#benim midem almıyor artık
Explore tagged Tumblr posts
ikdlin · 2 years ago
Text
bu nefret niye anasını satayım neden bi tarafı bu kadar koyu savunuyorsunuz
1 note · View note
kahvemsogumadan · 1 year ago
Text
Tumblr media
Bugün bu fotoğrafı çekip paylaşmıştım instagramdan. Evimi o kadar çok seviyorum ki, odalarını, balkonumu, kışın sıcacık olmasını ve şu ışığını. Ev sahibimiz aramış acil evden çıkın demiş eşime. Ev sahibimiz köyde yaşıyordu çoçuklarım gelip oturacak demiş. Eşim aniden çıkamam demiş müsade istemiş hatta kira sorunsa artıralım demiş. İşte ben anlayışlı konuşuyorum onlar karşına çıkmasın diye de tehdit vari konuşmuş. O kadar üzgünüm o kadar üzgünüm ki. Bizim apartman çok küçük 3 ki��ilikti. Komşularım iyiydi, sakindi. Ev konum olarak iyiydi. Hatta tam karşıma kreş açıldı bugün de arkadaşımla konuşurken seneye Hüma'yı buraya gönderirim diyordum. Çok kötüyüm gerçekten. Her şeyi geçtim ev kiraları o kadar yüksek ki ödeyemeyiz biz onu. Ödesek ne yeriz içeriz. Ev alsak alamayız. Allahım ne kötü bir zaman aklım almıyor benim artık. Asgari ücretin üstünde kira istemek neden bu insanlar ne yiyip içecek anlayamıyorum. Benim eşim tüm primlerini kazansa bile ki o da çok zor o istedikleri kira bedelini bile ödeyemiyor. Üzüntümden mideme ağrılar girdi.
11 notes · View notes
evsizim · 5 months ago
Text
Tumblr media
buraya çok uzun zamandır yazmıyorum. çünkü hayatımın en güzel yılını geçirdim ve beynimin içi çok dingindi. hastalıklı düşüncelerimden kurtuldum, kendimi sevmeyi öğrendim, arkadaşlarım oldu, insanlarla iletişim kurmayı öğrendim yeniden pekfpwkfpw neyse öyle işte. güzeldi yani. özgürdüm baya. hoştu. tek bir düşünce kaldı artık bende. hâlâ aşamadığım tek bir şey kaldı. düşünüp duruyorum ama kendime işkence etmek istemiyorum. büyük ihtimalle üniversiteye geçtiğimde bu konu için psikoloğa gideceğim. şimdi kabullenmeye çalışıyorum. diyorum ki olabilir. olabilir hayatım takma kafana bu kadar. herkes senin gibi olmak zorunda değil. abine düşüncelerini diretemezsin. ama o kadar koyuyor ki kalbime kocaman bi yumruk atmış gibi hissediyorum. onun yerinde ben olsaydım asla onun yaptığını yapmazdım, şartlar ne olursa olsun. ve bırak benim yaşadığımı abimin kalbi teyzem yüzünden hafif incinse ben onu direkt çıkarırdım hayatımdan. umurumda olmazdı. ama abim öyle mi? bilmemezlikten geliyo daha bi de saklamıyo da görüştüğünü. rezillik. abim iyi bi abi olduğu için ve bana çok destek olduğu için ona minnet duyuyorum. bazen ileride bana yaptğı maddi desteği karşılayıp hayatımdan çıkarayım diyorum. ama sadece bu da değil. abimi seviyorum da. ama bu konu benim için o kadar hassas bi konu ki çıkaradabilirim. bu işin şakası olmaz. abimin yaptığı bence çok büyük yanlış. düşüncesizlik falan değil bana verdiği değeri gösteriyor gibi. aklım almıyor benim. nasıl mümkün olabilir böyle bir şey? nasıl bunu bana yapabilir? herhangi bir kavga da değil ki. oğlunun orospuluğu teyzemin de inkarı. tüm suçu bana yıkıyor. şule hep böyleydi falan demidemiş. şule küçükken de böyleydi demiş. abim de bunu desteklemiş. benim için 19 yıllık hayatımdaki en kırıcı şey bu. kabullenemiyorum. bir yandan kafamın içinde tartışıp duruyorum bir yandan kaçıyorum. geçen abimle biraz konusu geçti o kadar moralimi bozdu ki midem bulandı başım döndü bi ara. neden bilmiyorum ama sanki zar zor hareket ettirdim kollarımı bacaklarımı. belki çok cringe duyuyordur ama böyle. gerçekten üzüldüğümde vücudum böyle şeyler yapıyor. neyse bekliyorum sadece. biraz daha büyümeyi. sonra ne olur bilemem. şimdilik bu konuyu beynimin arka taraflarına atmaya çalışacağım. çünkü düşündükçe yoruluyorum. hoşçakal.
230624
0 notes
sonsuzlugadogruilkadim · 2 years ago
Text
11 ocak 2023
Bi kac gün önce aldatıldığımı öğrendim. İlk ilişkim, ilk aşkım, ilk sevdiğim, ve bütün ilklerim. 19 aydır beraberdik ve o kadar seviyordum ki ben bu adamı. Adam da demek istemiyorum artık. Herkesten her şeyden çok seviyordum. Ne kadar desem de annem kardeşim önce geliyor diye son 1 senedir her şeyden önce koymustum onu. O kadar çok seviyordum ki onu. Kelimeler boğazımda düğümleniyor.
Kaç gündür yemeden icilmeden kesildim. 2 bir şey ağzıma çalışınca direkt kusmaya başlıyorum, midem almıyor bir şeyi ya da onun yaptıklarını demem daha doğru olur sanırım.
Şimdi geleyim ben size bu adamdan bahsedeyim biraz. Masmavi gözleri vardı, kumral, beyaz tenli uzun boylu poslu bir çocuk. Aslinda gayet sıradan normal bir tip abartılacak bir tipi yoktu ama benim gözümde dünyanın en güzel adamıydı. Ona bakınca karnımda kelebekler uçuyor gibiydi, o kadar heyecanlaniyordum ki onu görünce. Gördüğüm gibi sarılıp öpücük banyosuna tutmak istiyordum, hiç bırakmamak onu. Bir de öyle masum bir tipi vardi ki, bana çok güzel hissettiriyordu askerliginin ortalarına kadar. Sonrasında bizim ilk ciddi kavgalarımız başladı ve bana karşı çok sabırsız, sinirli, kin kusar hale geldi. Yalvarttiriyordu bana onla konuşmam için. Agliyordum bildiğin telefonda nolur bak böyle kötü olmayalım ben seni çok seviyorum iyi olalım istiyorum diye. Oysa ne aptalmisim. Bu adam beni aldatiyormus o sırada. Öğrendiğime göre 1.5 ay boyunca beni aldatmış, ama öncesinde de muhtemelen arıyordu birilerini. Aramak da demeyelim de niyetine girmişti aldatmanın. Öyle bir aldatmis ki bi de beni, aslında suphelenmistim ama konduramiyordum. O da yeminler ediyordu ağzıma siciyordu ne aldatması beni bunla nasıl suçların falan diye :D o kadar üzücü ki hepsi, bi duysanız cidden içiniz ciz eder. Benim de ciz etti, hatta benim direkt içimden geçti.
Duygularımı kelimelere dökmek o kadar zor ki. Daha neler neler anlatırdım da işte, fena oluyorum zaten sanırım burda bitirmek en iyisi olacak. Bilemiyorum.
0 notes
Photo
Tumblr media
8 mart | birkaç taciz anım: hepimiz taciz ediliyoruz.
