bu durumdan bir çıkış yolu bulacağını umdu. Ablam o dönemden inanarak kurtuldu. Yoksa kayıp gidecekti. Hukuk Fakültesi’ni de bu dönemde bitirebildi.” der.Bu durumu da şiirlerinde şöyle anlatıyor şair:
“Allah benim çaresizliğimdi, artık konuşabileceğim kimsem kalmadığı için konuştuğumdu.”
Çok şey yaşadığı bu dönemi “Ah’lar Ağacı” şiiriyle anlatır:
“Ben acılarımın başını
Evcimen telaşlarla okşadım bayım.
Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
İnsan kaybolmayı ister mi? Ben işte istedim bayım.
"Grapon Kağıtları"
Bu dönemde kardeşi Işıl, ‘İnkılap Kitapevi 2000 Şiir Ödülü’ yarışmasından bahseder.
Didem Madak bununla ilgilenmeyince kendisi bütün şiirlerini toplayarak yarışmaya gönderir. Üstünden bir süre geçtikten sonra “Grapon Kağıtları” dosyasının yarışmayı kazandığı haberi gelir.
Didem Madak, bu süreçte internette şair ve avukat olan biriyle tanışır. Şair olmasından çok etkilenerek bu adamla buluşur. Günün sonunda genç adam bir şiir yazmalarını teklif eder. Adam, ikinci buluşmada kendi şiirini okur. Sıra ona geldiğinde ise Didem şu şiiri okur;
"Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
Limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!"
“Kadın kimliğine geri dönüş”
Ödül töreni için İstanbul’a giden Madak, yarışma öncesinde örtüsünü çıkarır.
Bu bir nevi onun tabiriyle “kadın kimliğine
geri dönüş” sayılabilir.
Didem Madak, ödülünü aldıktan sonra İstanbul’da yaşamaya başlar. Bir süre sonra
eşi Timur ile evlenir ve 3 yıl sonra kızı Füsun’u dünyaya getirir.
Anne kokan şiirleriyle veda ettiği yıllar
Kızının doğumundan sonra şiir yazamayan Madak tıpkı annesi gibi kansere yakalanır.
24 Temmuz 2011'de yani 41 yaşında kolon kanseri nedeniyle yaşamını yitirir.
Didem Madak’ın ödül töreni sırasında tanıştığı arkadaşı Şükran Yücel’e gönderdiği e-postadaki metin şöyledir:
“Canım Kızım Sana mektup yazacağım.
Çünkü artık başka bir şey yazamıyorum.
Bu konuda pek de dertli değilim doğrusunu istersen. Sen bana belki bugüne kadar yazdığımdan başka türlü bir yazı yazmayı öğretirsin. Kendimi bir sonbahar ağacı gibi hissediyorum.
Mutlu bir sonbahar ağacıyım ben.
Yere düşen yapraklarımı eğilip topluyorum. Saçıma tutuyorum. Bakın yakışmış mı diye soruyorum. Sonra yaprakları havaya savuruyorum.
Ben iki kişilik bir kabilenin me isimli kölesiyim. Çünkü sen acıktığında me diye ağlıyorsun ve bu ismimi seviyorum reis! Canım kızım, cehaletimden şair oldum…
Annesizlikten.
Sen sakın şair olma!”
"Anlatarak bitiriyorum hayatımı
Bilmiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat.
Bir çiçek çizdim bu akşam avucuma,
İsmini her şey koydum.
Simli ojeler sürdüm yanlızlıktan sıkıldığımdan,
Müsveddesi gibi şimdi tırnaklarım,
Yıldızlı bir gecenin"..
