#bazıgerçek
Explore tagged Tumblr posts
senayelvanstuff · 5 years ago
Text
Köz Eleştiriler Güncesi - #1
Böyle Başladı
Eva, bir devrin kapandığının farkındaydı. 
2 senedir ilk kez hissetmişti bunu. Daha önce defalarca Can ile nokta koymuşlardı. Ama Eva, her noktadan sonra yeni bir paragrafın başlayacağını bilirdi. Oysa şimdi tüm paragrafların sonu gelmiş, yazdıkları hikaye Can’ın başka bir hikayenin kahramanı olmasıyla farklı kaderlere kapı açmıştı.
Can için biten hikaye, hala Eva’nın hikayesiydi. Yazmaya devam edecekti, çünkü yazmadığı gün ölecekti.
“Kendi hikayesini bitirmeye geldi buraya” dedi Eva. “Ne kadar çaresiz olduğumu görmek için geldi kapıma. Kalbimi dinleyeceğimi, o güne kadar dik tuttuğum kuyruğu onun için eğeceğimi biliyordu. Tam o an, savunmasız kaldığım o an, gözümün içine bakıp benden öcünü almak için geldi. Beklediği an geldiğinde çıkardı silahlarını. Hedef alıp vurdu sonunda kelimeleriyle beni. Kapıdan çıkarken o yeni hayatı için hazırdı. Ben ise intikamla yaralanmıştım, ne yeni ne eski hayat yoktu. Aynı hikayenin içinde, daha yaralıydım sadece.”
“Unut artık. Böyle yaşanmaz” dedi Özgü sigarasını söndürerek. “Bu melankoli bitmeli artık. “
“Bitti.”
Bu bitişin ne kadar zararlı olduğunu biliyordu Özgü. Eva’nın Can’dan önce içinde bulunduğu dünyaya girmesinden korkuyordu. Üniversitede tanıştığı değişim öğrencisi Lucas’ın peşinden her yere gitmişti Eva. Uyuşturucuya onunla başlamış, okulu onun yüzünden bırakmış, evi terk etmiş ve Lucas ülkesine dönüp evlenene kadar hayatını yola koyamamıştı. Ailesiyle bir daha hiçbir zaman eskisi kadar yakın olamayan Eva’nın tek koruyucusuydu Özgü. Kanatlarını ne olursa olsun Eva’nın üzerinde tutacak ve sığınağı olacaktı. Bu hayatın onu yenmesine, Eva’nın kayıp hissetmesine göz yummayacaktı. 
--------
Eva’nın İlk Adımları
Gerçekten ne hissettiğimi anlamaya çalışıyorum. Gençliğimdeki duygu şelalesinin peşinden akıntıya kapılamam diyorum kendi kendime. Acaba Can yoluna devam etti diye basit bir kıskançlık mı yapıyorum, yoksa gerçekten ona kendimi açmışken gidişine mi üzülüyorum? Bu basit bir kıskançlıksa hemen bitmeli. O mutlu olmalı, ben yoluma bakmalıyım. Lucas’tan kalan derin güvensizlik ve sevgiyi onunla doldurmanın verdiği bağlılık yanıp kül olmalı. Külleri savrulmalı geçmişe doğru, mutlu olduğumuz günlere sinerek geleceğimden uzak durmalı. bir yandan da diyorum ki, sebebinin ne önemi var. Şu an içimde bir yangın var. söndürmenin bir yolu yok. İster aşktan, ister gururdan, ister kıskançlıktan; sebebi fark etmeksizin Can’la geçirdiğim iki yıl yok olmalı. Canını yakmak için kapına gelmiş birinin vefasına güvenilmez. Böyle vefa düşman başına. 
Lucas’ı bile affetmek daha kolay. Çünkü biliyorum, Lucas’ın hayatına ben dahil oldum. Onun böyle can yakan bir kor ateş olduğunu biliyordum. Sadece ben bu ateşe dayanırım da yanmam sandım. Ben istemesem beni o mahvetmeyecekti. Ben zorladım. Ona benzemek istedim çünkü beni çok sevsin istedim... O da kendi ne kadar dibe düştüyse beni de götürdü yanında.