Hepimiz taciz ediliyoruz. Elle, sözle, bakışla, davranışla. Karanlık çöktükten sonra, apartman kapısının kapandığından emin olup girmeden sağa sola bakıyoruz mesela. Arkamızdan bir erkek yürüyünce adım hızlandırıp yol değiştiriyoruz, hatta telefonla konuşuyor ya da konuşuyormuşuz gibi yapıyoruz. Birinin bizi takip ettiğini düşündüğümüzde, cebimizdeki anahtarı parmaklarımızın arasında alıp silah yapmaya çalışıyoruz. Çünkü en kötüsünü düşünmek zorundayız. Özgecan da en kötüsünü düşünmüştü, Şule de, Münevver. Yarın biz de onlardan biri olabiliriz. O kadar muhtemel ki… Toplu taşımada ayakta dursak bile kendimizi bir kenara köşeye çekmeye çalışıyoruz, “ellenmemek” için. İstediğimizi giyemiyoruz, onu derler, bunu derler; dik dik bakarlar, artık her şeyden herkesten çekiniyoruz, kimseye güvenmiyoruz.
 Böyle yaşayabilir miydiniz?
Bizi böyle yaşamaya zorlayan erkekler bir gün böyle yaşayabilir miydi?
Ben de size bir çocukluk anımı anlatmak istiyorum. Yaz mevsimindeydik. 13-14 yaşlarındaydım. Semt kütüphanesine üyeydim o zamanlar, oradan dönüyorum. Annemler anneannemdeymiş, oraya gidiyordum ben de, sırtımda çanta, içinde kitaplar. Kütüphaneyle anneannemin evinin arası 15-20 dakika yürüme mesafesinde bir yol. Beni birinin takip ettiğini anlamam geç oldu sanırım, yürürken çok düşünürüm, yolun, yoldakilerin pek farkında olmazdım.(o zamanlar öyleydim, şimdi maalesef sağımız solumuz arkamız sobe gibi yürüyoruz, arkamızda bile gözümüz çıkacak yakında)
Biri beni takip ediyordu, yolu uzatma pahasına başka sokağa girdim adam resmen peşimden geliyor. 18-19 yaşlarında biri. Anneannemin apartmanına girdim ve evet o şahıs da arkamdan girdi. Merdivene adımımı attım, akadan dış kapıyı kapattı. Elini arka cebine attı, bir şey çıkaracakmış gibi, koşar adım birkaç adım attım, arkamdan koştu kolumu tuttu. Eli hala arka cebinde. Bana zarar verecek ya da öyle düşünmemi istiyor. O an kalakaldım, bana bir şey yapacak bu adam hem de anneannemin apartmanında, aklıma binbir türlü şey geliyor, beni öldürecek bodruma atacak tecavüz edecek bana cesedimi bulacaklar… Ve şansıma, birkaç adım atmama rağmen ışığın yanmamasından anladım ki elektrikler kesikti. Şansa bakın , Allahım diyorum kurtar beni ben ne yapacağım? Sonra çok şükür ki aklıma apartman gibi bir toplu yaşam alanında olduğumuz geldi. Çığlık atmaya başladım. Ama öyle bir çığlık atıyorum ki ses benim değil sanki boğazım acıyor, yırtılıyor kendi sesimden. BU şahıs hamle etti, apartmandan çıkmaya çalışıyor. Ama elektrik yok, otomatiğe basıyor kapı açılmıyor ben hala çığlık atıyorum, hala boğazım acıyor. Sonunda bir yolunu buldu defolu gitti apartmandan. Kimse çıkmadı sesime, belki duymamışlardır, anneannem çok yüksekte oturuyordu duymamaları muhtemel. Ama en azından kurtuldum. Bana bir şey olmadan kurtuldum buna rağmen asla unutamıyorum bunu. Travmatik bir şekilde aklımda ve bu yüzden apartmana girerken hep sağa sola bakıp kapıyı kendim kapatırım kapanmasını beklemeden.
 O kadar sinirliyim ki. Yanıma yaklaşan erkeklere dik dik bakıyorum, toplu taşımada özelikle erkek yanına oturmamaya çalışıyorum bacaklarını hayvan gibi açtıkları için. Bizi o kadar bıktırdınız ki… Nefret ediyorum bu yaşadıklarımdan, yaşadıklarımızdan, yaşattıklarınızdan. Nasıl çocuk yetiştiriyor bu aileler merak ediyorum, peşimden gelen o şahsın annesi babası nasıl insanlardı ki bu insan böyle biri oldu? Aklım almıyor.
 Eve çıktım, utandım söyleyemedim. Taciz böyle bir etki bırakıyor, bu kadınlar nasıl konuşmuyor demeyin hiçbir şey söyleyemedim annemlere. Dayım ordaydı, duysa çıkıp bulur öldürürdü eminim. Sinirlenmesinler istedim en çok da utandım.
 Bir de lise 1. Sınıfta piyano kursuna gidiyordum. Kurs koca bir binadaydı, hafta içi akşamdan önceki vakitlerde boş olurdu, sadece hocalar falan olurdu. Alıştırma için bir gün oraya gittim. Notaları çalışmaya başladım, kapı açıldı bir adam: keman hocasıydı biliyorum. 60-70 yaşları arasında, yan sınıfta keman öğreten, her gün gördüğüm, her gün kafayla selamlaştığımız bir insan. Adını sanını bilmiyorum bunlar dışında. İçeri girdi, ne güzel çalıyorsun dedi. Hoca ya, müzisyen ya gülümsedim, sevindim. Sonra ben hala nota çalışmaya çalışıyorum, gelip tam arkamda durdu. İrkildim, ama hala küçüğüm o da yaşlı ya aklıma da kötü bir şey gelmedi. O zaman dünya bu kadar kötü değildi ya da biz bilmiyorduk kötülükleri bilmiyorum. Sonra ellerini omzuma koydu, beni kendine çevirmeye çalışıyor, yüzü o kadar yakın ki yüzüme kusmak istedim, midem bulandı. ayağa fırladım, bunu ittim bütün gücümle, bir baktım kapıyı falan kapamış, normalde kapı kapamak yasaktı eğer sınıf topluca ders yapmıyorsa. Uçar gibi çıktım, kurs binasının önüne oturup hüngür hüngür ağladım. Yine kimseye bir şey söylemedim.
 Bu iki anıyı hiç unutmadım. Piyano kursunu bıraktım mesela sonra, artık piyano çalmayı istemiyordum. Keşke diyorum, keşke söyleseydim birilerine. Ama bana kim inanırdı? Bana, bir çocuğa mı inanırlardı o kursun yöneticileri, 60 yaşındaki yaşlı başlı adama mı? Ama keşke korkmasaydım, utanmasaydım, elimden geleni ardıma koymasaydım…
 Kızlar, hanginiz diyebilirsiniz ki ben hiç taciz edilmedim? Açık-kapalı-büyük-küçük HEPİMİZ TACİZ EDİLİYORUZ. Sen de ediliyorsun, hepimiz ediliyoruz. Utanmayın, korkmayın; utanılacak şeyi yapan siz değilsiniz, biz değiliz.
Bugün Dünya Kadınlar Günü. Bugün bizim günümüz, şimdi 24 yaşında, 10 yılı aşkın süre olmuş bu olayları hala apaçık ve net bir şekilde hatırlıyorum ve anlatıyorum. Bu sefer korkmuyorum, utanmıyorum. Ben niye utanayım?
 Utanmayın kızlar.
Korkmayın da.
Mobbing yapan patronunki de şiddet, kısıtlayan sevgilininki de şiddet, sokakta peşinde takılanınki de, laf atanınki de, hepsi şiddet hepsi. Daha anlatsam neler var, benim, arkadaşlarımın başından geçen. Öyle şeyler görüyoruz duyuyoruz ki inanılır gibi değil, siz inanmıyorsunuz ama biz yaşıyoruz. Toz kondurmamaya devam edin cinsinize, bizi bu hale getiren sizsiniz.