Didem MADAK
8 Nisan 1970 Doğum Günü Anısına
Sevgi, saygı ve rahmetle
Mekânın CENNET Olsun GÜZEL İNSAN
47 notes
·
View notes
Text
• KARGO PERSONELİ PASİF HASTASI ÇIKTI ( Bolu’dan pir pasif itirafı daha )
Öncelikle selamlar sevgili pasif severler yaz aylarında başıma gelen bir hikayemi sizlerle paylaşmak istedim, genelde evde olduğum için sürekli internetten bayan iç çamaşırı, vibratör, oje, gecelik vs vs şeyler sipariş veriyordum. Süreklide kapıma Aras kargoda çalışan bir çocuk geliyordu ismi Soner hafif sarışın 170 boylarında yaşıda 28 ila 30 civarlarında biriydi her kapıyı açtığımda üzerimde ya dar bir pantolon yada beyaz bir eşofman üzerimde ise bayan sporcu atleti olur ayak tırnaklarımda mutlaka oje ve fileli çorablarım olurdu, soner’ le karşılaşarak kapıda önce ismimi söyler sonra şifre ister ve kargomu teslim ederdi o esnada sürekli ayak parmaklarımdan göğüslerime kadar süzerdi beni. Elinden kargoyu alıp arkamı döner ve önünde domalırdım tepkisini merak etmek için gün geçtikçe ve sürekli o geldiği için artık bazende başka kargocular gelirdi tabiki .. Bazı günler evde olmadığım içinde kaçırırdım tabi kargomu. Bir gün yine evde kendime hem temizlik, hemde bakım yapıyorum, ayak parmaklarıma siyah oje sürdüm kuruduktan sonra banyoya girdim bir güzel içimi dışımı temizledikten sonra vibratörümü duvara yapıştırır yavaş yavaş gel git yapar kendimi tatmin ederdim. O esnada kargodan sms gelmişti 2 saate evindeyiz diye bazende çok kısa sürüyordu. Bende yarım file çorap giyip altıma dar bir kot pantolon giydim üzerimde beyaz atlet memelerimi artık okşadıkça gelişiyor ve büyüyordu, bu beni çok mutlu ediyordu artık, derken kapı çaldı otomata bastım kapıyı açtım ve bekliyordum Soner gelmişti artık naber falan diyerek biraz sohbet etmiştik yine gözleri üzerimde geziyordu anlaşılan azdırmıştım yine çocuğu, derken bir anda numaranı alabilir miyim diyerek bazen evde olmuyorum haberleşmek için dediğimde olur dedi ve numarasını verdi. Kolay gelsin diyerek kapıyı kapattım ve odama geçtim hemen mesaj attım sonere benim diye akşam film izlerken telefonuma mesaj geldi sonerden gelmişti nasılsın napıyorsun yarın için kargon var mı diye sohbete başlamıştık, aslında yarın içinde kargom vardı işin akşam kaçta bitiyor sorun olmazsa en son bana bırakabileceğini söyledim, oda olur diyerek gülücük attı.
Artık sohbet sohbeti aştı ve konu benim giyim ve kuşamıma gelmişti, her defasında ayaklarında oje ve bayan kıyafetleriyle görüyorum seni ve fiziğinde çoğu kızdan daha iyi diyerek eklemişti, beni bir kahkaha bastı ve iltifatların için ayrıca teşekkür ederim canım, bakımlı olmayı seviyorum ve kendimi bir kız gibi görüyorum ve bu yüzden bayan kıyafetleri giyiyorum diyerek cevap vermiştim. Kendisi bu durumdan baya bir memnundu ki sürekli bana iltifat ediyor kalp atıyor canım cicimli konuşmaya bile başlamıştı benimle artık. Tam bir pasif aşığı olduğunuda sonradan öğrendim tabiki kendisinin, Bolu’da sürekli gittiği birileri varmış ve ben seni nasıl bulamadım diyede kendi kendine dövünüyordu, ona twitter adresimi verdim biraz inceledikten sonra iyice aşık oldum sana diyerek iltifatlarına devam ediyordu, yarın akşam için sözleşmiştik artık. Sabah oldu telefonu elime aldım sonerden günaydın mesajları gelmişti bile, güzelce bir kahvaltı yaptım ve rutin bir şekilde takılıyordum evde akşam görüşme olacağı içinde heyecanlıydım aslında, saatte yaklaşıyordu bende hazırlanayım biraz dedim ve altıma kırmızı tangamı ve kırmızı bir sütyen giydim hardal sarısı bir elbise giymiştim üzerimede dizlerimin hemen üzerinde boyu uzun kollu ve dar bir elbiseydi, popom hafif çıkmış ve hatlarım belliydi ayna karşısında kendime yükselmiştim artık, gözlerime kalem ve dudaklarıma ruj sürüp bacak bacak üstüne atıp sigaramı yakmış ve kocamı bekliyordum artık. Saat 8 olduğunda kalbimin atışı bile değişmişti artık üzerim de bir heyecan vardı, ve havada çok sıcak olduğu için ateş basmıştı vücudu mu.