Can’ı gördüğümde sonraki çukurun daha derin olacağını tahmin edemedim. Can ne alkolle ne uyuşturucuyla ilgili birisiydi, iyi bir ailesi vardı. Görünen köyde benim limanımdı. Ama beni aşağıladığı o günün acısındansa, kolumda faça izleri olmasını tercih ederim.İnsanlar görünmeyen acıyı hafif zannediyorlar. Kollarda morluk, biraz çizik ve kan gördüklerinde gözleri büyür ve size yardım etmek isterler. Ama Can yanımda sinir krizi geçirdiğinde bu sadece bir kahve yanında konusu olur. Can evimi birbirine kattığında yaşadığım korkunun bedelini kimse merak etmiyor. Ruh hali dengeli ama zararlı alışkanlıkları olan birini öfke nöbetleri geçiren bir manyağa tercih ederim. Etmeliydim yani. Can’ın kötü biri olduğuna inanmadım. Can’dan hiç vazgeçmedim. Sorunları onun sorunları değildi, benim yüzümden sorunluydu; ben onu bu hale getirmiştim. O zamanlar inandığım şeydi bu. Oysa kimse, başkasının hatalarını göğüslemek zorunda değil. Can haklı çıksın diye, onun tüm garipliklerine kendimden pay biçtim. Kendimi suçladığım için daha çok yanında oldum. Sokağın ortasında üstünü başını yırttığı atağında peşinden koştum. Beni yanından kovup sonra tekrar ayağına çağırdığında, kalkıp gittim hiç çekinmedim. Benim için Can, hasta ettiğim biriydi. Ben onu tanımadan önce iyiydi de ben kötü etmiştim sanki onu. Şimdi diyorum ki, öyleyse Can yanımda durmasaydı da gitseydi. Madem ben onun çukuruydum, en başında vazgeçseydi benden. Ben de onunla bir hayata alışmasaydım. Çünkü Lucas’tan sonra, bireysel bir hayatım olmadan, yine ve yeniden bir ilişkiye girerek birine bağımlı hale gelmiştim. Belki en başında beni anlar, beni bırakmaz, bana aşık tavrına böylesi yenilmeseydim... Kendi ayaklarının üstünde duran biri olabilirdim. 28 yaşımda, evden ilk kez ayrılmış gibiyim. 
Can’ın evime son gelişinin üstünden 2 ay geçti. Ona, her şeye sıfırdan başlayabileceğimizi söylemiştim. Bunu derken Can’ın beni unutmadığına inanıyordum. Bana attığı unutamıyorum mesajlarından güç almış, gecelerimi nasıl yeniden başlarız diye düşünmeye ayırmıştım. Ben hazırım dedim ona. Senin sorunlarını daha fazla harlamak istemiyorum. Ben istediğin gibi olacağım söz. Ben hazırım söz. 
“Ben evleniyorum.” dedi bana.
Biraz Lucas’tan biraz Can’dan anlamışsınızdır. Hep sorunluları bulmamın sebeplerinden biri de benim sorunlu olmam. :) “Buraya beni küçük düşürmeye mi geldin yani? Günlerce benimle görüşmek istedin, bana ulaşmaya çalıştın, mesajlar attın ve mutlu olduğunu söylemeye, beni unuttuğunu söylemeye mi geldin? Attığın hangi mesaj arkadaşçaydı? Hangi tavrın?...Ben bunu böyle anlamakla aptallık mı ettim yoksa senin bana bu sözler gerçekten arkadaşça mıydı? ‘Her yağmurda seni düşünüyorum, her kahvede aklıma geliyorsun. İçimi bu yakışından mı, seni böyle sevmemden mi...’ 
Neyse, yani, sinir krizi geçiren ben oldum. Kovdum Can’ı. Görüşürüz dediğinde nefretle baktım yüzüne. “Umarım bir daha asla. “
Bu, seni düşünerek içtiğim son kadeh Can. Seni özgür bırakıyorum. Bana yaptığın gibi seni yeni bir hayata başlarken esir etmeye çalışmayacağım. Her denememde, bana ısrarla kendini hatırlatıp her günümü nasıl bir sınava çevirdiğini, ölmekle sıtma arasında seçimler yaptırdığını hatırlıyor musun? Benim benim sıtmaya razı gelmeyeceğimi bilerek... Beni bilerek öldürdüğün kaç gün...
Sana kendimi hatırlatmayacağım. Mutluluğundan duyduğum öfkeye toprak atacağım.  Ben olmasam da yeterince mutsuz olacaksın, biliyorum. Çünkü senin hamurun da benim gibi, dünyayı kaldıramayacak kadar kırılgan. 
Adalar’da el ele bisiklet sürmüştük. O güne ait, benim bisikletin arkasında oturduğum bir fotoğraf vardı buzdolabının üstünde. Israrla orda tuttum onu, yazdığımız hikayenin sonunda bize hikayenin başını hatırlatır ve bu günlere güler geçeriz diye. Kırmızı elbisemle gülümsediğim, sana sıkı sıkı sarıldığım bir fotoğraf. 
Sigaramla yaktım onu ve ondan sonra evde sana ait ne varsa toplamaya başladım. Ordu’dan getirdiğin hediyeler, senden bana gelen kuruttuğum çiçekler, doğum günümde bana yazdığın notlar, bana Galata’da aldığın takılar, senin bana en çok yakıştırdığın küpeler ve kıyafetler bile. Hepsi çöpe. Senin izin olan bu evden de en kısa zamanda taşınacağım. Hiç var olmamışsın gibi yaşamak istiyorum Can. eminim sen de bundan mutlu olacaksın. Karın ve bebeğinle dolaşmaya çıktığın bir akşamüstü yoluna çıkmamı istemezsin. Ve ben, en az senin kadar sorunlu deli kadın; seni aşamadıkça her gün yoluna çıkmaya çalışacağım. Kendime bunu yapmak istemiyorum.
---- 
Tumblr media
0 notes