 Günümüz kutlu olsun kızlar.
Korkmayın asla, utanmayın.
Birbirimize destek olalım, özellikle sosyal medyada kadınlar kadınları linç ediyor inanamıyorum ya.
Unutmayın.
Bizi yine biz kurtaracağız.
3 notes · View notes
beyzaaa-worldsblog · 2 years ago
Text
Benim artık midem almıyor
0 notes
ozumdekihakikat · 6 years ago
Audio
Keşke söyledikleriniz gerçek olsa kendiniz hakkında. Derdimiz bu aslında. Söylemezdim o zaman. Hiç bir satır yazılmazdı, Şikayet okunmazdı şu anlamda. Yarıladım yolu yoruldum. Gittim en sona dönüyorum başa. Cevaplar ararken insanın ruhuna mıhlanmış kötülüğe, Dönüştüm ötekiye. Hani ya sevgi, aşk, merhamet ve şefkat Ve güzelliklerin hoş hatırası? Şimdi birinin elini tutmak için gerekiyor bir vergi levhası. Yıkıldık velhasıl.
Ummazdım ki böyle gitsin. Bir kezde birine ölmeden değer verilsin. Görmediğimiz her yer ıssız gibi davranıyoruz hep. Görmemek ısrarı bitsin, bitsin Dünya benim evim diyenlere bak Bir beton parçasına ömür heba edenlere bak Garibin, hayalini kurup bir lokma yiyemediği yemekle, Çöpünü dolduran şu vicdana bak. Biliyorum umut bir zehirdir. Ne kadar içse doymaz insanoğlu lezzetine Ama midem almıyor artık. Eksi bir yazın beni dünyanın hanesine.
3 notes · View notes
loveishardeatpizza · 6 years ago
Text
Şimdi size insan ayrılınca bile nasıl ihanet eder onu anlatıcam. Benim 1 yıl 1 aylık bir sevgilim vardı. Aynı evde kalıyorduk sevgili olduğumuzdan beri. Artık hem bedenen hem psikolojik şiddetin dibine vurduğumuzdan ona daha fazla zarar vermek istemedim ve ayrıldım. Direttim dönmemek için daha fazla acı çekmesin istedim. Ben yemek yiyemiyorum sen yiyorsun derken yediğimi kustuğumdan haber yoktu. Sen mutlusun derken geceleri tişörtüyle ağlayarak sabaha karşı yorgun düşüp uyuyakaldığımı bilmiyordu. Velhasıl kelam, Ayrıldık 20 küsür gün geçti biz sevgiliyken bizimle aynı yatakta uyumuş olan ortada ben yattım diye kıskandığı mahlukla sevgili şimdi. Bana dokunduğu elleri, dudakları ona dokunuyor. Aklınız alabiliyor mu? Çünkü Benim ne midem ne beynim almıyor günlerdir.
5 notes · View notes
starkistan · 8 years ago
Text
Klişeden ölen var!
Ben-hiç-yerli-dizi-izlemem insanı değilim. Bu zamana kadar ekranlarda çok güzel, yerli malı diyebileceğimiz yapımlar gördük. Benim yaşım ancak bunlara yettiğinden söylüyorum: Yedi Numara’da arkadaşlığı öğrendik, Haydar anadolu insanının en saf duygularını Armağan’a olan aşkıyla harmanladı ve hepimiz büyülendik. Hatırla Sevgili izledik mesela. Necdet platonik olmanın kitabını bütün naifliği ile yazdı. Yasemin onu öptüğünde, Necdet sakince çık odadan dedi çünkü Yasemin Ahmet’i seviyordu. Bunu bile bile üstelik Yasemin’e deli gibi aşık olmasına rağmen Yasemin’den yararlanmadı. Başka bir diziye bakalım bi’ de, Elveda Rumeli olsun bu da. Alex ile Zarife bütün imkansızlıklara karşı el eleydiler. Onların zorluklarla dolu ilişkilerini izlerken yine onların güzelliğini, saflığını sevdik.
Bu diziler de yerli dizi, şu an izlediklerimiz de. Fakat arada korkunç bir fark var: Piyasa neyi talep ederse ya da önceden etmişse onu izleyicinin önüne sanki bizler salakmışız gibi sunmak yerli dizilerin şu anki mentalitesi. Yaprak Dökümü’nde iki kız kardeşin aynı adama aşık olması tutmuştu diyerek bu mide bulandırıcı klişeyi her diziye adapte etmek mesela aklıma gelen ilk bayağılık. Senaryoya bir anda giren üçüncü karakterin çiftlerin arasına girmesi keza öyle. Ya da yasak aşk... Neden olmasın, sonuçta Bihter- Behlül çok sevildi, öyle değil mi? Töre dizileri mesela. Şehirli Sıla ile ağa olmak istemeyen ama ağacılık oynayan Boran’dan sonra dizilere yeni bir soluk gelmedi mi(!)
Senaristlere diyorum bunu: Her şeyin bir dönemi vardır. Ha, yok illa ben klişelerle donatacağım diyorsan diziyi, o zaman da her şeyin bir dozu vardır derler adama.
“Beğenmiyorsan izleme” diyenler olacaktır. Haklı oldukları yanlar var ama yeni yeteneklerin parlamaya başladığı dizileri sen izlemezsen, ben izlemezsem ne olacak? Dizi yayından kaldırılacak ve yetenekten&eğitimden yoksun oyunculuk anlayışı devam edecek. Daha fazla sıfır beden kadın oyuncu göreceğiz, daha fazla adonisli erkekler ekranda her daim üstsüz gezecek. Olan, dişini tırnağına takarak konservatuardan mezun olanlara ya da estetik anlayışına uymadıkları için yeteneklerini kullanamayan nice insana olacak.
Şimdi gelelim esas meseleye yani Vatanım Sensin’e.
Diziyi başından beri takip eden tayfadan değilim. Annem izliyordu, ondan biraz duymuştum, bi’ de malum “Yolun açık olsun paşam!” sahnesini biliyordum. Poyraz Karayel bitince bir Türk dizisi eksikliği çektiğim için başladım diziye. Uzun bir süre de bütün karakterlere nötrdüm. Benim için oyunculuklar ön plandaydı, beğendiğim karakterden çok beğendiğim oyuncu vardı yani.
Ne olduysa youtube’da izlediğim bir HiLeon videosu ile oldu. Arka fondaki şarkı ve sözleri o kadar uyuyordu ki bu ikiliye... Onların aşkına aşık olmamak imkansızdı. Sonra biraz daha dikkatli izleyeyim dedim onların sahnelerini ve anladım ki Boran Kuzum’u ve Miray Daner’i beğenme sebebim çok iyi oyuncular&yeni yetenekler olmalarının yanı sıra ekranın dışına taşan kimyalarıymış. Bu kimya, uzun zamandır ekranlarda göremediğimiz naif aşkı da bize aktardığı için HiLeon benim için dizinin temel taşı oldu sonrasında.