Kapı çaldığında bir irkilmiştim hemen koşup otomata bastım ve yavaş yavaş geliyordu kocam, güler yüzüyle ve beni o şekilde görünce aletini okşamaya başladı bile, kapıda sarılıp içeri girdik ayak üstü biraz sohbet edip, kanepe oturduk yan yana hemen elini bacağıma koydu sıvazlamaya başladı bir yandanda gününün nasıl geçtiğini konuşuyorduk, içim kıpır kıpırdı hemen ayağa kalktım bişey içermisin diye sordum olur dedi dolaptan iki shot aldım mutfakta arkam dönük bir şekilde biraları açarken çoktan yanıma gelmiş nefesini ensemde hissetmiştim bile bir anda irkilmiştim, harikasın diyerek eliyle popomu okşamaya başlamıştı ve nefesiyle ensemi öpüyor du biralar elimde kalmıştı ensemden öpe öpe kalçalarıma kadar inmişti arkamda eğilip elbisemi yukarı sıyırdı ve elleriyle kalçalarımı tokatlıyor ve yalıyordu inanılmazdı adeta, bende artık zevke gelmiş ve hafif eğilmiştim,tekrar boynuma çıkıp öpüyor bir yandan da eliyle deliğimi okşuyordu. Elleriyle göğüslerime yapıştı kulak mememi yalarken kaldırmış aletini kalçalarıma sürtüyor baskı uyguluyordu pipim zevkten şahlanmış ve zevk suyum tangamı ıslatmıştı bile, belimden tutup kendine çevirdi beni kucağına alıp dudaklarıma yapıştı deli gibi emiyordu dudaklarımı yatak odama geçtik beni yatağa yatırdı karşımda azgın bir boğa duruyordu sanki, tişörtünü çıkarıp pantolonunu düğmelerini açmaya başladı yataktan kalkıp önünde eğildim hemen, pantolonu indirip boxserin üzerinden kalkmış sikini ısırıyor ve yalıyordum yavaşça boxserida indirdim aletiyle göz göze gelmiştik artık 16 17 cm vardı küçük ama kalındı dilimle kafasına masaj yapmaya başladım ve yavaş yavaş ağzıma almıştım bile gözlerini kapatmış evet aşkım harikasın bebeğim diyerek iltifatlar yağdırıyordu bana, elleriyle kafamdan tutup tamamını sokuyordu ağzıma ve nefes almakta zorlanıyordum ağzımdan salyalarım akıyor gözlerim sulanıyordu sakso çektikten sonra beni kaldırdı elbisemden saniyeler içinde kurtulmuştu, yatağa çıkıp hemen domalmıştım önünde tangamı kenara sıyırdı ve diliyle deliğime masaj yapmaya başladı offff bu zevk beni delirtiyordu tangamın önü sırıl sıklam olmuştu çoktan, hadi kocam sok gir artık içime diye inliyordum, kendisi yüz üstü uzandı yatağa benide kucağına alıp kalçalarımı sikine sürtüyordum çok sertleşmişti artık bir elimle aletini tutup deliğime yerleştirdim ve yavaşça oturmuştum aletine, elleri göğüslerimde sıktırıyor bende kalın aletin üzerinde zıplamaya başlamıştım bile, daha fazla dayanamayıp boşalmıştım ben o hala devam ediyordu beni sikmeye, üzerinden kalkıp önünde tekrar domalmıştım bekle geliyorum diyerek içeri gitti geldiğinde elinde telefon vardı ve videoya çekmek istediğini söyledi, kaydı başlatmış aletini deliğime sürtüyordu, içime tekrar girdi ve gidip gelmeye başlamıştı bile sesler odada yankı yapıyor bir yandan sikiyor diğer yandan da kameraya çekiyordu, artık telefonu bırakıp elleriyle belimden kavrayıp daha hızlı sokmaya başladı her vuruşunda kalçalarımın dalga oluşunu hissediyordum artık.