Sanata düşkün ama yanlış zamanda yanlış tarafta olan bir Leon gördük biz. Asker kimliğini sorguladı hep. Kendi arkadaşlarının vurulma emrini vermek zorunda kaldı ve bu onu yıktı. Kendi iç dünyasında savaşın vahşeti üzerine sıkça düşündü. Eline kalem aldı ve yazdı sayfalarca. Kitaplar okudu, alıntılar yaptı. Bunca zamandır ekranlarda göremediğimiz entellektüel ve naif erkek karakteri çok iyi yansıttı. Üstüne bi’ de aşık olunca yandı buralar :D
Hilal ise sert, kararlı Türk kızı imajını çok güzel yansıttı. Vatan sadece erkeklerin vatanı değildi, kadınların da vatanıydı ve bunu kalemi ile yansıttı. Evet, belki kullandığı takma isim bir erkek ismi ama bunca tehlikeye karşı düşüncelerini söylemekten çekinmedi. Diğer Türk dizilerindeki gibi erkek karşısında süklüm püklüm olmadığı için, dimdik durduğu için sevdik.
Bu iki efsane karakterin birbirlerine olan aşkı aradığımız kan değil miydi? Etrafta sürekli “ben seni üzerim” erkeği ile onun gizemli oluşuna hasta olan “ben üzülürüm ikimizin yerine” kızı hikayeleri var. Ben demiyorum ki bu hikayeler olmasın. Pekala olabilir ama karakterlerin temeli olmayınca, klişeler ile senaryo heba edilince böyle dalga malzemesi oluyorlar. İnsanlar bir-iki defa şans veriyor bunlara sonra başka şeyler arıyorlar. Bizim böyle kısır bir piyasada aradığımız eski dizilerdeki temelli aşklar. Bunun bize sunulduğu sandık Vatanım Sensin’de. Dedik ki Leon başka seviyor be! Hilal elbet zincirlerini kıracak ve sonra ikisi amansız bir mücadelede birbirlerine sığınacaklar diye düşündük. Ne oldu peki?
Allah aşkına ben dün neler izledim?
HiLeon katliama uğradı gözümün önünde. Yeni neslin Alex ile Zarifesi geliyor derken yüzüme öyle bir tokat yedim ki! Şu anki senaryodan çıksa çıksa bir Necla-Leyla-Oğuz çıkar. Biz zaten entrikadan, yalanlardan, bitmek tükenmek bilmeyen aşk çıkmazlarından bıktık. Neden böyle bir şey yapılıyor? Neden fragmanlara, özetlere HiLeon koyarken dizide Yıldız’ın “Leon kocişim olacak oleeeey!” nidalarını izliyoruz? Reyting kasmak için sosyal medyada bu kadar reklam yapıp izleyici ile dalga geçmek nedir? Madem derdiniz reyting, verin izleyiciye istediğini, siz de rahatlayın biz de.
Benim derdim, yanlış anlaşılmasın, HiLeon’un şu an için olmaması değil. Benim derdim daha birbirlerine aşklarını itiraf edememiş ve imkansız denebilecek bir aşk yaşama potansiyeline sahip bu çiftin arasına klişelerin sokulması. Bunu yaparken de herkesin izleyici ile dalga geçmesi...
Senaristlerden N*ran hanımın (Artık ismi bende küfür etkisi yarattığı için böyle sansürlüyorum) önceki çalışmalarından biri Elveda Rumeli. Bu dizide Alex ile Zarife vardı üstte yazdığım gibi. Benim kafam almıyor, lütfen yardım edin. O çifti güzelce kotoran kalem, HiLeon’u nasıl basit töre dizisinindeki esas çiftmişcesine harcadı? Aynı hanımın diğer bir çalışması Şeref Meselesi. Ben bu diziyi -yalan yok- Kerem Bürsin var diye 3-4 bölüm izledim. Sonrasını midem kaldırmadı. Aynı hazımsızlık problemini maalesef şu an Vatanım Sensin için yaşıyorum.
Geçen bölümde Hilal’ın Leon’u vurmasını kaldıramamıştım. O vurulmadan sonra HiLeon’u bitirdiler de demiştim ve eklemiştim: Hilal öyle laflar etmeli ki Leon o eli uzatmalı. Özette de Hilal duygularını itiraf eder yazınca bir heyecanlanma yaşadım lakin “Özür dilerim” dışında bir laf duyduk mu? “Ölüme de aşka da razı olmasını” maalesef içinden söyledi. Eeeee o zaman ne anlamı var? Şimdi hakkını yemeyeyim Hilal duygularını itiraf etti, sonuçta çok PİŞMAN ve özür diliyor. Leoncuğum da zalımın kızı edasıyla tatlı tatlı affediyor. Pardon da yavaş gel derler adama. Boru değil canım bu, Hilal Leon’u çekip vurdu ve bir kuru özür ile kurtuldu. (Vurma sahnesi için tartışmaya girmiyorum. Kuru özür kelimesine takılırsanız da şunu belirteyim: Sadece özür dilerim dedi, yoksa ağlamasına laf ettiğim yok)
Peki ya mektup fiyaskosuna ne demeli? Mavi ile yeşili ayırt edemeyen Veronika?! Oğluşum seni evlendireceğim sen merak etme demeler?! Yıldız’ın açık açık reddedilmesine rağmen Leon benimle evlenecek hareketleri?! Leon’un olayı anlamasına müsade etmeden odadan defolmalar?! ABİİİİİİİİİ KLİŞEDEN ÖLEN VAR.
Nefret kusmamak için kendimi zor tutuyorum ama sanırım çok başarılı olamadım bunda. Hala eksik kalan kısımlar var ama çok uzun oldu diye burada kesiyorum. Zaten diziyi izlerken ve bölüm bittikten sonra da saatlerce salak yerine konmamızı tartıştık insanlarla. Beni bilen nasıl delirdiğimi biliyor bu bölümden sonra. Valla tamamını okuyan olursa helal olsun derim :D
Bu kadar uzun bir şeyi okumak istemediyseniz kısaca özet geçeyim:
HiLeon’um, gözümün nuru öldürüldü. Cenaze cuma namazını takiben son yolculuğuna uğurlanacak.
44 notes · View notes
brokenstreet · 8 years ago
Quote
Neredesin Leyla, kaldırmadığım taş, dökmediğim yaş kalmadı. Bir gece aldı seni, bir gece aldı beni. Tanrı bir gecede kesti cezamızı. Ellerimi açıp seni dilenmek yerine, boğazına yapıştım. Canına okudum haddimin ötesinde, öldüremedim Leyla, çok korktum.. Bilirsin hep bir terstim, hep bir asi, saçlarımı karışladığında ise çocuk. Öldüremedim, öldüremedim, çok korktum Leyla. Seni dileyecek bir Tanrımın kalmamasından korktum. Bugün bir otobüse bindim Leyla, tıklım tıklım. İzledim öylece, birer ikişer inenler, boşalan koltuklar, şehrin ayrı yerlerine dağılan insanlar.. Karşımda oturan morukla bir ben kalmıştık, son duraktı Leyla, son. Moruk ayağa kalktı bastonunu önüne katarak, bir omuzla yere serdim, önce ben inmeliydim Leyla, arkada kalmamalıydım. Yalnızlığım ete kemiğe büründü Leyla, en az benim kadar sahici. Çoğu zaman kendimi bir köşede bırakıp, onu yaşıyorum. Bazen onu mu yoksa kendimi mi oynadığımın farkında bile olmuyorum. Her şey çok karıştı Leyla, çayıma artık şeker atıyorum. Damağımda acı bir aroma, geçmek bilmeyen bir zehir var ağzımda. Gül reçeli ağzından öpsem de, geçse tüm bu küllük bakışlarım. Seni görmeyen gözlerimin halini bir bilsen. Gözüm kara, katarakt oluyorum Leyla, gözüm hiçbir şeyi görmüyor. Midem de almıyor artık, ne yaşam cazip geliyor ne de ölüm yakın. Arada bir yere sandalye çekmişim de bekliyorum. Sadece bekliyorum şu amına koduğumun dünyasında. Sahi sen neredesin, sana açılan bir pencerem yok, olsa da bir papatya uzatsam, kokusu sen, ölümü ben olsam. Buralar hücre Leyla, güneşin değmediği gökyüzünün uzanamadığı.. Bir hücrede her hücrem sana seferber, fakat sen yoksun Leyla. Seferden dönen umutlarım belimi büküyor, yorgun düşüyorum bir boka yaramıyor zaman, birikmiş intiharlarım var gidemiyorum Leyla. Bir gece aldı seni, bir gece aldı bizi. Bir gece almıyor beni.
Aren Bahadıroğlu.
ig: @aren_bahadiroglu
2 notes · View notes
bende-kalsin-blog · 5 years ago
Text
selam canım,
13/06/19 23:25 sıradan bir gün daha gitti ömrümüzden çok şükür iyiyiz Alim biraz öksürüyor toprakla su dan bulaştı öksürük, şimdi onlar gitti birkaç gün oluyor bu seferde 2 gündür benimki dolu dolu öksürüyor. dünden beri günde 3 kez zencefil-bal-limon karıştırıp veriyorum rahat yatıyor öksürüğü hemen kesiyor Alim de hayatında ilk defa yiyor bu karışımı küçük diye zencefil vermiyordum artık büyüdü temmuz 4  de 2buçuk yaşında olacak paşam benim.. onu öyle bir derin seviyorum ki öyle içten ve samimi ki evlat dedikleri şey bambaşka bir şeymiş..seninle çok güzel şeyler yapacağız çok gezeceğiz başbaşa o kadar güzel vakitler geçiriyoruz ki büyüdükçe daha da güzel olacak canımın içi yavrum..  iyi ki Rabbim onu bize verdi sonsuz şükürler olsun. 
eve zorla internet aldırdım fakat sadece pc ile girebiliyorum telefonumda kullanamıyorum interneti bir türlü bağlanmıyor sanırım modemim ta üni yıllarından kalma 10 senesi rahat var ondan kaynaklı olabilir.. iphone bağlanabiliyor ama samsung telefonlar bağlanmıyor bugün murat da onların motor kuryesi Riyatla birlikte geldiler biraz uğraştı ama yapamadı yarın tekrar gelecekler başka bir modem deneyecekler bakalım ondan kaynaklı mı değil mi? sonra annem geldi o sırada  biraz oturduk bizimkiler gitti sonra bizde çıktık elçini aldım evde sıkılmasın diye ali ile birlikte gazi parkına götürdüm temiz hava yeşillik her zaman iyi gelir. bi de yarım dürüm döner yediler. ben hala akşam yemeği yemedim canım istemiyor midem almıyor bir iki lokma ısırdım sadece. eve gelirken annemlerin oradaki parka geçtik annemler de oradaydı babam erkan oturmuş çekirdek çitliyorlardı annemde aletlere binip kendince spor yapıyor :)hadi ablama gidelim dedim ordan da babamları eve bırakıp ablama gittik işten gelmiş yorgun elçini banyoya sokmuş sıla geçimsiz ofluyor söyleniyor bi banyoyu silecek bin laf ediyor annesine hiç acımıyor üzülmüyor.bi çay yaptım çay içtik saat akşam 9 olmuştu ben kalkıyorum dedim ali çorba içeçek bal vercem anca giderim dedim annem de bende birazdan kalkarım dedi malum beraber kalksak bak işte o gitti hemen peşine o da kalkıyor diyorlar :) artık alışmışlığın verdiği bir rahatlık var. he bir de sıla ya iş arıyorlar girsin de çalışsın bakalım bu yoklukta sürdüğü hayatın sefası nasıl zormuş. 
gelirken eniştem bıraktı bizi bende ekmek almaya gittim o da ali ile eve doğru geliyordu hem ekmek hemde çiğköfte aldım. yoğurtla yedim bu günkü akşam yemeğim çiğköfte dürüm ve yoğurt oldu. 
muratla ilişkimize gelince aramız pek hoş sayılmaz,tavırları konuşmaları düşüncesizlikleri ondan soğumama sebep oluyor zaman zaman. hele de ben hastayken ve son 1 hafta artık halsizlik iştahsızlığım onun haricinde ilgilenmek zorunda olduğum küçük bir oğlum ve evim var. ama tek başına her şeye yetecek gücüm var çok şükür çünkü anneyim ben.. 
 arada bir aratyıp bişi yokmuş gibi davransa da sesimden anlıyor yaptıklarını daha az önce aradı 23:50 seni seviyorum özledim diyor. nerden esti dedim yüreğimden dedi. neyse ben yatıyorum artık iyi geceler,
bugünlük de bu kadar.. diğer arada kalan günleri ya ayazarım ya da hiç yazmayayım en iyisi.. sıkıntılı günler geri de kaldı. bugün ve sonrası önemli olan. 
:*  :)
0 notes
miniletta · 6 years ago
Text
Çok iyiyim-insanlar bana ilişmediği sürece
Gerçekkten üç senedir çok değiştim, “iyileştim” fakat bu kimseye yetmedi e Gülşah yetmez ki zaten! Ben iyileşirsen 14 ilacımın 8 ini geride bıraktım üç senede artık iyiyim diyebiliyorum. İnsan ilk önce iyileşmeye problemlemlerini görerek başlıyor sonra kabullenmeme kısmıgeliyor ardından kabullenmeye ve içine bakmaya başlamakla devam ediyor sonra bakıp bakıp olayların değil de duyguların hislerin önemini anlıyor ve en zor kısımı bunları çözmeye çabalıyor.
Duygularımı hislerimi çözemediğim sadece iki kişi kaldı, kavgalardan sonra susmayla başladı çünkü çok pis insanlar var tutup sizi değilde en kıymetlim dediğinizi tehdit edip birilerinin arkasına sığınıp kendini acındıranlar var. Sahi insan kendine bunu nasıl yakıştırır ki acınılmasını nasıl kabullenir bunu nasıl bir silah olarak kullanır ve bu kadar aşağılık bi insan olabilir. Karşınıza geçip birisi size ben senin arkandan iş çevirmedim derken nasıl utanmaz? Her seferinde yine onca şey sakladığı insana sığınır? Benim ne aklım ne midem almıyor ya al mı yor! İnsan nasıl başkasının özeline dahil olup olup hayatını zorasokup sonra onun yüzüne bakabilir?!
He şimdi Gülşah sen neden bakıyorsun sorusu var. E hayatımdaki en minik ve en değerli şeyin hayatından çıkmam gerekir
Yani tek bir yaratık gelip iki günde hayatınızı yıkmaya kalkabilir.
Çok saçma şeyler var ve oluyor hatta olacak mesela ben bunları yazarken kedim yanımda horlamaya devam edecek
0 notes
mesutceye · 6 years ago
Text
Duygu aradığım sözler, insanın aynası hani. Ağır işçilik, gereksiz yük, yorulmaktan başka bir şey değil. Hem artık midem de almıyor. Anlamıyorum da. Tanrı bana neden diye sormayı yasak etmiş. Peşine düşme isteğim arada belirse de, dolambaçlara denk gelince 'neden' sorusu aklımdan uçup gitmiş oluyor. Bir tek duygu köleliği mi kalsın bana diye yakınıyorum sonra. Bu bedende kendi kararımca kölelik istemiyorum. Nedeni de yok ki. Sıfır duygu mu? Hayır hissetme isteği belki, olmasın, yük binmesin sırtıma. Anlamıyorum. Benim insanlığım da bu kadar. İnsan kırılır, benimse aynam kırıldı.