Geliyorum diyerek hemen ağzımı açtım önünde eğilip boşalmasını bekliyordum, dilime ve yüzüme ılık ılık boşalmıştı artık ağzımda döllerini çiğniyor ve dudaklarımı yalıyordum aletini ağzıma soktu tekrar, sikini yalarken dölleri ağzımın kenarından dökülüyordu, sikini güzelce temizledikten sonra salona geçtik ve birer sigara yakmıştık biralarımızı alıp kanepe ye uzanıp kaldık, döllerinin yarısını yutmuştum bile, çektiği videoyu açıp izlemiştik gerçekten te her vuruşunda kalçalarım dalga dalga oluyordu ve kocamın siki tekrar kalkıyordu, sigarayı söndürüp elimdeki birayla kucağına oturup kalkan sikine sürtünüyordum, bir yandan da biramı yudumluyor ve yarısını da göğüslerimden aşağı döküyordum ayağa kalkıp tangamı çıkardım pipim küçülmüş serçe parmağım kadar olmuştu, 69 pozisyonuna geçip o benim deliğimi yalarken bende saksoya başlamıştım bile, biradan bir yudum alıp deliğime boşaltıyor ve tekrar yalıyordu, kanepede yanına yer açıp bende onun yanına uzanmıştım sırtımı ona dönerek, bacağımı yukarı kaldırmış ve aletini sokmasını bekliyordum deliğime, yavaşça sokup gidip gelmeye başlamıştı bir eliyle göğsümü okşuyor ve bir yandan da deli gibi hızlanmış deliğimi sikiyordu yüzümü çevirip dudaklarıma yapışıp dilimi emiyordu altında inliyor ve çığlık atıyordum ama durmak bilmiyordu kocam, önünden kalkıp tekrar sakso çekmeye başladım sikine eliyle kafamdan tutup baskı yapıyor, ağzıma gidip geliyordu dilimle taşaklarını emiyor aletini sıvazlıyordum, kanepeye oturup kucağına aldı tekrar sırtım dönük kucağına oturdum ayaklarımı dizlerinin üzerine koyup alttan sikmeye başlamıştı beni tekrar sürekli pozisyon değiştirip kucağından inmiyordum hiç, o kadar çok terledim ki surat ifadem değişmiş kalem sürdüğüm gözlerim akmıştı artık dudağımda ruj kalmamış tecavüze uğramıştım sanki, beni kanepeye oturdum bacaklarımdan ayırıp tekrar sikini sokmuştu deliğime baldırlarımdan destek alıp hızlı hızlı sikmeye başlamıştı altında inliyordum adeta artık deliğim parçalanmıştı resmen, geliyorum aşkım diyerek içime boşalmıştı bir kere daha ılık ılık içimde hissediyordum spermlerini üzerimde bir ohhh çekip yanıma uzanıp kalmıştı dizlerimin bağı çözülmüştü artık bir süre hareketsiz kalıp anın tadını çıkarıyordum hayatımda böyle sikilmemiştim ben ..
Birlikte duşa girip yıkanıp çıkmıştık halen daha gözleri vücudumda eli popomda geziyordu kocamın her fırsatta buluşup sürekli sikişiyorduk unutulmaz anılar yaşatmıştı bana …..
#pasifim#aktif pasif arkadaşlık#pasif arayan aktifler#transgirl#trans woman#lgbtq#pasif#pasifgaysohbet#lgbtqiia+#lgbt art#aktif pasif cd#aktif gay istiyorum#aktifler ve pasifler
48 notes
·
View notes
Text
bugün ihtiyaç sahibi bir ailemiz geldi kayıt yaptırmak ve yardım talebi için. durumunu dinledik, derdini anlattı yanında da 6 yaşlarındaki kızı vardı 1. sınıfa yeni başlamış ve okul açıldığından beri hergün okula gidip bahçeden geri döndürüyormuş annesini, okulun bahçesine girmekten korkup tekrar eve gidiyorlarmış. bu bir aydır böyle devam ediyormuş ve anne de çaresiz kalmış çok yorulmuş artık. yanıma gelir misin senle konuşalım mı biraz dedim kucağıma aldım ve "neden okula gitmiyorsun neden canın okula gitmek istemiyor" dedim. çünkü dedi dudaklarını büzdü çocuk resmen içine gömülerek bir şeyden korkar gibi "diyarbakır'da bir köyde çocuğu kaçırmışlar ya ondan beni de kaçırırlar diye korkuyorum" demez mi. narin'den mi bahsediyorsun dedim evet 🥹 dedi.. arkadaşlarla göz göze geldik, şok olduk.
"evet hepimiz narin için çok üzüldük ama o okulda kaçırılmadı ki, evinden uzak bir yere tek başına gitmişti hem okul en güvenilir yerdir, bahçenin dışına çıkmazsan sana okulda hiçbir şey olmaz" dedim. öğretmen arkadaşım girdi lafa "bak ben öğretmenim çocuklara çok güzel şeyler öğretiyorum onları okulda koruyorum, okul bitince anneleri onları alıyor evlerine gidiyorlar" benzeri şeyler söyledi. "sen televizyonda ya da dışarda gördüğün yazıları okumak istemez misin, güzel renkli kitapları okumak defterlere yazılar yazmak istemez misin? büyüyünce ne olmak istiyorsun' dedim "doktorrrrrr" dedi "ama doktor olmak istiyorsan okula gitmen lazım hem sen keşke doktor olsan benim ağrıyan yerlerime de bakardın" dedim sonra elimi uzattım dedim ki "hadi seninle anlaşma sağlayalım sen yarın bir okula git annen de bize fotoğrafını göndersin sonra okula hergün gitmeye başlarsan ben sana renkli boya kalemi ve resimli hikaye defteri alcam söz veriyor musun gidecek misin" dedim evettt dedi gözleri açıldı. öğretmen arkadaşım ben de oyuncak alırım dedi başka arkadaşım e bende abur cubur alırım madem dedi, genç ihh'dan kız kardeşim gitti oyuncak, toka getirdi bir şeyler hediye etti ve biz minnoşu ikna etmiş olarak dernekten uğurladık. annesine haber izletmemesini ve çocuğa böyle hikayeleri anlatmamasını söyledim. babası uyuşturucu bağımlısıydı, çok kere onun cinnet anlarına beni şiddetle dövmelerine şahit oldu çocuklarım o yüzden de bozuk psikolojisi dedi. içim kıyıldı, ufacık masum bir kız çocuğunun kalbinin böyle korkuyla titremesi, okulu dahi korkulacak yer gibi görmesi kaçması çok acı... çok..