0 notes
kalemimdebirikenler · 8 years ago
Text
Biz şimdi ayrıldık mı bayım? Eve gelene dek, yol boyunca aklımın içindeki çekmeceleri açtım, boşalttım. Serdim kaldırımlara. Bırakayım dedim uluorta, atayım dedim, dedim de kıyamadım. Unutmak istedim hepsini bir bir. Ne var yani? Daha önce ayrılmadık mı sanki kimselerden... Ve unutmadık mı onları da? Çocukluğunuzun evinden alıp çantanızı, öylece gitmediniz mi, 'Ailem' dediklerinizi tereddütsüz bırakıp geride? Gittiniz. Ben de gittim. 'Ölürüm' demediniz mi? Ama ölmediniz! Ayrılırız, dünyanın en güzel hatırası olarak kalırız geçmiş zamanlarımızda. Arada bir hatırlarız, bakarız ne yapıyor ne ediyor diye. Karşılaşırız. Sarılırız belki hatta yine kesişen bir yolda. Ayrılığa alışınca bir de oturur, konuşur, tüm yaşananlara güleriz hatta. Sonra başkaları bile girebilir hayatımıza. Hep o aynı bildik heyecan. İlk dokunuş, ilk öpüş, ilk sevişme ve tabii kavgalar... İnsanlar değişse de duygular aynı... Giriş, gelişme, sonuç... Çok daha güzelini buluruz istesek. Çok daha iyisini... İstediğimiz buysa tabii... Sonra yine sonunu yazarız aynı şekilde. Hep aynı... Daha önce de böyleydi hep. Biliyorsunuz siz de. Kendi kendime sayıklar gibi, bir başkasını sevmek istemiyorum. Büyük ve içten bir aşka düşmediysem, küçük heyecanlarda boğulurum, ölürüm. Olsun. İstemem, öyle sıradan sevmesinler beni. Annem mi haklı şimdi yoksa ben mi? 'Hiçbir aşk sonsuza kadar sürmez' derdi. Sinirlenirdim, hevesim kırılırdı. Ben büyüdükçe, haklılığı da büyüdü annemin. Sonra sizinle aşka düşünce, artık sinirlenmediğimi, o sözün acı verdiğini gördüm. Ayrılık lafını her aldığımızda ağzımıza, kalbimin göğüs kafesimin altında ağrıdığını hissederdim. Hani, şiddetli bir migrende duvarları yumruklamak ister gibi. Ya da öfkesini kusan bir çocuk gibi vura vura evin duvarlarına başımı, ağrının üstünde bir acıyla uyuşmak ister gibi. Ama artık çocuk da değilim ki... Babamı camda beklediğim anlar geliyor aklıma. Her akşam belki gelir diye bekler, gelen geçen arabalara sevinirdim ümitle. Ateşlenirdim özlemekten. Yemek yemezdim. Konuşmazdım hatta. Sonra alıştım. Ve öyle bir alışmak ki sonra, gelsin bile istemedim eve. Kapıdan her girişi bayram olur, 5 dakika geçmeden cenaze evine dönerdi ortalık. Şimdi, bu sevdayı özlediğimde de aynısı oluyor. Gözlerim doluyor. İçim eziliyor. Kokunuz tütüyor burnumda uyuyamıyorum. Annemin yanına yatıyorum. Kapıya anahtarınızı her soktuğunuzda korkudan değil sevinçten heyecanlanayım, her gelişiniz bayram olsun istedim. Bozulmasın istedim. Bozuldu mu sahiden şimdi? Bayram yerini cenazeye mi çeviriyor şimdi sevgimiz? Yol boyu yürüdükçe, aklımın çekmecesini darmadağın ettim. Gitmenin tuhaf özgürlüğüyle düşündüm durmadan. Sonra, gitmek isteyip gidemediğinizi düşündüm. Gitmek istediğinizi ama cesaret edemediğinizi... Öyleyse ben gitmeliyim ve azat etmeliyim sizi dedim. Vicdanınızı rahatlatmak için belki, belki de yalnızca zamanı geldiği için. İnsan gitmek gerektiğini biliyor da zamanı tutturamıyor. Çok erken değil mi? Günlerden son kalan kış akşamı şimdi. Camlarda yağmur, o son gece gözlerimden akanlar gibi... Mavi bir umut doğuyor duvarlarıma, hani belki biraz donmuş bir buz kütlesi... Sırtımı yasladığımda yakan, bilirsiniz üşürüm. Burnumun tam ucunda bir buhar... Bir dal parçasıyla 'ağlama' yazmışlar. Silindi, silinecek keder. Ama hatırlar mısınız bilmem? Ben dünleri hiç sevmem. Bir gelecek kaygısı yapıştı ayak bileklerime. Adımlarım ağar aksak, sürükleniyoruz şimdi beraber. Bilir misiniz? Benim size olan aşkımın kuralı, mantığı ve izahı yok! O, aşktan delirip kendini asanlar gibi, çıldırıp taş odalarda ölen şairler gibi, kelimeler ve betimlemelerle dolu romanlar gibi, şiirler ve şarkılar gibi... Benim size olan aşkım normal ve makul bir şey değil. Köşelerim, disiplinim, değişmez durumlarım ve hallerim yok benim bu aşkta. Sizi sevgi, arzu ve tutkuyla içime çekesim geliyor. Bazen ihtiyaç, bazen açlık bazense hayvansı bir güdüyle! Kirlenme ve kirletilme isteğiyle. Ama en çok da size olan aşkımla. Bağlılığımla, sevgimle... Tüm bu yarattığım bir olma, ait olma, tam olma duygusunun devamı için içimden hiç çıkmayın istiyorum. Sevginize olan mutlak ihtiyacım bu benim. Bu varoluşumun, bir oluşumuzun, aşık oluşumun tartışılmaz ispatı. Na-sıl-sınız? Geçti mi kaygılar? O şarkıdaki gibi taze bir bahar buldunuz mu kendinize? Saçları sizinki kadar sarı mı söyleyin? Irmaklar gibi akan kızıl da olabilir, kim bilir... Beni hatırlatmayacak ne varsa onu istemiştiniz zaten, öyle değil mi? Çıtkırıldım olmasın mesela, sormasın neredesiniz, yemekleri dışarıdan mı söylersiniz? Işıklı mı hâlâ gözleriniz? Nasılsınız? Açık çay içen başka kadınlara tahammül edebildiniz mi mesela? Karanfil mi kokuyor bardaklarınız yoksa tarçın mı? Ha, bu arada tenimizin, ruhumuzun, duygularımızın, terlerimizin ve geriye kalanların karışmasıyla oluşan o kimyanın, demlenen çay gibi içimde beklemesini istiyorum, farkında mısınız? Ah ne kadar aptalım, yine sözümü tutamadım. Sormalar ve sorgularla çalkalanıyor zihnim. Konu siz olunca bayım, paranoid bir şizofrenim. Sorgulayan çocuklar gibiyim ve de hâlâ. Yatağın cam tarafına mı gömdünüz cesedimi? Duvardaki yazılarımı sildiniz mi? Bunlan geçip en baştan alabiliriz mi sanırsınız? Sesim duyulmasın diye çamaşır makinesini bomboş çalıştırıyorum. Aklım, midem ve makine, dönüyoruz beraber. Ruhumu bir elektrik süpürgesi emdi sanki. Sizi yolcularken birkaç kilometre ötemdeki eve, arkanızdan döktüğüm 'güle güle suyu' ile beraber aktım giderlerden. Oysa, bir çiçeğe can olmak isterdim ben ya da bir güvercin gagasında asılı kalmış o son damla. Çamaşır suyu kokuyorum hâlâ, sizden sonra. Genzimi yakan bu zehir adınızı haykırmamı engelliyor mesela. Ellerimi zımparalamalı mıyım sizce? Söylesenize, yazdıklarımı okuyor musunuz sessizce? Ağzınızda ufaladığınız ekmekler gibi bölüp yazdıklarımı. Öfke nöbetleri vurur gibi parmaklarınıza, telaşla atıyor mu kalbiniz? Korkmayın, durun, daha ölmezsiniz! Sevgiden korkan bir sevdasınız siz! Boğulacak gibi oluyorsunuz değil mi? Aklınız almıyor hiç neden bu kadar seviyorum sizi. Deniz manzaralı o evde, pencerelerinize duvarlar örmüşüm gibi hissediyorsunuz kendinizi. Söylediğim şarkılar tırmalıyor kulaklarınızı öyle değil mi? Birine bağlı kalmak, artık hiçbir zaman asla canınızın yanmayacağını bilmek de korkutuyor sizi. Boş verin! Güneş nerede şimdi? Kuşlar, çiçekler nerede? Nerede o taze iyot kokusu, balıkların pulları, kumlann sıcağı, dondurmanın o çocuk sevinci nerede? Kanım çekilmişçesine, buzlukta unutulmuş ve patlamaya hazır o alkol şişeleri gibiyim. Öpmeye kalksanız şimdi, dilinize yapışacak o buz parçaları da benim. Hep karanlık olmaz ki bayım, hem soğukta da yaşanmaz ki! Asfalta atılan ve oracıkta pişen yumurtalar gibi gövdenize akmak istiyorum hâlâ. O güzel mevsimleri nasıl da özlüyorum. Âşık Veysel gibi 'gidiyorum gündüz gece' ve kör oldum üstelik, göremiyorum. Bana deli diyor içimdeki sanrılar! Korkmayın! Benim deliliğim harflerle, kelimelerle, yazdıkça iyileşen gelip geçici bir hastalık. Bir travma... Kafamı size çarpmışım da aklım yerine gelmiyor gibi. Sizden başka hiçbir şeyi hatırlamıyor gibiyim. Ve burası yangın yeri... Tutuşuyor başak saçlarınız göz bebeklerimde. Bir damla aksa maviliklerinizden alevlerime yine de sönmem, sönemem; burası yangın yeri. Bir kızıl alev ki ah bu orman, külleri savrulur saçlarımın karasına, ellerinizle kapasanız bu ateşi yine de sönmem, sönemem. Bir alev aldı bu bedeni, dörtnala koşturuyor can havli, atsanız gövdenizi uçurumdan mesela ya da sarsanız filmi, sönmem yine de sönemem. Tutuşuyor gözbebeklerimde saçlarınız başak başak. Öyleyse durmayın, buyurun buradan yakın... Hoşça kalmayın bayım! Tam yüreğimin ortasında gittikçe kök salıyorsunuz hâlâ. Umudunuz gübreliyor beni. Bazen sizi ve hatta çokça; kalbim gibi teklemeden, sizin için atan zikrime hapsetmek, orada öldürmek, oraya gömmek istiyorum. Hâlâ açıyorsam sebebi sizsiniz ya! Size yazdığım mektupların ucunu tutuşturduğunuz gibi içimde, yaktığınız gibi kalbimi, siz de yanın isterim şimdi. Aşk potamda eriyin ve kimseye kalmayın. Hoşça kalmayın bayım! -Yıldız Ertan
0 notes
ebauniverse-blog · 8 years ago
Text
Dördüncü gün
10:00 Dört günde değişen alışkanlıklar. Önce telefon, sonra sigara. 00:42 Can: Görüntü ''Kurduğum rakı sofrası gibiydi gidişin. Bardağım sevgin kadar boş, kafam inadına hoş kaldı..'' Bu ne amına koyayayım. Şair burda ne diyor en ufak bir fikrim yok. 10:01 Su : Anlamadım son attığını. Su: Günaydın bu arada :) Can: Neyini anlamadın acaba? Can: Günaydın *** Su: Türkçem yetmedi sanırım Can: Napıyorsun Su: Instagram hikayeme bakarsan görürsün Can: Ben senden duymak istiyorum Su: Tamam ama yazamadım ki. Komşumdayım. Çok tatlı değil mi? Can: Evet. Gerçekten çok tatlı. :) Sevim Hanım'da bayılır bu sohbetlere. 78 yaşında. Emekli bir akademisyen olan dünya tatlı komşum Sevim Hanım. Her sabah yarım saat almanız gereken enerji ve mutluluk küpü. 'Sabah sabah kime bu mesajlar bakayım' diyor ince ince gülerekten. 'Bir yakışıklı beyefendiye Sevimciğim' diyorum. 'Hahaha. Ah sen çok terbiyesiz bi kadınsın Su, küçük zilli seni. Getir bi gün bakalım dediğin kadar yakışıklımıymış'.   Su: Seninle de tanışmak istiyor. Torununa rakip çıktı. Moraller bozuk. Can: Umutlandırma kadını. Yalnız ben evlenmeyeceğim teyzeciğim 30 kediyle yaşayacağım desene. Bakalım ne diyecek :) Su: Torunu kız. Üstelik evlilik lafı çıkmadı ağzımdan :) Sevimciğimden özür dileyip okula gitmek için müsaade istedim. Okul ve ev arası 15 dakika olmasının güzelliği. Su: Okula geldim şimdi. 15 dakika sonra dersim başlıyor. Sana ayrılan sürenin sonuna geldik. :) Can: Bende Adliye'den çıktım şimdi. Elimi kaldırsam görürsün. Ama kaldıramayacağım görme. Su: Gördüm ki seni ben :) Can: Ne vardı üstümde yalancı :) Su: Siyah mont. Krem rengi kazak. Can: Salladın şu an. Tabi ki salladım. Adliye'den çıkıp Tunalı'ya yürümek gibi fantezileri olmadığına göre büyük ihtimalle görüş alanımın dışında kalan otoparka gidiyordur. Ama bu onu işkillendirmeme engel değil. Su: Bugün gördüm demedim ki. Ben sadece gördüm dedim. :) Can: Dün giydiklerimi söylüyorsun. Onu da fotoğraftan gördün. Mini çakallıklar peşindesin. :) Haklı. Öyleyim. Su: El Paso'da gördüm. Can: Bahçeli El Paso sandın ama bilemedin :) Su: Benzettim o zaman kumral bir çocuk vardı. Yakışıklıydı o gerçi sen olmadığını bilmem lazımdı. Can: Sana cevabını verirdim ama mızıkçılık yapıcaksın biliyorum. O yüzden dersini dinle :) Su: Söyle söyle içinde kalmasın. Hoca gelmedi henüz. Can: Cık Su: Söyle :( Can: Küseceksen oynamayalım ama :D Su: Söyle Can: Şimdi bir tane erkek var ya onun sadece yüzüne bakmıyorsun Can: erkek+helikopter+jet+yat. Bak daha yakışıklı oldum bi anda.   