17 notes
·
View notes
Text
Ceza - Suspus (Official Music Video)
youtube
🐺 Allah'a emanet. 🤘🙋 Kadın hamile kalmış doktora gidilip bakılmış ki ,
Bebek erkekmiş.
Aile mutlu çok mutlu.
Bebek doğdu, pipisini gösterdi amcalara.
Amcalarda bayram sevinci. Dünyanın en gerekli organını gördüler çünkü.
Bebek terledi, çırılçıplak soydular, evde misafirlikte, mahallede böyle gezdi. Bu hakka sahipti çünkü pipisi vardı.
Bebek biraz büyüdü. Sünnet olacak.
Davullar, zurnalar, hediyeler… Çocuk düşündü;
“Sanırım bu çok önemli bir organ”
Çocuk aklının en karanlık köşesine yazdı.
Üç beş güzel kız var gittikleri yerde, annesi babası dedi ki:
“Hangisini alayım oğlum sana?”
Çocuk düşündü:
“Sanırım karşı tarafa sormaksızın seçme hakkım var”
Çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Çocuk acıktı, sofrasını varsa kız kardeşleri ve annesi hazırladı. Yemek bitince topladılar.
Çocuk düşündü:
“Sanırım kızlar/kadınlar bana hizmet etmekle yükümlü. “
Çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Ebeveynler de ise torun olarak sadece oğlunun erkek çocuğunu torundan sayarak düğününde bile günlerce davul çaldıracaklarını yüksek söyle anlatmaya başladılar.
Kalabalık bir yemek daveti, herkes masaya sığmayacak. Erkekler ve yaşlılar masaya oturdu. Çocuğu da masaya oturtturdular. Annesi ve varsa kız kardeşleri yerde oturuyordu.
Çocuk düşündü:
“Sanırım önemli olan erkeklerin konforu.”diye
Çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Servis yapılacak, önce erkeklere yemek verildi, erkekler yardım etmedi.
Çocuk düşündü:
“Sanırım öncelikli olan erkeklerin karnının doyması. “
Çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Çocuğun kız arkadaşı oldu.
Bütün sülale duydu. Herkesin ağzı kulaklarında. Densiz bir dede :
“Neler yapacan bahim gızlaraaa”dedi.
Çocuğun annesi ve babası:
“Oğlumdan daha iyisini mi bulacak?” dediler.
Çocuk düşündü:
“Sanırım en iyisini hak eden benim ve bu yüzden kızlara rızasıyla ya da rızasız istediğimi yapabilirim. “
Çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Çocuk büyüdü, arkadaşlarıyla dışarı çıktı, gezdi, eğlendi. Eve geç geldi paşalar gibi karşılandı. Kız kardeşi eve geç geldiği için azar işitirken , dövülürken.
Genç düşündü:
“Sanırım eve istediğim saatte girip çıkabilirim. “
Genç bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Kavga etti, ağzı burnu kan içinde.
Annesi, babası:
“Koçum benim helal olsun. ” dedi
Genç düşündü:
“Sanırım güçlüyüm ve sorunlarımı bu şekilde halledebilirim. “
Genç bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Genç büyüdü
Ama bir türlü insan olamadı çünkü; onu yetiştirenler onun her bakımdan olağanüstü bir kişi olduğunu olacağını anlattı durdu. Hatta miraslarını bile kızlardan kaçırıp ona nasıl verileceği planlar yaptılar durdular. Sonra bu bakış açısı öğretilenler anlatılanlar “O”nun ayrıcalığı devreye girdi
…
Ve hafızaya yazılanlar uygulamaya koyuldu……. 🙋
9 notes
·
View notes