Su: AYNEN KANKA AYNEN Can: Hazımsızlık mı yaptı :) Hayır aslan parçası midem bulandı. Kusabilirim biraz daha devam edersen. Ben babasının parasını bile yemeye erinen bi insanken, gelecek planlarını ailesinden kalacaklara göre değil de kendini geliştirip kendi parasını kazanan, hayatta hiç kimseye muhtaç olmadan güzel bi şekilde yaşamaya odaklamış bi insanım. Ve konuda sana daha dün bi saat laf anlatmışken dönüp yine aynı şeylerle bana geliyor oluşun, hazımsızlık yapmıyor. Midemi bulandırıyor yalnızca. Su: Öyle bi insansam kes muhattabı ne diye uzatıyorsun? Can: Hahaha Su: Hatta zahmet etme ben senin yerine keseyim. Yorulma. Can: Tansiyonun gerildiği saatlerde Su. Profile gir. Engelle. Sadece ben mi böyle düşünüyorum. Gerçekten söylediklerinin hakaret sınıfına girdiğinden haberi yok herhalde. Üzüldüm onun adına. Bugüne kadar tanıştığı her kadında aynı şeyi görmüş belli ki. Bu kadar önyargının başka bi açıklaması olamaz. Neyse ne, banane. Keyfi bilir. Mesaj. Whatsapp yetmedi mesajdan mı devam hakaret etmeye? Can: Ya seni beni engelleyince benim moralim bozuluyor. Ciddi olarak söylemedim onları. Su: Daha dün anlattım o kadar hala aynı şeyle geliyorsun bana Can: Özür dilerim :( * Yarım saatlik konusmanın sonucu yine aynı noktaya gidiyor. Takmayayım bende geyiğe vurayım istiyorum ama artık gerçekten midem almıyor. Tansiyon yükseliyor. Can: Sen Can: Bana Can: Yüce Rabbimin Can: Allahın yarattığı şu kuluna Can: Nasıl çirkinsin Can: Mala benziyorsun Can: Dersin Can: Senin Allahın yok mu Can: Tamam herkes senin kadar güzel olmak zorunda değil Can: Bizde böyle yaşamaya çalışıyoruz Evet anladığınız üzere tüm sorun Can Bey'e yakışıklı olduğunu söylememiş olmaktan kaynaklanıyor. Gerçi bu konu üzerine düşünmemiştim hiç. Fotoğraflarına geri dönüyorum. Bebek suratlı bi kere. Kumral saçlar, yeşil gözler. Eli yüzü düzgün bir abimiz. Wowowo yakışıklı denemez. Çirkin diyende taş olur. Ona da bir itiramız yok. Ama en ağır basan ifade, sempatik. Tatlı bir yüzü var. Ama bundan banane. Aseksüelim nihayetinde.  Allah sahibine bağışlayın. * Can: Bizi buldum Su. :) ' sana bu sabah öyle gıdakladığım özür dilerim. Abi bu aralar sinirlerim çok bozuk. Kusuruma bakma' diyen bir horoz capsi. Anırdım görünce. Gerçekten tam olarak ikimizi ifade ediyor. Atarlar, giderler ve R'ler... * Yediği bir nanenin üstünü kanserim ben medikal sebeplerden yok ne işim olur diyerek örtmeye çalışıyor. Bir yılda hayatınızdan kanser yüzünden 4 insan hayatını yitirmişse ve tam o sırada bölümden arkadasınızın annesine kanser teşhisi konmasını dinliyorsanız. Bu konunun o kadar da şaka yapılacak bi konu olmadığını tahmin edersiniz. Üstelik karşınızda her türlü bokluğa bulaşmış bir Can varsa, ondan böyle bir şeyi bekliyorsanız eğer. Elinizin ayağınızın titremeye başlaması oldukça yerinde bi tepki olur. Bence. * Can: Evet reklamını izledin mi? Su: İçelim mi? Can: Ahaha sende mi doldun? Ofisteyim ben çıkamam ki Su: Dolmadım da ortam gerdi. Dört yıllık biten ilişki, kanser mevzuu.. Su: Ifıstıyım bın çıkımım kı. NİYE? çünkü dumanlanıyorum Can: Dilekçe yazıyorum yarına kadar yetiştirmem lazım. Konsantre olmamı sağlıyor :) Külahıma anlatta onu sen. Su: Medikal sebepler diyorsun. Şey değil mi bu ya çirkinim seninle yüzyüze gelmeye korkuyorumdaki çocuğun dramı :) Can: Valla çok işim var Su: Daha teklif etmem zaten Can: Neden? Su: Uzaktan iyii Can: İyi mi böyle suuu Su: İyi iyi. En güzeliii Can: Hadi oradan gururun el vermez ondan Su: Neye Can: Teklif etmeye Su: Neyi Can: Ebenii Su: Ha çıkalım diye mi? Evet. Can: Beynin durdu Su: Gururdan değil ya Can: Tamam ben ederim onu da sen reddedersin Su: Kusura bakma da sikerler dedim Can: Küfür ettin. Ağzını topla. Su: İlk içimden etmiştim. Kendin kaşındın. :) * Tüm hayallerini 2018'in yılbaşı akşamına yaptığını söyleyince bi an ciddiye alıyordum. İşleri düzene koyup yurtdışında yaşamaya başlayacağını falan. Meğersem yılbaşı ikramiyesi olan 50 trilyonu almakmış bu konuda ki tek motivasyonu. Ağlamak istiyorum. Hayallerden söz konusu açılmışken, gözümü kapatıp 20 sene sonra kendimi mutlu olduğum bir anın içerisinde hayal ettiğimde (ki bunu ilk yaptıran mentorum Berna Hocamdı ve ben 14 yaşınaydım) hep aynı sahneyi görüyorum. Küçük bir sahil kasabasında, denizin kenarında tek katlı bir evdeyim. Mutfağımda kurabiye yapıyorum. Türk kadınının vizyonu kes. Haha. Neyse. Mutafaktan çıktığımda salonumdaki dört duvarda kitaplarla dolu. Duvar görünmüyor. Her yer sadece kitap. Ve tek kişilik bir uzun okuma koltuğu var. Yanında Ares'in yatağı. Hepsi bu. Bu resmin içindeki ben mutlumuyum bilmiyorum. Sadece huzurlu olduğumu biliyorum. Dingin kaldığımı. İnişleri çıkışları olmadan. Öylesine yaşıyorum. Evet çakırkeyfliğin sınırını aşıyorum. İnternetimi kapatıyorum. Bir süre sonrada sarjım bitiyor. Sonunda bir bütün olarak rakı sofrasındayım. Hayatımda ilk rakımı da ilk sigaramı da Ankara içtim. İkisini de ilk defa aynı gecede içtim. O geceden sonra ikisini de uzun bi süre her gece içtim. * 21:21 Can: :( 22:22 Can: Ben evdeyim :) 22:42 Can: Rahatsız napıyorsun Eve girip telefonumu şarja taktığım an mesajlar gelmeye başlıyor. Sesim varla yok arası, zaten sorunlu olan midem ağzıma sıçıyor.  Kafamı kaldıramıyorum. 23:22 Can: Uyuyorum Ayıp olduğununun bilincindeyim lakin yazmaya mecalim yok. Durumumu açıklayan ve özür dileyen bir ses kaydı atıyorum. Can: Alkolik maceralar IV :) Evet güldüm. Haklı. Konuşmaya başladığımızdan beri her gün içiyorum. Gerçi ben normalde de her gün içiyorum. Sadece bu kadar çok içmeyeli uzun zaman olduğundan ve midemde ki bokluğunda etkisiyle günün sonunda pek de iyi olmuyorum. 'Güldürme midem çok kötü valla' diye bir ses kaydı daha atıyorum. Can: Ülsere doğru gidiyorsun bence. Yanıyor mu? Daha fazla okumaya ve cevap vermeye mecalim olmadığından arıyorum. Durumumu anlattıktan sonra rennie çiğne, ılık süt iç gibi bi kaç tavsiye veriyor ama şu an beni paklamayacağını ikimizde biliyoruz.  Birbirimize iyi geceler dileyip  telefonu kapattığım gibi soluğu lavaboda alıyorum. * Midemdekileri boşaltmak ilk etapta rahatlatıcı gelse de boş mide giderek daha çok rahatsızlık vermeye başlıyor. Kuzenim sesime uyanıp, annesini arıyor. Teyzem ona bişeyler kaynattırıyor. Bulamadığım ilacımı buluyor. Ve 15 sonunda normal bi şekilde nefes almaya başlıyorum.
0 notes